kürtlerin soyu nerden gelmektedir / Kimdir Bu Kürtler Köken Ve Tarihi Nereden Gelir? | Kundir

Kürtlerin Soyu Nerden Gelmektedir

kürtlerin soyu nerden gelmektedir

kaynağı değiştir]

  1. ^Asatrian, Prolegomena to the Study of the Kurds, Iran and the Caucasus, böl.13, s. 1–58, 2009.
  2. ^W. Adamec, Ludwig (2009). Historical Dictionary of Islam. Scarecrow Press. s. 84. ISBN 978-0-8108-6161-9
  3. ^Limbert, John (1968). "The Origins and Appearance of the Kurds in Pre-Islamic Iran". Iranian Studies. 1 (2): 41-51. ISSN 0021-0862. 22 Mart 2023 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 14 Nisan 2023. 
  4. ^Limbert, John (1968). "The Origins and Appearance of the Kurds in Pre-Islamic Iran". Iranian Studies. Cilt 1 (2 bas.). ss. 41-51. 26 Kasım 2015 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 5 Ocak 2009. 
  5. ^G. Asatrian, Prolegomena to the Study of the Kurds, Iran and the Caucasus, Vol.13, pp. 1–58, 2009
  6. ^G. Asatrian, Prolegomena to the Study of the Kurds, Iran and the Caucasus, Vol.13, pp. 1–58, 2009: "At any rate, at least until the 17th century, Kurd had not yet become a real term of collective identity, being, rather, a name given to the Kurdish-speaking mass (possibly, to non-Kurdish-speaking similar groups as well) by the Arabs, Turks, Persians, and Armenians. The main markers of identity for this mass were clan affiliation and tribal belonging"
  7. ^Martin van Bruinessen, "The ethnic identity of the Kurds", in: Ethnic groups in the Republic of Turkey, compiled and edited by Peter Alford Andrews with Rüdiger Benninghaus [=Beihefte zum Tübinger Atlas des Vorderen Orients, Reihe B, Nr.60]. Wiesbaden: Dr. Ludwich Reichert, 1989, s. 613–21
  8. ^Hakan Ozoglu, Kurdish notables and the Ottoman State, 2004, SUNY Press, 186 s., ISBN 0-7914-5993-4 bkz.s.23
  9. ^G. S. Reynolds, A Reflection on Two Qurʾānic Words (Iblīs and Jūdī), with Attention to the Theories of A. Mingana, Journal of the American Oriental Society, böl. 124, No. 4 (October –December , 2004), s. 675–689. (bkz. s.683, 684 & 687)
  10. ^Ilya Gershevitch, William Bayne Fisher, The Cambridge History of Iran: The Median and Achamenian Periods, 964 s., Cambridge University Press, 1985, ISBN 0-521-20091-1 , ISBN 978-0-521-20091-2
  11. ^Ksenofon, Anabasis s. 259, 263, 265
  12. ^abRevue des études arméniennes, böl.21, 1988-1989, s.281, By Société des études armeniennes, Fundação Calouste Gulbenkian, Published by Imprimerie nationale, P. Geuthner, 1989.
  13. ^N. Maxoudian, "Early Armenia as an Empire: The Career of Tigranes III, 95–55 BC", Journal of the Royal Central Asian Society, Vol. 39, Issue 2, April 1952, s. 156–63.
  14. ^A.D. Lee, The Role of Hostages in Roman Diplomacy with Sasanian Persia, Historia: Zeitschrift für Alte Geschichte, bök. 40, No. 3 (1991), s. 366–74 (bkz.s. 371)
  15. ^Rawlinson, George, The Seven Great Monarchies of the Ancient Eastern World, Böl. 7, 1871.
  16. ^Grässe, J. G. Th. (1909) [1861]. Orbis latinus; oder, Verzeichnis der wichtigsten lateinischen orts- und ländernamen (Almanca) (2nd bas.). Berlin: Schmidt. OCLC 1301238.
  17. ^Kurds. The Columbia Encyclopedia, Sixth Edition. 2001-07
  18. ^V.Minorsky, Kürtler ve Kürdistan, Doz yayınları s.45
  19. ^Gernot Windfuhr, ed., 2009. The Iranian Languages. Routledge.
  20. ^abLudwig Paul "HISTORY OF THE KURDISH LANGUAGE 17 Kasım 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.", Encyclopedia Iranica (2008)
  21. ^abThomas Bois, The Kurds, 159 s., 1966. (bkz s.10)
  22. ^Encyclopedia Iranica, "Carduchi" by M. Dandamayev
  23. ^Ilya Gershevitch, William Bayne Fisher, The Cambridge History of Iran: The Median and Achamenian Periods, 964 pp., Cambridge University Press, 1985, ISBN 0-521-20091-1  ISBN 978-0-521-20091-2
  24. ^David McDowall, A modern history of the Kurds, 515 pp., I.B.Tauris, 2004, ISBN 1-85043-416-6, ISBN 978-1-85043-416-0
  25. ^"Excerpt 1: Bois, Th.; Minorsky, V.; Bois, Th.; Bois, Th.; MacKenzie, D. N.; Bois, Th. "Kurds, Kurdistan." Encyclopaedia of Islam. Edited by: P. Bearman , Th. Bianquis , C. E. Bosworth , E. van Donzel and W. P. Heinrichs. Brill, 2009. Brill Online". 23 Haziran 2020 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Şubat 2020. 
  26. ^Izady, Mehrdad R (1992). The Kurds: A concise handbook. p. 74. ISBN 978-0-8448-1727-9
  27. ^M. Van Bruinessen, Agha, Shaikh and State, 373 s., Zed Books, 1992. s.122
  28. ^According to J.P. Mallory, the original Gutians precede the arrival of Indo-Iranian peoples (of which the Kurds are one) by some 1500 years.Mallory, J.P. (1989), In Search of the Indo-Europeans: Language, Archaeology, and Myth, London: Thames & Hudson
  29. ^Rawlinson, George, The Seven Great Monarchies Of The Ancient Eastern World, Vol 7, 1871. (copy at Project Gutenberg)
  30. ^abJ. G. Th. Grässe (1909) [1861]. "Gordyene". Orbis latinus; oder, Verzeichnis der wichtigsten lateinischen orts- und ländernamen (in German) (2nd ed.). Berlin: Schmidt. OCLC 1301238 1 Ağustos 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. http://www.columbia.edu/acis/ets/Graesse/orblatg.html#Gordyene 5 Temmuz 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  31. ^"Kurds. The Columbia Encyclopedia, Sixth Edition. 2001-07". 2 Aralık 2019 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Şubat 2020. 
  32. ^A.D. Lee, The Role of Hostages in Roman Diplomacy with Sasanian Persia, Historia: Zeitschrift für Alte Geschichte, Böl. 40, No. 3 (1991), s. 366-374 (bkz s.371)
  33. ^M.Th. Houtsma, E.J. Brill's first encyclopaedia of Islam, 1913-1936, ISBN 90-04-08265-4 bkz s.1133
  34. ^M. Chahin, Before the Greeks, p. 109, James Clarke & Co., 1996, ISBN 0-7188-2950-6
  35. ^abcdHakan Özoğlu, Kurdish notables and the Ottoman state: Evolving Identities, Competing Loyalties, and Shifting Boundaries, SUNY Press, 2004, p. 25. 21 Aralık 2019 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  36. ^Windfuhr, Gernot (1975), “Isoglosses: A Sketch on Persians and Parthians, Kurds and Medes”, Monumentum H.S. Nyberg II (Acta Iranica-5), Leiden: 457–471
  37. ^G. Asatrian, Prolegomena to the Study of the Kurds, Iran and the Caucasus, Vol. 13, pp. 1–58, 2009. (p. 21 [1])
  38. ^Kahn, M. (1980). Children of the Jinn: in Search of the Kurds and their Country. Michigan: Seaview Books, pp. xi.
  39. ^Zorab Aloian. "The Kurds in Ottoman Hungary 12 Mart 2016 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.". Transoxiana: Journal Libre de Estudios Orientales. Buenos Aires: Universidad del Salvador. December 9, 2004
  40. ^Baron Patrick Balfour Kinross, Within the Taurus: a journey in Asiatic Turkey, 1970, s,191 bkz s. 89
  41. ^George Smith, The Cornhill Magazine, böl.167, 1954, s. 228
  42. ^Peter Schäfer, Catherine Hezser, The Talmud Yerushalmi and Graeco-Roman Culture, böl.3, Mohr Siebeck, 2002 – 486 sayfaları, s. 80
  43. ^Adolf Büchler, Studies in Jewish history, Oxford University Press, 1956, s.279 , s. 84
  44. ^Israel Abrahams, Adolf Büchler, The Foundations of Jewish life: three studies, Arno Press, 1973, s.512 , s . 84
  45. ^Masudi. Les Prairies d’Or. Trans. Barbier de Meynard and Pavet de Courteille, böl.9 . Paris: La Société Asiatique, 1861.
  46. ^Özoglu, H. (2004). Kurdish Notables and the Ottoman State: Evolving Identities, Competing Loyalties, and Shifting Boundaries. Albany: State University of New York Press, s. 30.
  47. ^Van Bruinessen, M. (2000). Kurdistan in the 16th and 17th centuries, as reflected in Evliya Çelebi’s Seyahatname. The Journal of Kurdish Studies, 3.1:1-11.

 KÜRTLERİN KÖKENİ VE DİLİ ÜZERİNE 

  Kürtlerin atalarının, Turani kavimler olarak Zağros dağları bölgesine gelmesi M.Ö. 2.yüzyılda İskitler ile başlamış, M.S. 3. ve 4. yüzyılda Hunlar ile sürmüştür. M.S. 226 yılında güçlü Sasani İmparatorluğu’nun kurulması ile Orta Asya’dan gelen Turani kavimlerin akınları kesilmiş ve Zağros dağlarındaki Turani kavimler burada bulunan İrani kavimler ile karışmaya başlamış, törelerini unutmamakla birlikte dillerini değiştirmeye başlamışlardır. Zağros dağlarında yerleşik bulunan İrani kavimler Lor ve Lek’ler ile karışarak büyük ölçüde böylelikle ırk ve dil değişimine uğramışlardır. Bunun sonucunda günümüzün Kürt halkının ilk tohumları atılmıştır.  Zağros dağları Mezopotamya’nın doğu sınırı olması nedeniyle, çok sayıda Bizans- Sasani savaşına sahne olmuş ve bu savaşlar Kürtlerin dağlarda yerleşmesine yol açmıştır. Ayrıca Sasani İmparatorluğu’nun gücü nedeniyle İran kültürü’nü almaya başlamışlar ve kendilerini Bizans’a karşı Fars asıllı Sasanilerden saymışlardır. Dil yapılarını değiştirmekle beraber dillerinde bulunan eski Türkçe kelimeleri kullanmaya devam etmişlerdir. Kürtlerin en saygı duyduğu, Medlerin Kürtlerin ataları olduğu tezini ilk ortaya atan kişi ünlü Kürdolog V. Minorsky’nin 1900 lü yılların başındaki tespitine göre  8378 kelimeden oluşan Kürtçe sözlükten kelimeleri menşe itibarıyla tasnif etmiş ve ortaya aşağıdaki tablo çıkmıştır: 3080 kelime Eski Türkçe (Göktürkçe-Oğuzca) 2230 kelime Farsça 370 kelime Pehlevi Farsçası 2000 kelime Arapça   220 kelime Ermenice 108 kelime Keldanice 60 kelime Çerkesçe 20 kelime Gürcüce 300 kelime menşei belli olmayan (Kürtçe).

  Sasani İmparatorluğu’nun 651’de yıkılmasından sonra Araplar ile temas da bulunmuşlar ve Müslüman olduktan sonra da din vasıtasıyla dillerine Arapça kelimeler girmiştir. Kürtçe’de ki erkek dişi zamirleri Farsça’daki gibi değil Arapça’daki gibidir. Kürtler, Araplar ve Türkler vasıtasıyla kuzeye doğru Anadolu’ya göç etmeye başlamışlardır. Kürtlerdeki aşiret yapısı da Araplardan geçmiştir. Kürtlerin ayrı bir halk olarak oluşumunu tamamladıktan sonra Anadolu’ya gelişleri Selçuklu Türkleri ile birliktedir. Fakat Kürtlerin güçlü aşiret yapısı ve Osmanlı devlet siyaseti olan Alevi-Şii Türkmen’e karşı Sünni Kürt’ü tutması nedeniyle, doğu Anadolu’ya yerleşen Oğuz Türkleri Kürtleşmiş ve Kürt-Türk karışımı sonucunda Kurmanç Kürtleri ortaya çıkmıştır. Doğu Anadolu’ya, Kuzey Irak ve Kuzeydoğu Suriye’ye yerleşen Türkmen köylüleri özellikle Akkoyunlu devletinin yıkılmasından sonra kendilerini yalnız ve savunmasız hissetmişler ve Kürtlerin güçlü aşiret yapıları sayesinde kendilerini korumaya almışlar ve onlara katılmak zorunda kalmışlardır. Bu sayede Aşiret ağasının dili olan Kürtçeyi konuşmaya başlamışlardır. Fakat burada Türkmen köylülerinin dili olan Oğuzca, Kurmanç Kürtçesini etkilemiş ve daha güneyde yaşayan Sorani Kürtleri ile aralarında birbirlerini anlayamayacak kadar lehçe farkı oluşmuştur. Elegeş yazıtı 650’li yıllarda yazılmıştır. Bazı milliyetçi yazarların iddia ettiğine göre bu yazıttaki KRT kelimesi aslında Kürt değildir. Kürt çevriminin yanlış olduğu ortaya çıkmıştır. Orada ‘’Min körtül kan Alp Urungu’’ yani ‘’ Ben kuvvetli han Alp Urungu’’ yazmaktadır. Elegeş yazıtının 8. satırındaki K(ÖÜ)RTLKN (Orhun abecesinde Ö ve Ü sesleri aynı harfle ifade edilir) harflerinden oluşan üç sözcük gösterilmiştir. ‘’ KÜRT El  KaN’’ yani ‘’Kürt Eli Hanı’’ şeklinde okunarak ileri sürülen bu görüş yanlıştır. Doğru okunuş ‘’KÖRTüL KaN’’ yani ‘’Kuvvetli (kudretli, şiddetli) Han’’ anlamında olduğu aşikardır. Kuvvetli, şiddetli manasındaki körtül sözü eski Türkçe sözlüklerde geçmektedir. (Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, Şubat 98 112. sayı, sayfa 231) Ayrıca Kürtler kendilerine Kürt dememişlerdir. Bu ismi onlara komşuları vermiştir. Aynı son dönemlerine kadar Osmanlılarda olduğu gibi, Osmanlılar kendilerine Türk dememişler fakat komşuları tarafından hep Türk diye hitap edilmişlerdir. Kürt kelimesi Hazar denizinin güneyinde konuşulan Mazenderice’de Çoban anlamına gelmektedir. Araplar Kürd’ün çoğulu (Kürtler) olan Ekrad kelimesini kullanmışlar fakat bu kelime aynı dili konuşan insanlar için değil, dağlarda konar-göçer olarak yaşayan yerleşik tarıma geçmemiş ve hayvancılıkla uğraşan insanlar için kullanılmıştır. Buradan çıkan sonuç, Kürt halkının adının bir Türk boyunun adı olarak değil, dağlarda konar-göçer olarak yaşayan çobanlık yapan insanların adı olarak çıkmış olmasıdır. Zaten önemli olan kişinin kendini kabulüdür. Kürtler kendilerini ayrı bir millet olarak görmektedirler. Kürtçe de ayrı bir dil olarak bir halkın anlaştığı dildir. Doğumuzdaki Kürtlerin geçmişine benzeyen, batımızda yaşayan Bulgarlar vardır. Bulgarlar’da aynı Kürtler gibi Orta Asya kökenli ve Oğuz soyundandır. Fakat Karadeniz’in kuzeyinden geçerek Tuna havzasına yerleşen Bulgarlar buraya geldiklerinde bozkır yerine sulak ovalar ve bataklıklar ile karşılaşmışlar ve kendi benliklerini yitirerek Slavlara karışmışlar, dilleri de Slavca’nın bir kolu olmuştur. Şu anda Bulgarlara Türk diyemiyorsak, Kürtlere de Türk’tür diyemeyiz. Onlar tarihin sayfaları içinde ayrı bir millet haline gelmişlerdir. Kürtlerin bir kökeni var mıdır, yok mudur? İki tarafa göre de Kürt tarihi kitapları okudum ama hala beni tatmin edici bir gerçeği bulamadım. Kürt milliyetçileri tarihte Anadolu ve Mezopotamya’da yaşayan her halkı kendilerinin atası olarak kabul ediyor olabilirler. Sormak gerekir, Kürtçe kendine özgün bir dil midir? Niye başka dillerde olduğu kadar makul sayıda yabancı kelimeden çok daha fazlası var?  Bütün dünyanın kabul ettiği tarih, gerçek tarihtir ancak. Masa başında ispattan yoksun tarih  yazılmamalıdır. Kürtlerin kökeni, benim yazdığım gibi birkaç gerçek veriye dayanarak hep varsayımdır, tahmindir. Zaten dillerindeki kelimelerin menşeine bakarak ancak bu kadarı olabilir kanısındayım.  

Kaynaklar: 1. Ethem XEMGİN. Kürdistan Tarihi. Doz Yayınları. 2. Rafael BLAGA. İran Halkları El Kitabı. 3. Ali Tayyar ÖNDER. Türkiye’nin Etnik Yapısı. Pozitif Yayınları 2002      

ETNİK YAPILANMADA KÜRT DİLİNİN ROLÜ

         Hem Kürtlerin hem de Doğu Anadolu'nun Zaza diye bilinen halkının dilleri İran alt grubunda, giderek büyük Hint-Avrupa dil ailesi içindedir. Bugün yerleşik oldukları yöreye atalarının ne zaman geldiği bilinmemektedir. Ancak bu geliş M.Ö. ilk bin yıldan sonra değil, mutlaka daha öncedir. Kürtlerin M.Ö. 4. yüzyılda Cizre dağları dolaylarında (Gazirat İbn Umar) yerleşik olan ve Ksenophon'un ordularına saldıran Carduchi'ler olduğuna ilişkin inanç tutarlı değildir. Çağdaş söyleyişteki yumuşak benzerliğe karşın Carduchi'deki (-rd-) ile Kurd, o zamanki deyişiyle Kürt (-rt-) veya buna yakın bir söylenişi arasında bir bağlantı olamaz.         Kürt adına ilk değinme olan (Polybius, Livy, Strabo) ve M.Ö.'den başlayarak İran'da Zagros dağları yakınlarında yerleşik paralı savaşçılar olarak adlarından sözedilen Cyrtii'lere bakmak gerekir. Bunları, bir bakıma, Medlere komşu olan ve o zamanlar Kuzey-batı İran'da yaşayan bir kabile olarak düşünebiliriz. Bu karşılaştırmalı filolojinin dile, teorik bir "Eski Kürtçe"ye1 getirdiği yorumla uyumlu görünmektedir.       Ancak Kürtçe hiçbir zaman tekil olmadığı gibi bugün de üç ana gruba ayrılmış durumdadır. Bu diyalektlerin kuzey ve merkez grupları en birleşik görüntü veren ve en önemli olanlarıdır. Türkiye'deki tüm Kürt diyalektleri Kırmanci (Türkçe söylenişte Kürmanci) -bir olasılıkla "Med Kürtçesi" anlamına gelebilecek bir ad olarak bilinen kuzey grubu içine girmektedir. Bunlar, Irak'ta Büyük Zap suyunun güneyinde konuşulan (konuşanlarca Sorani ya da "Kurdi pati" yani "saf Kürtce" diye nitelendirilen) orta Kürdistan diyalektlerinden birçok ses, dilbilgisi ve leksikon (sözcük) özellikleri bakımından farklılık gösterirler.       Bu farklılıklar, Kürtlerin yaşadıkları orta bölgede zamanla şimdi Gorani olarak bilinen diğer bir İran dili konuşanlarını kuşatıp bir ölçüde asimile ettiği varsayımına bağlı olarak daha iyi açıklanabilir. Gorani, bir bakıma Kürtçe denizi diyebileceğimiz orta dağlık alanlarda, adasal olarak bazı yerlerin hala geçerli konuşma dilidir, ve merkezi Kürtçe'nin onu Kurmanci'den ayıran bu özellikleri Gorani etkisinde kalmış olmasıyla açıklanabilir. Bir olasılıkla bu varsayım, genelikle misken olarak bilinen ve kabile olmayan serf-türü orta Kürdistan köylüsünün kabile kürtlerce de Goran olarak bilenen bazı kesimlerde olmaları gerçeğinden destek almaktadır. Oysa ki bu ad birçok değişik biçimde geçmektedir.2        Goran dili Zazaca'yla en yakın ilişkili olanıdır. Bu ad aslında bir yakıştırmadır, ve konuşmalarındaki z sesinin çokluğuna bağlı olarak Kürt komşularınca kendilerine takılmıştır. Onlar kendileri ve dilleri için Dimli adını kullanırlar. Yeterince açıklandığı gibi3 Dimli, Daylami'den, yani Hazar Denizi'nin Güney- batısının üst kesimlerindeki Gilan'nın Daylam yöresinden gelmektedir. Bu giderek, Zazaları köken olarak gene aynı bölgeden gelen Goran'a bağlıyor.4        Zaza-Dimli'lerin Hazar'dan gelerek o sıralar Kürtlerin yerleşik olduğu bölgenin batısına yani şimdi yerleşik oldukları bölgeye risksiz geçmiş olmaları olasılığı zayıf olduğuna göre başka bir varsayımı ele almak gerekmektedir. Bu, Zazaların bugün Kürdistan'ın kalbi olarak kabul edilen yerde, yani Van gölünün güney ve batısındaki topraklarda yaşadıkları ve kendilerinin ilerleyen Kürtlerce batıya ilerlemeye zorlandıkları varsayımıdır. Yerli Goran nüfusunun büyük ölçüde serfleştirilidiği Merkezi Kürdistan gözden geçirildiğinde Kürtlerin yerleşik Zazaları tümüyle yerlerinden sürmedikleri görülmektedir. Her ne kadar güçler dengesi bölgedeki diğer halklar, özellikle Hıristiyan Ermeniler ve Asurların varlığına bağlı olarak karmaşık olagelmişse de, Kürdistan'ın Türkiye parçasındaki kabile olmayan köylülüğün büyük bir kısmının Dimli konuşan Kürt-öncesi bir İran nüfusundan gelmiş olması olasılık olmaktan ötedir (=artık kesin olarak bilinen bir gerçektir, çn.). (Türk boylarının daha sonraki yerinden etmeleri bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmayacaktır). Zaten durum böyle olsaydı, boyun eğmiş bu halk, üzerinde belirgin bir etki yapmadığı Kurmanci lehine kendi dilini terketmiş olacaktı.   
Kaynakça: Christensen, A.: Les dialectes d'Awroman et de Pawä, Copenhagen 1921. Edmonds, C. J.: Kurds, Turks and Arabs, London 1957. MacKenzie, D. N.: "The Origins of Kurdish", Transactions of the Philological Society, 68-86, 1961. Minorsky, V.: "The Guran", BSOAS XI, 1: 75-103, (Universty of London), 1943.  
1) V. MacKenzie, 1961. Orada bir belirlemein (s.74) "Medyana yorumlanabilecek bir özellik, yani hw'nin f'ye dönüşümü..." o günden bu yana yanıltıcı olduğu kanitlanmıştır. Oysa, özellikle Medyan'dan bilnen (ne yazık ki çok az biliniyor) şeylerle uyumlu olan hiçbir özelliği yok Kürtçe'nin, fakat onu oradan ayıran bazı şeylere bakarak Kürtçe'nin doğrudan Medyan'dan geldiğine ilişkin varsayımın hiçbir geçerli nedeni yoktur. 2) Edmonts, 1957: 12-42. V. Minorsky, 1943, 77 ff. 
228 
3) A. Christensen, 1921: 8, quoting F. C. Andreas. 4) V. Minorsky, 1943: 86.  
Yazan: David N. MacKenzie   

**

DOĞU ANADOLU VE YUKARI MEZOPOTAMYA KİMİN ANAVATANI?         Şikago Üniversitesinde tarih profesörü olan Walter E. Kaegi’nin ‘’Bizans ve İlk İslam Fetihleri’’ adındaki kitabına göre, 600’lü yıllarda (7.yy.), Bizans’ın Mezopotamya (Diyarbakır ve Batman illeri) ve Osrhoene (Mardin ve Urfa illeri ile bu illerin güneyinde kalan Suriye’nın Fırat nehrine kadar olan bölgesi) eyaletlerinde Hristiyan Araplar ve Ermeniler yaşıyordu. Bu eyaletlerin doğusu (Dicle nehrinin Hasankeyf’den güneye doğru kıvrıldığı yerin doğusu) Pers Sasani İmparatorluğu’na aittir. Mezopotamya eyaletinde çoğunluk Ermeni olmak üzere azınlık olarak da Hristiyan Araplar, Süryaniler ve Rumlar yaşamaktadır. Osrhoene eyaletinin çoğunluğu Hristiyan Arap, azınlık olarak Ermeni, Süryani ve Rumlar’dır. Bizans kayıtlarında Kürtler ile ilgili bir kelime dahi geçmemektedir. Kürtler bu tarihlerde Hakkari dağlarında ve güneydoğuya doğru uzanan günümüz İran-Irak sınırının dağlık kesimlerinde yaşamaktadırlar. Türkiye topraklarına ilk gelen Müslümanlar 7. yy. da Hz. Ömer zamanındaki Araplardır. Arapların, Kürtlerle ilk karşılaşmaları da bu devirdedir. Araplara coğrafik yakınlık itibarıyla Kürtler, Türklerden daha önce Müslüman olmuşlardır. Kürtler, Müslümanlığı kabul ettikten sonra Araplar ile Bizansın fetihlerine katılmışlar ve Diyarbakır, Batman ve Siirt illerinin Güneydoğu Toros dağlarına bakan topraklarına (Coğrafi olarak Yukarı Mezopotamya’nın kuzey sınırları) yerleşmeye başlamışlardır. Türkmenler tarafından Anadolu fethedilmeye başlandığında ise; Kürtler, tarihi anavatanlarının kuzey sınırı olan Hakkari dağlarından başka sadece Mezopotamya’nın kuzey sınırına yerleşebilmişlerdi. Daha kuzeye ve batıya yayılmaları ancak dindaşları Türkler sayesinde olabilmiştir.       Diyarbakır’ın Bizans İmparatorluğu zamanındaki adı Amid’dir. Diyarbakır adı ise buraya ilk yerleşen Müslüman Arap aşiretinin lideri ‘’ Bekir bin Vail’’den gelmektedir. Bekir’in memleketi anlamına gelen ‘’Diyar-ı Bekr’’ denilmiştir.       Tarihte Türkiye sınırları içinde kurulan tek Kürt devleti Mervani Emirliğidir. 984 yılında kurulmuş olup merkezleri o zamanki adı Meyyafarkin olan Silvan’dır. Toprakları, günümüzün Diyarbakır, Batman ve Siirt illeridir. Sonradan göç ile ilk defa düz bir araziye yerleştikleri bu bölgede devlet yapılanması gösterebilmişlerdir. Malazgirt savaşında Sultan Alparslan’ın 50.000 kişilk ordusunun içinde Mervani Emiri Nizameddin’in 10.000 kişilik Kürt ordusu da vardır. 1087 yılında Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın oğlu Melikşah tarafından bu devlete son verilmiştir. O dönemde Ahlat, Büyük Selçuklu imparatorluğunun Anadolu’daki giriş kapısı üssüdür. Malazgirt savaşının olduğu yıllarda, Diyarbakır, Silvan, Batman, Siirt ve Van gölünün güneyinde kalan Van’ın ilçeleri ile Şırnak ve Hakkari’de Kürt nüfus bulunmaktadır. Fakat bu, Kürtlerin buralarda çoğunluk olduğu anlamına gelmemelidir. Çünkü o zamanın tarihçi ve gezginleri Silvan hariç şehir merkezlerinde Kürtçe diye bir dilin konuşulduğundan söz etmemektedirler. Kürtlerin genelde dağlarda göçebe hayat sürdükleri anlatılmaktadır. Ancak, Mervaniler zamanında Kürt Emirleri şehirleri yönetebilmiştir. Türkiye’ye ilk gelen Kürtlerin merkezi Silvan olmasına rağmen, Anadolu Selçuklu Sultanlarından dördünün ve Artukoğulları beylerinin mezarları da burada bulunmaktadır.       Zazaların ataları olan Deylemliler ise, Zaza tarihçisi ve edebiyatçısı olan Seyfi Cengiz’in Dersim ve Zaza tarihi adlı yazısına göre, Selçuklu sultanları Tuğrul bey ve Çağrı bey zamanında (1040 dolayları) Selçukluların Anadolu’ya yaptıkları akınlarla birlikte Muş ve Erzurum dolaylarına Türklerle birlikte yerleşmeye başlamışlardır. Doğu Anadolu bu tarihlerde yine çoğunluk olarak Ermeni’dir. Daha sonraki yıllarda Kürtlerin güneyden kuzeye doğru gelen baskısıyla, Zazalar, Muş ve Erzurum taraflarından daha batıya Bingöl, Erzincan, Tunceli ve Elazığ dolaylarına doğru göç etmek zorunda kalmışlardır.      Zazalar, Proto-Zaza olan Deylemliler olarak ancak İran’da bazı devletler kurabilmiştir. Bunların en önemlisi Büveyhoğulları ve Alamutlardır. Büveyhoğulları Şii karakterli olup, Bağdat’taki Abbasi halifesinide egemenliği altına almış ve Sünni müslümanlara baskı uygulamıştır. 940 yılında kurulan bu devlet, 1050 yılında Selçuklu sultanı Tuğrul bey tarafından yıkılmış ve Şii hakimiyetine son vererek Bağdat’taki Abbasi halifesini Şii baskısından kurtarmıştır. Diğer bir devlet olan Alamut devleti ise, 1011 yılında İran’ın kuzeyindeki dağlık bölgede Hasan El-Sabah tarafından kuruldu. İsmailiye mezhebini kabul eden devlet işi daha ileriye götürerek komünizmin ilk temellerini atmıştır. Cenneti bu dünyada vaadederek, ahlak kurallarını ortadan kaldırdı. Hasan El-Sabah kendine dini bir hüviyet kazandırdı. Ahlaki ve dini sapıklığı bir devlet anlayışı haline getirdi. Müritlerine, haşhaş kullandırarak döneminin hükümdarlarına suikastler düzenlettirdi. Devletin askerlerinin hepsi  haşhaşdan kafayı bulmuş (günümüzün tinercileri gibi) birer müritti. Selçuklu devlet adamlarının da öldürülmesi gibi işler de yaptırıldı. 179 yıl yaşayan bu devlet 1256’da Moğol hükümdarı Hülagü Han tarafından ortadan kaldırıldı.      Tarihteki en ünlü Kürt kökenli hükümdar ve komutan Selahaddin Eyyubi’dir. Selahaddin Eyyubi’nin babası Kürt Ravvadi aşiretine mensuptur. Türk hükümdarı Atabeg Nurettin Mahmud’un veziri ve komutanı olarak Mısır’a gönderilmiş ve Mısır’daki Şii Fatımi devletine son vermiş ve Nurettin Mahmud öldükten sonra da kendi hükümdarlığını ilan etmiş iyi bir din eğitimi alan halis bir müslümandır. 
235 
Kudüs’ü Haçlılardan geri alarak bütün İslam dünyasının saygısını ve sevgisini kazanmıştır. Kudüs’ü Müslümanlara geri kazandırmasından dolayı kendisine Selahaddin adı verilmiştir. Ordusunun çoğunluğu ve komutanları Türkmen’dir.  
     Bazı Kürt yazarlar, Kürtlerin Anadolu’da 5.000 yıllık tarihi olduğunu yazar. Doğu Anadolu ve Yukarı Mezopotamya’da (Güneydoğu Anadolu bölgesi) yaşayan Hurri’lerin, Mitanni’lerin, Urartular’ın ve Med’lerin kendilerinin ataları olduğunu iddia ederler. Büyük İskender ordularının karşılaştığı, sadece tarihçi Ksenefon tarafından yazılan Karduklar adındaki (sırf isim benzerliğinden yola çıkılarak) bilinmeyen bir halkın, kendileri olduğunu söylerler. İran’ın batı sınırını teşkil eden Zağros dağlarında M.Ö. 3000’li yıllarda yaşamış olan Gutiler’in ilk ataları olduğunu kabul ederler. Özellikle, Rus Kürdoloji uzmanı Viladimir Minorsky’nin etkisiyle Medlerin, dil bakımından gerçek ataları olduğu konusunda ısrarlıdırlar. Bunların hepsi birer varsayımdır. Bunlar içinde ciddiye alınabilecek olanlar Gutiler ve Medler ile ilgili olandır. Gutilerin ülkesi ve Medler’in ülkesi anlamına gelen Medya, Urmiye Gölü’nün güneyinde bulunan günümüz İran’ın Kordestan eyaletidir. Zaten bütün Kürdoloji uzmanları Kürtler’in anavatanlarının burası olduğunda hemfikirdir. Fakat, Medce’nin nasıl bir dil olduğu belli değildir. Çünkü Medce ile ilgili günümüze kadar hiçbir tarihi eser ulaşmamıştır. Fakat diğer bir Kürdoloji uzmanı David N. Mackenzie ise, Kürtlerin gerçekte en eski atalarının İran – Irak sınırında bulunan Zağros dağlarının kuzey ve orta kısımlarında (İran’daki Kordestan ve Kirmanşah eyaletleri) yaşayan Cyrtii (Kirtii)’lerin olduğunu söylemekte ve bunların Medler ile komşu olduklarını yazmaktadır. Yani Kürtlerin kökeni tam olarak açıklığa kavuşmamış olup, kesin budur denilen tek bir doğru yoktur. Yukarıda isimleri zikredilen Hurriler, Mitanniler ile Urartular’ın dil bakımından Zagrokaspiyan (Zağros-Hazar) halklarından olduğu sanılmaktadır. Mizahi açıdan, Anadolu’da yaşamış olan Hurriler ve Mitanniler ne kadar Kürt ise, Hititliler de o kadar Türk’tür diyebilirler. Ayrıca Doğu Anadolu ve Yukarı Mezopotamya bölgelerinde bu halklar yaşamış olsa ve Kürtlerin ataları olduğunu varsaysak bile, bu topraklar üzerinde 1000 yıl hakimiyet sürmüş olan Bizans İmparatorluğu döneminde Anadolu’nu tüm otantik yerli halkları çoğunlukla Rumlaşmış, kısmen de Ermenileşmiştir. Anadolu’ya ilk fetih hareketlerinin yapan Müslümanlar Araplardır. Yukarı Mezopotamya veya diğer adıyla Güneydoğu Anadolu bölgesine geldiklerinde etnik olarak 4 halkla karşılaşmışlardır: Hristiyan Araplar, Ermeniler, Süryaniler ve Rumlar. Diğer halklar varsa bile adları literatürlerde geçmeyecek kadar önemsizdirler. Doğu Anadolu bölgesinde ise, Malazgirt savaşının olduğu tarihte bile ezici çoğunlukla Ermeniler bulunmaktadır.         Kürtler ve Ermeniler arasında politik açıdan her zaman eşitsiz bir ilişki olagelmiştir; Ermeniler genellikle ekonomik açıdan sömürülmüş ve Kürt aşiret liderleri tarafından pek çok kıyıma uğratılmışlardır. Bu baskıdan kaçmak için bilinmeyen sayıda Ermeni, 19. yüzyılda Müslüman olmuş ve Kürt kimliğini benimsemiştir. 20. yüzyılın başlarında Dersim bölgesini ziyaret eden bir Avrupalı, bir çok Alevi’nin son zamanlarda Ermenilikten dönmüş olduğunu kaydeder. Türkiye’nin doğu ve güneydoğusundaki bir çok köyde, kökenlerinin Ermeni olduğunu söyleyen, Kürtçe konuşan ve kendilerinin Kürt olarak tanımlayan insanlar bulunmaktadır. Süryaniler’in ise tarihi mekanları Mardin’in doğusunda bulunan Tur Abdin bölgesidir. Günümüzde, Türkiye’de yaşayan Süryaniler’in merkezi hala bu bölgede bulunan Midyat’tır.  
      Prof. Dr. Osman Turan, =Doğu Anadolu Türk Devletleri= adlı kitabında şunları yazmaktadır. (Osman Turan, yabancı tarihçilerin referans olarak kabul ettikleri değerli tarafsız tarihçilerimizden biridir.):          ‘’ Türkler Anadolu’ya akmaya başladıklarında; Ermeniler Hısn Mansur (Adıyaman), Hısn Ziyad (Harput), Muş, Bitlis ve Van vilayetlerinde, Süryani ve Yahudiler de Urfa, Mardin, Hısn Keyfa (Hasankeyf), Meyyafarkin (Silvan) ve Amid (Diyarbakır) şehir ve bölgelerinde  daha fazla bulunuyordu. Bu nüfus durumu bakımından Urfa güzel bir örnek teşkil eder. 1070 yılında Urfa’da 20.000 Süryani, 8.000 Ermeni ve 6.000 Rum ile Frenk bulunuyordu. 1200’lü yılların başında dahi Urfa’da Süryani ve Ermeniler çoğunluktadır.         Selçuklu istilası, Türkmen göçü ile birlikte, Kürtlerin doğudan batıya doğru ilerlemelerine ve Fırat nehri berisindeki bölgelerde yayılmalarına neden oldu. Güneyden de bir takım Kürt aşiretleri 1300’lü yılların başında kuzeye doğru kaymışlardı. Nitekim XV. asır coğrafyacısı el-Ömeri, Kürtlerin dağlık İran havalisinden Hemedan’dan başlayıp) Kilikya Ermeni Krallığı (Maraş’a kadar) sınırına kadar dağılmış olduğunu yazar. Fakat Kürtlerin şehir ve kasabalarda bir topluluk olarak bulunduğuna dair hiçbir işaret yoktur. Bu bölgelerin sadece dağlık kısımlarında göçebe hayat sürmektedirler. Kürtler genellikle dağ kavmi olduğu için hayvancılık ve eşkiyalık yapıyor; yerleşik hayatı gerektiren çiftçilikle az meşgul oluyorlardı. 1500’lü yıllara gelindiğinde (Yavuz Sultan Selim devri), Güneydoğu Türkiye’de artık Kürtler damgasını vurmaya başlamaktadırlar. 
236 
      Göçebe hayatları dolayısıyla 1185 yılında Türkmenler ve Kürtler arasında başlayan ve uzun süren mücadele sonunda barış olunca, bu iki müslüman kavim, çarpışmalar zamanında, bazen bir tarafa, bazen diğer tarafa yataklık ve yardım ettikleri için, bu sefer Ermenilere karşı birleşmiş ve intikam amacı ile onlardan pek çok insanı esir edip Mardin, Koçhisar (Kızıltepe) ve başka şehirlerde satmışlardı.        Bununla beraber buhran zamanlarında, Süryanilerin daima sadakat göstermelerine karşın, Ermenilerin karakteri icabı, Türklere karşı ayaklanma ve ihanetlerine rastlanmıştır. Gerçekten Bizanslılara karşı Türkleri tutan Ermeniler, Haçlıların gelişini ümitle karşılamış; münferit veya toplu olarak Türklere karşı hareketleri görülmüştür.       Selçuklular, Kösedağ savaşında (1243 yılı) Moğollara mağlup olunca Malatya, hükümetsiz kalmış; Türkler ve Süryaniler toplanıp ortak bir hükümet kurmuş ve eski ahengi muhafaza etmişlerdir. Hristiyan halklar arasında Süryaniler Türklere karşı dostluklarına daima sadık kaldılar. İlim ve kültürleri, kilise ve manastırları ile diğer hristiyanlardan üstün bir seviyede bulunuyorlardı. Ermeniler ilim ve kültür bakımından Süryanilerden geri, fakat Rumlardan ileri bir seviyede idi. Buna karşılık Ermeniler çeşitli sanatlarda ve ticarette çok ileri bulunuyor; çalışkanlık ve zekaları ile yurtlarını imar ediyorlardı. Köylerde çiftçilik, bağcılık ve hayvancılıkla uğraşıyorlardı. Bununla beraber onlar tarihleri boyunca siyasette kabiliyet gösterememiş; kendi aralarında birleşememiş ve Bizans, Arap ve Türk idarelerinde ölçüsüz hareketleri eksik olmamış ve hatalarının cezasını görmüşlerdir.’’  
      Sosyoloji Profesörü Cahit Tanyol, Türkler ile Kürtler isimli kitabında (sayfa 68-69) şöyle yazmaktadır: Fatih Sultan Mehmet zamanında , Erzincan dolaylarında, bütün doğu Anadolu’ya egemen olan Akkoyunlu Türkmen aşiretine dayanan, bir devlet vardı. Onun başında da Uzun Hasan bulunuyordu. Uzun Hasan’ın devleti göçebe Türkmenlere dayanıyordu. Fatih Sultan Mehmet ile 1473 yılında yapılan Otlukbeli savaşında, Uzun Hasan’ın ordusu mağlup oldu ve Türkmenlerin bir kısmı İran’a gitti. Bir kısmı Suriye’deki Rakka havalisine yerleşti. Humus’a kadar yayıldı. Halep Türkmenleri adı ile anılan kendilerine özgü bir göç tarihi bulunan Güney Anadolu Türkmenleri Uzun Hasan’ın dağılan devletinin serpintileridir. Türkmenlerin Doğu Anadolu’dan çekilmeleri üzerine büyük çoğunluğu dağlarda ve yüksek yaylalarda yaşayan Kürt aşiretleri kendi reislerinin etrafında dağlardan inerek şehirlere ve köylere yerleşmeye başladılar.  
Kaynaklar: 1. Prof. Walter E. KAEGİ. Bizans ve İlk İslam Fetihleri. Kaknüs Yayınları. 2. Seyfi CENGİZ. Dersim ve Zaza tarihi. www..zazaki.de 3. Eski Kürt Devletleri. www.geocities.com 4. Ethem XEMGİN. Kürdistan Tarihi. Doz Yayınları. 5. Rafael BLAGA. İran Halkları El Kitabı. 6. David N. MACKENZİE. Etnik Yapılanmada Kürt Dilinin Rolü. 7. Prof. Claude CAHEN. Osmanlılardan Önce Anadolu. Tarih Vakfı Yurt Yayınları. 8. Prof. Dr. Osman TURAN. Doğu Anadolu Türk Devletleri. Boğaziçi Yayınları. 9. Cahit AKYOL. Türkler ile Kürtler. Gendaş Kültür Yayınları. 

  • Paylaş
  • 23870 okunma

ÜLKÜCÜ DÜNYA GÖRÜŞÜ

Kürtler Türk müdür?

 

 Kürtlerin durumu nedir? Kürtler ayrı bir millet midir? HAYIR! KÜRTLER AYRI BİR MİLLET DEĞİLDİR... Ya nedir? KÜRTLER DE, AZERİLER, TÜRKMENLER, KAZAKLAR, KIRGIZLAR, ÖZBEKLER VB. GiBİ TÜRK MİLLETİNİ TEŞKİL EDEN ÜYELERDEN BİRİDİR... KÜRTLER DE TÜRK’TÜR... HEM DE EN AZ AZERİLER, TÜRKMENLER, KAZAKLAR, KIRGIZLAR, ÖZBEKLER VB. KADAR VE GİBİ, KÜRTLER DE TÜRK’TÜR.

Bunları niçin yazıyoruz?.. Senelerdir yapılan bir ihanete, “Kürtler Türk değil, ayrı bir millettir” ihanetine, Milliyetçiliği hazmedememiş veya henüz milliyetçiliğin ülkücü yorumuna ulaşamamış bazı Milliyetçiler de, “Kürtler Türk’tür. O halde Kürt yoktur” yanlışı ile cevap verdiler... Bu yanlışa dikkat çekmek istiyoruz da, onun için...

Halbuki, “Türk, büyük ve ulu bir çınarın gövdesinin adıdır. Saka'lar, İskit'ler, Hun'lar, Avar'lar, Çerkes'ler, Cücen'ler, Hazar'lar, Göktürk'ler, Uygur'lar, Karahanlı'lar, Karahitaylı'lar,
Akkoyunlu'lar, Karakoyunlu'lar, Türkiş'ler, Oğuz'lar, Onoğuz'lar, Dokuzoğuz'lar, Salur'lar, Bozok'lar, Üçok'lar, Kuman'lar, Kırgız'lar, Karluk'lar, Karaçay'lar, Çuvaş'lar, Özbek'ler, Türkmen'ler, Azeri'ler, Kazaklar, KÜRT'ler ve benzerleri büyük ve ulu Türk çınarının, büyük
veya küçük dallarıdır... Kürtler Türk milletini meydana getiren üyelerden biridir... Türk milletini teşkil eden diğer herhangi bir üye kadar ve gibi Kürt'ler de gerçektir ve Onlar kadar Türk'tür” denmiş olsaydı, bugün Türk Milletinin kürtçülük veya güneydoğu diye bir meselesi olmayabilirdi...

Peki, Kürtlerin Türk olduklarını nerden biliyoruz? Kürtlerin Türk olduklarına dair ilmî bir delil var mı? Var! Orhun Abideleri'nden, 1250 yıl evvel, Göktürkler devrinde taşlar üzerine kazınmış Türk tarihi demek olan Yenisey Kitabeleri'nden biliyoruz. Bundan daha ilmî bir
delil olabilir mi?

Yenisey Kitabeleri'nden Elegeş Kitabesi denilen mezar taşındaki Göktürkçe yazıda şöyle denilmektedir: “Ben bey olduğum için Kürt ilinin hanı Alp Urungu'nun altın okluğunu belime bağladım. Otuz dokuz yaşında, yurduma doymadan, mavi semadan, güneşten, aydan, eşimden, oğlumdan, sizlerden ayrıldım.”

Yenisey Kitabeleri'ndeki bu ifade, iki şeyi ispat etmektedir: Bir, Kürtler bütün diğer Türk unsurlar gibi inkârı imkânsız bir gerçektir... İki, Kürtler de Türk’tür!. Nerden belli? Adı geçen şahsın bey olabilmesinden belli... Çünkü, o zaman Türk olmayan hiç kimse bey olamazdı... Zaten MUSTAFA GÖKMEN de, Eski Türk Kitabeleri isimli kitabında: “Bu kitabeden, Kürtlerin de Orta Asya'dan gelme bir Türk boyu olduğu kesinlik kazanıyor” diyor.

Meseleye, bir de, Türk Milletini meydana getiren milliyet unsurları açısından bakabiliriz ki, herhalde bu, en doğru ve gerçek sonucu verebilir: Türk milletini nasıl tarif etmiştik? Türk milleti; İslâmiyet'e iman eden, kendini Türk soyundan kabul eden ve Türkçe konuşan insanlardan meydana gelen bir cemiyet birimidir, demiştik.

Pekalâ, Kürtler Müslüman mı? Evet! Nerden belli? Elbette ve şüphesiz yaşayışlarından! Kürtler Türk soyundan mı? Evet!.. Nerden biliyoruz? Yukarda da söylediğimiz gibi, Yenisey Kitabeleri'nden! Kürtler Türkçe konuşuyorlar mı? Evet!.. Olur mu, öyleyse Kürtler niye farklı bir dil konuşuyorlar? Kürtçe niye var? Kürtler farklı konuşuyorlar ama, Kürtçe diye bir dil yok! Kürtçe, iyice bozulmuş bir Osmanlıca’dan başka bir şey değil... Osmanlıca da, biliyorsunuz ki, Arapça ve Farsça tamlama ve kelimelerin istilâsına uğramış bir Türkçe'dir... Netice olarak, Türk milletini meydana getiren üç unsur Kürtlerde de aynen mevcut. Öyle ise, Kürtler de Türk'tür.

Esasen, bunu böyle deyip, son noktayı koymak lâzım, ama, öyle yaparsak, meseleye, peşin hükümle ve kötü niyetle yaklaşanların ellerine bakın hiçbir ilmî delilleri yok diyebilecekleri bir koz vermiş olabiliriz, diye endişe ediyoruz. O sebeple, konuyu açarak, bu tezimizi delilleri ile ortaya koymalı ve hattâ ispatlamalıyız. Biz de, öyle yapmaya çalışacağız.

Öyle ise, başa dönerek, Kürtlerin Türk olup/olmadığını ortaya koyacak sualleri yeniden soralım ve teker teker cevaplandırmaya gayret edelim.

KÜRTLER MÜSLÜMAN MI?

Kürtler Müslüman mı? Evet, Kürtler, tek tük ateist ve/veya dinsiz olanları hariç tutulursa, kahir ekseriyetle Ehl-i Sünnet vel Cemaat yolunun itikatta Eşarî ve amelde de Şafiî kollarına mensup, Müslüman’dırlar! Keza Kürtler, tasavvuf yolunun, daha çok Alevî ve Nakşî
kollarına bağlıdırlar. Bu, kesin bir gerçektir! Hiç kimse, aksini iddia dahi edemez. Bu soruya, bu yüzden, böyle kısa bir cevap vermek yeter de artar bile...

KÜRTLER TÜRK SOYUNDAN MI?

Kürtlerin, etnik bünye itibariyle, hangi ırk veya soy dairesine bağlı oldukları meselesi, bugüne kadar, yapılan birçok araştırmaya konu olmuş. Kimileri bu konuyu, antik çağlara kadar çıkarmış, Kürtlerin menşeini oralarda aramış; kimileri ise tenkitten geçmemiş, doğruluk derecesi tesbit edilmemiş, çoğu defa, orta zaman vak'anüvisliğinin bıraktığı masallarda aramış; kimileri de bir kısım devletlerin kendi politikaları paralelinde bir araştırma yapmıştır. Sonuç itibariyle, Kürtlerin milliyeti hakkında birkaç tez ortaya çıkmıştır... Fakat biz, bu tezleri ayrı ayrı ve teker teker incelemeyeceğiz, bu tezlerden en çok kabul görmüş olanını, araştırmaları yapan ilim adamlarının görüşlerini özetleyerek vereceğiz:

Prof. Dr. M. Fahrettin KIRZIOĞLU, Kürtlerin Türklüğü isimli kitabının değişik yerlerinde şöyle yazıyor: “Bizim araştırmalarımıza göre, M. Ö 7. Yüzyılda Orta Asya'nın doğusuna hâkim Hunlar (Hiyung - nu) kolundan gelip, Tanrıdağlar bölgesine yerleşerek burada Karluk ve Abdal/Haptal (Heptalit) adıyla tanınan Oğuzlara karşılık; Saka (İskit) birliği içindeki Oğuzların karlı-dağ/yaylak bölgelerinde yaşayanlarına, Kürt ve bunun benzeri adlar verilmiştir. Yani, Karluk/Abdal urukları, Hunlar kolundan olup; Kürtler ise, Sakalar (İskitler) topluluğundaki yüce dağlar bölgesinde yaşayan Oğuzlardandır.”

“100. Doğu boylamı bölgesinde Yenisey-Kürtlerinden ve 1300 yıldan önce kalan Elkan Alp-Urungu’nun yazılı mezar taşında, zengin hayvan sürülerinden de bahsediliyor ve buradaki Kürt adlı güçlü uruğun, Türk soyundan olup, Türkçe konuşup yazdığı gösteriliyor. Asya'nın bu kadar doğu ve kuzey kesimine, eskiden hiçbir İranlı veya Aryanî kavim gelmemiştir. Yenisey başları, Türklerin Anayurdunun doğukuzey kesimidir.”

“Kars ilinden doğan Kür ırmağı ile, Erzurum bölgesinden çıkan Aras, Hazar Denizine karışmadan önce, Kuzey-Azerbeycanda birleşirler. Bu iki Türk ırmağı arasında kalan, Tiflis-Revan-Gence ve Karabağ illeri bölgelerine Ortaçağda ve İslâm eserlerinde, Aran denilirdi. .....
İşte bu Aran ülkesinde, ..... M.Ö. 7. Yüzyılda Kafkasların kuzeyinden gelen Sakalar'ın hükümdarlarının mensup bulunduğu en soylu uruğu, Sakasen/Sakasular yaşıyordu. Bunların Bala Sakan (=Küçük Sakalar) denilen boyu, Kürtler adıyla tanınmıştır. Kıyılarında yaşadıkları
ırmaklara göre biz Kuzey-Azerbeycan'daki bu uruğa, Kür-Aras Kürtleri denilmesini, uygun görüyoruz.”

“12. Yüzyılda, İslâm imanı ile Türk gücünün temsilcisi olarak, Kudüs'ten Haçlı kuvvetlerini temizleyen ulu kahraman Eyyublu Sultan Salâhaddin Hazretleri, bu Kür-Aras veya Aran-Kürtlerinin Ravadlı boyundandır.”

“Kür-Aras/Aran bölgesindeki Saka (İskit) uruğuna, M.Ö. 5. yüzyılda HEREDOT Sakasen, M.Ö. 331 deki İskender'in Arbela (Erbil) Savaşını anlatan yunanca kaynaklarda, Sakasın, STRABON'da Sakasen, PLİNİUS'ta Sakasun ve M.S. 150 yıllarında Mısır Kralı Yunanlı
PTOLEMEUS'un coğrafyasında Sakapen denilmektedir. Sakaların hükümdarını çıkaran boy veya uruğa HEREDOT, Basilik (Hükümdarlık)- İskitleri, Çinliler Se veya Su, millî Türk gelenek ve destanlarına göre de Kaşgarlı MAHMUD, Şu demektedir. Bu bilgiler bize, Kür-Aras arasında yaşayan Sakaların Sakasın uruğu'nun, hükümdarı çıkaran boy olduğunu
göstermeye yaramaktadır. İranlılar, Aran'daki Sakalar'a/Sakasın'a Si- Sakan (Si-Sakalar) ve 5. yüzyıldan 14. yüzyıl sonlarına kadarki ermenice kaynaklarda da, Si-Uni (Si-Hanedanı denilmektedir. Dede- Korkut Oğuznâme’lerinde ise, Taş-Oğuz Eli'nin altı Elbeyliğinin bağlı
bulunduğu Nahçıvan- Karabağ- Gence bölgesinin Hanlar sülalesi, Afrasyaboğlu Alp-Oruz kütüğü ile anılarak, bunların, Sakalar'ın ulu cihangir padişahı soyundan geldiğine işaret edilmiştir. M.Ö. 66 Aralık ayında Roma Serdarı Pompeius'un ordusu ile Tiflis doğugüneyinde ve Kür ırmağı boyunda kışlarken, onu baskına uğratırken bozulan ve 12 bin atlı ile 60 bin yaya çeri çıkarabildiğini anlatan APPIANOS ve Dion CASSİUS gibi kaynaklarda geçen Albanlar Hükümdarı (sülalesinin) adı, Orees ve Oroses (Orus/Örs) diye anılmaktadır. Bu da, millî destanlarımızdaki Afrasyaboğlu Alp-Arız/Oruz Han sülalesinden ibarettir.”

“(Rus diplomatı Vilâdimir) MİNORSKY, 1938'de Brüksel'deki Milletlerarası 20. Müşteşrikler Kongresinde okuduğu bir tebliğde, Kürtler'in İskit/Saka adlı atlı göçebe ve yaman okçu olan cihangir bir kavimden kaldığını ileri (sürmüştür).”

“Londra'ya yerleşmiş Arşak SAFRASTYAN adlı bir Ermeni de, 1948 de Kürtler üzerine yazdığı İngilizce kitabında, bunların atalarının, yaman savaşçı İskit okçuları olduğunu itiraf etmiştir.”

“M.Ö. 7. Yüzyıl başlarında Azak Denizi çevresindeki Kimmerler'i yurtlarından çıkarıp kovalıyan Saka (İskit) Türkleri, M.Ö. 680 ve 665 yıllarında güçlü ve kalabalık iki göç kolu halinde, Kür ile Aras boylarına geçip, Anadolu ile Azerbeycan'a yayıldılar. Bu göçlerden
ikiyüz yıl sonraları Anadolu ile İran'ı gezip görmüş olan Yunanlı HEREDOT, ünlü Tarihinde diyor ki, bütün İran, Anadolu, Suriye ve Mezepotamya gibi Asya topraklarında yirmi sekiz yıl hükmeden İskitlerin, cihangir padişahları Madyas (Asur kaynaklarında Madova, İran din kitabı Şehnâmesinde, Oğuzların destanlarında Afrasyab, Doğu- Türkleri Uygur ve Karahanlılar'da (Alp-Er Tonga) denilen kişi ile, İskit ileri gelenlerini, Medyalı (tâbi kral) Keyaskar (Key-Husrev) bir şölene çağırarak, hile ile hepsini sarhoş ettikten sonra, önceden
verilen karara göre, derhal öldürterek, İskitlerin hâkimiyetini sona erdirip, Medya'yı istiklâle ulaştırdı. HERODOT'un, yerli hâtıralara göre anlattığı bu hadise, öteki İran ve Asurlu kaynaklarına göre, M.Ö. 626 yazında ve Ürmiye Gölü kıyısında geçmiştir.”

“1597'de Bitlis'te yazılan ilk Kürt tarihi farsça Şerefnâme'de, Dicle-Kürtleri sayılan Kürmançların Oğuzlardan geldiği, millî Kürt destan ve an'anelerinden alınarak, şu dört delille anlatılmıştır.”

“1- Kürtler, Cen Tâifesi'ndendir (Yani: Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı soykütüklerinde, onların atalarının geldiği Çin/ Doğu-Türkistan ülkesi halkından Karahanlılar, Gürcistandaki Orbelliler, Ahlat-Muş-Bitlis-Bingöl bölgelerindeki Mamık-Konak Kardeşler uruğu/
Karakoyunlular gibi, Kürtler de Çinden gelmedirler.);”

2- Bütün Kürtler, Bokth ile Beçen (Peçen) adlı iki kardeşten Türemişlerdir (yani, bütün Dicle-Kürtleri/ Kürmançlar, 12 boy Bozoklar ve 12 boy Üçoklar koluna ayrılan 24 Oğuz Boylarının Üçoklar/İçoğuzlar kolundan Bokhtşn=Bokhtlara adını veren Bogduz ile, (Becenevi/Peçenek'e adını veren Beçen'den türeme sayılırlar);”

“3- İslâmlıktan önceleri Kürtler, Türkistan'ın ulu kağanlarından Oğuz-Hanlılara tâbi olup onların soyundandırlar;”

“4- Dede-Korkut Oğuznâme’lerindeki kütük ve bilgilere uyan ve Kürt-Oğuznâmesi sayılan bir millî destanın özetini de şöyle veriyor:”

“Oğuz-Han(lılar) uzaktan duyup öğrenerek, İslâm dinini benimsediklerini arz eylemek üzere, (622-632 arasında) Hazreti Muhammed'e Elçi olarak, Kürtlerin Elbeğisi (sülâlesinden) Bogduz-Aman adlı, korkunç görünüşlü ve dev-yapılı birisini, gönderdiler.”

“Bu korkunç yüzlü Elçi de, uruğunu ve boyunu soran Hz. Peygambere: -Kürtler tâifesindenim dedi...”

“Antropoloji, insanın gövde ve dış yapısını, bilhassa kafatasını inceleyerek, soyu ve kökünü araştırıp, ortaya çıkarmaya yarar. Bu bakımdan ..... Kürtlerin de, bütün Türkler gibi, % 85'ten çoğu yuvarlak başlı (braki-sefal) olup, ..... uzun başlı (doliko-sefal) değildirler. ..... Ancak, orta başlı (mezo-sefal) ve uzun başlı (doliko- sefal) tipteki Kürtlerin sayısı % 15 olup, bu nispet Batı Türkistan ve Türkiye'deki Türkmenler ile Yörüklerde de görülmektedir. Kürtlerin
Türkmen tipinde olduklarına V. MİNORSKY'de 1927 yılında İslâm Ansiklopedisine yazdığı Kürtler makalesinde işâret etmiştir.”

“Biz de, antropolojinin inceliklerini bilip gözetmeye lüzum kalmadan, bu gerçeği gözümüzle görmüyor muyuz ? ..... Bir sosyolog olarak Ziya GÖKALP diyor ki, Kürtler ile Türklerdeki bu dış görünüş ile gövdedeki benzerlik, ruh ile duygularda da birlik ve ayniliğin delilidir. ..... Kısacası, kafatası, yüz çizgileri, boy-pos ve gövde yapısı bakımlarından Kürtler uruğundan olanlar ile, Ortasya Türkmenleri ve Azerbeycan ile Türkiye'deki Yerli, Terekeme, Karapapak,
Yörük, Tahtacı, Mavâlı, Manav, gibi türlü uruk ve boy adları ile tanınan insanlar arasında, bir fark ve ayrılık yoktur.”

Dr. Mahmut RİŞVANOĞLU, Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm isimli kitabında, F. KIRZIOĞLU'nun yazdıklarının hemen hemen aynını yazdıktan sonra, şunları ilâve ediyor: “İnsanların gövde ve dış görünüşteki yapılarını ve bilhassa kafataslarını inceleyerek, soyları ile kökenini araştırıp ortaya çıkaran antropoloji, bu yönden müspet bir ilim koludur. Turanî ırkından gelen bütün Türk uruklarının antropolojik tetkiklerinde kafataslarının yüzde 85 nisbetinde yuvarlak başlı (brakisefal) olarak tespit edilmiştir. Kürmanç ve Zaza Türklerinde de kafa yapıları yüzde 85 olarak yuvarlak başlıdır. Halbuki Aryanî ırka mensup olanlar, uzun başlı (dolikosefal)dırlar. Ancak, ikisinin arası bir baş yapısı (mezosefal) ve uzun başlı olarak da Türklerde yüzde 15 kadar olup, bu nispet Kürmançlar, Zazalar ve Batı Türkistan ile Türkiye'deki Türkmanlar ve Yörüklerde de aynı görülmektedir.”

“Büyük Türk mütefekkiri Ziya GÖKALP, bir yazısında: Bir köylü Kürt ile Türkmen'i konuşmadıkça dış görünüşlerinden birbirini ayırd etmek imkânsızdır, demektedir.”

“Millî mücadele sırasında emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda hizmet eden bazı hainler gibi, Dr. Şükrü SEKBAN da İngiliz emperyalistlerinin haince emellerine önceleri hizmet etmiş, gerçek dışı yayınlar yaparak uzun zaman faaliyette bulunmuştur. Bu arada Irak'ta Süleymaniye'de doktorluk ederken bazı müşahedeleri de olmuş ve 1933 senesinde çıkardığı La Question Kürds adlı eserinde (Kürt Sorunları) Kürmançların antropolojik vasıflarının Türkmanlarla bir olduğunu bu ara şöyle belirtmektedir: Operatör olarak on yıl Irak'ın Kerkük ve Süleymaniye şehirlerinde tabiplik yaptım. Bu sırada bana gelen hastaları konuşturmadıkça, Kürt mü, Türkman mı olduğunu asla ayırt edemezdim, diyor.”

“Daha sonra da gerçekleri gören Dr. Şükrü SEKBAN bey, Kürtlerin kökeni hakkındaki emperyalist görüşlerin bu iki Türk uruğunu parçalamak için ortaya atıldığını ve bu şekilde kendilerinin emperyalist plânlarına alet edilmek istendiğini yukarda bahsettiğimiz kitabında
açık olarak izah etmiş; Fransa'da hastalandığında ben öz vatanıma götürün diyerek, Türkiye'ye gelmiş ve burada vefat ederek defnedilmiştir.”

Bu konuda, Prof. Dr. Aydın TANERİ ise, Türkistanlı Bir Türk Boyu Kürtler, adlı kitabında şöyle diyor: “Konuya ırk görüş açısından baktığımızda ..... Kürtler de diğer Türk boyları gibi Orta Asya menşelidirler, Turanî bir kavimdirler ve ancak Türk ırkından olabilirler. Bu konuda görüş getirenlerce kesin teşhis konulamamasının sebebi, böyle bir ırk tipinin zaman ve mekân
bakımından çok uzaklarda, Orta Asya'da, hiç değilse binbeşyüz sene evvel geride kalmış olmasıdır. Bu bakımdan, Türkmen ve Kırgız, Özbek v.b. diğer Türk boyları ile karışarak Türk Milletini meydana getirmiş olan Kürtlerin Türkler ile aynı ırktan olmadıklarını göstermek için
harcanan gayretler boşunadır. Kaldı ki, saf ırk olmadığı, olmayacağı da açıktır. Irkçılık da çağ dışıdır. Ayrıca bugünkü yurdumuza çok uzak bir coğrafî bölgeden Orta Asya'dan geldik. Orta Asya'dan sonra, İslâm döneminin ilk yarısı olan Selçuklu dönemini, merkezi İran olan çok geniş bir alanda ve Anadolu'da Osmanlı dönemini merkezi İstanbul olan, Anadolu, Rumeli, Suriye, Irak, Mısır vs. gibi çok dağınık ve değişik coğrafî bölgelerde geçirdik. Bugün ülkemizde Türkler bölge bölge, ayrı ayrı özellikler gösterirler. Nitekim Rumeli Türkü ile Azerbaycan Türkü, Ege Türkü ile Doğu Anadolu, Orta Anadolu Türkü, Karadeniz bölgesi Türkü ayrı özellikler gösterebilirler. Hatta yakın komşu olan Doğu Karadeniz, Batı Karadeniz farkı dahi vardır.”

KÜRTLER TÜRKÇE Mİ KONUŞUYOR?

Bu suale, yukarda kendilerinden faydalandığımız ilim adamlarının bu konudaki görüşlerini, özetleyip aktararak cevap verebiliriz, fakat, bütün bu âlimler birbirlerinin yazdıklarından haberli ya da habersiz olarak, hemen hemen aynı şeyleri yazmışlardır, bu sebeple, bir tekrara
düşmemek için, sadece, Dr. Mahmut RİŞVANOĞLU'nun Doğu Aşiretleri ve Emperyalizm isimli kitabında yazdıklarını vermekle iktifa edeceğiz.

Dr. Mahmut RİŞVANOĞLU, şöyle yazıyor: “İranlıların 300 yıllık sosyo-kültürel tesirlerinin izlerini göremeyen ve görmek istemeyen, gerçek bir tarih ve dil bilgisinden yoksun Türk-İslâm düşmanı emperyalist güçlerin piyonu haline gelmiş bazı kimseler, temelsiz yayınları ve propagandaları ile Oğuz-Kürt'lerin İranî bir dil konuştuklarını (söyleyerek), bu yönden de Kürtleri ari bir ırk olarak görmeye çalışırlar. İlk bakışta Acemceyi andırır gibi görünen bu dil hakkında Türk düşmanı Rus akademisyeni V. MİNORSKY bile, Kürtçe menşe'de Farsçadan ayrıdır, demek zorunda kalmıştır. Yine devamla, Garbî Farsça ile Şarkî İranca arasında da farklılık arzetmektedir. Bu karışıklık ve bugünkü lisanlarında birbirine yabancı unsurlar bulunmasına rağmen umumi heyetiyle Kürtçe Farsça'dan tamamen ayrı bir mahiyet göstermektedir, diye söylemektedir.”

“Edip YAVUZ Bey (Tarih Boyunca Türk Kavimleri), Kürtçenin ana kuruluşu bakımından Türkçenin aynı olduğunu, cümle kuruluşunda özne evvel, mefûl sonra ve fiilinde en sonunda bulunduğunu ve dilde de Türkçe sözlerin çoğunlukta olduğunu belirtmektedir.”

“Buna örnek olarak E. YAVUZ Beyden, bir Zazaca (Guranca), bir de Gurmança yani Kurmanço olarak iki cümle alarak çözümleyelim.”

“Hel-Ocağı Seyyid-i tu sero-perora gero (Bu bir Zazaca duadır)
“Seyit ocağının kartalı senin başına kanatlarını gersin demektir.”

“Özne: Seyit ocağının kartalı. Tümleç: Senin başına kanatlarını. Fiil: Gersin.”

“Sözlerden Hel-Ocak, Ger Türkçe. Tu, Ser (Baş), Perora (Kanatlar) Farsça olup, eski Osmanlı Türkçe'sinde de kullanılan sözlerdir. Seyit sözü Müslümanlarda kullanılan ve Hz. Hüseyin'in
soyundan gelenlere verilen isimdir.”

“Kurmanço'da da aynı durum mevcuttur. Nazımda bile yine özne evvel fiil sonra gelmektedir. Şu nazıma bir göz atalım:”

“Ji Kürt pirsine rikne islame çine?
Gotiye: Sevmu salat, hacü zekât
Se resek fişek u tufengk zoldat.”

“Yani; Kürde sormuşlar İslâmın rüknü nedir? Cevap veriyor: Oruç ve namaz, Hac ve zekât. Üç bağ fişek ve asker tüfengi.”

“Burada da Kürt özne, pirsine (sormuşlar) fiil, rikne İslâme (İslâmın rüknü) tümleç, çine (nedir) fiil. Bu da bize, kelimeler ne olursa olsun Kürdün de konuşurken Türk olarak düşündüğünün bir belgesi olarak görünmektedir.”

“Kelimelerin kökenine gelince, pirsine Farsça kökten bozma se yine Farsça, rükünden riken ile savm, salat, hac, zekât Arapça, fişek, tüfeng Türkçedir. Gördüğümüz gibi kuruluşu tamamen Türkçe olan bu yazıda, kelimeler tıpkı Osmanlıcada olduğu gibi her milletten alınmış sözlerle doludur. Nasıl Selçukluların, sarayda, dergâhta, divanda Farsça, Osmanlıların da Farsça, Arapça ve Türkçe karışımı lisan konuşmaları onların Türklüğünü inkâr ve kayıp ettirmezse, yine karışık kelimeleri havi bir lisan kullanan Kürmanç ve Zazaların da Türklüğünü ve Oğuz soyundan geldiğinin inkâr edilmesine mesnet teşkil etmez.”

“Saint Petersburg Akademisi'nin yayınladığı 8528 sözlü Kürtçe- Rusça-Almanca lügat kitabında: 3000 halis Türkçe kelime, 2000 Türkçeleşmiş kelime, 1240 Zint, 1030 Türkçeleşmiş Farisî, 370 eski Pehlevî, 300 mahalli Kürtçe, 108 Gildani ve 60 Kafkas Türkçesine ait kelimeler, (Azeri, Çeçen, Çerkes).”

“Kitabın Türkçeye tercümesini yapan Şerefhan'ın akrabası Bitlisli bir zattır. Burda Kürtçe diye gösterilen 300 kelimenin 107'sinin dağ ve yayla isimlerine ait Türkçe kelimelerden alındığı yani Türkçe olduğu görülmektedir. Bu durumda Kürtçeyi teşkil eden 8500 kelimenin 5080 kadarı tamamen Türkçedir. Osmanlıca ve Selçukluların kullandıkları kelimeleri de kökenine göre ayırsaydık, bundan farklı bir durumla karşılaşacağımızı zannetmiyorum. Buna göre, ..... ırk özellikleri gibi dilleriyle de Kürmanç ve Zazaların Oğuz soyundan gelme Türkler'den olduklarının bir belgesidir.”

“KÜRTLER'de Oğuzcanın izlerinden beş özellik yaşamaktadır:

“A- Kaşgarlı Mahmud'un belirttiği gibi, Türk dilindeki dokuz sesli ve öteki sessiz harflerin diğerlerini Kürtler'de de görmekteyiz. Türkçe'de olmayan sesler, Kürtçe'de de yoktur.”

“B- Oğuzlarla Kıpçaklar'ın kelime başlarındaki Y seslerini yutarak konuştuklarını Kaşgarlı Mahmut Divanı'nda belirtmektedir. Kürtler de Oğuzlar gibi bu özelliği yaşatagelmişlerdir.”

“C- Yine, Divan-ı Lûgat'it Türk'de Kaşgarlı Mahmut diyor ki; Oğuzlar bazen kelime başlarına Kh sesini katarak söylediklerinden benim atalarımın bey ve kumandan anlamındaki ünvanı olan Arapça Amiri de Khamir biçiminde söylerler. Bu özellik de, bugün, Kürtler'de
yaşamaktadır.”

“D- Kaşgarlı, Oğuzlar ile onlara kardeş sayılan Kıpçak Türkleri'nin K sesini KHye çevirerek, Kalaç boyuna Khalaç, kız yerine Khız ve nerde anlamındaki Kanda yerine Khanda dediklerini örnek olarak anlatır. Biz bu Oğuz ağzının özelliklerini Kürtler'de de görmekteyiz.”

“E- Türkçe'de, Arapça'da olduğu gibi şedde, yani iki sesi ikiz olarak söylenmediğini özellikle Kaşgarlı Mahmut belirtmektedir. Bu yüzden de yüce İslâm Peygamberi'nin adını taşıyan erkek çocuğa bugün halkımız Mehmet demektedir. Bunun gibi Arapça'dan dilimize giren şeddeli sözleri de, bir sesli olarak söylenir görmekteyiz. Kürtler de Oğuzluklarından gelen Türkçe’nin bu özelliklerine uyarak kullandıkları Arapça'dan gelme sözleri âdeta tanınmaz hale sokarlar.”

“(Ayrıca) sayın F. KIRZIOĞLU İslâmiyet'ten önce Yenisey ırmağı başlarında yaşamış olan Altı Oğuz Kürt ve daha başka adlarla anılan Türk uruğlarının kullandığı Yenisey Yazısı ile bunun daha sonraki biçimleriyle yazılı 734 yılından kalma Orhun/Göktürk yazıtlarında Türk diline mahsus değişik ikiz sesi gösteren ve orta ile son hecelerde kullanılan iki harfin değerini Oğuz ağızlarındaki gibi Kürtlerde de görmekteyiz, demektedir. Nitekim Yenisey ile Orhun alfabelerinde ND/NT ve NC sesini gösteren harfler vardır. Aslında tek olan T ve N seslerini ND/NT'ye ve C/Ç sesini de NC/NÇ sesine çevirmeyi Oğuzlar gibi Kürtler'de de görmekteyiz.”

“Yapılan araştırmalarla, Göktürk yazıtlarında, deyimlerin sonundaki T son ekinin şimdiki ler, lar gibi çokluk bildirdiği anlaşılmaktadır. ..... F. KIRZIOĞLU'nun Dicle-Kürtleri üzerinde yaptığı araştırmalarda T son ekinin çokluk bildiren bir edat olarak, bu Türk uruğunda hâlâ kullanıldığı tesbit edilmiştir.”

Dil konusunda verdiğimiz bu deliller, bakar körlere acaba hiçbir şey ifade etmiyor mu? Bu uruğun Türk olduğu bundan daha doğru nasıl ifade edilebilir? Kimse boşuna uğraşmasın, Kürtler ayrı millet değil, Kürt'ler de, Türk milletinin diğer üyeleri Azeriler, Kazaklar,
Kırgızlar, Özbekler, Türkmenler vd. gibi ve kadar, Türk milletinin şerefli bir üyesidir...

Bu konuda, Ülkücü Hareket'in büyük mütefekkiri S.Ahmed ARVASÎ Hocamız da, şöyle yazmaktadır: “Doğu Anadolu'da yaşayan kardeşlerimiz, hem Müslüman, hem de özbeöz Oğuz çocukları oldukları halde, emperyalizmin tahribatı ile -buna karşı ilmî ve millî tedbirler
alınmadığı için- zorla yabancılaştırılmışlardır, yahut öyle gösterilmişlerdir. Kürtler'in, bir Türk boyu olduğu, ilmî olarak isbatlanmıştır. Bu konuda, ilim adamlarının elinde, kesin ve müşahhas belgeler vardır. Bilhassa Yenisey'de yapılan kazılar ve çıkan mezar taşları bu konuda artık şüpheye yer bırakmamıştır. Kürt İlhanı Alp Urungu'nun mezar taşı, bugün Orta Asya'da bulunmaktadır ve Kitabesi Türkçe'dir.”

“Ancak, hemen belirtelim ki, bugün Doğu Anadolu'da yaşayan kardeşlerimiz, bu Kürt boyundan bile değildirler, doğrudan doğruya Oğuz çocuklarıdırlar. Selçuk Bey, Alparslan, Osman ve Orhan Bey'ler ne kadar Türk iseler, onlar da o kadar Türk'türler, Karakoyunludurlar, Akkoyunludurlar, Göçer ve Yörüktürler... Buraya gelmişken, bu konuda
eski Van Milletvekili merhum İbrahim ARVAS'ın bir hatırasını nakletmek isterim. Diyor ki:”

“Bendeniz Şemdinan Kaymakamı iken, Gerdi Aşireti Reisi OĞUZ BEY'e sordum: Bu ad Türk adıdır, sana nereden gelmiş ? Cevaben dedi ki, bendeniz YİRMİBİRİNCİ OĞUZ'um; bizdeki an'ane, baba, kendi evlâdına kendi babasının ismini verir ve böylece müteselsilen devam eder. İbrahim Arvas, yazısını şöyle bitirir: Maalesef OĞUZ BEY ise bir kelime Türkçe bilmiyordu. Amcası KILIÇ BEY de öyle ve KOÇ BEYİ kabilesinin reisi Mehmed Emin de böyle idi. Binaaleneyh, heyet-i umumiyesi Türk olan bu muazzam kütleyi, Türk harsı ile yetiştirmek ve Türk dilini öğreterek vaziyeti asliyesine irca etmek idare âmirlerimize düşen büyük vazifedir.”

“Gerçekten de, Doğu Anadolu'da yolun gitmediği, mektebin girmediği yerlere daha çok Fars dili, kısmen de Arap dili girmiş, Türk kültür ve dilini yenik düşürmüş ve OĞUZ BEY'ler Kürtleşmiş bulunuyor. Aksine, yol ve mektep ulaştırabildiğimiz Doğu Anadolu havzaları
Türklüklerini korumuş bulunmaktadırlar.”

Son olarak; büyük Türk Milliyetçisi ve mütefekkiri Ziya GÖKALP; “KÜRTLERİ SEVMEYEN BİR TÜRK VARSA TÜRK DEĞİLDİR, TÜRKLERİ SEVMEYEN
BİR KÜRT VARSA KÜRT DEĞİLDİR” derken, Ülkücü Hareket'in merhum Başbuğu
Alparslan TÜRKEŞ ise; “BİZ NE KADAR TÜRK İSEK, KÜRTLER DE O KADAR
TÜRK'TÜR. ONLAR NE KADAR KÜRT İSE BİZ DE O KADAR KÜRT'ÜZ” diyor.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır