kuran meali okumak doğru mu / Mealcilik ve meal okumak sakıncalı mı? | Sorularla İslamiyet

Kuran Meali Okumak Doğru Mu

kuran meali okumak doğru mu

Kur'an-ı kerim okumak ve dinlemek

CEVAP
Hayır, değildir. Diyanetin hazırladığı Kur'an-ı kerim mealinin önsözünde diyor ki:
(Kur'an-ı kerim, yalnız Türkçeye değil, hiçbir dile hakkıyla çevrilemez. Eski tefsirlerin ışığı altında verilen manalara da tercüme değil, meal demek uygundur. Kur'anın yalnız manasını ifade eden sözleri, Kur'an hükmünde tutmak, namazda okumak caiz olmaz. Hiçbir tercüme, aslının yerini tutamaz.)

Büyük İslam âlimi İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyurdu ki:
(Kur'an-ı kerimi Arapçadan başka harf ile yazmak ve Kur'an-ı kerim yerine tercümesini okumak haramdır. Kur'an-ı kerimi tercüme etmek başka, yapılan tercümeyi Kur'an yerine koymak başkadır. Arapçadan başka harf ile yazmak ve böyle yazılmış olanı okumak haramdır. Kur'anı Arapça harflerle, okunduğu gibi yazmak bile haramdır.) [Fetava-i fıkhıyye s]

Sual:
 Sitede deniyor ki: (Kur'anı Arapça harflerle, okunduğu gibi yazmak suretiyle değiştirmek bile haramdır.) Buna göre, Latin harfleriyle okunduğu gibi yazmak nasıl caiz olur? Sitede İslam harfleriyle yazıldığı gibi Latin harfleriyle de sûreler yazılmıştır. Bu caiz midir? Suudilerin hacılara dağıttığı Mushafta okunuşuna yani tecvid kaidesine göre yazılmıştır. Bu caiz oluyor mu?
CEVAP
Kur’anı okunduğu gibi yazmak başka, bilmeyen birine öğretmek niyetiyle okunuş şekliyle yazmak başkadır. Sitede ayrıca sesli olarak da veriliyor ki, yanlış okunmasın diye.

Suudilerin dağıttığı Mushafta, okunuşuna göre yazılmışsa, yani bazı harfler eksik veya fazla ise caiz olmaz.

Latin harfleriyle yazmak haramdır. Ama zaruret olunca, Mushafı değil, bazı sûre ve âyetleri Latin harfleriyle yazmak caiz olur. Mushafı Latin harfleriyle yazmak için bir zaruret, bir ihtiyaç mevzubahis olamaz. Ama İslam harflerini bilmeyen, namazda okuyacağı, sûre ve duaları Latin harfleriyle yazıp öğrenebilir. Sonra bilen birine dinlettirir, doğru denirse okumaya devam eder.

Sual: (Kur'an okuyan bir çok kimse var ki, Kur’an-ı kerim onlara lanet eder) hadis-i şerifini âlimler nasıl açıklamıştır?
CEVAP
Muhyiddin-i Arabi hazretleri (Müsamere) adındaki kitabında buyuruyor ki:
Hazret-i Ebu Hüreyre’nin haber verdiği hadis-i şerifte, (Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar. İslamiyeti bırakıp, kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar. Kur’an-ı kerimi mizmarlardan, yani çalgılardan, şarkı gibi okurlar. Allah için değil, keyf için okurlar. Böyle okuyanlara ve dinleyenlere hiç sevap verilmez. Allahü teâlâ bunlara lanet eder. Azap verir!) buyuruldu. Başka bir hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerimi Arap şivesi ile, onların sesi ile okuyun! Fâsıklar, şarkıcılar gibi okumayın!) buyuruldu.

Başka bir hadis-i şerifte, (Kur’an-ı kerim, okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır) buyuruldu. (Müslim)

Demek ki, Kur’an-ı kerim, Allah rızası için, dinimizin bildirdiği şekilde okuyana şefaat edecek, şarkıcılar gibi okuyana düşman olacak, ona lanet edecektir. (Şir’a)

Kolu açık Kur'an okumak
Sual: (Kadınların kolları ve saçları açık Kur'an okuması ruhsattır, yani mahzuru yoktur) deniyor. Hâlbuki S. Ebediyye’de, (Kendi avret yeri açıkken ve avret yeri açık olanların yanında Kur’an-ı kerim okumak mekruhtur) deniyor. Kadınlara bu ruhsatı kim vermiştir?
CEVAP
Kadınlara ruhsat veren yoktur. Yani hiçbir kitapta mubah olduğu bildirilmemiştir.

Kadınların, başı ve kolları açık Kur’an okuması tahrimen mekruhtur. (İbni Abidin)

Erkeklerin bile başı kolları açık Kur'an okumaları tenzihen mekruhtur.

Sual: Vasıta sürerken direksiyon başında ezberden Kur’an okumak caiz mi?
CEVAP
Çok iyi olur.

Sual: İdrarlı yatalak hastanın yanında Yasin-i şerif okumak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kur'an okumasını bilmiyorum. Bir hocaya Yasin okutup teybe aldım. Bu teybi babamın kabrine götürüp açıyorum. Teypten okunan Yasini babama dinletmekle, kendim okumam arasında fark var mı?
CEVAP
Çok fark vardır. Teypten okunan Kur’an-ı kerimin, Yasin-i şerifin ölüye faydası olmaz. (seafoodplus.info)

Sual: Namaz kılınan bir evde hiç Kur'an okunmasa, yani Kur'an okumayı bilen hiç kimse olmasa günah olur mu?
CEVAP
Bir evde namaz kılan varsa, o evde Kur’an-ı kerim okunuyor demektir. Ezbere okununca da Kur’an-ı kerim okunmuş olur. Bir evde ezbere de Kur’an-ı kerim okunmuyorsa, o ev kabir gibidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Evlerinizde Kur’an okumayı artırın! Kur'an okunmayan evin hayrı azalır, şerri çoğalır, o ev halkına darlık gelir.) [Dare kutni]

Sual: Muayyen özrü zuhur eden kadın, evde kocasının, oğlunun veya kızının okuduğu Kur’an-ı kerimi, mukabeleyi dinleyebilir mi?
CEVAP
Kur’an-ı kerime dokunmamak şartı ile mukabele dinlemekte mahzur yoktur. Ancak özürlü kadın, mukabele dinlemek için camiye gidemez. Camiye girmesi haram olur. Hatta camiye abdestsiz de girilmez. (Mevkufat)

(Evde mukabele okumanın sevabı olmaz) diyenler, dinimize iftira ediyorlar. Kadınların camiye gitmeyip, evde, kadın bir hocanın okuyacağı mukabeleyi dinlemeleri çok sevap olur.

Sual: Evde hanım, geniş erkek pijaması giyili olduğu halde Kur’an-ı kerimi okuyabilir mi?
CEVAP
Okuyabilir.

Sual: Kur’an-ı kerim, iş yapanların yanında okunur mu?
CEVAP
Açıktan okunmaz. Onlar duymayacak kadar yavaşça okunur.

Sual: Camide Kur'an okunurken isteyen çıkıp gidebilir mi?
CEVAP
Çıkıp gidebilir, orada duruyorsa dinlemesi gerekir.

Sual: Teypten, banttan, radyodan okunan Kur’an-ı kerimi dinlemek, tekrar etmek günah mıdır? Yoksa iş yaparken mi dinlemek uygun değildir?
CEVAP
İş yaparken dinlemek uygun olmaz. İş yapmazken dinlenir, tekrar etmekte de mahzur yoktur, öğrenmek için de dinlemekte mahzur yoktur.

Sual: CD'den Kur'an dinlemek caiz mi? Dinlemekle hatim olur mu?
CEVAP
Öğrenmek niyetiyle dinlenir. Dinlemekle hatim olmaz.

Sual: (Tefekkürsüz Kur'an okumakta hayır yoktur) sözü âyet midir, kudsi hadis midir?
CEVAP
Âyet de hadis de değildir.

Sual: Kur’an-ı kerim okurken, bağdaş kurup okumak edebe aykırı mıdır?
CEVAP
Evet aykırıdır. Fakat yorulunca bağdaş kurmakta mahzur yoktur.

Sual: Kasetten Yasin-i şerif takip edilir mi?
CEVAP 
Öğrenmek için dinlenir. İbadet için olmaz.

Sual: Cenaze kaldırılmadan önce yanında Kur’an okunur mu?
CEVAP
Cenazenin karşısında okunur.

Hasta yanında Yasin sûresini okumak mühim sünnettir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Yanında Yasin-i şerif okunan hasta, suya doymuş olarak vefat eder ve doymuş olarak kabre girer.) Yani, can vermenin hasıl edeceği susuzluğu duymaz. Yasin-i şerifte, kıyamette olan şeyler, dünyanın geçici olduğu, Cennet nimetleri ve Cehennemdeki azaplar bildirildiğinden, hasta yanında okununca, iman ile gitmeye sebep olan şeyleri işitmiş olur. (Rad) sûresini okumak, ruhun çıkmasını kolaylaştırır. İnsan ölünce, Hanefi’de necs olur. Kur’an-ı kerim, yanında değil, karşısında ve sessiz okunabilir. Diğer üç mezhebe göre necs olmaz.

Sual: Kabristanda Kur'an okumak caiz midir?
CEVAP
Evet, sünnettir. (Halebi-yi kebir)

Sual: Yasin'de Selamün diye başlayan âyeti üç kere okumak mı lazım?
CEVAP
Öyle bir şey yok, okunması da günah olmaz. Okumak lazım diyerek okumak bid'at olur.

Euzü Besmele
Sual: 
Amenerresulü, Âyet-el kürsi gibi âyetleri okumaya başlarken, Euzü Besmele okumanın hükmü nedir?
CEVAP
Âyet-i kerime okumaya başlarken, Euzü okumak vacibdir. Besmele çekmek gerekmez. Bazı âlimlere göre, Besmele de çekilebilir. Sûre okumaya başlarken, Euzü’den sonra Besmele okumak sünnettir. Okumaya devam ederken yeni sûre gelince, Besmele okumak yine sünnettir. Euzü çekilmez.

Fatiha okurken Besmele
Sual:
 Fatiha okumaya başlarken Besmele çekmenin hükmü nedir?
CEVAP
Fatiha okumaya başlarken, Besmele okumak vacib, namaz içinde, Fatiha’dan önce Besmele okumak da, sünnettir. Şafii mezhebinde ise, her zaman fatiha okurken besmele çekmek farzdır.

Sual: Otobüste, dolmuşta müzik çalınırken, sessizce Kur’anı yüzüne bakarak okumak günah mı?
CEVAP 
Günah olmaz, sevap olur. Müziği işitmez olur. Ancak fâsıklar yanında okuyup fitneye, alaya sebep olmamalıdır. Belediye otobüslerinde bazen görüyoruz, kötü kimselerin alaylı bakışlarına, hatta sataşmalarına sebep oluyorlar. Böyle alaya sebep olmak günahtır.

Sual: (Tefekkürsüz Kur'an okumakta hayır yoktur) sözü uygun mu?
CEVAP
Tefekkürsüz Kur’an sözü herkes için değildir. Arapçayı ve diğer İslami ilimleri bilen için doğrudur. Fakat Arapça bilmeyene Kur’an okuman faydasızdır demektir ki çok yanlış olur. Çünkü Allahü teâlâ, (Anlamadan da Kur’an okuyan benim rızama kavuşur) buyuruyor.

Sual: Kur’an-ı kerim okurken, Tam İlmihal’deki ibni Kemal hazretlerinin duraklarını öğrendim. Buradaki med, sekte ne demektir?
CEVAP
Med uzatılacak demektir. Sekte durmak demektir, bir miktar durulur.

Sual: Kur’an-ı kerim okunduktan sonra veya duanın akabinde el fatiha deniliyor. Burada okunan nedir?
CEVAP
Fatiha okunur. Fakat okumak şart değildir, okunursa iyi olur. Hatta salevat-ı şerife getirip okumak daha iyidir.

Sual: Evimizde Kur’an var ama okuyan yok. Sıkıntılarımızın bir sebebi de bu olabilir mi?
CEVAP
Her gün az da olsa, Kur’an-ı kerim okuyan biri olmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kur'an okunmayan evin, hayrı azalır, şerri çoğalır, ev halkına darlık gelir.) [Dare Kutni]

Sual: Kur’an-ı kerimi okurken, sandalyede veya divanda oturarak okumak (ayakları aşağı sallayarak) edebe mugayir midir?
CEVAP
Edebe mugayir değildir, okunabilir.

Sual: Kur’an okurken, dünya kelamı konuşup sonra okumaya başlarken Euzü çekmeden, sadece (Este’îzü billah) demek yeterli midir?
CEVAP
Evet, yeterli olur.

Sual: Biri (Benim Mushafımı kimse okumasın) dese, onun Mushafından Kur'an okumak caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Kur'an kursunda herkes yüksek sesle okusa caiz olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Latin harfleriyle karışık elif ba ile Kur'an öğrenmek caiz mi?
CEVAP
Karışık olmayan ile hocadan öğrenmelidir!

Sual: Gizli okurken de meddi lazım dört elif miktarı çekilir mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Elifba okurken kaf koyun başlı, elif direk gibi demek caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kur’an-ı kerim okuyanı güzel okuduğu için alkışlamak caiz mi?
CEVAP
Caizdir ve iyidir.

Sual: Göz ile Kur'an okumak caiz mi?
CEVAP
Göz ile okunmaz. Bakma sevabına kavuşulur.

Sual: Lafzatullah yerleri, kırmızı olan Mushafları okumak caiz mi?
CEVAP
Evet caizdir.

Camide namaz kılarken
Sual: Camide namaz kılarken, Kur’an-ı kerim okuyanlar da oluyor. Mushaf belden aşağıda kalıyor. Bunun mahzuru olur mu?
CEVAP
Okuyanın hemen yanında değilse, biraz uzakta kılınırsa mahzuru olmaz.

Sual: Tecvide uygun okumak için Mushafa işaret koymak caiz mi?
CEVAP
Evet.

Sual: Kuleuzüleri çocuğa üflerken kendime de üflesem olur mu?
CEVAP
Ayrı ayrı okumak efdaldir.

Sual: Sûre-i Muhammedi okuyup bitirdikten sonra mı, Muhammed ismi geçince mi salevat getirmek lazımdır?
CEVAP
Bitirdikten sonra.

Sual: Âyet-el-kürsiye Allahüla demek caiz mi?
CEVAP
Hayır.

Sual: Kur'anın latin harfli yazılışını abdestsiz okumak caiz mi?
CEVAP
Abdestli okumak da caiz değildir.

Sual: Sûre-i Yusuftaki Teveffeni dua için Teveffena okunur mu?
CEVAP
Hayır.

Sual: Komşunun okuduğu Kur’an-ı kerimi, bizim evden rahatça işitiyoruz. Helaya gitmemiz caiz mi?
CEVAP
Evet. Günahı yüksek sesle okuyanadır.

Sual: Kur'an okunurken, farz-ı kifaye diye konuşuluyor. Caiz mi?
CEVAP
Günaha giriyorlar.

Sual: Haşr sûresinin sonu nereden başlar?
CEVAP
Hüvallahüllezi'den başlar. Lev enzelna’dan veya La yestevi’den okumak daha iyidir.

Sual: Kur'an okumasını bilmeyen, sayfasını açıp baksa, sevap olur mu?
CEVAP
Kur'an okumasını bilmeyenin de, bereket için evde Mushaf bulundurması çok iyidir. Açıp sayfasına bakmak sevaptır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Beş şey ibadettir: Az yemek, camide oturmak, Kâbe’ye, Mushafa ve âlimin yüzüne bakmak.) [Deylemi]

Kur'an-ı kerimi öğrenmek zor değildir. Öğrenip okumak çok sevaptır. Hadis-i şerifte, (Ümmetimin yaptığı ibadetlerin en kıymetlisi, Kur'an-ı kerimi, Mushafa bakarak okumaktır) buyuruldu. (Şir’a)

Sual: Almanya’daki camimizin imamı, her akşam Yasin okuyordu. O gidince, yerine gelen imam, (Yasin okumak bid'at) diyerek okumuyor. Yasin okumak bid'at mi?
CEVAP
Bid'at değildir. İmam, tembelliğinden okumamış olabilir. Her zaman Kur'an-ı kerim ve Yasin-i şerif okumak sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Geceleyin Yasin okuyan, affedilmiş olarak sabaha çıkar.) [Buhari]

(Her gece Yasin okumaya devam eden şehit olarak ölür.) [Taberani]

Yasin-i şerif okumak bu kadar faziletli olmasına rağmen, okuma mecburiyeti yoktur. İmam okumuyorsa, oku diye onu sıkıştırmak doğru olmaz.

Sual: Hadis-i şerifte, (Sabah-akşam, Haşr sûresinin son üç âyetini okuyan şehit olarak ölür) buyurulduğu için, sabah-akşam Haşr sûresinin sonunu okuyorum. Camide kıldığım zaman imam okuyor, biz dinliyoruz. Ben okumasam, yine aynı sevaba kavuşur, şehit olarak ölür müyüm?
CEVAP
Kur'an-ı kerimi okumak sünnet, dinlemek farzdır. Dinleyen, okuyandan daha fazla sevap aldığı için, ayrıca okuması gerekmez. Her gece Amenerresulüyü okuyan da, imamdan dinlemişse, onun da okuması gerekmez. (Şir’a)

Sual: Her gece Tebareke sûresi ile, Amenerresulü okuyorum. Tebareke'yi ve Amenerresulü'yü yatsı namazında zamm-ı sûre olarak okuyan, aynı fazilete kavuşur mu?
CEVAP
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Namazda okunan Kur'an-ı kerim, namaz dışında okunan Kur'an-ı kerimden daha sevaptır.) [Cami'ussagir şerhi]

Zamm-ı sûre olarak okununca, aynı sevaba fazlasıyla kavuşulduğuna göre, namazda okumak daha sevaptır.

Sual: Kuleuzüleri okuduktan sonra avuca üfleyip elleri vücuda sürmenin faydası var mı?
CEVAP
Resulullah efendimiz, bazı âyetleri okur mübarek avuçlarına üfler ve avuçları ile mübarek vücutlarını mesh ederlerdi. Birçok hastalık için iyidir.

Sual: İki kişinin sesli olarak, bir odada hatim okumaları caiz mi?
CEVAP
Şaşırtmak ihtimali olduğu için mekruh olur.

Sual: Hatmi dinleyen, yavaşça kendi de okursa, hatim olur mu?
CEVAP
Evet.

Sual: Her sayfa 2 kere okunup Kur'an hatmedilse, 2 hatim mi olur?
CEVAP
Evet.

Sual: Hatimde bazıları İnşirah sûresinden itibaren, bazıları da Duha sûresinden itibaren Besmeleden önce Allahü ekber diyerek tekbir okuyorlar. Bunlar caiz mi, bid'at mi?
CEVAP
Caizdir, bid'at değildir. Hatta tekbir ile birlikte tehlil ve tahmid, yani Allahü ekber, La ilahe illallah vel hamdülillah demek de caizdir. (Sarih-in Nas)

Sual: Ramazan ayında kendi ölülerimizin ruhuna hatim indirmeye başladım. Sonra da başka insanlar geldi aklıma ve Ramazanda tanıdıklarımızdan da ölen oldu. Okumaya başlarken onlara niyet etmemiştim. Şimdi başka mevtaları da hatmime ekleyebilir miyim?
CEVAP
Evet onlara da hatta Âdem aleyhisselamdan bugüne kadar gelen her müslümana hediye edebilirsiniz ve her birine bölünmeden aynısı gider.

Sual: Biri (Okuduğun hatm-i tehlili ölmüş anama bağışla) dedi. Bağışladım. İki ay sonra başkasına da bağışlasam caiz olur mu?
CEVAP
Evet. Bütün müslümanlara da bağışlamak iyidir.

Sual: Kur'anı hangi süre içinde hatmetmek lazım? Namaz kaza borçları olan için bu değişir mi?
CEVAP
Üç günden aşağı olmaz. Haftada bir olur, ayda bir olur, senede bir olur. Duruma göre olur. Kazası olan önce kazalarını ödemeye çalışmalıdır.

Sual: Hatm-i şerif bitince Kur’an-ı kerimin sonundaki duayı hemen okuyup yeni bir hatme başlansa, sonrada camide topluca hatim duasına iştirak ettirilse uygun olur mu?
CEVAP
Hatim duası sonra da okunur. Hatim biter bitmez, hemen yeni bir hatme başlamak iyidir.

Sual: Toplu olarak hatim duası caiz mi?
CEVAP
Caizdir. Dua için toplanmak mekruhtur.

Sual: Kur’an-ı kerimi hatmeden kimse, bilmeden bazı yerlerde mana değişecek şekilde yanlışlık yapmışsa, hatim sevabı alır mı?
CEVAP
Alamaz. Doğru okuduğu yerlerin sevabını alır.

Sual: Hatim okununca ruhlarına hediye edilen kişilerin hepsine hatim sevabı hasıl oluyor. Buna göre tahsisin fazileti ne oluyor?
CEVAP
Peygamber efendimizin ruhuna göndermek duanın kabulü için şarttır. İsmen tahsis edilince, falanca tarafından gönderilmiştir diye mevtaya bildirilir. O da gönderene teveccüh eder. Gaflette değil ise ruhundan o anda istifade eder. Feyz alır. Diğerlerine sevap umumi olarak dağıtılır. Kimin gönderdiği bildirilmez.

Sual: Ölen hocam, eshab-ı kiramın bazılarına dil uzatırdı. Okuduğum Kur'anın sevabını bağışlamam caiz mi?
CEVAP
Hayır. Kur'an-ı kerimde hepsinin Cennetlik olduğu bildiriliyor. Cennetlik kimseye sövülmez. Sövene de Kur’an okunmaz.

Sual: Kur’an-ı kerim hatim ettikten sonra nasıl bir dua yapılır?
CEVAP
Farklı bir dua yok. Ne dua biliniyorsa o okunur. Mushafların sonunda bulunan dua da okunabilir.

Sual: Kur’an-ı kerimi üç günden önce hatmetmek caiz olmadığına göre, imam-ı a’zamın bir namazda hatmetmesinin sebebi nedir?
CEVAP
Caiz olmaz fetvası bizim gibi avam içindir.

Kur’anı doğru okuyamamak
Sual:
 Kur’an okurken, bütün gayretlerime rağmen kelimeleri tam telaffuz edemiyorum. Kur’an okumam sahih oluyor mu? Okumaya devam etmem mi, yoksa bırakmam mı gerekir?
CEVAP
Cenab-ı Hak, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yapmayı emretmez. Herkese yapabildiğinden sorar. Bilenlerden öğrenmeye çalışmalı, okuyabildiğiniz kadar devam etmeli. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kur’an için vekil edilen bir melek, Arap olmadığı için doğru okuyamayan kimsenin hatasını düzeltir ve doğru olarak yükseltir.) [Şirazi]

Yatakta Kur’an okumak
Sual: 
Yatakta, Kur'an okurken, ayakları uzatmak caiz midir?
CEVAP
Yorgan altında ve bacaklar bitişik, saygılı bir vaziyette, ezberden okumak caizdir. Ayakları toplayarak okumak, daha uygun olur.

Kur’an okurken
Sual: Kur’an okurken, parmağı tükürükle ıslatıp sayfaları açmak, caiz midir?
CEVAP
Evet, caizdir.

Sual: Bilgisayardan Kur’an-ı kerim okurken abdestli olmak gerekir mi?
CEVAP
Âyetlere hiç dokunulmadıkça, nereden olursa olsun, Kur’an-ı kerim okurken, abdestli olmak gerekmez. Fakat abdestli okumak iyi olur.

Sual: Kur’an okurken kaldığımız sayfaya takvim yaprağı koyabilir miyiz?
CEVAP
Yazısız sade kağıt koymalı.

Radyo ve TV’den Kur’an dinlemek
Sual:
 Bir hadiste şöyle deniyor:
(Bir zaman gelecek, Kur’an çalgı aletlerinden okunacak.) [Tergib-üs-salat]
Burada çalgı aletinden kasıt nedir? Radyo ve TV’den Kur’an dinlemek caiz değil mi?
CEVAP
Ses çıkaran her türlü alete mizmar [çalgı aleti] denir. (Müncid)

Hoparlör de mizmardır. Radyo, TV ve bilgisayardan, öğrenmek niyetiyle Kur’an-ı kerim dinlenebilir. İbadet niyetiyle dinlemek caiz olmaz. Elmalılı tefsirinde deniyor ki:
Hoparlörden çıkan sese kıraat değil, çınlamak, zırlamak denir. Buradan secde âyeti işitilse, tilavet secdesi yapmak gerekmez. (c.3 s)

Fakat bu ses, Kur’an-ı kerimin aslı değilse de, benzeridir. Buna da saygısızlık etmemeli. Kapatılmıyorsa saygıyla dinlemeli, başka bir işle meşgul olmamalı.

Kur’an-ı kerimi hatmetmek
Sual:
 Bir kimse, Kur’anı baştan itibaren okusa, İhlâs sûresine kadar gelse, son iki sûreyi de bir başkasına okutsa, Kur’anı hatmetmiş olur mu?
CEVAP
Kur'an-ı kerimi Fatiha’dan başlayıp Fil veya İhlâs sûresine kadar okuyup, sonra birkaç sûreyi başkasına emredip okutsa, o da birinciye vekil olarak kalan sûreleri okusa, hatim olmaz. Hiçbiri hatim sevabına kavuşamaz. Hatim olması için tamamını bir kişinin okumuş olması gerekir. (Behcet-ül-fetava)

Hatim dinlemek
Sual: 
Mukabele olarak Kur’anı baştan sona dinlesek, hatmetmiş olur muyuz?
CEVAP
Kur’an-ı kerimi dinlemek, okumaktan daha çok sevabdır. Okumak sünnet, dinlemek farzdır; fakat dinlemekle hatim olmaz. Mukabele dinlemek çok sevab olmasına rağmen, TV’den, radyodan veya kasetten dinlemenin ise, insan sesi olmadığı için hiç sevabı olmaz. Bunu ibadet diye yapmak, bid’at olur. Yalnız öğrenmek niyetiyle dinlenebilir.

Kolay okunan Mushaf
Sual: 
Kur’an-ı kerim okumaya yeni başladım. Hangi Mushaf’ı rahat okuyabilirim?
CEVAP
Ahmet Tevfik Tekbaş hattı Mushaf kolay okunmaktadır. Hayrat Vakfı’nınki de buna yakın sayılır.

Latin harfleriyle karışık yazmak
Sual:
 Arapça kursuna gidiyorum. Arapça kitaplarda, âyet, hadis ve İslam harfleriyle yazılan diğer yazıların altına, Latin harfleriyle anlamlarını yazmak caiz olur mu?
CEVAP
Âyet ve hadislerin altına yazmak caiz olmaz. Oraya, numara veya başka bir işaret koyup, anlamlarını başka bir sayfaya yazmalı. İslam harfleriyle yazılan diğer yazıların altına yazılabilir.

Kur’an-ı kerim okunurken
Sual:
 Camide Kur’an okunurken, kıbleye mi, yoksa Kur’an okunan tarafa mı dönülür?
CEVAP
İkisi de olur. Kur’an-ı kerim okunan tarafa dönmek efdaldir.

Sual: Kaplıcanın su dolu küvetinde, dizle göbek arası örtülü iken, tesbih çekmek ve ezberden Kur’an okumak caiz midir?
CEVAP
Erkeğin, o şekilde tesbih çekmesi caiz, Kur’an-ı kerim okuması, tenzihen, kadının, o vaziyette Kur’an okuması tahrimen mekruh olur.

Sual: Al-i İmran , Ahzab 40, Muhammed 2 ve Fetih 29 olmak üzere, bu dört sûrede Peygamber efendimizin ism-i şerifleri geçiyor. Kur’an okuyan kimse, bu âyetleri okurken, Peygamber efendimize salevat getirmesi gerekir mi?
CEVAP
Okurken getirmesi gerekmez. Okuması bitince söylemesi, iyi olur. (Redd-ül-muhtar)

Fatiha okumak
Sual:
 Kur’an okunup el-Fatiha denince, Fatiha okumak gerekir mi?
CEVAP
Hayır. Okunursa iyi olur.

Kur’anın harflerini değiştirmek
Sual:
 Kur’an-ı kerimi tecvide göre, okunduğu gibi yazan yurt dışından gelen Mushaflar var. Bu caiz olur mu?
CEVAP
Caiz olmaz. Kur’an-ı kerimi, İslam harfleriyle okunduğu gibi yazmak söz birliğiyle haramdır. Böyle yapmak Selef-i salihin’in yaptıklarını beğenmemek, onları cahil bilmek olur. Mesela, Kur’an-ı kerimde, (Ribu) yazılıdır, fakat (Riba) okunur. Bunu, okunduğu gibi (Riba) yazmak caiz değildir. (S. Ebediyye)

Âlimlerimiz söz birliğiyle bildiriyor ki: Kur’an-ı kerimde bulunmayan bir harfi ekleyen veya bir harfini değiştiren kâfir olur. (Kitab-üt-tibyan fi adab-i hamelet-il-Kur’an, Hazinet-ül-esrar)

Dinlemekle hatim olmaz
Sual: Mukabeleyi dinlemekle hatim sevabı olur mu?
CEVAP
Sadece dinlemekle hatim olmaz. Dinleme sevabına kavuşulur. Hatim okuyanı Mushaf’tan gözle takip etmek daha uygundur, gözler de ibadet etmiş olur. Hatim okunurken başka iş yapmayıp sadece dinlemelidir. Kendimiz de okursak, okuyanı dinlememiş oluruz. Ancak radyodan, TV’den veya internetten dinlerken, sevab olması için kendisinin okuması şarttır. Cihazdan dinlemekle sevab olmaz. Baştan sonuna kadar kendisi de okursa hatim sevabı alır.

Farz sevabı tercih edilir
Sual: 
Camide her sabah Kur'an-ı kerim okunuyor. Sabahın sünnetini evde kılınca, camiye geç kaldığım için Kur'an-ı kerimi dinleme imkânı olmuyor. Kur'an-ı kerimi dinleyerek farz sevabı kazanmak için, sünneti evde kılmayıp camide mi kılmak daha evladır?
CEVAP
Evet.

Kur’an-ı kerim okunurken
Sual: 
Okunan Kur’an-ı kerimi dinlemek mi daha sevab, yoksa Mushaf’tan takip etmek mi?
CEVAP
Kur’an-ı kerim dinlemek farz-ı kifayedir, hiç kimse dinlemezse hepsi haram işlemiş olur. Dinlerken gözle takip etmenin ise mahzuru olmaz, hatta iyi olur, gözler de ibadet etmiş olur.

Kur’an-ı kerim okurken
Sual:
 Bazen mescitte Kur’an okuyorum. O sırada dışarıdan biri gelip selamün aleyküm diyor. Kur’anı okurken bölmek istemiyorum, içimden alsam selamı olur mu?
CEVAP
Kur’an okuyana selam verilmez. Almak zorunda değilsiniz, ancak alırsanız iyi olur.

Ha-mim’lerin şefaati
Sual:
 Ha-mim sûrelerini okuyan cennetlik olur deniyor. Öyle bir şey var mı?
CEVAP
Sadece Ha-mim’ler değil, Kur’an-ı kerimin her sûresi şefaat eder. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allah indinde Kur’andan daha üstün şefaatçi yoktur. Ne Peygamber, ne melek, ne de başkası.) [Taberani]

(Kur’an okuyun! Çünkü kıyamette şefaat eder.) [Müslim]

Kur’an-ı kerimin şefaat ettiği kimse de elbette cennetlik olur. Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Ha-mim’ler yedidir. Cehennemin kapıları da yedidir. Her biri Cehennemin bir kapısına gelip bekler, “Ya Rabbi, bana inanıp da beni okuyanı bu kapıdan sokma!” der.) [Beyheki]

Bu hadis-i şerifler şartsız bildirildiği için, şartlarını da bilmek gerekir. İlk önce, Kur’an-ı kerimi okuyanın Ehl-i sünnet bir Müslüman olması şarttır. Gayrimüslim veya bid’at ehliyse, hiç faydası olmaz. Bid’at ehlinin ve diğer sapıkların okuması, kendi aleyhlerine delil olacaktır. Bir hadis-i şerif meali:
(Kur’an-ı kerim okuyanlarına, ya şefaat edecek veya düşman olacaktır.) [Müslim]

Kur’an-ı kerim, okuyanlarına niye düşman olacak? Çünkü Kur’an-ı kerim okuyanın, okuduğuna inanması ve onunla amel etmesi şarttır. İnanmayana ve bid’at ehline şefaat etmez, aksine hadis-i şerifte bildirildiği gibi düşman olacaktır.

Şartsız bildirilen hadis-i şerifleri okuyunca, şartsız kabul etmek yanlış olur. Mesela, (Cömert, Cennete girer) hadis-i şerifi de şartsız bildirilmiştir, yani bazı şartları var demektir. Bu şartlarından en önemlisi, imanlı ve Ehl-i sünnet itikadında olmaktır. İmansız, cömert olsa da Cennete giremez.

Namaz dışında okurken
Sual:
 Namaz dışında Kur’an okumaya başlarken, Eûzü okumak sünnet mi, yoksa vacib mi?
CEVAP
Bu hususta farklı kaviller vardır. Sünnet, müstehab ve vacib olduğu da bildirilmiştir. Vacib olan kavli tercih etmek daha ihtiyatlı olur. Sûre veya âyet okumaya başlarken, Eûzü okumak vacibdir. (Şir’a-tül-İslam, S. Ebediyye)

Kur’an-ı kerim okumak
Sual: Sûre veya âyetleri ezberden okumak mı, yoksa Mushaf’a bakarak okumak mı daha sevaptır?
CEVAP
Mushaf’a bakarak okumak, ezberden okumaktan daha sevaptır. Namazda okumak ise, Mushaf’a bakarak okumaktan da sevaptır.(Kitab-üt-tibyan)

İki hadis-i şerif:
(Ümmetimin yaptığı ibadetlerin en kıymetlisi, Kur’an-ı kerimi, Mushaf’a bakarak okumaktır.) [Şir’a
]
(Namazda okunan Kur’an, namaz dışında okunan Kur’andan daha hayırlıdır.) [Hazinet-ül-esrar]

Hazret-i Ali buyurdu ki: (Namazda okunan Kur’an-ı kerimin her harfi için yüz sevap verilir. Namaz dışında abdestli okuyunca, her harfi için yirmi beş sevap, abdestsiz okuyunca, on sevap verilir. Yürürken ve iş yaparken okuyunca, sevabı daha az olur.)

Bilen kimsenin, okuduğunu düşünerek bir âyet okuması, başka şey düşünerek, bütün Kur’anı hatmetmesinden daha çok sevaptır. (Şir’a şerhi)

Kur’an-ı kerimi okumadan önce, Allahü teâlânın büyüklüğünü, kimin sözü olduğunu düşünmeli. Mushaf’a dokunmak için temiz el lazım olduğu gibi, onu okumak için de temiz kalp lazımdır. Allahü teâlânın büyüklüğünü bilmeyen, Kur’an-ı kerimin büyüklüğünü anlayamaz. Allahü teâlânın büyüklüğünü anlamak için de, Onun sıfatlarını ve yarattıklarını düşünmeli. Bütün mahlûkatın sahibi, hâkimi olan bir zatın kelamı olduğunu düşünerek okumalı. Okurken başka şeyler düşünmemeye çalışmalı. (Kimya-i Saadet)

Mülk sûresinin sonu
Sual:
 Mülk sûresinin sonu soru şeklindedir. Mealen, (Suyunuz yerin dibine çekilse, söyleyin, size kim temiz bir akarsu getirebilir?)deniyor. Bu sûre okununca, Sadakallah-ül-azim denmez mi?
CEVAP
Elbette denir. Sadakallah-ül-azim demek, (Azim olan Allah doğru söyledi) demektir.

Haşr sûresinin sonu
Sual: 
Haşr sûresinin sonunu okurken yani Lev enzelna veya Hüvallahüllezî’yi okurken, Besmele çekmeden üç kere (E'ûzü billâhissemî'il'alîmi mineş-şeytânirracîm) demek sünnet midir?
CEVAP
Evet, sünnettir. Âlimlerin çoğuna göre, ayrıca Besmele çekilmez. Çekilmesine caiz diyen âlimler de olmuştur, yani mahzuru olmaz. Âmenerresulü ve Âyet-el-kürsî gibi âyetleri okurken de yalnız Eûzü… çekmek vacibdir, fakat Besmele çekilmez. Çekilmesine caiz diyenler de olmuştur.

Nefes alıp verirken okumak
Sual:
 (Nefes alıp verirken Kur’an okunmaz. Namaz bozulur) deniyor. Böyle bir şey var mı?
CEVAP
Nefes alıp verirken düzgün okunursa mahzuru olmaz.

Benzerine de saygı gerekir
Sual: 
Öğrenmek niyetiyle teypten veya bilgisayardan Kur’an-ı kerim dinlerken, başka bir işle de meşgul olmak caiz midir?
CEVAP
Hoparlörden çıkan ses, Kur’an-ı kerimi okuyanın hakiki sesi değilse de, benzeridir. Mekanik bir ses olsa bile, Allah kelamı okunmaktadır. Bunu da saygıyla dinlemeli, dinlerken, başka bir işle meşgul olmamalı. Hoparlörle okunan ezanı da saygıyla dinlemeli.

Sûre ve âyet okurken
Sual: Sûre ve âyet okurken Euzü besmele okunur mu?
CEVAP
Sûre okurken, Euzü ve Besmele okunur. Âyet-i kerime okurken, âlimlerin çoğuna göre, yalnız Euzü okunur, Besmele okunmaz. (S. Ebediyye)

Âyet-el kürsi, Amenerresûlü, Hüvallahüllezî gibi âyetleri okurken Besmele çekilmez. Sadece Euzü okunur. Besmele çekilirse, caiz diyen âlimlere göre mahzuru olmaz.

Namaz dışında sûre veya âyet okumaya başlarken Euzü okumak vacibdir. Yine namaz dışında Fâtiha okumaya başlarken, Besmele okumak da vacibdir. Diğer sûrelere başlarken Besmele okumak sünnettir. Namaz dışında Fâtiha okurken, Besmele çekmek vacib olduğu gibi, Euzü okumak da vacibdir.

İsme göre sûre okumak
Sual:
 (Çocuğu imtihana girerken oğlunun ismi Yasin olan, Yasinsûresini, kızının ismi Meryem olan Meryem sûresini okuması gerekir) diyorlar. Mesela isimleri, Furkan, İbrahim, Kamer, Kevser, Lokman, Muhammed, Mümin, Nuh, Nur, Taha, Târık, Yunus, Yusuf olanlar var. Bunların da bu isimli sûreleri mi okumaları gerekir?
CEVAP
Hayır, öyle bir şey yok. Her sûre herkes için okunabilir. Özellikle (Herkesin ismi gibi olan sûreyi okuması lazım) demek bid’at olur.

Mekruh vakitte ibadet
Sual:
 Namaz kılınması mekruh olan vakitlerde Kur’an-ı kerim okumak, dua etmek veya başka ibadet yapmakta mahzur var mı?
CEVAP
Mekruh vakitlerde sadece, namaz kılınmaz. Kur’an-ı kerim okumakta, dua etmekte ve başka bir ibadet yapmakta mahzur yoktur. (Dürer)

Sual: Amme sûresini sabah güneş doğarken okuyanın, belalardan korunduğu doğru mudur?
Cevap: Süleyman bin Cezâ hazretlerinin Eyyühel veled kitabında;
“Amme sûresini güneş doğarken okuyan kimse, bütün afetlerden emin olur” buyuruluyor.

Sual: Kur’an-ı kerim sadece güzel sesle okunmak için mi gönderilmiştir?
Cevap: Konu ile alakalı olarak Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruluyor ki:
“Kur’an-ı kerim okumasını öğrenmek çok sevaptır. Fakat, Kur’an-ı kerim okuyanların ona saygı göstermeleri lazımdır. Bunun için de, her sözü, her işi Kur’an-ı kerime uygun olmalıdır. Onun edebi ile edeblenmelidir. Onun yasak ettiği şeylerden sakınmalıdır. Ona, böyle saygı göstermezse, Kur’an-ı kerim kendisine düşman olur. Resûlullah efendimiz; (Ümmetimdeki münafıkların çoğu, Kur’an-ı kerim okuyanlardan olacaktır) buyurdu. Şunu iyi bilmelidir ki, Kur’an-ı kerim, yalnız okumak için gönderilmedi. Gösterdiği yolda gitmek, İslâmiyete uymak için gönderildi.”

Meal okumanın neticesi

Sual: Meal okuyup da mezhebleri ve dinin bazı hükümlerini inkâr edenlere rastlıyoruz. Allah’ın kelamını okumakla insan niye sapıtır ki?
CEVAP
Meal
piyasada yanlış olarak, tercüme anlamında kullanılıyor. Piyasadakiler genelde tercümedir, çok az, birkaç kelime açıklaması oluyor. Resulullahın bildirdiği manalara tefsir denir. Bir kelimenin, Allahü teâlâ ve Resulullah tarafından, açık bildirilmemiş manalarından, dine uygun olanı seçmeye tevil ve bu manaya meal denir. Âyet-i kerimeyi başka dile nakledince, tercümesi denir. Âyet-i kerimeler kısa ve tam tercüme edilemez. İslam âlimleri, âyet-i kerimelerin tercümelerini değil, uzun tefsir ve tevillerini bildirmişlerdir.

Kur’an tercümesi okuyan, murad-ı ilahiyi yani Allahü teâlânın muradının ne olduğunu öğrenemez. Tercüme edenin bilgi derecesine göre yaptığı açıklamayı öğrenir. Bir cahilin veya bir sapığın yazdığı tercümeyi okuyan da, Allahü teâlânın bildirmek istediğini değil, tercüme edenin, anladım sanarak, kendi kafasından anlatmak istediğini öğrenir.

Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.

Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifi yanlış anlamak, insanın imanını giderir. Rastgele yazılmış olan, meal denilen tercümeleri okuyan ve İslamiyet’in temel bilgilerine vakıf olmayan zihinlerde, bir takım şüpheler, itirazlar hâsıl olmaktadır. Birkaç örnek verelim:

1- Bir kadın, Kur’an-ı kerimin meal denilen tercümesini okuyunca, (Kur’anda kadınların örtünmesi emri yazılı olmadığı için, örtünmekten vazgeçtim) diyerek, başını açmıştır. Bu kadının Kur’an diye bahsettiği, bir tercümedir. Kur’an-ı kerimde kadınların örtünmesi emredilmiyor demek, Kur’an-ı kerime iftira olur. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Mümin kadınlara söyle: [Yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, ziynetlerini [saç ve gerdan gibi ziynet takılan yerleri] göstermesinler, hımarlarını [başörtülerini] yakalarına kadar [saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31]

Peygamber efendimiz, Kur’an-ı kerimi açıklayarak buyuruyor ki:
(Kadının yüz ve iki eli hariç bütün bedeni avrettir.) [Ebu Davud]

2- Bir genç, (Namazda okunan surelerin tercümelerine baktım, namazla hiç ilgisi yok, başka şeylerden bahsediyor. Ben de bunları bırakıp Türkçe dua okumaya başladım) demişti.

Böyle sözler, ibadetlerin ne demek olduğunu anlamamış olmayı gösterir; çünkü namazı, insanın kendisi tertip etmemiştir. Namazın ve bütün ibadetlerin nasıl yapılacağını, yaparken neler okunacağını Allahü teâlâ Resulüne bildirmiştir. Peygamber efendimiz de, bunları, Eshabına bildirmiş ve kendi de yapmıştır. Din imamlarımız bunların hepsini Eshab-ı kiramdan görerek ve işiterek anlamışlar ve kitaplarına yazmışlardır. Bu derin âlimler bildiriyor ki, namazda okunacak Kur’anın, Allah kelamı olması lazımdır. Vazife, ancak böylece yapılmış olur. (F. Bilgiler)

3-
Ölmüşleri için Yasin-i şerif okuyan bir genç, (Yasin’in tercümesini okuduktan sonra, bundan vazgeçtim. Çünkü Yasin suresinin ölülerle duayla bir ilgisi yok, tarihi olaylardan, kıyamette olacak şeylerden bahsediyor) demiş ve bundan sonra namazı da bırakmıştır.

Bu kimse, Kur’an tercümesi yerine İslam âlimlerinin kitaplarını okumuş olsaydı, Kur’an-ı kerimin her harfinin şifa ve dertlere deva olduğunu, bunu okumakla hâsıl olan sevabın ölülere ne kadar faydalı olacağını bilir, tarihi olaylardan bahsediyor demezdi.

Sual: Bir Müslümanı öldüren ebediyen Cehennemde kalacak diye biliyorum, bunu da mealden öğrenmiştim. En büyük günahın şirk olduğu, Allah’ın bunu asla affetmeyeceği, bunun dışındaki günahları isterse affedeceği de mealde yazıyor. Ben de bir Müslümanın ölümüne sebep olmuştum, şimdi ne yapayım?
CEVAP
Adam öldüren kâfir olmaz. Bir Müslümanı (niye Müslüman oldun) diye öldürmek küfürdür. Yoksa alacak davası yüzünden veya başka bir sebeple mesela parasını almak için öldürmek küfür olmaz. Hiçbir günah küfür yani kâfirlik değildir.

Müslüman olduğu için bile öldürülse, pişman olunca Allah bütün günahları affeder. En azılı kâfiri bile affeder, hatta bütün günahlarını sevaba çevirir. Kâfirliği de affeder, şirki de affeder, yeter ki tevbe edilsin. Tevbe edince anadan doğduğu gibi temiz Müslüman olur. Affetmem demek, ahirette kâfir olarak müşrik olarak öleni affetmem demektir. Yani kâfirler ahirette affa uğramayacaktır.

Din meallerden öğrenilmez, bu yanlış bilgiler meal okumaktan ileri geliyor. Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye’de bütün soruların cevabı vardır. Dini bilmeyenin dini yoktur buyuruluyor, ilmihal okuyup dinimizi öğrenmek gerekir. seafoodplus.info adresinden de okunabilir ve temin edilebilir.

Kafayı üşütmek üzere
Sual:
Elimde bir Kur’an meali var. Onu okuyorum. Kafayı üşütmek üzereyim. Fâsık, kâfir mi demek? Fâsık, tevbe ile fâsıklıktan kurtulamaz mı?
CEVAP
Fâsık, kâfir demek değildir. Kur'an mealleriyle dini doğru öğrenmeniz mümkün olmaz. Birçok kelime, her ilimde, ayrı manada kullanılır. Mesela, zalim kelimesi tefsir ilminde, kâfir demektir. Fıkıh ilminde, başkasının hakkına saldıran kimse denir. O halde, bir ilme ait bir kitabı okuyup anlayabilmek için, önce kelimelerin bu ilimdeki özel manalarını bilmek gerekir. İşte, birkaç sene Arapça öğrenenlerin ve eline bir cep lügati alıp da, Kur'an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri tercümeye kalkışan türedilerin, para kazanmak için yaptıkları tercüme ve tefsirler, bozuk ve zararlı olmaktadır.

Tevbe edip bir daha günah işlemeyen hemen fâsıklıktan kurtulur. Cenab-ı Hak, tevbe edilen her günahı affeder. Bir kâfir, küfrüne tevbe ederse, mümin olur, bütün günahları affolur. Bir mümin de her çeşit günahı işlese, hatta Allah’a şirk koşsa, sonra pişman olup tevbe etse, Allahü teâlâ yine affeder.

Allah’ın dinine yardım
Sual:
Bir Kur’an mealinde, Muhammed suresinin 7. âyetinde, (Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder) deniyor. Allah’a nasıl yardım edilir ki?
CEVAP
Aynı anlamda birkaç âyet-i kerime daha vardır:
(Allah, kendisine yardım edenlere yardım eder. Elbette Allah, güçlüdür, galiptir.) [Hac 40]

(Allah’a ve Peygamberine yardım edenler)
[Haşr 8]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allah’ın emrini aziz et, Allah da seni aziz etsin!) [Deylemi]

Kur'an tercümelerinden, meallerden, hadislerden din öğrenilmez. Yanlış anlamalara sebep olur. İslam âlimlerinin açıklaması ile birlikte okumalıdır. Fıkıh kitapları Kur'an-ı kerimin tefsirleridir.

Allah’a yardım demek, Allah’ın dinine yardım demektir. Yani İslamiyet’e hizmet demektir. İslamiyet’e hizmet ise, Allahü teâlânın, Resulünün ve âlimlerin bildirdiği şekilde yapılırsa hizmet olur. Kendi anlayışına göre yapılırsa, ekseriya fitne olur.

Hazret-i İbrahim güneşe tapmadı
Sual:
Bütün peygamberlerin peygamberlikleri bildirilmeden önce de, günah işlemedikleri malum iken, neden meallerde, İbrahim aleyhisselamın, yıldıza, aya ve güneşe "Bu benim Rabbim" dediği yazılıdır?
CEVAP
Hiçbir peygamber, peygamberliğini tebliğ etmeden önce de günah işlemez, hele Allahü teâlâya şirk koşmaz. Müşrikler gibi (Güneş benim Rabbim) demez.

Maalesef birçok tercümelerde, yıldız, ay ve güneş için (Bu benim Rabbim) diye yazılmıştır. Hiçbir açıklama yapılmamıştır. Bu bakımdan Kur'an-ı kerim tercümelerinden fıkıh, akaid gibi ilimler öğrenilmez. Sonra âyetleri açıklamak herkesin işi değildir. Kur'an-ı kerime yanlış mana verdikleri için yetmiş iki sapık fırka meydana çıkmıştır.

Tefsir-i Mazharide, Enam suresinin âyet-i kerimelerinin açıklaması şöyle:
İbrahim aleyhisselam, yıldızları, ay ve güneş gösterip (Bu mu benim Rabbim?) diyerek bunlara tapanları ilzam etmek istemiştir. Beydavi tefsirinin Şeyhzade haşiyesinde de böyle bildirilmektedir.

Mevcut Kur'an tercümeleri içinde bir iki tanesi ancak, yıldız, ay ve güneş için (Bu mu benim Rabbim?) şeklinde tercüme etmiştir. Maalesef diğer tercümelerde (Bu benim Rabbimdir) şeklinde geçmektedir.

Tibyan’da (Acaba Rabbim bu mu?) şeklinde tercüme yapılmıştır. Ancak âyetin açıklamasında tefsirlerden aldığı dört açıklama şöyle:
1- İbrahim aleyhisselam, müşriklerin cehaletlerini bildirmek için böyle söylemiştir.
2- Müşriklerin yaptıkları şeyleri başlarına kakmak, doğruyu öğretmek niyetiyle (Bunun gibi şeyden Rab mı olur? Bu mu benim Rabbim?) demek istemiştir.
3- Müşriklerin aleyhine hüccet için, (Sizce benim Rabbim bu ha) demek istemiştir.
4- (Kavmim Rabbimin bu olduğunu söylüyor) demek istemiştir.

Bu dört açıklama da İbrahim aleyhisselamın, yıldız, ay ve güneş için (Bu benim Rabbim) demediğini, yani müşriklerden olmadığını açıkça göstermektedir.
Ay veya güneş için Bu benim Rabbim demek şirktir. Halbuki peygamberler, şirk değil, günah bile işlemezler. (Feraid)

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İbrahim ne yahudi, ne de Hıristiyandı. O gerçekten Allah’ı tanıyan doğru bir müslümandı. Müşriklerden de olmadı.) [Al-i imran 67]

(Andolsun ki bundan önce, İbrahim’e de rüşdünü
[büluğundan önce hidayeti] verdik. [Onun buna ehil ve müstahak olduğunu] biliyorduk.) [Enbiya 51]

Bu âyet-i kerimeler de İbrahim aleyhisselamın büluğundan önce de hidayet üzere olduğunu göstermektedir. (Beydavi)

Kur'an tercümesi denilen kitapların ne kadar zararlı oldukları buradan da anlaşılmaktadır. Kelam, fıkıh ve tasavvuf gibi lüzumlu bilgileri Kur'an tercümesi denilen kitaplardan öğrenmemiz mümkün değildir. Hatta muteber tefsirlerden bile anlamamız mümkün olmaz. Lüzumlu bilgileri ilmihalden öğrenmemiz gerekir.

Şeytanın da elçileri vardır
Sual:
Bazı kimseler, kendilerine vahy geldiğini söylüyor. (Karıncaya, kargaya vahy geliyor da, bize niye gelmesin) diyorlar. Bir kısmı da, (Nebi gelmez ama Resul gelir, biz resulüz) diyorlar.
CEVAP
Vahy, haber demektir. Deyim olarak da, Allahü teâlânın Cebrail aleyhisselam vasıtası ile Peygamberlerine gönderdiği haber demektir.

Vahy, Peygamber efendimizin vefatı ile kesilmiştir. İmam-ı Rabbani hazretleri (Peygamberlik sona ermiş ve vahy kesilmiş, sona ermiş ve din kemal bulmuş ve nimet tamam olmuştur) buyuruyor.

Kısas-ı enbiya kitabının sayfasında diyor ki:
Resulullah hayatta iken, vahy geliyor ve ümmete tebliğ olunuyor idi. Ondan sonra artık vahy kesildi, hiç kimseye vahy gelmek ihtimali kalmadı.

Vahy, iki türlüdür:
1- Vahy-i metlu
2- Vahy-i gayri metlu

Cebrail aleyhisselam, Allahü teâlâdan aldığı haberleri getirerek Peygambere okur. Bu vahyin kelimeleri de, manaları da Allah’tan gelmiştir. Kur'an-ı kerim, vahy-i metludür.

Vahy-i gayri metlu, Allahü teâlâ tarafından Peygamberin kalbine bildirilir. Peygamber; bu vahyi, kendi bulduğu kelimelerle yanındakilere söyler. Bu sözlere, Hadis-i kudsi denir.

Vahy, yalnız Peygamberlerin kalblerine gelir. Evliyaya da gelmez. Meleklerin getirdikleri düşüncelere İlham denir. İlham Peygamberlerin ve salih Müslümanların kalblerine gelir.

Allahü teâlâ, her hayvana bir şeyler öğretmiştir. Anne kuşlar, yavrularının acıktıklarını bilir, onlara yiyecek getirir. Bunu nereden biliyor? Allahü teâlâ öğretti tâbii. Memeli hayvanlar da yavrularını emzirir. İpek böceği dut yaprağından ipek yapar. Kanguru tehlike anında yavrularını torbasına koyarak kaçar.

Bunları onlara kim öğretti, elbette Allahü teâlâ öğretti. Yani her hayvana her insana bir şeyler öğretti. Bunun Peygamberlere gelen vahy ile bir ilgisi yoktur. Bunlar için ilham olundu demek daha uygundur. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Rabbin bal arısına,Dağlarda, ağaçlarda ve hazırlanmış kovanlarda yuva edin; sonra her çeşit üründen ye; sonra da Rabbinin işlemen için gösterdiği yollardan yürüdiye öğretti. Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda ibret vardır.) [Nahl ]

Meallerde, tefsirlerde, (Allah arıya ilham etti, öğretti) ifadeleri geçiyor. Hiçbir âlim, (Arıya vahy geliyor, arı peygamberdir) dememiştir.

Kur’an-ı kerimde karga ile ilgili âyet-i kerime şu mealdedir:
(Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona (Kabil’e) yeri eşeleyen bir karga gönderdi. (Kabil ise), “Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olmaktan aciz kaldım” dedi ve ettiğine pişman oldu.) [Maide 31]

Kargaya bunu öğreten Allahü teâlâ, arıya da, diğer hayvanlara da çok şey öğretmiştir. (Vahy kesilmedi, kargaya da arıya da vahy geliyor, bana da vahy geliyor) demek çok yanlıştır. İnsanlara şeytandan vesvese gelir, melekten ilham gelir. Şeytandan gelen düşünceyi (Bana vahy geliyor) sanarak, “Ben Resulüm” diyen sapıklar çıkabilir. Şeytanın resullerine [elçilerine] itibar etmemelidir.

“De ki”
Sual:
Zariyat suresi, ayetinde, (Allah’a koşun [küfrü bırakıp iman edin]. Sizi, Ondan [Allah’ın azabından] korkutup uyarıyorum) deniyor. Burada, Peygamber efendimize hitaben, (De ki) ifadesi olması gerekmez miydi?
CEVAP
Kur’an-ı kerim Peygamber efendimize indi. Yani muhatabı Resulullah efendimizdir. “De ki” denmese de, ona inince, otomatikman, “böyle söyle” anlamı çıkar. İmam-ı Kurtubi hazretleri buyurdu ki:
Bu âyet-i kerimede, Allahü teâlâ, Resulullaha insanlara böyle demesini emretti. (Câmi’ul ahkâm)

Mealden din öğrenmeye kalkan, Kur’an-ı kerimde hata var zanneder. Bunun için İslam âlimleri buyuruyor ki:
Kur'an-ı kerimin hakiki manasını anlamak, öğrenmek isteyen, din âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlak kitaplarından hazırladığı bir ilmihal okumalıdır. Böyle bir ilmihal, Kur'an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden alınmış demektir. Kur’an tercümesi diye yazılan kitaplar, doğru mana veremez. Okuyanları, bunları yazanların düşüncelerine ve maksatlarına esir edip, dinden ayrılmalarına sebep olur.

Farz olmayan emirler
Sual:
Kur’anın emri farz olduğuna göre, Kur’anda (Yapın) denilen her şey farz mıdır?
CEVAP
Her yapın denilen ifadenin hükmü farz değildir. Birkaç örnek verelim:
1- ([Namaz kılarken] Her secde edişinizde ziynetli [temiz, sevilen, güzel] elbiselerinizi giyinin!) [Araf 31] (Namazda güzel elbise giymek farz değildir.)2- (Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit, onu yazın. Alış verişte şahit tutun!) [Bekara ] (Borçlunun senet vermesi ve alış verişte şahit tutulması, farz değil, sünnettir.)3- (Evlere girdiğiniz vakit, kendinize [mahrem olan, aileden sayılan ev halkına, kimse yoksa kendinize] selâm verin.) [Nur 61] (Selam vermek, farz değil, sünnettir.)4- (Cuma namazı kılındıktan sonra, yeryüzüne dağılın!) [Cuma 10] (Dağılmak farz değildir. Dağılmayıp camide durmanın bir mahzuru olmaz. Namazı kılınca, artık gidebilirsiniz demektir.)5- (Eğer, velisi olduğunuz yetim kızlarla evlenmekle, onlara haksızlık yapmaktan korkarsanız, onlarla değil, helal olan başka kadınlarla iki, üç ve dörde kadar evlenin! Şayet aralarında adaletsizlik yapmaktan korkarsanız, bir tane almalısınız veya sahip olduğunuz ile yetinmelisiniz.) [Nisa 3] (Dörde kadar evlenmek, farz hatta mendub da değildir. Sadece zaruret halinde izin verilmiştir.) [Nimet-i İslam]
[Cahiliyet devrinde erkek vasisi olduğu yabancı yetim kızla, malına göz dikerek, evlenirdi. Bir kaç yetim kızla evlenen de olurdu. Yetim, kimsesiz olduğu için, kocası gerek mehirde, gerek evlilikten sonra kendisine çeşitli haksızlık ve eziyet yapardı. Hatta mirasına konmak için ölmesini beklerdi. Yetimlere haksızlık edilmemesi için bu âyet-i kerime inmiştir.]

6- (Kurban etinden kendiniz yiyin, yoksullara da verin.) [Hac 28] (Kurban etini kendimizin yemesi veya yoksullara verilmesi farz değildir. Üçte birini fakirlere vermek müstehabdır.)7- (Sabahın beyaz ipliği [aydınlığı] siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyip için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın!) [Bekara ] (İmsak vaktine kadar yiyip içmek, farz değildir. Sahurda da yemek, farz değildir. İmsak vaktine kadar yiyip içilebilir demektir.)Görüldüğü gibi, bizim gibilerin meal okuyup hüküm çıkarması caiz olmaz.

Allahü teâlâ unutmaz
Sual:
Bütün meallere baktım, Araf suresinin âyetinde, Allahü teâlâ, su ve yiyecek isteyen Cehennemdeki kâfirlere, (Onlar dünyada bugünleri unuttukları gibi, biz de bugün onları unuturuz) buyuruyor. Allah unutur mu?
CEVAP
Hâşâ, Allahü teâlâ unutmaz. (Taha 52)

Böyle âyetler çoktur. Mesela Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:

(Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder.) [Muhammed suresi 7]

(Biz de bugün sizi unuttuk.) [Secde suresi 14]

Kur'an tercümelerinden, meallerden din öğrenilmez. Yanlış anlamalara sebep olur. İslam âlimlerinin açıklaması ile birlikte okumalıdır. Fıkıh kitapları Kur'an-ı kerimin tefsirleridir. Allah’a yardım demek, Allah’ın dinine yardım, yani İslamiyet’e hizmet demektir. İslamiyet’e hizmet ise, Allahü teâlânın, Resulünün ve âlimlerin bildirdiği şekilde yapılırsa hizmet olur.

Sorduğunuz âyetteki unutmak ise, unutulmuş muamelesi görürsünüz, size yardım edilmez anlamındadır.

Musa aleyhisselam
Sual:
Yunus suresinin âyetinde piyasadaki bütün mealler şöyle diyor:
Musa Allah’a dedi ki: Ya Rabbi, Firavuna bu kadar malı insanları senin yolundan saptırması için mi verdin? Onları ve mallarını yok et.
Musa aleyhisselam Allahü teâlâya böyle der mi, onu böyle suçlar mı? Bu mealler yanlış değil mi?
CEVAP
Evet yanlıştır. Biz de piyasadaki çok meale baktık, hepsi de aşağı yukarı aynı şekilde yazıyor. Bu bakımdan açıklamasız olan meallere itimat edilmez. Tefsirlere bakmak gerekir. Biz de tefsirlere baktık. O şekildeki meal uygun değildir. Kurtubi tefsirinde diyor ki:
Liyudıllu kelimesinde ki lam harfinin çeşitli manaları vardır. Buradaki lam, sonucu, bildirir. Nitekim haberde geldi ki:
(Bir melek her gün şöyle seslenir: Sonunda ölmek üzere doğuyorsunuz, işlerinizi de sonunda harap olmak üzere bina ediyorsunuz.)

Âyette, Firavun ve adamlarının işlerinin sonu sapıklığa varacağı için, sanki verilen mallar, sapıtmaları için verilmiş gibi oluyor. (Senden yüz çevirdikleri halde onlara bu kadar mal mülk verdin, senin onlardan yüz çevirmenden de korkmadılar. Senin onlardan razı olmadığını anlayamadılar. Sapıklıklarına devam ettiler. Malı sapıtmamaları için verdin ama onlar sapıttılar, öyle ise sapıtmalarına sebep olan malları onların ellerinden al. Verdiğin mallarla onları bu yolda imtihan eyle) denmek isteniyor. Netice olarak âyetin meali şöyle oluyor:
(Musa aleyhisselam dedi ki: Ya Rabbi, Sen Firavun ve kavmine dünya hayatında göz kamaştıran zenginlik ve bol servet verdin. Bu kadar malı sanki sen, insanları senin yolundan saptırmaları için vermişsin gibi kötü yollarda kullanıyorlar. Onları ve mallarını yok et, kalblerini de şiddetle sık, elemli azabı görmedikçe [vahiyle bana bildirdiğin gibi] onlar iman etmezler.)

Mealsiz müslüman
Sual:
Fıkıh düşmanı mealci bir yazar, (Meal yazanlar, kendi düşüncelerini katsalar da, âyetleri yanlış tevil etseler de, Kur’anı anlamak için meal okumaktan başka çare yoktur, çünkü mealsiz Müslüman olmaz) diyor. Bir kimse ömründe hiç meal okumasa, dinine, imanına bir zararı olur mu?
CEVAP
Hayır, hiçbir zararı olmaz. Aksine, mealci yazarın da itiraf etmeye mecbur kaldığı gibi, mealler yanlış düşüncelerle doludur. Böyle mealleri okumak daha tehlikelidir. Üç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Kur’anı kendi görüşüyle açıklayan, doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesai]

(Kur’ana ehliyeti olmadan mana veren, Cehennemde azap görecektir.)
[Tirmizi]

(Kur’anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.)
[Mektubat-ı Rabbani]

Meal okuyup da, Kur’anda tesettür yok diyenler olduğu gibi, namaz üç vakittir, tavuktan, balıktan kurban olur diyenler de oluyor. Kur’an köpek etini yemeyi yasaklamamış diyenler de türedi. Bu uydurma hükümlerin hepsi meallerden çıkarılıseafoodplus.info’an-ı kerimin hakiki manasını öğrenmek isteyen bir kimse, meal değil, muteber bir ilmihal okumalıdır. Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde bildirilen, iman, fıkıh ve ahlak bilgilerinin hepsinin açıklamaları muteber ilmihallerde mevcuttur. İlmihal okuyan, eksik bir şey bırakmış olmaz.

KUR'AN-I KERİM OKUMANIN FAZİLETİ

Ramazan ayı Kur'an ayıdır. Allah'ın kelamının Peygamberimizle buluştuğu aydır. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim'i, her harfinin edasının, tertibinin, manasının hakkını tam olarak vererek okumak gerekir. Çünkü Peygamber Efendimiz böyle okumuş ve bize tavsiyede bulunmuştur. Kur'an'ı hatasız okuyup anlamak için bu esaslara uymak şarttır.

KUR'AN-I KERİM MEALİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Peygamberimiz aracılığıyla Kur'an-ı Kerim'in gönderilmiş olması, Allah'ın kullarına en büyük lütfudur. Çünkü bu kutsal kitap, kıyamete kadar insanlara doğru ve yanlışı gösterecektir. Müslümanlar, ondan hiçbir zaman uzak durmamış, onu okumuş okutmuşlardır.

Kur'an-ı Kerim denince, hemen herkesin aklına, Allah'ın kelâmı, mukaddes kitabımızın gelmesi büyük anlam taşır. Bu duyunun lezzetiyle Müslümanlar, Kur'an'ı en güzel şekilde okumak ve okutmaktan geri durmamışlardır. Bir taraftan en güzel hafızları yetiştirirken bir taraftan da bir taraftan da kıraât ve tecvit kitaplarını telif ve şerh eden âlimler gerekli çalışmalarını sürdürmüşlerdir.

MEAL OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN HADİS-İ ŞERİFİ


Peygamberimizin "Sizin en faziletliniz Kur'an öğrenen ve öğretendir." (Buhâri, Fazailü'l-Kur'an, 20; Ebu Davud, Süleyman b. Eşas es-Sicistani, Sünen, Mısır, , Salat, ) buyurduğu hadis-i şerifler, Müslümanları Kur'an okumaya teşvik etmiştir. Kur'an'ın ezberlenmesi Müslümanların ilgisini toplamış, binlerce hafız yetiştirilmiştir.

KUR'AN'I KERİM MEALİNİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

Allah ayet-i kerimesinde "(Ey Muhammed!) Sana mübarek kitabı ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik." (Sa' d, 32/29) buyurmuştur. Bu ayet Kur'an'ı Kerim'i okumada öncelik taşıyan hususu en güzel şekilde dile getirmiştir. İnsanlar, Kur'an-ı Kerim'in işaret ettiği sırları düşünmeye, aldıkları öğütleri hayatlarına tatbik etmeye çalışmalı ve çaba göstermelidirler. Bunun için de Kur'an-ı Kerim'in anlaşılabilmesi için mübarek Ramazan ayında Kur'an-ı Kerim mealini okumak da büyük önem taşımaktadır.

MEAL NEDİR?

Sözlükte "dönmek, ıslah etmek" vb. anlamlara gelen evl kökünden mimli masdar olan meâl, "ulaşılan hedef, gaye" mânasında masdar-isim olarak da kullanılır. Aynı kökten te'vîl tefsir, fıkıh, kelâm gibi ilimlere dair kaynaklarda "naslardaki bir lafza taşıdığı muhtemel mânalardan birini yüklemek, kapalılığı gidermek" anlamında sıkça geçer.

Erken devirlerden itibaren Kur'ân-ı Kerîm'in çeşitli diller yanında Türkçe'ye de çevirileri yapılmakla birlikte bunlara meâl denilmesi Türkçe'ye özgü yeni bir durumdur. Kelime son dönem Osmanlı Türkçesi'nde "mâna ve mefhum" karşılığında kullanılmış, bununla bir sözün lafzan veya harfiyen değil mâna ve mefhum itibariyle başka bir dile aktarılması kastedilmiştir. Buna göre meâl kelimesi sözün aktarım keyfiyetini ifade eden örfî bir anlam kazanmış, daha sonra "Kur'an'ın harfiyen değil mâna ve mefhum bakımından tercümesi" anlamında terimleşmiştir.

MEAL OKUMANIN FAZİLETİ

Şüphesiz ki Müslümanların nazarında Kur'an'ın eşsiz bir yeri vardır. Çünkü o, Yüce Allah'ın kelâmı olup öncekilerin ve sonrakilerin ilimlerini kuşatmaktadır. İnsanlığa yapılan son ilâhî çağrıdır. Bütün güzelliklerin, rahmetin ve şifanın kaynağıdır. Ona bağlananlar sonsuz güzelliklere mahzar olur. Bu tespitler, Kur'an'ın Müslüman hafızadaki yerini tasvir ve tarif etmede aslında yetersiz kalmaktadır. Müslüman, manasını anlamadan ya bu şekilde Kur'an'a inanmaya devam edecek ya da meal ve tefsirler yoluyla onun muhtevasına ve inceliklerine nüfuz etmeye çalışacaktır. Kur'an-ı Kerim'i anlamak ve ayetlere nüfuz edebilmek adına mukaddes kitabımızın mealini okumak büyük önem arz etmektedir. Kur'an, Allah'ın yeryüzündeki en belirgin ayeti, hikmet ve esrarını içeren en önemli sembolüdür. Meal ise, bir ölçüde bunun ifşa edilmesi ve açığa vurulmasıdır. Kur'an'la olan ilişki tazim ve saygı çerçevesinde iken, mealle olan ilişki bir anlama ve tanıma özelliği gösterir.

MEAL OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

Kur’an Meali Okumak Caiz Midir?

Selamunaleyküm
Mehmet hocam bazı kitaplarınızı okudum, Allah razı olsun. Size bir sorum olacak. Bizlere hadislerin öneminden bahsederek hadis okumaya teşvik eden hocalarımız, anlayamayacağımız için Kur'an meali okumamızın caiz olmadığını söylüyorlar. Bizlere tefsir ilmi okumadan ve arapça bilmeden Kur'an'dan yanlış hükümler çıkaranlardan örnek verdikleri için biz meal okumaktan çekiniyoruz. Hocalarımız Kur'an-ı Kerim'i öğrenmek istiyorsak arapça öğrenmemizin şart olduğunu veya arapça öğrenememişsek tefsirleri okuyabileceğimizi söyledikleri için tefsir okumaya gayret ediyoruz. Ama benim içime yine de sinmiş değil. Herkesin yazdığı veya türkçeye çevirdiği birçok kitabı okumamız caiz iken Kur'an mealini okumamız niye caiz değil? Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

Abdullah

Ve aleykümselam Abdullah kardeşim,
Son zamanlarda "Kur'an meali okumak caiz değildir" söylemi, ne yazık ki çok sık karşılaştığımız bir söylem olmuştur. Merak ediyoruz arapça bilmeyen müslümanları Kur'an meali okumaktan uzak tutmaya çalışanlar, aynı müslümanları hadis meali okumaya neden teşvik ediyorlar? Kur'an'ı mealden okuyarak anlayamama veya yanlış anlama riski hadisler için geçerli değil mi? Öyle görülüyor ki buradaki sorun meal okumak değil, Kur'an meali okumaktır.

Bildiğiniz gibi son yüzyıla kadar bağnaz bir muhafazakarlık adına Kur'an-ı Kerim değişik dillere çevrilmemiş, bu İlahi mesaj değişik dillerdeki dünya insanlarına ulaştırılamamıştır. Kur'an-ı Kerim'in diğer dillerle birlikte türkçeye çevrilmesinden sonra meal okunmaya ve İlahi mesaj okunup-düşünülmeye başlanmıştır. Bu İslam adına elbetteki önemli bir adım ve önemli bir gelişmedir. Çünkü insanlar birçok meselede hocaya danışma ihtiyacı duymadan İlahi davetin aslıyla karşılaşmakta ve Rablerinin kendilerinden ne isteyip-istemediğini açıkça okumaktadırlar.

Tabi ki bu gelişme Allah'ın dini ile insanlar arasında iletişimi sağlayan ve kendilerine din adamı denilen geniş bir kesimi rahatsız etmiştir. Çünkü daha önce istedikleri gibi yönlendirdikleri müslümanlar meal okumaya başlayıp, birçok İlahi gerçeğe dinin asli kaynağında şahit olduktan sonra bu geleneksel din adamlarının asırlardır anlattıkları hurafelere, yalan yanlış rivayetlere karşı çıkmaya başlamışlar ve bu sözde din adamlarının halk nezdindeki itibarlarını ciddi bir şekilde lekelemişlerdir.

Bu durumdan çok rahatsız olan ve bildikleri arapça ile okudukları birkaç kitabı yegane sermaye telakki eden bu din adamları ise Türkiye'de "Rabbim benden ne istiyor?" sorusunun cevabını öğrenebilmek için meal okuyan müslümanlara "Mealciler" yaftasını vermişlerdir. Mealci dedikleri bu müslümanların ayetlere dayalı haklı eleştirilerine önceleri yalan yanlış rivayetlerle karşı çıkmaya çalışan fakat ayetlerin açık anlamı karşısında bunu başaramayan söz konusu din adamları, daha sonra meal okumalarına rağmen fazlaca düşünmeden hatalı sonuca ulaşan kimselerin her yanlışını, meal okuyan bütün müslümanlara nisbet etmeye başlamışlardır.

Bu elbetteki ilimden ve insaftan uzak bir yakıştırmadır. Çünkü ayetleri yanlış anlamanın veya hak hükme batıl yorum getirmenin, ayetin metnini veya mealini okuyup-bilmekle bir ilgisi yoktur. Kaldı ki günümüzde arapça bilen birçok kimsenin laf ve dilbilgisi canbazlığı ile apaçık olan muhtelif ayetleri nasıl tevil ve tahrif etmeye çalıştıklarına da şahit oluyoruz. Dolayısıyle anlayışında ve imanında eksiklik, niyetinde bozukluk olan kimsenin konuştuğu dil ister arapça, ister türkçe olsun, aynı yanlışa düşerek aynı sapıklığa yönelebilmektedir.

"Kur'an meali okumak caiz midir, değil midir?" sorusu, dinini ve davasını bilen müslümanların tebessümle karşılayacakları tuhaf bir sorudur. Böyle bir soru "Allah'ın benden ne istediğini Allah'ın Kitab'ından okuyup öğreneyim mi, öğrenmeyim mi?" sorusu gibidir. Kur'an'daki "Siz bu Kitab'tan sorulacaksınız" buyruğu arapça bilsin veya bilmesin bütün müslümanları muhatap alan bir buyruk olduğuna göre hesap gününde Rabbimize "Ya Rabbi arapça öğrenemedik ve yirmi cilt tefsir alıp okumaya da imkanımız olmadığı için bizi bu Kitab'tan muaf tut, sorgulama" diyebilir miyiz?

Biz diyemeyiz. Çünkü böyle bir mazeretimizin olmadığını, olamayacağını biliyoruz. Resulullah (s.a.v.) son peygamber, Kur'an-ı Kerim son İlahi Kitab olduğuna göre elbetteki bu son Kitab değişik dillere tercüme edilecek ve dünya insanlarının istifadesine sunulacaktır. Zaten Rabbimizin dilediği de budur. Nitekim bu konumuzla ilgili olarak Rahman olan Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır;

Eğer biz onu a'cemi (arapça olmayan bir dilde) olan Kur'an kılsaydık onlar mutlaka "Onun ayetleri tafsilatlı olarak açıklanmalı değil miydi? Arap olana a'cemi (lisanda bir Kitab) olur mu?" derlerdi. De ki "O (arap veya a'cem olsun) iman edenler için hidayet ve şifadır. İman etmeyenlerin ise (arap veya a'cem olsun) kulaklarında bir ağırlık vardır ve (Kur'an) onlara körlüktür-kapalıdır. Sanki onlara (kendilerinden ilgisiz) uzak bir yerden seslenilir. (Fussilet 44)

Bu ayet bizlere bizi anlatan, bizim durumumuza açıklık kazandıran bir ayettir. Kendi dillerinin dışında İlahi bir Kitab'la muhatab ve mükellef olan insanlar, bu durum karşısında "Kitab bizim lisanımızda gönderilmeli değil miydi veya biz bu lisanı bilmediğimiz için Kitab'tan sorumlu değiliz veya bu Kitab'ı anlayabilmemiz için lisanını öğrenmemiz-bilmemiz gerekmez miydi?" şeklinde birçok itirazları gündeme getirebilirlerdi. Şanı yüce Rabbimiz bu muhtemel itirazların sadece bir tanesini doğru kabul etmekte ve ayette bu hak itirazı zikretmektedir;

Onun ayetleri tafsilatlı olarak açıklanmalı değil miydi? Arap olana a'cemi (lisanda bir Kitab) olur mu? (Fussilet 44)

Ayetin bu bölümünü tefekkür ettiğimiz zaman tevil veya tefsir kelimesi kullanılarak "Onun ayetleri tevil veya tefsir edilmeli değil miydi?" şeklinde ifade edilmediğini görürüz. Bunun nedeni zamanlar ve mekanlar üstü olan ayetlerin, belli bir zamana ve döneme sığdırılarak tefsir edilemeyeceği, kıyamete kadar peyderpey tecelli edecek olan geniş anlamının sınırlandırılamayacağı içindir. Bunu anlayamayanlar son cümlemizi düşünerek ve yavaş yavaş tekrar okuyabilirler.

Netice olarak ayette tevil veya tefsir kelimesi değil, önemine binaen sureye ismini veren fussilet kelimesi kullanılmaktadır. Fussilet kelimesi açıklamak, tafsil etmek, bir şeyi ayrıntılarıyla anlaşılır halde yazmak veya söylemek anlamına gelmektedir. Burada sormamız gereken soru, İlahi Kitab'ın lisanını bilmeyen insanlar için ayetlerin tafsil edilerek ayrıntılarıyla açıklanması ne demektir ve bunu kim yapacaktır? Burada yapılması gereken iki ayrı iş vardır. Birincisi arapça dilbilgisi kaidelerine sadık kalınarak ve gerekirse dip notlar düşülerek veya parantez içi açılımlarla ayetlerin bir başka lisana tercüme edilmesi, bu titizlikle hazırlanan mealin o lisanı konuşan insanlar için açık ve anlaşılır olmasıdır.

İkinci iş ise ayetlerin tafsil edilerek ayrıntılarıyla açıklanmasıdır. Mesele bu noktaya geldiği zaman bazı aklı evveller "İşte arapça bilen alimlerin yapması gereken ve yaptığı da budur" diyeceklerdir. Onlara sağ elimizi hafifçe kaldırıyor ve "Burada durun" diyoruz. Çünkü mufassal bir Kitab olan Kur'an-ı Kerim ayetlerinin tafsil ve ayrıntılarla açıklama hakkını önce kendisinde görerek hiçbir kimseye vermemektedir. Biz insanların, biz müslümanların yapması gereken sadece ve sadece birincisini gerçekleştirmek ve sıhhatli bir meal ortaya koymaya çalışmaktır. İkincisi olan ayetleri tafsil ederek ayrıntılarıyla açıklama işini bizzat Kur'an yüklenmekte ve bu vasfın öncelikle sadece kendisinde bulunduğunu beyan etmektedir;

(Bu Kur'an) Rahman ve Rahim'den indirilmedir. Bilen bir kavim için ayetleri 'ayrıntılarıyla açıklanmış' arapça olan bir Kitab'dır. (Fussilet )

Fussilet kelimesi bu ayette de geçmekte, bu yüce Kitab kendi ayetlerini kendi ayetleriyle tafsil ederek açıkladığını beyan etmektedir. Ayetlerini ayetler ile açıklayan, her hangi bir konudaki mütaşabih-benzer ayetlerini birbiriyle açıklayarak muhkem hale getiren Kur'an-ı Kerim, bu İlahi açıklamaya kimlerin mazhar olacağını da ayetin devamında zikretmekte ve bizleri bir üst ufuğa davet etmektedir;

De ki "O (arap veya a'cem olsun) iman edenler için hidayet ve şifadır. İman etmeyenlerin ise (arap veya a'cem olsun) kulaklarında bir ağırlık vardır ve (Kur'an) onlara körlüktür-kapalıdır. Sanki onlara (kendilerinden ilgisiz) uzak bir yerden seslenilir. (Fussilet 44)

Evet,
Rabbimizin İlahi buyruğundan da anlaşılacağı üzere ayetlerdeki hak mesajın anlaşılması, hak mananın kavranılması lisana veya dil şartına değil, sadece ve sadece iman şartına bağlanmaktadır. Arap olmamasına ve arapça bilmemesine rağmen "Bu Rabbimin kelamıdır" diyerek iman ettikleri ayet meallerini Rablerinden duymuşçasına tefekkür eden, ayetleri ayetlerle anlamaya çalışan bir dünya müslümanı, söz konusu ayetlere böyle yaklaşmayan bir araptan elbetteki çok daha iyi anlayacak, çok daha iyi kavrayacaktır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'in araplar veya acemler için değil iman edenler için hidayet olduğunun açık bir göstergesi de, Türkiye'de Kur'an'a dönüş hareketiyle başlayan ve gelişen İslam anlayışının birçok arap ülkesini geride bırakmasında görülebilir.

Sonuç olarak apaçık olan Kur'an'ı en ince ayrıntısına kadar anlamakla, ayetleri uzun uzun tefsir etmekle değil, ayetleri okuyup anlamaya çalışmakla ve anladığımız kadarıyla amel etmekle mükellefiz. Daha açık bir ifadeyle mükellefiyetimiz, anladığımız kadardır. Burada önemli olan İlahi kelamdaki hak anlamın, ayetlerin zahirine sadık kalınarak doğru bir istikamette anlaşılmaya çalışılması ve herkesin aynı anlam istikametinde olmak şartıyla ulaşabildiği menzilde-anlayabildiği hak anlama iman dolu bir teslimiyet göstermesidir.

Arapça bilmeyen bir müslüman olarak önce kendimiz sonra meal okuyan diğer kardeşlerimiz için araştırarak yazdığımız ve "Kur'an nedir? Ne için indirilmiştir? Faydalanabilme şartları nelerdir?" sorularını yine yüce Kitabımızdan cevaplandırdığımız "Kur'an'a Yönelirken" çalışmamız, meal okuyan kardeşlerimiz için bir mukaddime olmakta ve okudukları Kitabı anlamada yol göstermektedir. Bu kitab çalışmamızda da belirttiğimiz gibi temiz bir kaynaktan temiz bir su alabilmek için öncelikle testilerimizdeki eski ve bulanık suları nasıl ki dökmemiz gerekiyorsa, Kur'an'a da ön yargı veya ön kabullerle bulanmış bir zihinle düşüncelerimizi tasdik ettirmek için değil, bu ön kabullerden sıyrılmış temiz bir zihinle İlahi gerçekleri öğrenebilme kaygısıyla yönelmemiz gerekir.

Yine bu kitab çalışmamızda açıkladığımız gibi okuduğumuz ayetleri düşünürken ayetlere anlam vermek için değil, ayetlerdeki hak anlamı bulabilmek için düşünmeye gayret edeceğiz. Çünkü hiçbir ayet, bizlerin vereceği güzel bir anlama muhtaç bir ayet değildir. Ayetlerin hak anlamı zaten o ayetlerin içindedir. Burada ayetlere kolay olan tanımlayıcı yöntemle değil, zor ama doğru olan tanıma yöntemiyle yönelmemiz, ayetin zahir anlamından zerre kopmadan o ayetlerdeki hak manayı anlamaya çalışmamız gerekir. Nitekim bu nedenledir ki otuz yıldır okuyup tefekkür etmemize rağmen hala anlayamadığımız birçok ayeti kendi anlayışımıza göre güzel ve akli de olsa tanımlama veya anlamlandırma cihetine gitmiyor, ayetler arası bağlantılarla tanımak ve anlamak için çalışmaya devam ediyoruz.

Arapçadan başka dili konuşan müslümanlar için arapça bilmeden Kur'an anlaşılmaz görüşünden hareketle zihinlerini değil ağızlarını açarak "Meal okumak caiz değildir" diyenlerin niyetlerine ve İslam'ın düz yolunu yokuş gösteren yorumlarına katılmasak da bu sözlerine katılıyor ve biz de "Meal okumak caiz değildir" diyoruz. Çünkü Fussilet suresindeki ayetin açık anlamıyla birlikte "Oku" emri arapça bilmeyen bütün müslümanları da kuşatan bir emir ise bu müslümanların meal okuması caiz değil apaçık bir farzdır. Dua ile..

14 Aralık
Mehmed ALAGAŞ



Yorum Yap


Yorumlar yeniden eskiye doğru sıralanmıştır.
Sıralamayı çevirmek için tıklayınız.

Cihat

#
Tebrikler

İçi dolu dolu nostaljik bir internet sitesi. Neml suresi ayet meali için araştırma yaparken buldum bu siteyi. Çok hoşuma gitti. Mahlas olarak Behçet ismini kullanmak istiyorum. Kur'an-ı Kerim'de geçtiğini okudum ve araştırmak istedim. Bu siteye rastladım. Hayırlı afiyetli suhûletli başarılar dilerim.
Mehmed Alagaş

#
Müslüman isen önce Selam sonra kelam Mehmed kardeş

Ehl-i Kitab din adamlarının veya araştırmacıların Kur'an'ı kendi dillerinde anlama çabası, lerden de çok öncesine gitmektedir. Bizlerin kastettiği bu özel çabalar değil, değişik dillerdeki Kur'an mealinin halkın genel istifadesine sunulmasıdır.
Mehmed

#
meal çalışmaları son yüz yılda mı başladı yoksa son yüz yılda başlayan tahrif mi?

"Bildiğiniz gibi son yüzyıla kadar bağnaz bir muhafazakarlık adına Kur'an-ı Kerim değişik dillere çevrilmemiş, bu İlahi mesaj değişik dillerdeki dünya insanlarına ulaştırılamamıştır." demişsiniz bu bilginin kaynağı varmı? son yüzyıldan önce meal çalışması yapılmadı mı?
Öyle ise bu bilgi kaynaksız mı?
Muhammed Hamidullah'ın verdiği bilgiye göre, Avrupa'da ilk Meal çalışmaları 'de başlamış ve Kuran bu tarihlerde Latince'ye çevrilmiştir.
İtalyanca'ya , Almanca'ya , Fransızca'ya ve İngilizce'ye de 'de tercüme edilmiştir.
Bugün için, yaklaşık olarak Almanca'da 47, İngilizce'de 51, Fransızca'da 31, Latince'de 36, Urduca'da 'e yakın ve Farsça'da 'ün üstünde meal bulunmaktadır.
Türkçe'de 65 civarında Meal olduğu söylenebilir.
Mehmed Alagaş

#
Ve aleykümselam

Amin Talha kardeşim. Sabır duasıyla..
Talha

#
SELAMUN ALEYKUM

Su gibi Arapça bilip yıllarca hafızlık yapan fakat Kur'an'ın ruhundan, Furkan'ın nurundan mahrum kalan nice tanıdığım insanlar var ki şuan kardeş olduğumuz

Geriye baktıklarında hep aynı şeyi söylüyorlar: "Kesinlikle iman ediyoruz ki Kur'an'ı anlamak için Arapça bilmek şart değildir. Ayetlere temiz bir yönelişle yönelen herkese Allah bu Kur'an'ı anlamayı nasibedecektir."

Bugün Türkiye'de, Amerika'da, İngiltere'de, Almanya'da, Japonya'da ve daha nice diyarlarda aynı hassasiyetle hareket eden, aynı istikamette olan mü'minlerin çoğunun Arapça bilmediği ortadayken nasıl oluyorda anlaşılamayacağını iddia edebiliyorlar?

İşte bir yandan bu kimseleri ve diğer yandan geçmişte yaşamış ve kendilerini rahmetle andığımız alimleri bir çırpıda silip karalayanlara, yani haddi aşmada sınır tanımayanlara sadece sağ elimi hafifçe kaldırıp "burda durun!" demekten daha öteye gidesim var amca Eğer faydası olacağını ve sonra " iyiki yapmışsın , Allah razı olsun, hakkımızı helal ediyoruz. " diyeceklerinden emin olabilsem yaparım da Ama işte bunun birçok sonuçtan sadece bir ihtimal oluşu beni korkutuyor O yüzden Rabbimiz bize hoşlanmadığı birşey yaptırmasın diyor hem kendim için hemde onlar için hidayet dileniyorum Allah sabrımızı arttırsın, istikametimizi dosdoğru kılsın

Selam hidayete tabi ve talip olanların üzerine olsun

Mehmed Alagaş

#
Ve aleykümselam Mehmed kardeşim

Herhangi bir ayete ön kabullerimizle yaklaşıp, ön kabullerimizi tasdik ettirmek niyetiyle yöneldiğimiz zaman farkında olmadan ayetin anlam istikametini tahrif etmiş oluruz. Oysa ayete boş ve temiz bir zihinle yönelip, ayetin zahir anlamındaki istikamete hep birlikte yönelmemiz gerekir. Elbetteki her kardeşimizin anlayış kapasitesi ve birikimi birbirinden farklıdır. Burada önemli olan vahdeti ayetin anlam derinliğinde değil, anlam istikametinde sağlayabilmemizdir. Zaten şanı yüce Rabbimiz de bizlerden ayetleri aynı anlam derinliğinde ve aynı seviyede anlamamızı değil, aynı anlam istikametinde anlamamızı dilemektedir.

Müslümanlar arasında bu anlam istikametinde birlik sağlandığı zaman ayeti aynı anlam istikametinde düşünen müslümanların birbirleriyle istişare ederek anlam derinliğine doğru yol almaları da kolay olacaktır. Ayetleri tefekkür ederken daha kalkış noktasında farklı anlam istikametlerine yönelen kimselerle ortak bir anlamda buluşabilmek ne yazık ki mümkün olmamaktadır. Dolayısiyle tesis edilecek ilk ortaklığın, ayetlerin zahirine sadık kalınarak görülebilecek olan anlam istikametidir.

Tevhidi yolda vahdet meselesinde yıllar önce ısrarla belirttiğimiz “Bu vahdet müslümanların içinde bulunduğu konumda veya menzilde değil, istikamette sağlanabilecek bir vahdettir” cümlemizde anlatmak istediğimiz gerçek, bizleri bir araya getirmesi gereken ayetleri anlama meselesinde de önemle üzerinde durmamız gereken bir gerçektir. Bu yapıldığı zaman müslümanlar ayetleri anlayış derecesinde farklı menzillerde olsalar da, ayetlerin anlam istikametinde bir araya gelmiş olacaklardır.
Mehmed Can

#
Selamunaleyküm

Mehmed abim yazıdan çok istifade ettim Allah razı olsun. Ayetlerin tafsil edelirek ayrıntılarıyla açıklama hakkının öncelikle Kur’an’da olduğunu belirtmeniz çok güzel. Ben aşağıdaki cümlenizi biraz açmanızı istiyorum. Şöyle diyorsunuz.

“Burada önemli olan İlahi kelamdaki hak anlamın, ayetlerin zahirine sadık kalınarak doğru bir istikamette anlaşılmaya çalışılması ve herkesin aynı anlam istikametinde olmak şartıyla ulaşabildiği menzilde-anlayabildiği hak anlama iman dolu bir teslimiyet göstermesidir.”

Buradaki doğru istikamet nedir?


Ömer Muhtar

#
Allah hepimizi hayır üzere kılsın inşaallah

Öncelikle belirtmek isterimki bu soru ya da itiraz benim kendi düşüncem değil. bu konuda karşılaştığım itirazlardan biridir ve "bu konuda ne dersiniz" kısmı benim sorum. ben zaten abdullah kardeşin sorusunu ve sizin cevabınızı anladığım için güzel bir soru ve açıklama diye kanaatimi belirttim. diğer husus ise sorulan soru abdullah kardeşimin sorduğu soru ile aynı soru değil, dolayısıyla bekir kardeşim ve siz, meal okunup-okunmaması konusunda soruluyor şeklinde anlamışsınız soruyu, ya da ben yanlış aksettirdim. soru kurana yönelirken kitabınızdaki kuranı anlamak için arapça bilmek şart mı konusuna atıf bir sorudur. siz o kitapta bir örnekle de kuranı anlamak için arapça şartı olup- olmadığını açıkladınız ama soru ya da itiraz bu değil, konu, yanlış anlaşılmakla alakalı. kısacası itiraz edenler " biz kuran-ı anlamak için arapça bilmek şarttır veya arapça bilmeyenler kuran-ı anlamazlar derken tabiki meal okunup- okunmaması değil, meal yapabilmek için, arapça kelimelere anlam verebilmek için arapça bilmek şarttır demek istiyoruz, ama yanlış anlaşılıyoruz" diyor.

Bu kadar uzun bir açıklama yapmak zorunda kaldığım için üzgünüm, hakkınızı helal edin.
selamün aleyküm.
Mehmed Alagaş

#
Ve aleykümselam

Ömer kardeşim beni şaşırtan bir soru sordun. Elbetteki meali arapça bilmeyenler değil arapça bilenler hazırlayacaklar, bazı kelimelerin birden fazla anlamı varsa bu anlamları dip notlarla veya parantez içi açılımlarla belirteceklerdir. Bazı küçük hatalar, eksiklikler olduğu zaman da birbirlerini ikaz ederek bu hataları düzelteceklerdir.

Burada yapıcı olmak önemlidir. Mesela özenle hazırlanmış bir meal, herhangi bir internet sitesinden meseleye vakıf bütün müslümanların tashihine açıldığı zaman hiç kuşkunuz olmasın ki bir yıl gibi kısa bir zamanda türkçe konuşan müslümanların ortak ve olgunlaşmış bir meali durumuna gelecektir. Zaten otuz yıldır tashih ederek olgunlaştırmaya çalıştığımız türkçe meali, bu sitede müslümanların hem faydasına hem de tashihine açmamızın nedeni buydu.

Bekir kardeşime de kısa ve öz cevabı için teşekkür ediyorum.
Bekir Ziya

#
selamün Aleyküm

Arapça bilenler, kendi yaptıkları mealin okunmasına itiraz ediyorlarsa, o zaman söylenecek şey yok demektir.
Ömer Muhtar

#
selamün aleyküm

Allah razı olsun sorandan da cevaplayandan da, güzel bir açıklama olmuş.
lakin bahsedilen kişiler şu itirazı da yöneltebileceklerdir; " peki ayetlerin mealini nasıl yapacaksınız, bunun için arapça bilmek gerekmez mi? bizim kuran-ı anlamak için arapça bilmek şart dediğimiz bu husustur"
bu konuda ne dersiniz?
selametle inşaallah.



nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir