Duyarsızlık Sözleri

Duyarsızlık ile ilgili kompozisyon örnekleriniz sizin için kısa ve uzun versiyonları ille giriş gelişme sonuç halinde sunduk. Duyarsızlık konulu yazılarda toplumsal duyarlılık, sosyal duyarlılık konuları üzerinde durduk. İyi okumalar.

DUYARSIZLIK (Kısa Kompozisyon)

     İnsanların veya diğer canlıların yaşadığı kötü durumlara karşı ilgisiz kalmaya duyarsızlık diyoruz. Bir toplumun gerilemesinin, o toplumda yaşanamaz gale gelmenin en önemli sebeplerinden biri duyarsızlıktır.

     Eğer insanlar, başkalarına yapılan zulmü görmezden geliyor, hayvanlara zarar verildiğinde sesini çıkarmıyor, doğa kirletildiğinde, ağaçlar yok edildiğinde içinde bir şeyler hissetmiyor ve tepki vermiyorsa, o insanlar duyarsızlaşmış demektir. İnsanların duyarsızlığı ise o bir toplumun başına gelen en kötü şeylerden biridir. İnsanlar duyarsızlaştığında kötüler daha güçlü hale gelir. Kendilerine tepki veren olmadığı için yaptıkları kötülükleri daha rahat bir şekilde yapar ve her seferinde daha büyük bir kötülükle karşımıza çıkarlar.

     Eğer kötülüklerin yayılmasını istemiyorsak duyarlı olmalı, her türlü kötülük ve haksızlığa sesimizi çıkarmalıyız. Aksi takdirde o kötülük bir gün bizi de bulacaktır.

-SON-

DUYARSIZLIK (Uzun Kompozisyon)

     Duyarsızlık, insanların çevresinde olup bitenlerle ilgilenmemesi, toplumun aksayan yönlerini görmemesi, görse bile bunları düzeltmek için bir şeyler yapmamasıdır.

     İnsan toplumsal bir varlıktır ve beraber yaşadığı topluluklarla sürekli bir iletişim halindedir. Bu nedenle kendi çevresiyle ilgilenmek, mevcut sorunları gidermek için bir şeyler yapmalıdır; zira ortaya çıkan bir sorun günün birinde mutlaka kendisine de dokunacaktır. Ancak ne yazık ki insanlar birçok şeye karşı duyarsız hale gelmişler.

     Toplumda ne kadar çirkin olaylar olursa olsun, bunları görmezden gelip herhangi bir müdahalede bulunmuyorlar. Sanki o olaylar kendilerinin de başına hiç gelmeyecekmiş gibi davranıyorlar. Bugün bana, yarın sana, diye bir söz vardır. Evet, bugün başkasına bir haksızlık yapıldığında ona tepki vermeyip gerekeni yapmazsak o şey mutlaka bizim de başımıza gelecektir. Bu nedenle insanların daima birlik ve dayanışma içinde olması, toplumsal olaylara karşı duyarlı olması gerekir.

     İçinde yaşadığımız dünya günden güne kötüye gidiyor. Birçok ülkede savaşlar hakim. Yine birçok ülke açlıkla boğuşurken bazı ülkeler bolluk içinde yaşıyor. Ancak tüm bunlar insanları pek ilgilendirmiyor. Sadece devletler arası bir durum değil bu. Bir ülkenin içinde de çeşitli sorunlar yaşanabiliyor. Ancak insanlar olaylara sadece kendi pencerelerinden bakıyor ve kendilerine dokunan bir şey yoksa sessiz kalmayı tercih ediyorlar.

     Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, mantığıyla hareket etmek kimseye fayda getirmez. O yılan bir gün daha da güçlendiğinde bize de dokunacaktır. Bir toplumun şekillenmesinde tüm insanların etkisi vardır. Eğer içinde yaşadığımız toplumda haksızlıklar, adaletsizlikler hüküm sürüyorsa bunda bizim de payımız vardır. Eğer bize bu adaletsizliklere karşı duyarsız kalırsak, adaletsizliği yapan kişi kendisini daha güçlü hissedecek ve işin boyutunu büyütecektir.

     İnsanların yaşadıkları her türlü kötülüğe karşı duyarlı olmalı, gerektiğinde kötülere karşı biz de sesimizi yükseltmeyi bilmeliyiz. Duyarsızlık duygusunun hakim olduğu bir toplumda huzur ve mutluluğun hüküm sürmesi mümkün değildir.

-SON-

Duyarsızlık hakkında kompozisyon örneklerimizi beğendiğinizi umarız. Sizler de insanların duyarsızlığı ile ilgili duygu ve düşüncelerinizi yorum bölümünden paylaşabilirsiniz.

Koca derya kirlenir mi hiç! Akarsu pislik tutmaz. İşte size kulağınızda yer etmiş çocukluğumdan kalma bazı sözler. O zamanlar bu sözlere tartışılmaz doğrular olarak bakılırdı. Ama günümüzde koca derya bakın nasıl da kirlendi. Akarsu pislik tuttu alabildiğine. Çevre kirlenmesi öyle büyük boyutlara ulaştı ki, bu konuda en duyarsız kişileri bile kaygıya düşürdü. Kirlilik önlem alınması gereken en yaşamsal sorunu haline geldi dünyamızın. Bugün aklı başında herkes çevreyi koruma konusunda yıllar önce gösterilmesi gereken bir duyarlılığın bayraktarlığını yapıyor. Zararın neresinden dönülürse kardır ama, böylesine küçük bir kar payıyla dönülen zarar görülmemiştir herhalde.

Çevre kirliliğini önemsemediğim ya da hafife aldığım sanılmasın sakın. Ama bu yazının konusu çevre kirlenmesi değil. Bir bakıma ondan daha vahim sonuçlar doğurabilecek olan, henüz tam fark edilememiş, bu nedenle de önlemi alınmamış başka bir kirliliktir. Geleceğe olduğu kadar, geçmişe de yönelik bu kirliliğe ben "insan kirliliği" diyorum. Düşünsel ve duygusal planda beşeri diye bildiğimiz hemen her değerin içini boşaltan ve bu değerleri anlamsızlaştıran insan kirliliği, bir yandan geçmişi silip unuttururken, diğer yandan insan ne getireceği belli olmayan karanlık bir gelecek hazırlamaktadır. Bugün toplumun büyük çoğunluğu giderek artan bu kirlenmeyle iç içe yaşıyor.

Sözünü ettiğimiz bu insan kirlenmesinin kaynağı insanın öz değerlerine yabacılaşmasıdır. Ama burada faturayı bireye kesmek insafsızlık olur. Çünkü yabancılaşmanın temelinde, insanın toplumsal yaşam içinde yürekten inandığı değerlerin geçerliliğini yitirip erimesi yatmaktadır. Yani sorun bireysel olmaktan çok toplumsal bir düzen kirliliği olarak çıkmaktadır karşımıza. İşte bu düzen kirliliği, içindeki insanı da kirletmektedir. Emeğin değil paranın para kazandığı, dürüstlüğün değil sahtekarlığın prim yaptığı bir düzende, insandan saf ve temiz kalması beklenemez. Çünkü herşeyden önce, karnını bile doyuramayan, emeğine yabancılaşan insana kirlenmekten başka yol kalmamaktır.

"Tanrı olmasaydı herşey mübah olurdu" diyor Dostoyevski. İşte günümüzde, bize özgü ilkesiz bir pazar ekonomisinde yaşanan budur. Gerçi Tanrı'nın varlığını yadsıyan yoktur ortada. Ama mukaddesatçıların da katılımıyla gerçekleştirilen bir by-pass operasyonuyla Tanrı sanki devre dışı bırakılmış gibidir. Çünkü herşey garip bir biçimde mübah olmuş, en utanılacak işler bile herkesin gözü önünde yapılmaya başlanmıştır. İşte böylesine çarpık bir çıkar ortamında aşk bile alınır satılır olmuş, insan onuruna fiyat konmuştur. Artık insanlar kaygan bir zeminde birbirlerinin ayağını yerden kesmek için itişip durmaktadır. Yani insan kirletilmiş, dahası bunun iyi olduğuna inandırılmıştır.

Sözün burasında medyaya bir atıfta bulunmak gereği vardır. Çünkü medya bu kirlenmenin en büyük destekçisidir. Televizyon kanalları yarışma programlarıyla, 'lü telefon hatlarıyla insanı küçültme ve kirletme yarışına girmişlerdir. Her gün yüz binlerce Ali'den topladıkları paranın bir kısmını verdikleri Veli'lerle halkın önünde bir kurtarıcı edasıyla çıkan bu kanallar, bir yandan milyarları bulan cirolarıyla keselerini doldururken, diğer yandan kirlenme sürecinde üstlerine düşen görevi yapmanın sinsi keyfini yaşamaktadırlar. Şu bir gerçektir ki, günümüz insanı medyaya çok gafil yakalanmış ve şimdiye kadar hiç görmediği bu tuzağa biraz da gönüllü olarak düşmüştür.

İşte burada aydına düşen görev.. Boş versenize; hangi aydın, hangi görev! O aydın bugün medyada kendine yer açmaya bakıyor.