nihat ulu kuran dinle / Nihat Ulu - Kur'an-ı Kerim (Aşr-ı Şerif - 3) - Dailymotion Video

Nihat Ulu Kuran Dinle

nihat ulu kuran dinle

Dünya Bizim Kültür Portalı

Ses, fizik biliminin konusudur, enerjidir, yani maddedir. Tabiat kanunlarına göre var olan hiçbir şey kaybolmaz; ses de kaybolmuyor. Bu bilimsel olgudan hareketle Japon bilim adamları, geçmişteki büyük filozof, devlet adamı ve sanatçıların konuşmalarını tekrar dinlemek amacıyla, o seslerin frekanslarını yakalama çalışmaları yapıyorlarmış. Denildiğine göre kişilere ait sesler, bir bulut kümesi olarak aynı yerde toplanıyormuş ve boşlukta yüzüyor imiş.

Düşününüz. Efendimiz Aleyhisselam Kur’an-ı Kerim okuyor. Ashaba tebliğde bulunuyor. Veda Hutbesi hakeza Onun sesini duymanın ne demek olduğunu siz tahmin edebiliyor musunuz?

Elimizde asr-ı saadet döneminin Kur’an sesi var. Ubey b. Kab’ın “Ey Allahın Resûlü! Cenab-ı Hak hem benim hem babamın adını anarak, benim Beyyine sûresini okumamı istedi, öyle mi” diyerek gözyaşları eşliğinde okuduğu Beyyine suresinin ses kaydının olduğunu düşünün.

Efendimiz, bazen sahabiye “Kur’an’dan biraz oku da dinleyeyim” derdi de sahabi “Ey Allah’ın Resulü, sana nazil olan kelamı bizim okumamızı mı istiyorsun?” sorusuna “Evet, ben, bana nazil olan Kur’an’ı dinlemeyi de severim” der idi.

Bilimin bu saptaması bizi başka bir yere de götürdü. Kıyamet gününe, ilahi hesap gününe… Bu bilgi, bize, ister gizli ister açık olsun, seslerimizin bize dinletileceğini söylüyor. Haydi inkar et bakalım!

Fizik biliminin kaybolmadığını söylediği ses bir yanda; kasete alınan seslerin ortadan kaybolması diğer yanda. Tam traji-komik bir hadise. Efendim, son dönemin kurra hafızlarından Ali Üsküdarlı’nın Kur’an okuduğu kırk beş kasetin Diyanet İşleri Başkanlığında sırrolmasından bahsediyorum.

Dönemin Başkanı Tayyar Altıkulaç hatıralarında anlatıyor hadiseyi.  Yıl Başkanlık; Ali Üsküdarlı hoca ve İsmail Karaçam'a "münasip bir meblağ" ödenmesini tensip ederek bu kayıt işlemini başlatıyor. Ancak kasetlerin cızırtılardan temizlenip hizmete sunulması aşamasına geçileceği esnada bakıyorlar ki kasetler ortada yok. Halef Sami Uslu; selef Saim Yeprem’in bantları teslim ettiğini söylüyor. Süleyman Ateş, Diyanet İşleri Başkanlığı’na gelince Sami Uslu’nun yerine İsmail Karakaya atanıyor. Kasetler bu aşamadan sonra sırra kadem basıyor. İsmail Karaçam, Hatıralar’ında Ali Üsküdarlı hoca bağlamında Tayyar Altıkulaç ismini birkaç yerde geçirerek kişisel bazı olayları anlatıyor ve fakat kaset olayına hiç değinmiyor. Vakıa şu ki İsmail Karaçam’ın nezaret ettiği ve kırk beş bant tutan bu ses kaydı, koca Diyanet İşleri’nde kaybolmuş ve o günden beri hâlâ bulunamıyor. Kim aldı ise versin; diyeceğim ama ortada kimse yok. Kurum ondan sonra birkaç yere taşındı ve en son Eskişehir yolu üzerindeki binasına geldi. Bir paket içinde bir gün bir kapı önünde bulunsa ne iyi olur.

Türklerin Kur’an okuyuşu, Mısırlılardan ileridir

Duymuşsunuzdur. Kur’an-ı Kerim için “Mekke’de nazil oldu; Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı” denir. Türklerin Kur’an’a hizmetleri sadedinde öne çıkarılan hat sanatının en iyi icra edildiği el yazması Kur’an-ı Kerimlerle ilgili epeyce örneğimiz var. Hafız Osman Hattı bunların başında gelir.

Ancak benim bu belirlemeye itirazım var. Kur’an-ı Kerim İstanbul’da sadece yazılmamıştır; bunun yanında okunmuştur ve Türklerin Kur’an okuyuşu, Mısırlılardan ileridir. Milliyetimizi öne çıkarıp Mısırlıların hakkını mı yiyorum? Hayır. İzah sadedinde diyebilirim ki kurralık, kıraat ayrı; milli ses, ahenk, makam bütünlüğü ile tertil ayrıdır ve biz bu noktada Mısır’ı geçeriz; diyorum. Diyoruz ki teknik olarak bizim kurra hafızlarımız mesela, Abdurrahman Gürses, Gönenli Mehmet Efendi, Ali Üsküdarlı Hoca, Aşıkkutlu Hoca, Hasan Akkuş, aşere ve takribe; yani teknik okuyuşa bir İstanbul çeşnisi vermiştir ve bu çeşni başlı başına bir usuldür: İstanbul usûlü.

Kıraatla ilgili detay bilgi vermek, benim işim değil. Kitaplarda yazılı, örnek okuyuşlar da dinlemeye açık. Oralara bakıla… Biz İmam-Hatip Lisesi talebesi olarak eğitime başladığımızda tecvid ve usulüne göre Kur’an-ı Kerim okuma dersini Mehmet Ali Sarı’nın hazırladığı kitap vasıtası ile yaptık. Tecvid kitabımız da merhum Demirhan Ünlü’nün kitabı idi. Tabii ki kulağımızda hocalarımızın makamı, ağzı, usulü var. Ancak biz, bize bu dersi veren hocalarımızın yetkinliği konusunda bir fikir sahibi değildik.

Bu açığı televizyonlarda yayımlanan Mevlid programlarını teybe kaydederek kapatmaya çalışıyorduk. Bunu örnekleyen bir kaset var elimde ve bu kaseti bana Kur’an-ı Kerim hocamız Himmet Metin hediye etmişti.

Yıl olmalı. İsmail Biçer, Süleyman Arabulan, Nihat Ulu, Halil İbrahim Çanakkaleli, Aziz Bahriyeli, İbrahim Peker’in katıldığı Mevlid kandili programını kayda almıştı hocamız. O kasetteki kişileri daha sonra bir arada göremedim televizyonda. Tatlı bir hatıra olarak hâlâ o kaseti dinliyorum.

Yıllar sonra TRT’deki bir arkadaşa bu isimlerin katıldığı o programın bir videokasetini alabilir miyim, dediğimde bana dönemin kısır anlayışını gösteren şu sözü söyledi. “TRT’de yok. Çünkü o bir canlı yayın imiş ve canlı yayın ayrıca kaydedilmemiş.”

Bizim talebelik devremizde kıraatı ile yeni nesli mest eden hafız, Mısırlı Abdussamed idi. Şimdi hatırlıyorum da Abdussamed’i biz imam hatipli talebelere lanse eden F.G’nin yurtlarında kalan kişiler idi. O yurtlarda kalan talebeler bu okuyuşa daha önem veriyor, Abdussamed’i taklit ediyorlardı. Abdussamed’in gayet meşhur ve makbul olduğu dönemde İstanbul çeşnisi beğenilmiyor, bizim milletimizin kıraatı/tertili; bizim insanımız tarafından küçümseniyordu.

Talebelik yıllarımız radyo ve siyah-beyaz televizyon yılları olduğu için biz; Cuma geceleri, mübarek geceler ve Ramazanlarda yapılan mevlid programlarına kulak kesilirdik. İstanbul çeşnisi, usulü işte bu dönemde keşfettiğimiz bir şeydi. Yusuf Gebzeli, Kani Karaca, Halil İbrahim Çanakkaleli, İlhan Tok, Nihat Ulu, İbrahim Peker, Süleyman Arabulan, Aziz Bahriyeli gibi hafız-mevlidhanlar o zamandan kalmadır zihnimde.

Bu listeye daha sonra “Dört İsmail” dahil oldu ve ben okuyuş, usul, ahenk, ses, tertil dendi mi bu “Dört İsmail”i bilirim, söylerim, dinlerim. Bunlardan ikisi İsmail (Doruk) Bülbül, İsmail Coşar ilahi, kaside bülbülü; İsmail Karaçam ve İsmail Biçer de Kur’an bülbülüdür. Düşündüm ki bu iş sadece hafızlık ve sesi güzel olmakla sınırlı değil; İsmail olmakla daha çok ilgili. Bir hikmet var bu İsmail oluşta. Hem hafız-kurra hem okuyuş olarak her iki İsmail’in kendince bir ses rengi, çeşnisi, rengi, kokusu var ve bu onları birbirinden ayırıyor. Hayat hikâyelerini çok bilmiyorum.

Gerçek adı İsmail Doruk

İsmail Bülbül için, bir şiir bir yorum, dense sezadır. Bir şiirin kimlik inşa etmesi ve bir kişiye soyadı olmasının örneğini başka türlü izah edemezsiniz. İsmail Bülbül’ün gerçek adının İsmail Doruk olduğunu kaç kişi bilir? O, Yunus Emre Bülbül’üdür. Yunus, güfteye dökmüş; İsmail Bülbül o güfteye âvâz” vermiştir. Acaba bu, Yunus’un gücü müdür yoksa İsmail Bülbül’ün mü? Yoksa her ikisinin de değil de sadece bülbülün mü?

Şunu hep söyledik: Edip Akbayram bestelemese idi, Sabahattin Ali’nin Aldırma Gönül diye bir şiirinden birçok kimse haberdar olmayacaktı; hatta Sabahattin Ali’nin şiir yazdığı bile bilinmeyecekti.

Bizim ümmi nenemizin zihninde, gönlünde ve dudaklarında Yunus Emre neden vardır? Bestecisi bile bilinmeyen ilahilerden dolayı vardır. Dikkatinizi çekerim, ilahiler, kasideler bestelenmiş musiki eserleridir; fakat bestekârı belli değildir birçoğunun. Çünkü o şiir tekkede; zikir esnasında aşka ve vecde gelmiş bir derviş tarafından bestelenmiştir. Literatürde bu dervişin adı olmadığı için bestekârın karşısında “Anonim” yazar.

Yunus, bundan dolayı yüzyıllardır dilimizde “Sordum sarı çiçeğe”dir; bülbüldür; uhrevî ahenktir. Karacaoğlan, Pir Sultan, Köroğlu da böyledir.

Yelpazesi ne olursa olsun “sol”u yaşatan, “toplumcusallaştıran” da musiki oldu. Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Pir Sultan Abdal ve Hatayi Türkiye’deki ünlerine, dillerde yaşamalarına Ruhi Su, Selda Bağcan, Edip Akbayram, Rahmi Saltuk, Zülfü Livaneli’ye borçludur biraz da.

Yunus’tan “din dışı” müzik üreten bu müzisyenlerden önce, bu topraklarda Yunus ilahileri vardı ve onlar mutasavvıf, dinî ve uhrevî idi. Medya gücünü arkasına alan bir grup, elimizden Yunus’u da aldı ve ondan Alevî, hümanist, masonik, dinler üstü ve de sosyalist bir portre üretti. Tarihi geçmişinde tekke ve zaviyelerde Yunus’la vecde gelen, ağlayan, titreyen bir milletin Türkiye’sinde, kaba softa ham yobaz bir kesim, musiki helal mi haram mı bandında tartışırken oldu bütün bunlar. Sonra elimizde işte bir İsmail Bülbül kaldı.

İsmail Doruk, hafız idi. Müezzin olmuş ve İstanbul camilerinde müezzinlik yapmıştı. Hocası da hafızdı kendisi gibi. Süleymaniye Cami imamı Hafız Saadettin Kaynak idi hocası. Yunus Emre’nin eteğine tutunmuş ve Bülbül kasidesi ile halkın gönlüne yuva -ne yuvası, taht- kurmuştu. ( yılında 25 Eylül günü vefat etmiştir.)

Doğruluğunu bilmiyorum. Bülbül Hoca; 70’li yıllarda cihazların kapasitesini zorladığından, mikrofona yan, hatta sırtını dönerek okurmuş ilahileri. Kasetlere de böyle kayıt yapılmış.

Başka bir bülbül ü şeyda: İsmail Coşar

İsmail Coşar, başka bir bülbül ü şeydadır. O da başka büyük bir şairimizin bülbülüdür desek yeri var. İsmail Coşar, öncelikle Mehmet Akif’in Bülbül şiirinin “hava”landırıcısıdır. Yunus’un seher vaktinde “Hak Hak” diye zikreden bülbülü; yıllar sonra “vatan, vatan” diye feryat etmiştir ve bu bülbül aynı bülbüldür. İsmail Coşar saniyen Çanakkale Şehitleri şiirinin “hava”landırıcısıdır. Ne mi diyorum? Şiiri, sözü musiki ile “hava”landırmak gerekir diyorum.

Coşar, Bursa, Osmangazi-Çağlayan köyünde ziraatla uğraşan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası çiftçilikle, toprakla meşgul olan birisi. İsmail de bu ailenin çiftçi çocuğu.

Ancak Cenab-ı Hak adil-i mutlaktır. Becerinin, melekenin kaybolmasına izin vermiyor. Hele bu Kur’an-ı Kerim için, din için, ümmet için olacaksa; geç oluyor ve fakat mutlaka yerini buluyor. Yeter ki kul, biraz gayret etsin, elinden geleni yapsın.

Coşar’ın sesini fark eden ilk kişi köy imamı olmuş. Şimdi burada köy hocaları için de bir parantez açmak lâzım; ama sözü uzatmamak adına geçiyoruz.

Hafızlık için evden kaçan biri olabilir mi? Artist olmak için evden kaçmak varken (!). İsmail Coşar, Bursa’ya, âdeta evden kaçarak gider. Ulu Camii'nin müezzini Hafız Sabri Efendi’nin sahip çıkması ile İsmail Hakkı Tekkesi’ne varır. Orda üç yıl kalıp hafızlığını ikmal eder. Geldik mi yine tekke, güzel ses, Kur’an kardeşliğine!

Bursa’da görevli olduğu esnada Ankara Radyosu’na davet edilir. Radyoda Kur’an okur ki bu ayırıcı özellik onu Ankara’da Kocatepe Camii’ne taşır.

15 Temmuz gecesi Ankara’da ilk salayı okuyarak başka bir uyarı görevini yapar Coşar Hoca. Bu, ayrı bir coşkunluktur. Millete dini hava coşkunluğu Saladan sonra minareden indiğinde birileri tehdit eder; ama Coşar bunu umursamaz bile. Görüyorsunuz ses gönülleri hem öyle uyandırır hem böyle.

İsmail Biçer kimdir?

Diğer İsmail’ler alınmasın ve de kıskanmasın ama benim İsmail’im, İsmail Biçer’dir ve İsmaillerin en İsmail’idir. Meslektaşları onu Kur'an-ı Kerim okumak için yaratılmış diye anlatıyor.

Ben İsmail Biçer’i dinledim mi “Kur’an İstanbul’da da okundu” cümlesini kurarım. Malezya, Tunus, Pakistan, İran ve Libya’da ondan Kur’ân-ı Kerim dinleyenler de eminim bu sözü kendilerine söylemişlerdir. Vakıa İsmail Karaçam, ondan aşağı değildir. Fakat ben gözümü İsmail Biçer ile açtığım için ilk göz ağrım odur.

İsmail Biçer, sadece Türkiye'nin değil; tüm dünyanın tanıdığı bir hafız. Hep söylerim. Su testisi suyolunda kırılmalıdır, diye. İsmail Biçer de kendisi gibi hafız ve kurra olan Yusuf Gebzeli ile yine bir Kur’an meclisinden dönerken ayrıldı dünyamızdan.

Biçer’in hafız arkadaşlarından Osman Şahin’in verdiği bilgiye göre ölümü İsmail Biçer’e malûm olmuştu. Vefatından kısa bir müddet önce Fatih Camii İmamı Osman Şahin rüyasında onu Fatih Camii’nin bir köşesinde Kur’ân okurken görür, rüyasını rahmetliye anlatır. O da “Hangi âyetleri okuyordum, biliyor musun?” diye sorar. Osman Şahin: “Bilmiyorum” der. Bunun üzerine rahmetli İsmail Biçer: “Ben de aynı rüyayı gördüm. ‘Li külli ümmetin ecelün fe izâcâe  ecelühüm lâ yeste’hirûne  sâaten ve lâ yestakdimûn’ âyetini okuyordum”, der. Âyetin meâli şöyledir: “Her ümmetin bir eceli vardır. Onların ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar, ne de bir an ileri gidebilirler.” (A’râf  sûresi, 34)

Bu tarihten sonra çok zaman geçmez İsmail Biçer 26 Mart Perşembe günü Bandırma yakınlarında bir trafik kazası geçirerek vefat eder.

İsmail Biçer’den bahsederken onun, üç oğlunu da hafız yetiştirdiğini hatırlatalım.

İsmail Karaçam’ın Hatıralar’ını okuyunca şunu anladım:

Siz Kur’an’ı korursanız; Kur’an sizi daha çok korur. Bu düsturu, hatıralarını okuduğum Mehmet Ali Sarı, Tayyar Altıkulaç, İsmail Karaçam ve onlara hocalık eden üstazların hayatlarında apaçık gördüm. Anladık ki en zor dönemlerde bile bu millet, Cenab-ı Hakk’ın koruması altında olan Kur’an-ı Kerim’i korumaya, okumaya, okutmaya, dinlemeye çalışmış ve Rabbimiz de sesi, ahlakı, davranışı ile Kur’an’a sahip çıkanları koruyacağını/koruğunu daha dünyada iken göstermiştir. Ahrette de gösterecektir. Dinin, diyanetin yasaklandığı, küçümsendiği bir zaman diliminde aç, susuz kıyafetsiz kalma pahasına bir köy çocuğu olarak Burdur’dan çıkıp İstanbul’da barınmak ne demek, İsmail Karaçam hocanın hatıralarından anlıyorsunuz. Bu azim, sevgi, fedakarlık sayesinde M. Zahid Efendi, Ramazanoğlu MahmudSami Efendi gibi meşayıhın huzurunda Kur’an okumak, onların gözlerinden akan yaşa eşlik eden dualarını almak nasip oluyor size.

Malezya’da Kur’an okuyorsunuz. Mahir İz başta olmak üzere İsmail Karaçam’ı kim tanıyorsa mutlaka aşr-ı şerif okumasını istiyorlar ondan. O da o yumuşak, teganniye düşmeyen, sesini âyetlerin mealine göre dalgalandırarak geçişleri kendince seçerek öyle okuyor ki insan şöyle diyor. “Evet, Kur’an böyle okunur, böyle okunmalıdır. Kur’an İstanbul’da sadece yazılmamış, aynı zamanda okunmuştur.”

Ses ile icra edilen diğer türlere (ilahi, gazel, kaside, mevlid, şarkı, türkü) dair genel bir kanaatimi paylaşmak istiyorum. Bu okuyuşların hepsi ayrı okuyuştur, icradır, tilavettir. Hiçbiri diğerinin aynı değildir; bundan dolayı her birini ayrı ayrı kaydetmek gerekir. İcracı istese de ikinci kez aynı eseri o şekilde tekrar icra edemez. 

İsmail Karaçam Hoca artık tekaüde ayrılmış ve sekseni bulmuş bir ses. Onu da dinlemek için kasetlere başvurmak gerek.

Yeni sesler yok mu derseniz; var, fakat onlar ne İsmail Biçer ne İsmail Karaçam.

Kur’an-ı Kerim okuma yarışmalarını izlemedim. İlah-i kelamın yarışma ve ekran ile yan yana gelmesini içim almadığından, bir türlü dinleyip izleyemedim bu yarışmaları. Masa üstünde Tayyar Altıkulaç’ın okuduğu Hatm-i Şerif”i var. Ancak hatm-i şerif, biraz seri okuyuş olduğu için, aşır tadı vermiyor.

Son söz olarak; erkek çocuğunuz olursa hafız ve güzel sesli olmasını istiyorsanız adını İsmail koyun diyesim geliyor. Böyle demekle kehanette mi bulunuyorum acaba? Hayır, benimki sadece “olan”dan sonuca gitmek. Tezimi kuvvetlendiren bir şey daha. Dünyaca ünlü Mısırlı kurra hafızın adı da Mustafa İsmail. Haydi bakalım.

Ben yazımın sonunda tekrar Üsküdarlı kurra hafız Ali Efendi’nin kasetine getireceğim sözü. Çünkü istiyoruz ki ilahiyat camiası başta olmak üzere Diyanet görevlileri ve İmam-Hatip talebeleri bu sesi dinlemeli ve Kur’an’ı bu âlimlerden meşk etmelidir. Bunun vebali bile o kasetleri elinde tutanlara yeter.

Kim aldı ise versin diyorum.

Başka bir şey demiyorum.

Fizik bilimine göre kaybolmayan sesin; kasete girince kaybolmasını izah edemiyorum vesselam.

Aşr-ı Şerifler ve Mealleri

Ramazan-ı Şerif   Sesli Kitap  

Kur'an-ı Kerim'den Aşr-ı Şerifler ve Mealleri

2- Bakara Sûresi ()

Helal rızık ve şükür Okuyan: Hasan Yeşiller

2- Bakara Sûresi ()

Oruç, Ramazan-ı Şerif, Dua, İman Okuyan: Osman Şahin

2- Bakara Sûresi ()

Malları Allah yolunda harcamak Okuyan: Davut Kaya

3- Âl-i İmrân Sûresi ()

Kur'an-ı Kerim ve Dua Okuyan: Fatih Çollak

3- Âl-i İmrân Sûresi ()

İslâm Okuyan: Bilal Demiryürek

3- Âl-i İmrân Sûresi ()

Okuyan: Nihat Ulu

3- Âl-i İmrân Sûresi ()

Şehitlik Okuyan: H. İbrahim Çanakkaleli

4- Nisâ Sûresi ()

Tevbe, Ticaret, Hased, Miras Okuyan: Ahmet Kurtlar

5- Mâide Sûresi ()

Okuyan: İbrahim Çalış

6- En'âm Sûresi ()

Okuyan: Fikret Latifoğlu

8- Enfâl Sûresi ()

Ganimetler ve inananların özellikleri Okuyan: Nureddin Okumuş

Yûnus Sûresi ()

Okuyan: Ali Rıza Şahin

Nahl Sûresi ()

Okuyan: İbrahim Biçer

Nahl Sûresi ()

Okuyan: Ayhan Polat

İsrâ Sûresi ()

Mir'ac Hadisesi Okuyan: Tahsin Karanfil

İsrâ Sûresi ()

Aile, anne-baba Okuyan: Adem Kemaneci

İsrâ Sûresi ()

Namaz ve Kur'ân-ı Kerim Okuyan: Muharrem Aslantürk

Tâhâ Sûresi ()

Namaz, Rızık, Mucize ve Peygamber Okuyan: Davut Kaya

Hac Sûresi () ve Kevser Sûresi ()

Kurban Okuyan: Mustafa Kont

Mü'minûn Sûresi ()

Okuyan: Ramazan Pakdil

Furkân Sûresi ()

Okuyan: Seyfettin Fidan

Şuarâ Sûresi ()

Sağlık Okuyan: Abdülkadir Şehitoğlu

Lokmân Sûresi ()

Okuyan: Mustafa Kavurmacı

Secde Sûresi ()

Okuyan: İsmail Biçer

Ahzâb Sûresi ()

Ezvac-ı Tahirat Okuyan: Fatih Çollak

Azhâb Sûresi ()

Fahr-i Kâinât Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) Okuyan: Mehmet Feyzi Ünal

Yâsîn Sûresi ()

Okuyan: Kadir Temel

Yâsîn Sûresi ()

Okuyan: Celalettin Şensoy

Zümer Sûresi ()

Okuyan: Fatih Çollak

Zümer Sûresi ()

Allah'ın rahmetinden ümit kesmemek Okuyan: İsmail Biçer

Fussilet Sûresi ()

Okuyan: İbrahim Arslan

Şûrâ Sûresi ()

Okuyan: Ali Güzeldal

Ahkâf Sûresi ()

Anne- baba hakkı Okuyan: İsmail Biçer

Hucurât Sûresi ()

Okuyan: Yusuf Ziya Hacıosmanoğlu

Zâriyât Sûresi ()

Öğüt Vermek ve İbadet

Necm Sûresi ()

İnsanın sorumlulukları Okuyan: Fatih Albayrak

Vâkıa Sûresi ()

Okuyan: Ali Şeifk Aksoy

Hadîd Sûresi ()

Okuyan: Sadettin Şat

Cuma Sûresi ()

Tebliğ ve Azab Okuyan: Tayyar Altıkulaç

Tahrîm Sûresi ()

Okuyan: İlhan Tok

Mülk Sûresi ()

Allah'ın Nimetleri Okuyan: Bilal Demiryürek

Müzzemmil Sûresi ()

Okuyan: Abdülkadir Şehitoğlu

Tekvîr Sûresi ()

Okuyan: Hamdi Aydın

Beled Sûresi ()

Okuyan: Nihat Ulu

Duhâ Sûresi

Fahr-i Kâinât Efendimiz Okuyan: Sadettin Şat

Tîn Sûresi

Okuyan: Nihat Ulu

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir