hüzünlü bayram türküleri / Erzurum Türküleri - En Güzel, Anlamlı Erzurum Türküleri

Hüzünlü Bayram Türküleri

hüzünlü bayram türküleri






BEYPAZARI

Bir sabah gün ışımı Bozkır güneşi sırtını ısıtırken Ya da bir akşam güneşi Yorgun, hüzünlü ve bir garip Mor dağlara yaslanırken Sen o eski İpek Yolu'ndan Dünün hanlarına, kervanlarına Selam vererek Hiç bu özel topraklara Gurbetten bir yolunu düşürüp Geldin mi hemşerim? Toprağın toprak koktuğu, Gözünün sonsuzluğu bulduğu Bereketli tarlalara Bu özgür, sonsuz ovalara Hiç Ayaş'tan, Nallıhan'dan geldin mi? Uruş'tan, Karaşar'dan, Kırbaşı'ndan Çıkıp da şöyle tepelerden Doyasıya baktın mı hemşerim? Tekke Yaylası'nda, Eğriova'da Yemyeşil, mis gibi bir çam havasında Buz gibi pınarların şırıltısında Çıtır çıtır yanan ocağın közünde Bozkır akşamlarının, yayla akşamlarının O huzur veren, üstüne ayla yıldız düşen Anadolu havasını, Gözlerin ve ciğerlerin bayram ederken O tabiatın saf türküsünü, Şükrederek hiç dinledin mi hemşerim? Bir bayram arefesi, Toprağını, sılanı özleyip Ananı, babanı, bacını, kardaşını özleyip Mektep arkadaşlarını, Sağ kalanlarını özleyip de Gurbetten memleketine giderken Kıvrım kıvrım Ayaş yollarını aşarken Bağ evlerine bakarak: "Ayaş yollarını aştım da geldim, Boyunu boyuma ölçtüm de geldim." Dedin mi hemşerim? Bolu Dağları'nı aşarak, Çam kokusunu ciğerlerine çekerek, Seben'de, Mudurnu'da mola vererek Nallıhan'dan sılana dönerken Ellerinle tarlalara dokunarak O mübarek başakların bereketini Duydun mu yüreğinde? Gelincik, çiğdem, papatya, kekik Topladın mı kendi ellerinle? Soğanotu nedir bilir misin? Yer alması, domalan, keşir çıkardın mı Kendi ellerinle topraktan? Ve bir akşam üstü İnözü'de bir evin guşganasından Kararan mor dağların üstünden Garip bir yolcu gibi akşam güneşinin İstanbul'a doğru batışını seyredip de "Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun? Sevdin güzelleri beni unuttun aman." Dedin mi yürekten hemşerim? Böyledir işte hemşerim ayrılıklar, Ölümü ayrılıktan zor belleme, "Her bir dertten ala yaman ayrılık" Der türküler. Biz ne güzeli, ne Uruş'u, ne Güdül'ü, Ne Ayaş'ı, ne Beypazarı'nı unuttuk. Ama neylersin ekmek derdi, Kimimiz Engürü'yü, kimimiz koca İstanbul'u Mesken tuttuk. Burası koca İstanbul, 7 tepe Bir o yaka, bir bu yaka Görmedik ömrümüzün asude geçen bir demini. İki yakamız bir araya gelsin diye Koşturup durduk. Ne demiş bir Beypazar Türküsü: "Beypazardır meskenimiz, ilimiz, Kim bilir nerde kalır ölümüz." Olsun be hemşerim, Diri olalım da, şen olalım da Tek gurbette olsun ömrümüz. Depmişiz biz bu hayatın kasnağını, Yaşamak her zaman güzeldir hemşerim.. Ve bir kış günü dündermelerden, Cevizli pekmez sucuğu gibi Koca koca buzlar sarkarken, Gıldır gıldır yanan odun sobasının yanında Kurunu ikiye bölüp de beş çayına bandırdın mı? O sobanın üstünde kestane patlattın mı? Bir Ramazan akşamı Sıra sıra Hanlarönü tezgahlarından Tereni, turpunu, yeşil soğanını Bir de fırından pideni alıp Mutfağı da yiyecekmiş gibi Evine döndün mü? Sofrada tahta kaşığın elinde, Kulağın Hıdırlık topunun sesinde, Kibritin, cıgaran atışa hazır yanında, Topun gümbürtüsü duyulunca "Ya Allah ! Bismillah!" deyip Kıyması bol tarhanaya saldırdın mı? Bir çilingir sofrasında, Üç diş acılı mumbar yanında, Bir sahanda incecik dolmalar, "Ayaş'tan bi daha geri dönmeyeyim gali" diye Dolmanın suyunu da başına diktin mi? Mangalda elekle mısır patlattın mı? Yer sofrasında koklaya koklaya İğde, ovaça yedin mi? Bostanlarda, bağlarda, Acemiliğinden yarısını yere dökerek Çarşafa hiç dut silkeledin mi? Çükündürün, keşirin, hıyarın teveğine dokundun mu? Kuyumcular çarşısında El emeğini, göz nurunu sabırla yoğurup Yıldızları, kır çiçeklerini, buğday başaklarını Telkari telkari işleyen ustaların O sihirli tılsımına, alın terinin o inceliğine Güzelliğine ellerinle dokundun mu? Tezgahımızda dokunan ipek bürgüsüyle, Bindallısı sırtında, Oyalı da yazması başında, Kuyruklusu ayağında, Altın kemeri incecik belinde, İncisi, tılsımı boynunda denen bir güzelin Omuz omuza tepelere uzanan O vefalı ahşap evlerin arasında uzanan Dar sokakların taş kaldırımlarından Salına salına yürüyüşünü, Taştan taşa sekişini, Ceylan gibi süzülüşünü Hiç unutur muyuz hemşerim? Az mı pirebolu, saklambaç Oynamadık o sokaklarda. Mahalle arkadaşlarıyla o sokaklarda Eski konakların avlusunda "Develerin zinciri, ebem yimez peyniri Çatal budak kaç budak?" diye Uzun eşek oynadın mı? Kavga çıkınca da "Benim bubam Senin bubanı döver aslanım !" dedin mi? Met çelmesi, güvercin taklası bilir misin? Beyspor'un maçına gidip Karaşar karında soğutulmuş Ürün gazozu içtin mi hiç? Kadınlar hamamına bebekken gittiğinde Teyzeler sana bakıp bakıp da "Temeli bu beben bubasını da getirseydiniz." Dediler mi sana da? Gına hamamında hiç yerlerden Delikli yüz para kaptın mı? Bir bayram günü el öpme paranla Kaba şeker, güdül leblebisi Şavakkal şekeri doldurdun mu ceplerine? Orta mektepte hiç sütlü şeker çekiştin mi? Taş mektebin sıra sıra çeşmelerinde Elini yıkadın mı? Sahura kalkıp da gak hoşafıyla Gartalaç böreği yedin mi? Uvmaç aşıyla, ebesütle kahvaltı yaptın mı? Sana ıccacık yarımca pişiriverdiler mi? Namazda evin anahtarını patlatıp Trakkal attın mı hiç? Makarna kesilen gün evde Bir koca tepsi cimcik yedin mi? Ekmeğine kimzan ya da Torba yoğurdu sürüverdiler mi? Bir mahalle fırınında Kızaranın arkasından pişen Esmer ekmekten yedin mi? Bir tatil günü, kemiğinin iliğini de sorarak Hiç fırın aşı yedin mi? Mahalle çeşmesinin önünde Kille yıkadığın çamaşırı tokaçladın mı? Devrencik toprağıyla bulaşık yıkadın mı? Bir külah çekirdek cebinde Seyyar sandalyeni çekip sobanın yanında Çaktırmadan ara sıra balkona da bakarak Senenin en birinci filmini izledin mi? Elinde çalıntı ekmek ayvası İnözü'de tasını Karakoca'ya daldırdın mı? Seni hiç Dutlu'da uyuza attılar mı? Haftaya bolpazarı günü Seni de kına gecesine okudular mı? Güğümün dibini, zilli maşayı İki tahta kaşıkla, bir şişeyi Bir de Meşeli'yi dinledin mi? "Meşeli dağlar meşeli Dibinde halı, kilim döşeli.." "Kayalar merdin merdin Kim bilir kimin derdin Ağaçlar kalem olsa Yazılmaz benim derdim." dedin mi? Senin de en cin parmağına Kına yakıverdiler mi? Tekke Yaylası'nda, Eğriova'da Karpuzu şişelerle suya saldın mı? Çıtır çıtır közün üstünde Hiç soğanotulu patlatma yaptın mı? Soğanı yumrukla kırdın mı? Uşakgöl'ün höşmeriminden Uruş'un güzelim kapamasından yedin mi? Sonra da bunların üstüne Ayaş'lı bir testiden lıkır lıkır Buz gibi suyunu içtin mi? Ve on kişi birden bir yer sofrasında Elinde tahta kaşıkla Beypazar Güveci'nden yiyebilmek için Yanındakilerle yarıştın mı? Karnını doyurduktan sonra da "Hadi gali kötü kötü yemen" dedin mi? Biz bunları gördük, çok şükür, Gali ölsek de gam yemeyiz. Ama sen görmemişsen yazık olur, Bir gün bizim buralara çık gel, Bu özel toprakları gör, yaşa. Bütün bunlar tükenmeden gel. Bunlar bizi biz eden değerler, Hemşerimiz olmasan bile yine gel Bu özel topraklara; Önce hepimize Tanrı misafiri, Ardından da hepimizle İyi bir dost olursun.. Yaşamanın güzeli, uzun olanı değil İyi yaşanılanıdır
MUSTAFA CANKARA

Benim gönlümde sensin, senin gönlünde kimler?


Benim gönlümde sensin, senin gönlünde kimler?

23 Mart

Sanırım altmışlı yılların ilk yarısıydı O zamanlar TV yoktu, her evde de radyo yoktu. Bizim radyo da lambalı idi, elektrikle çalışır, çalışması için de bir süre lambanın yanması beklenirdi. Ancak kasabamızda da gündüzleri elektrik de yoktu. Bir jeneratör hava kararınca çalışır, gece saat 'de de kapanırdı. O zaman TRT yoktu, bize ulaşan sadece Ankara Radyosu vardı. (Ankara Radyosu, diğer radyolarla birlikte, 1 Mayıs 'de Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'na -TRT- devredilmişti)

''Burası uzun dalga m Ankara radyosu'' anonsuyla başlardı yayın ve ‘’Şimdi Yurttan Sesler Programını dinliyorsunuz’’ diye devam ederdi… (Geçtiğimiz yıllarda da TRT uzun dalga yayınlarına anlamsız bir biçimde son verdi.) Rahmetli Nimet ablamla beraber, o zaman TV'nin söylentisi vardı ki radyonun küçük ekranından içine bakarak söyleyen kişiyi görmeye çalışırdık…

O zamanlar bu ‘’Yurttan Sesler’’ programında sözüyle, müziğiyle; insanın ruhunu dinlendiren, besleyen, hüzünlü de olsa gülümseten, kendimizi eşlik ederken bulduğumuz, çoğunda da kendimizi bulduğumuz ve tekrar tekrar dinlediğimiz türkülerimizi dinlerdik… İnsanın bu topraklarda doğmasına şükür ettirecek, iyi ki anadilimiz Türkçe dedirtecek türkülerimizdi bu türküler. Bu türkülerde; Muazzez Türün’ü dinlerdik, Nezahet Bayram’ı dinlerdik, Ülkü Beşgül’ü dinlerdik, Bedri Ayseli’yi dinlerdik, Seyit Al’ı dinlerdik, Yıldız Ayhan'ı, Ahmet Gazi Ayhan’ı dinlerdik, … Şimdikiler gibi değillerdi onlar… Her şeyleri ile tam bir sanatçı idiler… Beyefendi idiler… Hanımefendi idiler… Bizler bu türkülerle kendimizi bulmuştuk…

Bu türkülerimizi anlatmaya 18 Mart'da ''Çanakkale Türküsü'' ile başlamıştım ''Bir dalda iki kiraz'' türküsü ile devam ettim Sonra ''Mendilimin Yeşili'' türküsünü anlattım Sonra Âşık Veysel'in türküleri.. En son olarak da ''Kadir Mevlâm senden bir dileğim var'' türküsünü anlattım Baktım bazı arkadaşlarım beğeniyor bu türküleri, ben de anlatmaya devam edeyim istedim 

Bugün de bir Konya türküsünü anlatmak istiyorum. Kaynağı Mazhar Sakman olan, Yılmaz İpek’in derlediği bir Konya Türküsü: ‘’Fırın Üstünde Fırın’’ diye başlayan ‘’Ben bir yâre vuruldum, çaresini siz bulun’’ diyen Konya türküsü… ''Benim gönlümde sensin, senin gönlünde kimler’’ diye soran Konya türküsü… (Halk müziğinde bu türküden başka  ''Fırın Üstünde Fırın''  isminde iki türkü daha var: Birisi Kayseri, diğeri de Bolu /Göynük türküsüdür. Bu türkülerin söz ve bestesi ayrıdır.)   

Bu türkü, makam olarak âşık tarzı edebi türlerden yola çıkılarak üretilen ve bir uzun bir kısa mısradan meydana gelen gazellere verilen genel isim olan ''müstezât ayağı'' olarak bilinmesine rağmen aslında klasik Türk musikisi makamlarından olan Hicazkâr makamına uydurulmuş olan ‘’kara sevda ayağı’’ bir türküdür. Farklı melodisiyle diğer Konya türkülerinden de ayrılır.

Aşağıda verdiğim bağlantıyı açtığınızda, Yıldız Ayhan’ın o billur, o içten, o masum, o yumuşacık, o kadife gibi sesiyle bir feryâd, bir figân haliyle sesini duyduğunuzda elinizdeki her şeyi bırakıp, hiçbir şey düşünmeden, bir huşu içerisinde bu türküyü dinleyesiniz gelir… Benim yaşlarımda iseniz dalıp gidersiniz çocukluğunuza, gençliğinize, o altın çağı hatırlarsınız, anımsarsınız…. Ve zihninizde takılmış bir plak gibi tekrarlayıp durur türkünün üçer kelime ile bütün bir dünyanızı anlatan şu dizeleri:

‘’Ben bir yâre vuruldum
Çaresini siz bulun’’

‘’Benim gönlümde sensin
Senin gönlünde kimler’’

Ve sözleri yüreciğinizde, zihninizde kalmaz, tekerlemesini de mırıldanırsınız: ''Tara leyli leyli leyli, tara leyli leyli leyli, fındık atıyor, el atına da binmiş çalım satıyor.’’

Tıpkı ülke gündemi gibi

Osman AYDOĞAN

Yıldız Ayhan'ın sesinden ''Fırın üstünde fırın'':
seafoodplus.info

(Bağlantıdaki görüntüde Yıldız Ayhan türküyü söylerken yanındaki kişi ise bu türkünün ve bütün Konya türkülerinin bir numaralı kaynak kişisi olan Mazhar Sakman’dır. Allah rahmet eylesin.)

Fırın Üstünde Fırın

Fırın üstünde fırın
Duyun komşular duyun
Ben bir yâre vuruldum
Çaresini siz bulun

 Tara leyli leyli leyli
 Tara leyli leyli leyli
 Pambuk (fındık) atıyor
 El atına da binmiş
 Çalım satıyor

Fırın üstünde mimler
Bülbül kafeste inler
Benim gönlümde sensin
Senin gönlünde kimler

 Tara leyli leyli leyli
 Tara leyli leyli leyli
 Pambuk (fındık) atıyor
 El atına da binmiş
 Çalım satıyor


Yorumlar- Yorum Yaz

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir