kadınların dövülmesi ayeti / Kur'an kadınların dövülmesini mi istiyor? | Kuran Time

Kadınların Dövülmesi Ayeti

kadınların dövülmesi ayeti

18 dk.

Soru: Kur’an-ı Kerim’de kadınlar için “onları dövün” şeklindeki ayetten dolayı kadınların şeklinde dövülebileceğine dair bir ruhsat olduğuna ilişkin ibareler yer almakta. O ayetlerdeki ibareler gerçekten kadınların dövülmesine ruhsat verildiği şeklinde yorumlanabilir mi?

 

Cevap: Söz konusu ayet Nisa suresi ayetidir ve bu ayetteki ifade evet, darabe ibaresidir.1 Bu ibare de açık bir şekilde köken itibariyle “bir şeyi başka bir şeye vurmak” anlamına gelir.2 Her ne kadar bazı meal yazarlarının ayetteki darabe ibaresini “çıkarmak, uzaklaştırmak, evde tutmak” gibi tali anlamlarla yorumlamaya çalıştıkları görülse de ilk dönemden itibaren ayetten anlaşılan asıl mana vurmak şeklindedir ve bu türden tevillere ihtiyaç yoktur. Geleneksel literatürümüzde de bu vurma fiili aynen kabul edilmiş ancak hafifçe dövmek, misvakla vurmak, hassas yerlere vurmamak gibi yorumlarla fiil hafifletilmeye çalışılmıştır. Yaşadığımız dönemde ise vurmanın veya dövmenin biçimi ve şiddeti ne olursa ayetteki ifade kadına yönelik şiddetin referanslarından birisi olarak görülebilmektedir. Bu da Müslüman alimleri veya yazarları bir cins gizli mahcubiyet içinde savunmacı bir yaklaşıma sürüklemektedir. Böylesi kompleksler sonucu yapılan yorumlara da, bu konuda aşırı savunmacı davranmaya da, ayetin anlamını modern değerlere adapte etme çabalarına da ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz. Mesele aslında vahyin indiği dönemin kültürel ortamı (sosyal tarih ve sosyal psikoloji), mantık kuralları ve en önemlisi Efendimiz’in (sav) davranışlarıyla-sözleriyle açık bir şekilde anlaşılacak bir meseledir. Yeter ki konuya skolastik değil bütüncül, salt geleneksel değil rasyonel bakılabilsin.

 

Bu ve benzeri konularda çok önemli bir ilkeyi hatırlatarak başlayalım: Bir konuda regülasyon getirilmesi o konuda izin verilmesi anlamına gelmez.

 

Bu ilkenin daha iyi anlaşılması için dönemin kültürel ortamına bakmak zorundayız.

 

O dönemin Arap coğrafyasında (başka coğrafyalarda da olduğu gibi) kadınları, çocukları ve köleleri dövmek son derece yaygın bir kültürel özelliktir. Bu da kadının toplum içindeki konumunun sonucudur. Bununla ilgili literatür, yani kadınların ne denli değersiz varlıklar olarak görüldüğüyle ilgili yazılanlar zaten fazlasıyla bilinmektedir. Herhangi bir kültürel özellikle ilgili değişimi o kültürün mensupları bir anda kabul etmezler. Bu, sosyolojik bir realitedir. Sadece kadınların konumuyla ilgili değil, kültüre mâl olmuş, toplumsal bir alışkanlık haline gelmiş her türden sosyal davranış o kadar kolay değişmez. Bu konuda mesela içkinin yasaklanması süreciyle ilgili Hz. Aişe (ra) validemiz şöyle der; “Kur’an’dan ilk nâzil olan içinde cennet ve cehennemin zikredildiği bir sûredir. Helâl ve haramlarla ilgili ayetler ise ancak insanlar peş peşe İslâm’a girmeye başlayınca nâzil olmuştur. Eğer ilk inen içki içmeyin emri olsaydı insanlar içkiyi asla bırakmayız ve yine ilk önce zina etmeyin emri inseydi zinayı asla terk etmeyiz derlerdi.”3 

 

Bu yaşamsal gerçeğe binaen Mekke’de nazil olan “Hurma ağacının meyveleriyle üzümlerden de hem şarap (içki) yaparsınız hem güzel bir rızık elde edersiniz; şüphe yok ki bunda da akıl eden topluluğa bir delil vardır.”4 ayeti ile içkiyi güzel rızıktan ayrı zikrederek örtük bir şekilde güzel olmadığını ima etmek ama direkt yasaklamamak,

 

Daha sonra nazil olan    “Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki “o ikisinde büyük bir günah ve insanlara bir takım menfaatler vardır. Fakat onların zararı faydasından büyüktür.”5 ayeti ile içkinin zararına daha fazla dikkat çekmek (ki bu ayetle sahabenin bir kısmının içkiyi bıraktığı belirtilmektedir), 

 

Daha sonra “Ey iman edenler! Sarhoşken ne söylediğinizi bilene kadar namaza yaklaşmayınız…”6 ayetiyle içkili iken topluma karışmaktan sakındırmak (çünkü o dönemde namazlar cemaatle kılınmaktadır)7

 

Nihayet “Ey iman edenler! İçki, kumar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.”8 ayetiyle de artık içkinin kesin ve net bir şekilde yasaklanması söz konusudur. Mekke’de içkiden bahseden ilk ayet ile içkiyi kesin bir şekilde yasaklayan son ayet arasında yıllar olduğu açıktır. Bu geçen yıllar içerisinde insanların duygu ve düşünceleri Kur’an hakikatlerine daha iyi ısınmış, davranışlar Allah’ın razı olacağı yönde daha kolay ve itirazsız değişmeye uygun hale gelmiştir. 

 

Evet, o dönemde içki içmenin toplumsal bir alışkanlık olması gibi kadınların, çocukların ve kölelerin dövülmesi de çok yaygındır. Hatta bu yaygınlık o döneme mahsus da değildir. Türkiye’de de ’ların ortalarına kadar okullarda, askerde, aile içinde çocukların ve askerlerin dövülmesi oldukça sıradan davranışlardır. Hatta okulda öğretmenlerin veya Kur’an kurslarında hocaların öğrencileri dövmeleri ile öğrencilerin başarıları arasında bir doğru orantı olduğu bile yaygın bir düşüncedir. Kaldı ki sene öncesinden bahsediyoruz ve o dönemin taassubu, günümüz radikalizminden de fanatizminden de bağnazlığından da daha katı bir haldedir.

 

Efendimiz’in (sav) konuyla ilgili davranışlarına ve sözlerine baktığımızda böylesi durumlara her fırsatta müdahil olduğunu görüyoruz. Ancak Efendimiz’in (sav) mesela “Kölelerinizi dövmeyin.” gibi düz bir sözü olmadığını da görüyoruz. Konuyu daha derinden ve farklı realiteleri birbiriyle ilişkili biçimde ele alması gibi bir incelik söz konusudur. Ayrıca her fırsatta kölelere iyi davranma yönünde emir, tavsiye ve teşvikleri olduğu gibi9, “Onlara kölem, cariyem demeyin; oğlum, kızım deyin.”10 veya “Yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin.”11 gibi ibareleri de vardır. Ayrıca fiili müdahaleleri de mevcuttur. Örneğin kölesini döverken gördüğü bir sahabiye “-Ey Ebu Mesud! Yumuşak huylu ol, bil ki, Allah senden daha güçlüdür.” buyurduktan sonra sahabi döner ve Efendimiz’i (sav) görür. Efendimiz (sav) tekrar; “Senin bu köleye gücünün yetmesinden daha çok, Allah’ın sana gücü yeter.” buyurur. O sahabi efendimiz sonra diyor ki; “O günden sonra hiçbir kölemi dövmedim.”12

 

Diğer yandan namaz kılan veya Müslüman kölelerin kesinlikle dövülmemesi gerektiğine dair açık beyanları da vardır.13 Burada kölenin namaz kılanının dövülmemesini özellikle söylemesi (namaz kılmayanı dövün anlamına gelmediği açıktır) namaz kılanların artık toplumsal yapıya adapte olunduğu özelliğini vurgulamak içindir. Benzer şekilde çocuklar için de namaza başlayan çocukların dövülmemesini beyan buyurmuştur.14 Bu son hadis Türkçeye her ne kadar “Çocuklarınıza yedi yaşında namazı öğretin, on yaşında hala kılmıyorlarsa dövün. şeklinde çevriliyorsa da aslında Arapça kaideleri içerisinde “Namaz kılıyorlarsa artık dövmeyin.” demektir.

 

Çocuklar ve kölelere uygulanan şiddetin yanında hayvanlara karşı uygulanan eziyet verici davranışlardan sakındıran hadisler de oldukça fazladır. 

 

Dolayısıyla Efendimiz (sav) kadınlara, çocuklara, hayvanlara ve zayıflara karşı şiddetin sıradan olduğu böylesi bir toplumda onu dövmeyin, bunu dövmeyin, şunlara eziyet etmeyin, bunlara iyi davranın diye diye şiddet uygulanan alanları epeyce daraltmıştır. Fakat yerleşik kültür ve cahiliye taassubu öyle dirençlidir ki bu dövme ve eziyet verici davranışların direkt yasaklanması halinde bu direnç daha da güçlenerek harekete geçecek ve bu yasağı tanımayacak, sözde tanısa dahi uygulamayacaktır. 

 

Konunun sadece yasal düzenlemelerle ve bir anda çözülemeyeceğine dair Türkiye’den bir örnek vererek devam edelim:

 

Türkiye’de sigara yasağının geçmişine bakıldığında ’te tramvay ve vapurlarda sigara içmenin ilk kez yasaklandığı görülür. ’te sadece İstanbul’da belediye otobüsleri ve dolmuşlarda sigara içmek yasaklanmıştır. ’da toplu yerlerde, ’de ise tüm ülkede otobüs, uçak gibi toplu taşıma araçlarının tümünde sigara içmek yasaklanır. Şehirlerarası otobüslerde sigara yasağı başlayınca otobüsler bazen sigara molası verirlerdi ve sigara içenler otobüsün durduğu yerde otobüsten inerek sigaralarını hızlıca içerler, mola bitince geri binerlerdi. ’de kapalı yerlerde sigara içme yasağı gelince önce birkaç kişilik ofislerde bu yasağın pek uygulanmadığı görülürdü. Hatta denetimlerde de bu gibi yerlerde çok sıkı davranılmazdı. Ancak müşterilerin sık girip çıktığı kalabalık yerlerde bu yasağa daha dikkatli davranılırdı. Çünkü insanı ilgilendiren konularda yeni bir düzenlemeye adapte olmak hiçbir zaman bir anda olmaz. Bir adaptasyon ve geçiş süreci yaşanır. 

 

Şimdi dışarıdan bakılınca otobüslerin o tarihte sigara molası vermeleri sigara içmeyi teşvik etmek veya sigara içmeye izin-ruhsat verilmesi gibi görülebilir. Ancak o mola sadece geçiş sürecinde yaşanması gereken bir ara süreçtir ve bugünlerde öyle bir molaya hiçbir yerde rastlanmamaktadır.

 

Sonuçta bir kültürde yerleşik bir davranış hatta norm halini almış, aksi düşünülemeyecek derecede alışkanlık haline gelmiş bir davranışın ıslah edilmesi, dönüştürülmesi veya tamamen ortadan kaldırılması epeyce zaman isteyen bir olgudur. Bu tip davranışlar bugün de salt kanun çıkarmakla çözülemeyeceği gibi yarın da bu şekilde çözülemeyecektir. Çözülmesi için insanların ikna edilmesi, ıslah edilecek alışkanlığın psikolojik kökeninin dayandığı duygu ve düşüncelerin düzeltilmesi ve dönüştürülmesi, konu hakkında yeterli eğitimin verilmesi gibi pek çok şartın yerine getirilmesi gerekecektir.

 

İslam Hukukunda şer’î hükümlerin aşamalı bir şekilde konulması anlamına gelen, “tedric” adı verilen bir kavram vardır. Buna göre Kur’an ve sünnetin emir ve yasakları, tavsiye ve uyarıları, bir defada ve bir bütün halinde bildirilmemiştir. Efendimiz’in (sav) hayatının sonuna kadar devam eden süreç boyunca toplumsal şartlar, beşeri ve kültürel olgular dikkate alınmış, emir ve yasaklar da aşama aşama hayata geçirilmiştir. Bununla ilgili eski alimlerimiz bazen dört, bazen iki türlü tedriç yöntemi olduğu şeklinde farklı sınıflandırmalar yapmışlardır. Tedricin konumuz itibariyle önemli olan bir türü vardır ki bu, hükümlerin konulmasında değil ancak uygulanmasında Efendimiz’in (sav) gösterdiği hoşgörüyü ifade eden tedriçtir. Yani ortada kesinleşmiş hükümler vardır. Mesela namaz, zekat, oruç artık farz kılınmıştır, içki ve kumar yasaklanmıştır. Bunlarla ilgili hüküm koyma süreci bitmiştir. Ancak uygulamada bazı esneklikler görülmektedir. Örneğin Taif’te yaşayan Beni Sakif kabilesinden bir heyet Taif kuşatması sırasında Müslüman olmayı kabul ettiklerini ancak bazı şartları olduğunu söylerler. Bu şartlar; namazdan, zekattan, cihaddan muaf tutulmak, içki, faiz ve zina yasağının kendilerine uygulanmaması, kendilerinden öşür alınmaması, başlarına kendilerinden olmayan bir yöneticinin atanmaması ve Lat putunun bulunduğu tapınağın yıkılmamasıdır. Efendimiz (sav) bu kabilenin namaz, zina ve Lat putunun yıkılmaması dışındaki bütün isteklerini (faiz konusunda belli bir süreye kadar olmak koşuluyla) kabul etmiştir. Hatta bu duruma anlam veremeyen sahabeye bu muafiyetleri onların İslam’a ısınmalarını sağlamak için yaptığını, bu yükümlülükleri zamanla kendiliklerinden yerine getireceklerini söylemiştir ki öyle de olmuştur. Efendimiz’in (sav) vefatından sonra ortaya çıkan ridde (dinden dönme) olayları sırasında bir bütün halinde kabile olarak İslam’a bağlı kalan iki kabileden birisi (diğeri de Kureyş’tir) Beni Sakif kabilesi olmuştur.15 

 

Kadınların dövülmesi meselesinde de İslam’ın kadınlara yönelik şiddeti adım adım azaltmaya çalıştığını görürüz. Efendimiz’in (sav) bu konudaki ifadeleri çok nettir. Mesela bir yerde “Kadınlarını döven kimseler sizin hayırlılarınız değildir.”16 buyurur ki bu hayırlı olmamak yani şerli bir insan olmak sahabe efendilerimiz için çok ciddi bir uyarıdır. Dolayısıyla Efendimiz’e (sav) bağlılıkta zirve olan o insanların bu uyarıyı dikkate almamaları, aile içinde ve toplumsal yaşamda önemsememeleri mümkün değildir. 

 

Bu konuda önemli bir ayrım da şudur ki: Kadınlara vurma konusunda sosyo-psikolojik alışkanlıklar dikkate alınmıştır derken Efendimiz’in (sav) kendisi eşlerine ve çocuklarına elini dahi kaldırmadığını biliyoruz. Kendisine yakın olan sahabilerden de böyle bir olay duyulmamıştır. Demek ki esas olan budur ancak umumi bir hüküm umumun durumuna göre verilir. 

 

Diğer yandan “sahabi” dediğimiz insanlar en kemal haliyle Efendimiz’e (sav) en yakın olan insanlardır. Her fırsatta Mescid-i Nebevi’de O’nun arkasında namaz kılan, onun sohbet halkasına katılan, günlük hayatında en ufak bir problemde çözüm için O’na koşan, ayetlerin inişine bizzat şahit olan, dolayısıyla o nurani atmosferden uzun süre ve yoğun bir şekilde istifade eden sahabiler ile Efendimiz’le ömründe sadece bir-iki kez muhatap olmuş, belki yüz yüze hiç muhatap da olmamış, O’nun mesajlarını bazen münadiler (önemli bir haberi toplum içinde duyuran tellallar) veya başkaları aracılığıyla ikinci elden duyan ve bilen, daha çok kendi işinde gücünde olan insanlar da vardır ki bunlar o toplumun çoğunluğunu oluşturmaktadır. 

 

Bunlar için de Kur’an’ın getirdiği düzenleme, yukarıda anlatılan tedriç yöntemine uygun bir şekilde işlemiştir. Yani kadınları, çocukları ve köleleri dövmenin sıradan sayıldığı bir toplumun mensuplarına, yani en ufak bir sorunda bu sayılan kesimlere direkt şiddet uygulamaya meyilli insanlara “Öncelikle anlatın.” denilmiştir. Bu anlatma konusu tek taraflı bir dikte olarak işlemez ve pratikte eşler arasında zaten bir diyalog zemini oluşturacaktır. Çünkü bir konunun kızmadan, güzellikle anlatılmaya çalışılması karşı tarafta da kendi durumunu savunma ya da karşıt argümanlarını sunma adına bile olsa benzer bir anlatım oluşturacaktır ki diyalog bir yönüyle zaten budur. Üstelik aile içi geçimsizliklerin veya kişilerin kendi ellerinde olup da değiştirebilecekleri problemlerin temelinde belki yüzde doksan dokuz oranda diyalogsuzluk olduğu düşünülünce ve bu sorun halledilince zaten sorunların çoğu da halledilmiş olacaktır. 

 

Sonuçta Kur’an eşler arasındaki problemin çözümünde en baştan diyaloğa teşvik etmektedir. Daha sonra eşler arasındaki özel ve mahrem muameleye atıfta bulunarak “yatakları ayırmak” konusunu gündeme getirmektedir ki bu da psikolojik açıdan çok önemlidir. Efendimiz (sav) bir hadislerinde “Gündüz karısını köle gibi döven birisi akşam onunla aynı yatağa (utanmadan) nasıl girecek?”17 buyuruyor ki bu da erkeğin bu konuda kendine çeki düzen vermesi, dikkat etmesi açısından son derece etkili bir vurgudur. 

 

Burada Kur’an ve sünnet şunu programlamaya çalışmaktadır: Sizin eşlerinizle aranızda özel türden fiziksel-biyolojik bir samimiyet vardır. Aranızda bu tür bir samimiyet varken buna fiziksel şiddet eklenemez. Bu ikisi aynı bünyede yaşayamaz. Kadın psikolojisine de, erkek psikolojisine de, insaniyete de, şefkat düsturuna da terstir. 

 

Bir erkekle eşi dışındaki birisi arasındaki ilişkide, örneğin köle-efendi veya evlat-baba ilişkisi gibi durumlarda erkeğin kölesine veya çocuğuna şiddet uygulaması eşine şiddet uygulamasından daha farklı sonuçlar doğuracaktır. Uygun olmamakla ve caiz görülmemekle birlikte velev ki kölesine veya çocuğuna şiddet uygulayan bir erkek kölesiyle veya çocuğuyla köle-efendi, çocuk-baba ilişkisini yine devam ettirebilir. Aralarındaki bağ bir nebze zayıflasa da tamamen kopmayabilir. Ancak aralarında eşler arası özel durumların mevcut olduğu karı-koca ilişkilerinde söz konusu samimiyet hiçbir şekilde fiziksel şiddet uygulama hakkını vermediği gibi aradaki ilişki bağını diğer iki ilişki durumuna göre daha fazla zedeleyecektir. Şiddetin bu gibi sonuçları nedeniyle de Kur’an ve sünnet yatakları ayırmaya dikkat çekmektedir. Zaten Kur’an ve sünnetin bu emirlerine uymaya çalışan bir insan eşine şiddet uygulamaya fırsat da bulamayacaktır. 

 

Özetle; erkeğin karısına karşı şiddet uygulaması konusunda Kur’an ve sünnet, “izin vermek”ten çok insanların psikolojisine, erkeklerin bazı zaaflarına dikkat çekerek ve meseleyi oralara bağlayarak çözüm zeminini oluşturmaya ve problemi çözmeye çalışmaktadır.

 

Günümüzde hayal âleminde yaşayanlar, toplumsal realitenin, sosyal psikolojinin, kültürel normların ne olduğu ve etkileri hakkında hiçbir fikirleri olmayanlar bu meselenin şiddeti veya tokat atmayı dahi yasaklayan tek bir ayet veya hadisle halledilebileceğini zannedebilirler. Bu düşüncede olanlar aynı şekilde toplumsal sorunların çözümünü de yasama organının kanun üstüne kanun çıkarmasıyla halledilebileceğini düşünenler olsa gerektir. Ancak tarih boyunca böyle olmadığı gibi günümüzde de herhangi bir sorun sırf o konuda kanun çıkarıldı, yasal bir düzenleme oluşturuldu diye halledilmiş değildir. 

 

Kur’an ve sünnet ise bireysel konularda da toplumsal konularda da romantik davranmaz, gerçeği gözetir. Mesela Kur’an ve sünnette teheccüde dair pek çok teşvik vardır ancak kesin bir biçimde “Teheccüd kılın!” gibi bir emir yoktur. Çünkü Allah-u Teala bunun her insan için farz kılınmasının insanları aşırı zorlamak olacağını, dolayısıyla herkesin uygulayamayacağını, bu nedenle de insanların güç yetiremeyeceği bir şeyin emredilmiş olacağını bilmektedir. “Yaratan, yarattığını bilmez mi? O, ilmi her şeyi kuşatan ve her şeyden tüm incelikleriyle haberdar olan Latif ve Habîr’dir”.18

 

Özetle;

 

Erkeklerin eşlerini dövmesi konusunda onlara bir “izin-ruhsat” verilmesi söz konusu değildir. Sadece mevcut ve yaygın bir uygulama hakkında problemi çözmeye yönelik bir düzenleme, bir regülasyon getirilmiştir. Ki bu düzenleme de eşine şiddet uygulamadan önce iki önemli ve aşılması zor engel koyarak dövme veya darp etme meselesini önemli ölçüde zorlaştırmıştır.

 

Kadına şiddet veya erkeğin eşini dövmesi meselesi tek bir ayetin indirilmesi veya Efendimiz’in (sav) bu konuda normatif bir yasak getirmesiyle çözülebilecek kadar basit bir mesele değildir. Hiçbir toplumsal sorun salt yasama faaliyetiyle çözülmez. Konunun toplumsal eğitim, bireysel eğilimlerin hayra yönlendirilmesi, eşler arasında diyalogun sağlanması gibi öncülleri vardır ve Kur’an-sünnet öncelikle meselenin kökenine dair bu sorunları halletmeye yönelmiştir.

 

Müslüman topluluklarda kadına şiddetin Nisa ayet ile birlikte anılması veya kadınlara vurulmasının Kur’an’daki referansı olarak bu ayetin gösterilmesi de kendi içinde tutarsız bir teoridir. Müslümanlar (ya da öyle olduğunu iddia eden kalabalıklar) sanki her hallerini Kur’an ve sünnete uygun yaşıyorlarmış gibi onların kadına şiddet davranışlarının temelinde de Nisa ayetin ve benzeri hükümlerin bulunduğunu söylemek abestir.

 

Yaşayan Kur’an” olarak nitelenen ve Kur’an’ın her ayetini herkesten daha iyi anlayıp hayatına yansıtan kişi olduğunda şüphe bulunmayan Efendimiz (sav) hayatının hiçbir döneminde kadınlara da kölelere de çocuklara da şiddet uygulamamıştır. Bu tür uygulamalara da her fırsatta müdahalede bulunmuş, bu konudaki yerleşik toplumsal alışkanlığı değiştirmeye çalışmıştır. Bunda önemli ölçüde başarılı olduğu da açıktır.

 

Müslümanların bu konuda Efendimiz (sav) dönemine ve sonraki zamanlara ait tavırları konusunda Abdullah b. Ömer’in (ra) şu sözü özeleştiri ve muhasebe adına dikkate alınmalıdır (ki Abdullah b. Ömer’in eşine dair kötü davranması da söz konusu değildir. Bu nedenle bu sözler toplumsal bir özeleştiri olarak alınmalıdır). Abdullah b. Ömer diyor ki: “Biz Rasulullah (sav) zamanında hanımlarımıza söz söylemek ve istediğimiz gibi davranmaktan hakkımızda bir vahiy gelir korkusu ile sakınırdık. Hz. Peygamber vefat edince istediğimiz gibi konuştuk ve istediğimiz gibi davrandık.”19

 

Allah-u Teala’dan her konuda muradına ve rızasına uygun davranmamızda yardımcımız olmasını niyaz ederiz.

 


1 ) Erricâlu kavvâmûne ‘alâ annisâ-i bimâ faddala(A)llâhu ba’dahum ‘alâ ba’din vebimâ enfekû min emvâlihim(c) fe-ssâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lilġaybi bimâ hafiza(A)llâh(u)(c) vellâtî teḣâfûne nuşûzehunne fe’izûhunne vehcurûhunne fî-lmedâci’i VADRİBÛHUN(ne)(s) fe-in eta’nekum felâ tebġû ‘aleyhinne sebîlâ(en)(k) inna(A)llâhe kâne ‘aliyyen kebîrâ(n)

2 ) İsfahani, Müfredat, s.

3 ) Buhari, Feza’ilü’l Kur’an, 6

4 ) Nahl, 67

5 ) Bakara,

6 ) Nisa, 43

7 ) Bu ayetteki “namaza yaklaşmayın” ibaresi genişletilebilir. O dönemde günde beş vakit namaz cemaatle, Mescid-i Nebevi’de kılınmaktadır. Dolayısıyla ayette hem “Allah’ın huzuruna bu şekilde çıkmayın” anlamı vardır hem de “insanların arasına, topluma bu şekilde karışmayın” anlamı vardır. Yani bugünkü günlük pratiklerle düşünürseniz “içkiliyken araba kullanmayın, içkiliyken işe gitmeyin” gibi anlamları da kapsamaktadır.

8 ) Maide, 90

9 ) Hz. Ali’nin (ra) naklettiğine göre Efendimiz’in (sav) dünyadaki son dakikalarında emir buyurduğu son sözleri şu hususlar üzerinedir: “Namazı kılın, namazı kılın. Sahip olduğunuz kölelerle ilgili Allah'tan korkun.” (Ebu Davud, Edep, Buhari, Edebü’l-Müfred)

10 ) Buhari, Itk, 50

11 ) Müslim, Eman, 38; Buhari, Itk, 15

12 ) Müslim,İman 35; Ebu Davud, Edeb 92

13 ) “Siz davet edenin davetine iştirak ediniz, hediyeyi reddetmeyiniz ve Müslümanları dövmeyiniz.” (Müsned, )

14 ) Müsned, III, ; Ebu Davud, Salat, 25; Tirmizi, Mevakit,

15 ) Taberi, III; M. Hamidullah, İslam Peygamberi, I,

16 ) Ebu Davud, Nikah, 42

17 ) Buhari, Nikah, 93; Müslim, Cennet, 13; Ebu Davud, Nikah, 60

18 ) Mülk, 7

19 ) Buhari, Nikah, 80


Kadınları dövün diye bir ayet gerçekten var mı

Sokayım dayağınıza bıçağı!

N’oldu ‘erkek akıl’? cümleyi okuyunca bir tırstın sanki? Oysa hep senin eylemlerin bunlar değil mi? Kızmak, sinirlenmek, anlamadığın yerde söylenmek, mazlum hakkını savunurken zulmüne devam edip “Sus be kadın!” diye bağırmak, kadının bacak arasında gördüğün ama senin sandığın namusu korumak, o namus sandığını korurken başkasının namusu olan anasına avradına sövmek, malı(!)na zarar geleceğine ‘kırılsın’ demek, baktın haramiliğin fark ediliyor o zaman da dövmek, kesmek, kelle uçurmak senin hakkın değil mi?

Hatta bu coğrafyanın din diye kabul ettiği bile senin yanında! Hatta dört yaşında kız çocuğu evlenebilir diyen hocalar, kadın fazla gülmesin diyen siyasiler, hamileyse sokağa çıkmasın diyen hacılar, kadını camiye sokmayan cemaat, adet (regl) döneminde kadını kirli görüp namazını engelleyen imamlar, gece yarısı sokakta ne işi var diyen muhafazakâr serseriler, birine bile mutluluk vaadedemezken dört kadınla evlenmeyi hak sanan meşrulaştırılmış egolar da senin yanında!

Hatta hatta Allah bile senin yanında değil mi? “DÖVÜN” diyor zira!

“…Serkeşlik/itaatsizlik/nuşuuz/dik kafalılık/kötü niyetlilik/kötü davranışlar/hırçınlık/başkaldırı/sadakatsizlik yapmasından endişe ettiğiniz/korktuğunuz kadınlara, önce onlara öğüt verin, sonra yataklarınızı ayırın, sonra da DÖVÜN. Eğer akıllanırlarsa/saygılı davranırlarsa/itaat ederlerse haklarında başka yol aramayın.” (Nisa suresi ayet)

Ataerkil kültürün kışkırttığı erkekliğine yağ sürüyor değil mi ayet? Öyleyse anlamaya çalışmaya gerek yok! “Tercüme edenler o kadar Arapça biliyordur elbet, yanlış mı çevirecek bunca yıldır bunca alim!” demek seni ziyadesiyle dindar yapar nasılsa!

Öyle bir dindar olursun ki hem de anana, bacına, karına, kızına ahkamlar bile kesersin…

Ha, azıcık bilgin, biraz da vicdanın varsa “Tanrı böyle şey der mi, inanamam ben böyle Tanrı’ya!” deyip kısa yoldan pes eder hatta kendine savaşacak dişine göre bir düşman bile yaratabilirsin. Öyle bir düşman ki toplumsal varlığın onun reddiyesi ve anlamsızlığı ile anlam bulduğu için kim ne söylerse inatla karşı çıkıp “gerçek islam bu değilci ayet bükücüler de çıktı” dersin.

Allah ikinizden de ikinizin belasından da muhafaza eylesin kadın cinsini…

Az bir kenara çekilin, benim bilgim de aklım da Allahımın bana gönderdiği sözü okuyup anlamaya yeter çok şükür.

Coğrafyanın hacıları, hocaları, imamları, siyasileri, serserileri, muhafazkarları, dindarları, üzerine erkek akıl sıçramış kim varsa da geri çekilsin.

Ayeti bir daha okuyorum. Ama orijinalinden (mealle ahkam kesmemek için)… Siyak sibakına (öncesi ve sonrası) da bakıyorum.

Tercüme edip serkeşlik/itaatsizlik vs çorbasına katılmaya hiç gerek yok. Doğrudan hikayeleştiriyorum:

Elimizde bir aile var. Bu ailede kadın ile erkek arasında hak-hukuk, adalet, rol dağılımı, görev paylaşımı, sorumluluk alanları, mal-mülk hesabı, para dengesi, kazanç getirme meselesi, geleni yetirme konusu, istek ve ihtiyaçlar konusunda sorun çıkmış. Kadın bu tartışmalar içinde “Ben kendim kazanırım hala giderim var!” demiş. Bedenini pazarlama noktasındaki bu rahatlığı erkeği endişelendirmiş. “Bizim hatun yoldan çıkacak” demiş yani. Bu beni aldatır düşüncesi işi fuhşa bile döker düşüncesine doğru dört nala koşuyor. Hele bir de evde ve kadında parasını kendisinin vermediği yeni yeni eşyalar, kıyafetler gördüyse, yandı gülüm keten helva!

İşte ayet tam burada devreye giriyor. Erkeğe ne yapması gerektiğini söylüyor. “Önce konuşacaksın!” diyor. “Gel karıcığım” diyeceksin yani. “Galiba sen beni aldatıyorsun, bundan da para kazanıyorsun, yapma böyle, ben bir yolunu bulacağım” diyeceksin. Kadın “yok yapmıyorum öyle bir şey” ya da “tamam yapmayacağım bir daha” derse sıkıntı çıkaramazsın. Evliliğin devam edecek… Ama kadın “hadi canım, buldun da ben devam mı ettim, sen bulana kadar benim yolum bu!” derse ayet sana diyor ki, “o zaman yatakları ayır, cinsel birliktelik kurma (küs ona) ya da o sırada hamile kalırsa en azından emin ol senden olup olmadığına”… Pekiyi, kadın o aşamada “tamam, aklım başıma geldi, yapmayacağım” derse? Ayete göre yine sorun çıkaramazsın… Evlilik devam… Ama kadın yine kazançta ısrar ederse n’olacak? Ayetin klasik çevirilerine göre “dayağı yiyecek!”…Dayağı yedikten sonra uslanırsa ayetin devamına göre hakkında başka yola başvurulamayacak. Evlilik devam… Ya uslanmazsa? Ağıp dönüp döversiniz artık… Ölene kadar evli kalarak!

Peki ayetin orijinaline göre nasıl? Kadın, yatak ayırmadan sonra da ısrara devam ederse “DARB” edilecek. Dövülmeyecek, Nur 31’deki darb gibi (“Ört Şu Başını, Adamı Günaha Sokma! Başlıklı “Odatv”de yayınlanan yazımıza bakılabilir) “SALINACAK-GÖNDERİLECEK”… Yani erkek akıllım BOŞANACAKSIN VE ÜZERİNE BAŞKA YOL ARAMAYACAKSIN!

Evet yanlış okumadın, ayete göre seni aldattığından şüphelendiğin kadına “sinirlenemezsin, kızamazsın, sövemezsin, dövemezsin!”

Şimdi, elini erkekliğine koy ve düşün! (Çek elini oradan, erkeklik deyince aklına gelen tek şey organın olmasın, coğrafyanın hakim erkek bakışı ve algısı ile düşünen kafandan bahsediyorum!) Hanginiz başarabilecek karısına ayetin tavsiye ettiği gibi davranmayı…

O kenara çekilmesini söylediğimiz hacılar, hocalar, imamlar, müftüler, serseriler, muhafazakarlar, hatta dine sırf bu yüzden düşman olmuş ateistler bile biliyorum ki “ayet böyle şey söyler mi? Sen manyaksın!” diyor.

İşinize gelmedi hiçbirinizin değil mi? Errrkekliğinize dokundu!..

O yüzden kadına “aldatsa bile dokunamayacağınızı” anlatarak günah işleme özgürlüğü ve kimlik kazandıran ayeti “kadını dövme ruhsatı” ayetine çevirdiniz. İşinize o geliyordu çünkü…

Allah’ın ayetlerini anlamak için cinsiyete değil akla ihtiyaç olduğunu bilenler olarak yaptığımız bu açıklamaya çevireceğiniz silaha “son ayet bükücü olduğumuz” mermisini mi sürmeye hazırlanıyorsunuz yoksa?

İşte orada dur bakalım, ben o namluyu sana çevirmeyi de bilirim. Ayet böyle bükülmez, gel az beriye de nasıl bükülür onu da göstereyim:

Siz değil misiniz “Kur’an’daki namaz/salat, oruç, hac, zekat, iman, şart, kısas vs tüm hükümlerde erkek zamiri kullanılır çünkü Arap dili gramerinde eril-dişil özellik vardır, bu özelliğe göre toplulukta bir tane bile erkek varsa topluluğa hitap eden cümlelerin zamirleri erkek çekimine göre yapılır” diyen? “Ey iman edenler!” diyen Allah, iman edenler sıfatı için erkek çekimi kullanmasına rağmen bu dil özelliğine göre burada kadınlardan da bahsediyor diyorsanız, o zaman bahse konu ayetimizde de erkek zamirleri ve kullanımı kadınlara da hitap ediyor demektir. Öyleyse

“Serkeşlik/itaatsizlik/nuşuuz/dik kafalılık/kötü niyetlilik/kötü davranışlar/hırçınlık/başkaldırı/sadakatsizlik yapmasından endişe ettiğiniz/korktuğunuz ERKEKLERE…” manasına da gelir demektir.

O zaman aynı tavsiyeler kadınlar için de geçerlidir. Baktın kocan aldatıyor gibi, çok şüpheli davranışları var, emin olmak için sorduğun bir soruya Cem Yılmaz taklidindeki gibi “kim söyledi ha kim söyledi?” gibi saçmalamalarla cevap vermeye başladı, ne yapıyoruz? Hemen konuşuyoruz, olmadı yatakları ayırıyoruz, o da olmazsa “DÖVÜYORUZ!”…(Şimdi tutuşur işte, herhangi bir fırsatta punduna getirip konuşabildiği herhangi bir kadından ‘karımla kardeş gibiyiz ama çocuklar yüzünden boşanamıyorum. Fakat çok güzelsin vs vs’ ile antropoz eşiği son dem çıkarmaya çalışan zamparalar!)

Bu da mı işinize gelmedi? E size de bir şey beğendiremiyoruz.

Ne yapalım ki biz de erkek aklın değil bükme, kendine benzettiği ayet yorumlarından oluşturduğu köleliği istemiyoruz. Sizinki yorum olmuyor da niye bizimki yorum veya bükücülük oluyor onu da anlıyor ve düzeltiyoruz…

Çünkü…

Kadınlar dayak yerken,

Kadınlar tacize uğrarken,

Kadınlar tecavüze uğrarken,

“Ölmek istemiyorum!” diye bağırırken,

Fetvasıyla, davranışıyla, konuşmasıyla, bakış açısıyla buna çanak tutan “saygı değmez” her kim varsa;

Hepsini aklımız ile dövüyor

Ve

Bilgimizi akıllarına sokuyoruz!

Sultan Neval Şimşek

seafoodplus.info




Hakkında

Nisâ sûresi Medine’de nâzil olmuştur, âyettir. İsmini, birinci âyette geçen ve “kadınlar” mânasına gelen اَلنِّسَاءُ (Nisâ) kelimesinden alır. Ayrıca bu kelime sûre boyunca sıkça tekrar edilmektedir. Mushaf tertîbine göre 4, nüzûl sırasına göre sûredir. Kur’ân-ı Kerîm’in sûresi içinde اَلرِّجَالُ (ricâl) yani “Erkekler” ismini taşıyan bir sûre olmayıp, “Nisâ” ismiyle anılan bir sûrenin olması ve sûrede daha çok kadınlarla alakalı konuların ele alınması, İslâm’ın kadına verdiği değer açısından dikkat çekicidir. Daha önce hep ikinci planda tutulmuş ve hakları yenmiş kadınları onurlandırmanın ve onları İslâm toplumu içinde layık oldukları yere oturtmanın açık bir işaretidir. 


Nuzül

         Mushaftaki sıralamada dördüncü, iniş sırasına göre doksan ikinci sûredir. Mümtehine sûresinden sonra, Zil âl’den önce inmiştir. Bakara, Enfâl, Âl-i İmrân, Ahzâb ve Mümtehine sûreleri Medine’de Nisâ’dan önce nâzil olmuştur. Sûrenin, hicretten sonra 5 veya 6. yılda, Müreysî Gazvesi’nde dinî hükümler ve uygulamalar arasına girdiği bilinen teyemmüm âyetini ihtiva etmesi ağırlıklı olarak bu yıllarda indiğini düşündürmektedir. Buhârî’de yer alan (“Ferâiz”, 14) Nisâ sûresinin âyetinin Kur’an’ın son âyeti olduğu yönündeki rivayet dikkate alındığında, başka bazı sûreler gibi bunun da nüzûlünün geniş bir sürede tamamlandığı söylenebilir.  Sûrenin hicret günlerinde veya Mekke’de nâzil olduğunu ifade eden rivayetler zayıf bulunmuştur. “Ey insanlar!” hitabıyla başlayan sûrelerin Mekke’de vahyedildiği yönündeki kabulden hareketle ileri sürülen son iddiaya şöyle karşı çıkılmıştır: Medine’de geldiği bilinen birçok âyette benzer hitaplar bulunmaktadır ve Medine’de “ey insanlar!” denildiğinde bununla yalnızca Medineliler kastedilmez; dolayısıyla bu hitap Mekke’de inişin işareti değildir (İbn Âşûr, IV, ).


Konusu

Sûrede öncelikle toplumun temeli olan ailenin istikrarı için gereken tavsiye ve direktifler verilir. Bu açıdan bilhassa nikah ve mirasla alakalı hükümler açıklanır. Kadından ve kadınların toplum içindeki yerinden bahsedilir. Kadınlarla erkeklerin aynı asıldan geldiklerine vurgu yapılarak, akrabalık haklarına riayet emredilir. Emanetin ehline verilmesinin ve adâletin lüzumu hatırlatılır. Ayrıca vakit namazı, korku namazı, namaz için gerekli taharet ve teyemmüm gibi konulara temas edilerek insanların sağlam ve sıhhatli bir kulluk şuuru oluşturmalarında önemli hususlara yer verilir. Mü’minler kendilerini savunmaya teşvik edilir. Bununla birlikte onlara İslâm’ı tebliğ etmenin ehemmiyeti de öğretilir. Hicretin hükmü açıklanır. Mü’minlerle “münafıklar, yahudiler ve müşrikler” arasındaki münâsebetlere ait hükümler getirilir. Yahudilerin bazı yanlış inanç, tutum ve davranışları tenkit ve tashih edilir. Her şeyin ötesinde en çok müslüman fert ve toplumu kuvvetlendirme ve sağlam bir birlik oluşturma gayesiyle, müslüman şahsiyetinin ve ahlâkî karakterinin mükemmel, yüksek ve güçlü olması yönünde telkinler yapılır.

İbn Abbas (r.a.) şöyle der:

Nisâ suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır:

Allah, haramları ve helâlleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak istiyor …” (Nisâ 4/26)

Allah sizi günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek diliyor.…” (Nisâ 4/27)

Allah sizin yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. …” (Nisâ 4/28)

 “Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz…” (Nisâ 4/31)

Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” (Nisâ 4/40)

 “Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder…” (Nisâ 4/48)

 “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” (Nisâ 4/)

“Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin.” (Nisâ 4/) (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, I, )

Nisâ sûresi, içerisinde hukukî ve ahlâkî hükümlerin en çok bulunduğu sûrelerden birisidir. Kulların bütün bu ağır hükümlerin üstesinden gelebilmeleri için sûreye takvâdan ve Allah’ın her şeyi görüp bildiğinden söz edilerek başlanmaktadır.


Fazileti

İbn Abbas (r.a.) şöyle der:

Nisâ suresinde bulunan sekiz âyet, bu ümmet için güneşin üzerine doğduğu ve battığı şeylerin hepsinden hayırlıdır:

Allah, haramları ve helâlleri size apaçık bildirerek yolunuzu aydınlatmak istiyor …” (Nisâ 4/26)

Allah sizi günahlardan, yanlış yollara gitmekten koruyup affına ve rahmetine yöneltmek diliyor.…” (Nisâ 4/27)

Allah sizin yükünüzü hafifletip dinî hayatı yaşanılır kılmak istiyor. …” (Nisâ 4/28)

 “Siz eğer yasaklanan büyük günahlardan sakınırsanız, biz sizin küçük günahlarınızı örteriz…” (Nisâ 4/31)

Allah zerre kadar bile olsa kimseye zulmetmez.” (Nisâ 4/40)

 “Allah, kendisine şirk koşulmasını kesinlikle bağışlamaz. Bunun altındaki günahları ise dilediği kimse için affeder…” (Nisâ 4/48)

 “Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” (Nisâ 4/)

“Eğer siz şükredip inanırsanız Allah size ne diye azap etsin.” (Nisâ 4/) (İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân, I, )



اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا ﴿٣٤﴾

Erkekler kadınlar üzerinde yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın insanların bir kısmını diğerlerinden üstün yaratması ve bir de erkeklerin, kendi mallarından mehir ve evin geçimi gibi harcama yükümlülüklerinin olmasıdır. Şu halde sâliha kadınlar itaatkârdırlar. Allah’ın, onların kocaları üzerindeki haklarını korumasına karşılık, hanımlar da kocalarının bulunmadığı zamanlarda ve kimsenin görmeyeceği yerlerde namuslarını, onların mallarını ve çocuklarını korurlar. Dikbaşlılık ve serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince; öncelikle bunlara nasihat edin, vazgeçmezlerse yataklarında yalnız bırakın, bu da sonuç vermezse onları dövün. Size itaat ederlerse artık onlara haksızlık etmek için herhangi bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.

TEFSİR:

“Koruyucu ve yönetici” olarak çevrilen kelime, اَلْقَوَّامُ (kavvâm)dır. Kavvâm; bir işe bakan ve onu gereği gibi yapıp sonuçlandırmaya önem veren mânasını taşır. Buna göre erkekler kadınların genel anlamda hâkimi olmakla birlikte, bu hâkimiyet mutlak ve keyfî değil, “Bir kavmin efendisi, ona hizmet edendir” (Deylemî, Müsned, II, ) hadisindeki mânaya uygun olarak, hizmet etme anlamını da içinde barındıran bir hâkimiyettir. Böylelikle, Kur’ân’ın belirlediği aile ve toplum içindeki iş bölümünde, kadınla erkek arasında mutlak bir eşitlikten bahsetmek doğru değildir. Ancak her iki cinsin fıtratlarına uygun düşecek bir işbölümünden ve dayanışmadan söz etmek mümkündür.

Âyette kocaların eşleri üzerindeki değil de, genel olarak erkeklerin kadınlar üzerindeki koruyuculuk ve yöneticiliğinden bahsedilir. Erkeklerin bu özelliği de, biri fıtrî, diğeri ise kesbî ve içtimâî nitelikte olan şu iki sebebe bağlanır:

Birincisi; Allah insanların bir kısmını diğerlerinden daha üstün özelliklerle yaratmıştır. Burada genel olarak erkeklerin kadınlara nispetle fıtraten bir üstünlüğe sahip oldukları anlaşılır. Ancak söz konusu edilen ve erkeğin yaratılıştan sahip olduğu üstünlük her bakımdan değil, “kavvâm”lık vazifesinin gerekleri olan bazı hususiyetlerdir. Fizikî güç, aklî olgunluk, idarî kabiliyet gibi özellikler bunlar arasında sayılabilir. Bununla birlikte, âyet-i kerîme, bu üstünlüğü mutlak mânada erkeklere hasretmemiş, bazı insanları diğer bazılarına üstün kıldığını ifade eden bir üslupla nâzil olmuştur. Buradaki söz gelişinden, erkeklerde bulunup kadınlarda olmayan bazı hususiyetler öncelikle anlaşılması lazımdır. Şunu da belirtmek gerekir ki, her erkeğin her kadından bu noktada üstün olduğunu söylemek doğru değildir. Fert fert karşılaştırmak yerine, cins olarak genel mânada erkeğin kadından yöneticilik bakımından üstün olduğu söylenebilir. Ancak bazı kadınların bazı erkeklerden bu hususta daha ileri olduğu da müşâhede edilen bir durumdur. Ayrıca kadın cinsi de erkek cinsinde bulunmayan bazı fıtrî özelliklerle mücehhez kılınmıştır. Bu sebeple her iki cinsin birbirine çeşitli yönlerden muhtaç ve bağımlı olduğu unutulmamalıdır. Yine bu ifade tarzından, erkeğin “kavvâm” olabilmesi için sözü edilen üstünlüklere sahip olması gerektiği anlaşılır.

İkincisi; erkekler mallarından harcama yapmaktadırlar. Yani aile geçimini ve diğer mâlî yükümlülükleri üstlenen cins erkektir. İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinden itibaren genellikle ailenin geçimini sağlayan taraf erkek olmuştur. Nitekim mirasta kadının erkeğe göre yarım hisse alması da bu noktayla alakalıdır. Günümüzde kadınlar iktisâdî hayata önemli ölçüde dâhil olmakla beraber, büyük çoğunluk itibariyle aynı durum devam etmektedir.

Ailenin teşekkülünü sağlayan temel esaslar olan karı-koca, aile hayatını Allah’ın rızâsına uygun bir şekilde yürütebilmek için bazı dînî, hukukî, ahlâkî kâidelere uymak mecburiyetindedirler. Bu kâidelere uyulduğu müddetçe ciddi bir problem çıkmayacaktır. Ancak taraflar bu kâidelere uymazsa çeşitli yaptırımlar devreye girecektir. Bu sebepledir ki, bu âyet-i kerîmede kadının, âyette ise kocanın hukuku çiğnemesi söz konusu edilerek, problemin çözümü için bazı tedbirler konulmuştur.

Kur’ân-ı Kerîm’e göre kadınlar, aile hukukuna riayet edip etmemelerine göre iki sıfatla vasıflanır: “Sâliha” ve “nâşize”. Sâliha kadınlar itaatkârdır. Onların mümeyyiz vasıfları hem Allah’a hem de eşlerine itaatkâr olmalarıdır. Bunlar ilâhî kanunlara uygun davranır, ailenin namus ve şerefine leke sürmezler. Resulullah (s.a.s.), böyle sâliha ve dindar kadınları överek  şöyle buyurmuştur:

“Kadınların en hayırlısı, yüzüne baktığında seni mutlu eden, bir şey yapmasını istediğinde itaat eden, yanında bulunmadığın sırada gerek nefsi ve gerekse malın açısından seni korumaya çalışan kadındır.” (Ebû Dâvûd, Zekât 32; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, , )

“Dünya geçici bir faydalanmadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır.” (Müslim, Radâ‘ 64)

“Bir kadın beş vakit namazını kılar, orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse; ona «Cennete istediğin kapıdan gir» denilir.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, )

Bir kadın, şayet “kavvâm”lık vazifesini layıkıyla yerine getiren bir kocaya karşı itaatsizlik, bahsedilen kâidelere karşı çıkma ve başkaldırma alâmetleri gösterirse, âyet-i kerîme kocanın alması gereken bazı tedbirleri bildirir. Bu tedbirler sırasıyla şöyledir:

  Nasihat etmek,

  Yatakta yalnız bırakmak,

  Yüze vurmamak ve yara bere bırakacak tarzda olmamak şartıyla hafifçe dövmek.

Dövmekle alakalı unutulmaması gereken şu üç noktaya dikkat etmek gerekir. Birinci olarak, erkek ailevî vazifelerini yerine getirmiş ve kavvâmlık çerçevesine giren mesuliyetlerini ifa etmiş olmalıdır. İkinci olarak, burada dövülmesi söz konusu edilen kişi, ailenin şeref ve haysiyetine aykırı hareket eden, itaatsizliği ve baş kaldırması söz konusu olan ve diğer tedbirler kâr etmeyen bir kadındır. Dövme işi, boşanmaya gidilen bir yolda, ailenin bozulmaya yüz tutan bir yönünün ıslahı için son çarelerden biri olarak zikredilmektedir. Üçüncü olarak da, hiçbir âlim ve müfessir kadının feci bir surette dövülebileceğine cevaz vermemiş, bilakis dövmenin hafif, iz bırakmayacak, zarar vermeyecek, yüze gelmeyecek şekilde olması gerektiği ısrarla belirtilmiştir. Bütün bunlardan sonra, ibaresi apaçık olan bir hususu farklı amaçlarla, farklı zihniyetlerle tevil yoluna gitmek caiz değildir.

Şunu da göz ardı etmemek lazımdır ki, ayet-i celilede son çare olarak sunulan dövme fiili, hiçbir zaman istenen bir durum olmamakla ve bütün kadınlara şamil bulunmamakla beraber toplum kapsamlı olarak incelendiğinde bazı kadınların hafif de olsa şiddet kullanmaktan başka bir dilden anlamayacakları gerçeğidir. Kadınla ilgili konulara kadın duygusallığı içinde yaklaşan bazı dar görüşlü kimseler sanki Allah kelamında bir yanlış varmış gibi bir gayret içine girip anlamı gayet açık ve net bulunan bir kelimeyi, bir tabiri, bir gerçeği tersine çevirip gerçek dışı bir yoruma zorlamaktadırlar. Kocasına daimi itaatsizlik halinde olan, ailenin itibarını hiçe sayarak davranan, sözden anlamayan, yerine göre kocasına şiddet kullanmayı düşünen bir kadını te’dib edip yuvayı yıkılmaktan kurtarmaya çalışmak ve bu formülü başka hiç çare kalmamışsa son çare olarak uygulamakta bir mahzur yoktur. Şimdilerde karısı tarafından şiddete maruz kalan erkeklerin sayısı artmasına rağmen birçok kimse görmezlikten gelirken, böyle bir konuda feminist yaklaşımların kendilerini nerelere götüreceğini hesaplamayan basîretsiz kişiler düşünmeden ve toplumu tanımadan konuşmaya devam etmektedirler.

Bu açıklananların yanında, dinimizin hukukî kâidelerden başka ahlâkî tavsiyeleri olduğu da unutulmamalıdır. Bazı durumlarda uygulanabilecek ihtimaller, fetva ve takvâ yolları olarak iki şekilde mülahaza olunabilir. Bu bakımdan, âyet-i kerîmede gerekli durumlarda ve şartlarına uygun biçimde dövme izni yer almakla birlikte, Peygamber Efendimiz (s.a.s.) erkeklerin eşlerini dövmelerini menetmiş (Buhârî, Nikah 93), kendisi de hayatı boyunca hiç kimseye elini kaldırmamıştır. Resulullah (s.a.s.), hanımlarıyla zaman zaman sıkıntılı günler yaşamış, aralarındaki kıskançlık neticesi mübârek gönlünü huzursuz eden durumlarla karşılaşmış, hatta dünyalık isteklerinden bunaldığı için bir ay boyunca bütün eşlerinden ayrılıp tek başına inzivaya çekildiği bir dönem dahi olmuş, buna rağmen asla hiçbir hanımına değil el kaldırmak, kırıcı bir söz dahi söylememiştir. Böyle bir Peygamberin ümmeti olan müslümanlara da kadınlara karşı onunki gibi bir inceliğe sahip olmaya çalışmak yaraşır.

Gönül ehli bir âlim şöyle der: “Kadının bir eziyetine katlanmak, aslında yirmi eziyetinden kurtulmak demektir. Bir eziyete katlanınca çocuğunuzu tokattan, tencerenizi kırılmaktan, buzağınızı dayaktan, kedinizi itilip kakılmaktan, elbisenizi yanmaktan, misafirlerinizi de bırakılıp gitmekten kurtarmış olursunuz.”

Resûlullah (s.a.s.), erkekleri hanımların eziyetlerine karşı daha müsamahakâr olmaya teşvik için şöyle buyurur:

“Dünyada hiçbir kadın eşine eziyet etmez ki hûrilerden olan eşi ona şöyle çıkışmasın: «Allah canını alsın. Ona eziyet etme. O senin yanında misâfirdir. Yakında seni bırakıp bize gelecek!»” (Tirmizî, Radâ‘ 19).

Bütün bu tedbirler faydalı olduğu ve serkeşlik yapıp başkaldıran kadın bu davranışından vazgeçtiği takdirde, artık ona haksızlık yapmak için kocanın herhangi bir bahane araması, sözlü veya fiilî olarak eza etmesi zulümdür, caiz değildir. Aksi takdirde karşısında çok yüce olan Allah’ı bulur ki, Allah’ın zulmeden erkeğe karşı olan kudreti, erkeğin kadına karşı olan kuvvetinden çok daha büyüktür.

Bütün bu aile içi önlemler fayda vermez ve aile dağılma noktasına gelirse Yüce Allah son çare olarak şöyle bir çözüm yoluna gidilmesini tavsiye buyuruyor:

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri


#MealAyet
Arapçaاَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا
Türkçe Okunuşu *Erricâlu kavvâmûne ‘alâ annisâ-i bimâ faddala(A)llâhu ba’dahum ‘alâ ba’din vebimâ enfekû min emvâlihim(c) fe-ssâlihâtu kânitâtun hâfizâtun lil&#;aybi bimâ hafiza(A)llâh(u)(c) vellâtî te&#;âfûne nuşûzehunne fe’izûhunne vehcurûhunne fî-lmedâci’i vadribûhun(ne)(s) fe-in eta’nekum felâ teb&#;û ‘aleyhinne sebîlâ(en)(k) inna(A)llâhe kâne ‘aliyyen kebîrâ(n)
1.Ömer Çelik Meali Erkekler kadınlar üzerinde yönetici ve koruyucudurlar. Bunun sebebi, Allah’ın insanların bir kısmını diğerlerinden üstün yaratması ve bir de erkeklerin, kendi mallarından mehir ve evin geçimi gibi harcama yükümlülüklerinin olmasıdır. Şu halde sâliha kadınlar itaatkârdırlar. Allah’ın, onların kocaları üzerindeki haklarını korumasına karşılık, hanımlar da kocalarının bulunmadığı zamanlarda ve kimsenin görmeyeceği yerlerde namuslarını, onların mallarını ve çocuklarını korurlar. Dikbaşlılık ve serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince; öncelikle bunlara nasihat edin, vazgeçmezlerse yataklarında yalnız bırakın, bu da sonuç vermezse onları dövün. Size itaat ederlerse artık onlara haksızlık etmek için herhangi bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
2.Diyanet Vakfı MealiAllah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.  
3.Diyanet İşleri (Eski) MealiAllah'ın kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin, mallarından sarfetmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerine hakimdirler. İyi kadınlar, gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini, kocasının bulunmadığı zaman da koruyanlardır. Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün. Size itaat ediyorlarsa aleyhlerine yol aramayın. Doğrusu Allah Yüce'dir, Büyük'tür.
4.Diyanet İşleri (Yeni) MealiErkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah, insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah’ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da “gayb”ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse, artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah, çok yücedir, çok büyüktür.
5.Elmalılı Hamdi Yazır MealiErkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendilerini incitmeye başka bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
6.Elmalılı Meali (Orjinal) MealiEr olanlar kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kerre Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler, onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kenidlerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın, yine dinlemezlerse döğün, dinledikleri halde incitmeye behane aramayın, çünkü Allah çok yüksek, çok büyük bulunuyor
7.Hasan Basri Çantay MealiErkekler kadınlar üzerine haakimdirler. O sebeble ki Allah onlardan kimini (erkekleri) kiminden (kadınlardan) üstün kılmışdır. Bir de (erkekler onları) mallarından infaak etmektedirler. İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendi (hak) larını nasıl koruduysa onlar da öylece göze görünmeyeni koruyanlardır. Şerlerinden, serkeşliklerinden yıldığınız kadınlara gelince: Onlara (evvelâ) öğüt verin (vaz geçmezlerse) kendilerini yataklar (ın) da yalınız bırakın. (Yine kâr etmezse) döğün. Size itaat ederlerse aleyhlerinde bir yol aramayın. Çünkü Allah çok yücedir. Çok büyükdür.
8.Hayrat Neşriyat MealiErkekler, kadınlar üzerine hâkimdir (onların reisidir)ler. (Bu,) Allah'ın(insanlardan) bazılarını (erkekleri), bazısından (kadınlardan) üstün kılması ve (erkeklerin kendi) mallarından sarf etmeleri sebebiyledir. Sâliha kadınlar ise, itâatkâr olanlardır. Allah'ın(kendilerini) korumasına mukabil, gaybı (kocasının yokluğunda, koruması gerekenleri)muhâfaza eden kadınlardıseafoodplus.infoâatsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince, artık onlara nasîhat edin; sonra (bu fayda etmezse) onları yataklar(ın)da yalnız bırakın; sonra (yine dinlemezlerse fazla incitmeden)dövün! Fakat size itâat ederlerse, artık (onları incitmek için) aleyhlerine bir yol aramayın! Şübhesiz ki Allah, Aliyy (pek yüce olan)dır, Kebîr (çok büyük olan)dır.
9.Ali Fikri Yavuz MealiErkekler, kadınlar üzerine idareci ve hâkimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (kadınlarına) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, (Allah'a) itaatkârdırlar ve Allah kendilerini koruduğu cihetle, kocalarının gıyabında ırz ve mallarını muhafaza ederler. Fenalık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin. Sonra uslanmazlarsa, kendilerini yataklarda yalnız bırakın. Yine dinlemezlerse, (Hafifçe) döğün. Size itaat ettikleri takdirde kendilerini incitmeye bir bahane aramayın. Çünkü Allah çok yücedir, çok büyüktür.
Ömer Nasuhi Bilmen MealiErkekler kadınların üzerinde ziyâde kâimdirler. Çünkü Allah Teâlâ onların bazısını bazısı üzerine tafdil buyurmuştur. Ve mallarından infak etmektedirler. İmdi sâlih kadınlar itaatlidirler. Allah Te-âlâ'nın hıfzı sayesinde gaybı muhafazakardırlar. Serkeşliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince onlara nasihat veriniz, ve onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövünüz. Fakat size itaat ederlerse artık onların aleyhlerinde bir yol aramayınız, şüphe yok ki, Allah Teâlâ çok yücedir. Çok büyüktür.
Ümit Şimşek MealiAllah'ın onlara fazladan vermiş olduğu nimetler ve mallarından yaptıkları harcamalar sebebiyle, erkekler kadınlar üzerinde yönetici ve koruyup gözeticidirler. Saliha kadınlar ise itaatkârdırlar; Allah kendilerini nasıl korudu ise, onlar da kocalarının yokluğunda onların hukukunu korurlar. Geçimsizliğinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin; sonra onları yataklarında yalnız bırakın; sonra da hafifçe dövebilirsiniz. Eğer size itaat ederlerse, artık onlara karşı bahane aramayın. Çünkü Allah herşeyden yüce, herşeyden büyüktür.
Yusuf Ali (English) MealiMen are the protectors and maintainers of women, because Allah has given the one more (strength) than the other, and because they support them from their means. Therefore the righteous women are devoutly obedient, and guard in (the husband´s) absence what Allah would have them guard. As to those women on whose part ye fear disloyalty and ill-conduct, admonish them (first), (Next), refuse to share their beds, (And last) beat them (lightly);(A) but if they return to obedience, seek not against them Means (of annoyance): For Allah is Most High, great (above you all).
Sadece meal okumak ile Kur'ân-ı Kerim'in bir çok âyetinin tam mânâsı ile anlaşılması mümkün olmayabilir. Ayetlerin izahı için mutlaka bir tefsire başvurulması gerekir.
Nisâ Sûresi ayetinin tefsiri için tıklayınız
* Türkçe okunuşlarından Kur'an-ı Kerim okumak uygun görülmemektedir. Ayetler Türkçe olarak arandıkları için sitemize eklenmiştir.

Nisâ Sûresi Ayetler:

  1     2     3     4     5     6     7     8     9     10    11    12    13    14    15    16    17    18    19    20    21    22    23    24    25    26    27    28    29    30    31    32    33    34    35    36    37    38    39    40    41    42    43    44    45    46    47    48    49    50    51    52    53    54    55    56    57    58    59    60    61    62    63    64    65    66    67    68    69    70    71    72    73    74    75    76    77    78    79    80    81    82    83    84    85    86    87    88    89    90    91    92    93    94    95    96    97    98    99 


seafoodplus.info
Nas Suresinin Fazileti

Nâs sûresi Mekke’de inmiştir. 6 âyettir. Kur’ân-ı Kerîm bu sûre ile sona ermektedir. İsmini, 4. âyet hâriç, âyetlerinin sonlarında tekrarlanan ve “ins


seafoodplus.info
Dilek ile İlgili Ayetler

Dilek kelimesi sözlükte, “olması istenen şey, istek, arzu, talep, ricâ, temenni” anlamlarına gelir. Kur’an-ı Kerim’de istek, dilemek, temenni vs. hak


seafoodplus.info
Felak Suresi Okunuşu ve Anlamı

Felâk suresi, Medine döneminde nüzul olmuştur. Felâk suresi, 5 âyettir. Felâk, “sabah aydınlığı” demektir. FELAK SURESİ ARAPÇA Felak Suresi Arapça


seafoodplus.info
Felak Suresinin Fazileti

Felak sûresi Mekke’de inmiştir. 5 âyettir. İsmini birinci âyetin sonundaki “yarmak, aydınlık, sabah” mânalarına gelen اَلْفَلَقُ (felak) kelimesinden


seafoodplus.info
Devlet Yönetimi ile İlgili Ayetler

Devlet kelimesi sözlükte, “belli bir toprakta veya toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasal bakımdan örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun olu


Copyright © Kuran ve Meali. Hiçbir ticari kaygısı yoktur.

seafoodplus.info altında yayınlanan içeriklerin tüm hakları mahfuzdur. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi içeriklerin tamamı izinsiz kullanılamaz.


Sual: Allah, Kur’anda, niye (kadınları dövün) diyor?
CEVAP
Bir karıncayı hatta bir buğday tanesini yaratmaktan aciz insan, kâinatı yaratan yüce Rabbimizin emrini hangi hakla sorgulayabilir ki? Âyetin bir kısmını değil tamamını almak gerekir. Bu âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir [aile reisidir]. Çünkü Allahü teâlâ, bazı kullarını, bazı hususlarda bazısından üstün yaratmıştır. Hem de erkekler, kendi mallarını, onlar için sarf ederler. Kadınların iyileri, Allahü teâlâya itaat eder ve kocalarının haklarını gözetirler. Kocaları hazır olmadıkları zaman, onların namuslarını ve mallarını, Allah’ın yardımıyla korurlar. Hıyanet etmesinden korktuğunuz kadınlara, karı koca haklarını öğretin ve tatlı sözlerle nasihat edin, onları yatağınızdan ayırın. Yine de, uslanmaz iseler, hafif dövün! Uslanırlarsa, onları üzecek şey yapmayın, kendilerini incitecek bahane aramayın.) [Nisa 34]

Görülüyor ki, mala ve namusa hıyanet etmeyen kadınları dövmek değil, onları hiçbir suretle üzmek caiz değildir. Namusa ve mala hainlik edenlere, her kanun, ağır ceza vermektedir. İslamiyet, kadınlara çok kıymet verip, çok acıdığı için, hain olanlarını, kanun pençesine düşürmeden önce, hafif vurmakla ıslah edilmelerinin de, tecrübe olunmasını emretmektedir. Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir erkek, hanımını döverse, kıyamette onun davacısı ben olurum.) [R. Nasıhin]

Dünya işlerindeki kusuru için, dövmek şöyle dursun, acı, sert bile söylenmez. (S. Ebediyye)

Ateistin iftirasına cevap
Sual:
Bir ateist, (Hanımları dövmek gerektiğini bildiren hadisler var) diyerek Müslümanlığı tenkit ediyor. Bu, yalan değil mi?
CEVAP
Elbette yalandır. Ateist, Allah'a inanmadığı ve Ondan korkmadığı için her çeşit yalanı söylemekten çekinmez. Çünkü onda günah mefhumu yoktur. Kendine maddî bir zarar gelmeyeceğini bildiği sürece yalan üretmekten korkmaz.

Dinimizde iyi Müslüman olmak için hanımıyla iyi geçinmek şarttır. Kur'an-ı kerimde de mealen, (Onlarla iyi, güzel geçinin!) buyuruluyor. (Nisa 19)

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Bir mümin, hanımının kötü huyuna kızmasın! Onun iyi huyu da olur.) [Müslim]

(Kadın, zayıf yaradılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmeyin!) [İbni Lal]

(Müslümanların iman yönünden en üstünü, ahlakı en güzel olanı, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranandır.) [Tirmizî]

(Müslümanların en iyisi, en faydalısı, hanımına en iyi, en faydalı olandır. Sizin aranızda hanımına karşı en iyi, en hayırlı, en faydalı olan benim.) [Nesâî]

(Hanımını dövenin, Kıyamette hasmı ben olurum. Hanımını döven, Allah ve Resulüne âsi olur.) [R. Nasıhîn]

(Kadınlarınızı üzmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]

(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R. Nasıhîn]

(Hanımıyla iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.) [İ. Lâl]

(Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Eyyüb aleyhisselam gibi mükâfatlara kavuşur.) [İ. Gazâlî]

(Kendi yediğinden hanımına da yedir, kendi giyindiğin gibi ona da giydir, ona yüzünü ekşitme, kaşını çatma ve dövme!) [Ebu Davud]

(Allah’ın kulları olan kadınları dövmeyin!) [İbni Mace, Dârimî]

Hitap, âmire olur
Başka bir ateist de, bu hadisleri okuyunca, (Erkekler için “Hanımını dövme, hanımına şunu al, bunu al” deniyor, erkek muhatap alınıyor. Hanıma, “Kocanı dövme!” denmiyor. Demek ki erkeklerin bu yetkisi vardır) demişti. Âmirsiz toplum olmaz. Dinimizde ailenin reisi yani âmiri erkektir. Onun için görevler erkeğe, yani âmire veriliyor, hitap da elbette âmire olur.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir