Kaygusuz Abdal (d. ? ö. ?) asıl adı Alaeddin Gaybi olan Alevi Bektaşi halk ozanı.
Aşkile geldim cihana, meskenim dağlar menem
Terk edip cümle sivayı, mahrem-i tevhid menem
Guş edince men aref esrarını, mest olan ehkâr menem
Şöyle ikrar verdim ol dem Gaygusuz Abdal menem
Asıl adı Gaybidir. Kaygusuz Abdalın hayatı hakkında ki bilgilerin çoğu Bektaşi menkıbelerine dayanır. Bu menkıbelerin en tanınmışı onun Abdal Musaya bağlanışını anlatan hikayedir: Alaiye (Alanya) beyinin oğlu Gaybi, avlanırken attığı okla bir geyiği koltuğundan vurur. Yaralı geyik kaçar, Gaybi arkasından koşar. Geyik Abdal Musanın tekkesine girer, arkasından avcı da girer, dervişlerden geyiği sorar. Dervişler görmediklerini söylerler. Çekişme başlar. Olaya Abdal Musa karışır ve koltuğu altından kanlı oku çıkararak Gaybiye gösterir. Gaybi okunu tanır ve Musaya bağlanır. Alanya beyi oğlunu tekkeden kurtarmak ister ama Gaybi, Musadan ayrılmaz. Bey, Teke (Antalya) beyine başvurarak oğlunun kurtarılmasını ister. Teke beyinin gönderdiği ordu Musaya yenilir, Gaybi tekkede kalır.
Kırk yıl tekkede Abdal Musaya hizmet ettikten sonra şeyhi tarafından Mısıra gönderilen Kaygusuz Abdal, orada bir tekke kurar. Bu tekke, İslam dünyasında büyük bir ün kazanır ve hastalarla başı dara düşenlerin sığınağı olur. Kaygusuz Mısırda ölür. Türbesi, Kahire yakınlarında bulunan bir mağaradadır.
Hece ve aruzla şiirler söyleyen Kaygusuzun nesirle yazılmış eserleri de var. Aruzla yazılmış şiirleri divanında toplanmıştır. Hece ile yazdıklarına ise cönklerde ve şiir mecmualarında rastlanıyor.
Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan, bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır. Kaygusuz adını taşıyan başka şairlerin de bulunması, eserlerinden bazılarının başka bir Kaygusuzun olabileceği kuşkusunu, doğuruyor.
Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer. Hemen bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuza ait olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir akrep ve bir arslan, ayakları bine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş.
XVIII. yüzyıl ressamlarından Levninin yaptığı güzel bir Kaygusuz minyatürü vardır. Kaygusuz, bir eserinde yıllarında doğduğunu söylüyor. Eserlerinden de anlaşıldığına göre XV. yüzyılda yaşamış olan şair, Anadolu ve Rumelinin birçok yerlerini gezmiş ve iyi bir öğrenim görmüştür. Özellikle hece ile yazdığı şiirlerde ve nesirlerinde güzel bir Türkçe kullanır.
Kaygusuzun tasavvufla ilgili şiirleri yanında tekerlemeleri, şathiyeleri (alaylı, iğneli ve simgeli şiirler) de önemli bir yer tutar. Yunus Emre yolunda yürüyen şair, bu tür şiirlerinde ona daha çok yaklaşır. Ölüm yılı bilinmiyor.
Kaygusuz Abdalın manzum, mensur ve manzum-mensur karışık eserleri bir hayli yekun tutar. Bugüne kadar yapılan araştırmalarda onun muhtelif mecmualarda bulunan birkaç şiiri ve Gevhernâme, Minbernâme gibi küçük mes-nevîleri neşredilmiştir. Hâlbuki Kaygusuzun eserleri hacim bakımından bu neşirlerle mukayese edilemeyecek kadar çoktur. Bizim tespit edebildiğimiz Kaygusuza ait eserler şunlardır:
Manzum Eserleri:
Mensur Eserleri:
Manzum+Mensur Eserleri:
Manzum Eserleri:
1. Divân: Onun Divândaki şiirleri üç yüz elliye yaklaşmaktadır. Bunların yüzde sekseni gazeldir. kadar heceyle yazılmış şiiri vardır. Ayrıca Dolâbnâme adlı kasidesi ile iki terci ve iki terkib-i bendini ve iki müstezadını da onun mürettep olmayan divanı içinde kabul etmek lazımdır. Divândaki şiirlerin, gazellerin pek çoğu ilâhî bir vecd içinde yazılmış gibidir. Hece ile yazılanlar daha çok şathiye karakterindedir. Bunlarda Kaygusuz, ya Tanrıyla samimi bir şekilde konuşmakta ya da dünyanın geçici zevklerine kapılan insanı alaycı bir üslûpla anlatmaktır. Bazı şiirleri ise ilâhî ve nutuk havasındadır.
2.Gülistân: Lâmekânı, ezeldeki vahdet-i vücûdu anlatmakla başlar. Kâinatın ve Hz. Âdemin yaradılışını uzun uzun hikâye eder. Kısas-ı enbiya, kısa olarak anlatıldıktan sonra belirli bir konu üzerinde durulmaz. Tasavvufun çeşitli konuları, yer yer son derece heyecanlı bir üslûpla dile getirilir.
3.Mesnevî-i Baba Kaygusuz (I-II-III): Yazmalarda mesnevî başlığı altında Kaygusuzun üç mesnevîsi vardır. Bunlardan ikincisi, küçük mesnevî başlığı altında da geçer ve öbürlerine nispetle kısadır. Her üç mesnevîde de belirli bir konu olmayıp tasavvufî vecd ve heyecan etrafında dönerler. Mesne-vîlerde Kaygusuz, lirizmin zirvesine ulaşır. Diyebiliriz ki bütün şiirleri içinde en yüksek heyecan mesnevîlerinde, bilhassa birinci mesnevîde bulunur.
4. Gevhernâme: 71 beyitlik kısa bir mesnevîdir. Başlangıçta, vahdet-i vücûd görüşünü, deryadan kenara atılan gevher teşbihiyle dile getirir. Gevherin cânı Hz. Muhammeddir. Ve eser onu methetmek için kaleme alınmıştır.
5. Minbernâme: 58 beyitlik küçük bir mesnevîdir ki daha çok nefsi bilmenin esas olduğu üzerine kurulmuştur.
Mensur (düz yazı) Eserleri:
1. Budalanâme: Budalanâmede akl-ı maâş, akl-ı maâd, nefsi bilmek, gönül, mürşid gibi tasavvufî meseleler anlatılır.
2. Kitâb-ı Miglâte: Bu eser, kompozisyon bakımından oldukça değişiktir. Burada bir derviş, devamlı olarak uykuya dalmakta ve rüyasında, bazen geçmişte, bazen gelecekte teferrüç-seyahat etmektedir. Her defasında karşılaştığı şeytanla mücadeleye girip onu malûb etmektedir. Bu ilgi çekici eserde, geçmişe ve geleceğe ait çizgiler, tablolar, science-fictionların zaman makinasını andırmaktadır. Eserde dervişin zaman zaman söylediği şiirler, coşkun bir lirizmin ifadesidir.
3. Vücûd-nâme: İnsan vücûdunun çeşitli uzuvlarıyla, bazı dinî ve tasavvufî ve kozmik kavramlar arasında teşbihler yapan, münasebetler kuran bir eserdir. Mesela; kara kış şeriâta, yaz tarikata benzetilir. Baş, devlet tacına; alın, hidayet nuruna teşbih edilir. Daha sonra mürşidin lüzumu anlatılır.
4. Risâle-i Kaygusuz Abdal: İstanbul Belediye Kütüphanesi, Osman Ergin Bölümü, Risâle-i Kaygusuz Abdal başlığı ile geçen bu tercüme eser, muhteva ve şekil itibarıyla Kaygusuzun diğer eserlerine benzemektedir. Bu bakımdan biz, bu eserin de Kaygusuz Abdala ait olduğu kanaatini taşıdık ve Kaygusuz Abdalın Mensur Eserleri arasında değerlendirilmesini ve neşrini uygun bulduk. Bilindiği gibi, Risâle-i Kaygusuz Abdal adlı bu tercüme eserinde Kaygusuz Abdal; Allaha varma yollarını, tasavvufî vecdî, nefsin terbiyesini ve olgunlaşmasını, sabrı, yer yer lirik ve genellikle didaktik bir üslûpla anlatmaktadır. (Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL, Türk Halk Şiiri)
Manzum+Mensur -Karışık- Eserleri:
Bu iki eser de, tıpkıbasımla beraber, düzeltmeler ve eklemelerle yeniden Türkiye Diyanet Vakfı Alevi-Bektaşi Klasikleri arasında ve da basılmıştır.
1. Dil-güşâ: Vahdet-i vücûdu anlatan uzun bir mesnevî ile başlar. Eserde uzun Farsça bölümler vardır. Bir dervişin tasavvuf umdelerini anlatması ile devam eden Dil-güşâ tamamen tasavvufa hasredilmiştir.
2. Saray-nâme: Cihan-Saray teşbihiyle yola çıkılarak, dünyaya gelmekten maksadın ibadet etmek ve Allahı tanımak olduğu anlatılır. Kaygusuzun şeriat unsurlarına en çok yer verdiği eser Saraynâmedir. Bu bakımdan diğer manzum eserlerine nispetle daha kurudur. Ancak yer yer lirik söyleyişler de vardır.
Ayrıca bakınız ⇒ Yüzyılda Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı ve Temsilcileri
NEFES
Beylerimiz elvan gülün üstüne
Ağlar gelir şahım Abdal Musaya
Urm abdalları postun eğnine
Bağlar gelir şahım Abdal Musaya
Urum abdalları gelir dost deyü
Hırka giyer aba deyü post deyü
Hastaları gelir derman isteyü
Sağlar gelir bizim Abdal Musaya
Hindden bezirganlar gelir yayınur
Aşık olan bu meydanda soyunur
Pişer lokmaları açlar duyunur
Toklar gelür pirim Abdal Musaya
İkrarıdır koç yiğidin yuları
Fakjhleri çeksem gelmez
İleri Akpınarın yeşil güllü suları
Çağlar gelir pirim Abdal Musaya
Meydanında dare durmuş köçekler
Çalınır koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudüm açılır sancaklar
Erler gelir pirim Abdal Musaya
Kılıç sallar Yezidlerin kasdına
Ali Zülfikarın almış destine
Tümen tümen genç Alinin üstüne
Erler gelir şahım Abdal Musaya
Her matem ayında kanlar dökülür
Demine Hü deyü gülbank çekilir
Uyandırıp Hak çırağı yakılır
Erler gelir şahım Abdal Musaya
Benim bir isteğim vardır Kerimden
Yezit bilmez erenlerin sırrından
Kaygusuzum cüda düştüm pirimden
Erler gelir şahım Abdal Musaya
Cemil Yener Türk Halk Edebiyatı Antolojisi
Kaygusuz Abdal
Kaygusuz Abdalin gerçek kişiliğiyle, yaşamıyla ilgili bilgiler yetersizdir, birtakım söylencelerle karışmıştır. Bu söylenceler arasından onun gercek yanını bulup çıkarmak kolay değildir, bu konuda en önemli kaynak elimizde bulunan, bir divan da toplanan şiirleridir. Kaynaklarda, bu özgün ozanın Alaiye (Alanya) Beyinin oglu oldugu, gerçek adinin Alaeddin Gaybi diye bilindigi, yillari arasinda yasadigi söylenir. Bu bilgilerin kesinligi, açikligi sözkonusu degildir. Özellikle ölümünün yilinda olmasi kolay kolay onaylanabilecek bir sav degildir. Onun, bir siirinden Abdal Musaya baglandigi, onunla görüstügü, onun önerisi üzerine Misira giderek orada bir Bektasi Tekkesi açtigi da söylentiler arasindadir. Bütün bu söylenti niteligi tasiyan bilgilerin aydinlattigi biricik gerçek böyle bir ozanin bulundugu, yüzyilda yasadigi, birtakim etkinlikler gösterdigidir. Kimi kaynaklara göre Kaygusuz Abdal yüzyil sonlarinda Misira gitmis, bir süre Kerbela-Necef dolaylarinda gezmis, hacca ugramis, sonra oldugu Misira dönmüs, orada bir magaraya gömülmüs, bu nedenle ona magarada gömülü anlaminda Abdullah Magaravi (magarada gömülü Tanri kulu) denmistir. Hac dönüsü Sama ugramis, orada bir bahçeyi sulamada kullanilan büyük dolabi görmüs, ondan esinlenerek Dolabname adli siirini yazmis. Bunlarin hepsi, ozana yakistirilan, onu söylence ürünleriyle donatan dil ürünleridir, gerçek yasaminin saptanmasinda etkin belge niteligi tasimaz. Yine kimi kaynaklara göre Misira gitmeden Filibe, Yanbolu, Manastir, Edirne dolaylarinda bulunmus, düsüncelerini yaymaya çalismistir.
Yasami yeterince bilinmeyen Kaygusuz Abdalin düsüncelerini, adina düzenlenen divaninda toplanan siirlerinin incelenmesinden çikarmak, anlamak kolaydir. O, abdallar toplulugundandir, bir siirinde söyledigi gibi saçini, sakalini, biyigini, kaslarini kestirerek (car-darb) dolasirmis. Bu islem abdallik yoluna girmenin özelliklerinden biridir.
Kaygusuz Abdalin siirlerinden anlasildigina göre çok iyi bir ögrenim görmüs, tasavvufu bütün ayrintilariyla ögrenmis, özellikle Islam dini konusunda genis bilgi edinmistir. Onun Abdal Musa ile iliskisini anlatan özgün bir öykü vardir: Alaiye Beyinin oglu olan ozan avlanmayi çok severmis. Günün birinde ava çikinca bir geyikle karsilasmis, yayini gerip geyigi oklamis. Sirtina ok saplanan geyik kaçmaya baslamis, Alaeddin Gaybi de geyigin ardinca kosmus. Geyik, sirtindaki okla Abdal Musa Tekkesine siginmis. Tekkeye geyigin ardinca giren ozan karsisinda duran Abdal Musadan içeri giren geyigin kendisine verilmesini istemis. Abdal Musa ise koltugunun altina saplanan oku çikarip göstererek Ogul, attigin ok bu mu? diyerek Kaygusuza gösterince ozan kendinden geçmis, Abdal Musanin ayaklarina kapanarak ondan yardim dilemis, böylece tekkeye girmis, tarikata girmis.
Bu duygulu, sevecen öykünün dogrulugu, yanlisligi tartisilmaz, özünde ilkçag Anadolu dinlerinden gelen, geyigin Hititlerce tanrisal bir varlik oldugunu bildiren bir söylence vardir. Onun
Bin batmandan olsa kazan
Ustager degil mi düzen
Hayranlik esince cana
Bengilik de gereg olur
dörtlügüne dayanilarak esrar içtigini söyleyenler vardir. yüzyil Anadolusunda esrar içmek abdallar arasinda cok yaygin bir tutkuydu. Ancak, Mevlananin kimi siirlerinden, Sems-i Tebrizinin oldugu söylenen Makalat tan anlasildigina göre Mevlevilerde de esrar içimi yaygindi. Tasavvuf yolunu seçenlerin çogunun esrara düskünlügü bilinmeyen bir olay degildir. Bu tutkunun nereden kaynaklandigini bilemiyoruz, ancak yaygin bir aliskanliga dönüstügü açiktir, yorum gerektirmez.
Urum Abdallari gelir dost deyu
Egnimize aba, hirka, post deyu
Hastalari gelür derman isteyu,
Saglar gelur sahim Abdal Musaya
dörtlügüyle baslayan kosugundan, inanca olarak Abdal Musaya kapilandigi, ondan el aldigi anlasilmaktadir. Yukarda anlatilan geyik olayi da bu durumu kanitlar niteliktedir. Baska bir kosugunda bulunan
Ergenenin köprüsü
Susuzluktan bunalmis,
Edirne minaresi
Egilomis su içmege
dörtlügüne dayanilarak Edirne yörelerini dolastigi sonucu çikarilmaktadir. Burada geçen Edirne minaresi nden anlasildigina göre, o dönemde Edirne ilinde önemli camiler vardi, üstelik bir akarsu kiyisindaydi. Kaygusuz Abdal, adinin Gaybi oldugunu Dolabname adli uzun siirinde söyler:
Alai Gaybi bundan tekke kılmaz
Hakin fazlıdurur ancak dayagı
Sabır seccadesin altına almışTevekkülden kuşanmıstır kuşağı
Sözünü Kaygusuz arife söyle
ne bilsün sükkeri dana buzağı
Demek siirlerinde tapsirmasi olan Kaygusuz ile özel adi olan Gaybi yi birlikte kullanmistir. Onun Sarayi tapsirmasini kullandigi siirleri de vardir. Bu degisik adlari neden seçtigini bilmiyoruz. Ününün, yasadigi çagda bile, yayginligina karsin yasami konusunda yeterli bilginin bulunmayisini açiklamak kolay degildir. Kendisi de, siirlerinde, doyurucu bilgi vermiyor. Onunla ilgili kaynaklarda da güvenilir nitelikte bilgi yoktur. Siirlerinin incelenmesinden çok gezdigi, çok kimse tanidigi anlasiliyor, ancak bu da bir yorum olmaktan öteye geçemez. Bir yerde:
Kelebek bugday ekmis
Manisa ovasina
derken Manisa ilini, baska bir yerde de, yine alayci, güldürücü bir tutumla:
Kertenkele derilmis
Dile Kirim geçmege
gibi dizeler söylemesine bakarak bu yöreleri gezdigi sonucunu da çikarabiliriz ama sonuç degismez, yasaminin gerçegi yine karanlikta kalir. Burada arastiriciya düsen baslica görev, bu ünlü ozanin ürünlerine dayanarak kisiligini, dilini, basari asamalarini, düsüncelerini açiklamaktir.
Kaygusuz Abdalin birkaç siirinde kadindan, birisinde açikça karisindan yakindigi görülür, buna dayanarak iyi bir evlilik geçirmedigini söyleyecek durumda degiliz; alayci, yerici, güldürücü dili kimi konularda güvenilir bir yargiya varmayi engeller. Bektasilikte Haci Bektas Veliye yorulan bir olaydan (Kadincik Ananin esi degil de can yoldasi oldugundan) onun evlenmedigi sonucunu çikarmak, yalniz (mücerred) yasadigi yargisina varmak da pek tutarli degildir. Yine siirlerinde geçen yer adlarina, yöre özelliklerine dayanarak onun yasami süresince çok yer gezdigini, gezdigi yerlerin dogal konumlarini, özelliklerini halkinin begenilerini, yemeklerini, giyim kusamlarini yansitan dizeler ilginçtir. Bu ozan siirlerinde adlari geçen yerleri gezmis, görmüsse, dogayi seven, degisik bölge insanlarini tanimaktan, onlarla iliski kurmaktan kivanç duyan bir gezgin niteligi tasir. Eski yazinimizda, ozanlarla, yazarlarla, sanatçilarla, düsünürlerle ilgili olaylari dogal ölçüler içinde anlatma gelenegi dogmamistir, bu nedenle üzerinde çalisilmak istenen kisiyi açik gerçegiyle anlama olasiligi azdir. Bu konulari içeren tezkire adli yasamöyküleri yapitlarinda insanin ayagi topraga basmaz, hep yükseklerde, bosluklarda dolastirilir. Buna bir de vilayetname, menakibname gibi söylence nitelikli yapitlar katarsak isin içinden çikilmaz, gerçek olayin saptanmasi olanaksiz duruma gelir. Yazar, yasamini anlatmak istedigi kisiyi, oldugu gibi degil de, düsledigi gibi anlatmayi sever, yasanmamis bir olayi yasanmis göstermekten kendini alamaz. Kaygusuz Abdalin durumu da az cok aynidir; yasanmis olayi yakalamak için elimizde güvenilir belge yoktur.
İsmet Zeki Eyüboglu -Kaygusuz Abdal
Kaygusuz Abdalın Yaşamı
Kaygusuz Abdalin asil adi Alâeddin Gaybîdir. Padisah II. Murat () döneminde ve yillari arasinda yasadigi, babasinin Hüsameddin Mahmud oldugu söyleniyor. Dogdugu, öldügü yer ve yil kesin olarak bilinmiyor. Menkibeye göre yasami söyle: Gaybî, Alaiye (Alanya) Beyinin oglu imis. Iyi bir ögrenim görmüs. Bir gün yaraladigi bir geyigi kovalarken Abdal Musanin Elmalidaki dergahina varmis. Dervislerden geyigi sormus. Abdal Musa, koltugunun altina saplanan oku göstererek, Ogul attigin ok bu mudur? diye sormus. Sasirip üzülen Gaybî, onun ayaklarina kapanmis, tekkesine kul olup Kaygusuz adini almis. Kirk yil orada hizmet etmis. Bektasiligin ululari arasina girmis. yillarinda Rumeliyi dolasmis. Edirne, Yanbolu, Filibe ve Manastirda bulunmus. Daha sonra Hacca gitmis. Misira gönderilerek kurdugu tekkeye seyh olmus. Ünü Islam dünyasina yayilmis. Ölünce, Mukattam daginda bir magaraya gömülmüs
Abdal Musa gibi halifesi Kaygusuz Abdal da Bektasi edebiyatinin kurucularindan sayilir. Yunus Emrenin açtigi yolda yürümüstür. Hem aruz, hem de heceyle yazmistir. Tasavvuf felsefesine yaslanan siirlerinde ince bir alay görülür. Yobazlikla hem sofulugu nükteli bir anlatimla taslar. Tekerlemelerle beslenen temiz bir dili ve kivrak, tatli, özgün bir deyisi vardir. Birkaç siirinde Serâyi, Miskin Serâyi, Kul Kaygusuz ya da Miskin Kaygusuz mahlasini kullanmistir.
Eserleri: Divân, Sarây-nâme, Minber-nâme, Dil-güsâ, Gevher-nâme, Budala-nâme, Mesnevi, Muglâta-nâme, Esrâr-i Hurûf, Vücûd-nâme
KAYNAKÇA
Kaynak: Türk Halk Siiri, haz. Asim Bezirci, Say Yayinlari,
Ayrıca bakınız ⇓
Asıl adı Alaeddin Gaybi olan Alevî-Bektaşî halk ozanı.
Dedesi Alaeddin bin Yusuf Babası İse Alaiye Begi Hüsameddin Mahmud olduğu söylenir. Hacı Bektaş-ı Veli’den sonra Bektaşîlik tarikâtının başına geçen Abdal Musa'ya bağlanarak tasavvuf yoluna girdi. Kaygusuz Abdal, Bektaşî erkannâmesi üzerinde bazı düzenlemeler yaparak Bektaşîliğin ilk "erkannâmesini" hazırladı. Böylece Bektaşîlik Tarikatı’nın ilk “tüzük yapıcısı” “Kaygusuz Abdal” olmuş oldu. Mısır'a giderek Bektaşîliği yaymaya çalıştı ve orada vefat etti.
Didaktik türdeki eserlerinde açık ve yalın bir dil kullandı. Nükteli ve iğneli bir üslubu vardır. Alevî-Bektaşî şiir geleneğini sürdürdü. Bazı şiirlerinde Yunus Emre'nin etkileri görülür.
Divân
Sarây-nâme
Minber-nâme
Dil-güsâ
Gevher-nâme
Budala-nâme
Mesnevi
Muglâta-nâme
Esrâr-i Hurûf
Vücûd-nâme
Kaygusuz Abdal, yılında Alaiye’de (Alanya)doğmuştur. Asıl adı Alaeddin Gaybi’dir. Babası Alaiye Beyi Hüsameddin Mahmud’dur. İyi bir öğrenim görmüştür. Hacı Bektaşi Veli’den sonra Bektaşîlik tarikâtının başına geçen Abdal Musa'ya bağlanarak tasavvuf yoluna girdi. Genç yaşta Abdal Musa’ya derviş olarak Kaygusuz adını almıştır.
Kaygusuz Abdal, Bektaşî erkannâmesi üzerinde bazı düzenlemeler yaparak Bektaşîliğin ilk "erkannâmesini" hazırladı. Böylece Bektaşîlik Tarikâtı’nın ilk “tüzük yapıcısı” “Kaygusuz Abdal” olmuş oldu. XIV’üncü asrın sonlarında Abdal Musa’nın isteği üzerine yanına kırk dervişi alıp Mısır'a giderek bir tekke açmış ve Bektaşîliği yaymaya çalışmıştır.
Hicaz, Suriye ve Irak’da Kerbela-Necef dolaylarında dolaşarak Anadolu’ya dönmüştür. Rumeli’nin Yanya, Filibe ve Manastır şehirlerinde de bulunmuştur. Sonra da Mısır’a dönmüştür.
Kaygusuz Abdal, Yunus Emre‘nin yolunda yürüyen şairlerdendir. Hem aruz ölçüsü hem de hece ölçüsü ile şiirler yazmıştır. Mensur eserleri, mesnevileri ve ilâhileri vardır. Nesri sâde Türkçe ile yazmıştır.
Kaygusuz’un coşkun, içten ve bazen de alaycı bir dili vardır. Şiirlerinde samimi bir anlatımdan birden bire alaycı bir dile veya tekerlemeye geçmekte, normal hayatta olağan görebileceğimiz bazı hareketleri alaya almakta, hicvetmektedir. Bazı şiirleri ise ilahi ve nutuk tarzındadır.
Şiirlerinin bir çoğunda Kaygusuz takma adını kullanan ozan , bazı şiirlerinde Serayi adını da kullanır.
Kaygusuz Abdal, Bektaşiler arasında büyük saygı ile anılır ve Bektaşi uluları arasına girer. Hemen bütün Bektaşi tekkelerinde bulunan ve Kaygusuz'a ait olduğu kabul edilen bir resimde, bir yılan, bir akrep ve bir arslan, ayakları dibine yatarak ona boyun eğmiş görünürmüş.
Kaygusuz Abdal, yılında yaşında yılında öldüğü zaman Mısır’daydı ve vasiyeti üzerine tekkesinin yanındaki bir mağaraya gömüldü.
Eserleri:
- Divân
- Sarây-nâme
- Minber-nâme
- Dil-güsâ
- Gevher-nâme
- Budala-nâme
- Cefriyye-i Kaygusuz
- Mesnevi
- Muglâta-nâme (Kitab-ı miğlate)
- Esrâr-i Hurûf
- Vücûd-nâme
Kaygusuz Abdal’nın Şiirlerinden Bazıları :
Gel Hakka olma asi
Ta gide gönlün pası
Dört kitabın ma’nisi
Var edeb öğren edeb
Gaflet içinden uyan,
Edebsüz olma iy can
Edebdür asl-ı iman
Var edeb öğren edeb
Edeb gerekdür eve
Ta yolı doğru vara
Edebsüz olma yine
Var edeb öğren edeb.
Kaygusuz Abdal uyan
Işkı bil işka uyan
Şöyle dimişdür diyen
Var edeb öğren edeb
Bundan Sana Ne
Ademi balçıktan yoğurdun yaptın,
Yapıp da neylersin, bundan sana ne
Halk ettin insanı saldın cihana
Salıp da neylersin bundan sana ne
Bakkal mısın teraziyi neylersin
İşin gücün yoktur gönül eğlersin
Kulun günahını tartıp neylersin
Geçiver suçundan bundan sana ne
Katran kazanını döküver gitsin
Mümin olan kullar didara yetsin
Emreyle yılana tamuyu yutsun
Söndür şu ateşi bundan sana ne
Sefil düştüm bu alemde naçarım
Kıldan köprü yaratmışsın geçerim
Sol köprüden geçemezsem uçarım
Geçir kullarını bundan sana ne
Kaygusuz Abdal der cennet yarattın
Cehenneme nice kulları attın
Nicesin ateş-i aşk ile yaktın
Yakıp da neylersin bundan sana ne
Sakalım
Ben bu derde düşeli, Bu sakalı kırkarım.
Hak ile bilişeli, Bu sakalı kırkarım.
Ben keserim o biter, Çemende bülbül öter,
Usta berber der yeter, Bu sakalı kırkarım.
Ben çalarım tanbura, Giyinirim tennure,
Hak çerağın uyara, Bu sakalı kırkarım.
Ben gezerim yazıda, Kuvvetim var pazuda,
Ne işim var kazıda, Bu sakalı kırkarım.
Kaba sakal istemem, Hep kesilse gam yemem,
Hiç kısa - uzun demem, Bu sakalı kırkarım.
Var mı bunda bir hatam, Gayrı gönülden atam,
Çok mu gelir bir tutam? Bu sakalı kırkarım.
Aşka olup mülazım, Bilindi cümle razım
Gayrı, sakal ne lazım! Bu sakalı kırkarım.
Bıyığımla başımı, Kirpiğimi kaşımı
Hak onara işimi Bu sakalı kırkarım.
Kaygusuz Abdal menem, Fartu furtu bilmenem,
Tek tüyünü koymanam, Bu sakalı kırkarım.
Kaynak:seafoodplus.info