ünlü matematikçinin hayatı / Dünyanın En Ünlü 10 Matematikçisi – The Geyik

Ünlü Matematikçinin Hayatı

ünlü matematikçinin hayatı

Fark edebilenler için matematik her yerdedir. Bunun farkında olan insanlar arasından da müthiş matematikçiler, sanatçılar, bilim insanları, yazarlar çıkmıştır. Ancak tüm bu kişiler arasından birkaç matematik dehası dünyayı değiştiren devrim niteliğindeki keşifleriyle alana önemli katkılar sağladı.

Yazıda, alana katkılarına göre Antik Yunan’dan on sekizinci yüzyıla kadar uzanan zaman aralığında yaşamış tüm zamanların en iyi 10 matematikçisine bir göz atacağız. Ancak bu listenin kesinlikle eksik kaldığını unutmayınız. Bu nedenle diğer matematikçiler ile ilgili yazılarımıza sitemizdeki diğer sayfalardan erişebilirsiniz. Hazırsanız listemize geçelim.

Pythagoras (Pisagor) – (MÖ )

Filozof Pisagor, Pietro Longhi, ,

Bir çok kişi Pisagor’u karizmatik bir tarikat lideri olarak değil, bir matematikçi olarak hatırlayacaktır. Ancak temelinde ikisi el ele gider. MÖ 6. yüzyılda kurulan Pisagor Okulu, esrarengiz kurucusu Pisagor ve onun takipçileri olan Pisagorcular’ın inanç ve öğretilerine dayanan felsefi bir okul ve dini bir hareketti. 

Günümüzde adını elbette dik üçgen ile ilgili sorularda karşınıza çıkan a²+b²=c² biçimindeki Pisagor teoremi ile hatırlarız. İşin ilginç tarafı Pisagor’dan önce bu kural Mısırlılar, Sümerler ve Çinliler tarafından bilinmekteydi. Ayrıca Pisagor ve Eski Yunanlılar bu teoremi hiçbir zaman cebirsel bir eşitlik olarak düşünmemişlerdi.

Sisamlı Pisagor, MÖ civarında bir mücevher oymacısı olan Mnesarchus ile zengin ve aristokrat Geomori ailesinin soyundan gelen Pythias’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Antik kaynaklar, Pisagor’un Anaximander ve yedi bilgeden ikisi olan Prieneli Bias ve Miletli Thales gibi çeşitli efsanevi Sokrat öncesi filozoflar tarafından eğitildiğini yazmaktadır.

Pisagor, yetişkinliğinin ilk yıllarında Yakın Doğu’yu dolaştı. Kaynaklara göre Babil, Fenike ve Mısır’a gitti. Pisagor’un Babil ve Fenike’ye seyahat ettiğine dair anlatılanlar tartışmalıdır. Ancak tüm kaynaklar onun Mısır’a seyahat ettiği konusunda hemfikirdir. Tahminlere göre Pisagor teoremi hakkındaki bilgiyi de bu süreçte öğrenmiştir.

60 yaşında Pisagor, güney İtalya’daki Yunan kolonisi Kroton’a göç etti. Kısa sürede binden fazla hevesli takipçi topladı ve onların yardımıyla ilk Pisagor komününü kurdu. Pisagor komünü ve onun yeni yaşam tarzı, yıllarca Pisagor’un liderliğinde gelişti. Pisagor ve takipçileri, etraflarındaki her şeyde matematiksel kalıplar aradılar. (Detaylar için: Pisagor Kimdir? Pisagor Hakkında Bilmeniz Gereken Mitler ve Gerçekler)

Euclid (Öklid)

Matematikte gelmiş geçmiş en önemli eserlerden bir tanesini yazmış olan Öklid, Geometri’nin Babası olarak anılmaktadır. Öklid’in doğum tarihi ve hayatı hakkında bilgiler yetersizdir. Platon tarafından kurulan Atina Akademisi’nde eğitim gördüğü sanılmaktadır. Öklid’in çalışma alanı temel geometri ve genel matematik biçiminde iki bölümde incelenebilir.

En önemli kitabı olan Elementlere ek olarak, perspektif, konik kesitler, küresel geometri, matematiksel astronomi, sayılar teorisi ile ilgili yazılar yazdığı bilinmektedir. Ne yazık ki bu çalışmalarının sadece 5 tanesi günümüze ulaşmıştır.

Öklid’in Elementleri, tüm zamanların en etkili matematik kitaplarından biri olarak kabul edilmektedir. Bu kitap yüzyılın başlarına kadar geometri ders kitabı olarak kullanılmıştır. ( Daha fazlası için: Öklid Neden Geometrinin Babası Olarak Bilinir?)

Archimedes ( Arşimet) (MÖ – )

arşimet

Arşimet antik dünyanın bir dehası ve tarihin şahit olduğu en büyük matematikçilerden, mühendislerden birisidir. Adı günümüzde daha çok Arşimet prensibi, Arşimet vidası ve antik dünyanın çeşitli “süper silahlarını” icat etmesi ile anılır. Belki de daha az bilinen, Arşimet’in antik çağın en büyük matematikçisi olarak kabul edilmesidir. Bu yüzden onun profili günümüzde Fields Madalyasını süslemektedir.

Arşimet, Sicilya adasının Syracuse şehrinde doğdu. Babası, Phidias adında bir astronomdu. Muhtemel antik dünyanın entelektüel merkezi olan İskenderiye, Mısır’da eğitim aldı. Arşimet, bir mühendis, matematik teorisyeni, astronom ve mucitti. Pratik meselelerde matematik kullanmak konusunda uzmandı.

Arşimet, İskenderiye bilginleri Samoslu Conon ve Cyreneli Eratosthenes de dahil olmak üzere zamanının önde gelen matematikçileriyle yazışmalar şeklinde eserlerini yayınladı. Bu nedenle yazılarının çoğu günümüzde kaybolmuştur.

Yaşadığı şehir Roma lejyonlarının eline düştüğünde bir asker tarafından öldürüldü. Tarihçiler kimi zaman onun ölümünü bir dönemin sonu olarak kabul ederler. O, Roma İmparatorluğu antik dünyanın egemenliğini eline geçirmeden önce yıldızı parlayan son bilim insanıydı. Daha fazlası burada: Arşimet’in Hayatı Hakkında Bazı Efsaneler ve Gerçekler

Muhammed Bin Musa El Harezmi ()

harezmi

Cebirin kaşifi olarak bilinen Harezmi bir bilgin, astronom ve teologdu. Günümüze kadar ulaşan matematikle ilgili eserleri hem İslam hem de Hıristiyan dünyası üzerinde çok büyük bir etkiye sahiptir. Algoritma kelimesi El Harezmi’nin isminin Latince versiyonundan türetilmiştir. Kendisinin günümüzde Özbekistan sınırları içerisinde bulunan bir bölgede doğduğu sonraki yıllarını da Bağdat’ta geçirdiği düşünülmektedir.

Onun en önemli katkılarından birisi de yazdığı bir kitapta Hint sayı sistemi anlatmasıdır. Yaşadığı dönemde popüler olan bu kitap daha sonraları Fibonacci aracılığı ile Avrupa’ya ulaşmıştır. Bu sayede de bu sayı sistemi zamanla Roma rakamlarının yerini almıştır.

Harezmi’nin orijinal eserlerinin pek çoğu, Bağdat yılında Moğollar tarafından yağmalandığında kaybolmuştur. ( Detaylar için: El Harezmi: Medeniyetler Arasında Matematiksel Bir Köprü)

Leonardo Pisano Bigollo ( )

Leonardo Pisano, muhtemelen ’de İtalya’nın Pisa kentinde doğdu. Biz kendisini Fibonacci olarak tanısak da ölümünden çok sonraya kadar Fibonacci (“Bonacci’nin oğlu”) olarak bilinmedi. Leonardo, diplomat olan babasıyla bir çok seyahatler yaptı. Bu nedenle bir dönem Kuzey Afrika’daki Bugia’da bir muhasebe okulunda okudu.

O sıralarda Hint-Arap sayı sembolleriyle karşılaştı. Romen rakamlarına kıyasla bu rakamların sadeliğinden etkilendi. Sonrasında da bu rakamları ’de yazdığı Liber Abaci isimli kitabında açıkladı. Çalışmaları geniş çapta dikkat çekti. Bu sayede de kendisi çağdaş matematiğin gelişimine çok önemli bir katkı sağlamış oldu.

Doğal dünyada bir sayı dizisi tekrar tekrar ortaya çıkar. Bu dizide, her sayı bir önceki ikisinin (0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, vb.) toplamıdır. Bu dizi aslında MÖ civarında Hintli bilgin Pingala tarafından fark edilse de günümüzde Fibonacci dizisi olarak bilinir. Bunun nedeni kendisinin bu dizinin özelliklerini yazdığı kitapta detaylı bir biçimde incelemesidir. Dizi, doğada, geometride ve iş dünyasında önemli tahmin uygulamalarına sahiptir.

René Descartes ()

descartes rene suphe

Rene Descartes en çok felsefeye katkılarıyla, özellikle zihin ve beden ikiliği fikrini geliştirmesiyle ünlüdür. Kendisi “Düşünüyorum; öyleyse varım” sözüyle tanınır. Ancak bugün kullandığımız matematiğin çoğu Descartes’a çok şey borçludur. Descartes’ın matematiğe birincil katkısı, analitik geometrinin geliştirilmesinde olmuştur.

Descartes’a kadar matematik tarihi boyunca, cebir ve geometri arasında her zaman bir ayrım vardı. Bir yanda sayıların ve bilinmeyen niceliklerin sembolik ve soyut dünyası, öte yanda şekiller, katı cisimler vardı. Descartes’ın analitik geometrisi bu iki alanı birbiri ile birleştirdi.

Bir koordinat düzleminde geometrik çizgiler ve eğriler kullanarak cebirsel formları ve denklemleri temsil etme fikrine öncülük etti. Geometri ve cebirin bu birleşimi, kalkülüsün gelişimini mümkün kılacaktı.

Isaac Newton ( ) ve Gottfried Leibniz ( – )

Listemizde matematiğe katkıları açısından bu iki ismi birlikte anmamız gerekir. Newton olmadan ünlü matematikçiler listesi tamamlanamaz. Newton, fizik teorilerini geliştirmek adına geliştirdiği kalkülüsün mucidi olarak tarihe geçmiştir.

Bu esnada da Leibniz, Almanya’da Newton’dan habersiz bir biçimde aynı çalışmayı yapmıştır. Elbette bu durumda iki matematikçi hatta iki ülke arasında uzun süreli tartışmalara neden olmuştur. Ancak günümüzde kullandığımız sembollerin bir çoğu Leibniz’in çalışmalarından gelir.

Carl Friedrich Gauss ()

Matematikçiler listesinde olmazsa olmaz olan Gauss, diğer adıyla ”Matematiğin Prensi”, matematiksel yeteneklerini erken yaşta gösterdi. Beş yaşındayken babasının hesaplarıyla ilgileniyordu. Bölgenin Dükünün onun yeteneğini keşfetmesi ve onu koruması altına almasıyla da hem onun hem de matematiğin kaderi değişti. ’te Göttingen Üniversitesi’ne girdi.

’de, yalnızca bir cetvel ve pergel kullanarak düzenli bir onyedigen (17 kenarlı bir çokgen) inşa etti. Bu, yaklaşık yıl önce Öklid’in geometrisinden bu yana çokgen yapımındaki en büyük ilerlemeydi.

Gauss 21 yaşında yazdığı Disquisitiones Arithmeticae (Aritmetik Araştırmalar) kitabında sayılar teorisinin temellerini attı. Gauss’un keşiflerinden bir diğeri de, karmaşık değişkenli polinomların köklerinin varlığıyla ilgili temel bir sonuç olan cebirin temel teoremidir.

Gauss şüphesiz insanlık tarihi boyunca hatırlanacak nadir matematik ustalarındandı. Ancak fikirlerinin birçoğunu kendine sakladı; ölümünden sonra yayınlanmamış makalelerinde çok sayıda keşfedildi.

Leonhard Euler ( )

Euler, Matematikçi

“Matematiğin Prensi” olarak Gauss’u gösteriyorsak, kralı da Euler’dir. Dehası bakımından çağının matematik alanındaki Einstein’ı olarak da belirtilen Euler’in ilk katkılarından bir tanesi matematiksel ifadelere sağladığı gösterimlerdir.

Aralarında fonksiyon işareti (f(x)); trigonometrik fonksiyonların tanımları (sin, cos, tan); doğal logaritmanın tabanı olan müthiş “Euler Sayısı”nın işareti “e”; toplam hesaplamaları için kullanılan Yunan harfi Sigma (Ʃ); sanal sayıların işareti olan “i” ve çemberin çevresinin çapına oranını ifade eden pi sayısının işareti π bulunmaktadır.

İki yemek öğünü arasında tam bir matematiksel ispatı yapabildiğine dair iddialar da olan Euler, kalkülüs, topoloji, sayılar teorisi, analiz ve graf teorisi konularında çok sayıda çalışma yapmış ve günümüz matematiğine uzanan yolların en önemli köşe taşlarını döşemiştir. Çalışmalarının bütünü 70 cildi aşan Euler çağların en üretken matematikçisi olarak ayrıca tarihe geçmiştir.

Blaise Pascal ()

Fransız matematikçi Blaise Pascal, bu listedeki birçok kişi gibi, matematiğin birçok alanına katkıda bulunmuştur. Onu en çok adını taşıyan Pascal Üçgeni ile tanırız. Pascal üçgeni, cebir, sayı teorisi, olasılık ve kombinatorik (sayma ve düzenleme matematiği) dahil olmak üzere matematiğin çeşitli dalları için verimli bir çalışma zeminidir. Kendisi ayrıca dünyadaki ilk mekanik hesap makinelerinden birini geliştirmiştir. Pascal ayrıca olasılık teorisinin yaratıcılarından biridir.

Listemiz sadece 10 matematikçi ile ilgiliydi ancak matematik ve bilim tarihine yön veren matematikçi sayısı elbette bundan çok daha fazladır. Bu nedenle bize hemen kızmayın. Diğer matematikçileri de öğrenmek istiyorsanız bu kategoriye göz atmalısınız: seafoodplus.info


Kaynaklar ve ileri okumalar:


Size Bir Mesajımız Var!

Matematiksel, yılından beri yayında olan ve Türkiye’de matematiğe karşı duyulan önyargıyı azaltmak ve ilgiyi arttırmak amacıyla kurulmuş bir platformdur. Sitemizde, öncelikli olarak matematik ile ilgili yazılar yer almaktadır. Ancak bilimin bütünsel yapısı itibari ile diğer bilim dalları ile ilgili konular da ilerleyen yıllarda sitemize dahil edilmiştir. Bu sitenin tek kazancı sizlere göstermek zorunda kaldığımız reklamlardır. Yüksek okunurluk düzeyine sahip bir web sitesi barındırmak ne yazık ki günümüzde oldukça masraflıdır. Bu konuda bizi anlayacağınızı umuyoruz. Ayrıca yazımızı paylaşarak veya Patreon üzerinden ufak bir bağış yaparak da büyümemize destek olabilirsiniz. Matematik ile kalalım, bilim ile kalalım.

Matematiksel

ÜNLÜ MATEMATİKÇİLER

Ünlü matematikçiler,ünlü türk matematikçileri,matematiğe kazandırdıkları, pisagor, galois,baire,boole,ömer hayyam,cahit arf,

THALES (İ.Ö. )

Milas’lı Thales, Mısır matematik okulunun ilk öğrencisidir. Büyük bir matematik bilgini ve filozofudur. İsa’dan önce yaşayan yedi büyük bilginden en eskisi ve en ünlülerinden biridir. Hayatı hakkında kesin ve derin bilgiler yoktur.

Bir daire içine üçgen çizilmesi problemini çözümlemiştir. Ters açıların eşitliğini doğruladığı söylenir. Üçgenlerin özellikleri ve Thales bağıntıları, Mısır’daki piramitlerin yüksekliğinin bulunmasında kullanılmıştır.

Eski Yunan matematiği, öğretim yöntemlerine pek bağlı değildi. Belli okulları da yoktu. Thales, Pisagor ve Öklit, bu öğretim yöntemini ve kurallarını Yunan matematiğine getirmişlerdir.

PYHORAS (PİSAGOR) (İ.Ö. )

Samos’lu Pisagor’un, İsa’dan önce yıllarında doğduğu tahmin ediliyor. Doğumu gibi ölüm tarihi de kesin değildir. Hayatı hakkında çok az bilgiler vardır. Bu bilgilerin birçoğu da kulaktan kulağa söylentiler biçiminde gelmiştir. Yunan filozofu ve matematikçisidir. Ülkesinde hüküm süren politik baskılardan kaçarak, İtalya’nın güneyindeki Kroton şehrine gelmiş ve ünlü okulunu burada açarak şöhrete kavuşmuştur.

Söylentilere göre, Pisagor’un matematik, fizik, astronomi, felsefe ve müzikte getirmek istediği yenilik, buluşlar ve ışıkları hazmedemeyen bir takım siyaset ve din yobazları halkı Pisagor’a karşı ayaklandırarak okulunu ateşe vermişler, Pisagor ve öğrencileri bu okulun içinde alevler arasında İ.Ö yıllarında ölmüşlerdir. Pisagor’un ve öğrencilerinin yaptıklarının birçoğu bu alevler arasında yok olup gitmiştir.

Geometride, aksiyomlar ve postülatlar her şeyden önce gelmelidir. Sonuçlar bu aksiyom ve postülatlardan yararlanılarak elde edilmelidir düşüncesini ilk bulan ve ilk uygulayan matematikçi Pisagor’dur. Matematiğe aksiyomatik düşünceyi ve ispat fikrini getiren yine Pisagor’dur. Çarpma cetvelinin bulunuşu ve geometriye uygulanması, yine Pisagor tarafından yapılmıştır. Yaşayış ve inanışı, ilimle açıklama ve yorumlamayı o getirmiştir. Gerçel eksenin sayı sisteminde kullanılmasını düşünmüştür.            

Pisagor’un adını yıldır andıran, onu ünlü yapan ve insanlığın varolduğu sürece de sonsuza kadar da andıracak meşhur teoremi şudur: Bir dik üçgende, dik kenarlar üzerine kurulan karelerin alanlarının toplamı, hipotenüs üzerine kurulan karenin alanına eşittir. Pisagor teoremi, rasyonel sayılarla ölçülemeyen uzunluğun da varolduğunu gösterir.

“Evrenin hakimi sayıdır. Sayılar evreni yönetiyor.” Sözleri de Pisagor’a aittir.

Pisagor’un mistik tarafları çoktur. Evren hakkında bugünkü gerçeklere uymayan düşünceler de ileri sürmüştür. Bunları bir tarafa bırakırsak, yine yaşadığı çağa göre matematikçi yönü çok ağır basar. Pisagor, Mısır’da ve Babil’de çok gezdi. Rahiplerden ilim öğrendi. Yaşadığı çağ ve aldığı rahip eğitimini göz önüne alınırsa, bunda yadırganacak pek bir şey yoktur. Matematiğe ispat fikrini getiren Pisagor için, sosyal ve şahsi yaşantısı bu kadar eleştiriye değmez.

Pisagor’dan önce, geometride, şekillerin aralarındaki bağlılıklar gösterilmeksizin elde edilenler, görenek ve tecrübeye dayanan bir takım kurallardı. Bu nedenle, daha önce gelen bir yetkili ne demişse o sürüp gidiyordu. Pisagor’un matematiğe ispat fikrini sokması bu yüzden çok önemlidir.

ZENO (İ.Ö. )

Elea’lıdır. Zeno deyince, paradokslar akla gelir. Zeno’nun kendi kendini yetiştirmiş bir köylü çocuğu olduğu söylenir.            

Zeno’ nun paradoksları:

  1. (DICHOTOMIE) Her türlü hareket olanaksızdır.
  2. (ACHILLES) Achilles, önünde ilerleyen kaplumbağayı hiçbir zaman yakalayamayacaktır.
  3. Atılan bir ok her zaman hareketsiz veya hareket halindedir.

4.   Bir zamanın yarısı, aynı zamanın iki katına eşittir.

Zeno, hıyanet veya ona yakın bir suç ile başı kesilerek öldürülmüştür. Diogenes Laertos’a göre, Zeno doğduğu şehrin tiranı tarafından işkence ile öldürüldü.

Zeno, varlığın birliğini kabul ettirmek için, haklı olarak ün yapmış kanıtlarıyla, hareketin olanaksızlığını göstermeye çalıştı. Zeno’nun paradoksları üzerine her çağın en büyük bilginleri kafa yormuşlardır. Olmayan ergi yöntemi çok erken bir tarihte bu paradokslara parlak bir biçimde uygulanmıştır.

Başlıca eserleri, ”Tabiat Üstüne” , ”Karşı Fikirler” ve Emperdokles üstüne eleştirili bir “Yorumlama” dır.


DEMOCRITUS (İ.Ö. )

Abdera’lı Demokritus, Trakya’da bir İyonya kentinin bir kolonisinde doğmuştur. Babası çok zengindi. Gezginci bir bilgin olan Demokritus’un yüz yaşından fazla yaşadığı sanılmaktadır. O zamanda, matematik, biyoloji, coğrafya, astronomi, gökbilimi, ekonomi ve sosyoloji gibi çok değişik sahalara yönelik bir bilgisi vardı.

İlk atom kuramını ortaya atmıştır. Hiç bir şey yoktan var edilemez ve var olan hiçbir şey de tümüyle yok edilemez. Var olan her şey atomlar ve bu atomların arasındaki boşluklardır. Yunan dehasının doğurduğu atomizm ve bu felsefe okulunun Leucippe’le beraber kurucusu sayılır.

Demokritus’un deli olduğunu düşünenlere, ünlü tıp bilgini Hippocrates, ”Hasta değil, pek büyük bir akıl ve deha” olduğunu söylemiştir. En küçük atomdan tutunuz da en büyük yıldıza kadar her şeyin harekette olduğunu ta o zamanlar söylerdi.

Eserlerinin birçoğu zamanımıza kadar ulaşamamıştır. “Sayılar”, ”Geometri”, ”İrrasyoneller” ve “Teğetler” belli başlı eserleridir.

EUDOXUS (İ.Ö. ?)

Knidos’lu Eudoxus, birçok bilgin gibi, gençliğinde çok fakirlik çekmiş biridir. Eudoxus orantılar kuramıyla Yunan matematiğini zirveye ulaştırmıştır.

Eudoxus, genç yaşlarında Tarentum şehrinden Atina’ya gitmiş, orada en iyi ve birinci sınıf matematikçi, idareci ve asker olan Archytas’ın (İ.Ö. ) yanında öğrenim görmüştür.

Eudoxus, Atina’da sevilmediğini anlayınca, burayı terkederek, bugünkü Kapıdağı Yarımadasında bulunan Sızık şehrine gelerek burada tıp öğrenimi yapmıştır. Matematik dışında iyi bir hukukçu ve bir de iyi bir doktordu. Ciddi astromi çalışmalarıyla da ünlüdür. İlme çok büyük katkılarda bulunmuştur. Zamanının birçoğunu söylevler vermek ve felsefe yaparak geçirmiştir. Çağdaşlarına göre, ilmi yönüyle ve ilmi düşünceleriyle, birkaç yüzyıl ileridedir. Galile ve Newton gibi, gözleme ve deneye dayanmayan fikir, düşünce ve görüşleri hoş görmemiş ve inanmamıştır.

Eudoxus alan, hacim ve bazı cisimlerin yüzölçümlerini bulmuş ve bunlar hakkında birçok teoremin ispatını vermiştir. Gezegenlerin görünen hareketlerini açıklamış ve bu hareketlerinin dairesel olduklarını söylemiştir. Güneş saatini bulan, bir yılın gün 6 saat olduğunu ortaya koyan ilk bilim adamıdır.

Bugün matematikte kullandığımız ve adına Archimedes aksiyomu dediğimiz aksiyomu yine Eudoxus’a borçluyuz. Bu da onun ünlü orantılı doğrular kuramıdır. İki doğru parçası veya iki sayı verildiğinde, en küçüğünün her zaman en büyüğünü kapsayan bir tam katı vardır. Bu aksiyom, matematik tarihinde uzun yıllar matematik çağlarının konusu olmuştur.

ARCHIMEDES (İ.Ö. )

Archimedes, babası astronom olan Fidiyas’ın oğludur. Vücut ve fikir olarak aristokrat olan soylu Archimedes,  İ.Ö. yılında Sicilya Adası’nda Siraküza şehrinde doğmuştur. Archimedes’in, Siraküza kıralı seafoodplus.info’un akrabası olduğu söylenir. Bu nedenle, Archimedes, parasal yönüyle bir sıkıntı karşısında kalmadan zamanını ilme vermek fırsatını rahatça bulmuştur. Archimedes’in ilmi zekasını çok erken ve zamanında fark eden astronom babası, kendi ilmi bilgisiyle ona yürüyeceği ilmi yolu zamanında belirtmiş ve onu çok erken yaşlarda yönlendirmiştir.

Archimedes’e dünyadan gelip geçmiş üç büyük matematikçiden biri gözüyle bakılır. Bunlar sırasıyla, Archimedes, Newton, Gauss’tur.

Archimedes, uygulamalı ilimlere karşı büyük ilgi duyardı. Kuramsal matematiğe yaptığı hizmetlerin yanında, uygulamalı mekanikteki yaptıkları az kalır. Archimedes, halk müzesine konulabilecek en önde ve en büyük matematikçidir. Tıpkı Newton ve Hamilton gibi, hesaplarına daldığı zaman yemeklerini bile unutur yemezdi. Elbiselerine karşı Newton kadar ihmalkar ve hatta onu bile geçerdi. Garip davranışlarıyla başka büyük bir matematikçi olan Weierstrass’a benzer. Kendi halinde, kimseyle görüşmeyen bir kenara çekilmiş kendi kendine düşünen bir yapıdaydı

Dairenin alanı, çemberin uzunluğu, kürenin yüzölçümü ve hacmini ilk kez yine Archimedes hesaplamıştır. Pi sayısının hesabı yine ona aittir. Alan ve hacim hesaplamalarında bulduğu yöntemler yüzyıllar boyu hep önde götürülmüştür. En karmaşık eğrilerle sınırlı alanları ve yüzeylerle sınırlı hacimlerin bulunma yöntemini o getirmiştir. Daire, küre, parabol parçası, heliksin ardışık iki yarıçapı ve iki halkası arasında kalan alan, küresel parçalar, dikdörtgenlerin, üçgenlerin, parabollerin, hiperbollerin ve elipslerin asal ekseni etrafında döndürülmesinden oluşan yüzeyleri ve hacimleri bulmada, bulduğu bu yöntemi uygulamıştır. Silindir, koni, paraboloid, hiperboloid ve özel haller yine bu yöntemle yüz ölçüm ve hacim olarak hesaplanmıştır.

Newton ve Leibnitz’den yıl kadar önce yaşayan Archimedes integral hesabını bulmuş ve problemlerinin birinde onların bulduğu diferansiyel hesaba başvurmuştur. Bu “sonsuz küçükler hesabı” dır. Archimedes yayını bugünkü dille söylersek, bir eğriye üzerindeki bir noktadan çizilen teğetin eğimi, bu eğrinin bu noktadaki türevine eşittir.

Archimedes’in hayatı, tüm olanakları yerine getirilen bir matematikçinin hayatı kadar sakin ve düzenli geçmiştir. Hayatının en karışık zamanı ve acıklı olanı son günlerine rastlar. Bu da Roma’lılarla  Kartaca’lılar arasında İ.Ö. yılları arasında yapılan Pön savaşları dönemine rastlar.

Archimedes, yere çizdiği şekil üzerinde bir matematik problemini çözmeye uğraşıyordu. Bir söylentiye göre, Roma’lı asker şeklin üzerine yürümüş ve Archimedes‘i kızdırmıştır. Bunun üzerine Archimedes’in, ”Aman daireme dokunma, bozma” diyerek yeniden probleme daldığı söylenir. Yine bir söylentiye göre, Archimedes Roma Şefi Marcellus’un yanına gitmek üzere kendisini izlemesini emreden askere, problemi bitirmeden kalkmayacağını söylemiştir. Problemin çözümünün uzun sürmesine canı sıkılan ve kızan asker, şanlı kılıcını çekmiş ve yetmiş beş yaşındaki yaşlı ve silahsız koca geometriciyi İ.Ö. yılında canice öldürmüştür. İşte, bu büyük deha böyle yok edilmiştir.

Archimedes’in öldürülmesi her ne şekilde olursa olsun, ilim ve insanlığın beklediği medeniyet adına bunda daha büyük bir vahşet ve canilik görülmemiştir.

ÖKLİD (İ.Ö. )

Yunan matematikçisi. Gelmiş geçmiş matematikçiler içinde adı geometriyle en çok özdeşleştirilen kişidir. Öklid, geometri dünyasında kapladığı bu seçkin yerini kendisinin büyük matematikçi olmasından çok, başlangıcından kendi zamanına kadar bilineni “Öğeler” adını verdiği kitaplarda toplamasına borçludur. Öğeler, dilden dile çevrilmiş, yüzlerce kez kopya edilmiştir, matbaanın icadından sonra da binlerce kez gözden geçirilmiş ve yeniden basılmıştır. Öklid derlemesinin tutarlı bir bütün olmasını sağlamak için, kanıt gerektirmeyen apaçık gerçekler olarak beş aksiyom ortaya koyar.

Öklid’in beş aksiyomu şunlardır:

  1. İki noktadan yalnız bir doğru geçer.
  2. Bir doğru parçası iki yöne de sınırsız bir şekilde uzatılabilir.
  3. Merkezi ve üzerinde bir noktası verilen bir çember çizilebilir.
  4. Bir doğruya dışında alınan bir noktadan bir ve yalnız bir paralel çizilebilir.
  5. Bütün dik açılar birbirine eşittir.

        Öğeler on üç kitaptan oluşmaktadır. Öklid geometrisi yüzyıla kadar rakipsiz kaldı. Öklid’in yaşamı hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyoruz.


APOLLONIUS (İ.Ö. ?? ?)

Zamanında çok bilinmeyen, fakat yıllarında değeri anlaşılan Yunan matematikçilerinden biri de Bergama’lı Apollonius’tur. Eski devirlerin en büyük matematikçilerinden biridir. İ.Ö. veya yıllarında, Pamfiye denilen Teke Sancağının Perga kentinde dünyaya gelmiştir.

Matematikçi Pappus, Apollonius’un, bencil, üne düşkün, kibirli ve gururlu birisi olduğunu yazmaktadır. Apollonius’un yaptığı çalışmalar ve buluşları onun bu zayıf taraflarını örtecek kadar kuvvetlidir. Çarpmaya ait birçok buluşu vardır. Koniklere ait buluşları onu şöhretin zirvesine çıkarmıştır.

Euclides geometrisini benimseyerek onu daha ileri düzeylere götürmüştür. Teorik ve sentetik geometrici olarak yüzyıldaki Steiner’e kadar Apollonius’un bir eşine daha rastlanamaz. Konikler adı altında bugün bildiğimiz elips, çember, hiperbol ve parabol kesişimlerine ait problemlerin birçoğu Apollonius tarafından bulunmuştur. Doğrular, çemberler ve eğrilerin konikler üzerine araştırma yapmıştır. Yine, analitik geometri özelliklerinden hemen hemen tümünü Apollonius’a borçluyuz.

Dairesel tabanlı ve tepesinin her iki tarafından sonsuza kadar uzatılmış bir koni bir düzlemle kesilirse, düzlemle koni yüzeyinin kesişimi olan eğri, doğru, çember, hiperbol, elips veya parabol olacağını ilk kez Apollonius göstermiştir. Merminin yörünge denkleminin bir parabol olacağı yine Apollonius tarafından bulunmuştur.

Pergel ve cetvel yardımıyla üç çembere teğet çizme, Apollonius problemi olarak bilinir. Yine, sabit iki noktaya olan uzaklıkları oranı sabit olan noktaların geometrik yeri, bu sabit noktaları birleştiren doğru parçasını, verilen orana göre içten ve dıştan bölen noktalar arasındaki uzaklığı çap kabul eden bir çemberdir.

HIPPARCHUS (İ.Ö. )

Hipparchus, Yunan’lı matematikçi ve astronomdur. İlk sistematik astronomi ve trigonometriyi bulan kimsedir. Ekinoks noktalarının değişimi olayını bulmuştur. Binden fazla yıldız için bir katalog yaparak, Güneş ve Ayın uzaklığını hesaplamıştır. Enlem ve boylam daireleriyle, Dünya’daki herhangi bir noktanın konumunu belirtme yöntemini bulmuştur.

HAREZMİ ()

Tam adı Muhammed Bin Musa el-Harezmi olan bu büyük bilim adamı, Horasan’da doğmuştur. Bugünkü cebir ve trigonometrinin kurucusu sayılır. Avrupa’lıların en çok yararlandığı bir matematikçidir.

  Cebir üzerine çok sayıda eser verdi. Descartes’e kadar batı bilim dünyasında egemen olan Harezmi ve Harezmi cebiriydi. Bu nedenle Harezmi dünya çapında bir matematikçidir. En önemli eseri, ”Cebir ve Mukayese Hesabı” dır. Deneyler,  enlem ve boylam kitapları vardır. Bir de gökyüzü atlası vardır. Hindistan matematiğini dünyaya tanıtan yine Harezmi’dir.

GERBERT ()

Gerbert, yılında Auvergne’de bir kilisenin önünde rahipler tarafından bulunup, büyütülmüştür. Gerbert’in çok yetenekli ve parlak bir zekaya sahip olduğu kilisede hemen fark edilir. Gerbert bu kilisede tam yirmi yıl kalır.

Dokuz rakamla hesap yapan ilk batılı bilgin Gerbert’tir. Bu dokuz rakamı İspanya’nın sınır kentinde öğrenmişti. Gerbert bu dokuz rakamla oldukça kolay ve çabuk hesaplar yapıyordu. Bu nedenle kendisine sihirbaz ve büyücü gözüyle bakıyorlardı.

Burada ilginç olan yan, Gerbert’in sıfır rakamını bilmemesiydi. On rakamı ile hesap yapılması, Gerbert’ten tam yüzyıl sonra büyük Türk matematikçisi Harezmi’nin “Hesap Kitabı”  nın Latinceye çevrilmesinden ve Orta İspanya’dan batıya ulaşması ile gerçekleşmesi olmuştur.

ÖMER HAYYAM ()

Asıl adı Gıyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır. 18 Mayıs ’de İran’ın Nişabur kentinde doğdu.

İlgilendiği ilimler; matematik, fizik, astronomi, şiir, tıp, müzik’tir. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. O herkesten farklı olarak yaptığı çalışmalarının çoğunu kaleme almadı, oysa o ismini çokça duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır.

Eserleri arasında; Cebir ve Geometri Üzerine, Fizikler Bilimler Alanında Bir Özeti, Oluş ve Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri Cebir Risalesi’dir.

Matematik bilgisi ve yeteneği zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar yapmıştır. Bunun yanısıra, binom açılımını da bulmuştur. 4 Aralık ’de doğduğu yerde öldü.  

FIBONACCI ()

Piza’lı Leonardo Fibonacci, Rönasanstan önce, Asya ülkelerinin matematiğini Avrupa’ya en etkili olarak taşıyan ve götüren biri olarak bilinir. Yaşam öyküsü hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmiyor. Yalnız, babası karşı sahillerdeki müslümanlarla ticaret yapan bir tüccardı. Babası, Leonardo’ya hesap öğretmesi için Arap bir hoca tuttu.

Öğretmenlerin ona verdiği matematik dersleri daha çok yaşam koşullarıyla ilgiliydi. Matematiği iyice kavradıktan sonra, sayılar kuramı ve geometri üzerine iki kitap yazmıştır. Buluşlarının en ünlüsü, Fibonacci dizisidir. Doğadaki çiçeklerin yaprakları üzerinde bile araştırma yapıyor, onların düzenini ve doğadaki olayların sayılarla ifade edilebileceğini keşfetmeye çalışıyordu. Bunlara daha sonra ”altın oranlar” denmiştir.

Leonardo Fibonacci’nin en büyük hizmeti, Harezmi’nin matematiği ile, çok kullanışlı olan Hint ve Arap karışımı sayılarını batıya tanıtmakla çok büyük bir görev yapmıştır.

NAPIER ()

John Napier, Merchiston-Edinburg’da yılında doğdu. Merchiston Baronu ve İskoçya’lı bir matematikçi olan Napier, logaritmanın bulucusu olarak bilinir. Zaten aritmetik için üç aşama vardır. İlki, sayıların on tabanına göre yazılması, ikincisi logaritmanın bulunuşu ve üçüncüsü de şimdiki bilgisayarlardır.

Napier, Saint Andrews Üniversitesi’nde eğitim görmüş ve matematiği de içinden gelen bir merak olarak izlemiştir. Kendisi amatör bir matematikçidir. Sayısal hesaplamaları kolaylaştıracak bir yol ararken, önce Napier cetvelleri diye bilinen, üzerinde rakamlar yazılmış küçük değnekler yardımıyla yapılan bir çarpma veya bölme yöntemi buldu. 1,2,3, şeklindeki aritmetik dizi ile, buna karşılık gelen 10,,, biçimindeki geometrik dizi arasındaki ilişkiyi gördü. yılında yazdığı “Logaritma Kurallarının Tanımı” adlı eserinde, aritmetik dizi ile geometrik dizinin karşılaştırılmasından, matematiğe logaritma kavramını getirdi. Buradaki aritmetik dizi, geometrik dizinin logaritmasıdır.

Napier, ve yılları arasında kusursuz iki logaritma cetveli yayınladı. Bu eser onun tam yirmi yıllık çalışmasının ürünüdür. Napier’in bu konuda çok sayıda eseri vardır. Bazı hesap makinalarının temellerini veren iki kitabı, yılında yayınlandı. ’de Edinburgh’ta öldü.

KEPLER ()

Johannes Kepler, yılında Württemberg’de Wiel’de doğdu. Tanınmış bir Alman astronom ve modern astronomiyi kuranlardandır.

Gelişmiş merceklerin teleskopta kullanılmasına önderlik ederek ışık bilimine de yardım etti. Gezegenlerin Güneş etrafındaki hareketlerini kesin olarak hesaplayan Alman gökbilimcisidir. Güneşin, gezegenlerin merkezi olduğunu benimsedi. Gezegenlerin yörüngelerinin, odak noktalarının birinde Güneş olan elipsler olduğunu saptadı. Bu Kepler yasalarının ilkidir. Üç tane buluşuna “Kepler Yasaları” denir. Bunlar:

  1. Her gezegen, odaklarından birinde Güneşin bulunduğu elipsin üzerinde hareket eder.
  2. Bir gezegenle Güneşi birleştiren vektör eşit zamanlarda eşit alanlar tarar.
  3. Güneş etrafındaki herhangi iki gezegenin dönüş devirlerinin karelerinin bölümü, bu gezegenlerin Güneşe olan uzaklıklarının küplerinin bölümüne eşittir. Yani, bu bölüm sabittir.

Kepler’in bu yasalarının matematiksel olarak gösterilmesi de oldukça zordur. Kepler ayrıca, enlem ve çizgilerini ilk kez kesin olarak hesaplayanlardan biridir. ’da öldü.

DESCARTES ()

Yalnız sükun ve rahat istiyorum diyen Rene Descartes, Avrupa’nın savaşa sürüklendiği yıllarda, Fıransa’nın Tours kenti yakınında La Haye’de 31 Mart ’de doğdu. Asılzade, asker ve matematikçi olan Descartes, metafizik ve kuramsal fikirlerden çok, analitik geometrisi ile yeni bir çığır açmıştır. Savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar, fakirlik, pislik ve cahilliğin hüküm sürdüğü bir ortamda yaşıyordu.

Descartes, asil bir aileden geliyordu. Babası varlıklıydı. Rene’nin doğumundan birkaç gün sonra annesi öldü. Babasının küçük filozofu Descartes, çevresinde ve dünyada gördüğü her şeyin nedenini soruyordu. Descartes’in yetenekleri daha okul sıralarında ortaya çıkmıştı. 14 yaşındayken, okuldaki eğitimin insani bakımdan kısır olduğunu sezmişti. Körü körüne inanılması ve bağlanılması gerekenleri temelsiz görüyor ve ispatsız hiçbir şeyi kabul etmiyordu. Bu yüzden de papazlarla tartışmaya ispat yoluyla başladı. Her şeyden şüphe ediyordu.

Her girdiği işte canla başla çalışıyordu. İki yıl matematik araştırmalarını yaptığı evi, saygısız arkadaşları yine buldu. Çekilmeyen arkadaşlarından kurtulup huzura ve sükuna kavuşmak için savaşa gitmeye karar verdi. Fakat, burada da istediği sükunu bulamadı. Almanya’ya gitti. Bayram, tören ve şölenlere merak sardı. Yeniden askerliğe döndü.

Avrupa’daki iskolastik düşüncenin egemenliğini sürdürdüğü ve karanlık çağın sona erdiği yıllarda, Descartes’i dinsizlikle de suçlamışlardır. Onun dini fikir ve düşünceleri rasyonelistti ve oldukça sadeydi. Sağlıksız ve cılız büyüdüğü için, yıllarca ölüm korkusu içinde yaşamıştır. Paris’te sükunetli tam üç yıl geçirmiştir.

Onun daha çok soyut olan matematik bir kafası vardı. Uzun yıllar Hollanda’da kaldı. Optik, fizik, anatomi, embriyoloji, tıp, astronomi, meteoroloji ve gökkuşağı üzerindeki incelemelerini sonuçlandırmıştı. Her olaya bir hammadde gözüyle bakıyor ve ondan yeni bir şeyler çıkarmayı düşünüyordu. Bu nedenle çok yenilikçiydi. Yenilik onun yaşamı ve ruhuydu.

Biraz sükuna kavuştuğunu sandığı elli yaşları yöresinde, karşısına İsveç Kıraliçesi Christine çıktı. Bilmesi gereken her şeyi bilen, hatta daha fazlasını öğrenmiş olan ve çok yönlü olan on dokuz yaşındaki Christine, Descartes’i kendisine özel öğretmen olarak tuttu. Christine’nin insafsız ve bitmek tükenmek bilmeyen çalışmaları onu yedi bitirdi. Kış, soğuk ve Christine’nin amansız çalışmaları sonunda hastalandı. Doktorları kabul etmedi. 11 şubat ’de öldü.

Descartes, yeni bir geometriyi kurmuş ve modern geometrinin doğmasına olanaklar vermiştir.

CAVALIERI ()

İtalyan papazı ve matematikçisi olan Bonaventura Cavalieri, Milano’da doğdu. Galile’nin en iyi öğrencilerinden biri olan Cavalieri, yılından ölünceye kadar Bologna’ da  matematik okuttu. Astronomi ve küresel trigonometriyle ilgilendi. Logaritma ve hesaplarının İtalya’da uygulanmasında öncülük etti. ”Süreklilerin Bölünmezleri Yolundan, Yeni Bir Yöntemle İlerletilmiş Geometri” kuramıyla büyük ün kazanmıştır. Bu kuram, geometrik büyüklükleri, sonsuz öğeli bir sayıdan oluşmuş kabul eder. Bu öğeler, geometrik büyüklüğün ayrılabileceği en son terimdir. Bu nedenle de bölünemez olarak nitelenir. Uzunlukların, yüzeylerin ve hacimlerin ölçülmesi sonsuz sayıda bölünmezlerin toplamından başka bir şey değildir. Belirli bir integralin hesaplanması da bu ilkeye dayanır. Cavalieri, bu teoremiyle bugünkü sonsuz küçükler hesabı denen analizin öncüsü olarak sayılabilir. ’de Bologna’da ölen Cavalieri’nin kendi adıyla anılan postülatları, teoremleri ve bunlardan başka kitapları da vardır.

FERMAT ()

Fermat’ın babası bir deri tüccarı ve annesi de bir hukukçunun kızıydı. Fransa’da Lomagne’de doğdu. Oldukça sessiz ve sakin bir yaşam sürdürmüştür. Olgunluk çağındaki başarıları ve eserleri onun parlak bir öğrenci olduğunu gösterir.

Fermat’ın hayatının tarihi matematiktir. Birçok yabancı dil de öğrenmiştir. Memurluğunun yoğun işlerinden geriye kalan zamanlarında matematikle uğraşmıştır.                                                                 
Archimedes’in eğildiği diferensiyel hesaba geometrik görünümle yaklaşmıştır.

Eğrilerin çiziminde maksimum ve minimum noktalarının önemi bilinmektedir. İşte bu kavramları koyan yine Fermat’tır. Oldukça kolay gibi görülen bu problemin matematikte ve fizikte çok geniş ve ileri uygulamaları vardır. Ayrıca, bu kavramları ışık bilmine uygulamasını çok iyi beceren yine odur. Buna bağlı olarak yansıma, kırılma, geliş ve yansıma açıları üzerine yaptığı bağlılıklar önemini bugün bile korumaktadır. Fermat, analitik geometriyi üç boyutlu uzaya aktarmıştır. Amatör bir matematikçi ve düzenli bir evrak memuru olan Fermat’ın en önemli matematik çalışması sayılar kuramı üzerinedir. Asal sayılar üzerinde çok durmuştur.

n-kenarlı düzgün bir çokgenin n-kenarı ve n-açısı eşittir. Eski Yunanlılar pergel ve cetvelle 3, 4, 5, 6, 7 ve 10 kenarlı düzgün çokgenleri çizebiliyorlardı.  İ.Ö. yıllarında, pergel ve cetvelle 7, 8, 11, 13, kenarlı çokgenlerin çiziminin yollarını bulamamışlardı. Fermat bu problemi çözdü.

Fermat, eserlerini ve buluşlarını genellikle yayınlamaz ve birçok teoremlerini de karalamalar şeklinde bırakırdı. Hatta, bazı teoremlerin sadece ifadelerini yazdığı görülmüştür. Yani, ispata bile gereksinim duymamıştır. Basit gibi görünen bir problemini Euler, tam yedi yılda ancak ispatlayabilmiştir. Ölürken çalışmalarının birçoğunu da yaktığından, bize bilgi kalmamıştır. Fermat’ın bu davranışı matematik dünyası için bağışlanamaz.

Fermat, hiçbir zaman gerek Descartes ve gerekse Pascal gibi hayali ve çekici olan felsefelere kendini kaptırmamıştır. Kuramsal matematiği en yüksek düzeye çıkarmıştır.

12 Ocak ’te hayatında hikaye edilecek hiçbir şey bırakmadan ölmüştür. Fermat bu buluşlarını saklamayıp yayınlasaydı, matematikte daha birçok yenilikler birbirini izleyecekti. Ne yazık ki, Fermat bizi bundan yoksun bırakmıştır.

PASCAL ()

Pascal, 19 Haziran günü Fransa’da Clermont’ ta doğdu. Babası kültürlü bir adamdı.

Descartes ve Fermat gibi büyük matematikçilerle çağdaş olması bir yerde kendisi için bir şanssızlıktı. Bu nedenle, tek başına oluşturabileceği olasılıklar kuramının keşfini Fermat ile paylaştı. Kendisini “ harika çocuk”  diye ünlü yapan yaratıcı geometri fikrini, kendisinden daha az ünlü olan Desargues’dan esinlendi. Daha çok din ve felsefe konularına eğildiği için matematiğe az zaman ayırdı.

Pascal, çok erken gelişen bir çocuktu. Fakat, vücutça oldukça zayıftı. Bunların tersine kafası çok parlaktı. Çok küçük yaşta olmasına rağmen, matematiğe gösterdiği ilgi çok dikkat çekiyordu. Hatta matematik problemleriyle gece gündüz uğraşmaya başladı. Sağlığının bozulacağından kuşkulanan babası, bir aralık onun matematik çalışmasına engel olduysa da onun bu davranışı Pascal’ı matematiğe daha çok yöneltti.

Hiçbir yardım görmeden ve hiçbir geometri okumadan, çok küçük yaşta bir üçgenin iç açılarının toplamının derece olduğunu kanıtlamıştır. Daha önce hiçbir kitabı okumadan, Euclides’in birçok önermesini ispatlamıştı. Pascal kendi kendine bir geometrici olmuştu.

Pascal, on altı yaşından önce, yılında, geometrinin en güzel teoremini ispat etti. İngiliz matematikçisi ünlü Sylvester, Pascal’ın bu büyük teoremine “Kedi Beşiği” adını vermiştir. Pascal, on bir yaşına gelince sesler hakkında bir eser vermiştir. On altı yaşındayken, konikler üzerine bir eser yazarak, ünlü Descartes’i hayretlere düşürmüştür. On sekiz yaşına gelince, şimdi Paris sanayi müzesinde saklanan hesap makinesini bulmuştur. Fizikte, havanın ağırlığını, sıvıların denge halini ve basıncı hakkında Pascal kanunlarını bulmuştur.

Pascal, on yedi yaşından ölümü olan otuz dokuz yaşına kadar ızdırapsız ve acısız gün görmedi. Hazımsızlık, mide ağrıları, uykusuzluk, yarı uyuklamalar ve bu ağrıların verdiği gece kabusları onu yedi bitirdi. Böyle olmasına rağmen, yine de bu ağrılar içinde durmadan çalışıyordu.

Yirmi üç yaşlarında, geçici bir felç geçirdi. Bu ona çok ağrılar verdi. Her şeye rağmen, düşüncesi ve kafasının çalışmaları sürüyordu.

yılında Toriçelli’nin çalışmalarını inceleyerek, onun da önüne geçti. Yükseklikle basıncın değiştiğini saptadı.

Pascal, kız kardeşinin de etkisi ile yılından sonra kendini dünya işlerinden ve matematikten çekerek, hıristiyanlığın o koyu tutuculuğu içine gömülüp gittiği ve taassubun kurbanı olduğu bilinen bir gerçektir.

yılının bir gecesinde, uykusuzluk ve diş ağrılarından kıvranan Pascal, kerpetenin egemen olduğu bir zamanda, korkunç ağrılarını unutmak amacıyla, birçok ünlü matematikçinin uğraştığı zarif sikloid eğrisine daldı. Tüm ağrılarının geçtiğini gördü. Ya da, sikloid üzerine o kadar daldı ki, tüm ağrı ve acılarını unuttu. Tam sekiz gün sikloid geometrisi üzerine çalıştı.

yılında kendini oldukça hasta hissetti. Kısa aralıklarla gelen uyuklamalar dışında, şiddetli ve dinmek bilmeyen baş ağrıları ona çok eziyet ediyordu. Tam dört yıl bu ağrılarla kıvrandı. yılının Haziran ayında otuz dokuz yaşındayken öldü. Ölümünden sonra yapılan otopsisinde, ağrılarının nedeninin ciddi bir beyin hastalığından ileri geldiği saptandı.

Pascal, Fermat ile birlikte olasılıklar kuramını kurmakla, yeni bir matematik dünyası yaratmış oluyordu. Pascal üçgeni, binom açılımındaki katsayıları bulmaya yarar.

Hıristiyan dini, mezhepler ve sonu gelmez ağrılar içinde bir dahi, maddi olarak yok olup gitmiştir. Fakat, bıraktıklarıyla yaşamaktadır.

HUYGENS ()

Hollandalı fizikçi, matematikçi ve astronom olan Christiaan Huygens, yılında La Haye’de doğdu. Constantin Huygens’in oğlu olan Christiaan, bilimsel bir ortamda yetişti. Leiden ve Breda Üniversiteleri’nde okudu. Geometri ile ilgili eserlerini bastırdıktan sonra fiziğe yöneldi. Kendi adıyla anılan saati buldu.

Huygens’in yalnız matematik alanındaki çalışmaları bile onu ünlü yapmaya yeter. ’da, olasılıklar kuramının ilk eksiksiz incelemesini yaptı. Açan ve açılan eğriler kuramını kurdu. Bu kuramla, eğrilik merkezinin tanımını yaptı. Sikloidin özelliklerini buldu. Şisoit’un doğrulaştırılmasını başardı. Logaritma kuramını Huygens kurdu. Zincir eğrisi problemini çözümledi. Kepler’in pozitif göz merceklerinden daha üstün olan negatif göz merceklerini buldu. Huygens’in en büyük buluşları fizikte, özellikle mekanik ve optik alandadır. Yansıma ve kırılma kanunlarını buldu. Kuramsal ve uygulamalı bir adamdı. ’de doğduğu yerde ölmeden önce, Newton’un futon kuramına karşı çıktı.

GREGORY ()

İskoçya’lı matematikçi ve fizikçi olan James Gregory, yılında Aberdeen’da doğdu. ’te kendi adını taşıyan ve “Optica Promota” adlı eserinde anlattığı yansımalı teleskopu buldu. Edinburg Üniversitesi’nde matematik profesörü oldu. Arı geometri ve analitik geometri ile ilgilendi. Pi sayısının değerini yeniden hesapladı. Yay ve teğet serisi açılımlarını buldu.

Çok kısa süren yaşam süresinde çok sayıda sonuçlar buldu. Özellikle diferansiyel ve integral hesap üzerinde çalışmaları vardır. Sonsuz küçük hesabında da çalıştı. ’te öldüğünde çok gençti.

NEWTON ()

“Herkesin beni nasıl gördüğünü bilmem. Ben kendimi, deniz kenarında oynarken, önünde hiç keşfedilmemiş engin gerçek okyanusu yayılmış duran ve cilalı bir çakıl taşı ya da güzelce bir istridye kabuğu bulmakla zevk duyan bir çocuk gibi görüyorum.”  Newton.

İşte, uzun yaşamının son yıllarında kendisi hakkında böyle hüküm veren İsaac Newton, ’de Woolsthrope kasabasının bir şatosunda yaşayan bir çiftçi ailesinin oğlu olarak dünyaya geldi. İngiliz ırkının en büyük zekalı adamı olarak nitelenen Newton’un babası, oğlunun doğumundan önce otuz yaşında öldü. Annesinin söylediğine göre, zamanından erken doğan küçük Newton, o kadar ufak tefekti ki bir litrelik kavanozun içine bile sığabilirdi. Newton’un çocukluğu da dinç, canlı ve kuvvetli değildi. Diğer arkadaşları gibi eğlenceli vakit geçirme yerine, eğlencelerini ve oyunlarını kendi yaratıyor ve bunlarda parlak zekası ortaya çıkıyordu. Geceleri köylüleri korkutmak için kandilli uçurtmaları, tümü ile kendisinin yaptığı ve oldukça güzel işleyen hareketli oyuncaklar, su çarkları, gerçekten buğday öğüten bir değirmen, küçük kız arkadaşları için iş kutuları ve oyuncaklar, resimler, güneş saatleri, tahtadan yapılmış ve gerçekten işleyen duvar saati gibi şeyler onun çok erken yaşlarda yaptığı buluşlardı.

Newton, daha on sekiz yaşında, Cambridge’de öğrenci olduğu yıldan başlayarak, evrensel bir beğeniyle karşılandı. Üniversiteyi bitireli iki yıl olmadan, bilim dünyasınca alkışlanıyor ve hükümdarlardan saygı görüyordu.

Newton, ürkek yapılı, sinirli, çabuk kızan ve itirazla karşılanmaktan korkan bir yapıya sahipti. Eserlerini ancak kendisini seven dostlarının zoruyla bastırmıştır. Eserlerinin eleştirilmesinden kaçardı. ”Optiks” adlı eserinin eleştirilerine dayanamamış ve bu eseri yazdığına pişman olmuştur. Newton, Galile’nin uğraşmak zorunda kaldığı sürtüşmelerle karşılaşmış olsaydı, bir satır bile yayın yapamazdı. Yerçekimi genel kanununu yılına kadar yayınlamadı. Tam yirmi yıl bu genel çekim kanunu kuramını geliştirdi.

Grantham okuluna devam ettiği sıralarda ve Cambridge’e hazırlanırken köyün eczacısı Mr. Clarke’ın evinde kalıyordu. Orada eski bir kitap koleksiyonu buldu ve onları yutarcasına okudu. Newton hayatında hiç evlenmedi.

Newton’un hareket kanunları:

  1. (Eylemsizlik Kanunu) Bir cisme hiçbir kuvvet uygulanmazsa, bu cisim olduğu yerde hareketsiz kalır veya hareket halindeyse, bir doğru boyunca düzgün bir hareketle, yani ivmesi sıfır olan bir hızla hareket eder.
  2. Kütle m, sabit ivme a ve kuvvet f ise, f=ma şeklinde sabittir.
  3. (Etki ve Tepki Kanunu) Etki ve tepki eşittir ve ters yönde iki kuvvettir.

Newton’un en önemli buluşlarından birisi de evrensel çekim kanunudur. Newton bir gün elma ağacının gölgesinde otururken başına bir elma düşer. Bunun üzerine uzun uzun düşünür. Yine uzun çalışmalardan sonra ünlü, kütlelerin birbirlerini çekim kanununu bulur. Newton’a, bu buluşlarını nasıl bulduğu sorulduğunda, sürekli düşünmeyle, diye yanıt vermiştir.

Newton’un en önemli buluşu, diferansiyel ve integral hesabı keşfetmesidir. Zaten Newton’u dünyada gelmiş geçmiş üç büyük matematikçiden biri yapan buluşu budur.

Newton, yılının Haziran ayında Cambridge’deki Trinity College’e girdi. Newton’un matematik öğretmeni İsaac Barrow hem ilahiyatçı ve hem de matematikçiydi. Matematikte parlak fikirli olan Barrow, öğrencisinin kendisinden çok ileride olduğunu kabul ediyor ve ’da matematik kürsüsünü bırakıp sırası gelince yerini o eşsiz büyük deha Newton’a bırakıyordu.

ile yılları arasında, yirmi bir yaşından yirmi üç yaşına kadar çok yoğun bir çalışmaya girmiş ve yaptığı çalışmaları uzun zaman gizli tutmuştur. Ocak yılında üniversiteyi bitirmiş ve lisans diplomasını almıştır.

Bir kuyruklu yıldız ile Ayın etrafındaki, Ayla ilgili şeyleri incelerken hastalandı. Bulduğu sonuçları da gizli tutmuştu. Bu iki yıl içinde diferansiyel ve integral hesabı keşfetmiş, genel çekim kanununu bulmuş ve beyaz ışığın analizini deneysel olarak yapmıştı. Bunların tümü, yirmi beş yaşından önce bulunmuş şeylerdi. 20 Mayıs tarihli bir yazısıyla, bir eğrinin üzerindeki bir noktadaki teğeti ve eğriliğini verecek yöntemini daha yirmi üç yaşındayken yayınlıyordu. İşte bu, diferansiyelin bulunuşunu müjdeliyordu. Bu sıralarda ünlü sonsuz küçükler hesabına doğru yaklaşıyordu. Yine bu sıralarda, binom formülünü buluyordu.

Evrensel genel çekim kanununun yayınlanmasının yirmi yıl gecikmesinin nedeni, kendisine yanlış sonuçların verilmesinden doğmuştur. Doğru hesabı yapabilmek için bir integralin hesap edilmesi gerekiyordu. Bugün bu integral kolaylıkla çözülebilir. Fakat Newton’u tam yirmi yıl düşündürmüştür. Çünkü, integral hesap yöntemleri bugünkü kadar geliştirilmemişti.

yılında Cambridge’e dönüşünde Trinity Collegei’ne üye olarak atanan Newton artık rakipsizdi. ’de tek başına yansımalı teleskopu yapmış ve uyduları incelemekte kullanmıştır. ”Philosophy Naturalis Principia Mathematica”  adlı eserini yazmaya başladığında geceli gündüzlü çalıştı. Ünlü pertürbasyon kuramını ortaya atmıştır. Bu kuram daha sonra ilerletilerek elektronların yörüngelerine uygulanmış, on dokuzuncu yüzyılda bu kuramla Neptün ve yirminci yüzyılda da Plüton gezegeni keşfedilmiştir.

Principia’ları yazmak için on sekiz ay uykusuz ve gıdasız kalan Newton, ellili yaşlarına yaklaşıyordu. Bu yorgunluktan sonra sonbaharında iyice hastalandı. Yiyeceklere karşı olan tiksinti ve sürekli uykusuzluk neredeyse onu çıldırtıyordu. Ağır hasta olduğu tüm Avrupa’ya yayıldı. Düşmanları bile, daha sonra iyileşmesine çok sevindiler.

Newton, ’da elli dört yaşında darphanede para basımı düzenlemekle görevlendirildi. ile yıllarında, Cambridge Üniversitesi’ni parlementoda temsil etti. yılında Royal Society’nin başkanlığına seçildi. Ölünceye kadar da bu makamda kaldı. yılında Kıraliçe Anne tarafından chevalier’lik rütbesi ile onurlandırıldı.

yılında Bernoulli ve Leibnitz, Avrupa’lı matematikçilere iki soru ile meydan okuyorlardı. Altı ay uğraşıldıktan sonra yeniden ortaya atılan problemleri, Newton ilk kez 29 Ocak günü akşamı darphaneden yorgun argın evine döndüğünde bir arkadaşından duydu. O gece her iki problemi de çözdü. Ertesi gün isim vermeden her iki çözümü de Royal Society’ye gönderdi. Çözümleri gören Bernoulli, hemen oradakilere, ”Ha! Arslanı pençesinden tanıdım”  diye haykırdı.

Newton yılında yetmiş yaşındayken bile fikri yapısı oldukça dinçti. Bu sırada Leibnitz yine ortaya attığı bir problemle Avrupa matematikçilerine meydan okuyordu. Newton problemi darphaneden akşam eve dönüşünde saat beşte almıştı. Çok yorgun olmasına karşın, problemin çözümünü o akşam hemen buldu. Tüm matematik tarihi boyunca, karşısına çıkan güçlükleri zekasını kullanarak yenen ve bu güçlükleri çözen Newton gibi biri gelmemiştir. O, İngiliz ırkının gelmiş geçmiş en büyük zekasıydı. Yaşadığı uzun yılları en mesut biçimde geçiren ve yaptıklarının sonuçlarını gören, takdir edilen, şan ve şöhretle alkışlanan tek matematikçi Newton’dur. Ömrünün son üç yılını çok ağrı ve acılar içinde yakalandığı böbrek taşı hastalığından çekti. Ölümüne yaklaşırken bir de öksürüğe yakalandı. Birkaç gün içinde ızdırap ve acıları duymayan bir rahatlığa erişti. 20 Mart sabahı bir ile iki arasında bu dev söndü. Cismen ölen, İngiliz ırkının en büyük dehasına karşın, elma yine yere düşmektedir.

LEİBNİTZ ()

“Bende o kadar fikir var ki, eğer benden daha iyi görmesini bilenler bir gün onları derinleştirecek ve benim zihin emeğime kendi kafalarının güzelliğini katacak olurlarsa, sonraları belki bir işe yarayabilir” diyen Gottfried Wilhelm Leibnitz, 1 Temmuz günü Leipzig’te doğdu. Babası ahlak ilmi öğretmeni olup, üç nesilden beri Saksonya hükümetine hizmet etmiş bir aileden geliyordu. Bu nedenle ilk yılları oldukça ağır bir politika ile yüklü bir bilgiçlik havası içinde geçti.

Leibnitz altı yaşındayken babasını kaybetti. Tarih hevesini babasından almıştı. Sekiz yaşında Latince’ye başladı. Kendi gayreti ile Yunan’ca öğrendi. ”Characteristica Universalis” adlı ilk denemesini verdi. Bu eser, metafiziğin anahtarıdır.

Leibnitz, on beş yaşındayken Leibzig Üniversitesi’ne bir hukuk öğrencisi olarak girdi. yılının yazını Jena Üniversitesi’nde geçirdi. Leibzig’e dönünce yeniden hukuka başladı. yılında yirmi yaşındayken doktora sınavı için hazırdı. Leibnitz’e gıpta eden titiz Leibzig Fakültesi ona resmen gençliğinden dolayı, gerçekte tüm profesörlerden fazla hukuk bildiği halde, doktora ünvanını vermeyi kabul etmedi. Halbuki, yılında on sekiz yaşındayken, parlak bir tezle başölye ünvanını almıştı. 5 Kasım yılında Alfdorf Üniversitesi’ne bağlı Nürnberg Üniversitesi  “Tarihi Yöntem”  adlı çalışmasından dolayı doktora ünvanını verdi.

Durmadan okurdu, yazardı ve düşünürdü. Matematik çalışmalarının çoğunu kendisini çağıran aristokratlara giderken, çağın o kötü yollarında, kötü arabalar içinde sallana sallana yazmıştır. Bu çalışmaların tümü bugün Hannover kütüphanesinde bağlı olarak durur.

yılında olasılıklar kuramına başladı. Bu sıralarda öğrenciydi. Matematik Leibnitz’in parlak zekasının fışkırdığı bir sahadır. Bundan başka hukuk, din, siyaset, tarih, edebiyat, mantık, metafizik ve kuramsal felsefe konularında sayısız eser bırakmıştır. Bundan dolayı kendisine evrensel deha denmektedir. Verimsiz gibi görünen soyut olasılıklar kuramının öncüsü Leibnitz’dir.

Leibnitz, matematik ve mantık alanında çağının iki yüzyıl ilerisindeydi. Diferansiyelin geometrik bir yorumunu verdi. Bu matematiğe en büyük hizmetti. Bugün, Leibnitz’in olasılıklar yöntemi, gösterim mantığı ve gelişmelerinde meydana çıkarıldığı biçimde analiz için, analizin kendisi kadar önemlidir.

Gauss’un söylediği gibi, Leibnitz, matematik bilgisinin çoğunu boş yere israf etmiştir. Eğer, onun eğildiği her konuda verdiği eserleri toplayacak büyük adamlar olsaydı, bugünkü ilim ve özellikle matematik tarihi bambaşka olurdu. Bunun yerine, yirmi yaşında Mainz Elektörü için bir hukuk danışmanı ve hatırı sayılır bir ticaret memuru oldu.

yılında Royal Society’nin ilk yabancı üyesi oldu. Yine aynı yıl, diferansiyel hesabın bazı basit formüllerini çıkarmış, kendi sözüne göre, temel teoremi keşfetmişti. ile yılları arasında, Leibnitz’in yaptığı çalışmalar tüm Avrupa’ya yayıldı.

Leibnitz’in uğraştığı konuların tam bir listesini vermek olanaksızdır. Onun en az başarılı olduğu saha mekanik ve fizikti. En önemli eserleri içinde birçok akademiyi kurması ve onları çalıştırması sayılabilir.

Altmış sekiz yaşına doğru iyice çöktü. Eski zekası kalmadı. Hastaydı. Çok çabuk ihtiyarlıyordu. Leibnitz, yetmiş yaşına gelince Hannover’de öldü.

BERNOULLI’LER

  Jacques Bernoulli                             Daniel Bernoulli                                       Jean Bernolli

“Bu adamlar şüphesiz birçok şeyler başarmışlardır ve seçtikleri hedefe en iyi bir biçimde varmışlardır" diyen Jean Bernoulli, Bernoulli ailesinin neler yaptıklarını belirtmek istemektedir.

Üstün zekalı soylarının geçmişleri uzun uzun genetikçiler tarafından incelenmiştir. Üç veya dört nesilde sekiz on tane üstün zekalı matematikçi veren Bernoulli ailesi incelemeye değer. İçlerinden birçoğu hukukta, bilginlikte, edebiyatta, serbest mesleklerde, idari alanlarda ve görevlerde ve sanatta gerçek bir üstünlük göstermişlerdir. Matematik alanında daha çok Bernoulli soyunun ikinci ve üçüncü kuşakta sivrildiğini görmekteyiz.

Bernoulli ailesi, diferansiyel ve integral hesabın gelişmesinde, uygulanmaya konulmasında ve tüm Avrupa’ya yayılmasında en önde yer almışlardır.

Bernoulli’ler, Saint-Barthelemy toplu öldürmelerinde olduğu gibi, hügnoların katolikler tarafından toplu öldürülmelerinden kurtulmak için yılında Anvers’ten kaçan bir ailenin soyudur.

Şimdi, bu aileden gelen sekiz matematikçinin önemli ilmi çalışmalarını sırasıyla kısaca verelim.

I. Jacques, Leibnitz tarafından ortaya atılan diferansiyel ve integral hesabın şeklini inceledi. yılından, ölümü olan yılına kadar Bale’de matematik profesörlüğü yaptı. Analitik geometri, olasılıklar kuramı ve değişimler hesabına ait buluşları çok değerlidir. Sikloidin en çabuk iniş eğrisi olduğu, I. Jacques ve I. Jean kardeşler tarafından yılında, başka bilginlerle hemen hemen aynı zamanda bulundu. I. Jacques’in ölümünden sonra yılında olasılıklar kuramında “Ars Conjectandi” adlı büyük eseri yayınlandı.

I. Nicolas ta kardeşleri gibi matematikçi yaratılmıştı. On altı yaşında Bale Üniversitesi’nden felsefe doktoru ünvanını ve yirmi yaşında hukuktan en yüksek rütbeyi aldı. yılında öldüğünde ünü çok büyüktü.

I. Jean’ın ikinci oğlu Daniel (), matematikçi oluncaya kadar doktorluk yaptı. Paris İlimler Akademisi ödülünü tam on kez kazandı. En ünlü eseri sıvılar dinamiğine aittir. Yirmi beş yaşındayken Saint Petersburg’a matematik profesörü olarak atandı. Anatomi, botanik ve fizik dersleri okuttu. Matematikte çok eser verdi. Daniel Bernoulli’ye, fiziğin kurucusu denilmiştir.

III. Nicolas, fiziğe çok çalıştı. Elde ettiği sonuçlar, Paris İlimler Akademisi ödülünü üç kez kazandıracak kadar parlaktı. Bu soyun yetenekleri bitmek tükenmek bilmez.

Galois ( - )

Fransız  matematikçisi Galois, yılları arasında yaşadı. Abel'in çağdaşı olan bu  matematikçinin doğum ve ölüm tarihlerine bakarsanız 21 yıllık bir ömür sürdüğünü  görür ve bu işte bir yanlışlık olduğunu düşünebilirsiniz. Hiçbir yanlışlık yok.  Galois'nın hayatı Brezilya dizilerine konu olmaya aday şanssızlıklarla sürüp  gitmiş ve 21 yılda tükenmiştir.
           Yakınları kendisinden söz ederken, annesinin erkek huylu, cömert,  şerefli, açık bir şekilde alaycılığa kaçan ve bazen de çelişkilerde karar kılan  bir kadın gibi anlatılıyordu. Anne, yılında seksen dört yaşında öldü.  Aklını ve hafızasını ölünceye kadar korudu. O da, kocası gibi zulme, haksızlığa  karşı bir öfke, kızma ve hınç besliyordu. Babası gibi, annesinin bu duyguları  Galois da da görülür. Bu duygu ve düşüncelerden Galois da kurtulamamıştır. Onun  kısa yaşamında bu duyguların etkisi çok büyük olmuştur.
           Abel yoksulluktan ölmüştü. Galois ise, başkalarının budalalığından  ölmüştür. İlim tarihi, en kaba budalalığın dehaya karşı zaferine, Galois'nın çok  kısa süren hayatı kadar kusursuz ve eksiksiz bir örnek vermemiştir. Burada bir  noktaya dikkat etmek gerekir. Galois bir melek değildi. Çok taşkındı ve derisine  sığmıyordu. Bu onun yaramazlığından değil de, zekasının kafasının içine  sığmamasındandı. O parlak yeteneği, aleyhine birleşmiş koyu bir budalalıkla  boğulup gitti. Galois'nın her davranışı, taşan zekası ve onun dahi kafasının  istediği yönde yönlendirilmediğinden ileri gelmiştir.
           Galois'nın ne anne ve ne de baba tarafından matematiğe karşı en küçük  bir yetenek görülmemiştir. Galois'nın matematik dehası, birden bire delikanlılık  çağına doğru çıkmıştır. Galois, merhametli, acıyan, seven ve hatta ağır başlı  bir çocuk olmakla beraber, babası şerefine düzenlenen toplantılarda ortamın  neşesine katılmasını bilir ve konukları eğlendirmek amacıyla şiirler ve  karşılıklı konuşma yazıları yazardı. Fakat, beceriksiz, yeteneksiz ve anlayışsız  öğretmenlerinin rahatsız etme, canını sıkma ve tedirgin etmeleri, onların sersem  ve pek akılsız davranışları yüzünden Galois'nın bu atılımları da çok sürmedi.  Onu da hemen körelttiler.
           Galois, yılında on iki yaşında Paris'teki Louis le Grand Lisesine  girdi. Lise, kapıları sürgülü ve pencereleri demirli bir hapishaneden farksızdı.  Fransa'sı daha Fransız devrimini unutmamıştı. Yöneticilerin, insanların ve  bazı güçlerin tuzakları ve karşı tuzakları, ayaklanmalar ve ihtilal söylentileri  sık sık görülen olaylardı. Olaylar tam oturmamış ve huzursuzluklar devam  ediyordu. Toplumun bu huzursuzlukları Galois'nın lisesine de yansıyordu.  Cizvitlerin yönetimi yeniden ele almasını sağlamak amacıyla lisenin müdürünün  planlar hazırlamış olmasından kuşkulanan öğrenciler, kilisede bile okumayı,  kabul etmeyerek ayaklandılar. Müdür, öğrenci ailelerine bile haber vermeden  suçlu diye kuşkulandığı öğrencileri okuldan kovdu. Galois, bunların içinde  değildi. Bulunsa herhalde Galois'nın geleceği için daha hayırlı olurdu. Çünkü,  Galois, o güne kadar kanunsuz ve keyfi yönetimin, yalnız kelimesini biliyordu.  Artık O, harekete geçmiş, kendisini olayların içinde bulmuştu. Ölünceye kadar da  bu iz onda kalacaktır.

Boole ( - )

2 Kasım yılında  Lincoln'da doğan George Boole, basit bir dükkancının oğluydu. O çağın  İngiltere'sinde dükkancılık oldukça aşağılanan bir meslekti. Kendi kendini  yetiştiren bu dahinin yüksek zekası en aşağı halk tabakasına verilmişti. Bu  zeka, kendi yağıyla kavrularak bulunduğu çevrede kalacaktı. Bu deha, yüksek  tabakaların okullarında da okuyamazdı. Boole'un girmek istediği okulda Latince  gibi lüks dersler de okutulmuyordu. Servet ve para yönünden daha aşağı düzeyde  doğmuş olanların okulunda okumalıydı. Kendisinin fakirlikten hiçbir zaman  kurtulamayacağını bilen ve oğluna kapalı kapıları açmak için elinden geleni  yapmış olan babasının sevgiyle dolu ve cesaret verici sözleriyle Boole  Latince'yi tek başına öğrendi. Bunun için babasının bir arkadaşı olan küçük bir  kitapçıya başvurmuş, fakat bu adamcağız da çocuğa Latince'nin ilk gramer  kurallarını açıklayabilmişti. Boole on iki yaşına geldiği zaman Horace'ın bir  şiirini İngilizce'ye çeviri yapabilecek kadar Latince'yi öğrenmişti. Çeviri  tekniğini bilmeyen baba, oğluyla gurur duyduğu için, bu çeviriyi bulundukları  yerin yöre gazetesinde yayınlatır. Okulda büyük bir gürültü kopar. Bu gürültünün  bir kısmı iyi ve bir kısmı da kötü yöndeydi.
           Klasikler öğretmeni, on iki yaşındaki bir çocuğun böyle bir çeviriyi  yapabileceğini bir türlü kabul etmiyordu. Bu çevirideki bazı yanlışlıklardan  mahcup olan Boole, dilbilgisi eksikliklerini tek başına doldurmaya karar verdi.  Bu sırada Yunanca'ya da başlamıştı.
           Boole'un babası, oğluna okulunun üstünde matematik dersleri vermiş ve  optik aletlerin yapımıyla ilgisini arttırmıştı. Fakat Boole, hala klasik  çalışmalarının yüksek mevkilerin anahtarı olduğunu düşünüyordu. Okulu  bitirdikten sonra ticaret derslerini izledi. Fakat, bu derslerin umduğu gibi bir  faydası olmadı. On altı yaşına gelince fakir ailesine yardım etmek gerektiğini  anladı. Bu nedenle de bir ilkokulda ders vermeye başladı. Bu öğretmenliği tam  dört yıl sürdü. Fakat, rahat bir yaşama kavuşamamıştı. Serbest meslekte  çalışmayı düşünüyordu. Asker ve hukukçu da olamazdı. İçinde bulunduğu  öğretmenlikte pek iç açıcı değildi. Geriye papaz olmak kalıyordu. Dört yıllık  öğretmenliği süresince Fransızca, Almanca ve İtalyanca dillerini de tam olarak  öğrenmişti.
           Sonunda Boole, tutacağı yolu buldu. Babasının ona vermiş olduğu ilk  matematik dersleri artık meyvesini vermeye başlamıştı. Boole, yirmi yaşına  gelince bir özel okul açtı. Burada matematik öğretmesi gerekiyordu. Babasından  aldığı derslerin faydasını gördü. O zamanın el kitaplarını gözden geçirdi. Önce  hayretle incelediyse de, sonra onlardan tiksindi. Acaba büyük matematikçiler  neler yapmışlardı? Abel ve Galois gibi, büyüklerin kitaplarını okudu. Fazla bir  matematik bilgisi olmayanların okuyup anlayamayacağı kesin olarak bilinen  Laplace'ın "Gök Mekaniği" ni hiç kimsenin yardımı olmadan okuyup anladı.  Lagrange'ın "Analitik Mekanik" adlı eserini tam anladı. Artık, kendisinin yolunu  çizmişti. İlk ilmi çalışması olan değişim hesabı yayınlandı. Yine tek başına  çalışmasının ürünü olan invaryantları keşfetti. Zaten bu invaryantlar olmasaydı,  rölativite (bağlılık) kuramı olmazdı. Cebirsel denklemlerdeki boşlukları  doldurdu.
           Boole'un yaşadığı dönemde, bir dergide adamın olmadığı sürece bir  çalışmanın yayınlatılması olanaksızdı. Boole, bu bakımdan şanslıydı. Çünkü,   yılında, İskoçya'lı seafoodplus.infoy adında bir matematikçi , "Cambridge Mathematical  Journal" adında bir dergi çıkarıyordu. Boole, derginin müdürüne çalışmalarının  birkaçını verdi. Gregory bu çalışmaların orijinalliğini ve yazış biçimini çok  beğendi. Yazıları yayınladı. Böylece, iki matematikçi arasında dostça bir  arkadaşlık ve mektuplaşmalar başladı ve hayatları boyunca sürdü.
           Modern cebir kavramı, Peacock, Herschel, De Morgan, Dabbage, Gregory  ve Boole sayesinde yerini aldı. Boole, sembol ve işlemleri kullandı. Başlangıçta  oldukça çok gürültü kopardı ama, sonunda yerine oturdu. Boole, de Morgan'ın hem  hayranı ve hem de büyük bir dostuydu. İngiltere'deki büyük matematikçilerle ya  kendisi doğrudan ya da mektupla haberleşiyordu. yılında "Mantığın Matematik  Analizi" adlı bir çalışmasını yayınladı. Bu eser, matematikte yeni bir çığır  açmış ve Boole da kesin bir üne kavuşmuştu. Bu broşür, de Morgan'ın da  takdirlerini topladı. Bu eser, bundan altı yıl sonra ortaya çıkacak olan bir  çalışmanın müjdecisi olacaktı.
           Boole'a, Cambridge'e gidip eski temellere dayanan matematik derslerini  okuması önerildi. O bunları dinlemedi. İki büklüm bir vaziyette ailesini  geçindirmek için öğretmenliğe devam etti. Tüm bunlara karşın, araştırmaları ve  konferanslarıyla ünü günden güne yayılıyordu. İrlanda'da Cork kentinde Queen's  College yeni açılmıştı. Bu ün ona bu College'e yılında matematik profesörü  olarak atanmasını sağladı. Fakirlikten gelen Boole, kendine açılan bu  olanakların değerini bildi. Bu arada kayda değer eserler yayınladı.   yılında, mantık ve olasılıklar üzerine büyük bir eser yayınladı. Bu sırada tam  otuz dokuz yaşındaydı. Bu kadar derin orijinallikte bir eser meydana getirmesi  için oldukça gençti. Sürekli çalışıyor ve yeni yeni buluşları  gerçekleştiriyordu. Fakat, Boole'un bu matematiği uzun bir süre ilerletilmedi.  ile Yılları arasında Whitehead ile Russel, Boole'un bu çalışmasını  yeniden işlediler. Sembolik mantığın amansız düşmanı Cantor'dur. Bu kuramı çok  eleştirmiştir. Halbuki, bu kuram onun kuramına da yardım ediyordu.
           Eserlerinin yayınlanmasından sonra çok yaşamadı. Marie Everest ile  evlendi. Gitmeye söz verdiği bir konferansa yetişmek için yağmurlu bir günde  sırılsıklam olup yakalandığı bir zatürreden 8 Aralık günü elli yaşında  öldü. Daha sonra karısı Marie Boole, onun fikirlerini içeren "Boole Psikolojisi"  adı altında yayınlanan broşürde onu anlatır. O, çok büyük bir eser verdiğinin  farkında olarak öldü.

Gauss ( - )

Alman  astronomu, matematikçisi ve fizikçisidir. Daha çocukluğunda, erken gelişmiş  zekası, matematiğe karşı zekasıyla sivrildi ve Brounseweig dükünün ilgisini  çekti. Dük, okul masraflarını üzerine alarak O' nu Göttingen Üniversitesine  gönderdi. Henüz 16 yaşındayken Herschel'in de keşfettiği Uranüs gezegeninin  yörünge elemanlarını hesaplayarak, Yer'in bir noktasından yapılan ölçülerle, bu  gezegenin yörünge elemanlarını bulmaya yarayan ve günümüzde hala kullanılan bir  metot ortaya koydu. de Helmesdt'e yaptığı bir inceleme gezisinden sonra,  Braunschweig'a döndü ve birkaç yıl içinde kendisini büyük matematikçiler  sırasına koyacak bir seri çalışma raporu yayımladı.
           Sayılar üzerine incelemeleri topladığı Disqvisitiones Arithmetice'de  (Aritmetik Araştırmalara) (), eşitlikleri, ikinci dereceden şekilleri,  serilerin yakınsaklığını v.b. ele aldı. Piazzi tarafından da, küçük gezen  Cerez'in keşfinden sonra Gauss, çeşitli gökmekaniği araştırmaları yaptı,  hayatının sonuna kadar bağlı kalacağı Göttingen rasathanesine müdür oldu ()  .Theoria Motus Corporum Coelestium İn Sectionibus Conicis Solem Ambientium  (Konik kesitIi ? gökcisimlerinin güneş çevresindeki hareket kuramı) () adlı  ünlü eserini yazd1. Legendre ile hemen aynı zamanda düşündüğü ve daha önce   de yararlandığı ?- en küçük kareler metodundan () başka, yanılmalar teorisi  ve iki terimli denklemlerin çözümü için genel bir metot buldu; uygun-tasvir  üzerine araştırmalar, yüzeylerin eğriliği ve Disqvisitiones Generales Carca  Sperficien Curvas'ta (eğri yüzeyler üzerine genel araştırmalar) () , ispat  ettiği ünlü teoremi de yazmak gerekir. Bu teoreme göre, bükülebilen fakat  uzatılamayan bir yüzeyin eğriliği, yani eğriliklerinin çarpımı değişmez.
           Göttingen ile Altona arasındaki meridyen yayının ölçülmesi sırasında  (,), Gussu, geodezi çalışmalarında ışıklı işaretler verebilmek için,  kendi adını taşıyan Helyotropu tasarladı. Optik alanında, eksene yakın ışık  ışınları için düzenlenmiş merkezi optik sistemlerinin genel teorisini kurdu.  Elektrikle özelIikle magnetizma ile ilgilendi, bu alanda magnetometreyi icat  etti. Ve Resultate Aus Den Beabochtungen Des Manetischen Vereins (Yer  magnetizmasının genel kuramı) (), adlı eserinde, magnetizmanın, matematik  teorisini formülleştirdi. Suclides'ci olmayan hiperbolik geometrinin keşfinde,  bu konuda hiç bir şey yayımlamamış olmakla birlikte, Gauss, Balyai ve  Labocewsky'den önce çalışmalar yapmış ve başarı sağlamıştı.

ÜNLÜ TÜRK
MATEMATİKÇİLER

Ali Kuşçu
()

Türk İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya koyduğu 
eserleriyle haklı bir şöhrete sahip Ali Kuşçu, Osmanlı Türkleri’nde, 
astronominin önde gelen bilgini sayılır. “Batı ve Doğu Bilim dünyası onu  
yüzyılda yetişen müstesna bir alim olarak tanır.” Öyle ki; müsteşrik W 
.Barlhold, Ali Kuşcu’yu “On Beşinci Yüzyıl Batlamyos’u” olarak adlandırmıştır. 
Babası, Uluğ Bey’in kuşcu başısı (doğancıbaşı) idi. Kuşçu soyadı babasından 
gelmektedir. Asıl adı Ali Bin Muhammet’tir. Doğum yeri Maveraünnehir bölgesi 
olduğu ileri sürülmüşse de, adı geçen bölgenin hangi şehrinde ve hangi yılda 
doğduğu kesinlikle bilinmektedir.

Ancak doğum şehri Semerkant, doğum yılının ise yüzyılın ilk dörtte biri 
içerisinde olduğu kabul edilmektedir. 16 Aralık (h. 7 Şaban ) tarihinde 
İstanbul’da ölmüş olup, mezarı Eyüp Sultan Türbesi hareminde bulunmaktadır. Ölüm 
tarihi; torunu meşhur astronom Mirim Çele-bi’nin (ölümü, Edirne ) Fransça 
yazdığı bir eserin incelenmesi sonucu anlaşılmıştır. Mezar yerinin yılına 
kadar belirli olduğu ve hüsn-ü muhafazasının yapıldığı; ancak yılından 
sonra, Ali Kuşcu’ya ait mezarın yerine, zamanının nüfuzlu bir devlet adamının 
mezar taşının konmuş olduğu anlaşılmaktadır. Uluğ Bey’in Horasan ve 
Maveraünnehir hükümdarlığı sırasında, Semerkant’ta ilk ve dini öğrenimini 
tamamlamıştır. Küçük yaşta iken astronomi ve matema-tiğe geniş ilgi 
duymuştur.

Devrinin en büyük bilginlerinden; Uluğ Bey , Bursalı Kadızade Rumi, 
Gıyaseddün Cemşid ve Mu’in al-Din el-Kaşi’den astronomi ve matematik dersi 
almıştır. Önce,Uluğ Bey, tarafından yılında kurulan Semerkant Rasathanesi 
ilk müdürü, Gıyaseddün Cemşid’in, kısa süre sonra da Rasathanenin ikinci müdürü 
Kadızade Rumi’nin ölümü üzerine, Uluğ Bey Rasathaneye müdür olarak Ali Kuşcu’yu 
görevlendirmiştir. Uluğ Bey Ziyc’inin tamamlanmasında büyük emeği geçmiştir. 
Nasirüddün Tusi’nin Tecrid-ül Kelam adlı eserine yazdığı şerh, bu konuda da 
gayret ve başarısının en güzel delilini teşkil etmektedir. Ebu Said Han’a ithaf 
edilen bu şerh, Ali Kuşcu’nun ilk şöhretinin duyulmasına neden olmuştur. 
Kaynakların değerlendirilmesi sonucu anlaşılmaktadır ki; Ali Kuşcu yalnız telih 
eseriyle değil, talim ve irşadıyle devrini aşan bir bilgin olarak tanınmaktadır. 
Öyle ki; telif eserlerinin dışında, torunu Mirim Çelebi, Hoca Sinan Paşa ve 
Molla Lütfi (Sarı Lütfi) gibi astronomların da yetişmesine sebep olmuştur. Bu 
bilginlerle beraber, Ali Kuşcu’yu eski astronominin en büyük bilginlerinden 
birisi olarak belirtebiliriz.

Cahit Arf
()

yılında Selanik’te doğdu. Yüksek öğrenimini Fransa’da Ecole Normale 
Superieure’de tamamladı (). Bir süre Galatasaray Lisesi’nde matematik 
öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doçent 
adayı olarak çalıştı. Doktorasını yapmak için Almanya’ya gitti. yılında 
Göttingen Üniversitesi’nde doktorasını bitirdi. Yurda döndüğünde İstanbul 
Üniversitesi Fen Fakültesi’nde profesör ve ordinaryus profersörlüğe yükseldi. 
Burada yılına kadar çalıştı. Daha sonra Robert Koleji’nde Matematik 
dersleri vermeye başladı yılında Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma 
Kurumu (Tübitak) bilim kolu başkanı oldu.

Daha sonra gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde araştırma ve incelemelerde 
bulundu; Kaliforniya Üniversitesi’nde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. 
yılında yurda dönüşünde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyeliğine 
getirildi. yılında emekli oldu. Emekliye ayrıldıktan sonra TÜBİTAK’a bağlı 
Gebze Araştırma Merkezi’nde görev aldı. ve yılları arasında Türk 
Matematik Derneği başkanlığını yaptı.

Arf İnönü Armağanı’nı () ve Tübitak Bilim Ödülü’nü kazandı (). Cebir 
ve Sayılar Teorisi üzerine uluslararası bir sempozyum ′da 3 ve 7 Eylül 
tarihleri arasında Arf’in onuruna Silivri’de gerçekleştirilmiştir. Halkalar ve 
Geometri üzerine ilk konferanslarda ′te İstanbul’da yapılmıştır. Arf, 
matematikte geometri kavramı üzerine bir makale sunmuştur. Cahit Arf  
yılının Aralık ayında bir kalp rahatsızlığı nedeniyle aramızdan ayrıldı.

Kerim Erim 
()

İstanbul Yüksek Mühendis mektebi’ni bitirdikten () sonra Berlin 
Üniversitesi’nde Albert Einstein’in yanında doktorasını yaptı (). Türkiye’ye 
dönünce, bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı. Üniversite 
reformunu hazırlayan kurulda yer aldı. Yeni kurulan İstanbul Üniversitesi Fen 
Fakültesi’nde analiz profesörü ve dekan olduğu gibi Yüksek Mühendis Mektebi’nde 
de ders vermeye devam etti. Yüksek Mühendis Mektebi İstanbul Teknik 
Üniversitesi’ne dönüştürülünce buradan ayrıldı ve yalnızca İstanbul 
Üniversitesi’nde çalışmaya devam etti. Daha sonra burada ordinaryüs profesör 
oldu. yılında Fen Fakültesi Dekanlığı’na getirildi.

yılları arasında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’ne bağlı 
Matematik Enstitüsü’nün başkanlığını yaptı. Türkiye’de yüksek matematik 
öğretiminin yaygınlaşmasında ve çağdaş matematiğin yerleşmesinde etkin rol 
oynadı. Mekaniğin matematik esaslara dayandırılmasına da öncülük etti. Matematik 
ve fizik bilimlerinin felsefe ile olan ilişkileri üzerinde de çalışmalarda 
bulunan Erim’in Almanca ve Türkçe yapıtları bulunmaktadır. Bunlardan bazıları 
şunlardır:

Nazari Hesap (), Mihanik (), Diferansiyel ve İntegral Hesap (), 
Über die Traghe-its-formen eines modulsystems (Bir modül sisteminin süredurum 
biçimleri üstüne – )

Ömer Hayyam
()

Asıl adı Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyam’dır. 18 Mayıs ′de 
İranın Nişabur kentinde doğan Ömer Hayyam bir çadırcının oğluydu. Çadırcı 
anlamına gelen soyadını babasının mesleğinden almıştır. Fakat o soyisminin çok 
ötesinde işlere imza atmıştır. Daha yaşadığı dönemde İbn-i Sina’dan sonra 
Doğu’nun yetiştirdiği en büyük bilgin olarak kabul ediliyordu. Tıp, fizik, 
astronomi, cebir, geometri ve yüksek matematik alanlarında önemli çalışmaları 
olan Ömer Hayyam için zamanın bütün bilgilerini bildiği söylenirdi. O herkesten 
farklı olarak yaptığı çalışmaların çoğunu kaleme almadı, oysa O ismini çokça 
duyduğumuz teoremlerin isimsiz kahramanıdır. Elde bulunan ender kayıtlara 
dayanılarak Ömer Hayyam’ın çalışmaları şöyle sıralanabilir.

Yazdığı bilimsel içerikli kitaplar arasında Cebir ve Geometri Üzerine, 
Fiziksel Bilimler Alanında Bir Özet, Varlıkla İlgili Bilgi Özeti, Oluş ve 
Görüşler, Bilgelikler Ölçüsü, Akıllar Bahçesi yer alır. En büyük eseri Cebir 
Risalesi’dir. On bölümden oluşan bu kitabın dört bölümünde kübik denklemleri 
incelemiş ve bu denklemleri sınıflandırmıştır. Matematik tarihinde ilk kez bu 
sınıflandırmayı yapan kişidir. O cebiri, sayısal ve geometrik bilinmeyenlerin 
belirlenmesini amaçlayan bilim olarak tanımlardı. Matematik bilgisi ve yeteneği 
zamanın çok ötesinde olan Ömer Hayyam denklemlerle ilgili başarılı çalışmalar 
yapmıştır. Nitekim, Hayyam 13 farklı 3. dereceden denklem tanımlamıştır. 
Denklemleri çoğunlukla geometrik metod kullanarak çözmüştür ve bu çözümler 
zekice seçilmiş konikler üzerine dayandırılmıştır. Bu kitabında iki koniğin 
arakesitini kullanarak 3. dereceden her denklem tipi için köklerin bir geometrik 
çizimi bulunduğunu belirtir ve bu köklerin varlık koşullarını tartışır.

Bunun yanısıra Hayyam, binom açılımını da bulmuştur. Binom teoerimini ve bu 
açılımdaki kat sayıları bulan ilk kişi olduğu düşünülmektedir. (Pascal üçgeni 
diye bildiğimiz şey aslında bir Hayyam üçgenidir). Öğrenimi tamamlayan Ömer 
Hayyam kendisine bugünlere kadar uzanacak bir ün kazandıran Cebir Risaliyesi’ni 
ve Rubaiyat’ı Semerkant’ta kaleme almıştır. Dönemin üç ünlü ismi Nizamülmülk, 
Hasan Sabbah ve Ömer Hayyam bu şehirde bir araya gelmiştir. Dönemin hakanı 
Melikşah, adı devlet düzeni anlamına gelen ve bu ada yakışır yaşayan veziri 
Nizamül-mülk’e çok güvenirdi. Ömer Hayyam ile ilk kez Semerkant’ta tanışan Nizam 
onu İsfahan’a davet eder. Orada buluştuklarında O’na devlet hülyasından bahseder 
ve bu büyük hayalinin gerçekleşmesi için Hayyam’dan yardım ister. Fakat Hayyam 
devlet işlerine karışmak istemez ve teklifini geri çevirir. 4 Aralık ′de 
doğduğu yer olan Nişabur’ da fani dünyaya veda eder.

Matrakçı Nasuh
(Bilinmiyor)

Türk, minyatürcü. Ayrıca matematik ve tarih konularında kitaplar da yazmış 
çok yönlü bir bilgindir. Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kâtip Çelebi ölüm 
tarihi olarak ′ü vermekteyse de, bunun doğru olmadığı bugün kesinleşmiştir. 
Çeşitli kaynaklarda onun ′den, ′den, ′ten sonra ölmüş olabileceği 
ileri sürülmektedir. Yaşamı üstüne bilgi de yok denecek kadar azdır. Saraybosna 
yakınlarında doğduğuna, dedesinin devşirme olduğuna ilişkin kesinleşmemiş 
ipuçları vardır.

Enderun’da okumuştur. Matrakçı ya da Matrakî adıyla anılması, lobotu andıran 
sopalarla oynandığı ve eskrime benzeyen bir tür savaş oyunu olduğu bilinen 
“matrak” oyununda çok usta olmasından ve belki de bu oyunun mucidi bulunmasından 
ileri gelmektedir. Nasuh ayrıca çok usta bir silahşördü. Bu nedenle Silahî 
adıyla da anılırdı. Türlü silah ve mızrak oyunlarındaki ustalığı nedeniyle 
Osmanlı ülkesinde “üstad” ve “reis” olarak tanınması için ′da I. Süleyman 
(Kanuni) tarafından verilmiş bir beratı da vardı. Çeşitli silahların nasıl 
kullanılacağını ve dövüş yöntemlerini anlatan Tuhfetü’l-Guzât adlı bir kılavuz 
kitap bile yazmıştı.

Nasuh, özellikle geometri ve matematik alanlarında önemli bir bilim adamıydı. 
Uzunluk ölçülerini gösteren cetveller hazırlamış ve bu konuda kendinden sonra 
gelenlere önderlik etmiştir. Matematiğe ilişkin iki kitabı Cemâlü’l-Küttâb ve 
Kemalü’l- Hisâb ile Umdetü’l-Hisâb’ı I. Selim (Yavuz) döneminde yazmış ve 
padişaha adamıştır. Bu yapıtlardan sonuncusu uzun yıllar matematikçilerin 
elkitabı olarak kullanılmıştır.

Gelenbevi İsmail Efendi
()

yılında şimdiki Manisa’nın Gelenbe kasabasında doğan Gelenbevi İsmail 
Efendi, Osmanlı İmparatorluğu matematikçilerindendir. Asıl adı İsmail’dir. 
Gelenbe kasabasında doğduğu için ikinci adı onun bu doğduğu kasabadan gelir. 
Daha çok Gelenbevi adıyla ün kazanmıştır. Önce, kendi çevresindeki bilginlerden 
ilk bilgilerini almıştır. Daha sonra, öğrenimini tamamlamak üzere İstanbul’a 
gitmiştir. Burada, çok değerli ve kültürlü öğretmenlerden yararlanıp matematik 
bilgisini oldukça ilerletmiştir. Müderrislik sınavına kazananarak 33 yaşında 
müderris olmuştur. Bundan sonra kendisini tümüyle ilme verip çalışmalarına devam 
etmiştir.

Gelenbevi, eski yöntemle problem çözen son Osmanlı matematikçisidir. Sadrazam 
Halil Hamit Paşa ve Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın istekleri üzerine, 
Kasımpaşa’da açılan Bahriye Mühendislik Okulu’na altmış kuruşla matematik 
öğretmeni olarak atandı. Bu atama ona parasal yönden bir rahatlık getirdi. 
Hakkında şöyle bir öykü anlatılır: ‘Bazı silahların hedefi vurmaması, padişah 
III. Selim’i kızdırmış ve bunun üzerine Gelenbevi’yi huzuruna çağırarak ona 
uyarıda bulunmuştur. Gelenbevi bunun üzerine hedefe olan uzaklıkları tahmin 
ederek gerekli silahlardaki düzeltmeleri yapmış ve topların hedefi vurmalarını 
sağlamıştır. Gelenbevi’nin bu başarısı padişahın dikkatini çekmiş ve padişah 
tarafından ödüllendirilmiştir. Gelenbevi, Türkçe ve Arapça olmak üzere tam otuz 
beş eser bırakmıştır. Türkiye’ye logaritmayı ilk sokan Gelenbevi İsmail 
Efendi’dir.

Salih Zeki Bey
()

yılında İstanbul’da yoksul bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası 
Boyabatlı Hasan Ağa, annesi Saniye Hanımdır. Anne ve babasının ölümü üzerine 
ninesi tarafından on yaşındayken Darüşşafaka’ya verildi. yılında 
Darüşşafaka’yı birincilikle bitirdi. Aynı yıl Posta ve Telgraf Nezareti Telgraf 
Kalemi (Fen Şubesi)’ne memur olarak atandı. yılında Nezaretin Avrupa’da 
uzman telgraf mühendisi ve fizikçi yetiştirme kararı üzerine birkaç arkadaşıyla 
birlikte Paris’e gönderildi ve burada Politeknik Yüksekokulu’nda elektrik 
mühendisliği öğrenimi gördü. yılında İstanbul’a döndü ve eski dairesinde 
elektrik mühendisi ve müfettiş olarak çalıştı. Ek görev olarak Mekteb-i 
Mülkiye’de (bugün Ankara Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi) fizik 
ve kimya dersleri verdi (). Bu arada Rasathane-i Amire müdürlüğünde ve 
II. Meşrutiyetin ilanından () sonra Maarif Nezareti Meclis-i Maarif 
üyeliğinde bulundu. ’da Mekteb-i Sultani (bugün Galatasaray Lisesi) 
müdürlüğüne atandı. ’de Maarif Nezareti müsteşarı, ’te Darülfünün-ı 
Osmani (bugün İstanbul Üniversitesi) rektörü oldu. ’de rektörlükten 
ayrıldıysa da üniversitedeki görevini Fen Şubesi (Fakültesi) Müderrisi 
(Profesör) olarak sürdürdü. Ömrünün sonuna doğru aklî dengesini kaybetti ve 
tedavi altındayken yılında Şişli’deki Fransız Hastanesi’nde öldü. Fatih 
Camiinin bahçesine gömüldü.

3 kez evlenmiş olan Salih Zeki, bu evliliklerden birini Halide Edip’le 
(Adıvar) yapmış, ölümünden kısa bir süre önce ayrılmıştı. Salih Zeki, önde gelen 
son dönem Osmanlı matematik bilginlerindendi. İkdam, Darüşşafaka ve İktisadiyat 
gazeteleri ile Darülfünun dergisine sayısız katkıda bulundu. Dönemin ünlü 
bilginleriyle matematik ve fen bilimleri konusunda yazılı tartışmalara girdi ve 
bu konularda bir kısmı ders kitabı olmak üzere çok sayıda yapıt verdi.

Yapıtları: Hendese (Geometri) [lise ders kitabı]; Hikmet-i Tabiiye (Fizik) 
[lise ders kitabı]; Mebhas-ı Savt (Fonetik); Mebhas-ı Elektrik-i Miknatisi 
(Elektro Magnetizma); Mebhas-ı Hararet-i Harekiye (Termodinamik); Mebhas-ı 
Cazibeyi Umumiye (Genel Çekim); Mebhas-ı Elektrikiyet ve Şariyet (Elektrik ve 
Kılcallık); Hesab-ı İhtimali (İhtimaller Hesabı); Mebhas-ı Hareket-i Seyalat 
(Akışkanların Hareketi); Hendese-i Tahliliye (Analitik Geometri); Mebhas-ı 
Nazariye-i Temevvücat (Dalga Teorisi); Heyet-i Riyaziye (Matematik Astronomi); 
Kamus-u Riyaziyat (Matematik Ansiklopedisi); Asar-ı Bakiye (Ölmez Eserler). Son 
iki yapıtın tamamı, ayrıca Henri Poincare’den çevirdiği dört kitap 
basılmamıştır.

Masatoşi Gündüz İkeda
()

Cebirsel sayılara katkılarıyla tanınan Japon asıllı Türk matematik bilgini. 
′de Osaka Üniversitesi Matematik Bölümü’nü bitirdi. ′te doktor, ′te 
de doçent unvanlarını aldı. arasında Almanya’da Hamburg Üniversitesi’nde 
Helmuth Hasse’nin yanında araştırmalar yaptı. Hasse’nin önerisi üzerine ′ta 
Türkiye’ye gelerek Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde İstatistik dersleri vermeye 
başladı. ′de aynı üniversitenin fen fakültesinde yabancı uzmanlığa atandı. 
′te Türk uyruğuna geçerek, ′te doçent, ′da profesör oldu. ′de 
Ege Üniversitesi’nin izniyle bir yıl süreyle çalışmak üzere Orta Doğu Teknik 
Üniversitesi’ne gitti. İzninin bitiminde Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin 
sürekli kadrosuna girdi. Çeşitli tarihlerde Hamburg, ABD’deki California ve 
Ürdün’deki Yermuk üniversitelerinde konuk öğretim üyesi,′da Princeton’daki 
Yüksek Araştırma Enstitüsü’nde araştırmacı olarak çalıştı. Türkiye Bilimsel ve 
Teknik Araştırma Kurumu’nun (Tübitak) Temel Bilimler Araştırma Kurumunda yer 
aldı. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Pür Matematik Araştırma Ünitesi başkanlığı 
yaptı. Cebir ve sayılar kuramına katkılarından dolayı ′da Tübitak Bilim 
Ödülü’nü kazandı. Japonya’da bulunduğu dönemde halkalar kuramı ve grupların 
matrisle gösterimi üzerine araştırmalar yapan İkeda, ′lerde cebirsel sayılar 
kuramına yönelerek, rasyonel sayılar cisminin salt Galois grubunun 
otomorfizimleri ve tümelliği konularında önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Ünlü 
matematik dergisi Crelle’s Journal’da yayımlanan bir çalışmasında Galois 
grubunun çok özel bir yapıda olduğunu gösterdi.

Ali Nesin
()

′da İstanbul’da doğdu. İlkokuldan sonra ortaokulu İstanbul’da Saint 
Joseph Lisesi’nde, liseyi de İsviçre’nin Lozan kentinde tamamlayan Nesin 
yılları arasında Paris VII Üniversitesi’nde matematik öğrenimi gördü. 
Daha sonra ABD’de Yale Üniversitesi’nde matematiksel mantık ve cebir konularında 
doktora yapan Ali Nesin, arasında Kaliforniya Üniversitesi Berkeley 
Kampusü’nde öğretim üyeliği yaptı. Türkiye’ye kısa dönem askerlik görevi için 
geldiği sırada “orduyu isyana teşvik” iddiasıyla tutuklanarak yargılandı. 
Yargılanma sonunda beraat ettiği halde pasaport verilmediği için işine dönemeyen 
Nesin, sonunda yeniden passaport alarak yurtdışına gitti. arasında 
Notre Dame Üniversitesi’nde yardımcı doçent, ardından ′e kadar Kaliforniya 
Üniversitesi Irvine Kampusü’nde doçent ve daha sonra profesör olarak görev 
yaptı. Öğretim Yılı’nı Bilkent Üniversitesi’nde misafir öğretim 
görevlisi olarak geçirdi. ′te, babası Aziz Nesin’in ölümü üzerine yurda 
kesin dönüş yaptı ve Nesin Vakfı yöneticiliğini üstlendi. Ayrıca Bilgi 
Üniversitesi Matematik Bölümü Başkanı olan Ali Nesin iki çocuk sahibidir. Kasım 
′den beri de Nesin Yayınevi genel yönetmenliğini yapmaktadır.

Ali Nesin’in Matematik ve Korku, Matematik ve Doğa, Matematik ve Sonsuz, 
Develerle Eşekler, Önermeler Mantığı adlı kitaplarının yanısıra çeşitli 
dergilerde çıkmış bilimsel makaleleri ve İngilizce bir kitabı bulunmaktadır. 
Matematiksel araştırma alanı “Morley mertebesi sonlu gruplar”dır. Aynı zamanda, 
üç ayda bir yayımlanan, Matematik Dünyası adlı bir matematik dergisi 
çıkarmaktadır.

Matematik araştırmaları, bölüm başkanlığı ve Nesin Vakfı yöneticiliğinin yanı 
sıra yağlıboya resim, desen ve portre çalışmaları da yapmaktadır.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir