teberrüc / Ne teberrüc ne riya | Özlü sözler, Dualar, Ordu

Teberrüc

teberrüc

TEBERRUC SEBEPLERI VE SONUÇLARI

Teberruc: Kadının, doğuştan gelen (tabii) ve edinilen (sun`i) güzelliklerini uygun olmayan yerlerde kasıtlı olarak göstermesi; bunun için çaba sarfetmesi anlamında bir Kur`ân terimidir.

Terim bu kökten olarak Kur`ân`da iki âyette geçer:

1. "Nikâh umudu olmayan, oturan kadınların, "teberruc" yapmaksızın elbiseleri bırakmalarında kendilerine bir vebal yoktur. Iffetli olmaları (ve dış elbiselerini dahi bırakmamaları) ise kendileri için daha hayırlıdır. Allah her şeyi işitendir, bilendir. (Nûr: 24/60)

2. "Evlerinizde vakarla oturun. Önceki cahiliyye kadınlarının teberruc`u gibi teberruc yapmayın (süslerinizi teşhir ederek dolaşmayın). Namazı kılın, zekâtı verin. Allah`a ve Rasûlüne itaat edin. (Ahzâb 33/33)

Kur`ân`da ayrıca dört yerde daha aynı kökten olan "burûc" kelimesi geçer. "Burûc", "burç" kelimesinin çoğuludur. Aynı isimde bir de sûre vardır (el-Burûc). "Burjuva" kelimesi de bu köktendir. Görkemli olduğu ve hemen dikkat çektikleri için köşk ve saraylara Arapça`da "burç" denir. Gökteki burçlar da belirgin olduğu ve diğer yıldızlar arasındân seçilebildikleri için onlara "burç" denmiştir. Yine bu kökten isim olarak kullanılan "berac" ise, kamus diliyle "hüsun ve cemal sahibi mehlikâ mahbûbâ ve Afitâb gibi zâhir ve rûsen ve malûm nesneye denir". Ayrıca geniş ve beyazı siyahını iyice kuşatmış göze de bu ad verilir. Yani sanki siyahı ortada bir tepede belirginleşmis demektir. Perdesi (yelkeni) olmayan gemiye de "bârice" derler, çünkü üzeri açıktır. Sözü edilen âyetleri tefsirciler iştebu anlamları düşünerek açmaya çalışmışlardır. Birinci âyet "Nûr" suresindedir. Bundan önceki âyetlerde; kadınların süslerini belli kişiler dışındakilere göstermemeleri, dikkat çekmek için ayaklarını yere vurmamaları istenmiştir. Öyleyse "yaşlı kadınların, teberruc yapmaksızın elbiselerini bırakmaları ? demek; doğuştan olan zinet yerlerini açmaksızın ve edinilen (yapmâ) süslerini göstermeksizin dış elbiselerini (cilbablarını) bırakabılmeleri demektir. Yoksa bu bütün elbiseleri bırakıp çıplak kalmaları anlamına gelmez. Çünkü yaşlı kadınlar dahi makyaj vasıtası ile de teberruclu olabilirler, yani dikkat çekici ve fitne (haram cinsel duygu) uyândırıcı görünüm kazanabilirler. Yani bu âyette ihtiyar kadınlar, teberruclu değillerse, yabancı erkeklerin yanında dış elbiselerini bırakabılirler denirken, ikinci âyette teberruc bütün kadınlara yasak edilmektedir. Ancak teberrucu genel anlamda (mutlak) süslenme ile karıştırmamak gerekir. Çünkü kadının evinde kocası için süslenmesi güzel ve istenen bir şeydir. Yani teberruc, meşru olmayan açılma ve saçılmayı ifade eder. ZeMahşeri, onu genelde, gizlenmesi gereken şeyleri açmada çaba sârfetme, özel olarak da kadınların zinetlerini ve güzelliklerini açıp yabancı erkeklere göstermeleri, diye tanımlar. Kurtubî, kırıtarak, cilveli yürümesi ve güzelliklerini erkeklere sergilemesi diye tanımladıktan sonra kadının vücut hatlarını belli eden iki ince elbise ile çıkması da teberrucdur der. Suyûtî, endamlı endamlı yürümesi, başörtüsünü bağlamadan başına açıp, gizlemesi gereken gerdanlık, küpe ve boynunu açık bırakması diye tarif eder. Ibnü`l Esîr terimin kökü ile ilişkisini arar ve kadının teberruc yapması, güzelliği sergilemede burçlara, şatolara benzemesi demektir. Teberruc yaptı, yani sarayı olan evinden, burcundan çıktı anlamına geldiği de söylenmiştir; nitekim âyetin baştarafındaki "evlerinde vakarla otursunlar" ifadesi bunu gösterir, der:

Bu açıklamalarla teburruc`un, kadınların tabii ve yapay güzellik ve çekiciliklerini uygun (yani meşru) olmayan yerlerde sergilemeleri, süs ve eylemleriyle kendilerinden yararlanma hakkıolmayanların dikkat ve ilgilerini çekmeleri olduğunu görürüz. Teberrucun kapsamını daha iyi kavramak için, bazı hadîs-i şerif meallerini görmemiz faydalı olabilir:

1. "Ümmetimden iki sınıf var ki, ben onları görmedim. (Ileride ortaya çıkacaklar): Biri, sıgır kuyrugu gibi kamçıları (coplar olabilir) olan bir topluluktur. Onlarla insanlara vururlar. Diğeri de giysili-çıplak olan, saptıran ve sapan kadınlardır. Kafaları eğri deve hörgücü gibidir. Onlar ne Cennete girebilirler ne de onun kokusunu duyabilirler. Halbuki onun kokusu şu kadar mesafeden duyulabilir" (Müslim, cenne ; Müsned N/, , , , V/) Kurtubî, giydikleri halde çıplak olmaların, vücutlarını belli eden (dar ve şeffaf) elbise giymeleriyle açıklar ( Kurtubî XN/). Bu hadiste teberruce iki örnek göze çarpıyor: a. Dikkat çekmek üzere kabartılmış saçlar ki; bazen başörtüsü ile dahi bu niteliği kazanabilir b. Vücudu belli eden ve câzibesini yabancılara sergileyen dar, şeffaf ya da avret olan bütün organları kapatmayan elbiseler. Başka bir rivayette: "Kafalarını böyle deve hörgücü gibi yaptıran kadınlara, hiçbir namazlarının kabul olmayacağını duyurun" denir (Suyûtî el-Câmi`u`s-sağîr (F. Kadîr) I/ Taberânî`den.).

2. "Peruk takan ve taktıran kadına lânet ola" (Zebîdî, Ukûdü`I cevâhir N/,; Ayrıca bk. Tirmizî, Libâs 25 Tirmizî, edep 35; Nesâi, zîinet 35)

3. "Dağlama yapan ve yaptıran, güzellik için dişlerini seyrelten ve Allah`ın yaratışını bozan kadına Allah lânet etsin" (Zebîdî, Ukûdü`I cevâhir N/,; Ayrıca bk. Tirmizî, Libâs 25 Tirmizî, edep 35; Nesâi, zînet 35) .

4. "Kaşlarını yolduran ve bu işi yapan kadına lânet ola" (Zebîdî, Ukûdü`I cevâhir N/,; Ayrıca bk. Tirmizî, Libâs 25 Tirmizî, edep 35; Nesâi, zînet 35)

5. "Başkalarının duyması için koku sürünerek çıkan kadın zina etmiş (gibi günah kazanır)" ( Sıddık Hasan Han, Hüsnü`I-üsve Darimî, isti`zan 1 B; Müsned VI/, , )

Bu hadîs-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere teberruc, kadının yabancıların dikkatini çekmek üzere yaptığı her türlü hareket ve uygulamayı kapsar gibidir. Büyük tefsirci Alûsi`nin şu yorumu da buna açıklık getirir. "Bana göre zamanımızda müreffeh kadınların evlerinden çıkarken üstlük olarak Örtündükleri örtüler de, yabancıya gösterilmesi yasaklanan zinetler kabilindedir. Çünkü bunlar rengârenk ve dikkat çekici giysilerdir Sanıyorum erkeklerin, karılarını bu şekilde çıkmalarına göz yummaları, hattâ bunu arzulamaları "gayret" (olumlu kıskançlık) azlığından kaynaklanıyor Bütün bunlar Rasûlüllah`ın izin vermediği şeylerdir. Lâ-havle velâ-kuvvete illâ billâh(AIûsi, XVNI/). ·

Beyhâkî`nin bir rivayetinde de şöyle buyrulur: "Kadınların kötüsü teberruc yapanlarıdır. Onlar münafıktırlar. Onların cennete girecek olanları çok azdır" (Suyûti, ed-Dürrü`I-mensûr VI/) Diğer yönden: "Içinde dört sınıf insan bulunan toplumlâr, belâlardan mahfuzdurlar: 1. Zulmetmeyen âdil imam (yönetici) 2. Hidâyet üzere yaşayan âlim. 3. Mârufu emreden, münkerden sakındıran, Kur`ân`ı teşvik eden meşâyih 4. Ilk cahili e teberrucu ile teberruc yapmayan kapalı kadınlar" ( Kurtubî IV/49) diye de söylenmiş ve teberruc yapmayan kapalı kadınların, toplumlara belâlar için paratoner görevi yapacağı bildirilmiştir.

Teberruc`a Götüren Sebepler

Teberruca götüren sebepleri, kadının genellikle gösterişe düşkün tabiatı ve bundan yararlanmak isteyen kozmetik tüccarlarının teşvik içeren reklamları diye özetlemek mümkündür.

Kadınlar, yaratılışları gereği, süse boyanmaya düşkün, nâzik, zarif ruhlu, maharetini sergilemeyi seven insanlardır. Bu elbette Allah`ın onlara seçip verdiği bir hassadır ve Hakim bir zatın işi olduğuna göre, bunda hikmetler de vardır: Herşeyden önce asıl görevi, evin kraliçesi, sonra da anne olan kadının bu yönü olmasa, ev bir hapishaneye, duvarları da mahkeme duvarına döner. Evi ve üstbaşı pasaklı hale gelir, Kur`ân`ın ifadesi ile erkek "hanımındâ sükûn ve huzur bulacağına" ondan ve evinden nefret eder, huzuru başka yerlerde ve başkalarında arar, hayatın bütünüyle düzeni bozulur, şirazesi dağılır. Bunun gibi doğuştan insanın hamuruna katılan (fitrî) duygularının hepsinde böyle bir, ya da birçok müsbet yön vardır ve bu kuvvetler insana bu hayır yönlerini gerçekleştirmesi için verilmiştir. Dolayısıyla bu duygu ve güçlerin sadece yaratılış gâyelerini gerçekleştirmek üzere, yani bilinçli ve yerliyerinde kullanılma gerekir. Bu bilinci sağlayacak araç, Islâm terbiyesi ve onun vereceği helâl-haram duygusudur. Kadın doğasındaki bu dürtü ile yuvasını süsleyecek, allanıp-pullanacak; kokulanıp boyanacak, böylece hem kendi fıtri ihtiyacını gidermiş, hem de evini bir huzur yuvası haline getirmiş olacaktır. Işte bu bilinç düzeyi ve terbiye (eğitim) bulunmadığında, kadın hamurunda var olan bu gösterme ve ilgi çekme gücünü (edilgenliği) ya da ihtiyacı, nerede ve nasıl tatmin etmesi gerektiğini değil de, sadece ve nasıl olursa olsun tatmini arayacak ve süslenip kokulanarak sokaklara dökülecektir. Artık helâl sınırı aşılmıştır ve haramın da sınırı yoktur; sonuçta -ilerlerde de olsa- zinâ ve fuhustur. Ikinci olarak, özellikle günümüz için; kozmetik sanayini ellerinde bulunduran feminizm havarisi tröst ve kartellerin teşvik ve reklâmları gelir. Yalana ve her türlü aldatmacaya çok çabuk kanan kadınlar,Holywood yıldızlarının saç, bluz hattâ burun ve göğüs biçimleriyle özenti sarhoşu yapılır. Fransız modelistlerinin yarattıkları (!) bahar, yaz, sonbahar, kış modelleriyle sermest edilir ve onlar bunu diğer ülkelerdeki kolları ve ortakları olan basın ve yayın araçları ile yayarak, kasalarına doğru para olukları oluşmonash.pwucun bir başka sebebi, yine helâl-haram terbiyesi (eğitimi) almamış ve cinsel yönden de hasta ve güçsüz erkeklerdir. Bunlar evde her türlü pasaklılığına razı oldukları kantarını, dışarı çıkarırken özellikle süsler ve normal yollarla tam tatmin olamadığı karısının câzibesine dikkat çekip, onun aslında çekici ve tatminkâr olduğunu; başkalarının ilgisini şahit tutarak, kendisine inandırmaya çalışır.

Bir başka sebep, tâ Ibn Haldun`un bile tesbit ettiği üzere, maglupların gâlipleri taklit kompleksidir ve işin temelinde şahsiyetin oluşamaması, zayıflığı ve bunun sebep olduğu özenti hastalığı vardır.

Yine helâl-haram çizgisini kavrayâmamış, gözü-gönlü dışarda, çapkın ve hovarda erkeklerin, kendi hayatlarına-paralel olarak, ilgisiz bıraktıkları ve tabii olarak dışarıda ilgi arayan karılarına göz yummaları ve kendi yaptıklarına karşılık karşılığında tavız vermeleri de, başlıbaşına bir sebep sayılabilir.

Teberrucun bir sebebi de kadınların ve özellikle de ergin kızı olan annelerin; evde kalma korkusu ile teşhir ve pazar arama çabalarıdır. Allayıp-pulladıkları kızlarına, bu yolla kısmet açıp müşteri bulacakları umudunu taşırlar. Oysa sokakta bulunacak eş-eğer bulunabilirse-huzuru sokakta arayan biri olacak, eşine de huzur için yine sokağı gösterecektir. Halbuki bilinçli olarak kapanıp evinde "vakar ile oturanlar" tâ, Hindden Yemenden duyulup talipli olunmaktadırlar. Tıpkı balı olân çiçegin kilometrelerce uzaktan, arı tarafından duyulup bulunması gibi

2. Teberruc önce ailenin, sonra da toplumun, uzun sürede de olsa, bütün bütün parçalanıp dejenere olmasına yeter bir başlangıç(start)tır. Süslenip açılma, bâkılmayı; bakılma daha fazla ilgiyi, ilgi, buluşmayı, buluşma haram ilişkileri sonuç verir. Onun için Allah "Zina etmeyin!" yerine, "Zinaya yaklaşmayın" buyurmuştur. Yani zinaya götüren şeyleri dahi yapmayın demektir. Çünkü M. Sabri Efendi`nin dediği gibi: "kadın kocası kadar, elde edilenle yetinmeyip, hep daha ilerisine geçilmek istenen bir başka konu yoktur."

3. Böylece, İslam`ın korumayı hedefledigi beş temel esastan biri olan "ırz" hurmet ve kutsiyetini,yitirir, nesil bozulur. Diğer yönden cinayetler, vuruşma ve öldürüşmeler olur, toplumun huzuru bozulur. Eşlerin ve insanların birbirlerine güveni sarsılır.

4. Gayrı meşru gebeliklere yol açar. Bu gebelikler kürtaj ve kendi kendine çocuk düşürme operasyonlarına zorlar. Bu ise sağlığın bozulmasına, sakatlıklara sebep olur. Babasız çocuklar ortaya çıkar, bunlar ahlâkî, ekonomik ve hukuki sorunlar doğurur.

5. Park yeri bulunmayan haram sahada, karşı cinslerle yetinmeyip, homoseksüellik, lezbiyenlik, hayvanlara ve çocuklara sataşma ve daha akla hayale gelmedik sapıklıklar ortaya çıkar. Tatmin olunmayınca da, intiharlar, boşanmalar, çılgınlıklar düzen tanımazlıklar (anomi) olur, milletler bile yıkılabilir.

6. Çeşitli cinsel hastalıklar, belsoğukluğu, AIDS, ruhsal ve sinirsel bozukluklar, salgınlar ortaya çıkar.

7. Korkunç düzeyde ekonomik zararlara yol açar. Her gün değişen modayı takip, kozmetik ve makyaj malzemelerinin ithali için verilen onmilyarlar, yurdumuzda büyük kapasitede istihdam imkânı doğurabilir ( Konunun hazırlanmasında başvurulan kaynaklardan bazıları: Kurtubî XIV/,, XN/ Taberî XXN/4; Suyûtî, ed-Dürrü`I-Mensûr, VI/, ; Ragib el-Isfehânî, Garîbü`I-Kur`ân 41; Kamûs-i okyanus "Teberruc" md.; Sabûnî, Ahkâmu`I-Kur`ân N/; Menâru`I-Islâm 8 (13) s).



Kadınlar yüzlerini de örtmeli midir? "Teberrüc" nedir?

Kadınlar yüzlerini de örtmeli midir? "Teberrüc" nedir?

Bilindiği gibi kadınlara da erkeklere de bakışlarını "kısmaları" emredilmiştir. (24/)

Rasûlüllah Efendimiz (s.a.s.)"Bakışı bakışa ekleme"(Ebû Dâvûd, nikâh 43; Timizî, edep 28; Dârimî, rikâk 3; Müsned V/, , ) buyurmuşlardır.

Cumhur (fıkıhçıların çoğunluğu) kadının yüzünün de avret olduğu görüşündedirler.

Hanefilerin çoğunluğu kadının ellerinin ve yüzünün avret olmadığını, ancak fitne söz konusu olduğunda örtmesi gerektiğini söylemişlerdir.

Bir kısım Hanefiler ise cümhûra uyarak kadının ellerinin ve yüzünün de avret olduğu görüşünü benimsemişlerdir.

Meselâ Aliyyu'1-Kârî bunlardandır. Görüldüğü gibi fitne söz konusu olduğunda kadının ve özellikle genç kızların yüzlerini dahî kapatmaları konusunda ittifak vardır. "Fitne" onun, karşı cinsten olmaklığına duyulan cinsel arzudur.

Bu bağlamda meselenin bir yönünden daha söz edilebilir ki, bu da "teberrüc" yasağıdır. "Teberrüc" kadının, elbise ya da vücudundaki güzelliklerini yabancı erkeklere arzetmesi demektir ve âyet-i kerime ile yasaklanmıştır. (33/33)

Süslü bir başörtüsü, alınmış kaşlar, allanmış yanaklar hep "teberrüc" cümlesindendir.

Imdi bütün bu durumlara göre:

Kadın, sesini kırıla döküle kullanmazsa, dış elbisesi dahi, müteberrüc olmazsa, dinleyenlere sürekli bakış imkânı sağlamakla fitneye (şehvetli bakışlara) sebep olmazsa, erkeklere hitap etmesi, konferans vermesi vb. caizdir denilebilir.

Ancak bir sürü erkeğin huzurunda, hem de genç bir kadının, göz göze, yüz yüze uzun süre konuşması halinde bu şartlar gerçekleşmiş olur mu?. Olsa bile bunu yapmaya ve yaptırmaya gerek var mıdır?. Bunu da ayrıca tartışmak gerekir. Şahsen ben ne mümkün olduğuna nede gerek bulunduğuna inanıyorum.

Şâir

Ahmed Sevkî'nin dediği gibi:

"Bir bakış, bir gülüş ve selamlaşmaDerken konuşma randevu ve buluşma."

«Hicab; yani tesettür âyetleri, üç defada, üç mertebeyi natık olmak üzere nazil olmuştur.

Birincisi: () âyet-i kerimesiyle yüz lerini örtmekle mükellef oldular.

İkincisi: () âyet-i kerimesi muktezasınca irha-ı hicab (yani: perdeyi indirmek ve perde arkasında kalmak) ile emrolundu ki, harem ile selâmlığı ayırmak, yani evde kadınlarla erkeklerin yerlerini ayırmak de mektir.

Üçüncüsü: ( ve ) âyet-i kerimeleri mucibince, şer'î bir zaruret olmadıkça kadınların hanelerinden çıkmaları nehyolundu ki, bazı ümmehat-ı mü' minîn,(mü'minlerin anneleri, Peygamberimizin a.s.m. aileleri) vücudlarının karaltısını bile gös termekten sakınırlardı.» (S.B.M. ci:1, sh, hadisin izahından).

Mezkûr () âyetinin tefsirinde şöyle denili yor: «Bu âyetten sonra harem farz kılınmıştır ki; o za mana kadar Arab'da âdet değildi. (Harem usûlü) hem erkeklerin hem kadınların kalbleri için daha ziyade temizliktir. Yani şeytanî hatıralardan, vesveselerden uzaklaşılır, iffet ve ismet (günahsızlık, günah işle meme) hisleri daha ziyade yükselir; edeb, nezahet, takva,(günahsızlık, günah işlememe, günahlardan kaçarak Allah rızâsına uyan hayırlı amel) ihtiram artar.» (Elmalılı Tefsiri )

Kur'an(Ahzab Suresi ) âyetinde geçen "cilbab", baştan aşağı örten çarşaf, ferace, car gibi dış kisvesinin adıdır. Çarşaf ve peçe demektir. (Elmalılı Tefsiri )

Müfessir ve imamlar, âyette geçen cilbabı, ekseriyetle böyle beyan ederler. Bu cilbabda süslü biçimler ve güzel görünmek için süslemelerin şeriatça yapılmaması gerekiyor.

Malum olduğu üzere bütün şekiller ve renkler göz için; göz dahi şekiller ve renkleri görüp idrak etmek ve alâka duymak içindir. Eğer görme olmazsa, şekiller ve renkler, insan için gayb âleminden sayılırdı.

Bu hakikata binaen kadın, vücudunu örttüğü cilbabında tezeyyüne (güzel görünmeye) müteallik şekiller ve renkler bulunması, kendisine bakanların hissî dikkatlerini ve alâkalarını çekmeye vesile olduğundan şeriatça bunlar caiz görülmemiştir.

Ezcümle: Muhammed Ali Es-Sabûnî'nin Revai-ül Beyan Tefsir-ü âyât-il ahkâm minel Kur'an tefsirinin 2. ci. , sayfalarında tesettüre ait mes'eleleri beyan ederken (şer'î hicabın şartları) bahsinde burada özetle aldığımız şu şartları sayar:

«Evvelen: Örtünün bütün vücudun her tarafını örtmesi

Saniyen: Hicabın şeffaf olmaması ve vücud hatlarını belli etmemesi

Salisen: Hicabın kendisinde zinet için şekiller ve renkler olmaması

Rabian: Bol olması, vücud yapısını belli etmemesi

Hamisen: Koku sürünmüş olmaması

Sadisen: Erkek kisvesi şeklinde olmaması

Bir rivayette de şöyle buyurulur:

"Cilbabları ile örtünsünler" emri nazil olunca, Ensar kadınları baştan aşağı cilbablarına bürünmüş olarakçıktılar.» (Tac Tercemesi, ci:3 hadis)

Yukarıda ifade edildiği gibi cilbab, kadının giydiği elbisenin dışından yukarıdan aşağıya sarkıtılarak örtündüğü ve bütün vücudu kaplayan örtü ve kisvedir ki, mahremlerine karşı değil, namahremlere karşı yeis (çocukluk) devresine kadar örtün meye mecburdur. Yeis devresinden sonra ise, tavsiye edilmiştir. (Kur'an )

Fakat fitne veya fitne ihtimali varsa yeis (çocuk) halinden yani, çocuktan kesilme devresinden sonra da cilbabı örtünmek lâzımdır. Fitnesiz İslâm cemiyetinde, me'yusiyet devresine giren kadının cilbabını örtünmesi mezkûr âyette tavsiye derecesine indirilmesinden de anlaşılıyor ki me'yusi yet öncesinde cilbabın örtülmesi tavsiye derecesinin üstündedir. Yani farz dır.

Ehl-i tefsirin, tesettürün keyfiyeti hususunda muhtelif akvalleri yani sözleri ve hükümleri vardır:

İbn-i Cerir-i Taberi, İbn-i Sirin'den şöyle dediğini rivayet etmiştir. İbn-i Sirin demiştir ki:

«Ubeyd-es Selmanî'den cilbablarını üzerlerine örtsünler mealin deki âyet hakkında sordum. Hicabın şeklini şöyle tarif etti:"Üzerindeki milhafeyi (car ve çarşaf dedikleri kaftanı) kaldırıp, onunla -baştan aşağıya kadar- bütün vücudunu örttü. Ve çarşafla bütün başını, ta kaşlarına kadar kapattı ve yüzünü de örttü. Yalnız yüzünün sol tarafındaki yerden sol gözünü tek açık bıraktı." (Taberi Tefsiri, Hazin, Cemel).

Yine İbn-i Cerir, Ebu Hayyan, Hz. İbn-i Abbas (R.A.) dan şöyle dediğini ri va yet ediyorlar:

«Kadın cilbabını cebin denilen yüz cebhesinin her iki tarafına kadar getirip kapatır. Bağlıyarak ondan sonra örtüsünü burnu üzerine atar. Her ne kadar iki gözü açık kalsa dahi. Fakat boynunu, göğsünü ve yüzünün büyük çoğunluğunu (yani, gözleri açık kalabileceğinden dolayı yüzünün hepsini denmeyip ekserisini demiş) örter.» (Bahr-ül Muhit cilt:7, sh: )

«Yüz avret değildir, açık kalabilir diyen âlimler, şu şartla demişler:

Eğer fitneyi (şehveti) uyandıracak boya vesaire gibi, yüzün zinet maksadıyla kullanılan bir şey mevcud değilse ve fitneden de emniyeti varsa (meselâ pir-i fani olmuş bir kadın gibi), işte bu halette yüzünü açabilir. Yoksa fitne ihtimali olduğu takdirde bil'ittifak kadın yüzünü açık bırakması haram dır.» (Bak: Dört Mezhebe Göre İslâm Fıkıhı sh: )

«İslâm cemiyetlerinde gayr-ı müslim kadınlar her ne kadar tesettür-ü şer'î ile mükellef değillerse de fakat hayat-ı içti maiyeyi ifsad edecek hareketlerde bulun maktan men' edilirler Hayat-ı içti maiyeyi fitne ve fücur dan muhafaza etmek için İslâmiyetin âdab-ı içtimaiyesi, müslim, gayr-ı müslim herkese tatbik edilir ve bu vazife devlet tarafından icra olunur.» (Taberi Tefsiri, Ahzab/ âyetinin tefsirinden telhisen)

İhticab ve mesturiyetin yani, "perdelenme ve örtünmenin" nev'i ikidir.

Biri: Hane içinde ihticabdır ki, kadın kısmı evi içinde zevcinin ve mahremleri nin gay riye muhalit (yani beraber ve bi rarada) olmamak ve görünmemektir.

Diğeri: Hane dışında ihticabdır ki, kimseye görünmemek üzere yüzünü ve baş tan aşağıya kadar bütün endamını (vücudunu) ve hatta libasını (yani evde giydiği elbisesini) örtmek ve gizlemektir. Bunun zıddına tekeşşüf (açılma) ve bu nun da ifratına tebezzül (yani, ayak altına düşmüş ve herkesin oyuncağı olmuş derecede kıymetsiz ve mübtezel olmak) tabir olunur.

Kadınlar tekeşşüften ve tebezzülden ve ricalin (erkeklerin) iştihalı gözlerine, dar örtülerle arz-ı endam etmekten memnu'durlar. Yüzlerini ve ellerini hatta ayak larını, namazda açık bulundurabilirler. Ve lâkin zaruret olmadıkça mahrem ol mıyana bunları (yani yüzlerini, ellerini ve ayaklarını) dahi gösteremezler. Sokakta yüz açmak ve libasın (yani evde giydiği elbisenin) kolunu veya eteğini örtüden (yani cilbabdan ve çarşaftan) çı karmak, şeriatın emrine muhaliftir. İhticab (tam örtünmek) emr-i Kur'anîdir. Onda (örtünmede) tehavünün (yani, ör tünmede lâkaydlık ile hassasiyet göstermemenin) vebali büyüktür. Yüz na mahrem değildir tabiri, salât (namaz) hakkında olmaktan gayride galattır. (Yani: Yüz, namaz dışında örtülmelidir.)

Sure-i Celile-i Ahzab ile inen hicab (örtünme) âyetinde: Açık-saçıklık, nehiy (haram) ve kadınlar erkekle ihtilattan (karışık bulunmaktan) men'olunarak örtü altında siyanet kılındılar (yani, muhafaza altına alındılar). Zinetlerinden madud olan libasları (yani, süs eşyası kabul edilen evde giydikleri elbiseleri) dahi erkeklerden örtünmeye mecbur olarak (yani kadınlara emredilerek) bürgü ve çarşaf içinde bulundular ve yüzle rine peçe çekip yalnız gözlerini açık bulundurdular.» (Nimet-ül İslâm III. Kısım 71)

Cemiyette fitne veya fitne emareleri görüldüğü zaman, şeriat ruhsatı değil, azi meti esas alır. Meselâ Ömer Nasuhi Efendi, Büyük İslâm İlmihali'nde, kadınların tesettürü hakkında:

«Hürre (esir veya cariye olmayan müslüman hür kadın) olanların yüzleri ile ellerinden başka bütün bedenleri avrettir. Yüzleri ile elleri ise, ne na mazda, ne de bir fitne korkusu bulunmadıkça, namaz dışında avret de ğildir.» der. (Büyük İslâm İlmihali sh: 99)

Yani, fitne ihtimali ya da fitne varsa, yüz ve elin açılması yasaklanır. İşte Nimet-ül İslâm'dan alınan bir önceki parçada, bu şer'î kaidenin tatbikini gösterip yüz ve elleri de örtmeyi kaydediyor. Büyük İslâm İlmihali'nden alınan parçada ise, "fitne ihtimali" kay dınıkoymakla, bu mevzuda ikisi de "örtme" hükmünde birleşiyorlar.

Zamanımızda ise, "fitne ihtimali"nin en dehşetli derecede bulunduğu apaçık meydandadır.

Hasbel-icab (durum gereği olarak) taşraya çıkan kadında çarşaf olmayınca süfeha güruhu onları açık görüp tamaa düştükleri gibi şüpheli ve iffetini ihlal eden kadınlardan oldukları zannıyla arkalarına düşerek rahatsız edeceklerine binaen Cenab-ı Hak, kadınların çarşafa bürünüp mesture olmalarını emretmiş ve hikmeti de bürgülü olan kadının kim olduğu bilinmemekle suizandan ve süfehanın takibinden kur tulmaları olduğunu beyan etmiştir.

Hülasa, hatunların bürgü bürünmeleri vacib olduğu ve bürgülü olunca ecanibin o kadının kim olduğunu bilemediklerin den dolayı, taarruzdan vareste olup eza dan kurtuldukları ve hatunların mesture olmalarıyla fitne kapılarının kapanacağı, bu âyetten müstefad olan fevaid cümlesinden dir.» (Hülasat-ül Beyan, ci, sh, Konyalı Mehmed Vehbi, Üçdal Neşriyat, İstanbul)

Yukarıdan buraya kadar beyan olunduğu üzere şer'î tesettürün hususiyetlerini taşıyan herhangi bir dış örtüsünü üzerine örtünmek Kur'ânın emrini yerine getirmeye kâfîdir.

Yani şer!î tesettür, çarşaf, ferace, ve câr denilen örtülere münhasır olmayıp, baştan aşağıya doğru sarkıtılarak bol, vücud hatlarını belli etmeyecek şekilde, bütün vücudu örten ve çeşitli renk ve süslemelerle câzip hali bulunmayan her hangi bir örtü "cilbab" vasfını taşır.

Bu vasfa uygun olarak malûm çarşaf, ümmetçe tasvib edilmiş ve uzun seneler pek çok bölgelerde yaygın olarak kullanılmış ve şeair vasfını kazanmıştır.

Şeair vasfı sebebiyle de ifsad cereyanları daha çok tesettüre düşman olup her vesileyle menfi propağandalarla tesettüre hücum ederler. Fırsat buldukça da bilfiil tecavüzler yaparlar ve yaptırırlar. Böyle vahşiyane teca vüzler karşısında müslümanlar bu şer'î tesettüre ve tesettürlülere daha çok sahip çıkıyorlar ve çıkmalıdırlar.

monash.pw

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır