57 alay gerçeği / Alay gerçeği (Mekânları cennet olsun) - Dengeliyorum

57 Alay Gerçeği

57 alay gerçeği

ALAY GERÇEĞİ

Şehit sayısını yükselterek, gerçeği bir dogma, menkıbe, hurafe haline getirmek, özünde zaten efsane olan bir alayı daha çok kıymetlendirmemekte; aksine gerçeklerin sulandırılmasına ve değerinin düşmesine hizmet etmektedir.

Atilla Aşçı, Sun Savunma Net, 18 Mart

İnanmak, düşünmekten kolaydır. Hele, fikir, bilgi, ilke, doktrinleri (hiç) araştırmadan, incelemeden, irdelemeden ve tartışmadan doğru olarak tek gerçek sayarak inanmak dogmatizmdir ve bir çeşit bağnazlıktır. Bu dogmatik, ne idüğü belirsiz bilgilerden en çok nasibini alan bir alayımız vardır.

Alay…

Alay için örneğin; sosyal medyada, Ocak ayından başlamak üzere senenin sonuna kadar muhtelif günlerde ‘‘Bu gece Alayın tamamının şehit olduğu gündür’’ yazan paylaşımlar yapılır. Altına da, iyi niyetli insanlarımız, senede kez ayrı ayrı şehit olan Alay’a temennilerde bulunurlar.

Peki, Alay hakkında neler biliyoruz, gerçekleri konuşma adına…

Şehitler Alayı diye adlandırılan Piyade Alayı de, Tümen’e bağlı olarak teşkil edilmiş, Trablusgarp Savaşı’nda üstün başarı sağlamıştır. 01 Şubat tarihinde, Tekirdağ Yarçeşme barakalarında tekrar kuruldu ve ( ve Alay’la birlikte) 3. Kolordu’ya bağlı bir İhtiyat Tümeni olan Tümen’i teşkil etti. Aynı gün, Sofya’da askeri ataşe olarak görev yapan Kurmay Yarbay Mustafa Kemal Tekirdağ’a gelerek tümen komutanlığını üstlenmiştir. Alay komutanı Binbaşı Hüseyin Avni Bey, 1. Tabur komutanı Yüzbaşı Ahmet Zeki Bey, 2. Tabur Komutanı Binbaşı Ata Bey, 3. Tabur Komutanı Binbaşı Ali Hayri Bey idi. Alay 49 subay, erbaş ve er, hayvan, tüfek ve 4 ağır mitralyözden derlenmişti. 22 Şubat tarihinde, törenle alaya sancak verildi ve ertesi gün alaya Eceabat’a sevk emri geldi. Alay 26 Mart günü Bigalı Köyü’ne intikal ederek, Tümen Komutanı Mustafa Kemal nezaretinde tatbikatlarla muharebe gücünü artırdı.                                             

İtilaf Devletleri, 25 Nisan günü, gün ağarmadan Gelibolu Yarımadası’nın belirli bölgelerine (Kumkale ve Beşige Koyu’na bir gösteri çıkarması da dâhil olmak üzere) askerlerini çıkarmaya başlar. Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu ANZAK’lar (Australian and New Zealand Army Corps), Arıburnu’nun kuzey ve güney bölgesine çıkarma yaparlar. Burası, Alay’ın 2. Taburu’nun gözetimi altındaydı. İlerleyen saatlerde ANZAK saldırısının artması ve seafoodplus.info’un çok zor durumda kalması üzerine, yöreyi Balkan Savaşları döneminde çok iyi bilen Tümen Komutanı Mustafa Kemal, çok kritik bir zamanda askeri zekâsı ve inisiyatifini kullandı ve Alay’ı savaş alanına sürerek tarihe bir sayfa açtı.

Muharebelerin ayrıntılarına girmeden kısaca söylemek istediğim, alay, 8,5 ay süren muharebeler sürecinde çok şiddetli çatışmalara sahne olan bölgede, canını hiçe sayarak, insanüstü vatan sevgisi ile üç gün boyunca çatışmış, çatışmış, çatışmıştır… hep en önde… 03 Mayıs günü, Piyade Alayının bölük ve takımları komuta edecek subay kalmadığı savaş ceridelerinde yazılıdır. 12 Mayıs tarihinde yarbaylığa terfi eden Alay komutanı Hüseyin Avni Bey, yakınında bir top mermisinin patlaması sonucu, 13 Ağustos günü şehit olmuştur.

Tüm Çanakkale muharebeleri sürecinde Alayın toplam zayiatı şehit ve kayıp/yaralı olmak üzere er, erbaş ve subaydır. Bu da alayın üçte ikisine tekabül eder. (Sayılar için bakınız: Dr. Zekeriya Türkmen. Askeri Tarih Araştırmalar Dergisi, Sayı Ağustos Genelkurmay ATASE Başkanlığı Yayınları. Tümen Ceridelerine göre Çanakkale Muharebelerinde ilk gün. 25 Nisan Sayfa ). Dolayısıyla Alay bir gecede, üstelik en az kez tamamen şehit olmamıştır. Şehit sayısını yükselterek, gerçeği bir dogma, menkıbe, hurafe haline getirmek, özünde zaten efsane olan bir alayı daha çok kıymetlendirmemekte; aksine gerçeklerin sulandırılmasına ve değerinin düşmesine hizmet etmektedir. Bu, Çanakkale’de şehit sayısından, Seyit Onbaşı’nın kaldırdığı top mermisinin ağırlığına kadar olan konularda da aynı şekildedir. Bu tür hurafelerin dağıtılması, paylaşılması konusunda daha titiz davranmalıyız.

İnternette dolaşan başka bir paylaşımda, Alay Sancağı’nın Gelibolu savaş alanından getirilerek, Avustralya-Melbourne Müzesi’ne koyularak teşhir edildiği yazılmış ve çokça da paylaşılmıştır. Oradaki plaket ya da notta, Alay’ın son erinin şehit olmadan önce bir ağacın altına gelerek, sancağı ağaca astığı ve dolayısıyla sancağı hiç düşürmediği yazılı olduğu iddia edilir. Bu sancağın önünde eğilerek saygı gösterilmesi de ayrıca belirtilerek, saygı gösterisinde bulunulması da eklenmiştir. Yüceltmek isterken, sancağını kaptıran bir alay olarak gösterilen Alay bu aşağılamayı hak etmemiştir.

Ayrıca, ne hikmetse, bu plaketi ve sancağı gören ya da resmini çeken hiç bir kişi yoktur.

Sancak, bir alayın namusudur, şerefidir. Sancaksız bir alay düşünülemez ve sancaksız bir alay da cepheye sürülemez. Alay ise, Çanakkale Muharebeleri’nden sonra Galiçya’ya (Eylül –Haziran arası), sonra da Filistin’e (Temmuz – Eylül ) gönderilerek savaşın son günlerine kadar bu cephede kalmıştır. Sancağını iki buçuk sene önce Çanakkale’de kaptıran bir alayın başka bir cepheye gönderilmesi mümkün müdür?

Alay, 17 Temmuz de tekrar kurulmuş, Alay’dan alınan iki taburla beraber ikmal edilerek bir alay haline getirilmiştir. Alayın taburları daha sonra dağıtılarak, Haymana, Beypazarı ve Mihaliç Köprüsü koruma görevlerinde bulunmuştur. 13 Eylül tarihinden itibaren Alay hakkında, hiçbir savaş ceridesinde kayıt ve belgeye rastlanmamıştır.

Eğer bu sancak Gelibolu’dan götürülseydi, (muharebeler 09 Ocak ’da, son İngiliz askerinin Seddülbahir bölgesinden ayrılması ile sona ermiştir), Alay Sancağı’na 25 Nisan tarihinde, Keşan’a bağlı Çelebi köyünün kuzeydoğusunda nişanlar (altın ve gümüş İmtiyaz ve Harp Madalyası) nasıl takılabilirdi?

Ayrıca, bu konuyu Türk Genelkurmayı Avustralya’ya soruyor. Gelen cevapta, hiç bir Avustralya müzesinde Alay sancağı bulunmadığı bildiriliyor. Ellerinde üç adet Türk sancağı olduğu söyleniyor. Bunlar ve Alay Sancakları ve bir de hangi alaya ait olduğu bilinmeyen bir sancak. Ama bu kesinlikle Alay Sancağı değil. Zaten bu sancak İngilizlerin ya da Avustralyalıların eline geçse idi, bu efsane alayın filmini çekerler ve hatta Oscar ödülü kazanmasını dahi sağlarlardı. Yedi Oscar ödüllü, Arapları Osmanlıya karşı ayaklandıran İngiliz casusu Lawrence filmini düşünün.

Alay, Mustafa Kemal Atatürk’ün en güvendiği ALAYDIR. Bu alay savaşın sonuna, cephanesi bitinceye kadar savaşmış, esir düşmüş, ama sancağını teslim etmemiştir. Sancağın akıbeti meçhuldür. Alay her üç cephede destan yazmıştır. Bu alayı sancağını kaptırmış göstermek Alayın kahraman askerlerine yapılmış bir vefasızlık örneğidir. Ama ne yazık ki, insanlarımız hamaset dolu tarihi dinlemekten daha çok mutlu oluyor. Ne de olsa, insan inanmak istediğine inanıyor ve gerçeklerle kafasını karıştırmak istemiyor.

BU ALANA REKLAM VEREBİLİRSİNİZI

ETİKETLER:ANZAK, Destan, Filistin, Mustafa Kemal, Sancak

kaynağı değiştir]

Ana maddeler: I. Dünya Savaşı Doğu Cephesi ve Sina ve Filistin Cephesi

Alay, Tümen'in 19 Ocak 'da Çanakkale Cephesi'nden ayrılmasıyla Keşan bölgesinde konuşlandırıldı ve eksikleri giderildikten sonra bağlı bulunduğu Tümen'le birlikte yeni kurulan Kolordu bünyesinde Galiçya Cephesi'ne gönderildi. Burada büyük yararlılıklar gösterdikten sonra mevcudu kişiye düşen alay, cephe gerisine alındı ve eksikleri giderildi. Sonrasında yeniden cepheye alındı; fakat Rusya'da Ekim Devrimi'nin çıkması üzerine burada savaş sonlandı. Kolordu'yla birlikte bu sefer Sina ve Filistin Cephesi'ne yollandı. Alay burada yararlılıklar göstermesine rağmen, Meggido Muharebesi'nde İngilizler tarafından çembere alındı. Mevcudu 2 gün içerisinde makineli tüfek bölüğüyle birlikte kişiye düştü. Kalan askerlerin esir alınmasıyla alay imha oldu.

Alay Şehitliği[değiştir

Alay ve  Kuruluşu

Alay’ın kuruluşu ile ilgili iki ayrı 9 Aralık ve 25 Aralık tarihi verilmektedir. İlk Alay komutanı İstanbullu Albay Mehmet Rıza Bey’dir. Alayın bağlı bulunduğu Tugay ve Alay karargâhı İzmit sancağındadır. Alayın 4 taburu bulunuyordu. Taburlar o zamanlar farklı illerde görevlendirilmişti. Alay tarihinde 71 subay ve erle Trablusgarp’a gitmiştir. 16 Eylül tarihinden sonra Trablusgarp’ta İtalyanlarla savaşmış ve bu savaşta büyük yararlılıklar göstermiştir. Burada bağlı bulunduğu tümen ise Trablusgarp Tümeni’dir. Trablusgarp’ın elden çıkması üzerine Alay, 8. Kolordu emrine verilmiştir, bu savaşta bir şehit verildiği bilinmektedir. Balkan Savaşı’nın çıkmasıyla birlikte 2. Taburu başka birliklere dağıtılmış, Alay komutanı Albay Sami, 1. Tabur komutanı Binbaşı İsmail Hakkı, 3. Tabur komutanı Yüzbaşı Mustafa Nuri olmak üzere olmak üzere 35 subay ve erle Tümen bünyesinde Lokarca bölgesinde Sırplarla savaşmıştır. Alay bu savaşa 35 subay, erle katılmış ve 17 şehit vermiştir. Balkan Savaşından sonra Türk ordusunda yeni düzenlemeler yapmak gereği doğmuş; Alay, 9. Kolordu bünyesindeki Tümen ile yeni görev yerine gitmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine de önce Piyade Tümeni bünyesinde yeniden teşkilatlandırılmıştır. Karargâhının da Tekirdağ Yerçeşme barakaları olduğu Genelkurmay ATASE arşivinde yazılmaktadır. Yine 3 taburlu, 49 subay, erin Alay komutanı Hüseyin Avni, 1. Tabur komutanı Yüzbaşı Zeki, 2. Tabur komutanı Binbaşı Murat, 3. Tabur komutanı Binbaşı Ali Hayri, Tümen komutanı da Yarbay Mustafa Kemal’dir. Alay komutanı Hüseyin Avni 2 Şubat ’te Tekirdağ’a gelerek göreve başlamıştır.

Çanakkale Muharebelerinde Alay

 Mustafa Kemal tarafından övgüyle bahsedilen Alay, daha muharebenin başında Çanakkale’nin geçilmez olduğunu tüm dünyaya göstermiş, İtilaf Devletlerinin çıkarma yaptığı önemli bir bölge olan Arıburnu’nda çelik bir duvar gibi dimdik durmuştur. Çanakkale Muharebeleri öncesi Piyade Alayı, 5. Ordu 3. Kolordu Piyade Tümeni kuruluşunda yer almakta olup, komutanı Binbaşı Hüseyin Avni Bey’dir. Üç piyade taburu ve bir ağır mitralyöz34 bölüğünden teşkil edilmiştir. Yine Çanakkale Muharebeleri öncesi Piyade Alayının kuvveti; 49 subay, erbaş ve er, hayvan, tüfek ve dört ağır makineli tüfekten ibarettir Alaya 22 Şubat tarihinde törenle sancak verildi. 23 Şubatta Halep vapuru ile Tekirdağ’dan hareket eden Alay 25 Şubatta Eceabat’a (Maydos)36 gelmiştir. Piyade Tümeni Karargâhı ile birlikte 26 Mart ’te Bigalı Köyü’ne intikal etmiştir. Bu tarihten 24 Nisan tarihine kadar bizzat Yarbay Mustafa Kemal ve Binbaşı Hüseyin Avni Bey tarafından sürekli eğitime tabi tutulan Alay Bigalı Köyü ve Turşun bölgesinde tatbikatlar yapmıştır. Bigalı Köyünde eğitim ve tatbikatlarını yürüttüğü sırada Alay’ın birkaç kez 5. Ordu tarafından yeri değiştirilmek istenmişse de Mustafa Kemal çıkarmanın yapılacağını tahmin ettiği bölgeye en yakın noktalardan biri olmasından ötürü Bigalı köyünde kalmak yönünde ısrarcı olmuş ve bunda da başarılı olmuştur. 25 Nisan sabahı İtilaf kuvvetlerinin Anadolu kıyılarına bir şaşırtma çıkarması yapması, asıl kuvvetlerini güneyde Seddülbahir bölgesine ve daha kuzeyde Kabatepe’nin çok az yukarısında bulunan Arıburnu’na çıkarmaları, Mustafa Kemal’in düşüncelerinde ne kadar haklı olduğunu ortaya koymaktadır. İtilaf kuvvetlerinin çıkarma yaptıkları Arıburnu ve Seddülbahir bölgesinin savunma sorumluluğu 9. Tümene verilmişti. Bigalı’da bulunan Tümen, 9 Tümen bölgesinde bulunmakla beraber 5. Ordu emrindeydi. Mustafa Kemal 25 Nisan günü gerek Alay gerekse Alay’ın yaptığı muharebeleri değerlendirdikten sonra elde edilen başarıyı şöyle yorumlamaktadır: Bu öyle alelade bir taarruz değil, herkesin muvaffak olmak veya ölmek azmiyle harekete geçtiği ve çok istekli olduğu bir taarruzdur. Hatta ben komutanlara şifahen verdiğim emirlere şunu ilave etmişimdir. “Size ben taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum, biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar geçebilir.”

Kara Muharebelerinde Alay

25 Nisan sabahı saat beşten sonra amansız bir şekilde İtilaf donanmasının bombardımanı başlamıştı. Kabatepe yönünden yapılan yoğun ateş nedeniyle yarımadanın batı yamaçları ve tepeleri hallaç pamuğu gibi atılıyordu. Bir süre sonra da çıkarma başladı. Maltepe’deki Alay ve 9. Tümen’den alınan raporlar üzerine Yarbay Mustafa Kemal tümenini alarma geçirdi.

İlk önce süvari bölüğünü keşif için bölgenin kilit noktası ve çıkarmanın hedefi olan Kocaçimen’e yollar ve düşmanla karşılaşırsa sonuna dek mukavemet edilmesini ister. O esnada Alay komutanı Yarbay Şefik Bey topçu bataryasını beklemeden harekete geçmiş, Kocadere mevkiinde bir keşifte bulunduktan sonra hücum kararını bildirmişti. Bu kararını da Tümen Komutanlığına bildirmişti ancak bu raporu Mustafa Kemal alamamıştı. Kendisi on dakika kadar önce cephaneye gitmek üzere karargâhından ayrılmıştı. O sırada Alay mıntıkasına bir topçu kafilesinin geldiği görüldü. Bu düşmanın karaya ilk çıkışı esnasında Kanlısırt’ta, topların üçünü kaybeden Yüzbaşı Sabit kumandasındaki dağ bataryasından arta kalan tek topçulardı.

Alay komutanı Şefik Bey topçu subayının gösterdiği yöne baktığında, düşman hattının gerisinde bırakmak zorunda kaldıkları üç topu gördü. Bu toprakların etrafında Anzak askerleri gayet rahat bir şekilde dolaşmaktaydı. Derhal eldeki dağ topu hazırlandı ve düşmanın eline geçen üç topun olduğu yer bombalanmaya başlandı. Alay ateş üstünlüğünü ilerleyen Anzaklara karşı ele geçirmişti. İki tabur asker de kendilerine hedef olarak gösterilen yerlerde yürüyüşe geçmişlerdi.

Çamburnu’na gelmesi beklenen bataryadan henüz haber alınamamıştı. Nitekim bu batarya çatışma başladıktan ancak üç saat sonra yetişebilecek ve 2. Taburun hücumuna yukarıda adı geçen tek top ne yazık ki yetersiz bir destek sağlamaya çalışacaktı.

Bu sırada 9. Tümen Komutanı Halil Sami Bey’den üst üste iki emir geldi. Bu emirlerde Tümen Komutanının, Alay ve bir dağ bataryasıyla birlikte cepheye gelmekte olduğu; onlar gelinceye dek düşmanı oyalama ve karşı koyma görevinin yapılması isteniyordu. Savaş alanı fundalıklarla kaplı olduğu için iki taraf da birbirini göremiyor ve gerek atışlar gerekse harekât o saatlerde körlemesine geçiyordu. Saat 9 sularında sırtları tırmanmakta olan 3. Avustralya Tugayı’nın 9. Taburuna mensup bölüklerle yüz yüze çarpışma başladı ve öğle saatlerine kadar devam etti. Saat 12 sularında sağ cenahtaki 3. Taburun durumu oldukça sıkışıktı. Öğle saatlerine doğru Mustafa Kemal’in Alayına mensup kuvvetlerin, durumu oldukça tehlikeli bir hal almaya başlayan 3. Tabur bölgesine gelmesiyle durum değişti. Alay Komutanı saat ’da müttefik donanmanın atışa başladığını, Kabatepe ve çevresinin ateş altına alındığı haberini vermişti. 1. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal derhal bütün tümen birliklerine harekete hazırlık emrini verdi. Tümen süvari bölüğünü kuzey bölgesinin en hassas ve gözetlemeye elverişli noktası olan Kocaçimen Tepesine gönderdi. İlk rapor Kocaçimen’den verilecek ve bir tehlike anında bu tepede sonuna kadar dövüşülecekti. Üç Alaylı 9. Tümen çok geniş bir bölgeye yayılmıştı. Çıkarmanın hızla devam edeceği ve yoğun bir şekilde asker çıkarılacağı göz önünde bulundurulursa, bu çıkarmaya uzun süre da Alayın karşı koyması zorlaşacaktı. Tümen de ordunun yedeği konumundaydı. Saat 7 olmuş ve ordu komutanlığından Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’e harekete geçmesi için hiçbir emir gelmemişti. Eğer harekât hızla devam edip yarımadanın kuzeyindeki tepe silsilesi Conkbayırı ve Kocaçimen Tepe düşman eline geçerse, İtilaf Devletleri kısa sürede amacına ulaşabilir, bundan sonra Tümenin buna karşı koyması çok zor olabilirdi.

İşte bütün bunları düşünen Yarbay Mustafa Kemal, ordu komutanından emir almamasına rağmen tüm sorumluluğu üstlenerek tümen karargâhının en yakın yerinde hazır bekleyen Alay ile bir dağ bataryasını harekete geçecek şekilde hazırlanmasını emretti.

Tümen komutanı Yarbay Mustafa Kemal şöyle bir plan yapmıştı; yalnız bir alay kuvvetiyle Kocaçimen Tepe’ye yetişmek ve tümenin öbür iki alayını da her an harekete geçebilecek şekilde hazırlatmak. Yarbay Mustafa Kemal harekete geçmeden önce Gelibolu’daki 3. Kolordu komutanlığına saat ’de bir rapor yazarak düşmanın karaya çıktığını, bu nedenle Alayı o mıntıkaya hareket ettirdiğini bildirdi.

Alay saat ’de Bigalı deresinden Kocaçimen Tepeye doğru harekete geçti. Bu güzergâhta askerin tek kol halinde yürüyebileceği patikalar mevcuttu. Sık kayalıklar ve fundalıklar yolu kesiyor bu yüzden askerin ilerlemesi zorlaşıyordu. Buna rağmen daha hızlı ilerlemeye çalışan Alayın yürüyüşü gecikmeye başlamış ve saat ’ı gösterirken Alay Kocaçimen Tepe yakınlarına gelebilmişti. Bu sırada Yarbay Mustafa Kemal askerin dinlenmesi için mola verdirdi ve durumu görmek için yanında bulunan emir subayı ve birkaç muhafızıyla birlikte Conkbayırı’na doğru hareket etti. Conkbayırı’na vardığında durumun ne denli tehlikeli olduğunu bizzat gördü. Çünkü Anzak askerleri rahatlıkla ilerliyordu. Bir süre sonra Alayın 8. Bölüğünün 1. Takım erleri cephaneleri bittiği için geri kalan 15 kişi ile geri çekildiler.

Anzaklar Arıburnu’na çıkıyor ve merkezden kuzeye doğru ilerleyerek Kocaçimen Tepe’ye çıkmak istiyordu. Gerideki Düztepe, Cesarettepe ve daha gerideki MerkeztepeAnzaklar tarafından ele geçirilmişti. Ancak Conkbayırı’na olan yürüyüş henüz etkili değildi. Eğer hızlı karar verilir ve davranılırsa durumu düzeltmek mümkün görünüyordu.

Türk erleri kendilerini kovalayan Anzak askerleri önünden hızla Conkbayırı’na doğru tırmanmaktaydı. İşte bu esnada neferlerin önüne Yarbay Mustafa Kemal çıkar ve o tarihi konuşmasını yapar… Mustafa Kemal onlara: “Ben size savaşmayı emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye dek geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar geçebilir” demiştir

O anı Mustafa Kemal, Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır:

“Bu esnada Conkbayırı’nın güneyindeki rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırı’na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm… Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:

-Niçin kaçıyorsunuz? Dedim.

-Efendim düşman dediler!

-Nerede?

-İşte! diye rakımlı tepeyi gösterdiler.

Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin diye… Düşman da bu tepeye gelmiş… Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilemiyorum. Kaçan askerlere:

-Düşmandan kaçılmaz, dedim.

-Cephanemiz kalmadı, dediler.

-Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim.

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an bu andır.”

Gerçekten de çekilen Türk askerleri mevzi alınca, karşı taraf da mevzi alıp duraklar. Böylece, Alay Öncü Bölüğünün Conkbayırı’na yerleşmesi için gereken süre kazanılmış olur. İşte bu an, Çanakkale Savaşları Kara Harekâtı’nın kaderini belirleyen noktalardan birisidir. (Nurhan Aydın-Tuba Geçenner, Çanakkale Cephesinde Alay,)

 

kaynağı değiştir]

Ana maddeler: Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları

Alay, yılında 2. Taburu Nişancı Taburu olarak yeniden adlandırılarak, 5. Trablusgarp Tümeni bünyesinde Trablusgarp Savaşı'na katıldı. Savaşın Ekim tarihinde Osmanlı aleyhine barış antlaşmasıyla sona ermesinin ardından Piyade Alayı, önce Akka'ya sevk edildi ve 8. Kolordu emrine verildi. Balkan Harbi başladığında, bu kez Vardar Ordusu komutasındaki Piyade Tümeni'ne emrine verildi ve Elbasanlı Albay Şemi Bey komutasında, 35 subay, er ve erbaş ve 40 hayvan mevcuduyla Balkan Savaşı'na katıldı. Sırp cephesinde 20 Ekim 'de Bilaç Muharebesi'ne, Ekim 'de Komanova Muharebesi’ne, Kasım 'de Kırçova Muharebesi'ne ve 17 Kasım 'de Manastır Muharebesi'ne katıldı. Alay, Balkan Savaşı'nda alınan ağır yenilginin ardından İstanbul'a döndü.

I. Dünya Savaşı[değiştir

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir