ali haydar efendi bediüzzaman / Risale Online - Soru Cevap - Üstad Bediüzzamanın Münakaşa Ettiği Feylesof ve Alimler

Ali Haydar Efendi Bediüzzaman

ali haydar efendi bediüzzaman

Emin Saraç: Bediüzzaman'ı rüyamda gördüm bana gel dedi

Geçtiğimiz gün Hakkın rahmetine kavuşan M. Emin Saraç Hoca, dün kılınan cenaze namazının ardından Fatih Camisi Haziresi'ne defnedildi.

Araştırmacı Salih Okur, 2 Şubat tarihinde Fatih Camiinin imam odalarının birinde, Emin Saraç Hocaefendi ile bir mülakat gerçekleştirmiş ve bunu seafoodplus.info sitesinde yayınlamıştı. Mülakatta bir çok alim ve din adamı hakkında soruları cevplayan Saraç Hocaefendi, Bediüzzaman sorularına şöyle cevap vermişti.

-Hocam, bulunduğunuz ulema meclislerinde Bediüzzaman Said Nursi'den bahsedilir miydi?

-Efendim, Bediüzzaman’ın Mustafa Sabri Efendiye mektup yazdığını hatırlıyorum. Mustafa Sabri Efendi’ye “benim kitabımı Arapçaya tercüme et” diye teklifte bulunmuştu. Mustafa Sabri Efendi tebessümle karşıladı “Onu biz Dar-ül Hikmet’e almıştık, çok iyi olmuştu” dedi. Sonro o kitabı Ali Yakup Efendi aldı okuyordu, bayağı devam etti. Mustafa Sabri Efendi böyle dinledi. Sonra "Herhalde Ali Yakup Efendi bu gece sabaha kadar bu kitabı dinletecek bize" diye latife etmişti.

Gördüğüm âlimler hiç onun aleyhinde konuşmadılar. Aleyhinde değil, takdir ifade eden sözler söylemişlerdi.

Ali Haydar Efendi demişti ki; “Bediüzzaman İstanbul’a ilk geldiğinde() birçok ulema gibi ben de gittim. Kapısında “Burada her soruya cevap verilir, kimseye soru sorulmaz” yazılıydı. Mutavvel’den (Dersiamlık imtihanı bu kitaptan yapılırdı) çok zor bir sual hazırladım. Tereddütsüz ve çok isabetli, en doğru cevabı verdi. Gördüğüm en zeki insanlardandır.”

(Haberi sesli dinlemek için)

-Bediüzzaman’ı görmek size nasip oldu mu hocam?

-Uzaktan gördüm. Beyazıt Camii şerifinde Cuma namazını kılmış, çıkıyordu. Fakat bir de bir kere, vefat ettikten sonra rüyada gördüm. Bir mecliste uzaktan onu seyrediyordum. “Gel, gel.. Sen ders okutan kimsesin, seni seviyorum” dedi. Allah rahmet eylesin.

O hapishanedeki hayatında hiçbir zaman yes’e, ümitsizliğe kapılmadı. O günün zor şartları içerisinde imani esasları ihya ve beyan eden güzel eserler meydana getirmiştir. Bu herkesin yapabileceği iş değildir. Fevkalade bir hadisedir, o zor şartlar altında..O günkü o zor şartlar içerisinde , o eserleri yazmak büyük bir iman eseridir.

M. Emin Saraç Hocaefendi dualarla ebedi aleme uğurlandıM. Emin Saraç Hocaefendi dualarla ebedi aleme uğurlandı

 

Hayrat Neşriyatın çıkardığı 3 ciltlik Bediüzzaman Said Nursi ve Hayr'ül-halefi Ahmed Hüsrev Altınbaşak isimli kitaptan bu konuyla ilgili alıntı aşağıdadır:

İSTANBUL ULEMÂSINI MÜNAZARAYA DÂVETİ

Bediüzzaman Hazretleri, İstanbul’a geldiğinde Şekerci Hanı’na yerleşti. Burası, Fatih Camii yakınlarındaki Malta Çarşısı’nda bulunan yüz odalı bir handır. O devirde yaşayan âlimlerin ve fikir adamlarının yazıhanelerinin bulunduğu ve pek çok ilim erbabının sıkça uğradıkları bir merkez halini almıştı. Bu sebeble, o zamana kadar hep ilimle meşgul olan ve ilmî münazaraları seven Üstad  Hazretleri’nin tam aradığı yerdi.

İstanbula gelmeden evvel bir gün Vâli Tâhir Paşa:

– Doğu âlimlerine gâlib geliyorsun, fakat İstanbul’a gidip o denizdeki büyük balıklara da meydan okuyabilecek misin, demişti. İstanbul’a gelir gelmez âlimleri münazaraya dâvet etti. Bunun üzerine İstanbul’daki meşhur âlimler grup grup ziyarete gelip sorular soruyorlar ve o hepsinin de cevablarını tam doğru olarak ve hiç duraksamadan veriyordu.

Üstad’ın bunda iki maksadı vardı. Birincisi, Doğu Anadolu’daki ilim ve eğitim faaliyetine dikkatleri çekmekti.[1]

İkinci maksadı ise, İstanbul’daki medrese ehlini ilmî münazaralara teşvik etmekti. Çünkü talebenin ilme iştahını arttıran münazara noktasında İstanbul’da ciddi bir noksanlığın bulunduğunu tesbit etmişti. Bunu şöyle anlatır:

“İstanbul’a geldim, gördüm ki; sâir şubelere nisbeten medreseler terakki etmemiştir (gelişmemiştir). Bunun da sebebi, kitaba bakarak mes’ele istinbat etmek istid’âdı, meleke-i ilim yerinde ikame olunmuş. Ve talebelerde münazara ve sual ve cevabın yokluğu sebebiyle şevksizlik ve atalet gibi bazı halleri netice vermiştir… Ben münazara ile bilfiil (bu) iki noktadan ikaz etmek istiyordum.”[2]

Şekerci Hanı’nda kaldığı odanın kapısına, Burada her müşkil halledilir; her suale cevab verilir, fakat sual sorulmazyazılı bir levha astırdı.

Bediüzzaman’ın genç yaşında böyle istisnasız bütün suallere cevab vermesi ve gâyet iknâ edici ve beliğ ifade ve hârika hal ve tavırlarıyla, ehl-i ilmi hayranlıkla takdire sevkediyordu. Ve “Bediüzzaman” ünvanına bihakkın lâyık görüyorlar ve bu fevkalâde zatı, bir “yaradılış harikası” olarak vasıflandırıyorlardı.[3]

Hasan Fehmi Başoğlu’nun Hatırası

O dönemde Üstad Bediüzzaman’a soru sorarak bu hâdiseye şahit olanlardan biri Hasan Fehmi Başoğlu’dur. Kendisi, Cumhuriyet Devri’nde Diyanet İşleri Müşavere Kurulu âzâlığı yapmıştır. Şekerci Hanı’nda Bediüzzaman’ı ziyaretini ve sorduğu suallere kendisinden nasıl cevaplar aldığına dair hatıralarını şöyle anlatır:

“Ben Meşrutiyette Fatih Medresesi’nde okurken, Bediüzzaman Hazretleri’nin İstanbul’a gelip, bir handa yerleştiğini ve hatta odanın kapısında “burada her müşkil hallolur, her mes’eleye cevap verilir. Fakat sual sorulmaz” diye levha astığını işittim. Bu hale bir türlü akıl erdiremedim. Bediüzzaman hakkında sitayişkâr sözleri mübalağa kabul ediyordum. Ulemâ ve talebe gruplarının kendisini ziyaret ve hayranlıklarını işitince devam eden tavsiyeler üzerine bende de bir ziyaret arzusu uyandı. Kat’î karar verdim ki; en güç ve en ince mes’elelerden sualler hazırlayıp sorayım. Ben de o zaman medresenin ileri gelenlerinden sayılıyordum.

Nihayet bir gece en müşkil ilm-i kelam mes’elelerinden gayet derin ve birkaç kitabta ancak izah ve ifade edilebilen birkaç mevzu seçtim, ziyaretine gittim. Suallerimi sordum. Aldığım cevaplar çok harika ve acip olmuştu. Aynen benim hazırladığım tarzda, sanki akşam beraber imişiz ve kitablara beraber bakıyormuşuz gibi cevaplar verdi. Ben tam tatmin oldum. Ve bizzat anladım ki; onun ilmi, bizimki gibi kesbî değil, vehbî idi. Sonra bir harita çıkararak şarkta darü’l-fünûn açılması icab ettiğini ve bunun ehemmiyetini izah etti.”[4]

Ali Himmet Berkî’nin Hatırası

Temyiz Mahkemesi eski reislerinden Ali Himmet Berkî Bey ise, o zaman şâhid olduğu Üstad’ın bu halini şöyle anlatır:

“Ben o yıllarda Medresetü’l-Kuzat’ta (Hukuk Fakültesi) talebe idim. Talebe arkadaşlar arasında ileri bir derecemiz vardı. Bütün İstanbul’a Bediüzzaman’ın ismi ve şöhreti yayılmıştı. Bütün ilim muhitlerinde herkes ondan bahsediyordu. “Fatih’te bir handa misafireten kalıyormuş, herkesin her çeşit sualine cevap veriyormuş” diye hakkında çok rivayetler duyuyorduk. Talebe arkadaşlarla gidelim diye karar verdik. Bir grup arkadaşla bu meşhur zatı ziyarete gittik. O gün Fatih’te bir çayhanede olduğunu, sorulan suallere cevap verdiğini işittik. Hemen oraya gittik. Çok kalabalık bir meclisi ve sırtında garip bir elbisesi vardı. Bir hoca kisvesi yoktu. Şarkın mahallî kıyafetiyle oturuyordu. Biz yanına vardığımızda Bediüzzaman kendisine sorulan suallere cevap veriyordu. Etrafındaki ilim sahipleri, derin bir sessizlik ve hayranlık içinde dinliyorlardı kendisini. Herkes verdiği cevaptan memnun ve tatmin oluyordu. Felsefecilerden, sofistlerin iddia ve fikirlerine kadar cevap veriyordu. Aklî, mantıkî delillerle onların görüşlerini çürütmüştü. Arabca lügatten herhangi bir kelime sorsanız, hemen cevabını ve mânâsını verirdi. Sonra,kelâmda üzerine kimse yoktu. Bu iki ilimde, bilgisine son yoktu. Arab Edebiyatı, Fars Edebiyatı, Doğu ve Batı Edebiyatına vâkıftı.[5]

Abdullah Enver Efendi’nin Hatırası

 “Ayaklı Kütüphane” olarak bilinen Abdullah Enver Efendi şunları nakleder: “Fatih dersiâmlarından Harbizade Tavaslı Hasan Efendi, âlim ve muhterem bir zattı. Doksan yaşlarına kadar ömür sürdü. Hayatının son günlerine kadar ders okuttu. Bir gün bile vazifeye gitmediği, derse gelmediği görülmeyen kimseydi. Bu zat bütün hocalık hayatında bir gün derse gidememişti. İşte o gün Hasan Efendi talebelerine hitaben; “Bugün derse gelemeyeceğim. Çünkü Şarktan Bediüzzaman lakabıyla anılan bir zat gelmiş. Onun ziyaretine gideceğim” diyerek medreseden ayrılır. Ve Şekerci Hanı’nda Bediüzzaman’ı ziyaret eder.

Ziyaretten sonra medresesine döndüğü zaman talebelerine “Böylesi görülmemiştir. Böyle bir zat nâdire-i hilkattir. Bu zat gibisi henüz gelmemiştir” diye hayret ve muhabbet ile hissiyatını ifade eder.”[6]

Şeyh Ali Haydar Efendi’nin Hatırası

İsmet Efendi Dergâhı’nın şeyhi olan bu mübarek zat, Bediüzzaman’a sorduğu suallerle alâkalı olarak talebesi Emin Saraç Hoca’ya şunları anlatmıştır:

“Bediüzzaman İstanbul’a ilk geldiğinde birçok âlimler gibi ben de (ziyaretine) gittim. Kapısında, ‘Burada her suale cevap verilir, kimseye soru sorulmaz’ yazılıydı. Mutavvel’den[7] çok zor bir sual hazırladım. Tereddütsüz ve çok isabetli en doğru cevabı verdi. Gördüğüm en zeki insanlardandır.[8]

Hâfız Hasan Sarıkaya Hoca Efendi’nin Hatırası

Osmanlı son devrinde İstanbul’da tahsil görmüş âlimlerden olan Çankırılı Hacı Hâfız Hasan Sarıkaya’nın Üstâd Bediüzzaman ile ilgili hâtıralarında, oğlu Visalî Bey babasından naklen şöyle anlatıyor:

“(Meşrutiyet yıllarında) Bir gün âlimler Fatih Camii’nin avlusunda bir mevzûu münakaşa ediyorlardı. Fakat hiçbirisi mes’eleyi tatmin edici şekilde halledemiyordu. Tam o sırada, başında külahı, üzerinde şaldan bir elbise, basit bir kıyafetle Bediüzzaman oraya geldi. Ben kendisini önceden tanıyordum.

Bediüzzaman âlimlere: ‘Nedir mevzûnuz, bana da anlatır mısınız?’ dedi.

Üzerindeki basit kıyafeti gören ulemâ: ‘Çoban efendi, senin aklın bu işlere ermez, git işine bak!’ dediler.

Bediüzzaman âlimlerin bu tavrına hiç aldırmadı ve mevzûu öğrendi. Ve âyet ve hadislerle mes’eleyi öyle güzel halledip ortaya koydu ki, âlimlerin ağzı açıkta kaldı. Bediüzzaman’ın ellerini öpmek istediler. ‘Hayır lüzum yok’ deyip oradan ayrıldı.”[9]

Câmiü’l-Ezher’den Şeyh Bahîd Efendi’yle Görüşmesi

Aynı dönemde, Mısır Câmiü’l-Ezher Üniversitesi müderrislerinden meşhur Şeyh Bahîd Efendi[10] İstanbul’a bir seyahat için geldiğinde; Bediüzzaman Said Nursî’yi ilzam edemeyen İstanbul ulemâsı, Şeyh Bahîd’den bu genç hocanın ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahîd de bu teklifi kabul ederek bir münazara zemini arar. Ve bir namaz vakti Ayasofya camiinden çıkıp çayhaneye oturulduğunda bunu fırsat telâkki eden Şeyh Bahîd Efendi, yanında âlimler hazır bulunduğu halde Bediüzzaman’a hitaben:

-Avrupa ve Osmanlılar hakkında ne diyorsunuz, fikriniz nedir? der.

Şeyh Bahîd Efendi’nin bu sualden maksadı; Bediüzzaman’ın şüphesiz engin bir deniz gibi olan ilmini ve bir ateş parçası olan zekâsını tecrübe etmek değil, belki, geleceğe dair ufkunun genişliğini ve dünyanın gidişatı hakkındaki bakış açısını anlamak idi. Buna karşı Bediüzzaman’ın verdiği cevap şu oldu:

- Avrupa, bir İslâm devletine hâmiledir, günün birinde onu doğuracak; Osmanlılar da Avrupa ile hâmiledir, o da onu doğuracak.”

Bu cevaba karşı Şeyh Bahîd Hazretleri:

- Bu gençle münazara edilmez, ben de aynı kanaatteyim. Fakat bu kadar veciz ve beliğâne (az sözle ve belağatli) bir tarzda ifade etmek, ancak Bediüzzaman’a hastır demiştir.[11]

Üstad Said Nursî, yıllar sonra o günleri bahsettiği bir mektubunda İstanbul’daki âlimlerin sualleriyle karşılaşmadan evvel nail olduğu ilâhi yardımı ve bunun Risale-i Nur’la ilgisini şöyle anlatacaktır:

“Ben hürriyetten evvel İstanbul’a gelirken yolda -bir-iki mühim- ilm-i kelâm’a ait kitablar elime geçti. Dikkatle mütalaa ettim. İstanbul’a geldikten sonra, sebepsiz olarak hem ulemâyı (âlimleri), hem mekteb muallimlerini münazaraya “Kim ne isterse benden sorsun” diye ilân ettim. Medar-ı hayrettir ki; münazaraya gelenlerin bütün sordukları sualler, yolda mütalaa ettiğim ve hâfızamda kaldığı mes’elelerdi.

Hem feylesofların sordukları sualler, hâfızamda bulunan mes’elelerdi. Şimdi anlaşıldı ki; o fevkalâde muvaffakıyet ve benim de haddimden çok ziyade o hodfuruşluk (gösteriş) ve mânâsız izhar-ı fazilet ise, ileride Risale-i Nur’un İstanbul’ca ve ulemâca makbuliyetine ve ehemmiyetine zemin hazır etmek imiş.”[12]



[1] Tarihçe-i Hayat, s. 52

[2] Âsâr-ı Bediiyye, s.

[3] Tarihçe-i Hayat, s. 53

[4] B. T. Bediüzzaman Said Nursî, s. 79

[5] Son Şahitler, c. 1, s.

[6] B. T. Bediüzzaman Said Nursî, s. 82

[7] Kazvinî’nin ilm-i belağat hakkındaki kitabına Taftazanî tarafından yazılmış şerh olup Osmanlı medreselerinin temel ders kitablarındandı ve dersiâmlık imtihanı bu kitabtan yapılırdı.

[8] Hocalarımız Konuşuyor, s.

[9] Son Şahitler, c. 1, s.

[10] Şeyh Muhammed Bahîd Efendi yılında Mısır’ın Asyut Vilayeti’ne bağlı bir köyde dünyaya gelmiştir. Birincilikle mezun olduğu Ezher Üniversitesi’nde müderrislik yapmıştır. Daha sonra uzun yıllar çeşitli şehirlerde kadılık vazifesini sürdürmüş olan Bahîd Efendi, nihayet Mısır Başmüftülüğü’ne kadar yükselmiştir. İslâm’ın sosyal mes’elelere bakışı hakkında muhtelif eserler kaleme alan Muhammed Bahîd Efendi yılında Kahire’de vefat etmiştir.

[11] Tarihçe-i Hayat, s. 54

[12] Emirdağ Lâhikası-1, s. 55


kürşad58

3 yıl önce - Çrş 08 Nis ,

Her ne kadar Prof. Dr. Hasan Pullu ve onun ilahiyatçı hocaları kadar meşhur olmasada aşagıda M. Akif Ersoy, Omer Nasuh Bilmen, Elmamlılı Handi Yazır ve pek çok ilim sahibinin görüşseafoodplus.infoi rahmetle anıseafoodplus.infoım onları da cahillik ve zındıkla da suçlayacakmısınız..


İSLAM ÂLİMLERİ GÖZÜYLE BEDİÜZZAMAN

Bediüzzaman Hazretleri, seksen üç senelik hayatı boyunca pek çok âlim zatla görüşmüş; ilmî derinliği, manevi kemalâtı, mücadele ruhu ve ileri görüşlülüğü ile karşılaştığı zatlar üzerinde derin tesirler bırakmıştır. Bediüzzaman hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlerin, Hz. Üstad’ı yakından tanıyan, kendisiyle görüşen ve eserlerini inceden inceye tetkik eden bu gibi İslâm âlimlerinin görüşlerini dikkate alması lazım gelir. Sathî, samimiyetten uzak, garazkâr bir kısım insanların şu günlerde dillendirdikleri Bediüzzaman hakkındaki boş kanaatlerinin bir değeri yoktur ve bunlara itibar edilmemelidir.

Bu cümleden olarak Türkiye ve İslam dünyasından meşhur bir kısım âlim ve fikir adamlarının Said Nursî seafoodplus.info hakkındaki beyan ve tespitlerini takdim edeceğiz.

Meşhur Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır Efendi

Son dönem büyük Osmanlı âlimlerinden biridir. “Hak Dini Kur’an Dili” isimli meşhur tefsirin müellifi ve Daru’l-Hikmeti’l-İslamiye azalarındandır. Bediüzzaman’la akran olup yılında İstanbul’da vefat eden Elmalılı Hamdi Yazır Efendi, Üstad Bediüzzaman hakkında şunları söylemiştir:

“Bediüzzaman, berrak sular gibi temiz bir vicdana, çok güzel bir ruha sahip bir zat idi. İstanbul âlimlerinin gözü öyle bir âlim görmemiştir.”[29]

Büyük Şairimiz Mehmed Akif Ersoy

İstiklal Marşımızın şairi Mehmed Akif Ersoy, Daru’l-Hikmeti’l-İslamiye azalarındandır. Bir gün, edebiyatçıların bulunduğu bir sohbet meclisinde, Bediüzzaman hakkında şunları söyler:

“Victor Hugolar, Shakespeareler, Descarteslar edebiyatta ve felsefede Bediüzzaman’ın bir talebesi olabilirler. Darü’l-Hikmet’te iken, Bediüzzaman söze başladı mı, biz hayran hayran onu dinlerdik.”[30]

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi

Büyük bir âlim olup Osmanlı Şeyhülislamlarındandır. Baskılar sebebiyle Mısır’a hicret etmek zorunda kalmıştır. Tahsil için Mısır’da bulunan Türk talebelere sohbetleri esnasında Bediüzzaman’dan bahsederek şöyle der:

“Biz onun gibi cihad yapamadık. Biz nefsimizi ve rahatımızı sevdik. O zorluklara katlandı. Kendisine sevgimiz ve saygımız çoktur. Memleketimizde İslamî iman hareketini başlattı. Bütün bunlar onun sebatının bir neticesidir.”[31]

Şeyh Ali Haydar Efendi

yılında Ahıska’da dünyaya gelmiş, ’da İstanbul’da vefat etmiştir. İlim tahsilini İstanbul’da tamamladıktan sonra tasavvufa intisap ederek İsmet Efendi Dergâhının şeyhi olmuştur. Uzun yıllar İslam’a hizmet eden bu mübarek zat, talebesi Emin Saraç Hoca’ya Bediüzzaman’la ilgili olarak şunları anlatmıştır:

“Bediüzzaman İstanbul’a ilk geldiğinde birçok âlim gibi ben de (ziyaretine) gittim. Kapısında, ‘Burada her suale cevap verilir, kimseye soru sorulmaz’ yazılıydı. Mutavvel’den çok zor bir sual hazırladım. Tereddütsüz ve çok isabetli en doğru cevabı verdi. Gördüğüm en zeki insanlardandır.”[32]

Ömer Nasuhî Bilmen Hoca Efendi

Erzurum’da yılında dünyaya gelen Ömer Nasuhî Bilmen Hoca Efendi, memleketimizde fıkhî sahada büyük hizmetlere imza atmıştır. En meşhur eseri, “Büyük İslam İlmihâli”dir. sonrasında bir dönem Diyanet İşleri Başkanlığı da yapan Hoca Efendi, kendisi ile görüşenlere, Bediüzzaman Hazretleri hakkındaki şu kanaatlerini aktarmıştır:

“Bediüzzaman ile Daru’l-Hikmeti’l-İslamiye’de tanışmıştım. Bütün İstanbul ulemasının takdirlerini kazanmıştı. Doğrusu ilm-i kelamda bir tecdit (müceddidlik) hareketi yaptı. İmanın bütün rükünlerini kemal-i vuzuhla (mükemmel bir açıklıkla) ortaya koydu. Bizim yazdığımız kitaplar ondan bundan araştırma ile tetkik ve tahkik etmekle olur. Ama onun kalbine üflüyorlardı. O bizde yok.”[33]

Hasan Basri Çantay Hoca Efendi

yılında Balıkesir’de doğmuş bir ilim ve fikir adamıdır. Üç ciltlik bir Kur’an meali yazmıştır. Kurtuluş Savaşı meclisine Balıkesir mebusu olarak katılmıştır. Bediüzzaman için şöyle demiştir:

“Biz rahat döşeklerinde uyurken o, Allah yolunda, Resulullah izinde bütün işkence ve hapislere rağmen İslam’ı savunuyordu. Ne yazık ki, hiç birimiz onun gibi olamadık.”[34]

Müfessir Mehmed Vehbî Efendi

Konya’nın Hâdim ilçesinde ’de dünyaya gelen, Hulasatu’l-Beyan Tefsiri’nin sahibi âlim bir zattır. Günün birinde Mehmed Vehbi Efendi’ye, ve Lem’a olan İhlâs Risaleleri hediye edilir. Bu risaleleri okuduktan sonra Mehmed Vehbî Efendi, risaleleri getiren şahıstan;

“Vah Efendim vah! Bediüzzaman, imansız gideceğimi hissetmiş; imdadıma seni göndermiş. Allah senden ve ondan razı olsun. Git, benim yerime onun elini ayağını öp. Beni affedip talebeliğe kabul etsin”[35]diye ricada bulunur.

Büyük Nakşî Şeyhi Esad Erbilî Efendi

İstanbul’da yaşamış büyük Nakşî evliyalarından olup ’de Erbil’de dünyaya gelmiştir. ’da 83 yaşında bir pir-i fânî iken, zulmen yargılandığı Menemen davası esnasında kaldırıldığı hastanede vefat etmiştir. Bu zat bir gün, talebelerine Bediüzzaman hakkında şöyle der:

“İstikbalde, gençlere iman davasında çok büyük hizmetler yapacak. Ama hâlâ kendisi bunu bilmiyor. O geleceğin İmam-ı Rabbanisi olacaktır.”[36]

Gönenli Mehmed Efendi

yılında Balıkesir-Gönen’de dünyaya gelen Mehmed Efendi, hafız-ı kurra olarak uzun yıllar Kur’an’a hizmet etmiştir. Sultan Ahmed Camii’nde imamlık yapmış, etkili vaazlarıyla insanları hak yoluna çağırmıştır. yılında Bediüzzaman’la birlikte hapis yatan Gönenli Mehmed Efendi, mahkeme sırasında Bediüzzaman’ı şunları söyleyerek savunur:

“Hâkim Bey! Ben Said Nursi’yi büyük bir İslam âlimi olarak bilir, sever ve sayarım. Risalelerini okuyup istifade etmek için aldım ve çok faydalandım. Daha önceleri ismini, resmini ve eserlerini biliyordum. Şimdi burada kendisini görmüş olmaktan dolayı fevkalade bahtiyarım.”[37]

Diyanet İşleri Eski Başkanlarından Ahmed Hamdi Akseki

Antalya’nın Akseki kazasında yılında doğmuş, yılında Ankara’da vefat etmiştir. 3. Diyanet İşleri Başkanı’dır. Pek çok faydalı İslamî eser telif etmiştir. Ahmed Hamdi Akseki kendisini ziyaret eden üniversite talebelerine Bediüzzaman’dan şöyle bahseder:

“(Kütüphaneden iki cilt kitabı alarak) Bu kitapları görüyor musunuz? İşte Bediüzzaman Hazretleri bu iki kitabı iki kere okusun, hepsini ezber edebilecek harika bir hafızaya, o nispette de zekâya malik ve sahiptir. Risale-i Nurları okuyunuz, yegâne okunacak eserdir.”[38]

Molla Sadreddin Yüksel Hoca Efendi

Aslen Bitlis Adilcevazlı olup ’de Konya’da dünyaya gelmiş, senesinde İstanbul’da vefat etmiştir. Doğu medreselerinde yetişen meşhur âlimlerdendir. Bediüzzaman hakkında şu tespitlerde bulunur:

“O ilimde, bilhassa Kur’an-ı Kerim tefsirinde sonsuz bir deryadır. Bunun ispatı, telif ettiği Risale-i Nur külliyatı ve o külliyatın bir parçası sayılan Arapça İşaratü’l-İ’câz adlı harika tefsiridir. O, bu devrin imanını değil, doğrudan doğruya asr-ı saadetin imanını temsil ediyordu. Onun mübarek şahsiyetinde bizden çok uzakta kalan asr-ı saadetin imanına şahit olduk.”[39]

Halil Gönenç Hoca Efendi

Mardin-Savur’da dünyaya gelen Halil Gönenç Hoca Efendi, tahsilini doğu medreselerinde tamamlamıştır. Günümüzün en büyük fakihlerinden olup hâlen memleketimizde fetvâ hizmetlerine devam etmektedir. Kendisi, Bediüzzaman’ın eserleri hakkında şunları söylemiştir:

“Gerçekten insaflı olarak Risale-i Nur’u okuyan bir kimse, akla ve nakle uygun bir hakikatler manzumesiyle karşılaştığını görmektedir. Risale-i Nur asrın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde gerçekleri ifade ettiği, zamanın bütün manevî hastalıklarına maruz beşerin kalplerine şifa verdiği için, okuyanlar bu şaheserlere boyun eğmektedir.”[40]

İslam Dünyası Âlimlerinin Bediüzzaman Hakkında Beyanları

Ebu’l Hasen en-Nedvî

Büyük Hintli âlim Ebu’l Hasen en-Nedvî Bediüzzaman ve eserleri hakkındaki beyanatı şöyledir:

“Bediüzzaman asrımızın en büyük âlimlerinden birisidir. Eserlerini devamlı okuyorum. Bilhassa Arapça olanlarını. İstifade ediyorum. Bu risaleler, İslam dinine güveni yeniden sağlamada, bu dinin insanlık kervanına ayak uydurmaya, hatta önderlik etmeye elverişli olduğunu ispatta büyük rol oynamıştır.”[41]

Muhammed Ali es-Sâbunî

Günümüz İslam dünyasının en büyük tefsir âlimlerindendir. Muhammed Ali es-Sâbunî’nin ‘Safvetü’t-Tefâsir’ ve ‘Ahkâm Tefsiri’ isimli tefsir çalışmaları Türkçeye kazandırılmıştır. Suriye Âlimler Birliği başkanı da olan Muhammed Ali es-Sâbunî, Bediüzzaman ve eserleri hakkında şunları söyler:

“Ben müfessirim. Geçmiş birçok müfessiri tenkit de etmişimdir. Ama Bediüzzaman’ın eserlerini okurken, baktım bütün latifelerimde ayrı bir intibah (uyanma) hissettim. Evet, o zatın eseri kalbe doğan ilhamlarla yazılmıştır.”[42]

Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî

Suriye’nin meşhur fakihi Üstad Vehbe Zuhaylî, Bediüzzaman hakkında bir sempozyumda şunları söyler:

“Sohbeti tesirli, sireti (ahlakı) tatlı, beyanı alımlı idi. Metodu nurdu. Öyle ki ben Nursi’ye şu sözü yakıştırmaktan çekinmiyorum: ‘Kur’an’ın manasını arz etmekte, Beyan Emiri.’ Evet, hiç şüphe yok ki Nursi, İslam akidesinin hakikatini anlama ve idrakte beyanın (beyan ilminin) emîridir.”[43]

Prof. Dr. Muhsin Abdulhamid

Arap dili ve tefsir sahalarında uzman olan Dr. Muhsin Abdulhamid, Iraklıdır. Bediüzzaman ve eserleri hakkında ciddî çalışmaları ve kitapları vardır. Risaleler üzerine yaptığı tetkik ve araştırmalar neticesinde oluşan kanaatlerini kitaplarında şöyle açıklamıştır:

“Risale-i Nurları en az iki defa tetkikli bir şekilde mütalaa ettim ve Bediüzzaman Hazretlerinin fikirleri hakkında birçok ilmî seminer verdim. Bu çalışmalarım sonucunda katiyen kanaatim hâsıl oldu ki, İmam Bediüzzaman Hazretleri müceddidlerin en büyüklerindendir. Sadece modern asrımızda değil bütün İslam tarihindeki müceddidlerin en büyüklerindendir.” “Risale-i Nur, modern asırda Kur’an-ı Kerim tefsirleri içinde en derin bir tefsir olarak göze çarpmakta ve Allahü Teâla’nın Kitab-ı Mübin’i indirmekten murad ettiği hakikate ulaşmada en tesirli bir tefsirdir.”[44]

Buraya kadar anlatılanların ortaya koyduğu üzere;

Bediüzzaman Hazretleri, vatanın istiklâli tehlikeye düştüğünde cepheye koşmuş ve bu uğurda en güzide talebelerini şehid vermiş; kendisi de esaret hayatı yaşamış ve gazi olmuş mücahit bir seafoodplus.infoüzzaman Hazretleri, Hristiyanlığa karşı İslâmiyet’in hakkaniyetini ve şerefini sözlü ve yazılı olarak her daim savunmuş, İslamiyet’ten asla taviz vermemiş büyük bir İslâm âseafoodplus.infoüzzaman Hazretleri, ömrü boyunca İslâm toplumunun birlik ve bütünlüğü için mücadele etmiş ve bu uğurda ağır bedeller ödemiş bir ittihad-ı İslâm seafoodplus.infoüzzaman Hazretleri, milletin birlik ve bütünlüğünü hedef alan, emniyet ve asayişi tehdit eden her türlü kalkışmaya şiddetle karşı çıkmış bir İslâm kahramanıdıseafoodplus.infoüzzaman Hazretleri, Müslümanların inanç ve yaşayışını hedef alan her türlü saldırıya karşı sayfalık eserleriyle mücadele etmiş ve dinin yüzden fazla büyük ve zor meselesini çözüme kavuşturmuş bir müceddiddir.

Bediüzzaman Hazretlerinin âlemşümul davası, zikredilen şu beş maddeyle veya burada sayılanlarla münhasır değildir. Şüphesiz bahsi geçen faaliyetler çok kıymettardır. Lâkin bunlar, onun hizmetlerinin bir kısmını ihtiva etmektedir. O zatın faaliyetleri kaleme alınmak istenirse hacimli ciltlerden müteşekkil bir külliyat yazmak icap eder.

HULASA

Bediüzzaman Hazretlerinin dine, vatana, millete ve gelecek nesillere yaptığı bunca hizmetler dikkate alındığında onun özü sözü bir, samimi, Allah rızası dışında hiçbir şeyi hedeflemeyen, ümmetin selâmeti için her türlü fedakârlığı göze alan, Müslümanlara şefkatli, kâfirlere şiddetli, toplumsal birlik ve bütünlüğü gözeten, bu asrın mümtaz bir şahsiyeti olduğu açıkça görülür.

 mesajı beğendiniz mi?: &#;+1

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir