kuranda imsak vakti ayeti / İmsak ile ilgili ayetler

Kuranda Imsak Vakti Ayeti

kuranda imsak vakti ayeti

İmsak ile ilgili ayetler

İmsak ile ilgili ayetler

dilan_
" Oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde eşlerinize yaklaşmak size helâl kılındı. Onlar sizin, siz de onların örtüsü, elbisesisiniz. sizin nefisleriniz tarafından aldatıldığınızı biliyordu, bunun için tevbelerinizi kabul, sizleri de affetti. Şimdi artık eşlerinize serbestçe yaklaşın ve &#;ın size yazmış olduğunu arayın, isteyin.

Tanyeri ağarıp siyah ipliği beyaz iplikten ayırdedinceye kadar yiyin, için. Sonra orucu geceye kadar sürdürün. Mescidlerde itikâfa girdiğinizde eşlerinize yaklaşmayın. Bunlar &#;ın çizdiği sınırlardır, onlara yaklaşmayın. , ayetlerini insanlara böyle açık açık anlatıyor ki, yasaklardan sakınabilsinler."

Orucun farz olduğu ilk yıllarda iftardan sonra uyuyunca artık kadına yanaşma, yeme ve içme yasağı başlardı. Bu durum eğer oruç tutmuş olan kimse bir süre sonra uyansa -Bu uyanışı tanyeri ağarmadan önce bile olsa- ne eşine yanaşabiliyor, ne yiyip içebiliyordu. Kimi zaman öyle oluyordu ki, adam iftar vaktinde yiyecek bir şey bulamıyor, bu arada uykuya dalıveriyordu. Sonra uyanıyor, fakat yiyip içmesi helâl olmadığı için hiçbir şey yiyip içmeden oruca devanı ediyor, ama ertesi günü bitkin düşüyordu. Bu durum Peygamberimizin kulağına gitmişti.

Kimi zaman da öyle oluyordu ki, iftardan sonra kadın ya da erkekten biri uyuyordu; fakat bir süre sonra uyandıklarında eşlerden birinin canı karşı tarafa yanaşmayı istiyor ve bu arzusunu gerçekleştiriyordu. Böyle durumlar da Peygamberimizin kulağına varmıştı. Böyle olunca oruç yükümlülüğünü yeriné getirmek müslümanlara zor gelmeye başladı. Bunun üzerine yüce bu zorluğu kolaylaştırdı, onlara kendi nefisleri üzerinde somut bir deney yaptırarak kolaylığın değerini, yüce &#;ın rahmetinin ve duaları kabul ediciliğinin derecesini anlamalarını sağladı. Arkasından bu ayet inerek oruç tutanlara akşam ile tanyeri ağarması arasında kalan sürede eşlerine yanaşmayı, cinsel ilişkide bulunmayı helâl kıldı:

"Oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde eşlerinize yaklaşmak size helâl kılındı."

Ayette kullanılan "Refs" sözcüğü hem cinsel ilişki öncesi oynaşmalar ve hem de bizzat cinsel ilişki anlamlarına gelir. Burada bu anlamların her ikisi de kasdedilmiş ve serbest bırakılmıştır. Fakat Kur&#;an-ı Kerim, eşler arasındaki cinsel ilişki konusunu her zaman yumuşak ve nazik bir üslup ile alır, böylece karı-koca ilişkisine incelik, pırıltı ve canayakınlık yansıtır; bu ilişkiyi hayvanlara özgü kabalığından ve arsızlığından uzaklaştırır; aynı zamanda bu ilişkilerin sağlıklı yürümesi açısından gizliliğin ve örtülmüşlüğün taşıdığı önemi vurgular:
"Onlar size örtüdür, elbisedir; siz de onlara örtü, elbisesiniz."

Elbise, örtünme ve korunma aracıdır. Karı-koca arasındaki ilişki de tıpkı böyledir. Herbiri, karşı tarafın üzerine örtü çeker, onu korur. İslâm, insan denen şu varlığı bütünü ile ve olduğu gibi ele alır, onun yapısını ve fıtri karakterini aslına uygun biçimde kabul eder ve bu realist yaklaşım içinde elinden tutarak onu bütünü ile yüceliklerin zirvesine tırmandırmaya çalışır. İşte bu bakış açısı ile insana yaklaşan İslâm, kanın ve etin atılımını anlayışla karşılayarak üzerine bu tatlı soluğu üfler ve bu nazik örtüyü örter.

Ayetin devamında, müslümanların içlerinde gizledikleri duyguları bildiği için yüce &#;ın kendilerine yönelik rahmetinin sonucu olarak fıtrî içgüdülerinin arzularını tatmin etmelerine izin verdiği belirtiliyor:
", sizin nefisleriniz tarafından aldatıldığınızı biliyordu, bunun için tevbelerinizi kabul ederek sizleri affetti."

Burada sözü geçen müslümanların nefislerine karşı işledikleri hıyanet, gizli duygular ve bastırılmış arzular biçiminde olabileceği gibi doğrudan doğruya cinsel ilişki eylemi biçiminde gerçekleşmiş olabilir. Zaten bazılarının bu eylemi gerçekleştirdiklerini yansıtan rivayetlere rastlanmaktadır. Her iki durumda da müslümanların zayıflığı ortaya çıkınca yüce onların tevbelerini kabul ederek günahlarını bağışladı ve kendi kendilerine ihanet etmiş oldukları konuda onlara hareket serbestliği tanıdı:
"Şimdi artık eşlerinize serbestçe yaklaşın"

Fakat bu serbestlik, bu sakıncasızlık; yüce &#;a bağlılık tazelenmeden, bu eylemde de vicdanları yüce &#;a yöneltmeden yürürlüğe girmiyor:
"&#;ın size yazmış olduğunu arayın, kovalayın:&#;

Yani "Yüce &#;ın size yazmış olduğu kadından yararlanmayı, çoluk-çocuk edinerek soyunuzu sürdürme nimetini, cinsel ilişkinin bu ürününü arayın, kovalayın. Bunların her ikisi de yüce &#;ın buyrukları arasındadır, O&#;nun tarafından size bağışlanmış olan nimetlerdendir. O, bunları size mübah kıldığı, size sunduğu için onları aramak ve kovalamak sizin için mubahtır. Fakat bilmelisiniz ki, bu nimet ile yüce arasında sıkı bir bağ vardır, onu bağışlayan O&#;dur ve arkasında bir hikmet vardır, O&#;nun hesabına göre bu nimetin bir amacı vardır. Buna göre bu eylem, her faaliyetin yönelik olduğu o yüce ufuktan kopuk, ona yabancı, sırf organizmaya yapışık bir hayvanî boşalmadan ibaret bir içgüdüsel faaliyet değildir."

Bu anlayış sayesinde karı-koca arasındaki cinsel ilişki, bu ilişkiden daha büyük, toprak düzeyinden ve ilişki anının sağladığı hazdan daha yüksek olan bir amaca bağlanır. Yine bu anlayış sayesinde bu ilişki, arınmışlık, incelik ve yücelik kazanır. Gerek Kur&#;an&#;ın yönlendirme sürecinde ve gerekse İslâmî düşünce sisteminde yeralan bu tür telkinleri gözden geçirdikçe şu insanlığın, fıtratının, yeteneklerinin ve yapısal karakterinin sınırları içinde ilerleyip gelişmesi için İslâm tarafından harcanan hikmetli ve verimli çabaların değerini daha iyi anlıyoruz. İşte &#;ın insanlığa sunduğu İslam&#;ın eğitim, yüceltme ve geliştirme metodu. O ki, yarattıklarını herkesten iyi tanır; O, kullarına karşı engin bir lütuf sahibidir ve herşeyin içyüzünden haberdardır.

Yüce Ramazan gecelerinin sözkonusu süresi zarfında cinsel ilişkiyi mubah kıldığı gibi yemeyi ve içmeyi de mubah kılmıştır.

"Tanyeri ağarıp siyah ipliği beyaz iplikten ayırdedinceye dek yiyin, için."

Yani "Ufukta ve dağ doruklarında aydınlık belirinceye kadar&#;" Bu aydınlıktan kasdedilen şey, "yalancı şafak (fecr-i kâzib)" diye anılan gökte beyaz ipliğin belirmesi durumu değildir. İmsak vaktinin belirlenmesi ile ilgili bize ulaşan rivayetlere dayanarak diyebiliriz ki, imsak vakti güneşin doğuşundan az önceki vakittir. Biz şimdi, ülkemizdeki geleneksel ibadet takvimi uyarınca şer&#;i vaktinden biraz daha önce imsaka giriyoruz. Bu durum, belki de daha ihtiyatlı olma endişesinden kaynaklanıyor.

Nitekim İbn-i Cerir&#;in sahabilerden Semure b. Cündüb&#;a ( onlardan razı olsun) dayanarak bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyuruyor:
"Tanyeri ağarıncaya (ya da fecir doğuncaya) kadar ne Bilâl&#;in ezan sesi ve ne de şu ufukta beliren beyazlık sizi aldatmasın."

Yine İbn-i Cerir&#;in, Sevad b. Hanzele yolu ile yine Semure b. Cündüb&#;e ( onlardan razı olsun) dayandırarak bildirdiğine göre Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor:
"Ne Bilâl&#;in ezanı ve ne de şerit biçimindeki tanyeri ağarması, sizi sahur yemeği yemekten alıkoymasın. Sahur yasağı, ufukta belirecek yuvarlak ağartı ile başlar."

Peygamberimizin (salât ve selâm üzerine olsun) burada sözünü ettiği "Ufukta beliren yuvarlak ağartı" güneşin doğuşundan az önceki bir vakti gösterir. Hz. Bilâl, uyuyan sahabileri uyarmak için sabah ezanını vaktinden önce okurdu. oysa Peygamberimizin bir başka müezzini olan İbn-i Umm-ı Mektûm ( her ikisinden de razı olsun) bu ezanı imsak vaktinden sonra okurdu. Peygamberimiz bu yüzden Hz. Bilâl&#;in ezanına işaret ediyor.

Daha sonra mescidlerde (camilerde) girilecek itikâf; yüce ile başbaşa kalmak üzere camilere kapanmak ve abdest bozma, yeme, içme gereği olmadıkça eve girmemek demektir. Ramazan&#;ın son günlerinde müstehaptır. Peygamberimiz, Ramazan&#;ın son on günü itikâfa girerdi. İtikâf, dünyadan koparak sırf yüce ile başbaşa kalma dönemidir. Bundan dolayı duygu dünyasının her şeyden sıyrılmasını ve kalbin her türlü dünya meşguliyetinden uzak kalmasını sağlayacak bu eksiksiz &#;a yönelmeyi, sırf O&#; nunla başbaşa kalma amacını gerçekleştirebilmek için bu süre içinde cinsel ilişki yasağı getirilmiştir.
"Mescidlerde itikâfa girdiğinizde eşlerinize yaklaşmayın."

İtikâf dönemindeki cinsel ilişki yasağı, günün hem oruçla geçirilmesi gereken dönemi ve hem de oruçsuz kalınacak devresi için geçerlidir.

Bu ayetin sonunda bütün faaliyetlerin, bütün yasakların, bütün emirlerin, bütün sakındırmaların, bütün hareketlerin ve durgunluğun Kur&#;anî metod gereği yüce &#;a yöneltilmesi onun adına yapılması gerektiği vurgulanıyor:

"Bunlar, &#;ın koyduğu sınırlardır. Sakın onlara yaklaşmayın."

Burada sınırlara &#;yaklaşmak" yasaklanıyor ve böylece helâller alanı ile yasaklar alanı arasında bir güvenlik kuşağı oluşturuluyor. Çünkü yasak bölge çevresinde dolaşan kimse her an bu bölgeye girme tehlikesi ile karşı karşıyadır. İnsan her zaman nefsine hakim olamaz. Bu yüzden nefsinin arzuladığı yasaklara yaklaşarak iradesini sınava sokmaktan kaçınması, yasaklara dalmak üzere olan nefsine engel olabileceğine fazla güven bağlamaması daha tedbirli ve yerinde bir tutumdur. Ayrıca burada sözkonusu olan alan, cinsel hazların ve şehevi isteklerin sınırlarının alanı olduğu için ayetteki yasak "yaklaşmayın" biçiminde karşımıza çıkıyor. Gerçi maksat yasağa yaklaşmak değil, bilfiil yasağa dalmaktır. Fakat bu şekilde dile getirilen bu uyarı, daha sakındırıcı ve takvaya yöneltici bir telkin içeriyor. Şimdi de ayetin son cümlesini okuyalım:

" ayetlerini insanlara böyle açıklıyor ki, yasaklardan sakınabilsinler." Görüldüğü gibi takva, yüce &#;ın ayetlerini insanlara açıklamasının gayesi olarak karşımıza dikiliyor. Zaten takva, bu Kur&#;an-ı Kerim&#;in her dönemdeki değişmez muhatapları olan mü&#;minlerin değerini takdir etmekte gecikmeyecekleri en büyük amaçtır.
Fızılalil Kur&#;an


Cevap: imsak ile ilgili ayetler

Hoca
imsakla ilgili ayet

"Fecirde beyaz iplik siyah iplikten ayırdedilinceye kadar yeyin, için. Sonra orucunuzu geceye kadar sürdürün " (el-Bakara, 2/).


imsak ile ilgili ayetler, imsak ile ilgili hadisler, imsakla ilgili ayetler

Bu kategoride yer alan Yusuf suresindeki işmam başlıklı yazımızı da okumanızı tavsiye ederiz.

Benzer Yazılar:

SAHUR NEDÄ°R?

"Sabah olmadan önceki vakit, gecenin son üçte biri" anlamındaki seher kelimesiyle aynı kökten gelen sahur, kültürümüzde yöresel telaffuz farklılıklarıyla safur, sifir, söhür şeklinde anılmaktadır. Dinî bir terim olarak sahur "oruç tutmaya hazırlık olmak üzere fecrin doğmasından önce yani seher vaktinde yenilen yemeği" ifade etmektedir. Bazı hadislerde bunun için "ekletü's-sehar" veya "ekletü's-suhûr" karşılıkları da kullanılmıştır. Yine birtakım hadislerde "sahura kalkmak ve bir yudum su ile bile olsa sahur yapmak" tavsiye edilmiş, "sahura kalkanların Allah'ın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olacağı" belirtilmiştir. (Bkz. Müsned, III, 12)

Hadislerde "sahura kalkmak ve bir yudum su ile bile olsa sahur yapmak" tavsiye edilir ve "sahura kalkanların Allah'ın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olacağı" belirtilir. Peygamber Efendimiz, sahur yemeğini "mübarek bir gıda" olarak nitelendirilmiştir. (Ebû Dâvûd, Savm, 17; Nesâî, Sıyâm, )

Ehl-i Kitap olarak bildiğimiz Yahudi ve Hristiyanların tuttuğu oruçlarla Müslümanların orucu arasındaki farkı anlatırken Sevgili Peygamberimizin (sav) "sahura kalkmak" üzerine vurgu yapması bu konunun ne denli önemli olduğunun bir başka göstergesidir. Sahurun, oruç tutacak Müslüman'ın vücuduna besin sağlama amacı taşıdığı gibi sahura kalkan müminin asıl hedefi Hz. Peygamber'in sünnetini yerine getirerek bu vaktin feyiz ve bereketinden yararlanmaya ve neticede Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışmak olmalıdır.

"Allah'ın rızası ve cennet nimetleri, sabredenlerin, doğruluktan şaşmayanların, Allah'ın huzurunda boyun bükenlerin, mallarını hayır yolunda harcayanların ve seher vakitlerinde istiğfar edip Allah'a yalvaranlarındır." (Âl-i İmrân, ayet)

Gecenin bir kısmında da sâdece sana mahsus bir fazlalık olmak üzere Kur'ân ile teheccüd namazı kıl. Umulur ki Rabbin seni Makâm-ı Mahmûda eriştirir. (İsrâ Suresi ayet)

Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi. Onlar geceleyin pek az uyurlardı. Ve onlar seher vakitlerinde Allah'tan bağışlanma dilerlerdi. (Zâriyât Suresi, ayetler)

Bir yudum su ile dahi olsa sahur yapınız. (Abdurrazzâk, Musannef, IV, /) İshak Danış ve Nüvid Candaner'in Kur'an-ı Kerim'den sure ve mealleri ayet ayet seslendirdiği "Mealli Hatim" podcastlerimizi buradan dinleyebilir ve indirebilirsiniz.

İftarı acele ediniz; sahuru geciktiriniz. (Taberânî, Mûcemu'l-Kebîr, 25, )

Hz. Enes'ten rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurdu: "Sahur yapınız, zira sahurda bolluk bereket vardır." (Buhârî, Savm 20; Müslim, Sıyâm 45)

İbn Ömer dedi ki, Resûlullah'ın iki müezzini vardı: Bilâl ve İbni Ümmü Mektûm. Resûlullah şöyle buyurdu: "Bilâl geceleyin erkence ezan okur. Siz İbni Ümmü Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyip içiniz." İbn Ömer, "Bu ikisinin arasındaki zaman, biri inip diğeri çıkıncaya kadar geçen vakitten ibaretti" demiştir. (Buhârî, Ezân 11, 13, Şehâdât 11, Savm 17)

Gündüzün orucuna sahur yemeği ile gecenin ibadetine de öğle uykusu ile yardımcı olunuz. (Hâkim, I, )

Zeyd İbn Sabit dedi ki: Biz Resûlullah ile birlikte sahur yemeği yedik sonra da sabah namazını kıldık. Sahur yemeği ile sabah namazı arasında ne kadar zaman geçti? diye soruldu. "Elli ayet okuyacak kadar" cevabını verdi. (Buhârî, Savm 19; Müslim, Sıyâm 47)

Hz. Peygamber şöyle buyurmuşdur: "Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (teravih ve teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur." (İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)

Teheccüd namazı ile ilgili Resûlullâh buyurdu: "Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah'a yakınlık günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır." (Tirmizi, Deavât, )

Bir yudum su içme ile de olsa sakın onu terk etmeyin. Zira sahura kalkanlara Allah rahmet eder ve melekler de istiğfar ederler. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 12, 32, 44, 99)

Bizim orucumuz ile ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli fark sahur yemeğidir. (Müslim, Sıyâm 46; Ebû Dâvûd, Sıyâm 15; Tirmizî, Savm 17; Nesâî, Sıyâm 27)

Namaz Vakitleri İle İlgili Ayetler Nelerdir? Kuran-I Kerim'de Namazı Anlatan Ayetler Hangileridir?

Namaz Vakitleri İle İlgili Ayetler Nelerdir?

Bir Müslüman için devamında zorunluluk bulunan ve asla terk edilmemesi gereken bir ibadet olan namaz hakkında çok sayıda sahih hadis bulunmaktadır. Hz. Muhammed'in ise hayatı boyunca gece vakti nafile namazlara devam ettiği bilinmektedir. Namaz, kulun Allah'a teslimiyetinin ifadesi ve bir arınma biçimidir. Daha Hz. İbrahim döneminde namaz insanlara farz kılınmıştır.

Bugün günde beş kez ve belirli vakitlerde farz namazları kılınmaktadır. Sabah namaz, öğle namazı, ikindi namazı, akşam ve yatsı namazı olarak kılınan bu namazlarla ilgili Kuran'da değişik ayetler bulunmaktadır. Günlük olarak farz kılınan bu namazların yanında cuma namazı, şükür namazı ve bayram namazı gibi namazlar da mevcuttur. Allah'u Teala, namaz kılan ve namaza devam eden kullarını cennet ile müjdelemiştir.

Kuran-ı Kerim'de Namazı Anlatan Ayetler Hangileridir?

Kuran' da günde 5 vakit namaz farz kılınmadan önce sabah ve akşam olmak üzere 2 vakitte namaz eda edilmekte idi. Yine pek çok ayette namazın İslamiyet'ten önceki dönemlerde de var olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Kehf Suresinin bazı ayetlerinde o dönemde de namaz eda edildiği görülmektedir. Yine İbrahim Suresi'nin 14/ Ayetlerinde Hz. İbrahim'in kendisini ve neslini namazı dosdoğru kılan kullarından eylemesi için dua ettiği anlaşılmaktadır.

Meryem Suresi'nin 19/ 55 Ayetlerinde de Hz. İsmail'in halkına ve ailesine namazı emrettiği bildirilmektedir. Yine Enbiya Suresinde 21/ 73' de Hz. İbrahim'in yanı sıra Hz. KLut, Hz. İshak ve Hz. Yakup'a da namaz emrinin vahiy edildiği açıklanmaktadır.

İslam'ın ilk dönemlerinde sabah ve akşam olmak üzere günde 2 vakit kılınan namaz ile ilgili ve namazın vakitleri hakkında ayrıntılar ise Taha Suresi 20/ ve Mümin Suresi 40/ Ayetlerinde bildirilmiştir.

Namaz Beş Vakittir - Namaz Vakitleri ile İlgili Ayet ve Hadisler

Namaz beş vakit midir? 5 vakit namazın vakitleri belli midir? Namaz vakitleri ile ilgili ayet ve hadisler

Bir âyet-i kerîmede namazın mü’minler için vakitleri belli bir fariza olduğu belirtilmiştir:

“Namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.” (en-Nisa, )

NAMAZ VAKİTLERİ İLE İLGİLİ AYETLER

Namazın kılınacağı vakitlere de Kuran’ın kendine has üslubu içinde sarih biçimde veya işaret yoluyla temas edilmiştir. Mesela sabah (salatu’l-fecr) ve yatsı (salatu’l-işâ) namazları ismen zikredilmiştir:

“Ey mü’minler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (en-Nur, 58)

Diğer vakit namazlarına ise işaretlerde bulunulmuştur. Rum suresinin 17 ve âyetlerinde şöyle buyrulur:

“Haydi siz, akşam vaktine eriştiğinizde, sabah kalktığınızda, akşamüstü ve öğle vaktine ulaştığınızda Allah’ı tesbih edin (namaz kılın) ki göklerde ve yerde hamd O’na mahsustur.”

Tefsirlerde “akşam vaktine eriştiğinizde” ifadesinin akşam ve yatsı namazlarına, “sabah kalktığınızda” ifadesinin sabah namazına, “akşamüstü” ifadesinin ikindi namazına, “öğle vaktine ulaştığınızda” ifadesinin de öğle namazına işaret ettiği bildirilir.

Ayrıca namazın farz kılındığı miraç hâdisesinin ardından inen İsra suresinin âyetinde şöyle buyrulur:

“Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir.”

Buradaki “dülûki’ş-şems”in öğle ve ikindiyi, “ğasekı’l-leyl”in akşam ve yatsıyı, “kur’âne’l-fecr”in sabah namazını ifade ettiği belirtilmektedir.

Bu iki âyetin dışında:

“Gündüzün iki tarafında ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.” (Hud, ) âyetinde gündüzün iki tarafında kılınması emredilen namazlardan biri sabah namazı, diğeri ise güneş batmadan önceki taraf olarak alındığında öğle ve ikindi, battıktan sonraki taraf olarak alındığında akşam ve yatsı olarak yorumlanmıştır. Âyette geçen zülef (gündüze yakın saatler) kelimesinin gecenin gündüze yakın olan ilk saatlerini ifade ettiği dikkate alınarak bu saatlerde kılınması emredilen namazın da yatsı namazı olduğu görüşü benimsenmiştir.

Elmalılı Hamdi Efendi bu âyetin tefsirinde şöyle der:

“Ve namaz kıldır, gündüzün her iki tarafında ve gecenin zülfelerinde yani gündüzün başlıca değişme saatlerinin ikisinde ve gecenin zülfeleri, saçakları demek olan eteklerinde, gündüze yakın olan saatlerinde.

Zülef: Zülfe’nin çoğuludur ve Arapça’da çoğul en az üç sayıdan oluştuğu için bu âyetteki ifadeden anlaşılan sonuç, ikisi gündüzün taraflarında, üçü de gecenin eteklerinde olmak üzere tam beş vakit namaz emredilmiş olduğu açıkça bellidir. Gündüz namazlarının kırâetinde cehir (sesli okuma) meselesinde sabah namazı gece namazlarından sayıldığı için “tarafeyi’n-nehar”dan murad öğle ve ikindi vakitleri, “zülefen mine’l-leyl”den maksat da akşam, yatsı ve sabah namazları olmak lazımgelir ki, İsra Sûresi’nde de “Güneşin öğle vakti zevalinden, gecenin karanlığına kadar namaz kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı gerçekten de şahitlidir.” (İsra, 17/78) diye buyrulmuştur. Böylece öğle ile ikindiye tarafeyi’n-nehar denilmesinin sebebi şudur: Sabah gündüzün kökü, güneşin doğuşundan öğleye kadar geçen vakit ise gövdesidir. Zevalden sonra öğle ile ikindi de, ta batıncaya kadar olan kısım da taraflarıdır. Şer’an da gündüz vaktinin sabah, öğle ve ikindi olmak üzere başlıca üç bölümü, üç tarafı vardır. Nitekim bir başka âyette “Gündüzün tarafları” (Tâhâ, 20/) diye gündüzün üç tarafından söz edilmiştir. Sabah namazı güneş doğmadan önce olduğu için, sabah ve akşam namazları “zülefen mine’l-leyl”in kapsamı içinde kalmış olurlar. Böylece gündüz namazına iki taraf kalmış olur.”

Cerîr bin Abdullah (r.a) şöyle anlatır:

Bir gece Rasûl-i Ekrem Efendimiz’le birlikte oturuyorduk. Allah Rasûlü (s.a.v), dolunaya bakarak şunları söyledi:

“–Şu dolunayı birbirinizi itip kakmadan rahatça nasıl görüyorsanız, Rabbinizi de öyle rahatça göreceksiniz. Artık güneşin doğmasından ve batmasından önceki bütün namazları kılabilmek için elinizden gelen gayreti gösteriniz.”

Bu sözlerin ardından Allah Rasûlü (s.a.v) şu âyet-i kerîmeyi okudu:

“…Güneşin doğmasından önce de batmasından önce de Rabbini hamd ile tesbih et; gecenin bir kısım saatleri ile gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki Rabbinin rızâsına erebilesin.” (Tâhâ, 20/) (Buhârî, Mevâkît 16, 26; Tefsîr, 50/1; Tevhîd, 24; Müslim, Mesâcid, )

Bu âyet-i kerime de beş vakit namazın vakitlerini veciz bir şekilde tâyin etmektedir.

Âlimlerin çoğunluğu, Bakara suresinin âyetinde yer alan “es-Salâtü’l-vüstâ: Orta namaz” ifadesiyle ikindi namazının kastedildiği kanaatindedir. Fazileti hakkındaki bazı rivayetlere dayanarak bu namazın sabah namazı olduğunu söyleyenler de vardır.

Hadis kaynaklarında, miraç hâdisesini takip eden günlerde Cebrail (a.s)’ın Kâbe’de Hz. Peygamber’e imamlık yapmak suretiyle beş vakit namazı kıldırdığı, her bir namazın başlangıç ve bitiş vakitlerini tatbikatıyla gösterdiği ve bunları ayrıca sözlü olarak da açıkladığı kaydedilmiştir. (Müslim, Mesacid, , )

HADİS-İ ŞERİFLER

Bir gün Ömer b. Abdülaziz (r.a) namazı geciktirmişti. Bunun üzerine Urve bin Zübeyr (r.a) yanına girmiş ve şunu haber vermişti:

Irak’ta (vali olan) Mugîre bin Şu’be de bir defâsında, aynen bunun gibi namazı geciktirmişti. Hemen Ebû Mesûd el-Ensârî (r.a) yanına girmiş ve:

“–Ey Mugîre, bu da neyin nesi?!” demiş ve şöyle devam etmişti:

“–Bilmez misin ki Cibrîl indi ve namaz kıldı, Rasûlullah da namaz kıldı. Belli bir müddet sonra Cibril bir daha namaz kıldı, Rasûlullah da kıldı. Sonra bir daha kıldı, Rasûlullah de kıldı. Sonra o daha kıldı, Rasûlullah (s.a.v) de kıldı. Sonra bir daha kıldı, Rasûlullah da kıldı. Sonra Cibrîl:

«–İşte bununla emrolundun!» buyurdu.”

Bu sözlerin sonunda Ömer bin Abdülaziz, Urve’ye:

“–Ne söylediğine dikkat et! Namaz vakitlerini Rasûlullah’a Cibrîl mi öğretti?” dedi.

Bunun üzerine Urve de:

“–Beşîr bin Ebû Mes’ûd, babasından böyle naklederdi” dedi… (Buhârî, Mevâkîtü’s-salât, 1)

***

Muâz (r.a.) şöyle dedi:

Resûlullah (s.a.v.) beni (yönetici olarak Yemen’e) gönderdi ve şunları söyledi:

“Sen kitap ehli olan bir topluma gidiyorsun, Onları, Allah’dan başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın Resûlü olduğuma şahitlik etmeye dâvet et. Eğer onlar, bu dâvete uyup itaat ederlerse, Allah’ın kendilerine her bir gün ve gecede beş vakit namazı kesin olarak farz kıldığını bildir. Şayet buna da itaat ederlerse, Allah Teâlâ’nın, zenginlerinden alınıp fakirlerine verilmek üzere, kendilerine zekâtı mutlak surette farz kıldığını bildir. Buna da itaat edip uydukları takdirde, onların mallarının en gözde ve kıymetli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun bedduasını almaktan da son derece çekin, çünkü onun bedduası ile Allah arasında bir perde yoktur.” (Buhârî, Zekât 41, 63, Meğâzî 60, Tevhîd 1; Müslim, Îmân 29, Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 5; Tirmizî, Zekât 6; Nesâî, Zekât 46; İbni Mâce, Zekât 1)

***

Talha İbni Ubeydullah radıyallahu anh şöyle dedi:

Uzaktan sesini duyup ne dediğini anlayamadığımız saçı başı dağınık Necidli bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in huzuruna geldi. Resulullah’a yaklaştı. Bir de baktık ki, İslâm’ın ne olduğunu soruyor. Bunun üzerine Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Bir gün bir gecede beş vakit namaz kılmaktır” buyurdu. Adam:

– Kılmam gereken başka namaz var mı? dedi.

– “Hayır yok! Nâfile olarak kılarsan o başka” buyurdu. Resûlullah sallahu aleyhi ve sellem sözüne devam ederek:

– “Bir de ramazan ayı orucunu tutmaktır” buyurdu. Adam yine:

– Tutmam gereken başka oruç var mı? dedi. Resûl–i Ekrem Efendimiz:

– “Hayır yok. Nâfile olarak tutarsan o başka!” buyurdu.

Râvî Talha radıyallahu anh diyor ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem adama zekât vermeyi söyledi. Adam:

– Vermem gereken başka sadaka var mı? dedi.

– “Hayır yok. Nâfile olarak verirsen o başka” buyurdu.

Bu defa Adam:

– Bu söylediklerinden ne fazla ne eksik yaparım” diyerek Resûlullah’ın huzurundan ayrıldı.

Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Eğer sözüne sahip çıkarsa, kurtuldu gitti” buyurdu. (Buhârî, Îmân 34, Savm 1, Şehâdât 26, Hiyel 3; Müslim, Îmân 8, 9. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 1; Tirmizî, Mevâkît 4; Sıyâm 1; Nesâî, Sıyâm 1, Îmân 23)

Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Beş vakit namaz, herhangi birinizin kapısı önünden gürül gürül akan ve içinde günde beş defa yıkandığı ırmağa benzer. “ (Müslim, Mesâcid )

***

Ebû Abdurrahman Avf İbni Mâlik el–Eşca’î radıyallah anh şöyle dedi:

Biz dokuz veya sekiz yahut yedi kişilik bir grub Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturuyorduk. Bize:

– “Allah’ın elçisine bîat etmez misiniz?” buyurdu. Oysa biz, yeni bîat etmiştik. Bu sebeple:

– Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana bîat ettik ya! dedik. Sonra tekrar:

– “Allah’ın elçisine bîat etmeyecek misiniz?” buyurdu.

Bu defa bîat için ellerimizi uzatarak:

– Ey Allah’ın Resûlü! Biz sana bîat etmiştik. Şimdi ne üzerine bîat edeceğiz? dedik.

– “Allah’a kulluk edip O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, beş vakit namazı kılmak, itaat etmek – sesini alçaltarak bir cümle söyledi ve – kimseden bir şey istememek üzere bîat edeceksiniz! buyurdu.

Avf İbni Mâlik diyor ki: Yemin ederim ki bu gruptan bazılarını görürdüm; kamçısı yere düşerdi de kimseden onu kendisine vermesini istemezdi. (Müslim, Zekât Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 27; Nesâî, Salât 5; Bîat 18; İbni Mâce, Cihâd 41)

***

Ebû Ümâme (r.a) der ki:

Rasûlullah Efendimiz’i Vedâ Haccı’nda insanlara hitâb ederken işittim. Şöyle buyurdu:

“Rabbiniz olan Allah’a karşı takvâ sahibi olunuz! Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Mallarınızın zekâtını hakkıyla ödeyiniz. İdârecilerinize itaat ediniz! (Bu takdirde doğruca) Rabbinizin cennetine girersiniz.” (Tirmizî, Cum’a, 80/)

***

Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Büyük günahlardan kaçınılması halinde, beş vakit namaz, iki cuma ve iki ramazan, aralarında (işlenecek küçük) günahlara kefârettir. “ (Müslim, Tahâret16)

Cenâb-ı Hak elli vakit olan namazı hafifletmiş beş vakte indirmiştir. Namaz, edâ edilirken 5’tir ancak sevap ve hesapta 50’dir.

SÜNNET-İ SENİYYE İSLÂM’IN İKİNCİ KAYNAĞIDIR

Ahmed bin Hanbel Hazretleri şöyle buyurmuştur:

“Mushaf-ı Şerîf’e baktım ve otuz üç yerde Rasûlullâh (s.a.v)’e itaatin emredildiğini gördüm.”

Sonra şu âyet-i kerîmeyi okudu:

“…Onun (Rasûlün) emrine muhâlif davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (en-Nûr, 63)

Sonra bu âyet-i kerimeyi tekrar tekrar okuyor ve şöyle buyuruyordu:

“Âyette isabet edeceği bildirilen fitne nedir? Şirktir, küfürdür. Herhalde o fitne kişinin başına şöyle gelir: Bir kişi, Efendimiz (s.a.v)’in bir sözünü reddettiğinde kalbine bir eğrilik gelir, kalbi kaymaya başlar. Nihayet o kişinin kalbi hidâyetten tamamen uzaklaşır ve sahibini helâk eder.”

Bunları söyleyen Ahmed bin Hanbel, şu âyet-i kerîmeyi okumaya başladı:

 “Hayır, Rabbine yemîn olsun ki aralarında çıkan herhangi bir anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar.” (en-Nisâ, 65) (İbn-i Batta el-Ukberî, el-İbânetü’l-kübrâ, no: 99; İbn-i Teymiyye, es-Sârimü’l-meslûl, Beyrut , I, 59)

***

Yine Ahmed bin Hanbel şöyle demiştir:

“Kim Nebî (s.a.v)’in hadîsini reddederse, o helâk uçurumunun kenârındadır.” (İbn-i Batta el-Ukberî, el-İbânetü’l-kübrâ, no: 99)

***

Bir kişi, Mâlik bin Enes Hazretleri’ne:

“‒Mescid-i Nebî’de mi ihrâma gireyim yoksa Zülhuleyfe’de mi?” diye sordu. İmâm Mâlik Hazretleri:

“‒Zülhuleyfe’de!” dedi. O zât:

“‒Ben Rasûlullâh (s.a.v)’in Mescid’inde ihrama girdim” dedi.

Bunun üzerine İmâm Mâlik Hazretleri şu âyet-i kerîmeyi okudu:

“…Onun (Rasûlün) emrine muhâlif davrananlar, başlarına bir belâ gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (en-Nûr, 63) (İbn-i Batta el-Ukberî, el-İbânetü’l-kübrâ, no: )

“(Râsûlüm!) onu (vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yerleştirmek) ve onu okutmak bize aittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamak da bize aittir.” (el-Kıyâme, )

Bu âyet-i kerimeden anlaşıldığı üzere Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’i öz olarak indirmiş, onda umûmî esasları bildirmiş, Peygamberimiz’in hayatı ve hadîs-i şerîfleriyle de Kur’ân’ı tefsir etmiştir.

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân, )

 Demek ki Cenâb-ı Hak Peygamber Efendimiz’e Kitap ve hikmeti öğretme vazîfesi vermiş ve bu vazife mü’minler için çok büyük bir nimet olmuş.

Müfessir Taberî, bu âyetteki “hikmet” kelimesini, Sünnet-i Seniyye, hadîs-i şerîfler” diye açıklamıştır.

“… İnsanlara, kendilerine indirileni beyân etmen için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” (en-Nahl, 44)

“Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab’ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma!” (en-Nisâ, )

Allah’ın gösterdiği şekilde, yani sünnet vahyi ile sana öğrettiği şekilde Kur’ân’ı tefsir edesin diye…

“…Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (el-Haşr, 7)

Demek ki her şeyi Kur’ân’da aramak doğru değildir. Kur’ân temel kâideleri koyar, Peygamber Efendimiz de onu tebliğ ve tebyîn eder, yani açıklar, tefsir eder.

Bu iki delilden sonra İcmâ, Kıyas… gibi başka deliller de vardır.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, seafoodplus.info

İslam ve İhsan

Namaz Nedir?

Namaz Vakitleri

Namaz Kaç Vakittir? Kuran'da Geçiyor mu?

PAYLAŞ:                

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir