Genellikle soğuk algınlığından kaynaklandığı düşünülerek geçiştirilen burun akıntısının rengi, kokusu, süresi veya tek taraflı olması farklı hastalıkları işaret edebiliyor. Burun akıntısının 10 günden fazla sürdüğü durumlarda zaman kaybetmeden uzman bir doktora başvurulması gerekiyor. Memorial Hizmet Hastanesi Kulak Burun Boğaz Bölümü’nden Op. Dr. Yalçın Varnalı, geçmeyen burun akıntısı ve alınması gereken önlemler hakkında bilgi verdi.
Burun ve sinüslerin içini döşeyen mukozada bulunan salgı bezleri günde ,5 litre civarında salgı üretmektedir. Burun mukozası; yüzeyinde ancak mikroskopla görülebilen ve siliya adı verilen hareketli minik tüyler sayesinde solunan havayı ısıtarak nemlendirmektedir. Bakteri, virüs ve tozları filtre ederek alt solunum yollarına inmelerini engelleyen burun mukozası vücudun enfeksiyonlara karşı korunmasına katkıda bulunmaktadır.
Aşırı üretilen mukus burun- geniz akıntısına, öksürük ve boğazda tahriş hissine yol açabilmektedir. Yaşanan akıntı şeffaf ve sulu olabileceği gibi; yoğun, kokulu hatta kanlı olabilmektedir. Aşırı burun akıntısı; bağışıklık sistemi düşük ve sigara içenlerde sinüzit, bronşit gibi ikincil enfeksiyonlara zemin hazırlayabilmektedir. Yoğunlaşan mukus akıntısı orta kulakta sıvı birikimi ve orta kulak iltihabı gelişmesine, dolayısıyla kulak ağrısına ve işitme kaybına yol açabilmektedir. Mukus akıntısıyla birlikte görülebilen kronik geniz akıntısı ise geçmeyen öksürüğe ve hatta ses kısıklığına neden olabilmektedir.
Burnu ya da burun içindeki dokuları tahriş eden her şey burun akıntısına yol açabilmektedir. Burun akıntısı yaygın görülmesine ve genellikle kendiliğinden düzelmesine rağmen, daha ciddi sorunların göstergesi de olabilmektedir. Bazı kişilerde herhangi bir neden olmamasına rağmen kronik burun akıntısı görülebilmekle beraber genellikle; sinüzit, alerji, grip, nezle, burun damlasının aşırı kullanımı, burun kemik-kıkırdak eğriliği, sigara kullanımı, madde bağımlılığı, bazı ilaçlar, kuru hava, gebelik, hormonal değişimler, fasulye, bezelye gibi yabanca cisimlerin buruna kaçması, burun içi polipler, burun ve sinüs tümörleri, mesleki astım, akciğer ve solunum yolları enfeksiyonuna neden olan virüsler ile beyin omurilik sıvısının burundan gelmesi (BOS rinore) neden olabilmektedir.
10 günü geçen, ateşin eşlik ettiği, bulanık görmeye neden olan, sarı-yeşil renkli ve koyu kıvamlı, kanlı, kokulu, tek taraflı ya da kafa travması sonrası ortaya çıkan burun akıntılarında zaman kaybedilmeden doktora başvurulmalıdır. Belli bir süre tedaviye rağmen akıntı kesilmiyorsa nedeni belirlemek için; kan ve alerji testleri, burun, boğaz ve balgam kültürü, sinüs grafisi gibi tetkiklerin yapılması gerekmektedir. Muayenede; burun akıntısını ne zaman başladığı, ateş, eklem ve kas ağrılarının eşlik edip etmediği, belli dönemlerde örneğin mevsim dönümlerinde tekrar edip etmediği, gözlerde sulanma, akıntının karakteri, meslek ve hobilerin belirlenmesi önemlidir.
Burun akıntılarında tedavi, nedene yöneliktir. Bakteriyel enfeksiyonlar antibiyotiklerle tedavi edilirken, kronik sinüzit, kemik eğriliği ve burun içi et büyümesi gibi yapısal bozukluklar ya da alerjik kişilerde görülen polipler cerrahi bir girişim gerektirebilmektedir. Alerjiye bağlı olgularda antialerjik ilaçlar kullanılırken, alerjenle temas mümkün olduğunca önlenir. Tek taraflı burun tıkanıklığı ve kötü kokulu burun akıntısı; çocuk hastalarda burunda yabancı cisim düşündürürken, yaşlı hastalarda burun ve sinüs tümörü belirtisi olabilmektedir.
Burun akıntısıyla ilgili doktora başvurana kadar kişinin kendi kendine alabileceği önlemler de bulunmaktadır.
Geniz akıntısı; burun boşluğu ile ağız boşluğunun bağlantısını sağlayan geniz bölgesinden, (nazofarenks) ağız boşluğunun arkası ve gırtlağa doğru çeşitli sebepler nedeniyle berrak veya iltihaplı sıvı akıntısının meydana gelmesidir. Akıntıya bağlı olarak burun boşluğu, geniz, ağız boşluğu ve gırtlak gibi anatomik bölgelerde çeşitli seviyelerde iltihaplanma gelişebilir veya dokularda bozulmalar ortaya çıkabilir. Geniz akıntısı sıklıkla basit üst solunum yolu enfeksiyonlarına bağlı olarak gelişebilse; bazı önemli sağlık problemleri de geniz akıntısı ile ortaya çıkabilir.
Sağlıklı kişilerde burun boşluğu, geniz, ağız boşluğu gibi anatomik bölgelerin duvarları mukoza adı verilen dokularla kaplıdır. Mukoza hem bu bölgelerin dış etkenlere karşı korunmasında bir bariyer görevi görürken, hem de solunum ve beslenme gibi dış ortamdan vücut içine giriş yapan maddelerin temizlenmesi ve havanın ısıtılıp nemlendirilerek vücut için en uygun hale getirilmesinde rol oynar. Özellikle burun boşluğu ve geniz bölgesine ait mukoza hem solunan havanın nemlendirilmesi; hem de mikroorganizmalardan temizlenmesi için gün boyunca salgı üretir.
Burun salgısının çeşitli sağlık problemleri nedeniyle miktarının artması, fizyolojik olarak temizlenmesinin aksaması veya iltihaplanması durumunda burun ve geniz akıntısı problemleri ortaya çıkar. Burun salgısı; burun delikleri üzerinden drene olamadığında geniz bölgesi üzerinden gırtlağa doğru akabilir. İltihaplı geniz akıntısı temas ettiği anatomik bölgelerde iltihaplanmaya yol açarak enfeksiyonun yayılmasına ve çeşitli ek şikayetlerin ortaya çıkmasına neden olur.
Geniz akıntısı şikayeti çok çeşitli rahatsızlıklardan ileri gelebilir. Geniz akıntısının etkili bir şekilde tedavi edilebilmesi için, altta yatan problemin doğru tespit edilebilmesi gerekir. Bu doğrultuda, aşağıdaki hastalıklarda geniz akıntısı görülebilmektedir:
Bunların dışında özellikle ağız boşluğunun arka kısmı ile yutak ve gırtlak bölgesinde çeşitli sıvıların birikmesi ve temizlenememesi durumlarında geniz akıntısı varmış gibi hissedilebilir. Örneğin, yutma güçlüğü gelişen hastalarda tükürük birikmesi veya reflü şikayeti olanlarda mide asit salgısının birikmesi durumlarında geniz akıntısı varmış gibi bir his ortaya çıkabilir.
Geniz akıntısı şikayeti gelişen kişilerde sıklıkla altta yatan sağlık sorununa bağlı olarak ek belirtiler meydana gelebilir. Buna göre aşağıdaki semptomlar sıklıkla geniz akıntısına eşlik eder:
Geniz akıntısı ile ilgili sorunun doğru tespit edilebilmesi için, öncelikle geniz akıntısı sıvısının muayene edilmesi önemlidir. Akıntının berrak, seröz yapıda olması veya yeşil, visköz ve iltihaplı görünmesi farklı tanı ihtimallerini gündeme getirecektir. Bu bağlamda, geniz akıntısı ile beraber burun akıntısı şikayetinin birlikte varlığı da ayrıca dikkat edilmesi gereken bir diğer husustur.
Geniz akıntısına yol açabilecek anatomik bozuklukların tespit edilmesi adına burun boşluğunun içine gönderilen kameralı özel ekipmanlar vasıtasıyla detaylı fizik muayene sıklıkla başvurulan yöntemler arasındadır. Nazal endoskopi adı verilen bu yöntemle burun ve geniz akıntısının hangi bölgeden kaynaklandığı, altta yatan muhtemel organik problemlerin incelenmesi ve geniz akıntısı sıvısının muayenesi mümkün olmaktadır.
Bunların dışında, üst solunum yollarının detaylı incelenmesi adına direkt röntgen grafisi, bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemlerine başvurulabileceği gibi; enfeksiyon ve benzeri durumların varlığını gösterebilecek çeşitli kan tahlillerinden de yararlanılabilir.
Geniz akıntısının giderilmesinde en önemli nokta, geniz akıntısına yol açan asıl sebebin doğru teşhis edilmesidir. Bu doğrultuda, uzman bir hekim tarafından hastanın ayrıntılı öyküsünün sorgulanması ve detaylı fizik muayene yapılması gerekir. Bu değerlendirmeler sonunda, hekimin gerekli görmesi durumunda ek görüntüleme ve laboratuar tetkiklerine başvurulması gerekebilir. Tüm bunların ışığında elde edilen verilere dayalı olarak tanı kesinleştirilir ve uygun tedavi planlanır.
Geniz akıntısı şayet üst solunum yolu enfeksiyonlarından kaynaklanıyorsa, sıklıkla viral etkenler nedeniyle geliştiğinden, semptomatik tedaviler tercih edilir. Burun mukozasındaki iltihabın giderilmesi ve mukoza salgısının azaltılmasına yönelik olarak anti-inflamatuvar ilaçlar ve nazal spreyler reçete edilebilir. Grip gibi bazı virüs etkenlerine karşı antiviral tedaviler kullanılabilir.
Sinüzit gibi bakteriyel enfeksiyonlara bağlı durumlarda antibiyotik tedavisi sıklıkla gerekir. Anatomik problemler nedeniyle gelişen geniz akıntısının tedavisinde önce ilaç tedavisi denense de; sıklıkla cerrahi yöntemlerle anatomik sorunların giderilmesi gerekebilir. Alerjiye bağlı geniz akıntılarında alerjen etkenlerden uzak durulmasının yanında, uygun antihistaminik ve anti-inflamatuvar ilaçlar kullanılır.
Bunların dışında geniz akıntısının giderilmesinde evde yapılabilecek çeşitli uygulamalar ve önlemler bulunur:
Geniz akıntısı hissedilir bir belirti haline geldiğinde, bu daha çok boğaz bölgesinde balgam hissi ile sık sık boğaz temizleme isteğine neden olur. Balgam çıkarma ve tükürme hastayı toplumda güç durumlara düşürür. Geniz akıntısının neden olduğu öksürük ve boğazda gıcık hissi oldukça rahatsız edicidir. Yoğun akıntı boğaza indiğinde, nefes borusuna kaçmaması için refleks ya da istemli olarak öksürük olur. Öksürük balgamlı olabileceği gibi kuru da olabilir. Bu tip öksürükler nedeniyle bazı hastalarda öğürmeler, mide bulantısı ve kusma gibi ek yakınmalar dahi görüyoruz. Geniz akıntısı belirtileri bazen burun tıkanıklığı, yüz bölgesinde dolgunluk, baş ağrısı ve hapşırma ile de beraber olabilir. Bu gibi durumlarda sinüzit hastalığı veya alerjik nezle ile ilişkili olduğuna sıkça rastlıyoruz. Geniz akıntısı hastalarının diğer yakınmaları arasında tekrarlayan boğaz sorunları, faranjit, kulak iltihaplanmaları, bronşit ve astım gibi hastalıklar da olabilir. Zira geniz akıntısı, bu hastalıkları tetikleyen veya tedavisini güçleştiren etkenler arasındadır.
Geniz akıntısının yaşla da ilgisi vardır (old man's drip). Burun içi mukoza örtüsünün yaşlanmayla değişmesi, geniz akıntısını arttırabilir. Hafif ısı değişimlerine yaşlı burunlar daha hassastır. Ayrıca akıntılar herhangi bir yiyecek veya özellikle baharatlı yendiğinde de tetiklenebilir.
Burada üzerinde durmak istediğim bir konu daha var. Bazı hastalarda geniz akıntısı olmadığı halde "akıntı varmış hissi" olabiliyor. Tekrarlayan endoskopik muayeneler ve takiplerle bu hastaları, gerçekten geniz akıntısı olan hastalardan ayırdedebiliyoruz. Akıntı olmadığı halde hissinin bulunması, çeşitli boğaz-geniz kitleleriyle, yaşlılıkla, inflamatuvar hastalıklarla veya psikolojik rahatsızlıklarla ilişkili olabiliyor. Bu hastalarda ileri araştırma ve tetkikler yapmak ve ilgili branşlara yönlendirmek gerekebiliyor.
Reflü hastalığı da hatalı bir şekilde geniz akıntısı gibi hissedilebilir. Mide asidinin boğaz ve gırtlak bölgesinde yaptığı tahriş nedeniyle, hastalar boğazlarındaki bu hissi geniz akıntısıymış gibi algılayabilir. Burun ve genizde, rutin yaptığımız endoskopik muayene sırasında, gerçek bir geniz akıntısı varsa bunu zaten görebiliyoruz. Gırtlak bölgesinin endoskopisinde de asit kaçağının (reflü) etkileri (interarytenoid pakidermi) saptanabilir. Hastaların bazılarına, yemek borusu-mide endoskopisi yapıldığı halde reflü hastalığı (laringofaringeal reflü) olmadığı söylenmiş olabiliyor. Oysa pHmetri kateteri takılmamış ve diğer araştırmaları tamamlanmamış hastalarda, reflü tanısı konulamamış olabilir. Reflü hastalarında ilgili branşlar tarafından araştırmaların tamamlanması ve hastalık saptanırsa en az ay tedavi görmeleri gerekmektedir.
Geniz akıntısını endoskopik değerlendirme sırasında görerek saptadığımız hastaların çoğunda çözüm sağlanabilir. Bu akıntının çözümü için önce geniz akıntısının nedenini belirlemek gerekir. Hasta ile uzun uzun konuşarak, yakınmasının süresi ve ilişkili tüm durumlar etraflıca öğrenilmelidir. Geniz akıntısının birden fazla nedeni olabildiğinden, her ayrıntı bilinmelidir. Muayene sırasında geniz akıntısının kaynağı önce burunda aranır. İnce endoskoplarla yaptığımız burun içi muayenesinde (nazal endoskopi) elde ettiğimiz bulgular çok önemlidir. Burun boşluğu, sinüs kanallarının açıldığı bölgeler ile geniz bölgesinin tamamını bu optik-kameralı muayenede inceleyebiliyoruz. Bu şekilde geniz bölgesindeki akıntıyı, kaynaklandığı sinüs bölgesini, mukoza örtüsünün sağlığını, alerji olup olmadığını ve buna yol açan burun kaynaklı pek çok hastalığı doğrudan görüp, teşhis edebiliyoruz. Yani kısacası eğer geniz akıntısının nedeni/nedenleri doğru belirlenirse, elbette geniz akıntısını önlemek ve tedavi etmek olanaklı oluyor.
Geniz akıntısı muayeneler sırasında görülmeyen, sadece akıntı hissi olan hastaların tedavisinde benim faydam olmayabiliyor. Gerçek bir geniz akıntısı söz konusu olmadığı için, bu hasta grubunu olası durumlara göre başka branşların araştırma ve tedavilerine yönlendirmek gerekli olabiliyor.
Geniz akıntısı olan hastalarda önce mutlaka bazı ilaç ve spreylerle tedavi uygularız. Burun işleyişinin desteklenmesi ve düzeltilmesi sayesinde çoğu vakada geniz akıntısında azalma görülür. Bunun için burnun çeşitli tuzlu su karışımları ile yıkanması da oldukça faydalıdır. Tüm bu uygulamaların doktor önerisi ile yapılması ve bulgulardaki değişimlerin endoskopik muayeneler ile takip edilmesi çok önemlidir. Yani tedavi verildiğinde, sonuç alınana kadar hastanın düzenli olarak kontrollerine gelmesi gerekir. Düzelme olması halinde tedavi sonlandırılabilir; düzelme olmaması halinde tedaviye eklemeler yapılır veya bir sonraki adıma geçilebilir. Bol su içilmesi, sigaranın azaltılması/bırakılması çok etkilidir; geniz akıntısının yoğunluğunun azalmasını sağlar. Sinüzit hastalığı ve alerjik nezle varsa, bunların da belirlenmesi ve tedavi edilmeleri gereklidir.
Geniz akıntısına yol açan neden sinüzit veya burun eti büyümesiyse ve bu durumlar uzun süreli ilaç tedavileri ile düzelmiyorsa, bu hastalıkların ameliyatla tedavisi sayesinde geniz akıntısını çözüme ulaştırabiliyoruz. Sinüzit hastalığının ameliyatla tedavisinde, endoskopik görüntü altında hassas araçlarla yaptığımız milimetrik çalışmalarla, sinüs kanallarının salgı akış yollarını düzenleyebiliyoruz. Bu ameliyata endoskopik sinüs cerrahisi diyoruz. Yapısı bozulmuş ve aşırı büyümüş burun etlerinin küçültülmesi de solunum yollarının açılmasında ve burun işleyişinde düzelme ile beraber, geniz akıntısının tedavisinde önemli rol oynayabiliyor. Ancak bunların hiçbiri, hastaların tabiriyle, "geniz akıntısı ameliyatı" değildir. Yapılan her tedavi ve uygulama geniz akıntısının sebebine yöneliktir. Zira geniz akıntısı bir hastalık değil, bir belirtidir.
Geniz akıntısının tedavi süresi farklı farklı. geniz akıntısının nedeni örneğin bir nezle veya grip ise, genellikle 5 ila 10 gün sürelik bir tedavi ile düzelir. Akut iltihaplı sinüzitlerde 10 ila 14 gün tedavi uygulanır; bazen basamak tedavisi ile süre uzatılabilir. Kronik sinüzitlerde bazen aylar süren tedavi gerekli olabilir. Kronik hadiselerde genellikle burun işleyişi bozulmuş olduğu için, bu tip mukoza sorunu olan hastalarda en az hafta yıkama ve kortizonlu spreylerle tedavi vermeyi ve endoskopik takipler yapmayı tercih ederiz. Bu tedavi ve takipler ile geniz akıntısı tamamen ortadan kalkabilir. Tedaviden kısmi olarak fayda görenlere bir süre daha tedavi verir ve düzelene kadar takip ederiz. İlaçlarla tedaviden hiç fayda görmeyenlerde sinüs boşluklarının ve kanallarının durumunu görmek için sinüs tomografisi gibi görüntüleme yöntemlerine başvururuz. Sinüslerde anatomik veya işlevsel sorunlar varsa, operasyon ve benzeri ileri tedavileri planlayabiliriz. İlaçlarla tedaviden fayda görmeyen hastalarda yapılacak bir sinüzit ameliyatının ortalama süresi 1 saattir. Ancak operasyon sonrası pansumanlar hafta, takipler ise ay kadar sürebilir. Özel bir sinüzit tipi olan polipli sinüzit hastalarını, operasyon sonrasında bir kaç sene, yılda defa görmemiz gerekir.
Akut sinüzitlerde sinüs boşlukları iltihapla doludur ve sinüs kanallarından burun boşluğuna iltihap akışı olur. Burun boşluğundan da genize ve boğaza sarı-yeşil renkli balgam gelişi olur. Üst solunum yolu infeksiyonlarında hissedilen burun-geniz akıntısı bu şekildedir. Bu durum sıklıkla bir nezle-gribi takiben ve kırgınlık ile ateş gibi hastalık belirtileri ile birliktedir. Bu hastalar, geniz akıntılarının günler veya haftalardır olduğunu söylerler.
Kronik sinüzitli hastalar ise geniz akıntılarının aylardır veya yıllardır olduğunu ifade ederler. Buradaki akıntılar genellikle iltihaplı değildir. Sinüs ve mukoza işleyişindeki bozukluk nedeniyle yoğun jel veya uhu gibi yapışkan; grimsi, bazen beyaz ve şiddeti dönemsel olarak değişen bir geniz akıntısı olur. Örneğin yazın kronik sinüzit hastaları kuru-sıcak hava ve tuzlu deniz suyu ile oldukça rahatlarlar. Kış mevsimi ve hastalıklarla beraber yakınmalar şiddetlenir.
Geniz akıntısına yol açan sinüslerle ilgili bir diğer durumda sinüzit hastalığı yoktur, fakat bir salgı kısırdöngüsü vardır. Olağan koşullarda sinüsün doğal deliğinden akıp gitmesi gereken mukus salgısı, diğer bir delikten sinüse geri döner durur. Aksesuar ostium salgı kısırdöngülerinde, ilaç ve sprey tedavileri sırasında iyiye giden, fakat tedavi kesildiğinde tekrar başlayan inatçı bir geniz akıntısı olur. Bu tip aksesuar delikler normalde de olabilir, yani yapısal olarak bulunabilir ya da eski tip sinüzit ameliyatları sırasında açılmış olabilir. Bu delikler ince kesitli sinüs tomografisinde bazen görülebilir. Ama mukus salgısının sinüsün doğal kanalından çıkarak, aksesuar delikten sinüsün içerisine döndüğünü endoskopik muayenede görmemiz, kesin teşhis için en önemlisidir. Bunun için orta sinüs pasajına (orta meatus) girerek değerlendirmemize olanak sağlayan ince pediatrik optiklerin varlığı (2,7mm çaplı) ile bu endoskopik muayeneyi yapabilmek ve bulguları yorumlayabilmek için de deneyim çok önemlidir.
Geniz akıntısı önlemenin yollarından biri bol bol su içmektir, günde en az ,5 litre su içilmelidir. Sigara içilmemesi ve tozlu-dumanlı, hava kirliliği olan ortamlardan uzak durulması gerekir. Hastaların burunlarına tuzlu su spreyleri veya solüsyonları kullanmaları faydalıdır. Burada burun yıkamanın önemini bir kez daha vurgulamak gerekir. Alerjik nezlesi olanların alerjenlerle teması azaltmak için önlemler alması gerekir. Dönemsel olarak doktor kontrolünde alerji tedavileri kullanılabilir. Diğer yandan burun mukozasında ve işleyişinde bozulmaya neden olan esas hastalıklar belirlenmişse, bu durumda artık önlem almak değil, bunların tedavisine başlamak gerekir.
Güncelleme Tarihi:
LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi
Vücudumuzda zararlı maddeleri dışarıda tutma işlevi gören pek çok sistem var. Burunda bu görev mukoza tabakasına düşüyor. Mukoza, nefes alma yoluyla içeri giren bakterileri önce burunda tutuyor sonra da ‘sümük’ olarak bilinen katı ya da sıvı bir maddeyle dışarı atıyor.
Genellikle soğuk algınlığından ya da şu sıralar yaygın görüldüğü üzere alerjilerden kaynaklandığı düşünülerek geçiştirilen burun akıntısı, pek çok hastalığın habercisi olabiliyor.
ABD'nin ve dünyanın önde gelen sağlık kuruluşlarından biri olan Cleveland Clinic'te Kulak, Burun ve Boğaz (KBB) uzmanı olarak görev yapan Dr. Raj Sindwani, burun mukusunun renginin “kişinin sağlık durumunu görmeye yardımcı olan en önemli etkenlerden biri” olduğunu söyledi.
New York Post’a konuşan Dr. Sindwani, “Sümüğünüzün rengi sıklıkla değişiyorsa bir şeylerin ters gittiğini düşünebilirsiniz. Bu durum alerji dışında, tahmin bile edemeyeceğiniz enfeksiyonlara veya hastalıklara uzanan bir sürecin habercisi olabilir” ifadelerini kullandı.
Dr. Sindwani, ortaya çıkan bu renklerin; beyaz, sarı, yeşil, kahverengi, siyah, kırmızı ve pembe şekilde olabileceğini söyleyerek “Her biri farklı hastalıklarla ilgili haber verebilir” diye de ekledi.
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum KBB Uzmanı Prof. Dr. Şenol Polat, “Burnumuzun içi sürekli salgı üretebilen hücrelerle örtülüdür. Buna mukoza tabakası denir. Bu tabakanın ürettiği salgı sayesinde soluduğumuz havayı temizliyoruz. Yani mikroplardan ya da partiküllerden arındırıyoruz. Yine bu mukus sayesinde soluduğumuz havayı nemlendiriyor ve ısıtıyoruz” dedi.
Prof. Dr. Polat, şöyle devam etti:
-- Bu salgı, burnumuzun içerisindeki hücrelerin hareketleri sayesinde yani hücrelerin üzerindeki ‘silya’ dediğimiz tüylerin hareketiyle genzimize akar ve boğazımızdan aşağı mideye doğru gider. “Sümük işte” deyip umursamamak doğru değil;oldukça önemli ve uyarıcıdır. Burun akıntısı ya da geniz akıntısı şikayetiyle gelen hastaların hikâyesini çok detaylı dinlemek gerekir. Bu durum hastalık hakkında çok önemli ipuçları verir.
-- Ayrıca hastanın fiziksel muayenesi de bir diğer önem taşıyan araçtır. Burun akıntısının rengi hastalıklar hakkında bize oldukça detaylı bilgi verir ancak kesin tanıyı koymak için muhakkak endoskopik müdahale gerekir. Çok nadiren endoskopik muayene yeterli olmayabilir. Bu durumda görüntülemelerden muhakkak faydalanmak ve bazı laboratuvar tetkikleri ile kültür çalışmalarının yapılması şarttır.
Grafikler: Harun Elibol
“VÜCUDUMUZ 24 SAATTE 1,5 LİTRE MUKUS ÜRETİYOR”
KBB Uzmanı Op. Dr. Mustafa Bilazer de mukusun işlevine dikkat çekerek “Vücuttaki mukus hücreleri 24 saatlik periyot içerisinde 1,5 litre mukus üretebilir” ifadelerini kullandı.
Op. Dr. Bilazer, “Mukus genizden akıntı halinde olduğu için gün içinde pek hissedilmez. Çünkü sağlıklı bir kişinin burnu pek akmaz. Eğer vücut enfeksiyon veya alerji ile karşılaşırsa bu durumlarda mukusta artış gözlenir. Çünkü enfeksiyon sırasında vücut mikroplarla savaşarak kendisini korumaya çalışır. Özellikle sümüğün rengi hastalık hakkında önemli bilgiler verir” dedi.
BEYAZ BURUN AKINTISI NEYİN İŞARETİ?
Grip ve benzeri salgın dönemlerinde çoğunlukla beyaz mukus görülür. Bu durum normal karşılanması gereken bir şey midir yoksa endişe duyulacak hastalıkların habercisi midir?
Bu soruma Prof. Dr. Şenol Polat, “sağlık sorunu olmayan bir insanın sümüğü normal akıntılı ve berraktır. Sümüğün sarı ve beyaz hale gelmesi vücuda bir virüsün girdiğinin belirtisidir. Fakat mevsimden bağımsız olarak bu renk, enfeksiyon olmayan burun içerisindeki polip (tümör) gibi durumlardan kaynaklı da görülür” cevabını verdi.
Op. Dr. Mustafa Bilazer ise bu noktada oldukça önemli bir detaya vurgu yaparak, “Enfeksiyonda sarı veya yeşil olan mukus rengi alerjide beyaz bir salgı haline de gelebilir” dedi.
'YAŞLILARDA BURNUN TEK TARAFINDA SARI VE YEŞİL AKINTI VARSA TÜMOR RİSKİ OLABİLİR'
“Bazen burun içerisinde artmış olan bu salgı renk değiştirebilir. Çoğu zaman sarı veya sarıdan yeşile giden bir akıntıya dönebilir” diyen Prof. Dr. Şenol Polat, “Böyle durumlarda aklımıza muhakkak enfeksiyonlar gelmelidir” dedi.
-- Çocuklarda ve yetişkinlerde çoğunlukla sarı renkli akıntı görülür. Bu sarı renkli akıntı bakteriyel enfeksiyonun habercisidir. Bazı durumlarda viral enfeksiyonlarda ya da bazı virüslerin enfeksiyonunda da sarı renkli akıntı görebiliriz. Sarı renkli akıntının sebebi hem oradaki bakteriyel artıkların hem de bağışıklık sistemimizin bazı hücrelerinin artıklarının birikmesidir. Yani sarı renkli akıntı bize iltihaplanma reaksiyonunu gösterir. Özellikle de nötrofil dediğimiz bağışıklık sistemi hücrelerinin bir parçasıdır.
-- Eğer yeşil veya sarı-yeşil renkli akıntı tek taraflı ise yani burnun bir tarafında böyle bir renk var ama diğerinde yoksa özellikle de çocuklarda böyle bir akıntıyla karşılaşırsak, burunda yabancı cisimden şüphelenilmelidir. Eğer yaşlı ve yetişkin grupta tek tarafta sarı-yeşil renkli akıntı uzarsa ve tedavilere cevap vermese, o zaman da burun içindeki kötü huylu olan tümörlerden şüphelenmemiz gerekir.
Mukusun sarı veya yeşil olması tedaviye ihtiya olduğu anlamına gelir. Bu durum bizlere artık enfeksiyonun ciddi şekilde oluşmaya başladığı ve vcudun mikroplarla savaş halinde olduğu mesajını verir. Mikroplar ldrldğ zaman mukus rengi sarı ya da yeşil olarak da kendini gsterir. Bazı durumlarda mukus akmaz ve sinsler dolar. Byle durumlarda ameliyat gerekebilir.
Op. Dr. Mustafa BilazerPEMBE VE KIRMIZI SÜMÜK NEDEN OLUR?
En dikkat çeken ise pembe ve kırmızı mukus… Peki, bu mukus renkleri neden oluşuyor?
“Böyle bir şey yaşanıyorsa burun içinde kanama şüphesinden bahsedebiliriz” diyen Prof. Dr. Polat, “Çocuklarda ve yetişkinlerde bu tip hafif kanamalar kılcal damar çatlamalarına bağlı olabilir. Ancak sürekli ve tek taraflıysa bu kanamalar ciddiye alınmalı ve endoskopik muayene yaptırılmalı. Çocuklarda veya erişkinlerde tek taraflı ufak sızıntılar veya burun içerisinde bir yabancı cisim ya da tümör olma ihtimali de düşünülmeli” dedi.
Op. Dr. Mustafa Bilazer de “Mukusun pembe veya kırmızı olması enfeksiyonda da alerjide de ortaya çıkabilir. Ayrıca pembe veya kırmızı mukus olmasının nedeni kan sulandırıcı kullanımı da olabilir” bilgisini paylaştı.
Ayrıca Op. Dr. Bilazer, "Kanser hastalarında nadir görülen mukusta kan olması yani kırmızı veya pembe renkli mukus ortaya çıkabilir" dedi ve kanser hastalığının sadece mukus renginden belirlenebilen bir hastalık olmadığının da altını çizdi.
SİGARA İÇENLER DİKKAT!
Prof. Dr. Şenol Polat, siyah ve kahverengi sümük şikayetiyle sık karşılaştığını belirterek, “Kahverengi ve siyah mukus rengi genellikle sigara içenlerde görülür. Bağışıklık sistemi zayıf olan, kemoterapi alan ya da tümör tedavisi alan kişilerde genellikle görülür. Fakat bu tür hastalıklar yoksa inatçı ve hızlı ilerleyici mantar enfeksiyonları ya da doku kaybına neden olan nekrozlardan kaynaklı olabilir. Bu kişilerde yoğun kahverengi ya da siyah akıntılar görülebilir” dedi.
Mukusta kahverengi veya siyah rengin enfeksiyon mikrobunun öldüğüne işaret ettiğine de vurgu yapan Op. Dr. Mustafa Bilazer, “Enfeksiyon boyunca mikroplarla savaşan mukus salgısı, mikropların ölümünün ardından onları dışarıya atarken kahverengi veya siyah renge de dönüşebilir” ifadelerini kullandı.