george orwell 1984 özet uzun / Kitabının Konusu Nedir, Karakterleri Kimlerdir? Kitap Özeti - Kültür Sanat Haberleri

George Orwell 1984 Özet Uzun

george orwell 1984 özet uzun

Kitabının Konusu Nedir, Karakterleri Kimlerdir? Kitap &#;zeti

Orwell, kitabı yazarken sağlığıyla mücadele etti, ancak bir kez başlığını alıp yayınlandığında hemen bir başarı elde etti. Çok sayıda edebiyat eleştirmeninden olumlu eleştiriler aldı ve Winston Churchill doktoruna romanı iki kez okuduğunu bile söyledi.

Kitabının Konusu Nedir?

George Orwell'in ’ü, insanların düşüncelerinin manipülasyon ve tehdit yoluyla kontrol edildiği distopik bir topluluğu tasvir eder. Şiddet, sadakat, kontrol ve güç kavramları, iktidardaki rejimin merkezinde yer alır. Roman boyunca Büyük Birader'in görüntüleri ve sesi, vatandaşları kültürel kurallara uymaları konusunda uyarır, yönlendirir ve tehdit eder.

Düşünmeye yönlendirildiğinden farklı düşünen herhangi bir vatandaş, aynı çizgiye düşmek için cezalandırılır veya beyni yıkanır. Big Brother'ın emanet ettiği düşünce polisi, bir hükümetin motive edildiğinde genişletebileceği gücü temsil eder. Orwell'in romanı manipülatif ve kontrolcü bir hükümetin tehlikelerine karşı bir uyarı görevi görür.

Geroge Orwell, 'ün çoğunu ve 'de ciddi şekilde tüberküloz hastası olmasına rağmen yazmıştır. Son el yazması 8 Haziran 'da yayınlandı. Kitabın ilk adı Avrupa'daki Son Adam olarak tanımlanmıştı. Ancak yayıncısı Fredric Warburg'a 22 Ekim tarihli bir mektupta Orwell'ın bu fikrinden caymasını söyledi ve kitabın adı olarak değiştirildi.

Kitap çok sayıda edebiyat eleştirmeninden olumlu eleştiriler aldı. Tabii ki , başarısına rağmen eleştirilere de maruz kaldı. Yayın tarihi boyunca, roman, yıkıcı veya ideolojik olarak yozlaştırıcı içeriği nedeniyle defalarca yasaklandı. siyasette hakikatin rolünün yanı sıra hükümet gücü ve kontrolü üzerindeki kamusal düşünceyi de etkiledi.

Kitabının Karakterleri Kimlerdir?

Winston Smith: Partinin küçük bir üyesi olan Winston Smith, 39 yaşında, minyon ve kırılgan bir adamdır. Hakikat Bakanlığı için çalışıyor ama sistemin baskıcı yönlerinden hoşlanmıyor. Bir devrime ihtiyaç olduğunu düşünür, ancak Julia ile tanışana kadar bu fikirleri tam olarak geliştirmez.

Julia: Winston'ın sevgilisi Julia, Hakikat Bakanlığı'na düşkün değildir ama aynı şekilde bir isyan peşinde de değildir.

O'Brien: Gizemli bir karakter olan O'Brien, Winston'ın bir devrim için fikirlerini paylaşmayı umduğu İç Parti'nin önemli bir üyesidir.

Big Brother: Bakanlığın baş gösteren tanrı benzeri figürüdür.

Emmanuel Goldstein: İsyanın lideri Goldstein, Bakanlığın kanıtlanmış bir düşmanı olarak gösteriliyor. Ancak Big Brother'da olduğu gibi, karakter romanda hiçbir zaman fiziksel olarak görünmez.

Kitap Özeti

Winston Smith, Tarihlerin doğru ve Bakanlığı destekleyici görünmesini sağlamak için Hakikat Bakanlığı için çalışıyor. Winston, günlüğüne Bakanlık hakkındaki hoşnutsuz bakış açısı hakkında "düşünce suçları" yazıyor. Günlüğüne yazmak, Winston'ın yaptığı ilk yasa dışı eylemdir. Bir iş arkadaşı olan Julia, Winston'a onunla ilgilendiğine dair bir not gönderir.

Winston ve Julia "ihanet" bir ilişkiye başlarlar ve Emmanuel Goldstein yönetimindeki Bakanlığa karşı bir devrime öncülük etmeye çalışan bir grup olan Kardeşlik ile işbirliği yaparlar. İç Parti'nin bir üyesi olan O'Brien, Winston ve Julia'nın güvenini kazanmak için devrimin bir parçası gibi davranır. Düşünce suçlarını onunla paylaşırlar, ancak O'Brien sonunda Parti ile uyumlu olduğunu ortaya çıkarır.

Winston ve Julia, Partiye karşı işledikleri düşünce suçlarından dolayı tutuklanır ve işkenceye maruz kalır. Bu işkence hem fiziksel hem de zihinseldir. En sonunda beyni yıkanır. Yeniden eğitiminin ardından Winston, Büyük Birader'in sıkı bir destekçisi olur. Julia ise artık Winston'a karşı hiçbir şey hissetmemektedir.

Kitap Kısa Özeti George Orwell Konusu ve Analizi

George Orwell' in bilim kurgu, distopya kurgu tarzındaki romanıdır. Yazarın geleceğe ait bir kabus senaryosudur.



 kitabının kısa özeti kapağı

George Orwell Kitabı Analizi ve Konusu

Romanda Okyanusya' da hüküm süren Big Brother isimli diktatör rejim anlatılmaktadır. Toplum sınıflara ayrılmıştır. İnsanlar devamlı olarak tele ekran denilen aygıtlarla dinlenip izlenmektedir. Bireylerin günlük tutmak gibi uygulamalar yapması yasaktır. Özgür düşünce' nin olmadığı bir ortam ve insanların yaşamları kısıtlanmaktadır. 

Bu rejim istediği zaman eskiye ait düşüncelerini ve etraftaki kitap, gazetelerdeki verileri istediği tarzda değiştirerek kontrol etmektedir. Hatta bu konuyla ilgili partinin düşüncesi Geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder. Bugünü kontrol eden geçmişi de kontrol eder mantığı ile hareket etmektedir. İnsanlar 2' dk lık nefret gösterilerine katılmak zorunda tutularak rejim düşmanlarına karşı taraf oluşturulmaktadır. Eğer rejim karşı çıkar ve yasaklarını çiğnerseniz yakalanıp her yerden isminiz siliniyor daha önce yaşayıp yaşamadığınız böyle biri olup olmadığı bilinmiyor ve ondan sonra partinin o kişiye ne yaptığı bilinmiyor. Rejim korku, propaganda ve beyin yıkama gibi işlemlerle insanların kendisine olan bağlılığını artırıyor ve insanların hayatını maniple ediyor. 

Bu ortamda yaşayan Winston ve Julia' nın gizli aşk hayatı (parti tarafından yasak olan) ve partiye karşı gelmeye uğraşları anlatılıyor.


Kitabında Bulunan Rejimin, Partinin sloganı
"Savaş barıştır, Özgürlük köleliktir, Cahillik güçtür"

Kelime anlamları
Distopya: Kötü bir yer,ütopik toplum anlayışının anti-tezi
Manipüle etmek: İnsanları kendi bilgileri dışında etkileme ve yönlendirme


 kitap özeti

(Bin Dokuz Yüz Seksen Dört) Romanının Özeti

 (Bin Dokuz Yüz Seksen Dört) Romanının Özeti

George Orwell’ın “Hayvan Çiftliği” romanından sonra kaleme aldığı “” romanı yüzyılın en etkileyici distopyalarından sayılır. yıllarında yazılan roman yıllarındaki hayali bir dünyayı konu alır. yılını anlatan romanda bu yıllar hiçte iç açıcı anlatılmaz. Özgürlüğün olmadığı, yaşam kalitesinin diplerde olduğu ve buna rağmen bu durumların eskisinden çok daha iyi olduğuna inandırıldığı bir dünya mevcuttur.

George Orwell, “” romanını ‘’Avrupa’daki Son Adam’’ adıyla yayınlamak istese de yayıncının müdahalesi ile “” adı ile yayınlanır. romanında yeni bir dünya yapısı, yeni bir sistem, yeni bir dil vardır. Roman’ın içerisinde distopik dünyanın daha iyi anlaşılabilmesi için ek açıklamalar vardır. Bu açıklamalar sistemin getirdiklerini, götürdüklerini ve sistemin işleyişi hakkında okuyucuyu aydınlatmaktadır. Romanı anlayabilmek için pürdikkat okumak şart. Biz bu yazımızda “” romanının başkarakteri Winston Smith’in başından geçenleri sizlere kısaca aktarmaya çalışacağız.

Romanının Konusu

2. Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden kurulan bir dünyanın yılını anlatan romanda Winston Smith’in sisteme karşı kendi içinde ayaklanmasını ve bu ayaklanma için destek arayışını görmekteyiz. Winston Smith’in bu arayış içerisinde güvendiği kişilerin, en başından bu yana sistemin savunucusu olması ve Winston Smith’in tuzağa çekilmesi sonucu türlü işkenceler ile Winston Smith’i de sisteme ayak uyduran ve sistemden memnun olan birine dönüştürülmesi ile karşı karşıya kalırız.

Romanının Özeti

Winston Smith, Gerçek Bakanlığı’ndaki işi dolayısı ile Hükümet ve Büyük Birader hakkında olumsuz görüşlere sahip bir bireydir ancak devlet hakkında farklı bir görüşü belirtmek bir yana düşünmek bile yasak olduğu için kimse ile konuşamaz. Bu yüzden Proleterler denilen, ikinci sınıf muamelesi gören insanların yaşadığı bir bölgede dolaşırken bir antika dükkanından güzel kaplı, güzel sayfaları olan bir defter alır. Bu defteri Büyük Birader ve sistem ile ilgili düşüncelerini yazmak için kullanmayı planlar.

İşte olduğu bir günün öğle molasında acele bir şekilde eve gelir ve odasındaki tele-ekranın onu görmeyeceği kör noktaya masasını çekerek antikacıdan aldığı deftere yazı yazmaya başlar. Hızını alamayan Winston, defterin bir sayfasına alt alta ”KAHROLSUN BÜYÜK BİRADER” yazar. Tam bu sırada kapısı çalınca defteri masada bırakarak kapıyı açmaya gider. Kapısını çalan komşusudur. Bayan Parsons, evdeki bir arıza için Winston’dan yardım istemeye gelmiştir. Winston, Bayan Parsons’a yardım ettikten sonra Gerçek Bakanlığı’ndaki odasına, işinin başına geri döner.

Winston, anlamsız bulduğu işini tüm vatandaşların katılması zorunlu olan ve iki dakika süren Nefret Haftası etkinliği yüzünden sonlandırır. Bu olayda Emmanuel Goldstein başta olmak üzere bütün ülke düşmanlarına tepki (öfke, küfür, bağırış çağırışlar) gösterilir. Nefretini göstermeyenler Düşünce Polisi tarafından buharlaştırılır. Winston da zoraki olarak aynı tepkileri verir ancak aklı aynı odada bulunduğu Julia’dadır. Winston, Julia’dan hoşlanmaktadır. Bu duyguları da düşünceleri gibi saklı kalmak zorundadır. Çünkü, Okyanusya’da düşünceler gibi duygular da yasaktır. Winston’ın ilgisini çeken bir diğer kişi ise O’Brien adlı kişidir. Winston, O’Brien’in bakışlarından onun da kendi gibi aynı düşüncelere sahip biri olduğunu düşünmektedir.

Proleterlerin bölgesinde gezen Winston, defteri aldığı antikacıya uğrar. Bu kez bir güzel bir taş alır ve antika dükkanının sahibi Mr. Charrington ile sohbet ederek dükkanın üst katındaki daireyi görme şansı elde eder. Bu daire karşısında etkilenen Winston, buraya sık sık gelecektir. Proleter bölgesinde çıkmak üzereyken Julia ile karşılaşır. Julia’nın kendisini Düşünce Polisine ihbar etmek için takip eden biri olduğunu düşünse de Winston başına hiçbir dert gelmeden evine ulaşır. Winston’ın Julia ile bir sonraki karşılaşması bir koridorda olur. Winston, koridorda yürürken karşı taraftan gelen Julia’yı görür. Julia, Winston’a yaklaştığı sırada yere düşer. Julia’yı kaldırmak için elini uzattığında Julia Winston’ın eline bir kağıt verir. Winston ve Julia şehirden çok uzak bir ormanlıkta buluşur ve burada birlikte olurlar. Winston ve Julia’nın gizli buluşmaları devam eder ancak her seferinde başka bir yerde. Winston, bir sonraki buluşmaları için antikacı dükkanını ayarlar. Mr. Charrington’dan odayı kiralayan Winston, Julia ile burada buluşur. Bundan sonraki buluşmalarını da antika dükkanının üst katında yapmaya devam ederler.

Winston, yaşadığı hayattan ve Büyük Birader’in sisteminden çok sıkılmıştır. İçten içe Büyük Birader’e karşı isyan etmek ister. Bunun içinde Büyük Birader’in en büyük düşmanı Emmanuel Goldstein’in kurmuş olduğu örgüte ve başlatmış olduğu isyana dahil olmayı planlamaktadır ancak bunu nasıl yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktur. Çünkü, isyancılar hakkında duyduğu her şey söylentiden ibarettir. Gerçekliği bile net değildir.

Winston’ın beklediği kurtuluş ayağına gelir. Julia ile karşılaştığı koridorda bu kez O’Brien ile karşılaşır. O’Brien, Winston’a Okyanusya’nın resmi dili olan Yenisöylem’in sözlüğünün son çıkan basımını verebileceğini söyler ve ayrılırlar. Winston, sözlüğün bahane olduğunu fark etmiştir. O’Brien da kendi gibi düşünce suçlusudur. O’Brien hakkındaki tahminlerinin doğru çıktığına sevinen Winston, O’Brien’ın evine Julia ile birlikte gider. Winston, O’Brien sayesinde Emmanuel Goldstein’in örgütüne katılabilecektir. O’Brien‘ın evine gittiklerinde Winston ve Julia’yı kapıda bir hizmetli karşılar. O’Brien ile konuşmaları Winston’ın düşüncelerini haklı çıkarır. O’Brien, Winston’a Emmanuel Goldstein’in öğretilerinin olduğu bir kitabı ulaştıracağına söz verir.

Nefret Haftası kutlamalarının olduğu gün kitap Winston’a ulaşır. Nefret Haftası’nın altıncı gününde insanların öfkesi zirvelerdedir. Düşmanları olan Avrasya’ya herkes kin kusmaktadır. Öfkenin had safhada olduğu anda bir açıklama yapılır. Okyanusya, Avrasya ile değil Doğuasya ile savaştadır. Avrasya, Okyanusya’nın karşısında değil yanında savaşmaktadır. Bu karışıklığın sebebi ise yine Doğuasya’dır. Halk bu açıklamanın ardından daha da öfkelenir. Bu izdihamdan yararlanan biri Winston’a kitabı ulaştırır.

Üç bölümden oluşan kitap dünyanın o zamanki konumunu ve Büyük Birader’in kurduğu sistemi anlatmaktadır. ( romanının bir bölümünü bu kitapta yazılanlar oluşturmaktadır.) Winston, kitabı okumak için Mr Charrington’ın antika dükkanındaki üst kata gider. Yorgun olmasına rağmen kitabı okur. Julia da Winston’ın yanına gelir. Beraber uyuduktan sonra sohbet etmeye başlarlar. Birbirlerinin sözlerini tekrarladıkları bir arada aralarına üçüncü bir ses katılır. Winston ve Julia çok korkarlar. Yakalandıklarının farkındadırlar. Ses odanın duvarında asılı olan bir çerçeveden gelmektedir. Çerçevenin arkasında bir tele-ekran gizlidir. Oda bir anda siyah üniformalı insanlar ile dolar. Winston ve Julia’yı ayırırlar. Winston’ın sırtına, Julia’nın ise karnına bir tekme atarlar. Adamlardan biri Winston’ın antikacı Mr. Charrington’dan satın aldığı cam kağıt ağırlığını parçalar. Winston, cam kağıt ağırlığının parçalandığını gördüğünde Mr. Charrington aklına gelir. Onu yakalayıp yakalamadıklarını düşünür. Tam bu sırada merdivenlerden biri daha çıkar. Gelen kişi Mr. Charrington’dır. Winston o zaman her şeyi anlar. Mr. Charrington en başından bu yana bir Düşünce Polisidir.

Winston, Julia’dan ayrı bir hücrede tutulur. Uzun süren bu hapis cezası sırasında hücresini birçok kişi ile paylaşır. Gelenlerden bazıları tanıdıktır. Hücresinde sırasının gelmesini beklerken gelip gidenlerden duyduğu bir şey vardı. numaralı oda. Herkes numaralı odadan korkuyordu. Uzun bir yalnızlıktan sonra odaya bir kişi daha gelir. Bu kişi O’Brien’dır. Winston, O’Brien’ın da yakalandığını düşünse de bu düşüncesi fazla uzun sürmez. O’Brien’ın arkasından giren bir görevli elindeki copu Winston’ın dirseğine vurarak Winston’ı etkisiz hale getirir. Winston kendine geldiğinde elleri kolları bağlı bir sedyede yatmaktadır. Winston daha sonra numaralı odaya götürülür. numaralı odadayken O’Brien, Winston’un bizzat başında durur. Winston’a ağır işkenceler uygular. Winston’a elektrik verirler. Winston, işlemediği birçok suçu kendi yapmış gibi itiraf eder. Winston her şey kabul edecek hale geldiğinde onu başka bir yere alırlar. Burada O’Brien, Winston’ı kafasını fareler ile aynı kutuya koymakla tehdit eder. Farelerden çok korkan Winston, tutunduğu son şey olan Julia’ya olan sevgisinden de vazgeçer. Her şeyini kaybeden Winston serbest bırakılır. Özgür kalan Winston, uzun bir zamandan sonra Julia ile karşılaşır. Bir ağacın altında konuşurlar. İkisi de işkenceler sonucu birbirlerini satmışlardır. Winston ve Julia vedalaştıktan sonra ayrılırlar. Winston artık tam bir İNGSOS vatandaşıdır. Tüm kalbi ile Büyük Birader’e bağlıdır.

Romanının Kahramanları

Winston Smith: Kısa boylu, çelimsiz, Pembe yüzlü, açık saç rengine sahip bir adamdır. Dış parti üyesidir. Gerçek Bakanlığı’nda çalışır. Bakanlıktaki görevi Büyük Birader’in ve hükümetin daha önce yaptığı tahminleri ve bildirilerini değiştirerek geçmişi değiştirmektir. Geçmişine dair çok net hatıraları yoktur. Annesini ve küçük kardeşini kendi açgözlülüğü yüzünden kaybettiğine inanır. Kendi içinde sistemin yalanlarını ve hilelerini fark eder ve doğruyu bulma arayışına girer. Bu arayış Winston’a kısa süreli farklı bir hayat sunsa da Düşünce Polisinin eline düşmekten kurtulamaz. Uğradığı işkenceler sonucu birçok inancından vazgeçer. Son tutunduğu Julia’ya olan aşkını da sattıktan sonra sistemin istediği gibi bir vatandaş olarak hayatına devam eder.

Julia: Yirmi yedi yaşlarında, gür siyah saçlı, yüzü çilli, atletik bir kızdır. Seks Karşıtı Gençlik Birliğine üyedir. Gerçek Bakanlığı’nda çalışmaktadır. Çevresindekilere uygun bir vatandaş izlenimi bıraksa da esasen öyle değildir. Sistemin açıklarından faydalanarak hayatını sürdürür. Zevklerine düşkün, hayatı yaşamayı seven bir kadındır.

O’Brien: Kalıplı, sağlam bir görünüşe sahip olan, kalın boyunlu, aptal suratlı biridir. İç Parti üyesidir. Bu durum onu diğerlerine karşı üst konumlara yerleştirir. Winston, romanın başlarında O’Brien’ın da kendisi gibi düşünce suçlusu olduğunu düşünür. Ancak O’Brien Büyük Birader’in destekçilerinden biridir. Winston yakalandığında Winston’a türlü işkenceler yapan kişi de O’Brien’dır.

Mr. Charrington: Proleterlerin yaşadığı bir yerde antika dükkanı olan yaşlı bir adamdır. Winston’ın Julia ile buluşması için dükkanının üst katını kiralar. Ancak bu olay Winston’ı suçüstü yakalayabilmek için bir düzmeceden ibarettir. Mr. Charrington gerçekte Düşünce Polisi üyesidir.

Büyük Birader: Okyanusya ülkesinin kurucusu ve yöneticisidir. Tüm sistemin kuran kişidir. Her yerde posteri olan Büyük Birader’in varlığı kesin değildir. Gerçekten böyle bir insan var mı ya da böyle biri hiç yaşadı mı bilinmemektedir.

Emmanuel Goldstein: Büyük Birader ve Okyanusya ülkesine karşı ayaklanan bir direnişçidir. Okyanusya’nın kurulduğu yıllarda Büyük Birader’in saflarında yer alsa da daha sonra fikir ayrılıkları yaşayarak Büyük Birader’in ve sistemin en büyük düşmanı olmuştur. Emmanuel Goldstein’in var olup olmadığı Büyük Birader gibi roman boyunca anlaşılamaz. Goldstein gerçekten var mıdır yoksa hayali bir karakter midir bilinmez. Aynı durum direniş ve direnişçiler içinde geçerlidir.

Katharine: Winston’ın eşidir. Romanda hiç yer almaz. Winston’ın anlattığı kadarı ile Katharine hakkında bilgi alırız. . İdeal Okyanusya kadınıdır. Çocuk yapmayı sadece ülkesine hizmet edecek çocuklar yetiştirmek olarak görür. Bu yüzden Winston ile hiçbir zaman sevişmemiştir. Çocukları olmayınca da Winston’dan uzaklaşır. Ancak boşanmamışlardır.

Parsons: Sarışın, orta boylu ve tombulca bir adam. Winston’ın komşusu. Parsons ve eşi bir kız ve bir erkek çocuğu ile sıkı bir Büyük Birader hayranı ailedir. Bütün konuşmaları büyük birader ve İNGSOS yancısı olduğunu gösterir. Romanda örnek Okyanusya vatandaşını temsil eder. Parsons, kendi kızının onu ihbarı ile düşünce polisleri tarafından tutuklanır. Suçu ise uykusunda “Kahrolsun Büyük Birader” diye sayıklamaktadır. Winston’ın ilk girdiği hücrede karşılaştığı kişilerden biridir. Yakalanmasına rağmen hala Büyük Birader hayranlığını devam ettirmektedir.

Syme: Kısa boylu, siyah saçlı, patlak gözlü biridir. Bir filologdur. Bir Yenisöylem uzmanı olarak Okyanusya’nın yeni dilini hazırlamakla uğraşan bir çalışandır. Syme ve Winston’ın diyalogları sırasında Yenisöylem’e ait sözcükleri ve bu sözcüklerin nasıl oluşturulduğu hakkında bilgiler alıyoruz. 

Kaynaklar

George Orwell, (Bin Dokuz Yüz Seksen Dört), Can Yayınları, İstanbul, , Baskı

FacebookTwitter

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört Kitap Özeti

George Orwell &#; Özet

monash.pw

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, George Orwell tarafından kaleme alınmış alegorik bir politik romandır. Hikayesi distopik bir dünyada geçer. Distopya romanlarının ünlülerindendir. Özellikle kitapta tanımlanan Big Brother (Büyük Birader) kavramı günümüzde de sıklıkla kullanılmaktadır. Aynı zamanda kitapta geçen düsünce polisi gibi kavramları da George Orwell günümüze kazandırmıştır.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört Kitap Tanıtımı

“Yirminci yüzyılın en önemli yazarlarından biri olan George Orwell, 47 yıllık yaşamına iki başyapıt sığdırmıştır; Hayvan Çiftliği ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört. yılında yayımlanan Hayvan Çiftliği’nde, bir grup hayvanın kendilerini sömüren insanların yönetimini devirip eşitlikçi bir toplum kurmaya çalışmasının öyküsü anlatılır. Bir siyasal yergi başyapıtı sayılan Hayvan Çiftliği’m ′da Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı roman izledi. Onvell’in bu son kitabı, her şeyin tümüyle devletin denetiminde olduğu belleksiz ve muhalefetsiz bir toplum tehlikesine karşı yürekten bir uyarı niteliğindeydi. Dünyanın sürekli birbiriyle savaşan üç totaliter polis devletinin egemenliği altında olduğu düşsel bir gelecekte geçen roman, hem o dönemde hem de sonraki yıllarda çok sayıda okuru derinden etkileyecek, güncelliğini hiç yitirmeyecekti.

“…” Bu şekliyle söylendiğinde ilk bakışta sadece bir tarihten ibaretmiş gibi duruyor. Ancak, George Orwell’ in başyapıtı olan bu kitabı okuduktan sonra, aklınıza gelen şeylere inanmakta zorluk çekiyorsunuz. En başta bu kitabı okuduktan sonra insanın aklından ister istemez: “eğer böyle bir durum başımıza gelmiş olsaydı ne yapardık?” diye bir soru geçmiyor değil. Buharlaştırılmak, Büyük Birader, Düşünce Polisi gibi kitabın belli başlı yapıtaşları ya da başka bir deyişle eserin belki de bel kemiğini oluşturan bu kavramlar, kitapta ki şekliyle insanı dehşete düşürüyor. Kitap, kusursuzca işleyen ancak, baştan sona kusur ve yanlışlarla dolu olan bir yönetim anlayışının içinde Winston Smith’in etrafında ki olaylara ve onun yaşadıklarını merkeze alarak, yukarıda bahsi geçen sistemi en ince ayrıntısına kadar anlatmaktadır. Burada anlatılan sistem belki çoğumuza tanıdık gelen bir isimle adlandırılabilir. Otoriter ancak içinde sosyalist düzeni de andıran bir yapısı olan bu sistem, George Orwell’in kaleminde bambaşka bir anlam kazanmaktadır. Kitapla ilgili bu genel bilgileri verdikten sonra, kitapta anlatılmak istenenler ve verilmek istenen mesaj; günümüz hükümetinin siyasi görüşü çerçevesinde, medya, toplum yapısı, amaçlanan ve oluşturulmak istenen toplumsal yapının ne olduğu konusunda görüşler “″ adlı yapıtın ışığında açıklanmaya çalışılacaktır.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört Romanında Büyük Birader… Her şey üzerinde kesin hakimiyeti ve iradesi bulunan, diktatörlüğün belki de ortaya çıkmış en akıllıca şekli. Kullandığı yöntemlerle, çok katı bir otoriter düzen kuran, tek liderdir. Kurduğu parti aracılığı ile insanları istediği şekle sokarak yönetmeyi amaçlamış katı bir düzen kurmuştur. Tarih bunun gibi nice krallar, sultanlar ya da padişahlar ile doludur, kurdukları devlet düzeni içinde yaşayan insanların, sorun çıkarmadan yaşamaları için bu yöneticiler, kendi çıkarlarına yönelik bir takım kurallar koymuşlardır. Koyulan bu kurallar ya da yasalar kimi zaman dine, kimi zaman mantığa ve bilime göre hazırlanmış, kimi zamanda tamamen toplumun ihtiyacını karşılayacak şekillerde tasarlanmıştır. Her ne açıdan bakarsanız bakın, bu kurallar katıdır ve uyulması gerekir, temelinde ne olursa olsun, hepsi de tek bir iradenin ya da bu iradeye bağlı bireylerin düşüncesi ile oluşmuş ve tamamen toplumu istenilen şekle sokmak amacıyla oluşturulmuşlardır.

Bu amaçlara bakıldığında en göze çarpanı elbette ki toplumu “kayıtsız, şartsız boyun eğmesi” amacına göre düzenlemektir. Buradan şu sonuçta çıkarılabilir: günümüz yasaları da bunu istemektedir, ancak bu gün bu anlayış şekil değiştirmiş ve yerini; bilgili fakat yine de boyun eğmeye devam eden bir zihniyet yaratma amacına bırakmıştır. Ancak bu konuya tümüyle bu açıdan bakmak yanlıştır, ama “yönetmek” denilen olgunun temelinde yatan nihai gerçek budur: yani, insanlara belirli kalıplar verilerek, istenilen şekillere sokmak, başka bir deyişle boyun eğdirmenin yollarını bulmaktır. Bir taraf kuralları koyar, diğer taraf ise bu kurallara uyar, yönetimler değişse de anlayış değişmez. Kitapta en göze çarpan ifadelerden biri de bu konuya değinmektedir. Büyük Birader’in, doğumu belli olamasa da, ölümü asla gerçekleşmeyecektir. Devamlılığını ve gücünü “yönetenler değişse de, yönetim anlayışı değişmeyecektir.” Prensibinden almaktadır. Bu açıdan baktığımızda, bu tarz sistemleri ya da bireyleri yok etmek imkansızdır. Tarih içinde yönetici takıma karşı çıkanlar da olmuştur.

Ancak, bu yönetimlere başkaldırmalar, zaman zaman başarılı olabilmişlerdir, tamamı ile değişik bir yönetim anlayışı tümden etkili olamamıştır, çünkü yönetimdekileri devirenler kısa bir süre sonra, gücü ya da iktidarı zamanla yanlış kullanmaya başlamıştır. Alman Nazileri veya Rusya Komünistleri gibi yönetimler ya da insanlar, kitaptaki şekliyle açıklandığı gibi, insanların yaşayabileceği bir cennet yaratmak amacı ile uğraşmışlardır, ancak Büyük Birader anlayışı için önemli olan insanlar değil tamamen iktidardır. Yönetimi altında yaşayanları, kendisi gibi düşünmeye zorlamak ya da bu yönetim anlayışına ayak uydurmaları için uğraşmak yerine bu insanlara düşünme hakkı bile tanınmaz, böylece insanların hiçbir şey için kafa yormaları gerekmemekte çünkü Parti, insanlar için her şeyi düşünmektedir. Parti, günlük yaşam, iş kuralları, yargı sistemi, medyanın yapısı ve en ilginci eşler arasındaki cinselliğe bile karışmaktadır.

Her alanda olduğu gibi Parti, her şeyin üstünde etkili olarak yönetimini pekiştirmektedir. Kurulan bakanlıklar tamamı ile içerdikleri anlamın tam tersi bir amaca hizmet etmektedir. Örneğin, Sevgi Bakanlığı işkence ve zulümlerle, Bolluk Bakanlığı insanları daha çok nasıl sefalete düşürebilir; bunların tespitiyle, Barış Bakanlığı ise savaşlarla ilgilenmektedir. Buna çiftdüşün adı verilmektedir. Çiftdüşün, bir kavram ile ilgili olarak bir şeyin hem yanlış hem doğru olması olabileceği gibi, kavramın sizin içi yararlı bir şeyi ifade etmesi yararlı; sizin için her hangi bir yararı yok ise zararlıdır, olarak tanımlayabiliriz. Çiftdüşün yöntemi sayesinde Parti, her alanda istediği gibi oyunlar oynamaktadır. Kavramları işine geldiği gibi yorumlamakta ve işine geldiği gibi açıklamaktadır. Bu günün yönetim anlayışına baktığımızda benzerlikleri fark etmemek işten bile değildir.

Söz konusu olan günümüz hükümetindekiler, aynı Büyük Birader yönetim anlayışında olduğu gibi muhalefeti ve halkı umursamadan kararlar almakta, kanunları istediği gibi yorumlamaktadır. İşine gelmeyeni, işine geldiği gibi, işine gelecek şekilde düzenle! İşte bu anlayış temelde bulunan çarpıklıkları anlatmaya yeter. Büyük Birader’in insanların cinselliklerine bile karıştığını kitap açıkça belirtmektedir, böyle yapılmasındaki amaç: parti yönetimini benimseyecek olan yeni nesillerin doğmasını sağlamak ve bunu yaparken de zevk duymamaktır. Bu günkü yönetim insanlara üç çocuk yapılmasını telkinde bulunarak, insanların çocuk yapmalarına bile karışmak istemiştir, amaçları farklı olsa bile sonuç olarak her alanda etkin olmak günümüz hükümetince önemli bir meziyet olarak görülmektedir.
Eğitim sistemi ile ilgili söylenecek çok şey olmasına rağmen bu konuyu özlü bir şekilde anlatmak faydalı olacaktır. Kitapta bahsi geçen etkin bir eğitim sistemi benimsenmemiştir. Zaten eğitim sistemi, kitapta söz konusu olan yönetimi, destekleyecek tarzda olacaktır.

Eğitim proleterler açısından yeniden düzenlenmiştir ve amacı tamamen Büyük Birader hakkında kötü düşünen birinin, anında Düşünce Polisi’ne ihbar edilmesine dayalıdır. Bu amaç doğrultusunda ajanlar okulu kurulmuş ve halk devletin bir ferdi olarak aynı zamanda onun koruyucusu olmaktadır. Devlet bunu şöyle sağlar: ajan okulunda yetiştirilen bireyler, şüphelendikleri kişileri Düşünce Polisi’ne ihbar ederek yakalatırlar böylece devlet, kendine karşı koymak isteyenleri zahmetsizce saptamayı başarır. Bu gün yaşananlara baktığımızda, eğitim sisteminin durumu çok da iç açıcı durmamaktadır. Bizim için eğitimde ki aksaklılar ya da hatalar iktidar için eğitimin ta kendisidir, çünkü mükemmel bir eğitim sistemi demek; bilen ve sorgulayan insan demektir, bu da devletin işine gelmez. Devlet için en ideal insan, en az soru soran ve en az merak eden insandır. Eğitimden atılması gereken çarpıklıklar, iktidar için bu günün eğitiminin vazgeçilmez unsurlarıdır, çünkü eğitimi bu şekli ile soru soran, araştıran bireyler yetiştirmek amacı için kullanmak yerine, kendi sözlerini dinleyecek insanlar yetiştirmek için kullanmak onlar için daha mantıklıdır.

Kitapta değinilen bir başka önemli nokta da şudur: Parti yenikonuş adını verdiği bir dil yaratmak için çalışmalar yapmaktadır. Çünkü bir insanı istediğiniz gibi düşündürmek istiyorsanız, ona istediğiniz dili öğretin, böylece bu kişinin düşünce dünyasına egemen olabilirsiniz. Yapılan araştırmalarda insanların; anadili ile düşündükleri ortaya çıkmıştır, bu da şunu gösterir insanların düşünmesi için anadillerinin olması gerekir, ancak siz bu anadilin üzerinde bir hakimiyet kurarsanız ya da yeni bir dil yaratırsanız bu şekliyle düşüncelere hakim olursunuz. İşte bu nedenle Büyük Birader sistemi, dilde olabildiğince sadeleşme yoluna gitmiştir, böylece insanlara düşünseler bile onların seçtikleri sözcüklerle düşünmeleri sağlanmıştır. Parti, aynı zamanda sevmek ve cinselliği de engelleme yoluna gitmiştir. Peki, böyle bir şeyi engellemekle amaçları ne olabilir? Parti, sevgi ve cinsellik gibi kavramları engelleyerek sadece Büyük Birader sevgi ve anlayışını ön plana çıkarmayı amaçlamıştır. Bir şeyi sevmek demek, onu her yönüyle tümden bir kabullenme demektir. Sevginin engellenmesi ya da sadece Büyük Birader’e yöneltilmesi ile amaçlanan budur. Yani, tümden kabul etmek ve Büyük Biraderi sevmek. Bu sayede Parti ideolojileri insanlara daha kolay kabul ettirilebilir.

Günümüze baktığımızda durum bundan pek farklı değildir, sadece şekil değiştirmiştir o kadar. Her alanda kendi parti simgelerini ve adını ortaya çıkaran hükümet, yaptığı her işte partiyi göstermektedir. Toplumda ki fakir olan kesime yardım yapılacaksa bile bu yine, başbakanlığın bir sorumluluğu olarak değil de sanki partinin bir işiymiş gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Böylece, parti ve hükümet halka daha sempatik gösterilerek, hükümetin yeri sağlamlaştırılmaya çalışılmaktadır. Her ne kadar dilde bir oynama gibi bir şeye fiilen bir faaliyette bulunmamış olsalar bile, bu hükümetin yakın tarihte gerçekleştirmeyeceği bir şey değildir.
“″ medyası tamamen Büyük Birader yanlısı bir tutum içindedir. Bunu da yapılan işlerden anlamak zor değildir. Medya tamamen Parti ideolojilerini yansıtmak için bir araç gibi kullanılmaktadır ve bu yönüyle tam olarak ünlü medya kuramlarından Sovyet-Totaliter Medya kuramına benzemektedir. Medyanın parti amaçlarını eleştirmesi kesinlikle yasaktır, ayrıca medya araçlarının proleterlerin elinde olması da bu benzerliğe sebeptir, ancak “″ medyasına baktığımızda yine proleterleri görürüz, ama bir farkla.

“″ medyasının sahibi olan proleter grupta partiye bağlıdırlar yani parti üyesidirler, dolayısıyla Parti’nin bir sloganını burada yazmak faydalı olur: “Proleterler ve hayvanlar özgürdürler.” Yani Sovyet-Totaliter Kuramdan farklılıkları da bulunmaktadır, söz konusu medya kuramı olan Sovyet-Totaliter Kuram her alanda proleter kesimi ön plana almaktadır, ancak Büyük Birader ve Parti anlayışı için iktidar önemlidir. Medya, Büyük Birader ve Parti’si sistemi içinde direktifler ile yönlendirilmektedir. Medyanın bir görevi de tarihi değiştirmektir, çünkü Avrasya’nın düşmanları sürekli değişmektedir, buna bağlı olarak düşman değiştiği için geçmişe dair tüm dergi ve gazete sayıları da değiştirilmelidir. Geçmişin değiştirilmesi ile Parti’nin asla yanlış yapmayacağı, tam tersine her zaman Parti’nin söylediklerinin doğru olduğunu insanlara anlatma amacı vardır.

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

İlgili

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır