çocuğumuzu anlatan mektup / Çocuğunuzu nasıl tanırsınız? | Özgür BOLAT Köşe Yazısı - Hürriyet Haberler

Çocuğumuzu Anlatan Mektup

çocuğumuzu anlatan mektup

&#;ok zorsun &#;ocuğum!

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Oğlumun dünyaya geldiği an nefesimi tutup sesini duymak için pür dikkat bekliyordum.

Haberin Devamı

İlk nefesi ciğerlerine gittikten sonra ağlamaya başladı. Öyle güçlü bir sesi vardı ki, içimden“hmmm sanırım duygularını çok güçlü bir şekilde ifade edecek” dedim. Yanılmamışım.
Neredeyse4 yaşını bitirmek üzere, sevindiği zaman kocaman kahkahalar atıyor, üzüldüğü zaman ise yüksek sesle ve dolu dolu ağlıyor. Hatta etrafındaki insanların duygularını hemen okuyor. Geçen gün parkta oynuyordu, yanına yaklaşan bir çocuğa baktı, “sen şu an çok kızgınsın” dedi. Çocuk ise “evet, abim oyuncağımı vermiyor ona çok kızgınım” dedi. Ata “hadi gel, seninle taş toplayalım, annelerimize hediye edelim” diyerek çocuğun elinden tuttuğunda, bankta oturmakta olan bendeniz, mutluluktan erimiştim.

İnsana dair kodları çözmesi ve çözüm odaklı yaklaşması bana gurur vermişti . Aynı şekilde yemek yemediğinde veya bir şey için tutturduğunda da benim yüzüme bakıp “anne sen şu an çok gerginsin” demesini beklemekteyim. Yine elimden tutup “hadi, birlikte yemek yiyelim mi” demesini de…


Olumsuz ısrarları dediğim dedik inatçı yanı, istediği bir şeyi dakikada 99 kere tekrar etmesi gibi özellikleri var. Bunların çoğu imkansızın başarılmasına dair istekler. Örneğin 9 Ağustos’ ta gösterime girecek filmi hemen şimdi izlemek istiyor. Zaman kavramı henüz net oturmuş değil. Fakat Ata isteklerini engellemek ve isteklerine ulaşamadığında yaşadığı stresle başa çıkabilmek için yakınlarının yardımını istiyor. Bu tür durumlarda hemen çok mantıklı açıklamalar yapıyorum. Son olayda takvimin başına geçip bir günü anlattım. Bir günümüzü nasıl geçirdiğimizi beraber analiz ettik. Sabahtan gece oluncaya dek geçen süreden tam 25 tane geçmesi gerektiğini anlattım. Sonra 1’ den 25’ e kadar saydık. Hemen şimdi olamayacağını ve gerçekten çok uzun süreceğini farkedince “ooooof”  diyerek eliyle yüzünü kapatıp, kendini yatağa attı.

Haberin Devamı


Ağlaması ve gözyaşları bana herzaman kolikle geçen günlerimizi hatırlatır. O anki acemiliğimi, çaresizliğe kapılışımı, yanlızlığımı… Onu öyle görmek beni üzse de, büyüdükçe kendi kendini sakinletirebilmesine hep izin vermeye çalıştım. Evet, güçlü bir ses tonuyla ağlıyor ama krize girmiyor, çığlık atmıyor ve kendini hırpalamıyor. Fakat bir anne olarak çok yoruluyorum. Çok zorsun çocuğum, dediğim anlar oluyor. İçten içe kendimi sorgulamaya başlıyorum. Ancak bir önceki yazımda belirttiğim giib, o bir birey ve kendini yaşıyor. Çoğu şeyin benimle hiç alakası yok. Mizacı gereği tepkileri bu şekilde. Buna yaş dönemleri de eklenince konu tamamen benimle alakasız bir hale geliyor. Üstelik ben bir anne olarak onun hayatının yönetmeni değilim ki! Sadece büyümesi için ona yardım eden biriyim. Çoğu şey için bir aracı veya rehberim, o kadar.


Oğlum hareketli bir çocuk. Kibarlığı bırakayım, düz duvara tırmanan cinsten. Kıpır kıpır, eli ayağı durmuyor. 2 yaşındayken plastik sanatlarla ilgili etkinliklere katılıyordu. Katılım sertifikasını bana verdiler. Çünkü olup bitenler ilgisini çekmediği gibi, dersi bir güzel kaynatıyordu. Şarkı söyleme ve dans etme gibi etkinlerde ise tıpkı bir şovmen gibi profesyonel davranıyor ve işini ciddiyetle yapıyor.
İşte büyün bunları alt alta okuduğunuzda dikakt eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olabilir mi sorusu aklınıza gelebilir. Bir özel eğitimci olarak burada önemli bir parantez açmak isterim.

-Her hareketli çocuk hiperkatif değildir.
-Kurallara uymayan her çocuk sorunlu veya asosyal değildir.
-Tutturma huyu olan her çocuk dürtüsel değildir.


Çocukların doğuştan getirdikleri, kendilerine özel mizaçları vardır ve hemen kendini belli eder. Tıpkı benim canım oğlum gibi. D.E.H.B teşhisi konan pek çok çocuğun aslında zor çocuklar olduğunu, verilen ilaçların ebeveynlerinin yükünü hafifletmek için reçetelendiğini düşünüyorum. Çünkü bizim zor çocuklarla iletişim kurmak ve davranışlarını çözmek özen ve efor istiyor. Hatta beraberinde tükenmişlik sendromu getirebiliyorlar. Bunları aşmanın pratik yolları var ve bence tek çözüm ilaç değil.
Evde ve sınıfta kullandığım bir teknikleri anlatmak isterim.

Haberin Devamı


Olumsuz davranışın sıklığını azalmak içn gülen yüz tablosu
/images//0x0/55eaffbb8f86d5b1a


Bu bir akşam yemeği öncesi Ata için aceleyle hazırladığım bir gülen yüz tablosu.
Önce olumlu davranışı/süreci anlattım: “Yemek saatinde masaya oturulacak ve tabaktaki yemekler bitirilecek” Sonra sonucu:”Yemekler bittiğinde bir gülen yüz alacaksın. 5. Günün sonunda hepsi gülen yüz olursa, oyuncakçıda gördüğümüz ve senin çok beğendiğin oyuncağı alacağız.” Şimdilik sürecin tam orasındayız. Bu süreçte dikkat etmem gerekenler var.


-Yemeğini bitirmediğince hiçbir olumsuz tepki vermemek ve işaret kullanmamak çok önemli. Sürekli olumlu olana dikkat çekerek, “ sabah kahvaltını yaptın ve gülen bir yüz aldın, şimdi öğlen yemeğinde de alabilirsin” diyerek olumlu bir motivasyon kullanmak işleri kolaylaştırır.

Haberin Devamı

Günün sonunda birlike durum değerlendirmesi yaparak sonuca göre oyuncak alınıp alınamayacağını konuşmak çok önemli.


-Bu uygulama yemeğe itiraz veya yemek yememe davranış sıklığı azalmaya başladığında, üç öğün yerine gün sonunda 1 güle yüz uygulamasına dönüşebilir. Daha sonra ise haftada 1 gülen yüz gibi olabilir. Davranış olumluya döndükçe ödül geri çekilerek ödül odaklı değil, kendi davranışlarına odaklanarak ilerlenebilir.


Bu davranışçı yaklaşımın bir tekniğidir. Özel gereksinimli çocuklar için çok sık kullanır ve çok olumlu geri dönüşler alırız. Özel gereksinimi olmayan ancak bazı konularda destek ve çözüm isteyen normal gelişimli çocuklara da eğlenceli bir şekilde uygulanabilir.


-Kısır döngüyü kırar.
-İletişim çatışmalarını engeller.
-Huzursuzluğu ve gerilimi azaltır.


Ebeveynler söz birliği ederek, istikrarlı bir şekilde uyguladığında sonuç mutluluk verici olabilir.
Bir anne olarak bu gülen yüz uygulaması konusunda çok umutluyum. Somut göstergelerle kendini izleme fırsatı bulduğu için sanırım Ata da çok umutlu ve olumlu motive olmuş durumda. Sonucu çok merak ediyorum ve mutlaka sizinle paylaşacağım.

Haftanın 10 numara 5 yıldızı:

Yemen’ de ailesi tarafından zorla evlendirilmek istendiği için evden kaçan 11 yaşındakiNada’ ya gelsin. İnsan Hakları Örgütü devreye girmiş ve konu hukuka taşınmış. Minik Nada, “bırakın çocukluğumu yaşayayım, biz de erkekler gibi hür olmak, haysiyetimizle, şerefimizle yaşamak istiyoruz” demiş. Helal olsun çocuk, o temiz alnından öperim.


LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

Öğretmene ilk mektup

Öğretmen &#;çocuğunuzu anlatan bir mektup rica ediyorum&#; dedi. İlk anda &#;Yaaaa&#; diye iç geçirdiysem de, sonra hoşuma gitti böyle bir şeyi istemesi. Nereden başlayacağımı bilemeden yazmaya başladım ama sonrası akıp gitti&#;

img_&#;Çınar 22 Mart ’da İstanbul’da doğdu. İstanbul’da 2,5 sene hem sevgileriyle, hem de verdikleri eğitimle gönlümüzde taht kuran butik bir anaokuluna (Okyanus Okul Öncesi Eğitim Kurumları) gitti. 2,5 sene native speaker bir İngilizce öğretmeni oldu, her gün 2 saat İngilizce eğitimi gördü. Son senesinde ise İngilizce’nin yanı sıra Almanca eğitimine de başlamışlardı. Ankara’ya Haziran’ında taşındık. Dolayısıyla anasınıfı da dahil edersek ilköğretim hayatına başladığı sene tanıştı Ankara ile. Yeni hayat, yeni okul, yeni çevre aynı anda olunca onu bir parça sarsar mı acaba diye endişe etmiştik ama malum çocuklar yeniliklere yetişkinlere oranla çok daha açık ve uyumlular 🙂

Çınar anlayışlı, uyumlu, vicdanlı bir çocuk. Arkadaşlarıyla ilişkisi hem anaokulunda, hem de geçtiğimiz sene ana sınıfında oldukça iyi ve olumlu oldu. Canını çok yakmadığı, kalbini çok kırmadığı müddetçe kimseye küskün kalmayı sevmez. Kendini sıkıntıya sokan bir durum olduğunda, sorunu çok büyütmeden, hayatının merkezine koymadan kendi yolunu arayan ve bulan bir karakteri var. Sınırlarını, istediklerini çoğu zaman net olarak biliyor ve bu sınırların ihlal edilmesi durumunda kendine mutlu olacağı başka bir dünya yaratıyor. Bu konuda geçtiğimiz sene bir parça endişe duymuş, “Acaba sorunlardan kaçıyor mu? Karşısındakini düşünürken acaba kendini ihmal mi ediyor?” diye düşünmüştüm. Ama Başak öğretmeniyle bu konuda yaptığımız sohbetten anladım ki o sadece kendini mutlu eden şeyleri yapmak için ortamı kendi hazırlıyor, sorunları büyütmüyor, baktı ki sorun onu mutsuz edebilecek sonuçları doğurabilir, o zaman kimseyi yargılamadan, kimse üzerinde baskı kurmadan kendi yolunu çiziyor.

Kuralcı ve rutinlere bağlı bir çocuk da aynı zamanda. Herhangi bir davranışın 2 kez üst üste yapılması, onun açısından hemen rutin hale gelmesi için yeterli. Yaşına göre her zaman olgun bir çocuk oldu. Ne yazık ki bu bazen anne-baba olarak bizde de karmaşaya yol açıyor, çünkü ondan beklentilerin yüksek olmasına neden oluyor. Ama en nihayetinde 6,5 yaşında bir çocuk, bunu sık sık kendimize hatırlatıyoruz.

Çınar ‘neden’leri öğrenmeden ikna olmayan, özgür ruhlu bir karaktere sahip. (Bu tespiti anaokulu kurucusu bir öğretmeni yapmıştı onun için, onu tanıdıktan yaklaşık 2 hafta sonra.) Nedenleri öğrenmezse, belki o an için istenen/beklenen davranışı yerine getirir, ama sürekli bir davranış biçimi haline getirmez, ta ki nedenleri ve olası sonuçları öğrenene kadar.

Kırılgan ve hassastır. Ama her zaman bunu dile getirmez, içine atan, ketum bir mizacı da var. Son zamanlarda kendini ifade etmesinin çok önemli olduğunu, hissettiğini karşısındakine açıklamaz ise iletişim kurmanın neredeyse imkansız olduğunu konuşuyoruz. Herkesin farklı bir algısının olduğunu, herhangi bir duygunun farklı insanlar tarafından farklı yaşandığı/algılandığını. Üzüntünün de, mutluluğun da farklı ifade edilebileceğini.

Özgüveni yüksek bir çocuk. Ama son dönemde anne ve babası olarak “Bir şeyi yapıyorsam, iyi yapmalıyım. Yoksa onu yapmak istemiyorum.” tavrını bir parça kırmaya çalışıyoruz. Çünkü bu durum onun motivasyonunu ve şevkini kırıyor. Mücadele etmesi gerektiği, çaba sarf etmeden yeni bir şeyin öğrenilmesinin mümkün olmadığını örneklerle açıklıyoruz.

Okumayı geçen sene sökmüştü. Okul kapandığında kendi masal kitaplarını kendisi okuyabiliyor durumdaydı. Hiçbir zaman onu yönlendirmedik, tamamıyla kendi yolunu kendi buldu aslında. Tatil başlayınca isterse daha uzun hikaye kitapları alabileceğimizi söyledik. Çok istekli olduğu için yaş hikaye kitapları almaya başladık. Kendi seçtiği kitapları aldık. Bitirdikten sonra da bize anlatıyordu. Okudukça hızı artı, hikayenin içine daha çok girmeye başladı ve bu onu daha da şevklendirdi. Tatil boyunca 39 hikaye kitabı okudu 🙂 (Kitapların ortalama sayfa sayısı diyebiliriz.)

Matematiğe de oldukça ilgili. Toplama, çıkarma soruları sormamızı istiyordu geçen sene. Sonra özellikle babasıyla çarpma ve bölmenin mantığı hakkında da bol konuşmaları oluyordu. Tatilde ilgisi okumaya kaydığı için bir parça arka planda kaldı ama galiba matematiği seviyor.

Yazmayı çok seviyor mu emin değilim 🙂 Sanki okumak kadar ilgisini çekmiyor. Ama görev adamı olarak sorumluluklarını yerine getirir diye düşünüyorum. Geçtiğimiz senenin başında ona ödevlerini yapmanın kendi sorumluluğu olduğunu, yapmaz ise sonuçlarına da kendisinin katlanması gerektiğini, dolayısıyla öğretmenine açıklamayı da kendisinin yapacağını söylemiştik. Ödevi olduğunu hatırlatmanın dışında herhangi bir zorlamada bulunmadık. Ama kural ve görev Çınar için önemli olduğu için eksiksiz yaptı ödevlerini hep. Bu sene de aynı şekilde devam diyeceğiz 🙂 &#;

Bunu beğen:

BeğenYükleniyor

deniz giray hakkında

Ben deniz'im. Emre'nin sevgilisi, Çınar'ın annesiyim. Yay burcuyum. Bir mutlu, bir hüzünlüyüm. Bir umutlu, bir umutsuzum. Gitmeleri, yolculukta olmaları severim. Kendisi ve hayatla bir sürü sorunu ve bir sürü sorusu olanım. Cevapları bulmak için gayret edenim, bazense sadece resmi görmekle yetinenim. Öğrenmeyi severim. Hayatta pek çok hikaye, hikayelerde pek çok 'göz' olduğunu bilenim. Her gözün de bir görmediğini anlayanım. 'Huzur', 'sukunet' ve 'metanet'i arayanım. Ben deniz'im.

deniz giray tarafından yazılan tüm yazıları göster »

Otizmli Oğluma Açık Mektup

5 dakika

Otizmli Oğluma Açık Mektup

Her zaman anne olmanın hayalini kurdum. Gelecekteki çocuğumun yüzünün her detayını hayal ettim: babasının gözleri, benim gülüşüm, büyükannesinin saçları, büyükbabasının boyu… Annelik her zaman bana nefes almak kadar doğal gelirdi. Ama nihayet bu hayalim gerçekleştiğinde, tam olarak umduğum gibi olmadı. Otizmli bir çocuğa sahip olabileceğim hiç aklıma gelmemişti. İşte ona yazdığım açık mektup…

İçimden çığlık atmak, bir şeyleri tekmelemek ve küfür etmek geliyordu. Neden ben? Çocuğuma ne olacak? Acı çekmesini mi izleyeceğim? İçimde bir yığın duygu ve soru akıp gidiyordu. İşte o anda, oğluma hislerimi anlatma için bu mektubu yazmaya karar verdim. Çünkü otizmli olsa da olmasa da onu her geçen gün daha çok seviyorum.

Hepimiz çocuklarımıza nasıl yaşayacaklarını gösterdiğimizi düşünürüz, ama aslında tam tersidir. Bu açık mektup ile bu durumu anlamaya çalışalım.

günbatımında anne çocuk

Açık Mektup: Hazır olmadığın dünyaya hoş geldin

Sevgilim oğlum:

Bu açık mektup senin için… Şimdi ne olacağını bilmiyorum. Annen olduğumu ve her şeyin yolunda gitmesini sağlamam gerektiğini biliyorum. Şimdiden yakınlarda gidebileceğin tüm okulların listesini yapıp iyi bir tanesine bulmaya çalışmalıydım. En iyi okul olmak zorunda değil, ben O ANNELERDEN biri değilim ama tabii ki sana iyi bir eğitim vermeye çalışırım. Okuldaki gösterini kaydetmek için kamerayı hazır eder ve öğle vakitlerimi bilim projene yardım etmek için harcarım. İlgili anneler böyle yaparlar.

Tüm bunlar ne anlama geliyor? Evet, yalnızca iki yaşında olduğunu biliyorum ama yolumuzu kaybetmiş gibiyiz. İyi bir anne olmak istiyorum. Sana her olanağı sağlamak istiyorum. Bu yaşadığımız inanılmaz rekabetçi dünyayla en iyi şekilde başa çıkabilmeye hazır olmanı istiyorum. O ANNELERDEN biri olmasam da, beni örnek alıp okulda başarılı olmanı istiyorum.

Dediğim gibi, bu ne yapacağımı, yolumuzda tam olarak hangi adımları atmamız gerektiğini bilmem anlamına geliyor. Ders dışı aktiviteler, öğretmenler, futbol antrenmanları, piyano dersleri üzerine düşünmeliyim… Sezaryenden önce çocuk yetiştirmek ve eğitmekle ilgili her detayı not aldım. Bu yoldaki her adımda ne yapmam gerektiğimi bildiğimi görebilirsin.

Dün sana otizm teşhisi koydular. Şimdi ikimiz de okyanusun ortasında mahsur kalmışız gibi hissediyorum. Bir fırtınanın ortasında kalmış ve koca koca dalgalar üzerimize geliyor gibi. Ve yapabileceğimiz tek şey bunu kabul etmek. Seni korkutmaya çalışmıyorum. Yalnızca şu anda ne yapacağımla ilgili hiçbir fikrim yok. Otizmli bir çocuk büyütmekle ilgili fazla bilgi bulunmuyor… Ama bununla ilgili kafamda çok fazla soru var.

Dün gece kendimi ağlamamaya çalışırken buldum. Hiç olamayacağın doktorluğa, basketbol yıldızlığına veda ettiğim andan beri inanılmaz bir acı çekiyordum. Belki de asla sahip olamayacağın sevgililer, işler ve başarılar için ağlıyordum. Her şey beklentilerin dışında olduğu için gelecekle ilgili ümidimi yitirmiştim.

Ama ne var, biliyor musun? Bu mektubu yazarken ne düşündüğümü biliyor musun? O tüm beklentiler kimin umurunda? O beklentiler er ya da geç suya düşecekti zaten. Ve o durumda da hala tüm ihtiyaç ve arzularını karşılayabilmek için iyi bir anne olmayı öğrenmek zorunda kalırdım.

Demeye çalıştığım şey, doktor olmaya hazırlanan çocuk gördün mü hiç? Daha kendi vücut sıvılarını dahi kontrol edemeyen biri için yapılan bunca şey yüzünden insanın kaçası gelmiyor mu? Ve ne gibi şeyler yazdıklarını biliyor musun? Dünyanın “pit bull çiftleştirme” konusunda daha fazla uzmana mı ihtiyacı olduğunu düşünüyorsun? Yalnızca iki yaşında olduğun için bu sorular muhtemelen kafanı karıştıracaktır.

kollayan anne

Fark ettim ki senin için yaptığım bu planı sen kabul etseydin bile bunun bir garantisi olmazdı. Ve başka neyi fark ettim biliyor musun? Hiç de sıkıcı olmadığını. Tatlı, kibar ve zekisin.

Bana öpücük vermek için odanın öbür ucundan koşacaksın ve sorunları kendine has yöntemlerinle çözeceksin. Kaçan kediyi vahşice alıp kucaklayacaksın. Bu üzerinde çalışmamız gerekecek bir şey. Yine de bu beni gururlandıran bir şey. Evet, sen benim otizmli oğlumsun ama aynı zamanda biricik ve özgünsün. O halde neden en baştan zaten gerçekleşmeyecek hayallerin gerçekleşmeyeceği için ağlıyorum ki?

Geleceğin nasıl olacağını bilmiyoruz. Ama bildiklerime dayanarak, mutlu, bağımsız ve yaşadıklarından tatmin olan bir yetişkin olacağını düşünmeye başladım. Sana konulan teşhis beni senin ne kadar zeki ve olağandışı biri olduğunu düşünmekten alıkoymadı.

Bu andan itibaren, bu sabahtan itibaren, insanların sana diğer vahşi, anlamlandırılamayan duygusal, tepkisel, hareketli, garip ve bir anı bir anına uymayan çocuklara davrandıklarını gibi davranacağını ummaya başladım.

Önümüzdeki birkaç yıl için, okulda atıştırmalık olarak ne yemek istediğinle ilgili fikrini değiştirdiğinde (diğer nevrotik çocukların annelerinin yaptığı gibi) şikayet etmek yerine pozitif kalacağım.  Senin, diğer otizmli olmayan çocukların yaptıkları gibi, sümüklü böcekleri keşfettiğini, onları bir şekilde hala canlıyken hazinelermiş gibi gömdüğünü görmek isterim.

Demeye çalıştığım şey, aşkım, otizmli olmak mükemmellik, başarı ya da normal bir hayata engel değil. Ve eminim, yaşlandıkça da bu değişmeyecek. Duyarlı ve akıllısın. İnatçı, dayanıklı ve kararlısın. Ve yeteneklisin. Gelecekte seni harika şeyler bekliyor. Dün öğrendiğimiz gerçek hayatımızda olsa dahi, hala kendimi şanslı bir insan olarak görüyorum. Çünkü, sahip olabileceğim tüm çocuklar arasında ben yine seni isterdim.

Sen bizim çocuğumuzsun aşkım. Ve birlikte, nasıl ilerlememiz gerektiğini çözeceğiz. 

anne çocuk silüeti

Otizmli bir çocuğa sahip olmak dünyayı yeniden keşfetmek gibi

Otizmli bir çocuğunuz olduğunu öğrenmek ne kadar dramatik olsa da, bu teşhisin konulması çoğumuzun düşündüğü kadar korkunç bir şey değil. Otizmli bir çocuğa sahip olmak yalnızca dünyayı onların gözlerinden ve onların kendine has dünyayla iletişim kurma biçimlerinden tekrar keşfetmeniz gerektiği gerçeğini size gösteriyor. 

Otizmli çocukların da diğer çocuklar gibi çevreleriyle iletişime geçmek için kendilerine has yöntemleri vardır. Eğer otizmli bir çocuk annesiyseniz, eğer önceden harekete geçerseniz onların harika bir hayat sürdürebileceklerini yakında fark edeceksinizdir. Desteğinizle, çocuğunuz kendi yolunu kendine has bir yöntemle çizecektir. Ve bu yolda, mutluluğu bulacaklardır.

Yazarın notu: Bu makale Shannon Frost Greenstein’ın “Otizm Tanısı Yeni Konulmuş Oğluma Açık Mektup” kitabına dayanmaktadır.

İlginizi çekebilir

AİLELERİMİZDEN BİZE MEKTUPLAR

Caner Özlem ve Alper ULUS

bostanlı anaokuluSevgili Limon Ailesi,

Sizlerle bir yılı geride bırakmanın keyfini yaşadığımız bu günlerde duygularımızı biraz paylaşmak istedik.

Doğumundan bu yana içimizin parçası, en değerli varlığımız, uğruna gözümüzü kırpmadan herşeyi feda edebileceğimiz tek kıymetlimiz, oğlumuzu, minik Caner’imizi sizlerin değerli ellerine teslim edeli 1 yılı geçti. 1 yıl önce ilk ayrılığımızı yaşadığımız günlerde bize kah ofisinizde keyfili sohbetlerinizle moral verdiniz, kah izlememezi tavsiye ettiğiniz yöntemlerle yol gösterip destek oldunuz. O günlerde minnoşumuzu bilmediğimiz, tanımadığımız bir yere teslim etmek çok kolay değildi. Kıymetlimiz ya..; araştırdık, sorduk, inceledik, döndük dolaştık ve sizin güleryüzlü, samimi, dost, içten ailenize katılmaya karar verdik.

İlk gözyaşlarımızı bastırıp alışma dönemini atlatmak zordu.. travma idi. Ama öyle güçlü bir destek vardı ki arkamızda yara almadan atlattık ilk aşamayı. Sonra bir baktık minik oğlumuz biberondan değilde bardak tan süt içtiği için alkışlanmanın gururunu paylaştı bizimle. Belli ki hoşuna gitmişti katıldığı ilk sosyal toplulukta onore edilmek.
Sevgiyle değiş tokuş etti oyuncaklarını&#; ilk birkaç hafta niye paylaşmak zorunda olduğunu anlamak zor olsa da&#;
Sonra minik parmaklarının renkli izlerini gördük eve getirdiği ilk faaliyet sayfalarında. Atık materyallerden yaptığı ilk kağıt tabak fok balığını büyükannesine hediye ettiğinde beraber doldu gözlerimiz.

Bu bütün sene devam etti durdu. Bazen hastalandık gelemedik, bazen canımız istemedi gelmek istemedik, bazen tam ayrılık anında kapı önlerinde yeniden en başa ilk ayrılık korkusuna geri döndük ama bezmedik. O minicik adamın, dev minik adam rütbesine terfi etmesini beraber seyrettik.

Bir gösteride anladık neredeydik nerelere geldik. O zıplarken sevinçle sahnede biz yine gözyaşları selinde onurlandık, gururlandık.

Sonra sizleri düşündük&#;. ne zor bir işi nasıl da başarıyla kotardığınıza şahit olduk. Öyle ya ! kolay mı o kadar minik dev adamla, hanımla baş etmek. Biz bir iki tanesiyle zar zor baş ederken bir göz hareketiyle yerlerinden bile kıpırdatmadan oturtan değerli Öğretmenlerimize ağzımız bir karış açık hayranlıkla, ve dürüst olmak gerekirse birazda gıpta ile bakakaldık.

Kolay mı o kadar çocuğu elinin bir parmağı ile yıllardır bale yapıyormuş edası ile çevrelerinde döndürmek ? Kolay mı müziğin ritmini kaçırtmadan bir el şaklaması ile hep birlikte zıplatmak ?

Nota nın ne olduğunu bile bilmeyen bir toplumda kolay mı do-re-mi-fa’ yı ellerindeki minicik çubuklarla bir müziğe döndürmeyi sağlamak ?

Kısaca biz canımızdan değerli evlatlarımızı emanet ettiğimiz ailenizin sevgi dolu yüreklerini, inanılmaz emeklerini, evlatlarımıza gösterdiğiniz özverili çalışmaları, büyük bir ahenkle birbirini tamamlayan o samimi ve içten, iyi niyetli çabaların meyvesini izleyip keyif aldık.

Bizlere bu keyfi yaşatan yüreğini ortaya koyan ve emeği geçen tüm Limon Anaokulu Ailesini tek tek kutluyor, ve çocuklarımızın üzerinde bu kadar hak kı olan hepinize oğlumuz ve ailemiz adına sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir