cemalettin kaplan atatürk / cemaleddin kaplan | Mustafa Kemal Atatürkün Nesebi

Cemalettin Kaplan Atatürk

cemalettin kaplan atatürk

ERBAKAN İLE KAPLANCILARIN AYAN BEYAN İLİŞKİSİ

Atatürk’e “Selanik p..i” diyen zat’ı bilir misiniz? Parlamentohaber sayfalarını takip ettiyseniz, bu zat’ın yanı sıra, Anıtkabir’e, 10 Kasım 1998‘de ölüm uçuşu yapmayı planlayan, Kaplancılar tarikatını da bilirsiniz.

Adı: Cemalettin Kaplan.

Türkiye’de, “Federe İslam Devleti” kurma özleminde olan, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı bir mürteci. Nam-ı diğer, “Kara Ses”.

Fetullah Gülen gibi Erzurum doğumluydu. İlkokul mezunu bile değildi. O da, Gülen gibi, “bölge imamları” tayin ediyordu.

O da Nurcuydu, Saidi Nursi‘nin talebesiydi, subayları vardı.

Sözcü’den Yılmaz Özdil, Anıtkabir’e ölüm uçuşu planlayan ve Atatürk’e Selanik p… diyen Kaplancılar Cemaati ile Milli Görüşçülerin lideri Necmettin Erbakan arasındaki ilişkileri yazdı.

Alman istihbaratı‘nın bağrına bastığı sarıklı yobazın adı, Cemalettin Kaplan’dı, ‘kara ses’ olarak tanınıyordu… Diyanet işleri başkanlığı bünyesinde imamlık, müfettişlik, müftülük, hatta personel daire başkanlığı yaptı. 1977 seçiminde Milli Selamet Partisi’nden milletvekili adayı oldu, seçilemedi. Adana’da illegal medrese açmıştı, imam hatip öğrencilerine tarikat eğitimi veriyordu. Sırf Atatürk düşmanı değildi, Türk olan herkesten
nefret ediyordu
.”
diyen Özdil, şöyle devam etti:

Anadolu Federe İslam Devleti’ ilan etti, kendisini ‘halife‘ ilan etti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı ‘cihad‘ ilan etti, hilafet töreni Alman televizyonlarından yayınlandı… Silahlı eğitim yaptırıyordu, kara çarşaflı intihar bombacıları yetiştiriyordu, idam fetvaları veriyordu, Anıtkabir’e saldırı planlıyordu… Bu vatan haini yobazın Almanya’da monte edildiği teşkilat hangisiydi? Milli Görüş Teşkilatı‘ydı!
Peki bu vatan haini yobazı, Almanya’ya, Milli Görüş Teşkilatı’na gönderen kimdi? Necmettin Erbakan’dı!


MİLLİ GÖRÜŞ İLİŞKİSİ

“Erbakan’la Kara Ses’in ‘emir-komuta‘ ilişkisi, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin iddianamesinde de yeraldı. Necmettin Erbakan 12 Eylül darbesinden hemen sonra, Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nı ‘toparlaması’ için Cemalettin Kaplan’ı Almanya’ya gönderdi.” diyen Özdil, “Bizzat Erbakan’ın talimatıyla Avrupa Milli Görüş Teşkilatı’nın ‘fetva komisyonu reisi’ yapıldı. Yani… Kara Ses denilen yobaz, kendisine ‘halife‘ rolü biçilene kadar, milli görüşçülerin ‘şeyhülislamı‘ydı.” diye belirtti.

FETULLAH GÜLEN

“Milli görüşçülerin şeyhülislamı Cemalettin Kaplan’la tee Erzurum’dan, tee 13 yaşından beri arkadaş olan, her ikisi de Said-i Nursi’nin talebesiyken, aynı medresede, Kurşunlu Cami medresesinde eğitim alan kişi kimdi biliyor musunuz? Fethullah Gülen’di! Kara ses’i BND aldı. Feto’yu CIA aldı… Siz bakmayın, eyy Almanya filan denmesine… Bademlerin varlık sebebidir Almanya.

Tehlikenin farkında mısınız?

 

Almanya'da "Kaplancılar"a baskın

Almanya'nın altı eyaletinde "Hilafet Devleti" adlı yasaklı İslamcı örgütün üyeleri ve destekçilerine yönelik operasyon düzenlendi. Rheinland-Pfalz Eyalet Kriminal Dairesi ve Koblenz Başsavcılığının ortak açıklamasında operasyonda 50 mekânda arama yapıldığı ve üç kişinin tutuklandığı belirtildi.

Almanya'da 2001 yılında yasaklanan örgütün liderliğini İstanbul'da yaşayan ve "Köln Halifesi" olarak da bilinen Metin Kaplan'ın yaptığı ifade ediliyor.

Açıklamaya göre, yasaklı "Hilafet Devleti"ne ait "yapıların kalıcı bir şekilde ortadan kaldırılmasını" hedefleyen operasyonda "delillerin yok edilmesinin engellenmesi" için arama ve tutuklama kararları aynı anda uygulamaya geçirildi.

Zanlılara yönelik suçlamalar

Yapılan açıklamada, örgütün Kur'an'ı anayasa olarak kabul edip sadece şeriat hukukuyla yönetilen bir İslam devleti kurma hedefi güttüğü iddia edildi. Bu bağlamda soruşturma kapsamına alınan 41 kişi, yasaklı örgüt adına faaliyette bulunmak ve anayasaya aykırı bir örgütün propaganda malzemesini yaymakla suçlanıyor. Ayrıca zanlıların Kaplan'ın yazılarını sattığı ve örgüte bağış topladığı iddia ediliyor.

Bu kişilerin elebaşı olarak, Türkiye'de "Kaplancılar" olarak bilinen söz konusu örgütün birliğini ayakta tutmaya çalıştığı öne sürülüyor. Topladıkları parayı da örgütün ayakta kalması ve Kaplan'ın geçim kaynağını sağlamak için kullandıkları iddia ediliyor.

On şüphelinin Rheinland-Pfalz eyaletinin Bad Kreuznach bölgesinde, bir şüphelininse Kuzey-Ren Vestfalya eyaletinde yaşadığı belirtildi. Kriminal Daire ve Başsavcılık tarafından verilen bilgilere göre, Rheinland-Pfalz eyaletinde yaşayan şüphelilerin "Hilafet Devleti"nin bir lideriyle yoğun temas hâlinde olduğu, söz konusu kişinin Kaplan'ın oğlu ifade edildi. Kaplan'ın oğlu da tutuklanan şüpheliler arasında bulunuyor.

"Hilafet Devleti" adlı örgüte ilişkin soruşturma, Rheinland-Pfalz eyaleti iç istihbarat kuruluşunun Bad Kreuznach'daki bir camide vaazlarla ve propaganda malzemeleri satışı ile örgütün ayakta kalması için faaliyette bulunulduğu şüphesi üzerine başlatıldı.

"Hilafet Devleti" örgütünün Bad Kreuznach üzerinden Almanya'daki diğer camilerle de temas hâlinde olduğu yönündeki şüphe nedeniyle Aşağı Saksonya eyaletinin Celle kentinin yanı sıra Münih, Düsseldorf, Frankfurt, Karlsruhe ve Köln'de de soruşturma yürütüldüğü kaydedildi.

Metin Kaplan sınır dışı edilmişti

1984 yılında Köln'de "İslami Cemaatleri ve Cemiyetleri Birliği" adı altında Cemalettin Kaplan tarafından kurulan örgüt, 1992 yılında "Anadolu İslam Federe Devleti" adını almıştı. Cemalettin Kaplan'ın 1995 yılında ölmesinin ardından "Hilafet Devleti" olarak adlandırılan örgütün yönetimini oğlu Metin Kaplan üstlenmişti.

Kendisine rakip olacak bir kişi hakkında ölüm fermanı çıkarttığı gerekçesiyle suça teşvik iddiasıyla yargılanan ve 2000 yılında dört yıl hapis cezasına çarptırılan Metin Kaplan, 2004'te Türkiye'ye sınır dışı edilmişti. "Hilafet Devleti" adlı örgüt de Alman devleti tarafından 2001'de yasaklanmıştı. Metin Kaplan daha sonra Türkiye'de de silahlı eylem planladığı iddiasıyla yargılanmış ve 2005 senesinde müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. 2010'da bu cezası 17 yıl 6 aya düşürülen Kaplan'ın tutukluluk hâline kanser hastalığı sebebiyle 2016'da son verilmiş ve cezaevinden çıkarılmıştı. Geçen yıl yeniden yargılanan Metin Kaplan, beraat etmişti.

 

DW,AFP / ET,JD,CÖ

Bize yazın

‘Kaplancı’lardan ‘derin tarih’çilere: Tencere tava hep aynı hava

Cemalettin Kaplan’ı hatırlar mısınız? Nam-ı diğer ‘Karases’i?

80’li ve 90’lı yıllar boyunca, Almanya’da, bir günlüğüne kiralanmış spor salonlarında ucuz teatral gösterilerle hilafet devleti ilan eden; çubuk ve çaputlarla yapılmış Atatürk maketlerini, “Kemalist devlet yıkılacak elbet” sloganları eşliğinde idam ettiren; Anadolu’da er geç şeriatla yönetilecek bir devlet kurma vaadinde bulunan Cemalettin Kaplan’ı?

Cemalettin ‘Hoca’ Erzurum İspirliydi. Cumhuriyetin ilanından üç yıl sonra doğmuştu. Okumadı. Kuran kurslarında ve yarı gizli Erzurum ‘medrese’lerinde hafız oldu. İlerleyen yıllarda ilkokul ve liseyi dışarıdan bitirip ilahiyat fakültesine girdi ve 40 yaşındayken Ankara İlahiyat’tan mezun oldu. Bir yıl sonra Adana Müftüsü olarak atandı ve 15 yıl müftülük yaptı. 12 Eylül’den sonra yurtdışına çıktı ve 1983’te gittiği Almanya’da “İslam Cemiyetleri Birliği”ni ilan edip 1995’teki ölümüne kadar da faaliyetlerini bu ülkede sürdürdü. 1992’de “Anadolu Federe İslam Devleti”ni ve kendi halifeliğini ilan etti. Kiralık spor salonlarının parke zemininde, tahta tüfeklerle oraya buraya koşturup Anadolu’ya şeriat getirmeye yemin eden sakallı şalvarlı müritleri, ‘ana akım’ medyanın haber bültenlerinden eksik olmazdı. Bir ‘gösterge’ insanıydı. "Dine aykırı" diye soyadı kullanmaz, temsilen astırdığı Atatürk kuklalarına mutlaka melon şapka taktırır, bir kısmı solculardan bir kısmı stat tribünlerinden çalınmış sloganlarla “laik rejime meydan okur”du. Nihayetinde siyasal İslam’ın tüm fraksiyonları için geçerli olan o biçimsizlik ve eklektizm, onun hayal gücüyle birleşip “Federe İslam Devleti” şahsında bir ucubeye dönüşüyordu.

. .

Bu haliyle ‘müesses nizam’ın tam da istediği gibi bir ‘düşman’dı. Sembolik ve faydasız müsamereleriyle, yine sembolik ve faydasız bir hassasiyeti kaşıyor; kukla asmakla yıkacağını vaat ettiği “laik diktatörlük” ve kendi eylemiyle kışkırttığı “mollalar İran’a” bakışlarına hapsolmuş bir gerilimi büyütüyordu. Türkiye’nin 12 Eylül’le birlikte son sürat girdiği İslamcılaşmasının asıl aktörlerini gizleyen, hatta onları ‘yobazlarla mücadele eden laikler’ gibi gösteren yanılsamalardan birini de üretiyordu böylelikle. Türkiye toplumunun 12 Eylül sonrasında neoliberal yeniden kuruluşu ve bir “ılımlı İslam kapitalizmi” ile küresel sisteme entegrasyonu sürmekteyken son derece faydalı bir işlev… Bu dizayna direnç gösterebilecek kesimlerin etkisizleştirilmesi, işçi sınıfının politik gücünden arındırılarak kentlerin etrafına yığılmış örgütsüz ve ucuz işgücü ordusuna dönüştürülmesi; sol siyasetin ve solcu aydınların, genellikle karikatür düzeyde zuhur eden bu dinbaz seremonilerle kaşınmasını (da) gereksiniyordu. Emeğin toplumsal örgütlülüğünü ve topluma bakıştaki modern sınıf perspektifini savunanlar, bir yandan yasal kovuşturmalar, tutuklamalar ve uzun hapis cezalarıyla, bir yandan dünya çapındaki “sosyalizm öldü” amentüsünün hem ‘aydın’ çevreler hem de yığınlar için bir klişe haline gelmesinin başarılmasıyla zayıflatıldı. Türkiye’nin dünya kapitalist sistemine uslu bir öğrenci olarak kaydı, zirve noktasına “28 Şubat” ile varılmış zahiri bir kavganın “laik” tarafı tasfiye edilirken çıkan gürültüyle yapıldı.

Tahta tüfekleriyle şeriat tatbikatı yapan “sakallı-şalvarlı” piyadeler, yerlerini, iki oda bir salon dernek binalarında Kırıkkale tabancalara el basarak savaş yemini eden “kalpaklı gazilere” bıraktı. Türkiye, toplumun en dinamik ve değişim getirmeye açık kesimlerini haksız ve anlamsız bir şekilde ikiye, üçe bölen “din”, “kimlik” vs. görünümlü gerilimlerin paravanı arkasında, zaten güdük olan sosyal kazanımların neredeyse tamamen kaybedildiği bir emekçi cehennemi haline geldi, hızla.

Malum, komplocu ve çarpık ‘tarih’ anlayışlarına dönemin geçer akçesi olan ‘derin’ sıfatını takarak iktidar nimetlerinden faydalanan bir takım matbuat memuru, 90’lı yıllardaki o “Karases”e benzer provokatif çıkışlara yeltendi geçenlerde… Toplumun, zaten yıllardır çelik yay gibi gerilmiş sinirlerini zıplatacak, semboller üzerinden yürüyecek yine zahiri bir kavganın etrafında esas sorunları gölgeleyecek bir pus… Ve tıpkı 90’larda neoliberal İslamcılaşmayı yöneten ama sonunda bayrağı ‘esas sahiplerine’ bırakan Evren, Özal, Çiller vs. gibi bugünkü iktidar sahiplerinin de bir ‘güvence’ gibi görünmesini sağlayacak şekilde yapılan ‘kovuşturmalar’, demeçler…

Oysa Türkiye, Genelkurmay Başkanı’nın Akit yazarlarına geçmiş olsun ziyaretine gittiği bir ‘normal’e sahiptir artık. Bazı yarım akıllıların, toplumun önemli bir bölümü için değer ifade eden sembollere belden aşağı hakaretler savurmasına gösterilen tepkiler sağlıklıdır belki; ama Sivas’ta yakılanların hesabı sorulamamış, Turan Dursun, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi aydınlara yönelen cinayetler aydınlatılamamış, Kürt halkına yaşlı demeden çocuk demeden sokaklarda baltayla saldıranlar, domuz bağlarıyla işkence edenler tüm bağlantılarıyla açığa çıkarılamamışken, ‘sembolik’ ve yetersizdir.

Türkiye’de İslamcılaşma ve siyasal gericilik, (geçmişte olduğu gibi bugün de) laik sembollere karşı girişilmiş gösteriş savaşlarıyla tanımlanabilecek bir sorun değildir. ‘Fetiş’ nesneleri üzerinden yürüyen bir didişme, bizzat kışkırtılan ve fayda sağlanan bir zemin yaratmaktadır. Toplumun gerçek ve en alt hücrelerine kadar hissedilen sorunları yerine göstergeler dünyasına saplanıp kalmanın bedelini, bugünkü memleket tablosundan daha iyi gösterebilecek bir kıssa yoktur herhalde.


Hakkı Özdal Kimdir?

1975 yılında doğdu. İTÜ Malzeme ve Metalurji Mühendisliği'nden mezun oldu. 1996'dan itibaren, Evrensel Kültür dergisinde, Evrensel, Referans ve Radikal gazetelerinde editörlük ve yazarlık yaptı. Halen Yeni E dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yapıyor.

  0 212 524 10 28  

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır