kar kurdu kitap / Kar Kurdu - Glenn Meade - - Kitap | seafoodplus.info

Kar Kurdu Kitap

kar kurdu kitap

Ocak Soğuk Savaş'ın en gergin dönemi. Başkan Eisenhower, Stalin'in akli dengesinin bozulduğuna ilişkin ürkütücü bir istihbarat alır. Daha da kötüsü, SSCB'nin Üçüncü Dünya Savaşı'nı başlatabilecek nükleer bomba programının tamamlanmakta olduğunu öğrenir. Bu haber Eisenhower'ın başkanlık yemin töreninden yalnızca birkaç saat sonra, hiçbir Amerikan başkanının cüret edemeyeceği bir karar almasına neden olacaktır: Stalin'e suikast!
Dünyadaki güç dengesini değiştirecek Kar Kurdu Operasyonu'na onay verilmiştir artık. KGB'nin aldığı istihbaratla açığa çıkan bu operasyon Moskova'da bir insan avına dönüşür. Fakat avın ve avcının kim olduğu belli değildir.
Gerilimli bir aksiyon ve soluksuz okutan müthiş bir heyecan duygusu, ilginç ve düşündürücü bir doruğa ulaşıyor.

-The Sunday Times

Devamı

Format:Kitap
Barkod
Yayın Tarihi
Yayın Dili:Türkçe
Baskı SayısıBaskı
Sayfa Sayısı
Kapak:Karton
KağıtHamur
Boyut X

Kar Kurdu

Ocak

Soguk Savas’in en gergin dönemi. Baskan Eisenhower, Stalin’in akli dengesinin bozulduguna iliskin ürkütücü bir istihbarat alir. Daha da kötüsü, SSCB’nin Üçüncü Dünya Savasi’ni baslatabilecek nükleer bomba programinin tamamlanmakta oldugunu ögrenir. Bu haber Eisenhower’in baskanlik yemin töreninden yalnizca birkaç saat sonra, hiçbir Amerikan baskaninin cüret edemeyecegi bir karar almasina neden olacaktir: Stalin’e suikast!

 

Dünyadaki güç dengesini degistirecek

“Kar Kurdu” Operasyonu’na onay verilmistir artik. KGB’nin aldigi istihbaratla açiga çikan bu operasyon Moskova’da bir insan avina dönüsür. Fakat avin ve avcinin kim oldugu belli degildir.

 

“Gerilimli bir aksiyon ve soluksuz okutan müthis bir heyecan duygusu, ilginç ve düsündürücü bir doruga ulasiyor.”

-The Sunday Times-

(Tanitim Bülteninden)

Medya Cinsi : Ciltsiz

Ilk Baski Yili :

Ebat : 13x21

Baski Sayisi : 1

Kar Kurdu

Ocak Soğuk Savaşın en gergin dönemi. Başkan Eisenhower, Stalin&#;in akli dengesinin bozulmakta olduğu yolunda ürkütücü bilgiler alır. SSCB&#;nin korkunç temizlik operasyonlarına yeniden başlayacağını ve dünyayı üçüncü bir savaşın eşiğine getirecek nükleer bomba programının tamamlanmakta olduğunu öğrenir. Böylece yemin töreninden birkaç saat sonra hiçbir Amerikan başkanının cüret edemeyeceği bir karar alacak ve Kar Kurdu operasyonıunu başlatacaktır.

Ocak Soğuk Savaşın en gergin dönemi. Başkan Eisenhower, Stalin&#;in akli dengesinin bozulmakta olduğu yolunda ürkütücü bilgiler alır. SSCB&#;nin korkunç temizlik operasyonlarına yeniden başlayacağını ve dünyayı üçüncü bir savaşın eşiğine getirecek nükleer bomba programının tamamlanmakta olduğunu öğrenir. Böylece yemin töreninden birkaç saat sonra hiçbir Amerikan başkanının cüret edemeyeceği bir karar alacak ve Kar Kurdu operasyonıunu başlatacaktır.


Değerlendirmeler

angel_elika

9 puan

Şüphesiz tarihin gerçekleriyle bağlantısı olan akıcı aksiyon dolu bir roman Türün sevenleri hiç düşünmeden almalı.. Nazi dönemi diyoruz hep, dilimizden düşmüyor vahşi olaylar karşısında bir de romanlaştırılmış Stalin dönemini okuyun; gözleriniz dolacak, yer yer ürküp şaşıracaksınız Kesinlikle mükemmel kurgulanmış bir roman

doganozmurat

7 puan

Stalin’in aklî dengesinin bozulduğu ve dünya barışını tehlikeye atabileceği yolunda istihbarat alan Eisenhower, cesur bir karar alarak "Kar Kurdu" operasyonunu onaylar. İki CİA ajanı operasyonu yürütmekle görevlendirilir. Fakat onlar daha Moskova’ya varmadan, KGB planı öğrenecektir

Profil Resmi

Bookill

9 puan

Sıkılmadan merak ederek okuduğum en uzun kitap diyebilirim bittiğinde üzüleceksiniz.

fndkkk

9 puan

sayfa sayısı sizi korkutmasıseafoodplus.infoikle çok sürükleyici bi kitaptıseafoodplus.infoıl sonuna geldiğimi anlayamadım bile)


Buraya ölüyü gömmeye, hayaletleri canlandırmaya gelmiştim; bir bakıma, geçmişin gerçeklerini ve yalanlarını aramanın en uygun yeri de mezarlık olmalıydı. O sabah Novodeviçiy Mezarlığı’nda yağmur yağıyordu, ben babamı ikinci kez toprağa veriyordum. Bir insanın iki kere gömülmesi enderdir, yağmurdan kaçmak için altına sığındığım kestane ağacının gerisinden, mezarlık kapısından girip biraz ötede duran siyah Mercedes’i gördüm. Arabadan kır saçlı, orta yaşlı bir adam ile sakallı bir Ortodoks papazı indi. Rus gelenekleri, gömmeden önce tabutun açılmasına, insanların sevdiklerini son bir kez öpüp veda etmelerine izin verir. Ancak kırk yılı aşkın bir süre önce ölmüş biri için o yağmurlu temmuz günü böyle bir gelenek sürdürülemezdi, tek yapılacak şey, sonunda öldüğünü kabul etmek ve sade bir tören gerçekleştirmekti. Birinin mezarın yanına kırmızı çiçekli bir çelenk bıraktığını hatırlıyorum, o sırada gri ufku bölen şimşeğin ışığını gördüm, gök gürültüsünü duydum. Moskova’nın, göğün maytaplarla aydınlatılmış gibi patladığı, bardaktan boşalırcasına yağmur yağdığı yaz günlerinden biriydi. Cenaze töreni için uygun bir sahne, babam içinse dramatik bir yaşamın dramatik sonu. Novodeviçiy Manastırı, Moskova’nın güneyinde, beyaz kireç boyalı duvarlar arasında kurulu bir XVI. yüzyıl yapısıdır. Beş altın kubbeli manastırın mezarlığa açılan demir kapılarının ötesinde, çalılıklarla kaplı mermer kitabelerin arasında karmakarışık patikalar görünür. Mezarlık birkaç yıl öncesine kadar halka kapalıydı. Hemen yakında, Hruşçev’in siyah beyaz mermerle süslü görkemli anıtmezarı görünür. Sağda, Stalin’in karısı ve ailesi.

Çehov. Şostakoviç. Sovyetler Birliği kahramanları, yazar ve sanatçılar, Sovyet tarihine damgalarını vurmuş kadın ve erkekler için gösterişli mermer mezarlar. Ve aralarında babamın, bir Amerikalının mezarı. Dinmeden yağan yağmurdan korunmak için, mezarlığın bir köşesinde, damlayan ağaçların altında dururken, Mercedes’ten inen kır saçlının şemsiyesini açtığını, papazla konuştuğunu, papazın kafasını sallayıp birkaç adım ötedeki ağaçların altına doğru yürüdüğünü gördüm. Kır saçlı adam kırklarının sonunda, uzun boylu ve yapılıydı, ıslak yağmurluğunun altından şık bir takım elbise görünüyordu, bana doğru yaklaşırken içtenlikle gülümsedi. — Tören için ıslak bir gün, değil mi? Elini uzattı. Brad Taylor, Amerikan Büyükelçiliği. Siz Bay Massey olmalısınız? El sıkışı güçlüydü, “Bir ara yetişememenizden endişelendim,” dedim. — Geciktiğim için bağışlayın. Büyükelçilikten ayrılamadım. Cebinden bir Marlboro paketi çıkarıp bana uzattı. Sigara? Saygısızlık olarak görülmez umarım. — Hayır, görülmez. Ayrıca, teşekkür ederim, bir sigara içsem fena olmayacak.

— Korkunç bir tiryakilik; ama böylesi günlerde ilaç gibi, dedi Taylor. Sigaralarımızı yaktı, kafasını çevirerek siyah yağmurluğunu ve altındaki beyaz elbiselerini düzelten, cebinden bir İncil çıkartıp neredeyse başlamaya hazır olduğunu belli eden papaza baktı. Taylor, “Bob bana Washington Post’ta gazeteci olduğunuzu söyledi. Daha önce hiç Moskova’da bulunmuş muydunuz, Bay Massey?” dedi. — Sadece bir kez. O da yıllar önce, çok kısa bir görev için. Bob size başka ne anlattı? Taylor iki dizi kusursuz beyaz dişini göstererek gülümsedi: — Karşılaştığımızda bir pot kırmamı önleyecek kadarını Onunla çok eskiden beri arkadaş olduğunuzu, aynı yatılı okulda okuduğunuzu, Vietnam’da aynı birlikte savaştığınızı. Bir de, siz buradayken her şeyin pürüzsüz geçmesini sağlamamı. En büyük endişesi buydu. Taylor bir şey daha söylemek üzere ağzını açtı, tereddüt etti, papazın hazır olduğunu, küçük bir buhurdanlık yakarak bize doğru yürüdüğünü gördü. — Galiba başlayabiliriz, dedi. Bu arada, papaz İngilizce biliyor, İngilizce bilen birini tercih edersiniz, diye düşündüm. Sanırım Bob’un bütün isteklerini yerine getirdim. Biri bir ağaca yeni bir mermer kapak dayamıştı, taşa kazınmış basit Kiril harflerini okudum. “Jakob Massey Doğumu: 3 Ocak Ölümü: 1 Mart ” Hemen yanında, mezardan sökülen eski, yosun kaplı, yılların etkisini gösteren bir kapak daha vardı.

Babamın mezarının hemen yanında, eski bir mezar taşı gördüm, gözucuyla bakınca da biraz ötedeki ağaçların altında, başlarında kasketleriyle babamın kitabesini dikmek için bekleyen iki mezarcının farkına vardım. Orada öylesine dururken bütün parçaların nasıl birdenbire bir araya geldiğini düşündüm. Aniden bir komplo kurarcasına harekete geçen ve sizi kadere inanmaya zorlayan rastlantılar. Bir hafta önce, sekiz bin mil ötede, Washington’dayken telefonum çalmış, cenaze töreninin ayarlandığı, Anna Horev’le Moskova’da görüşmemin mümkün olduğu söylenmişti. Tüm ayrıntılar üç gün almıştı, o sırada heyecanımı zor gizliyordum. Ortodoks papazı yanıma yaklaşıp elimi sıktı, kusursuz bir İngilizce ile sordu: — Başlayalım mı? — Lütfen. Siyah şapkası, yağmurluğu ve beyaz kıyafetiyle koyu bir gölge gibi mezara yaklaştı, buhurdanlığını sallayıp çevreyi tütsülerken Rusça dua okumaya başladı, ölüler için ilahi. Taylor’la birlikte gerisinde durarak ıslak havanın taşıdığı hüzünlü nağmeleri dinledik, sonunda papaz, Vahiy Kitabı’ndan bir bölüm okudu: “Gözlerinden bütün yaşları silecektir, ondan sonra ölüm, üzüntü, ağlama, acı olmayacak. Bütün bunlar bir daha gelmemek üzere gidecek…” Göz açıp kapayıncaya kadar her şey bitti, papaz otomobile doğru yürüdü. Mezarcılar yaklaşıp babamın mezarının üzerine yeni mezar taşını yerleştirmeye başladı. — İşte, galiba hepsi bu, hanım arkadaşınız Anna Horev dışında, tabii. Bu sabah Tel-Aviv’den geldi. Gecikmemin nedeni, işte bu. Taylor her ikimizin de sigaralarını yaktı, “Sanırım Bob size kuralları açıkladı?” — Tabii. Fotoğraf yok, kayıt cihazı yok.

Her şey kayıt dışı kalacak. Taylor gülümsedi, “Anlaşılan, söyleyeceğim bir şey kalmadı. Onu Moskova dışında, Swallow Hills’te bulacaksınız. İsrail Büyükelçiliği’ne ait bir yer, elçilik görevlilerince kullanılıyor; ama bu toplantı için boşaltıldı.” Elime bir kâğıt parçası tutuşturdu, “İşte adres. Geleceğinizden haberleri var, görüşmeniz de bu öğleden sonra saat üçte.” Tereddüt etti, “Bir soru sorabilir miyim?” — Sorun bakalım. Çenesiyle babamın mezarını gösterdi, “Bob babanızın kırk yıl önce öldüğünü söyledi. Peki, nasıl oluyor da, cenaze töreni bugüne kalıyor?” — Bob söylemedi mi? Taylor gülümsedi, “Ben sadece aracılık yapıyorum. Ayrıntılarla ilgilenirken bir yanlışlık yapmamam için gerekli olanını anlattı; ama pek anlatma heveslisi olmadığı belliydi. Eğer Amerikan diplomasisi içinde çalışıyorsanız, sizi ilgilendirmeyen sorular sormamayı çabuk öğreniyorsunuz. Sanırım buna bilinmesi gerekli şeyler diyorlar.” — Size sadece babamın Amerikan hükümeti adına çalıştığını söyleyebilirim. yılında, Moskova’da öldü. — Buradaki büyükelçilikte mi çalışıyordu? — Hayır.

Taylor şaşırmış gibiydi, “Büyükelçilikte çalışanlar dışında, Soğuk Savaş sırasında Moskova’nın Amerikalılar için gidilmeyecek bir yer olduğunu düşünürdüm. Babanız nasıl öldü?” — Buraya işte bunu öğrenmeye geldim. Taylor yeniden şaşırdı, bir şey daha sormak üzere ağzını açıyordu ki, gök tepemizde gürledi. — Neyse, kalıp çene çalmak isterdim; ama ne yaparsınız, görev aşkı. Sigarasını ayakkabısının topuğuyla ezdi. Papazı geri götürmeliyim. Sizi de bir yere bırakabilir miyim? Sigaramı bir fiskeyle attım, “Gerek yok, bir taksi bulurum. Biraz daha burada kalmak istiyorum. Yardımlarınız için teşekkürler.” — Nasıl isterseniz. Taylor şemsiyesini açtı. İyi şanslar, Massey. Umarım, aradığınız neyse, bulursunuz. Hatırladığım bu. Mart başlarında, soğuk ve rüzgârlı bir akşam.

On yaşındayım. On yaşındayım ve Richmond, Virginia’daki okulun yatakhanesindeyim. Dışarıdaki merdivenlerin basamaklarını gıcırdatan ayak seslerini, kapının açılmasını duyuyorum. Başımı kaldırdığımda, kapının eşiğinde okulun müdürünü, onun arkasında da öğretmen ya da görevli olmayan bir başkasını görüyorum. Üzerinde bir yağmurluk, ellerinde eldiven var, bana hafifçe gülümsemeden önce yüzüme bakıyor. Müdür, “William, bu bey seninle konuşmaya geldi,” diyor. Odadaki öteki çocuklara dik dik bakıyor, “William’i biraz yalnız bırakır mısınız?” Çocuklar odadan çıkıyor. Okul müdürü odadan çıkıyor. Öteki adam içeri girip kapıyı kapatıyor. Geniş omuzlu, sert yüzlü, gözleri çukura kaçmış bir adam, alabros saçları ve parlak ayakkabılarıyla asker olduğunu belli ediyor. Uzunca bir süre, sanki söyleyecekleri onu zorluyormuşçasına sessiz kalıyor, sonunda, “William, benim adım Karl Branigan,” diyor, “Baban iş arkadaşlarımdan biriydi.” Beni endişelendiren sesindeki bir şey, biriydi deyişiydi, kafamı kaldırıp soruyorum, “Bütün bunların anlamı ne, Bay Branigan?” — William, bunu söylemek istemezdim; ama sana vereceğim haberler pek iyi değil. Baban hakkında… öldü. Çok üzgünüm… gerçekten üzgünüm. Adam orada öyle, konuşmadan duruyor.

Sonra ağlamaya başlıyorum; ama adam bana yaklaşmıyor, bana dokunmuyor, beni teselli etmeye çabalamıyor, hayatımda ilk kez kendimi son derece yalnız hissediyorum. Biraz sonra gıcırdayan merdivenlerdeki ayak seslerini tekrar duyuyorum. Pencerenin ötesinde rüzgâr çığlık atıyor. Bir ağaç dalı dış duvara sürtünüyor, sonra çatırdayıp kırılıyor. Babamı çağırıyorum. Cevap vermiyor. Sonra içimden, en derinden bir çığlık yükseliyor, hâlâ kafamın içinde yankılanan bir çığlık, gözyaşlarımı tutamıyorum. Sonra koştuğumu hatırlıyorum. Belirli bir yere değil. Okulun ağır ahşap kapılarından dışarı, Virginia’nın soğuk ve ıslak çayırlarına. Üzüntü başımın içinde bir taş gibi, sonunda okul arazisi içinden akan soğuk ırmağa ulaşıyorum. Islak otlara uzanıp yüzümü ellerime gömüyorum, babamın dönmesini istiyorum. Babamın ölümünün bazı ayrıntılarını çok sonra öğrendim. Nerede öldüğünü bana tam olarak söylemediler, sadece Avrupa’da bir yerlerde intihar ettiğini öğrendim. Cesedi haftalarca suda kalmıştı ve küçük bir çocuğun görmemesi gereken bir durumdaydı, bana göstermediler.

Bir cenaze töreni yapıldı; ama sorularıma cevap verilmedi. Kimse böyle şeyleri küçük bir çocuğa anlatmaz; ama yıllar sonra sorular geri gelmeye başladı. Neden? Nerede? Gerçeği öğrenmem oldukça uzun bir süre aldı. On gün önce annem öldüğünde, yaşadığı yere gidip, eşyalarını karıştırma görevimi yerine getirdim. Pek gözyaşı falan dökmedim, zaten onu iyi tanımıyordum ki. Yıllarca birbirimizi pek görmemiştik, arada sırada kısa bir mektup, hepsi o kadar. Ona karşı, babama duyduğum yakınlığı duymamıştım. Annem ile babam benim doğumumdan kısa bir süre sonra boşanmış, annem beni yetiştirme işini babama bırakarak hayatını yaşamaya başlamıştı. Broadway’deki şovlardan birinde dansçı olarak çalışıyordu, daha küçücük bir çocukken babamı tanıdığım kadarıyla da birbirlerine hiç de uygun olmadıklarını anlamıştım. Annem New York’un Yukarı Doğu Yakası’nda küçük bir daire kiralamıştı. Dairenin karmakarışık olduğunu hatırlıyorum. Yapılmamış tek kişilik bir yatak, tek bir sandalye, boş cin şişeleri ve bir şişe de sarı saç boyası. Eski sevgililerden gelen, içlerinde babamın bazı mektuplarının da bulunduğu bir deste, lastikle tutturulmuş, yatağın altında bir bisküvi kutusuna yerleştirilmişti. Babamın mektubunu buldum. Yılların etkisiyle yıpranmış, eski bir papirüs gibi köşeleri kıvrılmıştı.

24 Ocak tarihini taşıyordu. “Sevgili Rose, Sana William’ın okulda başarılı olduğunu bildirmek için birkaç satır. Uzunca bir süre burada olmayacağım ve bana bir şey olursa, sigorta ikramiyesi ile bankadaki paranın, ikinizi de geçindireceğini (her zamanki gibi) bilmeni istiyorum. Yaşadığımız tehlikeli çağ mı? Rus tehdidine karşı Broadway’de sığınaklar inşa ettiklerini duydum. Ben iyiyim, senin de iyi olduğunu umuyorum. Bana bir şey olursa, bir şey daha: evi gözden geçirmeni, çalışma odasında veya bodrumda kâğıtlar bulursan bana bir iyilik yapmanı ve hepsini Washington’da büroya teslim etmeni rica ediyorum. Bunu benim için yapar mısın? Jake.” Merakımdan, öteki mektupları da okudum. Fazla bir şey yoktu. Çoğu onu koroda şarkı söyleyip dans ederken gören, bacaklarını beğendiğini söyleyip akşam yemeğine davet etmek üzere sahne arkasına gönderilmiş pusulalardı. Babamdan da birkaç mektup vardı; ama hiçbirinde bir zamanlar birbirlerini sevdiklerini gösterir en ufak bir belirti yoktu. Annemin o mektupları yırttığını düşünüyorum. Yine de kâğıtlar hakkındaki mektubun bir satırı beni düşündürdü. Eskiden babamın yaşadığı ev şimdi benimdi. Annemle birlikte Washington’a taşındıklarında aldığı eski, bindirme tahtadan yapılmış bir evdi, babam öldükten sonra da harabeye dönmüş, ben orayı onarıp düzeltecek yaşa gelinceye kadar çürümüştü.

Evi oturulur hale getirmek yıllarımı aldı. Bir zamanlar babamın çalışma odasının zeminine gömülü olan, içinde de belgelerin saklandığı bir Diebold kasa vardı. O zamanlar kasalara hiç güvenmediğini, kararlı ve usta birinin açamayacağı kasa olmadığını söylediğini hatırlıyorum. Kasa uzun süre önce yerinden çıkarılmış, evin içi yeniden düzenlenmişti. Ancak babamın kullanabileceği herhangi bir başka yeri düşünemiyordum. Annemden kalan eşyaları elden geçirdiğim gün, bodruma indim. Hemen hemen hiç inmediğim bodrum katı, annem ile babama ait döküntü eşyalarla, her yıl atmayı kararlaştırdığım şeylerle doluydu. Çalışma odasındaki kasayı hatırlayarak çevredeki karton kutuları, ahşap sandıkları kenara çektim ve beton zemini yokladım. Hiçbir şey bulamadım. Sonra duvarlara giriştim. Bodrum kapısının hemen üzerindeki duvarda iki oynak tuğlayı bulmak birkaç dakikamı aldı. Yüreğimin biraz çarptığını, bir şey bulup bulmayacağımı ya da annemin mektuptaki isteğe uyarak gelip burasını boşaltıp boşaltmadığını merak ettiğimi hatırlıyorum. Belki de her zamanki gibi, boş vermişti. Yukarıya uzanıp tuğlaları yerlerinden çıkardım. İçeride derin bir boşluk vardı, köşeleri kıvrılmış kalın bir karton dosyanın içinde büyük sarı bloknotu gördüm.

Bazı şeyler hayatınızı tepeden tırnağa değiştirir. Evlenme, boşanma ya da telefonun öteki ucunda size sevdiğiniz birinin öldüğünü söyleyen ses gibi. Yine de beni bodrumdaki tuğlaların arkasında bulduğuma hazırlayacak hiçbir şey olamazdı. Bloknotu alıp üst kata çıktım, okumaya koyuldum. Babamın el yazısı, mavi mürekkeple iki sayfayı dolduruyordu. Dört isim. Bazı tarihler. Hiçbiri benim için bir anlam ifade etmeyen, sanki bir şey düşünülmüş gibi bazı basit notlar. Bir de kod adı: Kar Kurdu Operasyonu. Babam CIA için çalışıyordu. Bütün yaşamı boyunca askerdi, savaş sırasında OSS adına, Alman hatlarının gerisinde faaliyet göstermişti. Bu kadarını biliyordum, sarı bloknotu bulana kadar, sadece bu kadarını. Uzunca bir süre orada, öylece oturup kaldım, okuduklarımı anlamaya çalıştım, yüreğim ve beynim gümbürdüyordu, sonunda sayfalardaki tarihi gördüm, her şey aydınlandı. Arlington Mezarlığı’na gittim. Uzun bir süre babamın mezar taşına, mezar taşında yazılanlara baktım.

.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir