Genel Bakış
Bölgesinde güçlü ve dünyada söz sahibi bir ülke olabilmek için “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi çerçevesinde aktif bir dış siyaset izlenecektir.
Son yıllarda dünyada ve özellikle bölgemizde görülen gelişmeler ve çoğu zaman sıcak çatışmalara dönüşen ihtilaflar, dış güvenlik konusunda Türkiye’nin çok daha uyanık olmasını gerektirmektedir. Türkiye’nin bölgesindeki ve dünyadaki hak ve menfaatlerini gereği gibi koruyabilmesi için bölgesinde meydana gelebilecek olumsuz gelişmeleri daha başlangıçta caydırabilecek bir yapı ve dinamiğe sahip olması gerekmektedir. Bunun için de, TSK ’nın modern savaş teknolojisi araç ve uygulamaları için gerekli olan destek verilecektir.
Çağımızda ülkelerin gücünü, jeo stratejik konumu kadar jeo kültürel yapısı da etkilenmektedir.
Bunun için aynı dil, kültür ve tarihe sahip Türk dünyasını kucaklayacak bir politika izlemek zaruridir.
Dış politikamız her şeyden önce milli bütünlüğümüzün korunmasını gözetecektir. Çünkü bilgi ve iletişim çağında devletten devlete ilişkilerden çok, devletten halka siyaset izlenmekte, devletler ve milletler kamu diplomasisi yoluyla kültürlerini ve kimliklerini açıklamakta ve kendi kimliklerine uygun insan tipi yetiştirmek istemektedir.
Geçmişten günümüze kadar misyonerlik faaliyetleri, çağımızda ise uluslararası sivil toplum örgütleri ve kitle iletişim araçları vasıtası ile her yönde etkin propaganda yürütülmektedir.
Türkiye bu noktada, Türk kültürünü dünyaya tanıtacak, taşıyacak, Türk kimliğini bulunduğu coğrafyada yaşatacak sivil toplum örgütlerini teşvik edip destekleyecektir. Dünyanın dört bir yanında bulunan vatandaşlarımız bu noktada bilinçlendirilecektir.
Türkiye, dünya politikasında hakim ve etkin bir güç olmalı ve BM’de veto hakkı bulunmalıdır. Bunun için gerekli girişimler yapılacaktır.
Türkiye, kendi menfaatlerini ve uluslararası stratejik dengeleri gözeterek tüm dünya ile iktisadi, sınai, bilimsel ve diğer alanlarda işbirliği içinde olacaktır. Ancak, AB sürecinde belirdiği üzere ulusun bağımsızlığı, vatanın bölünmez bütünlüğü ve Kıbrıs gibi en temel konularda söz konusu olabilecek istek ve dayatmalar karşısında hiçbir tavizkar tutum içerisine girilmeyecektir.
BTP’NİN HAYATA GEÇİRECEĞİ SOMUT PROJELER
1- Nakliyecilere ve nakliye şirketlerine uzun vadeli faizsiz kredi verilecektir.
2- Otobüs, taksi taşımacılarına araçlarını yenilemeleri için faizsiz uzun vadeli kredi verilecektir.
3- Sanayiciye, bunun içinde metal, mobilya, parke, döküm, parça bütün sanayi dallarına proje mukabili faizsiz kredi verilecektir.
4- KOBİLERE ve esnaf kesimine uzun vadeli faizsiz kredi verilecektir.
5- Tarım kesimine ürününe karşılık faizsiz avans verilecek.
6- Çiftçiden vergi alınmayacak ve emeklilik hakkı tanınacaktır. Bu kesim her şartta devlet tarafından desteklenecektir.
7- Dünya piyasasında tarım ürünlerine, hayvancılık, madencilik, ormancılık ürünlerine pazar bulunacaktır.
8- Tarım kesiminin borçlarının faizleri kaldırılacaktır.
9- Hayvancılıkla uğraşan vatandaşlarımıza faizsiz teşvik kredileri verilecektir. Bu kesimin her türlü mamulüne dünya piyasasında pazar aranacak.
Ormancılık, hayvancılık, denizcilik ve tarım kesimlerine her türlü devlet desteği sağlanacaktır.
Emeklilerin maaşlarından vergi ve kesintiler alınmayacak vergi adında alınanlar maaşlarına ilave edilecektir.
Gençlere faizsiz, uzun vadeli EVLENME KREDİSİ verilecektir.
Doğum yapan her anneye ortalama bir memur maaşı kadar doğum yardımı yapılacaktır. Her doğan çocuk için vasat memur maaşının beşte biri kadar çocuk yardımı yapılacaktır. Bu yardım çocuğun iş sahibi olmasına kadar devam edecektir.
Ev hanımları işçi statüsüne kavuşturulup emekli olma hakkı temin edilecektir. Ev hanımları bu şekilde her türlü sağlık hizmetinden ve sosyal hizmetten istifade edeceklerdir.
Kimsesiz yaşlılara maaş bağlanacaktır. Geçimleri devlet garantisinde olacaktır. Şehit yakını, dul, yetim ve özürlülere devlet sahip çıkacaktır.
Lise mezunları imtihansız üniversiteye alınacaktır.
Dershane kadroları lise, yüksekokul, üniversiteye yerleştirilecektir.
Üniversite harçları kaldırılacak ve öğrencilerin burs adedi arttırılacaktır.
Vergisiz bir Türkiye için milyarın altında geliri olandan vergi alınmayacaktır. Emisyonu genişletip üretim elde edilecektir.
Cezaevleri eğitim ve üretim yeri olacaktır. Buralardaki kardeşlerimiz marangoz, metal, tarım gibi işlerde çalıştırılıp aile bütçesine katkıda bulunacaktır.
İmar ve mesken bakanlığı kurulacaktır.
Evi olmayan vatandaşlarımıza uzun vadeli, faizsiz, yıl vadeli, kira öder gibi taksitlendirilerek konut temin edilecektir.
DÖVİZ POLİTİKAMIZ
1-Dalgalı kur politikasına son verilecek. Dalgalı kur Türk milletinin emeğini ve üretimini ucuza getirmektir. Yabancı sermaye sahiplerine emeği ve üretimi peşkeş çekmektir.
2-Sabit kur politikasına geçilecek ihracatta yerli mamullerin pazarlanmasında zarar eden kesime devlet desteği verilerek, bu zararın önüne geçilecek, karşılıksız teşvik kredileriyle ihracat arttırılacaktır.
3-Sabit kura geçerken bir defaya mahsus olmak üzere devletin dış borçlarını ödemek için döviz alımı yapılacak, vatandaş kazansın diye mevcut kurun üzerinde %30 karla vatandaş dövizini devlete satacaktır. Bu uygulama sadece bir ay gibi kısa bir dönemde uygulanarak dış borçlarımızın tamamı zamanı gelmeden ödenmiş olacaktıseafoodplus.info bu borçların faiz yükünden devlet kurtulmuş olacak.
ÖZELLEŞTİRME
1- Madenlerimiz devlet, millet ve de yabancı ülkelerde çalışan vatandaşlarımızla ortaklık kurarak işletmeye açılacaktır.
2- Yurtdışında çalışan işçilerimiz Türkiyede emekli olma hakkına sahip olacaktır.
3- Avrupada çalışan Türk işçilerinin Türkiyede ve dünyada söz sahibi olabilmesi için bor, altın v.s gibi madenlerimiz devlet ortaklığıyla işletmeye açılacaktır. Böylece yabancı sermaye ile değil öz be öz bu vatanın evlatlarının sermayesi ile yeraltı kaynaklarımız değerlendirilmiş olacaktır.
Karar Sıra No
Tarih /11/
Mevzunun mahiyeti ve hulasası : Parti programına eklemeler yapılması hkk.
Bağımsız Türkiye Partisi, Kurucular Kurulu parti genel merkezinde tarihinde yaptığı toplantıda, “Prof. Dr. Haydar Baş’ın Ekonomi İle İlgili Görüşleri (İstanbul )” isimli eserde yer alan ekonomik görüşlerinin tamamının mevcut parti proğramına eklenmesine karar verilmiştir.
Eklenen ekonomik görüşler aşağıdadır.
1) Küreselleşme Nedir?
Küreselleşme, dünyaya hakim olmak isteyen sanayileşmiş devletlerin, azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını, kendi çıkarlarına mâl edebilmek için II. Dünya Savaşından sonra ortaya attıkları bir kavramdır.
2) Küreselleşme Nasıl Oluşur?
1- yüzyılın ilk yarısı, sanayi devrimini tamamlamış, pazar kaygısı içinde olan emperyalist devletlerin ekonomik nedenlere dayanan savaşlarıyla geçti.
2- Bu devletler, savaşların can kaybına yol açtığını ve maliyetli uygulamalar olduğunu gördüklerinden II. Dünya Savaşını takip eden yıllarda küreselleşmeyi ortaya attılar.
3- Böylece azgelişmiş ülkeler, büyük devletlerin açık pazarı haline geldi.
4- Bu şekilde geçtiğimiz yüzyılda sıcak savaşlarla elde edilen neticeler, küreselleşmeyle çok daha kolay elde edilmeye başlandı.
3) Küreselleşmenin Maksadı Nedir?
Küreselleşmenin maksadı, azgelişmiş ve gelişme sürecindeki dünya ülkelerinin her türlü kaynağının küresel güçler tarafından sömürülmesi ve bu ülkelerin her alanda teslim alınmasıdır.
4) Küreselleşmenin Kuralları Nelerdir?
1- Azgelişmiş ülkeler, II. Dünya Savaşından sonra dış borçlanmaya dayalı kalkınma modellerini uygulamaya teşvik edildiler.
2- Bu ülkelerin içine düşürüldüğü dış borç batağıyla beraber;
a) Dış destekli kalkınma modelleri,
b) Dış destekli ekonomik programlar,
c) Tarım, sanayi, maliye vb. alanlarda yapılan sözde reform önerileri,
d) Yerine getirilmesi gereken bir yığın, siyasi ve sosyal talep ortaya çıkmıştır.
3- Böylece ülkelerin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ciddi şekilde tehlikeye girmiştir, girmektedir.
4- Küresel dünyada büyük sermaye sahipleri, üretimden ziyade parayla para kazanma metodunu uyguladılar.
5- Bu şirketler, üretimden büyük oranda çekilmişlerdir. (Dünyadaki ekonomik durgunluğun ve artan işsizliğin temel sebebi de budur.)
6- Bu şirketler, üretimlerini emek ve kaynağın çok ucuz olduğu ülkelere yaptırmaktadırlar. Bunun da iki sebebi vardır.
a) Birincisi, kimi devletlerin bütçesinden bile daha fazla paraya sahip olan bu sermayedarlar için üretime yatırım yapmak riskli ve zahmetli bir kazanç yoludur.
Üretim yerine, geri kalmış ülkelerin para ve sermaye piyasalarında para spekülasyonlarıyla para kazanmak daha kolaydır.
b) İkincisi, kalkınma yarışına giren gelişme sürecindeki ülkeler, üretimlerini arttırırken, bir yandan da iktisatta karşılaştırmalı üstünlüğe sahip malları ihraç ederek dünya klasmanına çıkabiliyordu.
* Bu ise dünya kaynaklarını yeni rakiplerle bölüşmek demekti.
* Bunun önüne geçmek isteyen küresel güçler, sermaye hareketlerinin sınırsızlığından da yararlanarak emeğin ve kaynağın çok ucuz olduğu ülkelere bu malları ürettirmeye başladılar.
* Böylece hiçbir ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğü olan bir malı üretme şansı kalmıyor,
* Bu yöntemle bir ülkenin kalkınması imkansız hale geliyordu.
7- Bu sebeple günümüz dünyasında ekonomisini küresel güçlere karşı korumayan hiçbir ülkenin kalkınması mümkün değildir.
8- Küresel güçler, yabancı sermayenin ve para fonlarının bir ülkeye gelmesi için tavsiye ettikleri programlarda,
* IMF ile işbirliğini,
* Uluslararası tahkimi şart koşmaktadırlar.
9- Zira bu ekonomik savaşta IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, para spekülatörleriyle ortak çalışarak küresel devletlere hizmet etmektedir.
Bütün bunlar, emperyalist ülkelerin günümüzde uyguladıkları sömürü taktikleridir.
Küreselleşme ve globalleşme, küresel güçlerin, gelişmekte olan ülkelere açtıkları ekonomik savaşın adıdır.
Bu savaşın kurallarını küresel güçler belirlemektedir.
5) Küresel Güçlerin Türkiye Üzerindeki Oyunları ve Neticeleri:
1- AB, Türkiyenin adaylığını yılında değerlendirecektir.
2- ABye tam üye olmayan Türkiye, te Gümrük Birliğine girmiştir.
3- ABye üye olmadan GBne giren, Türkiyeden başka bir ülke yoktur.
4- Türkiye, tek taraflı verdiği tavizler neticesi ortaklık haklarından yararlanmadan ekonomik yükümlülükleri tek taraflı üstlenmiştir.
5- GBne girmemizle beraber ülkemizde tam bir ithalat patlaması yaşanmıştır; ihracatta ise her alanda bir düşme gözlenmiştir.
6- Neticede yaşanan dış ticaret açığı sebebiyle Türkiyenin çok ciddi döviz kayıpları olmuştur.
7- GB şartlarında çifte standart uygulanmış, Türkiyenin tarım ve tekstil mamullerinden kota uygulaması kaldırılmamıştır.
8- Sonuçta Türkiye, Avrupa mallarına açık bir pazar haline gelmiş, gümrük vergilerinde de büyük oranda kayıplar yaşanmıştır.
9- GB, en büyük darbeyi, yeni gelişmekte olan ancak uygulanan ekonomik programlar neticesi maliyetini aşağıya çekemeyen ve rekabete hazır olmayan yerli üretime vurmuştur.
Ülkemizdeki ilk beşyüz şirketin gelirlerinin yüzde 85ini faiz gelirleri oluşturmaktadır.
Dünyada serbest dolaşan para miktarı, dünya ticaret hacminden 20 kat büyük bir rakama ulaşmıştır.
Bu kadar büyük paraların yıkıcı ve spekülatif etkileri ise malumdur.
Bu sebeple IMF gelişmekte olan ülkelere ekonomik programlar tavsiye etmektedir. (Bunların içinde Türkiye de vardır.)
Ancak, bize tavsiye edilen bu programların maksadı, ekonomimizi istikrara kavuşturmak değil, IMFnin temsil ettiği sermaye gruplarının ülkemizin pazar ve kaynaklarını ele geçirmesini garanti altına almaktır.
IMFnin, en stratejik kurumlarımızı özelleştirmemiz için yaptığı ısrarın sebebi budur.
Bu süreçte devletin güçlü olması ciddi bir engel teşkil ettiği için, IMF programlarında ısrarla devletin gücünü küçültmemiz tavsiye edilmektedir.
Ülkemizi ekonomik krize götüren en önemli sebeplerden biri de bankaların içinin boşaltılması suretiyle Hazinenin talan edilmesidir.
Kişilerin şahsi menfaati gibi görünen bu eylemler, tesadüfi olmayıp T.C. Devletini batırmak için hazırlanmış bir projenin uygulamaya konmasıdır.
Bu ve benzeri durumların doğurduğu zararın tazminine ve bunlarla mücadeleye Ulusal Güvenlik meselesi olarak bakmaktayız.
Küresel güçler, yabancı sermayenin ve para fonlarının bir ülkeye gelebilmesi için gelişmekte olan ülkelere önerdikleri kalkınma modellerinde;
a) Uluslararası tahkimi,
b) IMF ile işbirliğini şart koşmaktadırlar.
Bize de aynı oyunu oynamışlardır.
IMF ile yaptığımız Stand-by antlaşması gereği bize kredi verilmiş, ancak bu paranın ülkemizin bozuk olduğu iddia edilen mali kesimine aktarılması şart koşulmuştu.
Mali kesimdeki bozukluk, yapısal değildir. Bozukluk,
a) Denetim ve cezaların yetersizliğinden,
b) Bu kesimin hortumlamaya açık sisteminden kaynaklanmaktadır.
c) Küresel güçler, bunu gayet iyi bilmektedir.
IMF vb. kuruluşlar tarafından önerilen programlarda reel sektörün adının geçmemesi ve kredilerin bankalara aktarılmasının sebebi budur.
Ayrıca reel sektör, küresel güçler tarafından fonlama görevi, yabancı bankalar tarafından yerli bankalara verilen sendikasyon kredilerinden oluşmaktadır. Amaç, döviz olarak gelen sendikasyon kredilerinin, daha sonra çıkartılacak olan döviz krizleriyle batık hale gelmesiyle, geri ödenemeyecek; bu durumda hileyle hem yerli bankalar, hem de yerli firmalar yabancı sermayedarlar tarafından ele geçirilecektir. Böylece en büyük zararı da IMF politikalarıyla aslında devlet görmüş olmaktadır. Merkez Bankasının döviz rezervleri erimiş, para basmaktan aciz duruma gelmiş, ülkenin doğal kaynakları, enerji kaynakları, halkın tasarruf birikimleri ve kâr eden kamu işletmeleri özelleştirme adına uluslararası sermaye tarafından teslim alınmış olmaktadır.
6) Küresel Oyunlar Neticesi Geldiğimiz Durum
1- Bugün ülkemizde vergi gelirlerinin tamamı, iç ve dış borçlarımızın faizlerini dahi karşılayamaz durumdadır.
2- Ülkemiz yüksek faiz, enflasyon ve döviz üçgeni içinde bir darboğaz yaşamaktadır.
3- Diğer ülkelerin piyasalarında tedavülde olan yerli para miktarı milli gelirlerinin yüzde 30u iken, bizde bu durum yüzde 2ler civarındadır.
4- Ekonomideki bu açığı Merkez Bankasının kapatmasına karşı olanlar, bu işlevi bankaların görmesini istemektedirler.
5- Piyasa için gerekli olan bu paranın yerini, çek ve kredi kartlarıyla bankaların bastığı adi paralar almıştır.
6- Merkez Bankasının para basmayarak boşalttığı alanda, bankalar kredi kartlarıyla (plastik para) ve çek hesaplarıyla adeta para üretmektedirler.
7- Piyasada para yerine kullanılan bu araçlarla, bankalar, faiz işleterek yeni bir kazanç kapısı elde etmektedir.
8- Bu şekilde bankalar, ekonomik hayatta önemli bir para kaynağı olarak stratejik önem kazanmaktadır.
9- Devlet para basması gerekirken, borç yükünü çevirmek için yaptığı Hazine ihaleleriyle en büyük TL takipçisi olarak bankalara başvurmaktadır.
Bankalar piyasada geçerli olan faiz rakamlarıyla mevduat toplamaktadır.
Başta devlet olmak üzere reel sektör ve bireyler, para ihtiyaçlarını yüksek faizle buralardan karşılamak zorunda kalmaktadır.
Borç batağı içindeki devlet, yılı bütçe programında 42 katrilyon faiz ödeyeceğini tahmin etmektedir.
Devlet vergi gelirlerinin tamamını, yani bütçenin yüzde 45ini faize vermektedir.
IMF, Merkez Bankasının para basmasını yasakladığından, paraya ihtiyacı olan borçlu devlet Hazine ihaleleriyle TLnin maliyetini kendi eliyle yükseltirken,
Parayla para kazanan ve devleti batağa sokan rantiye kesiminin işini kolaylaştırmaktadır.
Bu sebeple geçen yıl en büyük beş yüz kurumun gelirlerinin yüzde 85i faaliyet dışı gelirlerden (faizden) kazanılmıştır.
Devletin iç borçlanmalarla piyasada oluşturduğu faiz rakamı diğer kredi türlerine referans olmakta;
* Böylece üretim yapmak için krediye ihtiyacı olan reel kesim,
* Faizdeki kolay ve yüksek kazanca rağmen üretim yapmak isteyen firmalar darbe almaktadır.
* Zira paranın maliyeti yükselmektedir.
Ayrıca devlet, artan iç borç faizleri yüzünden katma değer üreten kesimden, yüksek vergi ve sigorta harçları olarak, rantiye kesimine gelir transferi yapmaktadır.
Neticede Merkez Bankası, piyasasının ihtiyacı olan parayı basmadığı için;
* Bankaların bastığı çek ve adi paralar ortaya çıkmıştır.
* Bu şekilde ortaya çıkan bu banka paralarının kullanımında:
a) Vadeli işlemler alışkanlık haline getirilerek,
b) Verdiği kredilere faiz işletilerek piyasaya hakim maliyetli bir para ortaya çıkmaktadır.
Bu maliyetli para, reel sektöre kredi olarak gittiğinde, üretimin maliyetini arttırarak maliyet enflasyonuna sebep olmakta,
Bireylere gittiğinde, ev halkının alım güçlerini düşürdüğünden ticaret hayatını daraltıcı etki yapmakta,
Devlete gittiğinde ise bütçe açığının artırıcı etkisiyle enflasyona sebep olmaktadır.
Devletin para basma vazifesini yerine getirmemesi;
a) Kaynakların haksız bir şekilde bankalara
b) Ve parayla para kazanan rantiye kesimine gelir transferiyle aktarılmasına sebep olmaktadır.
Ayrıca dövize karşı korunmayan TL, yüksek faizin de etkisiyle bankalara giderek belli alanda bloke olmaktadır.
Bu sebeple piyasanın tahrik gücü olan ve tedavülde bulunması gereken milli para piyasadan çekilmekte,
Ve yabancı para birimleri bu alanı doldurmaktadır.
Ülkemizde 50 milyar dolar yastık altında;
60 milyar dolar bankalardaki döviz hesaplarında bulunmaktadır.
Ülkemizde yabancı para birimleri;
a) Milli paramızı piyasadan kovmuş,
b) Tasarruf aracı olmuş,
c) Değişim işlevini kabul ettirmiş,
d) Güven unsuru kazanmıştır.
Bankalardaki TL, 40 katrilyon civarında iken,
Piyasada değişim aracı olarak 4 katrilyon TL kullanılmaktadır.
TLnin güvende olduğu yerler ise;
a) Yüksek faizle devlet bonolarında,
b) Veya mevduat olarak bankalarda bulunmaktadır.
TL, değişim ve tasarruf aracı olarak kullanılmıyor, TLnin yerini döviz almıştır.
Aslında piyasada dövizin bulunmaması gereklidir. Zira;
a) Ekonomimiz ithalata bağlıdır,
b) Ve bu oranda ihracat yapamamaktayız.
Buna rağmen piyasada milli paramızdan fazla döviz bulunmasının sebebi;
a) Devletin uluslararası kredi kuruluşlarından aldığı milyar dolar kredi,
b) Ve kayıt altına alınmamış dövizin varlığıdır.
Devlet, piyasanın ihtiyacı olan emisyonu sağlamadığı için, ABD Merkez Bankası para basarak Türkiyedeki bu açığı gidermektedir.
* Bu yüzden ülkemizde milli paramızın yerini, yabancı para birimleri almıştır.
Öte yandan, şu anda devletin halktan topladığı verginin, faiz ödeme dışında devlete hiç bir faydası yoktur.
Bu vergilerin büyük kısmı, sadece devletin kayıt altına alabildiği esnaftan, memurdan, işçiden alınmaktadır.
* Yani vergi doğru kesimden, yeterli oranda alınmamaktadır.
Ülkemizden milyar dolarlık bir fon bu yüzden dışarı kaçmıştır.
Yani mevcut vergi sisteminde, toplanan vergiler, üretici kesimi tahrik eden tüketim gruplarından alındığı için düşük gelir grupları adaletsizliğe uğramaktadır.
7) Milli Ekonomi Modeli Nedir?
1- Tamamen kendi insanımızın emeği, çalışması ve üretimiyle ülkemizin kalkınmasını ve ekonomik bağımsızlığını hedefleyen ekonomik modeldir.
2- Bu yönüyle milli kalkınma modeli, ülkeleri sömürmeyi hedef alan küresel güçlere karşı verilen mücadelenin de adıdır.
3- Bu model bir alternatif değil, ekonomik savaşın yaşandığı günümüz dünyasında yegâne kalkınma modelidir.
8) Emisyonun Arttırılması ve Yapılması Gereken:
1- Bu noktada devlet, adaletli bir vergi politikası belirlemeli,
a) Kayıt dışı ekonomiyi tesbit edip, kayıt altına almalı ve bu büyüklüğü bulmalı,
b) Bu şekilde bir yılda alınması gereken vergi miktarını hesaplamalıdır.
2- Ancak bu vergiyi almak yerine;
a) Emisyon o miktarda artırarak,
b) Sıfır faizle, proje karşılığı müteşebbise vererek, sermaye kıtlığı çeken reel sektöre sıfır maliyetli bir kaynak oluşturabilir.
3- Bu sayede;
a) Hem halktan vergi alınmayarak talep kesimi tahrik edilecek,
b) Hem de arz arttırılarak, talep karşılığını bulacak ve enflasyon tehlikesi ortadan kalkacaktır.
4- Zaten toplanan vergilerin devlete bir faydası olmadığından, proje mukabili üretime verilmiş olmaktadır.
5- Toplanacak vergilerle ödenecek faiz ise;
a) Ya borç ertelemesiyle yeni bir takvime bağlanır,
b) Ya da para basılarak borçlar ödenir.
6- Bankalar şu anda enflasyonun bir kaç puan üzerinden talep edenlere kredi vermektedir.
7- Yukarıda anlatılan sistemle, piyasadan sıfır faizle para sağlanacağına göre, bankalardan kredi isteyen de olmayacaktır.
8- Yani sıfır faiz, sıfır enflasyon demek olacaktır.
9- Enflasyon problemi çözmüş bir devletin milli parası da değerini kaybetmeyeceği için yabancı paraların geçerliliği sona erecektir.
Piyasada yabancı paranın yerini TLnin alması, piyasada TL miktarının artmasından başka bir değişikliğe yol açmaz.
Artan TL miktarı;
a) Yatırım aracı olarak parayla para kazanma metodunu terk ederek,
b) Üretim alanlarında profesyonel risk/sermaye kuruluşları tarafından değerlendirilerek yeni bir yatırım alanı bulmuş olur ki; bu durum, ülkenin hızla kalkınmasında önemli bir unsur teşkil edecektir.
9) Milli Kalkınma Modelinin esasları:
1- Maksat, ülkemizin kalkınması ve ekonomik bağımsızlığıdır. Ekonomik bağımsızlıktan kasıt, Türkiyenin gerektiğinde her türlü mal ve hizmeti üretebilme gücüne sahip olması, iç ve dış ödemelerini borçlanmadan temin etmesidir.
2- Uluslararası sermayenin gelişmekte olan ülkelere karşı yürüttüğü ekonomik savaştan dolayı ülkemizde reel sektör, ileri teknoloji kullanan, büyük yatırım ve organizasyonları gerçekleştiren projeleri hayata geçirecek güçten uzaklaşmıştır.
3- Bu sebeple devlet, yeni ürünler geliştiren, yeni pazarlar bulan, yeni teknik ve yöntemlerin uygulandığı ve büyük sermaye yatırımlarının gerektiği alanlara girip, mamul ve yarı mamul üreterek reel sektöre öncülük yapacak; uzun vadede üretimimiz ve istikrarın sağlanması için stratejik malların üretimi garanti altına alınacaktır.
4- Reel sektör faaliyet dışı gelirlerle değil, üretimle para kazanmaya yönlendirilecektir.
5- Üreticinin sıfır maliyetle sermaye elde edebilmesi için, emisyonun genişletilmesi ve faiz giderlerinin kaldırılmasıyla elde edilecek kaynak, proje mukabili müteşebbise verilecektir.
6- Sigorta, vergi ve enerji gelirleri aşağıya çekilerek, maliyetlerin düşürülmesi temin edilecek; bu sayede halkımıza dış piyasa koşullarında rekabet edebilecek mal sağlanmış olacaktır.
7- Yerli üretim, ithal mallar karşısında korunacaktır.
8- Dışarıya satılan hammadde ve yarı mamullerin değer katılarak mamul haline geldikten sonra ihraç edilmesi sağlanacaktır.
9- Yapılacak yatırımlar, ekonomik açıdan öncelikli sektörlere dağıtılarak verimlilik yakalanacak ve yatırım hacmi ile daha yüksek bir büyüme hızı elde edilecektir.
Yabancı sermayenin, bir ülkeye enerji kaynaklarını veya doğal kaynakları kullanmak veya gümrük duvarlarını aşarak iç pazara mal ve hizmet satmak için geldiği bilinmektedir. Gelişmekte olan ülkeleri sömürme mantığı dışında yatırım yaptığı ülkeyle ekonomik kader birliği yapacak ve kazandığı paranın tamamını bu ülke içinde tekrar yatırıma dönüştürecek anlayışta olan yabancı sermayeye her türlü teşvik ve kolaylık sağlanacaktır.
Döviz kurlarını belirsizleştirmesi ve döviz riskine sebep olması dolayısıyla ve sermaye hareketleri üzerinde daraltıcı etkileri ve üreticimizin en riskli maliyet unsuru olması sebebiyle dalgalı kur politikasına son verilecektir. Türk parasının değeri, Merkez Bankası eliyle korunacak, dolarizasyonu önleyecek tedbirler alınacaktır.
Bankacılık kesimi, devlet denetimi altında olacak, faiz hadlerinin belirlenmesinde, banka kredilerinin sektörler ve firmalar arasındaki yatırımlarının dağılım ve yapısı kontrol altında tutulacaktır.
Uluslararası tahkim uygulamasına son verilecektir.
Gümrük Birliği, millî çıkarlarımız doğrultusunda tekrar gözden geçirilecektir.
Spekülatif para ve sermaye hareketlerine karşı tedbirler alınacaktır.
İşçi ve memurdan vergi alınmayacak; geliri milyarın altında olan üretici ve
pazarlamacıdan da vergi alınmayacaktır.
Tarım ve hayvancılık, ormancılık ve madencilik desteklenecek; bu işletmelerin devreye
girmesi için faizsiz kredi verilecektir.
TARIM POLİTİKASI
Günümüzün en önemli sorunlarından birisi, dünyadaki ekonomik gelişmelerin eşit dağılmadığı bir ortamda, küresel güçlerin tarıma yapılan yardımları yasaklayan programların da etkisiyle, azgelişmiş ülkeler dünya besin kaynaklarından daha az pay almakta ve açlık sınırına yaklaşmaktadır. Bir ülke halkının besin ihtiyacını karşılama sorumluluğunun en stratejik sektörü hiç kuşkusuz tarımdır.
Ülkemizde de IMFin talimatları doğrultusunda yapılan uygulamaların batma noktasına getirdiği sahalardan biri de tarım sektörümüzdür. Milli gelirimizde önemli yer tutan tarımın; şeker ve tütün yasalarıyla üretimin önünün kesilmesi, tarıma teşviklerin kaldırılarak sınırlamalar getirilmesi, üretime kota uygulanması, tarımda ithalatın artırılması neticesinde önü tıkanmıştır. Bundan kısa zaman önce kendi kendine yetebilen birkaç ülkeden biri olan Türkiye, bugün IMF programlarındaki dayatmaların etkisiyle, tarım ürünlerinin tamamına yakınını değişik ölçeklerde ithal etmek zorunda bırakılmıştır. İklim ve toprak verimliliği nedeniyle en avantajlı olduğumuz tarım sektörü, küresel güçlerin ve uluslararası kredi kuruluşlarının ortaklaşa yaptıkları uygulamalar sonucu yok edilmektedir.
Bu bilgiler ışığında, Türkiye de uygulanacak bir kalkınma modelinin en önemli sektörü tarım olacaktır. Tarımsal üretime verilecek önemle, halkımızın ucuz ve yeterli miktarda besin ihtiyacının karşılanması garanti altına alınacaktır. Ayrıca, dünyada günden güne artan nüfusa karşılık, mevcut tarımsal kaynaklar sınırlı kalmaktadır. Bu sebeple, tarımda en avantajlı olan ülke olarak, tarımsal ürünler en önemli ihracat kalemimiz olacaktır.
Tarımda teknolojik gelişme ve iktisadi verimlilik dikkate alınarak tarım reformu yapılacaktır.
Bu amaca yönelik olarak;
1. Ülkemizdeki tarıma uygun arazilerin envanteri çıkarılarak, iklim ve toprak özelliklerine göre uygun tarımsal ürün gurupları belirlenecektir.
2. Toprağı olmayan köylüye, üretim yapma garantisi altında toprak verilerek üretime katılması sağlanacaktır.
3. Tarım tek başına bir sektör olarak değil, tarıma dayalı ilgili sanayi dalları ile bir bütün olarak alınacaktır. Bu amaç doğrultusunda tarım ürünlerinin son mamul haline getirilmesi için entegre sanayi kuruluşları teşvik edilecektir.
4. Tarım stratejik öneme haiz olduğu gerçeğinden hareketle yerli üretim dış pazarlardan korunacaktır.
5. Coğrafya, iklim, nüfus ile iç ve dış piyasa dengeleri göz önünde tutularak, tarım sektörünün üretim, miktar, çeşit, nitelik planlamaları ve ARGE çalışmaları yapılacaktır.
6. Çiftçi, planlı ve sürekli üretime katıldığı sürece vergi alınmayacak ve ürün alım garantisiyle doğrudan desteklenecektir..
7. Çiftçiye tohum, gübre, ilaç konularında yardım edilecektir.
8. Çiftçilere sosyal güvenlik ve emeklilik hakkı sağlanacaktır.
9. Atatürkün öncülüğünü yaptığı örnek tarım üretme çiftliklerinde modern tarım teknikleri ve ürün geliştirme yöntemleriyle çiftçiye örnek olacak çalışmalar yapılacaktır.
Sanayileşme ve şehirleşmenin tarım arazilerine yapılması önlenecektir.
Çiftçinin kooperatifleşerek güç birliği yapması desteklenecektir. Kooperatiflere tarımsal
alet ve makine desteği verilecektir.
Kuraklık, don, sel gibi doğal afetlere karşı ürün sigorta sistemi getirilerek,
çiftçilerin riskleri azaltılacaktır.
Erozyon ve toprak kaybına karşı etkin önlemler alınacaktır.
Üretici ile tüketici arasındaki zincir kısaltılarak üreticinin yüksek gelir, tüketiciye ucuz ürün sağlanacak, kooperatiflerden bu amaçla istifade edilerek, hal yasası tekrar gözden geçirilecektir.
Sanayiinin hammaddesi olan tarım ürünleri Dar Bölge Kalkınma modeliyle, ilgili sanayi kollarıyla entegrasyonu sağlanacaktır.
Tarımsal üretim merkezlerine maliyetlerini azaltmak için ucuz taşıma aracı olan demiryolları hatları çekilerek etkin kullanımı sağlanacaktır.
Ekostratejik komşularımızla (Ortaasya, Ortadoğu) tarım ürünlerimizde karşılaştırmalı avantajlı olduğumuz ürünlerde üretime ve ihracata daha fazla önem verilecektir.
Yerli gübre üretimine destek verilecek.
Minimum su sarfiyatıyla, yüksek ürün miktarı ve kalite sağlayan modern tarım teknolojileri (damlatma sistemi, hidrofilik katkı maddeleri) yaygınlaştırılacak.
Jeotermal enerji ve güneş enerjisinden istifade edilebilen bölgelerde seracılık yaygılaştırılarak, her mevsim tarım üretimi yapılması sağlanacaktır.
Yeni su kaynakları bulunarak, tarımın hizmetine sunulacaktır.
Katma değeri yüksek olan hayvancılığın temel girdi kalemlerinden olan yem ihtiyacının sağlanabilmesi amacıyla, ilgili tarım ürünleri yeterli miktarda üretimi teşvik edilecektir.
HAYVANCILIK
Besin kaynağı olarak insan gelişiminde et ve süt ürünlerini önemi büyüktür. Türkiye nüfusunun % 46sı 19 yaşın altındaki gençlerden oluşması, sağlıklı nesiller yetiştirilmesi için protein üretiminin ve tüketiminin yeterince yapılmasını gerektirmektedir. Ayrıca insanımızın temel gıda maddesi olan et ve süt ürün guruplarını içine alan hayvancılık, bir ülke için çok stratejik alanlardan biridir.
IMF politikalarıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelen alanlarımızdan biri de hayvancılıktır. Ülkemize uygulatılan programlarda sübvansiyonların ve teşviklerin kaldırılmasına karşın, Amerikan Tarım Yasası kendi ürün politikalarını olumsuz yönde etkileyebilecek, sütten ete birçok ürün gurubunun ithalatına miktar kısıtlamaları ve özel gümrük vergileri uygulamalarını sürdürmektedir.
1-Tesbitler:
a) Ülkemiz için bu kadar önemli olan hayvancılıkta temel sorun altyapı yetersizliğidir.
b) Hayvan yetiştiriciliğinin belirli kuralları vardır. Gerekli teknik ve sağlık şartları uygulanması ve yeniden yapılanma sürecinin hızlandırılması gerekmektedir.
c) Aralarında hiçbir organizasyon olmayan, dağınık küçük ünitelerle hayvancılığı ileri götürerek diğer ülkelerle yarışmak, bu altyapı ile hayvancılığın ileri götürülmesinin beklenmesi mümkün değildir.
2-Büyükbaş Hayvan Yetiştiriciliğinin Temel Sorunları:
Büyükbaş hayvancılığımızın temel sorunları altyapı yetersizliği ve organizasyon olmaması; şu andaki politikaların üretenden yana değil, aracı kurumları zengin etmeye yönelik olması ve fiyat istikrarının oluşmamasıdır.
Ülkemizde son yıllarda hayvancılık, yeterli politikalar üretilmemesi ve Avrupa Birliğinin ihracat sübvansiyonları ile desteklenen hayvan ve hayvansal ürünlerini ithal ederek yerli üreticinin para kazanamaması sonucu yok olma noktasına gelmiştir.
Hayvancılığımızın geliştirilebilmesi amaçlı, anlaşmalı çiftçi modeline göre ithal edilen adet damızlık gebe düvenin dağıldıktan sonra büyük kısmının kayıtları tutulmamış, bakım ve besin yetersizliği, ürün (et, süt) piyasasında istikrar oluşturulmaması sonucu milyon dolarlık damızlık ithalatından amaçlanan fayda sağlanamamıştır.
3-Kanatlı Hayvan Yetiştiriciliğinin Temel Sorunları:
Kanatlı hayvan yetiştiriciliğimizde son yıllarda et ve süt üretiminde büyük oranda artış sağlanmıştır. Buna paralel olarak çok büyük sabit yatırımlar yapılmıştır. Fakat can alıcı nokta, büyük yatırımların yanı sıra büyük oranda dışa bağımlı bir üretim gerçekleştirilmektedir. Et ve yumurta tavuğunda yetiştirilen ırklar hep dışa bağımlığıdır. Özellikle üreticinin en önemli maliyet gideri kümes hayvanlarının beslenmesinde kullanılan yem hammaddelerinin büyük bir bölümü dolara endekslidir.
4-Su Ürünleri ve Balıkçılık
Üç tarafı denizle kaplı ülkemiz, akarsu ve göllerle çevrili olmasına rağmen, bu zenginliğinin de farkında değildir. Ekonomik durumu iyi olan Norveçin, milli gelirinin en önemli kalemi balıkçılık sektörüdür. Ancak bu sektörden istenilen verimlilik elde edilememekte ve planlı organizasyonlar kurulamamaktadır.
5- Çözümlerimiz:
Hayvancılık sektöründe de ülkemizdeki diğer sektörler olduğu gibi yeni bir anlayışın hakim olması gereklidir. Bu sebeple;
1. Hayvancılığın geliştirilebilmesi için, milli hayvancılık politikası oluşturulacaktır.
2. Hayvan üreticilerine damızlık ve yavru verilerek, hayvan üretimi ayağa kaldırılacaktır.
3. Devlet üretme çiftlikleri kurularak, hayvancılıkta modern teknikleri özendirilecek.
4. Hayvancılığı yok eden ve deli dana vb. salgın hastalıklarla halkımızın sağlığını tehdit eden, ithal et uygulamasına son verilecektir.
5. Başta yem olmak üzere, devlet tarafından doğrudan desteklenecektir.
6. Hayvancılığın yoğun olduğu bölgelerde et, süt ve deri sektöründe entegre tesislerle sanayi dallarının kurulması.
7. Kooperatifleşme çalışmalarına önem verilmesi.
8. Hayvansal ürünleri tüketicinin kullanacağı son mamul haline getirilerek satılması.
9. Hayvan üreticisinin oluşabilecek salgın hastalık gibi olumsuzluklara karşı sigortalanması.
Üreticiye sosyal güvence ve emeklilik hakları sağlanması.
Hayvan ırklarının ıslah edilerek verimliliğin yakalanması.
Balıkçılık sektörüne alet ve ekipman sağlanması.
Deniz ürünlerinin anında değerlendirilmesi için konserve ve dondurulmuş ürün paketleme tesislerinin kurulması.
Denizlerimizde yavrulama dönemlerinde balık cinslerinin avlanma yasakları ile etkin korunması.
Akarsu yataklarına yakın bölgelerde alabalık gibi tatlı su balıklarının üretiminin teşvik edilmesi.
MADENCİLİK
Madenler ülkelerin zenginliğini ifade eden önemli göstergelerden biridir. Coğrafya itibariyle dünyanın son derece stratejik bölgesinde olan Türkiye çok zengin maden yataklarına sahiptir.
Hal böyle iken yanlış politikalarla madenlerimiz istenilen verimlilikte çıkarılamamakta ve maden üretiminin gayri safi milli hasıla içerisindeki payı sürekli düşmektedir.
Cumhuriyet döneminde Atatürk’ün ele aldığı konulardan biri de madencilik olmuştur. yılında çıkarılan bir yasa ile petrol arama ve işletme hakkı devlete verilmiştir. Madenlerimiz daha rasyonel bir şekilde aranması, bulunanların rezerv ve kalite tespiti amacıyla yılında Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Fakat, ne acıdır ki, daha sonraki yıllarda özellikle li yıllardan sonra madenlerimiz üzerinde yabancı tahakkümü artmış ve kendi doğal kaynaklarımızı çıkaramaz duruma gelmiştir. Batı, madenciliğimizin gelişmemesi için her türlü gayreti göstermiştir.
Bugün devletimizin desteklemediği üretim alanlarından birisi de madenciliktir. Türkiyede bordan kroma, doğalgazdan petrole, altından uranyuma, bakırdan demire, nikelden alüminyuma kadar sayılamayacak çeşitte maden bulunmaktadır.
Bugün Türkiyede bilinen maden varlıklarının değeri 2 trilyon dolardır. Özellikle iç ve dış borçları inanılmaz boyutlara ulaşan ülkemiz için madenlerimiz bir umut ışığıdır. Ayrıca kalkınma hamlemizi gerçekleştirmemiz için gerekli olan sermaye ihtiyacımızı sağlayacak kaynak olarak önümüze çıkmaktadır. Yerin altındaki bu değerlerimizi devreye sokamadığımızdan, hazinenin üzerindeki bir dilenci gibi yaşamakta, ihtiyacımız olan sermaye ihtiyacını elde etmek için uluslararası fonlara el açmaktayız.
Maden işletmeciliğinin bir başka faydası da, çıkarılan madenin yerinde işlenmesi ile göçün önlenerek, sosyal sorunlara katkıda bulunmasıdır.
Bu madenlerin bazılarını şöyle tahlil etmemiz mümkündür:
1. BOR:
Son zamanların en önemli endüstriyel hammaddeler arasında yer almaktadır. Bor madeninin dünya üzerindeki miktarının % 67si ülkemizde çıkmasına rağmen, dünya bor ticaretinin ancak % 15ine sahibiz. Bu rezervin değeri milyar dolardır.
Sıcağa karşı çok dayanıklı olan, bu stratejik mamul helikopterin benzin tankından, cam ve deterjan sektörüne kadar pek çok alanda kullanılmaktadır. Gelecekte otomobillerin, gökdelenlerin ve giysilerimizin % 50sinin bordan yapılacağı bilimsel çalışmalar sürmektedir.
Böyle önemli bir madenimizin işlenmesi ve verimliliğinin artırılması çalışmalarını yapmadığımız gibi, IMF dayatmaları ile yapılan özelleştirme kapsamında bor madenlerimizi yabancıların ele geçirme çabalarına şahit olmaktayız.
2.KÖMÜR:
Dünyanın en zengin kabul edilen OECD ülkelerindeki elektrik üretimindeki kaynak dağılımında %38 ile kömür birinci sırada, %24 ile nükleer enerji ikinci sırada, doğalgazın payı ise %11lerdedir. Türkiyede ise, doğalgazın elektrik üretimindeki payı %34 iken, dünyanın en zengin kömür yataklarından biri olan ülkemizde, kömürü elektrik santrallerinde kullanamadığımızdan dolayı yıllık zararımız 9 milyar kilowattsaattir. Kömür kaynaklarımızı kullanmak yerine, yabancı ülkelerden doğalgaz ithal etme yoluna gitmekle, kendi elimizle dışa bağımlı hale gelmekte ve kat kat pahalı enerji kullanmak zorunda kalmaktayız. Yanlış politikalarla kömür üretimimiz sürekli düşmekte ithalat artmaktadır. Maden ithalatı içinde petrolden sonra en fazla ödeme kömür için yapılmaktadır. Devlet şu anda doğalgaz santrallerinden 17 cente elektrik alırken, Afşin-Elbistanda kömürle elektriğin kilowatı centtir.
3-ALTIN:
Günümüzde dünyada toplam ton altın rezervi bulunmaktadır. ton rezerv ile Güney Afrika birinci, tonla Türkiye ikinci, ton rezervle ABD üçüncü sıradadır. Ne acıdır ki, altını olup da bu madenini çıkartamayan tek ülke Türkiyedir. Yapılan hesaplamalara göre
Türkiyenin altın rezervi asgari değeri milyar dolardır. Türkiye bunu işlettiği takdirde yılda 15 milyar dolar ihracat geliri elde edebilecektir.
4-PETROL:
Yurdumuzda bilimsel ve sistematik petrol aramaları yılında MTAnın kurulmasıyla başlamıştır. MTA yaptığı çalışmalarla Güneydoğu Anadolunun bir petrol bölgesi olduğunu, ayrıca Trakya ve Adana havzalarının da petrol potansiyeli taşıdığını tesbit etmiştir.
Petrol için ilk başarılı çalışmalar Ramanda sevindirici sonuçlar vermiş ve petrol çıkarmayı başarmışlardır. Ancak daha sonra ve petrol yasalarıyla özel ve yabancı şirketlere rafineri kurma hakkı sağlanmıştır. Shell firmasında 20 yıl genel müdürlük yapmış olan Antony Robinson şöyle diyor: Bütün Amerikan petrol şirketleri bilir ki, yapılan araştırmalar Türkiyenin bir petrol denizi üzerinde olduğunu gösteriyor. Çekilen uydu fotoğraflarıyla da bu tesbit edilmekte, bilhassa metreden sonra yoğun petrol yatakları görülüyor. yıllarında, yabancılarla yapılan petrol anlaşmalarında metreye kadar inilmesi planlanmışken, metrede aramalar bırakılmış, petrol bulunan yerlerin de üzerine çimento dökülmüştür. Bugün o çimento dökülen kuyular üzerinde yapılan çalışmalarda petrol yok denilen yerlerden petrol fışkırmaktadır. Aynı şekilde Ege Denizi zengin petrol yataklarına sahiptir.
Ülkeler petrol çıkarmak için milyarlarca dolar masraf yaparak arama çalışmalarında bulunurken, Türkiyede petrol aramalarına ayrılan ödenek yok denecek kadar azdır. Ülkemizde adete petrol çıkarılmaması için bir lobi oluşturulmuştur. Çevremizdeki bütün komşularımız adım başı petrol çıkartırken, Türk halkına petrolümüz yok, petrol yatakları az şeklinde söylenen sözlerin hiçbir gerçek tarafı yoktur. Bugün Türkiye, tükettiği petrolü üretebilecek kapasiteye sahiptir.
Bu tesbitler neticesinde milli ekonomi anlayışımız gereği hızla yer altında bulunan bu zenginliklerimizi ortaya çıkartma çalışmalarına başlanacaktır.
Bu amaca yönelik yapılacak çalışmalarımızı maddelersek;
1. Maden Tetkik Arama Kurumu ve üniversitelerle girişilecek ortak çalışma ile Türkiyenin bilinen ve bilinmeyen maden haritası çıkarılacaktır.
2. Verimsiz olduğu gerekçesiyle kapatılan petrol kuyuları tekrar açılacak ve yeni kaynaklar bulmak için sondaj çalışmalarına başlanacaktır.
3. Dünyanın en zengin bor rezervlerine sahip olan ülkemizde, bu madenin üretimine ve işlenerek dış pazarlara satılmasına öncelik verilecektir.
4. Zengin altın rezervlerimiz süratle devreye sokularak, işlenerek pazarlanması için altın sanayiimizin hizmetine sunulacaktır.
5. Dünyanın stratejik madenlerinden olan uranyumun ülkemizde bol miktarda bulunduğu bilinmektedir. Dolayısıyla uranyumun zenginleştirilmesi çalışmalarına öncelik verilecektir.
6. Madencilik sektöründe mevcut teknolojiyi modernleştirilmesi ve ürün kalitesi yükseltilecektir.
7. Ülkemizdeki maden yataklarına yakın bölgelerde kurulacak sanayi kolları ile çıkarılan madenlerimiz işlenerek satılacaktır.
8. Pazarlamadaki sorunlar çözülerek, maden ihracatı artırılacaktır.
9. Bu bölgelere özellikle demiryolu bağlantıları ile ucuz taşıma koşulları sağlanacaktır.
Doğal kaynakların çıkarıldığı bölgelerdeki halkın istihdamı ile işsizlik problemi çözülerek, gelirin tabana yayılması da sağlanmış olacaktır.
Ekostratejik bölgemiz olan Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleriyle doğal zenginliklerimiz takas ticaretiyle pazarlanacaktır.
ENERJİ POLİTİKALARI
1. yüzyıl petrolün lider olduğu bir yüzyıl idi. yüzyıl ise suyun lider olacağı bir yüzyıl olacaktır.
2. Ülkemizin yıllık enerji ihtiyacı milyar kilovat saat elektrik üretimi gerekmektedir.
3. Ülkemizde;
a. Kömürle çalışan termik elektrik santralleri,
b. Fuel-oil ile çalışan termik elektrik santralleri,
c. Doğalgaz ile çalışan elektrik santralleri,
d. Su ile çalışan hidroelektrik (barajlar) santralleri,
ile elektrik üretimi yapılmaktadır.
4. Bunlardan kömür ve su ülkemizin temel kaynaklarından, diğerleri ise ithal kaynaklardır.
5. Halen Türkiyede genel politika olarak, kömür santralleri devreden çıkartılmaktadır. Buna gösterilen gerekçe ise hava kirliliği oluşturmasıdır. Bunun yanında birçok şehirden halen kontrolsüz olarak evlerde ısınma amacıyla kömür yakıldığı herkesçe malumdur.
Halbuki kömür santralleri hava kirliliğine sebebiyet vermemesi reorganize edilebilir. Desülfirizasyon tesisleri ve bacaları kurularak, varsa iyileştirilerek hava kirliliği oluşturulması önlenebilir.
Ayrıca burada ele alınması gereken esas mesele yakılan kömür cevherinin ıslah edilmesidir.
Çünkü kirliliğe sebep kömürdeki kükürt oranı ve nem oranının yüksek olmasıdır. Bu iki oranda, maden çıkışında yapılacak operasyonla hava kirliliği sınır değerine çekilebilir.
6. Ülkemizin nehirleri üzerinde kurulan barajlar vasıtasıyla elektrik üretimi yapılmaktadır. Bu üretimin önündeki en büyük engel yatırım mahiyetinin yüksek olması ve yatırımın devreye alma süresinin uzun olması. Örneğin Atatürk Barajı 15 yılda tamamlanmış ve devreye alınmıştır.
Çözüm;
Bir seferde 30 veya 40 megavat saat üretim yapacak türbinler içeren barajlar yerine megavat üretim yapacak daha küçük türbinler içeren barajlar kurmak ve böylece barajların yatırım maliyeti ve devreye alınması kısaltılabilir. Ayrıca bu tip üretimler yerinde elektrik kullanımı sağlanırsa kayba uğramadan daha verimli hale getirilebilir. Yani baraj kurulacak bölgeye aynı süreç içerisinde elektriği kullanacak sanayi tesisi kurulması planlanmalıdır.
7. Türkiyeye doğalgaz hala Rusyadan; Ukrayna, Romanya ve Bulgaristan üzerinden geçerek 14 milyar metreküp, ayrıca Cezayirden gemilerle sıvılaştırılmış olarak 4 milyar metreküp olarak gelmektedir.
Son yapılan araştırmalar çerçevesinde mavi akım projesiyle Rusyadan Karadenizin metre altına döşenecek boru hattı ile yılda 16 milyar metreküp yine İrandan; Doğubeyazıt-Erzurum-Kayseri-Ankara güzergahı üzerinden yılda 10 milyar metreküp doğalgaz gelmektedir.
Devlet Planlama Teşkilatının raporuna göre Türkiyenin doğalgaz ihtiyacı 80 milyar metreküptür.
Çözüm;
Türkmenistan-Azerbaycan doğalgaz boru hattının bir an önce planlanmasını sağlayarak 26 milyar metreküp gazın temini ve Irak petrol boru hattına paralel döşenecek doğalgaz boru hattını inşası ile 10 milyar metreküp gazın teminidir.
Böylece Rusyadan dolara metreküpe mâl edilen doğalgaz ortalama 50 dolara düşürülecektir, ayrıca Rusyaya bağımlılıktan da kurtulunmuş olunacaktır.
8. Ülkemizin fuel-oil ihtiyacı % 90 dışardan sağlanmaktadır. Fakat bununla ilgili olarak Irak petrol boru hattı kullanılmakta diğer ihtiyaç ise tankerler veya gemilerle temin edilmektedir. Boru hattı ile nakledilme maliyeti diğerine göre % 50 daha ucuz olmaktadır. Bu sebeple mutlaka
Bakü-Ceyhan boru hattı yapılmalıdır. Yine bu hat ülkemizin transit taşımacılıkta önemli bir konuma gelmesini sağlayacaktır.
9. Tüm bunların yanında alternatif enerji kaynaklarının kullanımı da yaygınlaştırılacaktır.
a. Nükleer enerji santralleri kurulması,
b. Güneş enerjisi,
c. Rüzgar enerjisi,
d. Jeotermal enerji,
e. Biomas enerji,
f. Yakıt hücreleri (Alevsiz gaz yakılması, metan-hidrojen yakımı)
g. Akıntı enerjisi,
h. Dalga enerjisi.
A. Nükleer enerji yaklaşık 60 yıldır tüm dünyada kullanılmasına rağmen ülkemizde sürekli engellenmiştir. Tehlikesiz diğer yakıt türlerine göre çok daha azdır. Çünkü güvenlik tedbirleri kat kat daha fazla alınarak inşa edilmektedir.
B. Güneş enerjisinin tam olarak kullanılması halinde Türkiyenin ihtiyacının tamamını karşılaması mümkündür.
C. Rüzgar enerjisi ülkemizin ihtiyacının % 20sini karşılayabilecek, yatırımı kolay ve çabuk enerji kaynağıdır. Batı Anadolu, Çanakkale, Ayvalık, İzmir, Kuzey rüzgarı, ayrıca Sinop-Samsun bölgesi.
D. Jeotermal enerji bugüne kadar kaplıca turizmi olarak kullanılmıştır.
Bu kaynaklar;
-Şehirlerde ısıtma amacıyla,
-Sanayi de buhar üretimi amacıyla hemen kullanıma sunulabilir.
E. Biomas enerji: Hayvancılığın yoğun olduğu bölgelerde tezek yakılarak kullanılmaktaydı. Şimdi bunu sanayi haline getirerek büyük şehirlerin çöp dağlarını yakarak oluşan metan gazını bu enerjinin kaynağı olarak kullanacağız.
F. Yakıt hücreleri sistemi: Yabancı ülkelerde kullanılan, uzay teknolojisinin kazandırdığı alevsiz yakma sistemidir. Alev yakıtı yakarken bir enerji harcamakta ve yakmadan elde edilecek verimi düşürmektedir. Bu sebeple metan veya hidrojenin alevsiz yakımı uygulanmaktadır.
G. Akıntı enerjisi: Yüksek bir hızla akan nehirler üzerinde kurulacak değirmen sistemlerinin sağlayacağı dönme kuvvetiyle elektrik üretilebilecektir.
H. Dalga enerjisi: Yoğun ve yüksek dalga boylarına ulaşılan kıyılarda kullanılabilmektedir.
Özellikle Sinop ilimizde düşünülmektedir.
KOBİLER
Günümüzde ağır ve hantal sanayi, teknolojik değişimlere ayak uydurmakta zorlanması, istihdamın sağlanmasında ve ekonomik kalkınmanın en önemli unsuru olan KOBİlerin önemini artırmaktadır.
Sistemimizde, Dar Bölge Yaygın Kalkınma Modeli çerçevesinde, her bölgeye uygun organize sanayi bölgeleri devlet tarafından kurulacaktır. Oluşturulacak KOBİ şehirlerinin, çağdaş teknoloji kullanmaları sağlanacak, üretimle ilgili her türlü bilgiyle donatılacaktır. Bu alandaki uygulamaları maddelersek;
1. KOBİler proje mukabili sıfır faizle kredi verilerek doğrudan desteklenecektir.
2. KOBİlerin enerji, vergi gibi giderleri aşağı çekilerek, üretim maliyetleri azaltılacaktır.
3. Devlet, KOBİlerin biraraya gelerek, organize ve entegre çalışmalarını özendirerek, ihracata yönelik uluslararası markaların ortaya çıkmasına ön ayak olacaktır.
4. Devlet, yüksek sermaye, teknoloji, bilgi birikimi gerektiren sanayi alanlarına bizzat kendi girecek, ancak üretim safhasında ve sonrasında yan sanayi kolları KOBİlere devredilecektir.
5. KOBİlerin dünya pazarlarıyla rekabet etmeleri, entegre çalışabilmeleri için uluslararası fuarlara, tanıtım ve organizasyonlara katılmaları sağlanacaktır.
6. KOBİ sistemi için istihdamı ve yatırımı teşvik edici tedbirler alınacaktır.
DAR BÖLGE YAYGIN SANAYİ MODELİ
Bu modelin esası, küçük ama verimli bölgesel ekonomilere dayanır. Günümüzde ağır ve hantal sanayilerin modası geçmiştir. Ağır ve hantal sanayiinin faturasını, Rusya ve Doğu Bloğu ülkeleri ekonomik sistemleri çökerek ödemişlerdir.
Bugün teknoloji o noktada ki, küçük bir alanda çok büyük kârlar getirebilecek, küçük çaplı sanayi tesisleri kurulabilmektedir. Her bölgeye, hatta köylere kadar bu tesisler kurulmalıdır.
Gelişmiş ülkeler işçilik maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı, üretimden kaçmaktadır. İşte bu nokta da, ülkemizde işçilik maliyetlerinin düşük olmasından da yararlanarak, bu ülkelerin boşalttıkları alanlara girilerek üretim yapılabilir.
Bir başka önemli kazanç da, üretim için gerekli hammadde ve yarımamullere yakın bölgelerde oluşturulacak tesislerle, nakliye yoluyla hammadde transferine gerek kalmadan, üretim maliyet giderleri aşağıya çekilmiş olacaktır.
Bu yöntemle birlikte, hammadde ve yarımamul üretilen yerlere yakın birbirine bağlı entegre sanayi kurulacaktır. Yüksek sermaye ve teknoloji isteyen sahalarda devlet bizzat yatırım yapacak veya bu küçük organizasyonları birleştirerek, üretim anında veya sonrasında, yan sanayi alanları da dahil, bu modelle çalışan atölye ve KOBİler devreye alınacaktır. Böylece devlet de, yüksek sermaye ve teknoloji isteyen sektörlerde ağır ve hantal sanayi sistemlerden kaçınmış olacak ve üretime dinamizm katılmış olacaktır.
Ayrıca üretim yapmak isteyen müteşebbislere, proje karşılığı sıfır faizle krediler verilerek teşvik edilecek ve bu sistem içine dahil edilecektir.
Bu modelde pazarlama problemi de olmaz. Küçük çaplı atölye ve KOBİler çevredeki ihtiyaca göre yönlendirilir. Böylece pazarın ihtiyacı da yerinden karşılanır. Devlet büyük üretim organizasyonlarına bu işletmeleri de dahil edeceğinden, bu firmaların nerede üretim yaptığı sorusu önemli olmayacaktır.
Dar bölge yaygın sanayi modelinin önemli bir özelliği; sanayiinin yaygınlaştırılmasıyla, milletin topyekün bir atılım hamlesine başlaması ve her bölgenin devreye girmesiyle, sermayenin tabana yayılması sağlanacaktır.
ORMANCILIK
Türk ormancılığı, her alanda olduğu gibi yanlış politikaların esiri olmuştur. Türkiyede uygulanan ormancılık politikaları iktidarlara göre değişikliğe uğramış, her siyasi parti ülkenin ve halkının menfaatlerinden uzak, popülist politikalar uygulayarak, ormanların heba olmasına ve orman sanayiinin baltalanmasına yol açmışlardır. Yani ormancılıkta milli devlet politikası izlenmemiştir.
Türkiyedeki mevcut orman alanı 20 milyon bin hektardır. Bu alanın 8 milyon bin hektarı verimli orman alanı niteliğindedir. Bu haliyle bile Türkiye, kişi başına düşen orman varlığı bakımından Avrupa ülkeleri arasında önemli yere sahiptir. Kişi başına düşen verimli orman alanı bakımından hektar ile Portekiz, Fransa, Lüksemburg ve Yunanistandan sonra Türkiye Avrupa 5incisidir. Ancak bu gerçeklere rağmen ormanların sanayide değerlendirilmemesi karşısında tablo Avrupa ülkelerine karşı tamamen aleyhimizedir.
Yukarıdaki değerlendirmeler endüstriyel, odun üretimi bakımından yapıldığında Türkiye, metreküplük kişi başına üretimle Avrupa ülkeleri arasında sekizinci sırada yer almaktadır. Bu durum, mevcut orman varlıklarımızı orman sanayiinde kullanamadığımızı göstermektedir. Son yıllarda yurt dışından önemli oranda odun hammaddesi dış alımı gerçekleştirilmekte, dolayısıyla da orman sanayii bakımından ciddi bir tehlike arzetmektedir.
Ayrıca orman ürünlerinin devlet eliyle işlendiği tek kurum olan Orman Ürünleri Sanayi Kurumunun (ORÜS) özelleştirilmesiyle de orman sanayii adeta öksüzlüğe mahkum edilmiştir. Artvin, Şavşat, Ardeşen, Aksu, Bafra, Vezirköprü, Uzunköprü, Bolu gibi bir çok il ve ilçemizdeki ORÜS fabrikaları kapatılmış, hurda demir fiyatına satılmış hem bölgede orman kaynaklarının değerlendirilmesinin önü tıkanmış hem de işsizliğin artmasına davetiye çıkarılmıştır. Bütün bu özelleştirmeler gerçekleşirken Rusya, Romanya, Ukrayna gibi ülkelerden alınan tomruk miktarının her geçen gün artması da manidardır.
Orman serveti bakımından Türkiyenin % 15e yakın potansiyeline sahip Doğu Karadenizbölgesinde bu sanayiinin desteklenmesi ve sürekli göç vermesinin engellenmesi gerekirken, tam
tersinin yapıldığı son yıllarda karşımıza çıkan yanlış orman politikalarından sadece biridir.
Türkiye sadece orman potansiyeli açısında değil, odun dışı orman ürünleri bakımından da çok zengin bir potansiyele sahiptir. Bu ürünler yiyecek, hayvan yemi, ilaç, kozmetik gibi kullanım alanlarının ana kaynağını oluşturmaktadır.
Genel olarak odun dışı orman ürünleri olarak adlandırabileceğimiz bu ürünler kapsamında tarımsal bitkiler, süs bitkileri, ağaççılık, çalı ve otsu bitkilerin dal ve sürgünleri, yaprak meyveleri, çiçekleri, kabukları, mazı, soğanlar, yumrular ve orman toprağı bulunmaktadır.
Bunların herbiri dünyanın her yerinde başlı başına orman alt ürün kaynağı olarak değerlendirilmekte ve sanayide kullanılmaktadır.
Türkiye ormanlara ve orman sanayiine kayıtsız kaldığı gibi bu alana da kayıtsızdır. Avrupa kıtası yaklaşık olarak 11 bin bitki ürününe sahip olmasına karşılık, Türkiye 3 bini endemik (sadece Türkiye) toplam türe sahiptir. Bu endemik türlerin bazıları, dünya üretiminde miktar olarak ağırlık taşımaktadır. (Sığla yağı, kardelen, defne yaprağı, çam fıstığı).
Bütün politik olumsuzluklara rağmen son yıllarda odun dışı orman ürünlerinin ihracatı milyon dolara ulaştığı görülmektedir. Ayrıca yurt dışındaki pazarı da göze alındığında 3 milyar dolarlık bir potansiyel sözkonusudur. Bu tablo karşısında Türkiye köklü ve milli bir orman politikası oluşturamamanın acziyeti içindedir. Bozuk ve niteliksiz ormanların yenilenmesine karşı ağaçlandırma çalışmaları çok zayıf gitmektedir. Erozyonu önleyici ağaçlandırmanın yapılmayışı her yıl Kıbrıs büyüklüğünde toprak parçamızın yok olmasına sebep olmaktadır. Ormanların yenilenmemesi ve kaliteli ağaçlandırma yapılmaması sebebiyle kalitesiz tomruk üreten, Orman Genel Müdürlüğünün elindeki tomruklar satılmamakta depolarda çürümeye terk edilmektedir.
Bu tesbitler ışığında ormancılık konusunda yapacağımız çalışmalar;
1. Orman alanları hızla genişletilecektir.
2. Ormanların işletilmesi, bakımı ve korunması köylülere devredilecek, ormanların geliştirilmesi için yeni teşvik tedbirleri uygulanacaktır.
3. Orman ürünlerinin son mamul hale getirilmesi için, bu bölgelere entegre tesis ve fabrikalar kurulacaktır.
4. Yangın ve sabotajlara karşı en ağır cezai yaptırımlar uygulanacaktır.
5. Orman alanlarında şehirleşme engellenecektir.
6. Erozyona karşı etkin mücadele için orman alanlarımız artırılacaktır.
7. Orman ürünleri ithalatına sınırlamalar getirilecektir.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bütün bankalarda güven üzerine kuruludur bankacılık sistemi ve en önemli şey itibarıdır bankaların. Şimdi, Merkez Bankası şöyle bir madde getirmiş, "Bana başka bankalar para yatıracak, bu paraya haciz getiremezsiniz." diye bir örnek veriyor. Düşünebiliyor musunuz, herhangi bir ticari bankayla ilgili biz böyle bir düzenleme yapsak, oraya kimler para yatırır? Borçlu olanlar yatırır, değil mi? Yani haczedilmeme güvencesi olanlar para yatırırlar, öyle değil mi? Borçlu olanlar, haciz riskiyle karşı karşıya olanlar para yatırırlar ve o paralar haczedilemez. Uluslararası alanda da bunu biz araştırdık. Bakın, bir örnekle açıklayacağım. Venezuela iflas etti, değil mi? Maduro parayı İngiltere Merkez Bankasına yatırmıştı, alacaklılar dava açtılar bununla ilgili ve haczettiler bu alacaklarını. Şimdi, Maduro'yu düşünün, hani, ülkesini soyup soğana çeviren bir diktatör. Kaynaklarını başka ülke merkez bankalarına yatıracak. E, ne güzel. "Türkiye'ye de getirsin." diyeceksiniz belki yarın öbür gün ve "Burada Maduro'nun paraları haczedilmeyecek." diyeceksiniz. Nasıl bir imaj getirir ülkemizle ilgili?
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Maduro'nun demiyoruz, devlet diyoruz.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, devlet Ha Maduro ha devlet.
UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Yok, yok, öyle bir şey yok.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Yani burada, o tip diktatörlük olan ülkelerde devlet ile diktatör birleşir arkadaşlar. Libya'da bir kabile devleti var, devlet nizamı var mı yok mu belli değil. Şimdi, Libya'dan bizim müteahhitlerimizin alacakları var, öyle değil mi? Bak, müteahhitlerin parasının peşinde Sayın Elitaş. Ne diyor? "Müteahhitleri kurtaralım." diyor. Öyle değil mi? Şimdi, yasa teklifini getirmişler. Şimdi, Libya'dan bizim müteahhitlerimizin milyarlarca dolar alacağı var. Öyle değil mi? Ben, göreceksiniz, bakın, kuvvetle muhtemel Libya'yla ilgili olduğunu düşünüyorum veya başka o tip ülkelerle ilgili olduğunu düşünüyorum. Şimdi, biz, Libya'ya diyeceğiz ki: "Ey Libya, getir 5 milyar dolarını buraya koy." Bizim müteahhitlerin de milyarlarca dolar alacağı var. "Müteahhitler onları haczedemesin." diyeceğiz. Ne kadar güzel bir uygulama değil mi? Bir yandan bizim Türkiye'nin müteahhitlerinin alacağı olacak, Libya parasını buraya kaçıracak, Merkez Bankamızda para duracak ama bizim müteahhitlerimiz o parayı alamayacaklar. Ya, bundan daha büyük bir yaman çelişki düşünebiliyor musunuz? Bakın, merkez bankaları üç şey üzerine kurulu. Birincisi, itibar. Her şeyden önce itibar olacak. Bu, itibarı zedeler. Bakın, 5 kazanırsınız, 50 kaybedersiniz, bunu unutmayın. Daha doğrusu kaybederiz diyelim, 5 kazanırız 50 kaybederiz arkadaşlar. İtibarı yok eden bir düzenlemedir bu ve Amerika'yla ilgili verdiğiniz örneğin doğru olduğunu düşünmüyorum, tekrar bakalım. Amerika'daki kendi federal yani eyaletler arası olan bir düzenlemedir, uluslararası alanda bir koruma sağlamıyor, bununla ilgili davalar sürüyor. Bir örneği pozitif verebilirsiniz başka örnekler negatif çıkabilir. Şimdi, Venezuela'nın parası Amerika'da olsa "Amerika'dan Maduro'nun parasını haczetmiyorum." diyebilir mi?
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Arjantin
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ama Arjantin'le ilgili başka bir durum var. Arjantin'in haklı gerekçesi olabilir. Arjantin devleti gitmiş savunmuştur, değil mi? Yani burada haksız bir durum var arkadaş, her davada kazanan olabilir, kaybeden olabilir. Öyle değil mi? Belki Arjantin haklı bir gerekçe sunar. Arjantin çünkü diktatörlük ülkesi değil ki, kısmen demokratik bir ülke. Haklı bir gerekçesi vardır, davayı kazanmıştır ama Maduro'nun Venezuelasının dava kazanma olasılığı var mı Amerika Birleşik Devletleri'nde? Bence yok. Şimdi, siz diyorsunuz ki: "Kim olursa olsun, ister Maduro olsun ister Kazakistan'ın halkını isyan ettiren diktatörü olsun, ister Afrika'nın diktatörleri olsun, getirin parayı, ben size koruma sağlayacağım. Türkiye'nin müteahhitleri dâhil kim alacaklı olursa olsun ben o paraya güvence vereceğim." Ya, böyle bir şeyi akıl etmeniz bile bu ülkenin Merkez Bankasına büyük bir darbe vurur. Bakın, Merkez Bankası, bir, itibar dedik; iki faiz silahı var. Başkan Yardımcımız burada "Faiz silahını kullanmayacağım." diyor. Çünkü talimat var, kullandırtmıyorlar size, yüzde 14'le bankalara para veriyorsunuz, bankalar 30'la, 40'la satıyorlar. Açıkça devleti dolandırtıyorsunuz, bakın, size açıkça söyleyeyim. Yüzde 14'le parayı ver bankalara, banka yüzde 'la satsın; böyle bir düzen kurmuşsunuz. Enflasyonu kontrol etme amacınız var, bundan tamamen kopmuş durumdasınız. Üçüncü silahı da rezerv. Rezervimiz gelmiş eksiye arkadaşlar, eksi 57 milyar dolardayız. Şimdi, eksi 57 milyar dolar olan bir ülkenin Merkez Bankası batmış demektir. BDDK Merkez Bankasına müdahale edebilse bugün el koyması lazım Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumunun, eksi 57 milyar dolarda çünkü. Bu açıdan, arkadaşlar, rezervimiz bitmiş, ne yapıyoruz? Tefeciye gidiyoruz, kara paracılara gidiyoruz, diktatörlere gidiyoruz "Bana para getir, ben senin paranı haczettirmeyeceğim." diyoruz. Ya, bunun kabul edilmemesi lazım değerli arkadaşlar, bu, ülkenin itibarını bozar.
Bir de bir sorum daha var hazır Başkan Yardımcımız buradayken: Ya, Merkez Bankamız 30 Aralık günü 70 milyar TL zarardaydı. Niye? Kur farkından dolayı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 31 Aralık günü 60 milyar TL kâra geçirdiniz yani milyar TL'lik bir kâr kalemi yazdınız. Ya, açıkça soruyorum size: Bu milyar TL kârı bir günde nasıl yarattınız ya? Şimdi, hazinemizin paraya ihtiyacı var, bir girdi çıktı işlem yaptınız nasıl becerdiyseniz, milyar TL kâr ettirdiniz ve ocak ayında bu kârı hazineye aktardık.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Soruları not alalım. En sonunda söz vereceğim.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - 60 milyar TL bu para hazineye yaptırılacak, hazine bu parayı harcayacak enflasyon yaratacak. Ya, nasıl bunu becerdiniz? Bu bir.
İkincisi, yüzde 14'le bankalara neden para veriyorsunuz? Neden yüzde 14'le para veriyorsunuz da bankaların, özel bankaların yüzde 'le satıp kâr etmesine sebebiyet veriyorsunuz? Kamu kaynaklarını bu anlamda
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Son sorum da şu: Şimdi, hazine için biz yasa çıkarıyoruz Sayın Başkan Yardımcım, değil mi, bu, kur garantili mevduat, döviz garantili faiz için? Siz dediniz ki: "Yasaya gerek yok, benim yasam yeterli." Yani fiyat istikrarı maddesine bunu gerekçe olarak koydunuz. Özel bankalara para aktaracaksınız Merkez Bankası kasasından yani dolar çok artarsa para basıp para aktaracaksınız. Bu yasanız buna cevaz vermiyor. Fiyat istikrarı yeterli değil, bu kadar geniş yorumlanabilir mi diye siz açıkça sorayım ve bu madde
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, buraya kayda düşsün, son cümlem, bu madde Türkiye'nin itibarına zarar verecektir ve Türkiye'nin batışına hız verecektir arkadaşlar ve bunun vebali büyüktür Cemal Bey, bunu unutmayın.
Yayınlanma: 25 Mayıs
Balkan harbinden kalma ilkel vagonlara hız yaptırdı, ilk virajda 41 insanımız öldü “Niye istifa edeyim, treni ben mi kullanıyorum” dedi.
★
Bu faciadan sadece 20 gün sonra iki tren kafa kafaya tokuştu, altı insanımız daha öldü “İstifa etmeyi uygun bulmuyorum, karayollarında her sene beş bin kişi ölüyor” dedi.
★
Henüz 22 yaşındaki oğlunun bin euroya gemi aldığı ortaya çıktı “Ne var bunda, bin euro büyük bir para sayılmaz” dedi.
★
Türkiye'de herkesin yasadışı şekilde telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı, telefonlardan sorumlu bakan olarak ne önlem alıyorsunuz diye sordular “Dinlenmek istemiyorsanız telefonda konuşmayın” dedi.
★
THY uçağı Diyarbakır'da düştü, 75 insan hayatını kaybetti “Uçakta teknik kusur bulunmuyor” dedi.
★
Atlasjet uçağı Isparta'da düştü, 58 insan hayatını kaybetti “Uçakta teknik kusur bulunmuyor” dedi.
★
THY uçağı Amsterdam'da düştü, dokuz insan hayatını kaybetti “Uçakta teknik kusur bulunmuyor” dedi.
★
Karaköy iskelesi bakımsızlıktan battı “Ekiplerimiz sabaha kadar çalışıp batığı emniyete aldı” dedi.
★
Haydarpaşa garı meşale gibi yandı “Herhangi bir kusur görünmüyor” dedi.
★
Ankara metro inşaatında göçük oldu, kaldırımda yürüyen bir vatandaş hayatını kaybetti “Normaldir, dünyada da böyle” dedi.
★
Avrasya Maratonu koşuldu, 30 bin kişi köprünün üzerindeyken titreşim başladı, beşik gibi sallandı, elektrik direkleri otomobillerin cam sileceği gibi sağa sola hareket ediyordu, tarihi felaketin eşiğinden dönüldü “Asma köprü olur da sallanmaz mı, köprünün işi zaten sallanmak, köprü eğer sallanmazsa korkmak lazım, neymiş, elektrik direkleri sağa sola yaylanıyormuş, elektrik direkleri aksesuardır, saçın rüzgarda savrulması gibi bir şeydir, kökü orada direğin, bilip bilmeden milleti paniğe sevketmeyin” dedi.
★
Üç yıl sonra “Avrasya Maratonu'nda köprüden artık koşarak değil, yürüyüş şeklinde geçilecek, grup grup alınacak, çünkü Boğaziçi Köprüsü asma köprüdür, asma köprü olunca toplu halde geçmenin rezonans riski var, rezonans olunca ne oluyor, köprüdeki salınımlar artıyor, salınımlar eğer köprünün özgür frekansıyla aynı değere ulaşırsa, artık sönümlenmiyor, köprü yıkılıncaya kadar devam ediyor, aynen deprem gibi, işin fiziği bu” dedi.
★
Üniversite sınav sorularının çalındığı ortaya çıktı “Hile hurda işi yeni değil, bizim zamanımızda da vardı” dedi.
★
Pkk'yla masaya oturdular, açılım'ı şöyle savundu “Bölünürüz diyorlar. Yalan. Terör örgütünün ortaya çıktığı zamanki Türkiye topraklarıyla bugünkü Türkiye toprakları arasında ne fark var? Eksilme var mı? Yok. Artma var mı? Var. Dolgular yapmışız. Deniz dolguları. Türkiye 12 bin kilometre büyümüş. Hani nerede bölünme? Koca bir yalan. Bölünme yok.”
★
Üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim'den başka isim bulamadınız mı diye sordular “Yavuz Sultan Selim'in Alevi katliamı yaptığına dair iddialar soyut iddialardır, Alevi katliamı efsanedir, gerçeklikle alakası yoktur” dedi.
★
İzmir Limanı'ndaki yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda bacanağını gözaltına aldılar “Haberim yok, benimle ne alakası var” dedi.
★
Havuzcu müteahhit gevrek gevrek gülerek “Binali kalırsa yaşadık, milletin orasına koyacağız” dedi Bu konuyla alakalı olarak ne düşündüğünü sordular, “ciddiyetten uzak, asparagas bir haber” dedi.
★
50 milyon vatandaşın kimlik bilgileri çalındı, internette yayınlandı “Hayır, yok böyle bir şey, geçmişte yaşanmış bir hadise” dedi.
★
İzmir büyükşehir belediye başkanlığına aday oldu, açık farkla kaybetti, “paralel yapı mağduru oldum, o yüzden kazanamadım” dedi.
★
Oğlunun Singapur'da kumarhanede rulet oynarken fotoğrafı çıktı “Hiç umuruma gelmez, şerbetliyim, ekşi ayran içmedim ki karnım ağrısın” dedi.
★
Atatürk Havalimanı canlı bombalarla basıldı, otomatik silahlarla taraya taraya 46 insanı katlettiler “Güvenlik zafiyeti var mı yok mu tarzında muhabbetler oluyor, güvenlik zafiyeti yok, işin özü bu” dedi.
★
Havalimanında hayatını kaybeden insanlarımız henüz toprağa bile verilmemişken, aynı gün şehit düşen askerlerimiz henüz morgda yatarken, üçüncü köprü açılışında konfeti yağdırıp balonlar uçurdu “Bayram yaşıyoruz” dedi.
★
Asrın liderimiz Ahmet Davutoğlu'nu görevden aldı, asrın liderimizin danışmanı açık açık izah etti, “bundan sonra düşük profilli başbakan gelecek” dedi Herkes kim acaba bu düşük profilli diye merak ediyordu, bu gitti başbakanlığa oturdu.
★
15 Temmuz gecesini Ilgaz Tüneli'nde geçirdi “Millet o gece sokaktaydı, eyy Kılıçdaroğlu sen neredeydin?” diye hesap sordu.
★
16 yılda 4 milyar fidanı toprakla buluşturduklarını söyledi “Bazıları diyor ki, bu kadar fidan dikilmemiştir, inanmayan gitsin saysın” dedi.
★
İthal ineği ithal samanla besleyen başbakan olarak, Tbmm'de konuştu, “tarımda Avrupa birincisiyiz” dedi, milletvekilleri kahkahayı patlatınca “niye gülüyorsunuz, tarımda bir numarayız” dedi.
★
“Çanakkale geçilmez artık tarihte kaldı” dedi “Çanakkale geçilir, her türlü geçiliyor, denizden geçiliyor, havadan geçiliyor, şimdi köprü yapıyoruz, karadan da geçilmiş olacak” dedi.
★
“Hayırsever” dedikleri Rıza Sarraf, ABD'deki Halkbank davasında tanık olunca, ABD'ye nota verdi “İran ambargosunu deldiğimiz gibi ipe sapa gelmez iddialar ortaya koyuyorlar, kargalar bile güler” dedi.
★
Asrın liderimiz tarafından milletvekili yapıldı, asrın liderimiz tarafından ulaştırma bakanı yapıldı, asrın liderimiz tarafından Akp genel başkanı yapıldı, asrın liderimiz tarafından başbakan yapıldı, asrın liderimiz tarafından Tbmm başkanı yapıldı Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce'yi cumhurbaşkanı adayı yapınca ayıpladı, “birinin bir başkasına makam ikram etmesi, hem millete karşı nezaketsizliktir, hem de demokrasiye uyan bir şey değildir” dedi.
★
Başbakanlık makamını lağvetmek için kampanya yürüten tarihteki ilk ve tek başbakan olarak tarihe geçti “Koltuk elimde kaldı, müzayedeye çıkaracağım” dedi.
★
Dünya siyaset tarihinde, geçmediğimiz halde parasını ödediğimiz köprüleri, girmediğimiz halde parasını ödediğimiz tünelleri, uçmadığımız halde parasını ödediğimiz havalimanlarını sadece o yapmayı başardı. Hatta, sokağa çıkma yasağında bile para ödemeye devam etmemizi sağladı. Özellikle Avrasya Tüneli'ni muhteşem yaptı, hem Avrupa yakasına geçmeyince ödüyorsun, hem Anadolu yakasına dönmeyince ödüyorsun. Kütahya'ya bir havalimanı yaptı mesela, milyon yolcu garantisi verdi, bütün Kütahya çoluk cocuk uçakta otursa, anca üçte birini ödemeye yetiyor.
Ama Tbmm başkanı olduğunda Tbmm açılış resepsiyonunu iptal etti, “milletin parasını çarçur etmem, tasarruf yapıyorum” dedi, sayın medyamız tarafından “örnek devlet adamı” diye manşet yapıldı.
★
“Devlet Şeref Madalyası” verildi.
Asrın liderimiz tarafından takıldı.
Asrın liderimiz, “Devlet Şeref Madalyası”nı takarken, kendisine hitaben Nazım Hikmet'in şu şiirini okudu
Namuslu bir kitap gibi güler, alnımızın terini silersin / o gider, bu gider, sen yanıbaşımızda kalırsın / biz haber etmeden, haberimizi alırsın / yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin / gözümüzün dilinden anlar, elimizin sırrını bilirsin.
★
Hakikaten böyleydi.
Namuslu bir kitap gibi gülümser, yanıbaşında kalır, tüm sırları bilirdi.
★
Ulaştırma bakanıyken Türk Telekom'u Lübnanlı'ya sattı, “değerinin iki katına sattık” dedi Lübnanlı beş kuruş ödemedi, vergi de ödemedi, satın aldığında kasada bulunan 2 milyar doları boşalttı, binalarını, malını mülkünü, kablolarına kadar sattı, üstüne milyar dolar borç aldı, ödemedi, yeniden yapılandırdı, onu da ödemedi, borçları komple Türk bankalarına yıktı, 15 milyar dolar hortumladı, kaçtı Bu tarihi soygun hakkında ne düşünüyorsunuz diye sordular, “kamu olarak bir zararımız söz konusu değil” dedi.
★
İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına adayı olunca, basın toplantısı düzenledi “Her türlü sorunuzu cevaplamaya amadeyim, her şeyi çekinmeden sorabilirsiniz, ayakkabı numaramı sorun, kaç yaşımda olduğumu sorun, hobilerimi sorun, sınırlama yok” dedi.
★
Tbmm başkanlığından istifa etmeden belediye başkan adayı olmanız, Tbmm başkanı olarak siyasi parti faaliyeti yürütmeniz Anayasa'ya aykırı değil mi diye sordular “Seçim siyasi faaliyet değildir” dedi.
★
İstanbul seçimini kaybetti.
“Ben kazandım” dedi.
★
“Oylarımızı çaldılar” dedi, “sandıkta hırsızlık var” dedi, “sandıkta yolsuzluk yaptılar” dedi, “organize kötülük yaptılar” dedi, “sahtekarlık yaptılar” dedi, “sahtekarlığın son kullanma tarihi olmaz” dedi, “sandık hırsızlığını bir yıl önceden planlamışlar” dedi, “bu seçim başlı başına murdar olmuş bir seçimdir, murdar etin kavurması olmaz” dedi Sonra çıktı, “oylarımızı çaldılar dedim ama, çaldılar demeye mecburdum, çaldılar demem hukuki bir terim değil” dedi.
★
Chp genel başkanı Kılıçdaroğlu mecliste konuştu, “Binali dersek yanlış olur, Milyon Ali dememiz lazım, havuz medyası için Milyon Ali koordinatörlüğünde milyon dolar toplandı” dedi “İftira” diyerek tazminat davası açtı.
★
Chp milletvekilleri Bülent Tezcan, Selin Sayek Böke ve Barış Yarkadaş, Malta'daki off shore şirketlerinden bahsettiler, kayıtdışı şirketlerden ve gemiciklerden bahsettiler “İftira” dedi, üçüne de ayrı ayrı tazminat davası açtı.
★
Cumhuriyet gazetesi, Malta'daki off shore şirketlerini manşet yaptı, oğulları Erkan ve Bülent Yıldırım'ın şirketlerinden bahsetti “İftira” dedi, tazminat davası açtı.
★
Odatv haber sitesi, Malta'daki off shore şirketlerini haber yaptı, oğulları Erkan ve Bülent Yıldırım'ın şirketlerinden bahsetti “İftira” dedi, tazminat davası açtı.
★
Ahmet Şık, “Paralel Yürüdük Biz Bu Yollarda” adıyla kitap yazdı, hem takkeli hem akçeli işlerinden bahsetti “İftira” dedi, tazminat davası açtı.
★
Sözcü gazetesi, çocuklarının sahibi olduğu şirketler ve gemiciklerle alakalı haber yaptı, 47 metrelik ultra lüks yattan filan bahsetti “İfira” dedi, tazminat davası açtı.
★
Değerli ağabeyim Uğur Dündar üçüncü havalimanını yazdı, milletin orasına koyacağını ifade eden müteahhit arkadaşa bu ihalenin nasıl verildiğini anlattı “İftira” dedi, tazminat davası açtı.
★
“Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda” adıyla kitap yazdım, kimlere hangi ihaleleri verdiğini kalem kalem anlattım, bacanağın İzmir'deki maceralarından bahsettim “İftira” dedi, tazminat davası açtı.
★
Erkan Yıldırım'ın Venezuela'da çekilmiş fotoğrafları ortaya çıktı.
Erkan Yıldırım ortada yok.
Erkan Yıldırım'ın babası “iftira” dedi, “oğlum Venezuela'ya gitti ama, covidle mücadele kapsamında Venezuela'daki ihtiyaç sahiplerine test kiti, maske götürüp dağıtmak için gitti, ziyaret bundan ibarettir” dedi.
★
Yıllar evvel bu yazı serisine başladığımda iki paragraftan ibaretti.
Valla ben bile bu kadarını tahmin etmezdim
Uç uca eklene eklene, tee Venezuela'ya yol oldu gari!