aydınlanma çağı ne zaman / Avrupa’da Aydınlanma Dönemi ve Sonrasında Evrim Teorisi ile İlgili Görüşler - Evrim Ağacı

Aydınlanma Çağı Ne Zaman

aydınlanma çağı ne zaman

Tarihsel açıdan Aydınlanma Çağı yüzyılda başlayıp yüzyılın sonlarına değin devam eden, düşünce tarzında olduğu kadar inanç, siyaset ve iktisat alanlarında da esaslı bir dönüşümü talep eden felsefî bir faaliyettir. Karanlıkla özdeşleştirilen bilgisizliğin sebep olduğu hata ve yanlışları açığa çıkarmak anlamında, her neslin eğitimi ve yetiştirilmesi için düşüncenin kesintisiz aydınlatılması sürecine karşılık gelir.

Akıl Çağı olarak da adlandırılan bu çağın en belirgin özelliği akla ve bilime yapılan vurgudur. Bütün insanların ortaklaşa sahip olduğu akıl, her türlü esaretten kurtarılmalıdır. Amaç, öncelikle insan aklının ve iradesinin tembellik ve cehalete mahkûm olduğu eski düzeni yıkmak; sonra da ilerlemeyi, refahı, adaleti ve bireysel özgürlüğü getirecek olan aklın ve bilimin düzenini tesis etmektir. Ancak Avrupa’nın tüm ülkelerinde aynı anda ve aynı nedenlerle başlayan tekdüze bir Aydınlanma hareketi söz konusu değildir. Rönesans ve Reform düşüncelerinden beslenen yeni zihniyet, burjuva hayat tarzı, bilimsel ve endüstriyel devrim ilk etkilerini İngiltere’de göstermiştir. Locke (ö. ) ve Hobbes’dan (ö. ) sonra Newton’da (ö. ) olgunlaşan gözlem ve deneye dayalı mekanik doğa tasavvuru ve toplum sözleşmesi fikrinden güç alan liberal toplum anlayışı İngiliz Aydınlanması’nın iki önemli kaynağıdır. Aydınlanma hareketi Hume ve Smith’in başını çektikleri bir grup düşünürün Aydınlanma ilkelerini temel alarak geliştirdikleri felsefî, bilimsel ve iktisadî teorilerle devam ettirilmiştir.

Fransa’da Diderot (ö. ), Voltaire (ö. ), Moontesquieu (ö. ) ve Rousseau (ö. ) gibi Ansiklopedistler’in etrafında toplanan Aydınlanmacılar otoriteyle, bağnazlıkla ve adaletsizlikle özdeşleştirdikleri eski düzene karşı çetin bir mücadeleye girişirler. Fransız Aydınlanmacılar, duygulara önem veren ve medeniyet karşısında çekinceleri olan Rousseau hariç, materyalist ve bilimselci dünya tasavvuru temelinde seküler toplum anlayışını hâkim kılmaya çalışırlar.

Almanya’da Aydınlanma, Wolf (ö. ), Lessing (ö. ), Goethe (ö. ), Herder (ö. ) ve Kant (ö. ) gibi güçlü temsilcileri sayesinde olgunluk dönemini yaşar. Bu düşünürler Kilise’nin sosyal ve ekonomik hayata doğrudan müdahalesini uygun görmezler ancak Fransa’da olduğu gibi dini bütünüyle dışlayıcı bir tavır da takınmazlar. Kant, Saf Aklın Eleştirisi’nin önsözünde, içinde yaşadıkları çağın her şeyi kendine tabi kılması gereken eleştiri çağı olduğunu belirtir. Din kutsallığını, hukuk da yüceliğini sebep göstererek kendilerini eleştiriden muaf tutamaz. Kant, “Aydınlanma Nedir?” başlıklı yazısında Aydınlama’yı, “insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu ergin olmama durumundan kurtulmasıdır” şeklinde tanımlar. Ergin olmama, tembellik ve korkaklığından ötürü insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. Rahatlığa düşkünlüğümüzden ötürü ergin olmamayı seçeriz, zira düşünme sorumluluğumuzu kitaplara, vicdani yargılarımızı din âlimlerine, sağlımızı da doktorlara havale ederiz. Oysa yalnızca akıl ve özgürlük bireyleri olduğu kadar toplumları da baskı ve zilletten kurtarabilir.

Bilim ve teknoloji aklın en bariz uygulama alanıdır. Aydınlanmacılar için Bacon (ö. ), Locke ve Newton ile biçimlenen deneyci-bilimci yaklaşım yalnızca doğayı tanımak ve kontrol altına almakla kalmayacak, aynı zamanda insanın refahını ve mutluluğunu da garanti edecektir. Zira bilim her tür ilerleme, gelişme ve yetkinleşmenin itici gücüdür. Bilim ve teknolojiye yönelik bu aşırı güven Aydınlanmacıları nahif bir ilerlemecilik anlayışına vardırır. Doğru bir hat boyunca ilerleyen tarih, ilkellikten uygarlığa, doğaya bağımlı olmaktan doğaya hâkim olmaya, yoksulluktan refaha geçiş sürecidir. Yine bütün Aydınlanmacılar Descartes’ın (ö. ) düşünen Ben’iyle başlayan, Locke’un mülkiyet hakkı ile desteklenen ve nihayet Smith’in ekonomik liberalizmiyle taçlanan bir bireycilik taraftarıdır. Onlara göre birey entelektüel, ekonomik, siyasî ve elbette etik açıdan özgür olmalıdır. Bu amaçla Aydınlanmacılar devletin, Kilise’nin, soyluların müdahalesinden bağımsız bir piyasa ekonomisini açık olarak desteklerler. Siyasî sahada Montesquie’nun kuvvetler ayrılığı ilkesinden, Locke ve Rousseau’nun rızaya dayalı toplum sözleşmesi kuramına kadar Aydınlanmacı liberalistlerde baskın olan ilkeler özgürlük, eşitlik ve adalettir.

Aydınlanma hareketi kendisinden sonra gelen ve devletin ve toplumun rasyonelleştirilmesini amaçlayan Modernizmin de esasını oluşturur. Aydınlanma’nın sürekli entelektüel bir etkinlik olarak devam etmesi, eleştirel ve özgürlükçü tavrın başta Aydınlanmacılık ve Modernizmin kendi ilkeleri olmak üzere her sahada etkin bir şekilde kullanılmasıyla mümkün olabilir. Zira insan, kendi suçuyla düşmüş olsun ya da olmasın, daima yeni erginsizlikliklerle karşı karşıyadır. İnsan bunları aşmak için, en azından ahlâkî-pratik bir ilke olarak, daima kendi aklını kullanabilme ve kendini yönlendirebilme iradesine sahip olmalıdır.

Lokman Çilingir

Aydınlanma Çağı Filozoflarına Göre Kadın: Schopenhauer, Kant ve Rousseau Örneği

Aydınlanma ya da yüzyıl felsefesinin en karakteristik özellikleri, insan aklına beslenen sarsılmaz bir güven ile insanın geleceğinin bilim yoluyla inşa edileceğine dair koşulsuz bir inançtır. Aydınlanma filozofları irrasyonel olana karşı savaş açmışlar; batıl inanç, eşitsizlik, bağnazlık, hoşgörüsüzlük, sansür kavramlarıyla mücadele edip düşünce özgürlüğünü öne çıkarmışlardır. Tarih boyunca Aydınlanma Çağı filozofları üzerine birçok çalışma yapılmış olmakla birlikte onların, kadının “aydınlanan” dünyadaki yerinin ne olduğu sorusuna verdikleri farklı cevapları bir araya getiren herhangi bir çalışmaya rastlanmamaktadır. Söz konusu boşluğu doldurmayı hedefleyen bu çalışmanın amacı, Aydınlanma Çağı atmosferini soluyan üç önemli filozof olan Jean-Jacques Rousseau, Immanuel Kant ve Arthur Schopenhauer’ın; eleştiri, adalet, hoşgörü, özgürlük ve eşitlik gibi kavramların damgasını vurduğu bu dönemde geliştirdikleri felsefi sistemlerine kadını ne kadar ve nasıl dahil ettiklerini göstermek, yüzyıllardır tartışılan “kadının erkeğe göre konumu ile toplumdaki yerinin ne olduğu” sorusuna verdikleri cevapları hem Aydınlanma Çağı’nın atmosferi hem de kendi felsefi sistemleri içinde irdelemek, böylece Aydınlanma’nın aslında “erkeklerin aydınlanması” olduğunu ortaya koymaktır.

kaynağı değiştir]
  1. ^ab"Enlightenment

    Avrupa işte böyle Avrupa oldu

    Aydınlanma çağından önce karanlık çağ olarak adlandırılan Ortaçağ Avrupa’sında, ve yüzyıllarda, dinsel dogmalar ve katı geleneksel değerler hakimdi; İnsanlar, bu geleneksel katı değerlerin yeterli olmadığını anladı ve bu nedenle de aklı tutsaklaştıran dinsel dogmalardan kurtulup kendilerini geliştirmek ve daha iyi yaşamak için yeni değer sistemleri kurma çabası içine girdi, böylece “her şey insan için olmalı” sloganıyla yepyeni  hümanizm anlayışı/felsefi anlayışı ortaya çıkmaya başladı. Aydınlanmaya yol açan başlıca düşünsel gelişmeler Rönesans ve dinde Reform hareketleridir. Ortaçağ’da, din temelli/merkezli evren/toplumsal düzen/insan anlayışı yerine, Aydınlanma çağında/Yeniçağda insan merkezli evren/toplumsal düzen/bireyselleşmiş insan anlayışı/ sistemi ortaya çıkmaya başladı. Sonuçta, Aydınlanma çağı olan yüzyıldan başlayarak, ilahi/tanrısal, mutlak din devleti anlayışı yerine somut, maddi, görülebilir yeryüzü/fiziksel devlet düzeni ortaya çıktı. En sonunda da, insanın “kul” olarak kabul edildiği devlet/toplumsal düzenler yıkılarak, yepyeni anlayış olarak insanın “birey” olmasına dayalı devlet/toplum düzenleri kuruldu. Aydınlanma Çağında, tüm bu düşünsel/ felsefi gelişmeler kuramsal olmaktan çıkıp pratik hayata uygulanmasıyla, dinde reformasyon hareketleri başladı ve katı/değişmez din yorumu olan Katolik mezhebi yerine, daha ılımlı/yumuşak Protestanlık mezhebi ortaya çıktı.

    Coğrafi keşifler ve bilimsel icatlarla beraber, içine girilen yüzyıldan sonra skolastik Ortaçağ döneminin/din temelli zihniyeti çökmüş, insanlık bu karanlık dönemden kurtulmuş ve daha sonra da Rönesans ile birlikte dinde reforma giden yol açılmıştır. Orta ve Batı Avrupa’da ve yüzyıllarda gelişen ve akılcı düşünceyi temel alan bu Aydınlanma çağı; eski, geleneksel, değişmez kabul edilen varsayımlardan/dinsel dogmalardan/tabulardan/ırk, soy, tarikat dogmalarından/fanatizmden/cehaletten/ önyargılardan/kalıplaşmış/donmuş/statik ideolojilerden arındırılmasını sağlamıştır; dinamik, bilimsel, aklı/insanı/doğayı/dış dünyayı temel alan davranışlar/zihniyetler hakim olmaya başlamıştır. Aydın kişi/aydınlanan kişi; öğrendiklerini uygulayan insan, çevre/doğa/toplumsal sorunlara duyarlı, sadece sorunları belirlemek, açığa çıkarmak değil, aynı zamanda çözümün bir parçası olmayı seçen bir birey olmalıdır; ayrıca bilimsel/rasyonel düşüncenin toplumsallaştırılması da en kritik yöntem olarak göz önüne alınmalıdır.

    Ayrıca Aydınlanma çağı; bilimsel bilgiye dayalı aktiviteyi geliştirmeyi amaçlayan/düşünsel gelişimi öngören/aklı ön plana çıkaran/düşünmede sınır tanımayan/ifade ve düşünce özgürlüğünü savunan/toplumu bilinçlendirmeyi ve eğitmeyi öngören/ bilimi önceleyen dinamik bir dönemdir. Aydınlanma çağı; Batı Avrupa’da yılında İngiliz Devrimiyle başlayıp yılında Büyük Fransız Devrimiyle birlikte zirveye erişen yeni bir düşünce/bilimsellik/yeni zihniyet/felsefe hareketidir. Başka bir deyişle, Aydınlanma hareketi, en başta İngiltere’de toplumsal değişim/kapitalizmin doğuşu olarak başladı, daha sonra ise Fransa’da özgürlük hareketi olarak devam etti; En sonunda da, Almanya’da Aydınlanmanın felsefi temellerini oluşturarak tüm dünyayı etkileyecek modernleşme/batılılaşma hareketine dönüştü. Orta ve Batı Avrupa’da insanın; bireysel ve toplumsal hayatını yeni bir anlayışla/rasyonalizm/pozitivizm anlayışıyla biçimlendirme çabası olarak nitelendirilen bu Aydınlanma çağı, Avrupa uygarlığının tarihsel gelişiminin/ değişiminin/dönüşümünün düşünsel ve kültürel sonucudur.

    Özetleyecek olursak, Aydınlanma çağı felsefesine göre,  Aydınlanmanın başarılabilmiş olması için ya da amaçlanan akılcı/rasyonel  “yeni insan” ya da “Aydın İnsan”/“akılcı insan” ve “yeni toplum ya da rasyonel toplum” anlayışlarının oluşturulması/ inşası için şu ana ilkelerin yerine getirilmiş olması gerekir: (a) Akılcılık/ Rasyonalizm/ Pozitivizm, (b) Bilimsellik, (c) Empirizm/Ampirizm (Deneycilik) (d) Sekülerleşme/Laikleşme,  (e) Fizikötesi/Metafizik anlayışların elimine edilmesi, (f) Hümanizm (İnsancılık), (g) Bireycilik, (h) İnsan hakları ve özgürlük, (i) Evrenselcilik, (j) İlerlemecilik.

    AYDINLANMA ÇAĞINDA EMPİRİZM (AMPİRİZM)/DENEYCİLİK AKIMI

    yüzyılda, felsefedeki yeni gelişmeler sistemleştirilip temel ilkelere dönüştürülmeye başlanmış, rasyonalizm daha çok belirginleşmeye başlamıştır. Başka bir deyişle, bu yüzyılda aydınlanma felsefesinin düşünsel temelleri bir anlamda büyük ölçüde hazırlanmıştır. Bu yüzyılda sekülerleşme/laikleşme anlayışı başlamıştır. yüzyıl felsefesinde ise, bir yanda rasyonalizmin, diğer taraftan empirizmin/ampirizmin (deneycilik) güçlenmesi sonucu, bu ve bunlardan meydana gelen teorik sorunların yeni bir takım sentezlerle aşılmaya çalışılması söz konu olacaktır. Aydınlanma çağı; aklın ışığında felsefenin de yepyeni bir etkileyicilikle ortaya çıkışına, yaygınlaşmasına, yeni sentezlerle sistematikleştirilmesine yol açmıştır. Bu nedenle, yüzyıla "felsefe yüzyılı" olarak da anılmaktadır. İlkçağ felsefesinde deneycilik/ampirizmin öncüsü sayılabilecek filozoflar, Demokritos ve  Epikuros gibi düşünürlerdir. Öte yandan, ve yüzyıllarda, Aydınlanma çağındaki empirizmin öncüleri filozoflar şunlardır: John Locke(), David Hume(), Thomas Hobbes(), George Berkeley (), Francis Bacon(), John Stuart Mill(), E. Condillac(), Herbert Spencer().

    Thomas Hobbes; İngiliz biliminin gerçekliğe ulaşmak için kullandığı ampirik yönteme, yani varsayımları doğrulamak için deneysel yöntemler kullanmaya doğru ilerlediği bir dönemde, tümden-gelim yöntemi üzerine tartışmalar geliştiren bir akılcıydı. Mekaniğe dayalı bir yaşam görüşü lehine güçlü metafizik tartışmalar hazırlamıştı. Hobbes, büyük filozof Spinoza üzerinde de güçlü bir etkiye sahipti; Spinoza, mantıksal çıkarımlarında Hobbes’dan çok daha seküler bir yaklaşım benimsedi ancak Hobbes farklı biçimde, her şeyi Tanrı’nın isteğine uyarlamış, böylece büyük tartışmalardan ve yıkıcı eleştirilerden kaçınmak için kendisine etkili bir yol bulmuştu.

    Empirizm akımının öncülerinden İngiliz filozof John Locke (); İngiliz felsefesinin ve deneycilik felsefe akımının Yeniçağda/Aydınlanma Çağında yeniden doğmasını ve gelişmesini sağlayan filozof olup Empirizm/Ampirizm/ Deneycilik akımının, kendi başına ve sistematik bir felsefe olarak ortaya çıkmasında öncü isimdir. Hem insan düşüncesinin özgürlüğünü savunması, hem de insan bilgisi ve eylemliliğini deneye dayandırması bakımından Locke, aydınlanmacı felsefeyi de önemli ölçüde etkilemiş düşünürlerden biridir. Empirizmi sistematikleştiren filozof Locke'a göre, doğuştan gelen ya da deneyimden önce var olan herhangi bir bilgi ya da önsel ilke söz konusu değildir; Bilginin duyumlar sayesinde, deneyimle kazanılabileceğini öne süren görüş olup bu Deneyci görüşe göre, insan zihninde doğuştan bilgi yoktur, bu nedenle insan zihni boş bir levhadır (Tabula Rasa).

    AYDINLANMA ÇAĞI BİLİMİN GELİŞMESİNİ HIZLANDIRDI

    Rönesans dönemi ve Aydınlanma Çağından önce, Ortaçağ’da insanlar; dinsel dogmatizmin hakim olduğu dönemlerde yaşamaları nedeniyle bilimsel aktivite yok denecek kadar cılızdı ve İlkçağ filozofu Aristo’nun görüşleri hakimdi… Aristo’nun yanlış görüşüne göre; Dünyamız evrenin merkezi idi ve diğer gezegenler/gök cisimleri Dünyanın etrafında dönmekte idi. Aristo’nun diğer bir yanlış görüşü ise dünya ve diğer tüm gezegenlerin dört ana madde olan toprak, su, hava ve ateşten oluşmasıydı. Ortaçağ’da Katolik kilisenin de etkisiyle Aristo’nun bu gökbilimi/astronomi ve dünyanın dört ana maddeden oluşması konusundaki yanlış görüşleri nedeniyle Ortaçağ’da gökbilimi, fizik ve kimya gibi temel konularda bilimsel araştırma yapılamıyordu. Katolik inancına göre, ölümcül hastalıkların (veba vb gibi hastalıklar) nedeninin insanların işledikleri günahlar nedeniyle oluştuğuna inanılması nedeniyle bu hastalıkların tedavisine Katolik din adamları ilgilenmekteydi, bu yüzden de tıpda hiçbir bilimsel gelişme sağlanamıyordu Ortaçağ döneminde.

    Aydınlanma Çağında devletlerde rasyonelleşmelere/bilimselleşmelere gidilmiştir; Örneğin Fransız Devrimi’nden sonra Fransa’da bu rasyonelleşme sonucu metrik sistem ortaya çıkmıştır. Burada ağırlıklar, ölçüler aksiyomatik bir şekilde birimler temelinde metre, santimetre, kilogram, gram gibi tanımlanıyor ve rasyonel bir sistem olarak gram. 1 kg; kg., 1 ton gibi; Oldukça rasyonel ve kullanılışı kolay bir sistem bu metrik sistem. Başka birçok böyle ortaçağ’dan kalma üretim kuralları, yasaları da artık endüstriden/ sanayiden/üretimden uzaklaştırılıp elimine edildiler. Endüstride/sanayide bir anlamda bu eski üretim kurallarından/sistemlerinden/ölçüm sistemlerinden/yasasından/baskısından kurtulmuş oldu; Burada da akıl hakim olmaya başladı. Osmanlıda ise rasyonel olmayan eski ölçüm sistemleri, ağırlık sistemleri ya da uzunluk ölçme sistemleri vardı; Örneğin Osmanlıda okkayı biliyoruz, ancak İngilizlerin hala kullandığı pound başka bir ağırlık ölçüsü olarak ya da feet uzunluk ölçüsü olarak ya da yard, bunlar Fransa’daki gibi ondalık sistem değildi. Ondalık sistem bir anlamda rasyonellik gerektirmiştir. Bu durum, ancak Aydınlanma çağının sonunda Fransız Devrimi ve daha sonra da Napolyon ile ortaya çıkmıştır.

    Aydınlanma Çağında ortaya çıkan bilimsel araştırmalarda çığır açıcı gelişmeler; bu çağın oluşmasına öncülük etmiş/hız kazandırmış ve bu çağda çok yoğun yeni bilimsel gelişmeler ortaya çıkmaya başlamıştır. Daha yüzyıldan itibaren meydana gelmeye başlayan yeni coğrafi keşifler ve bilimsel icatlar bu süreci hazırlamış, bunun sonunda da "karanlık çağ" olarak değerlendirilen Ortaçağ'ın sonuna gelinmiştir. Aydınlanma çağının öncü bilim insanlarından Galileo, Newton, Kopernik ve Kepler gibi bilim insanları sayesinde tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış olup, Descartes ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiştir. Avrupa'daki endüstri devrimleri de bu sürecin (Aydınlanmanın) maddi temelini oluşturmuştur.

    Aydınlanma çağında, deney ve gözlem; aklın uygulama araçları olarak bu dönemde bilimsel yöntemin ilkeleri olarak ortaya çıkmış ve doğa bilimlerinde çığır açıcı gelişmelere/bilimsel devrimlere kaynaklık etmiştir. Rönesans dönemi ve Aydınlanma çağında; insan aklının özgür düşünmesini engelleyen dinsel dogmatizmden/her türlü vesayetten/geleneklerin baskısından kurtularak insan aklının özgürleşmesi sonucu bilim/sanat/mimari/ astronomi/tıp/doğa bilimleri gibi hemen her konuda olağanüstü bilimsel gelişmeler oluşmaya başladı. Böylece, Aydınlanma Çağının belli başlı filozofları ve bilim insanları ortaya çıktı; Bunlara örnek olarak F. Bacon, R. Descartes, Voltaire, J.J. Rousseau, Diderot, A. Smith, I. Kant gibi ünlü düşünürler/filozoflar sayesinde deney ve gözleme dayalı bilimsel faaliyetlerde çığır açıcı ani bilimsel sıçrayışlar başlamış ve devrim niteliğinde bilimsel buluşlara imza atılmış ve Sanayi Devrimine yol açmışlardır. Aydınlanma Çağında, Deney ve gözleme dayalı ilk bilimsel kitapları yazarak/yayınları yaparak bilimsel devrime olağanüstü katkı yapan Isaac Newton, Rene Decartes, William Gilbert, Galileo Galilei, Kopernik, Kepler, Antoine Lavoisier gibi bazı öncü bilim insanları sayılabilir.

    Prof. Dr. Ahmet Baldan

    seafoodplus.info

    nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir