s ile başlayan deyim / S Harfi ile başlayan deyimler ve deyimlerin anlamları hakkında kıs bilgiler

S Ile Başlayan Deyim

s ile başlayan deyim

S Harfi ile başlayan deyimler

Saati saatine : hesaplanan ya da kararlaştırılan saatte, tam vaktinde, tam saatinde.
Saati saatine uymamak : Durumu, tavırları sık sık değişmek bir öyle böyle olmak; bir saati bir saatine uymamak.
Saat tutmak : Bir işe başlama saatini ayıntîya saptamak ve bitinceye kadar geçecek zamanı belirlemek için sürekti olarak ya da sık sık saatine bakmak.
Sabaha çıkmamak: Hasta sabah olmadan ölmek. Sabah akşam: Bir sabah bir akşam olmak üzere. Her zaman, hiç ara vermeden.
Sabahı etmek (bulmak): Akşam başlanan bir iş uğruna bütün geceyi uykusuz geçirmek
Sabahın köründe : Daha ortalık ağarmadan, çok erkenden.
Sabahlar (sabahı şerifler) hayrolsun (hayrola) : Günaydın.
Sabır taşı: Çok sabırlı kimse.
Sabrı taşmak (tükenmek, kalmamak): Artık sabredemeyecek duruma gelmek.
Sabun köpüğü gibi sönmek : Gösterişini, görkemini, albenisini en kü çük bir etkiyle çabucak yitirmek.
Saçı başı ağarmak: Yaşlanmak, ihtiyarlanmak
Saçına ak düşmek : Saçı ağarmaya, yaşlanmaya başlamak.
Saçına başına bakmadan: İlerlemiş yaşından utanmadan, yaşlı biri
olduğu halde, yaşma yakışmaz biçimde.
Saçın ak mı kara mı önüne düşünce görürsün: “Acele etme, biraz
sonra neler olduğunu göreceksin.” anlamında.
Saçını başını yolmak: Çok üzülmek üzüntüsünden dövünmek
Saçını süpürge etmek : Kadın ailesi ya da ailesinden biri uğruna elin den geleni yapmak, büyük bir Özveriyle çalışmak
Saçıp savurmak : Parasını düşünmeden, hesapsızca harcamak.
Saçı uzun aklı kısa : Eskiden kadınların akılca erkeklerden geri oldu ğunu vurgulamak için alay ya da şaka yollu söylenirdi.

Saçma sapan: Akla mantığa aykırı olan (söz davranış).
Saçma sapan konuşmak: Anlamsız, boş konuşmak
Saç saça (baş başa) gelmek (dövüşmek) : Kıyasıya dövüşmek
Saç sakal ağartmak (bir işte): Uzun zaman bir işte çalışmış, olarak o işte ustalaşmış olmak.
Sadede gelmek: Konuşulması gereken asıl konuya dönme
Sefa bulduk: ‘Hoş bulduk anlamında.
Sefa geldiniz: “Hoşgeldiniz.” anlamında.
Sala pezevengi: (Ala/ yollu) Eğlence düşkünü (kimse),
Sata sürmek: Zevk, eğlence, mutluluk içinde yaşamak
Sağa sola : Çevreye, çevresine.

Sağa sola bakmamak : Çevrede olup biterlere aldırmamak
Sağ eliyle (başının arkasından) sol kulağını göstermek: Kısa yoldan yapılacak bir işi, dolambaçlı yollara başvurarak yapmaya çalışmak.
Sağ gösterip sol vurmak: Yanıltmak, aldatmak. Sağ gözünü sol gözünden kıskanmak: Çok kıskanç olmak.

Sağı solu (belli) olmamak: Önceden nasıl davranacağı kestirilemeyecek bir karakterde olmak.

Sağlama almak (bir şeyi): 0 konuda gereken önlemleri alarak rahat
olmak.
Sağlam ayakkabı değil: Güvenilir olmayan, tehlikeli (kimse).
Sağlam kazığa bağlamak (bir şeyi) : O konuda her türlü önlemi almak
Sağlıcakla kal (kalın) : “Sağlık ve esenlik İçinde yaşamaya devam et meni (etmenizi) dilerim.” anlamında.
Sağlık olsun : Bir kayıp, bir zarar karşısında “Fazla üzülmeye değmez, yeterki sağlığımıza bir kötülük gelmesin, tekrar yaparız, kazanırız” an lamında söylenen avuntu sözü.
Sağlı sollu : Her iki yanda sıralanmış, her iki yandan.
Sağmal inek: Sürekli aldatılarak mâlı ve parası başkalarınca kullanılan, aptalca (kimse).
Sağ ol: “Teşekkür ederim, eksik olma.” anlamında.
Sağ olsun (yerinde olsun): Yakın olmasına rağmen kendisinden hoşlanılmayan kimse ile birlikte bulunmamayı anlatmak için söylenir.
Sağ salim : Bir zarara uğramadan, kazasız belasız.
Sağ yapmak: Arabanın direksiyonunu sağa çevirmek.
Sahip çıkmak (birine, bir şeye): Onu korumak, onunla yakından ilgilenmek, onu koruyup gözetmek. O şeyin kendisinin olduğunu ileri sürmek.
Sahip olmak (birine) (bir şeye) : Onunla cinsel ilişkide bulunmak. Onun başkalarına zarar vermesini engellemek.
Sahne olmak (bir olaya) : Olay orada geçmek, meydana gelmek.
Sahneye çıkmak : Ortaya çıkmak!
Sakal bırakmak : Sakalını kesmeyip uzatmak.
Sakalı ele vermek: Birisinin sözünden dışarı çıkamaz duruma gelmek, onun oyuncağı, kuklası olmak.
Sakalım yok kî sözüm dinlensin: “Sizinkinden daha akla yatkın şeyler söylediğim halele, yaşım küçük diye sözlerimi yabana attın.” an lamında sitem sözü.
Sakız gibi: Yapışkan şeyler için kullanılır. Tertemiz, bembeyaz. Yılışarak, sırnaşarak.
Saldım çayıra, Allah (Mevla) kayıra : Hayvanların ya da çocukların kendi hallerine bırakıldığını belirtmek için söylenir.
Salık vermek (bir şeyi, birini) : Onun uygun olduğunu söylemek; tav siye etmek
Salkım saçak: Dağınık, düzensiz.
Sallantıda bırakmak (bir şeyi): Onu sonuçlandırmamak, savsaklamak.
Sallantıda kalmak (bir iş): O iş bir çözüme kavuşturulmamak.
Sallasırt etmek (bir şeyi) : Onu sırtına almak, yüklenmek.
Saltanat sürmek : Egemen, buyurucu durumda yaşamak
Salt çoğunluk : Oylamada, yandan bîr fazla üye sayısının oyuyla sağlanan çoğunluk
Saman altından su yürütmek: Yaptığı işi hiç kimseye belli etmeden yapmak; herkesi birbirine düşürmek
Sana göre hava hoş: “Öyle ya da böyle olması senin için fark etmez.” anlamında.
Sancısı tutmak: Vücudun herhangi bir yerinde ansızın sana duymak Gebe kadın, dölütün rahmi zorlamasının yol açtığı ve doğum zamanının geldiğini bildiren sanayi duymak
Santimi santimine : Son derece hassas bir biçimde, ne bir santim az, ne bir santim çok
Sapına kadar: Bir kimsenin sahip olduğu bir niteliğin, durumun her yönüyle tam, üstün, yeterli, mükemmel olduğunu anlatır.
Sarakaya almak (birini): Onunla alay etmek; alaya almak, makara ya almak.
Sarı çizmeli Mehmet Ağa: Nerede oturduğu, kim olduğu bilinmeyen kimse için söylenir.
Sarmaş dolaş olmak : Birbirine sarılmak, kucaklaşmak
Sarmısak yemedim ki ağzım koksun : “Ortaya çıkınca utanılacak ya da cezalandırılacak bir şey yapmadım ki korkayım.” anlamında.
Sarpa sarmak (bir iş): İş üstesinden güç gelinecek bir duruma girmek, içinden çıkılmaz olmak.
Satıp savmak: Güç durumdan kurtulabilmek için sahip olduğu malları ucuza satmak.
Satır arası: Bir yazıda açıkça söylenmeyen, ama ima edilen şey.
Satır aralarını okumak : Bir yazıda* gizli anlamları çıkarmak.
Savaş açmak: Olumsuz bir şeyi ortadan kaldırmak için uğraşmak
Savaşım vermek : Bir güce karşı koymak, bir iş konusunda çok çaba harcamak; mücadele vermek.
Sayım suyum yok : Çocuk oyunlarında “kısa bir süre oyun dışıyım” an lamında kullanılır.
Sayıp dökmek : Her şeyi söylemek, söylemediği bir şey kalmamak
Sebilhane bardağı gibi dizilmek: Küçük görülen, hor görülen kimseler sıra sıra dizilmek.
Selama durmak : önemli bir kimseyi, cenazeyi, göndere çekilen bayrağı selamlamak için durmak
Selam almak: Bir kimsenin selamına karşılık vermek
Selam çakmak (birine): Ona selam vermek
Selamı sabahı kesmek (biriyle) : Artık onunla dosttuk etmemek konuşup görüşmemek
Selam söylemek (birine) : Selamı adı geçen kimseye götürmesini söylemek Bir kimsenin gönderdiği selamı adı geçene sözle ya da yazıyla iletmek
Selamünaleyküm kör kadı: Hatır gönül dinlemeyen, sözünü esirgemeyen (kimse).
Selam verdik borçlu çıktık: “Şöyle bir ilgilendik, işi bizim yapmamız istendi.” anlamında.
Selam vermek (birine) : Bir kimseye sözle ya da eli başa götürerek esenlikler dilemek. Namazda rekâtların sonunda başı önce sağa, sonra sola çevirmek.
Senet sepet: Senet ve benzeri herhangi bir yazılı belge.


Sen ben davası: Bir konuda uyuşmazlık durumu.
Sen yiderken ben geliyordum : ‘Ben senden daha çok deneyim sahibiyim, bu oyunları iyi bilirim, beni aldatamazsın.” anlamında.
Seni gidi seni: Çok yaramaz, kurnaz, haylaz kimseleri hafif yollu aza-
rama sözü.
Seninki (tatlı) can da, benimki (elinki) patlıcan mı? : Tehlikeli ya da yorucu görüp de yapmaktan kaçındığın işi benim (başkasının) yapmamı (yapmasını) istemen hiç de doğru değildir.* anlamında.
Senli benli olmak : Aralarında çok içten dostluk ilişkisi bulunmak; İçli dışlı olmak.
Sepat havası çalmak (birina) : Onun işine son varmak, onu kovmak (Kars. Volvarrnek.)
Sepeti« pamuğu olmamak : Yeleri i bilgi birikimi olmamak.
Serde kabadaydık var : ‘Kendisi kabadayıdır, kenef sine yakışan dav ranış da budur.” anlamında.
Serden geçmek: Kendini bir davaya, düşünceye adamak
Sere serpe : Açılıp /ayılarak.
Sermayeyi kediye yüklemek: Bir işte bütün parasını yitirmek, zarar
etmek, batmak. Serseri kurşun : bk. Kör kurşun.
Sersem sepet (sepelek) : Uyku sersemliği geçmeden, sersemliği üzerindeyken.
Ser verip sır vermemek : Kendisine söylenilen ve gizli tutulması istenilen bir şeyi her türlü baskı ve tehdide rağmen söylememek, kendi* sine güvenilmek.
Ses çıkarmamak (sesi çıkmamak) : Herhangi bir duruma, şeye itiraz etmemek.
Ses çıkmamak : Bir konuda hiç haber gelmemek.
Ses etmek: Seslenmek, çağırmak.
Sesini kesmek (birinin) (biri): Onu artık konuşturmamak. Bir
kimse, konuşmasına son vermek, artık konuşamaz olmak.
Ses (seda) çıkmamak (birinden, bir şeyden) : Herhangi bir kimse den ya da yerden bir haber ya da tepki gelmemek.
Sesi soluğu çıkmamak : Hiçbir şey söylememek.
Ses vermemek : Çağrıldığı, bir şey sorulduğu halde konuşmamak.
Set çekmek (bir şeye) : Ona engel olmak, önlemek.
Sevda çekmek : Bîr kimseye karşı büyük bir sevgi beslemek.
Sevdasna düşmek : Bir şeyi elde etmek, gerçekleştirmek İçin var gücüyle çalışmak.
Seyirci kalmak : Bir olay, durum karşısında tepki göstermemek.
Sıcağı sıcağına : Tam vakti îken , vakit geçirmeden.
Sıcak kanlı: İyi dostluk kuran, cana yakın (kimse).
Sıcak yüz göstermek (birine) : Ona yakınlık, dostluk göstermek.
Sıçana dönmek: Çok ıslanmak.
Sıçan düşse başıyanar : “0 yerde (evde) yiyecek ve kullanılacak hiç bir şey kalmamış.” anlamında.
Sıçtı Cafer bez getir (antamazsm tez getir): ‘Olmayacak bir söz söyleyip ya da davranışla bulunup durumu kötüleştirdi, bunu hemen düzeltmek gerek.” anlamında.
Sıfıra sıfır elde var sıfır (hiç): “Bu kadar çaba, emek hiçbir işe yaramadı.” anlamında yazıklanma bildirir.
Sıfırdan başlamak : Bir işe sadece kendi olanaklarına güvenerek başlamak,
Sıfırı tüketmek: Bütün parasını harcamış olmak. Gücü kalmamak.
Sıkboğaz etmek (birini): Bir işi yapması için düşünmesine, hazırlık
yapmasına fırsat vermemek, onu sıkıştırmak
Sıkı durmak: Durumunun sağlamlığını korumak, dayanıklı olmak.
Sıkı fıkı: Birbiriyle yakın dostluk ilişkileri için bulunan (kimseler).

Sıkıntı basmak (birini): Sıkılmak, bunalmak. (Kars. İçi daralmak.)
Sıkıntı çekmek: Geçim zorlukları içinde olmak; meşakkat çekmek. Ruhsal yönden tedirginlik içinde olmak.
Sıkıntıya düşmek : Parayla ilgili herhangi bir konuda, özellikle geçim
konusunda zorluk içinde olmak
Sıra dayağı: Birçok kimseye birbiri ardınca birer birer dayak atma.
Sıralı sırasız: Yer ve zaman uygunluğu gözetmeden.
Sırası düşmek: Bir iş için uygun zaman ve ortam oluşmak.
Sırası gelmek : Uygun zaman ve ortam doğmak.
Gerekirse, durum gerekli kılarsa.
Sırasını getirmek : Uygun zamanını bulmak.
Sır küpü : Pekçok insanın sırrını bilen, fakat bunları hiç kimseye söyle meye n kişi için kullanılır.
Sırra kadem basmak : Bir kimse, ortalıktan yok oluvermek, hiç kimse
onu görmez olmak.
Sırt çevirmek (birine) (bir şeye): Artık onunla ilgilenmez, ona yardım etmez duruma gelmek; arka çevirmek Onu değersiz, geçer siz görmek.
Sırtı kaşınmak: Dayak yemeği hak etmek.
Sırtından sımak {birini, bir şeyi) : Onur sorumluluğunu üzerine almamak
Sırtından çıkarmak (bir şeyi birinin) : Bulur giderleri ona (onlara)
ödetmek yüklemek.
Sırtından geçirmek (birinin): Bütün giderlerini onun kadanandan
sağlamak, onu sömürmek
Sırtından [pare) kazanmak : Onun olanaklarını kullanarak para kazanmak.
Sırtında yumurta küfesi yok ya : ‘Herhangi bir işte, verdiği sözden caymakta hiçbir sakınca görmüyor.” anlamında; arkasında yumurta küfesi yok.
Sırtını dayamak (birine) : Para, nüfuz vb. yönlerden güçlü bir kimsenin koruyuculuğuna güvenmek; arkasını dayamak.
Sırtı pek : Kalın elbise giymiş olan (kimse). Güçlü bir kimsenin
koruyuculuğunda olan (kimse); arkası pek.
Sırtı yere gelmemek : Yenilmemek; arkası yere gelmemek.
Sırtı yufka : ince elbise giymiş olan (kimse); arkası yufka.
Sırt sırta vermek : Bir konuda işbirliği yapmak, dayanışmak; arka ar kaya vermek.
Sırt üstü : Sırtı yere gelecek biçimde; arka üstü.
Sıtma görmemiş : Gür ve kalın ses için söylenir.
Sidik yarışı: Herhangi bir kon udu onunla gereksiz yere yarışma, üs tünlük elde etmeye çalışma.
Siktir et: “Kov! kovala! defet” “Aldırma, önem verme.” anlamında.

Siktirip gitmek : İstenmeyen kişi, kendiliğinden defolup gitmek.
Silah atttna almak (birini) : Onu askerlik görevine başlatmak.
Silah çekmek (birine) : Öldürmek, yaralamak, korkutmak gibi amaçlarla silahı ona doğru yönelmek.
Silahlar konuşmak : Silahlı çatışmaya girişmek, silahlı çatışma başlamak.
Sil baştan : “Olmadı, bir kez daha yeniden başlayalım.” anlamında.
Silip süpürmek : Bir yerdeki yiyecek ve İçeceklerin tümünü yiyip
içip bitirmek. Bir yerdeki bütün eşyaları alıp götürmek.
Sineimillete dönmek : Resmi görevlerini bırakıp halktan biri olarak siyaset yapmaya başlamak.
Sinek avlamak : İşi gücü olmadığı için bomboş oturmak İşyeri
sahibi müşteri gelmediği için boş oturmak.
Sinekkaydı tıraş : Yüzde uzamış durumda hiç kıl bırakmaksızın özenerek olunan, yaptırılan tıraş.
Sinekten yağ Çıkarmak: En olmayacak yerden bile bir çıkar elde etmek için uğraşmak
Sineye çekmek (bir şeyi): Bir zararı, kötü davranışı ya da sözü iste meye istemeye kabullenmek
Sinirin» dokunmak : Bir durum, kimse, şey herhangi bir yönüyle, özelliğiyle birinin sinirlenmesine yol açmak
Sinirleri boşanmak: Kendini tutamayarak gülmek, ağlamak ya da bağırmak
Sinirleri gergin olmak: Herhangi bir şeye çok sinirlenmiş olmasına karşın tepki göstermemek, ya da sinirlendirici bir durum karşısında hemen tepki gösterecek durumda olmak
Sinirleri gevşemek (yatışmak): Sakin duruma gelmek sakinleşmek.
Sinir olmak (birine, bir şeye): Ona sinirlenmek öfkelenmek.
Settin sene : Ömür boyu, hiçbir zaman, sonsuza değin.
Sivri akıllı: Başkalarının aklını beğenmeyen, başkalarına ters gelebilecek biçimde düşünceleri olan kimse İçin alay yollu söylenir.
Sivri dilli: Kına, incitici söz söyleyen kimse için kullanılır.
Sizden iyi olmasın : Bir konuşmada, hemen aynı düzeyde sevilip sayı lan kimselerden söz edilirken kullanılan sevgi sözü.
Size (sizlere) ömür (siz sağ olun) : “Sözü edilen kimse öldü, Tanrı sizi daha uzun ömürlü etsin.” antamında avutma sözü.
Soğuk almak : Soğuk havalarda üşüme sonucu hastalanmak
Soğuk duş : Ansızın bildirilen kötü bir haberin yarattığı olumsuz etki.
Soğuk kanlı: En tehlikeli durumlarda bile duygularına hâkim olan, aklını kullanabilme becerisini gösteren (kimse).
Soğuk nevale (neva): İnsanlarla dostça ilişkiler kurmaya yanaşma yan, bu yüzden davranışları sevimsiz karşılanan (kimse).
Soğuk terler dökmek: Zorlu bir durum karşısında korkmak çok etkilenmek
Sokağa düşmek: Her isteyenle belli bir ücret karşılığı cinsel ilişki de bulunabilecek bir kadın durumuna gelmek genel kadın olmak Herkesçe bilinir, konuşulur duruma gelmek

Sokak süpürgesi: Sokak gezmelerini çok seven kimse için söylenir.
Solda sıfır : Hiçbir değeri olmayan, benzerleriyle karşılaştırıldığında
değersiz olduğu anlaşılan şey için kullanılır.
Sol taralından kalkmak : İşleri ters gitmek, aksilik çıkarmak; ters tarafından kalkmak.
Soluğu (bir yerde) almak: Herhangi bir kötü ya da iyi durumda he men oraya gitmek
Soluğu kesilme : -1 Nefes alıp veremez duruma gelmek. Gücü kuvveti iyice azalmak, tükenmek
Soluk almak : Soluğu ciğerlerine çekmek; nefes almak. Rahat yaşamak; nefes olmak.
Soluk aldırmamak (birine) : Dinlenmesine, başka bir şeyle uğraşma sına fırsat vermeden çalıştırmak nefes aldırmamak.
Soluk kesmek: Çok güzel heyecan verici olmak; nefes kesmek.
Soluk soluğa : Koştuğu için sık sık soluyarak; nefes nefese.
Sol yapmak : Arabanın direksiyonunu sola çevirmek.
Son kozunu oynamak: Herhangi bir konuda istediğini elde etmek üze re elindeki son olanağı da kullanmak
Son nefesini vermek: ölmek.
Sonradan görme: Belli bir dönemde yoksul olup sonradan zenginliğe kavuşan, fakat zenginlere özgü davranış biçimlerinde aşırılığa kaçan (kimse). .
Son sözünü söylememek (söylememiş olmak) : Elinde hâlâ kullana bileceği olanaklar bulunmak.
Sonunu almak (bir işin) : O işi bitirmek.


Sonunu getirmek: İyi başladığı bir işi başarıyla bitirmek.
Sopa atmak (çekmek) (birine): Onu dövmek; dayak atmak.
Sopa yemek (birinden): Dövülmek; dayak yemek.
Sorguya çekmek (birini): Sanık ya da tanık durumunda olan kimse ye bir suçla ilgili çeşitli sorular sormak; sorgulamak.
Sorma gitsin : ‘Anlatması çok güç, tahminlerin çok ötesinde.” anlamın da.
Sorumlu tutmak (birini) : Onu sorumlu saymak; mesul tutmak.
Soylu soplu : Eski, köklü, tanınmış bir aileden gelen (kimse). Soyunup dökünmek: Üstündekileri çıkarıp daha rahat bir kıyafet giymek.
Soyup soğana çevirmek (birini, bir yeri): Hırsız, bir kimsenin ya da bir yerin bütün parasını, değerli eşyalarını alıp götürmek. Bir satıcı ya da iş yapan kimse müşterisinin ya da iş yaptıran birinin bü tün parasını çekmek.
Sökün etmek: Birçok kimse ya da şey birbiri ardınca gelmek.

Sövüp saymak: Bir kimse hakkında küfür, kötü söz, beddua gibi sözleri peş peşe söylemek.
Söz açmak (bir şeyden, birinden): .Onun hakkında konuşmaya başlamak; laf açmak.
Söz ağzından dirhemle çıkmak : Pek konuşkan olmamak, çok az konuşmak; laf ağzından dirhemle çıkmak.
Soz almak (birinden): Bir kimsenin bir işi yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak. Bir toplantıda, sınıfta ilgili kimseden konuşmak amacıyla izin almak. .Erkek tarafı, çocuklarıyla evlendirmeyi istedikleri kızın ailesinden “evet, peki, kabul’ biçimindeki vaadi almak.
Söz anlamamak : Dik kafalı inatçı olmak; laf anlamamak.
Söz aramızda : bk Laf aramızda.
Söz bir Allah bir : ‘Tanrı’nın birliğine nasıl inanıyorsanız verdiğim sözü yerine getireceğime de öylece inanınız!’ anlamında.
Söz birliği etmek : bk Ağız birliği etmek.
Söz çıkmak : bk Laf çıkmak.
Sözde kalmak : Bir iş, yapılacağı önceden kesin olarak belirtildiği hal de yapılmamak; lafta kalmak.
Sözden anlamak: bk Laftan anlamak.
Söz dinlemek, (tutmak): Bir öğüde, uyarıya uygun davranmak; laf dinlemek.
Söz düşmemek (birine): bk Laf düşmemek.
Söz geçirememek (birine): Ona her söylediği sözü yaptırabilecek güç ve etkinlikte olmamak; laf geçirememek.
Söz gelmek (birine): Bir kimse, bir söz ya da davranışından ötürü eleştiriye uğramak; laf gelmek.
Söz getirmek (birine): Bir kimseye söz gelmesine yol açacak davranışlarda bulunmak; laf getirmek
Söz götürmez: Doğruluğu tartışmasız bir biçimde herkesçe kabul edilen şey için söylenir.
Söz işitmek : bk Laf işitmek.
Söz kaldırmamak : bk Laf kaktırmamak.
Söz kesmek : Erkek ve kız tarafınca evlendiriIeceği konusunda kesin söz verilmek
Söz olmak: Genellikte hoş karşılanmayan herhangi bir söz, davranış vb. hakkında dedikodu yapılmak; laf olmak.
Söz sahibi olmak: Bir konuda bilgi, beceri vb. üstünlükleri nedeniyle konuşma yetkisi bulunmak
Söz tutmak : bk Söz dinlemek.
Sözü açılmak: Bir konu hakkında konuşulmaya başlanmak; lafı açılmak
Sözü ağzına tıkamak : bk Lafı ağzına tıkamak.
Sözü figanda bırakmak : Söylemekte olduğu bir şeyi bitirmesine fır sat vermemek; lafı ağzında bırakmak.
Sözü ağanda gezelemek : bk. Lafı ağzında gevelemek
Sözü bağlamak : Herhangi bir konuda yapılan konuşmayı sonuçlandırmak; lalı bağlamak,
Sözü çevirmek : bk. Lafı çevirmek.
Sözü (bir şeye) getirmek : Konuşmayı asıl anlatmak istediği şeye doğru yöneltmek; lafı (bir şeye) getirmek
Sözü (sözünü) kesmek : bk. Söz kesmek. Anlattıklarını bitirme den konuşmayı bırakmak; lafını kesmek.
Sözüm meclisten dışarı (sözüm yabana) : “Burada kullanacağım ya kışıksız sözlerden Ötürü özür dilerim, ayrıca bu sözlerim buradakiler-le ilgili değildir.” anlamında.
Sözüm ona : Sanki, güya, sözde. ,
Sözü mü olur: bk. Lalı mı otur.
Sözüm yabana : bk. Sözüm meclisten dışarı.
Sözünde durmak : Herhangi bir konuda verdiği sözü kesinlikle yerine getirmek; lafında durmak.
Sözünden çıkmamak (birinin): Çeşitli yönlerden bağlandığı bir kimsenin bütün sözlerine ve İsteklerine uygun davranmak; lafından çıkmamak.
Sözüne gelmek (birinin) : En sonunda o kimsenin sözlerinin doğruluğunu anlamak; lafına gelmek.
Sözünü (lafını) balla kestim : “Sözünüzü kesmemi hoşgörü ile karşılamanızı rica ederim.” anlamında.
Sözünü bilmek : bk. Lafını bilmek.
Sözünü esirgememek (sakınmamak) : Bir kimse kendisi ya da başkaları için sakıncalı olabileceğini hesaba katmaksızın düşündüklerini söylemekten çekinmemek; lafını esirgememek (sakınmamak).
Sözünü etmek : O şey hakkında konuşmak, o şeyden bahsetmek; lafını etmek.
Sözünü geri almak : Söylediklerinin hoş karşılanmadığını görüp, doğru olmadığını kabul etmek ve söylenmemiş sayılmasını istemek; lafını geri almak.

Sözünü kesmek: Konuşmasını bitirmesine fırsat vermemek; lafını
kesmek.
Sözünün eri (olmak): Herhangi bir konuda vermiş olduğu sözü her ne pahasına olursa olsun yerine getiren (bir insan olmak); lafının eri (olmak),
Sözünü tutmak : Herhangi bir konuda verdiği sözü tam olarak yeri ne getirmek Saydığı, sevdiği ya da herhangi bir nedenle bağlı olduğu birinin öğüt, eleştiri v« uyarısına uygun davranmak.
Sözü yabana atmamak : bk. Lafı yabana atmamak.
Soz vermek (birine, bir şeye): Herhangi bir şeyi yapacağını kesin olarak söylemek.
Soz yok : bk. Laf yok.
Sucuk gibi ıslanmak (olmak) : Giysi ya da vücut terden ya da sudan
iyice ıslanmak.
Suç işlemek: Suç sayılacak bir davranışta bulunmak.
Sudan cevap (bahane) : İnandırıcı olmayan, üstünkörü cevap (baha ne).
Sudan çıkmış balığa dönmek : Çok şaşırmak, ne yapacağını bilemez
duruma gelmek.
Sudan ucuz : Çok ucuz.


Su dökmek : Çiş yapmak, işemek; küçük aptesini yapmak.
Su gibi akmak: (Para, yiyecek, İçecek) Çok bol kullanmak. Zaman çok hızla geçmek.
Su gibi bilmek (okumak) (bir şeyi): Bir konuyu yanlışsız ve duraksamadan anlatmayı (okumayı) öğrenmiş olmak.
Su gibi ezberlemek (bir şeyi) : Bir metni, dersi, konuyu yanlışsız ve hızlı okuyabilecek ölçüde ezberlemek.
Su gibi gitmek : (Para) Bol bol harcanmak.
Su götürmez: Başka biçimde yorumlanamayan, tartışmasız şey için
söylenir.
Su götürür yeri olmamak : Başka türlü yorumlanabilecek bir yönü olmamak.
Su İçinde : (Bir şeyin fiyatı için) En azından, kolaylıkla.
Su içinde kalmak : Çok terlemek, Çok ıslanmak.
Su katılmamış (katılmadık) : Gerçek niteliklerini koruyan, bozulmamış olan, katıksız, saf.
Su koyuvermek : Verdiği sözden caymak, cıvıtmak.
Suttani tembel: Çok tembel kimse.
Sultanahmet’te dilenip, Ayasofya’da sadaka vermek: bk. Ayasofya’da dilenip, Sultanahmet’te sadaka vermek.
Surata bak, süngüye davran : “Suratı öyle asık, bakışları o denli sert ki, insan Kendini bir düşman karşısında sanıyor.” anlamında.
Surat asmak : Beğenilmeyen bir durum karşısında kaşlarını çatıp yüzüne somurtkan bir anlam vermek somurtmak.
Surat bir Karış : Öfkeli, suratını asmış, dargın duran kimse için söylenir.
Surat etmek (birine} : Ona asık surat göstermek, dargın durmak.
Suratına bakanın kırk yıl işi ras1 gitmez: Uğursuzluğu yüzünden bel li olan kimse için söylenir.
Suratından düşen yüz (bin} parça : bk Yüzünden düşen yüz parça.
Suratını çarşamba pazarına çevirmek : iyice dövmek, yüzünü gözü nü kan içinde bırakmak.
Suratını ekşitmek (buruşturmak) :bk. Yüzünü ekşimek.
Surat (değil) mahkeme duvarı: Hiç gülmeyen, asık suratlı kimse için söylenir.
Sus payı: Bildiği bir şeyi söylememesi İçin bir kimseye verilen rüşvet susmalı k.
Suspus olmak : Herhangi bir uyarı, tehdit, ya da tehlike karşısında se sini çıkaramamak.
Susta durmak: Köpek arka ayaklarının üzerinde kalkarak ve ön ayaklarını göğüs hizasında hafifçe bükerek durmak. Bir kimse, nüfuzlu ya da güçlü bir insanın karşısında korku ve saygı ile durmak, çekingen davranmak.
Sustaya kalkmak: Köpek susta durmak üzere arka ayakları üzerine kalkmak
Suya götürüp susuz getirmek (biri, başkasını) : Bir kimseden daha akıllı olmak, o kimseyi kolayca aldatabilecek kadar kurnaz olmak.
Suya sabuna dokunmamak: Hiç kimseyi rahatsız etmeyecek, hiçbir sorun yaratmayacak bir yol izlemek, kendisine zarar gelmeyecek biçimde davranmak.
Suyu baştan (başından) kesmek : Bir işi, sorunu ayrıntılarını konuş maya gerek duymadan temelinden çözmeye çalışmak.
Suyu bulandırmak : Yolunda giden bir işin bozulması için girişimde
bulunmak.
Suyu görmeden paçaları sıvamak: bk. Dereyi görmeden paçaları sıvamak.
Suyu ısınmak (kaynamak) (birinin): Bir kimsenin şu ya da bu neden le görevinden uzaklaştırılması (yada öldürülmesi) yakınlaşmak.
Suyu mu çıktı? (bir yerin): “Bu yerin beğenilmeyecek nesi var ki kalmak istemiyorsun?” anlamında.
Suyu nereden geliyor? ; bk Değirmenin suyu nereden geliyor?
Suyun başı: En çok kazanç ve yarar sağlayan yer, mevki vb .
Suyuna gitmek: Söz ve davranışlarını o kimsenin istek ve eğilimlerine uygun biçime getirmek.
Suyunu çekmek : Özellikle para harcana harcana tükenmek.
Suyunun suyu : bk. Tavşan suyunun suyu.
Su yüzü görmemiş : Hiç yıkanmamış, çok kirli.
Su yüzüne çıkmak: Bir gerçek, tutum, düşünce vb. bilinir duruma gelmek.
Süklüm püklüm : Utanıp sıkılarak ya da korkup çekinerek.
Sünger çekmek (geçirmek): Herhangi bir kötü, sevimsiz şeyi olmamış kabul edip unutmaya çalışmak.
Süngüsü düşük: Keyfi, neşesi bozuk (kimse).
Sünnet etmek (birini) (bir şeyi) : Erkelerin cinsel organının ucundaki sarkık deriyi kesmek. Bir şeyi, bir bölümünü kesip vermek.
Sürçülisan etmek: Dili sürçmek, sözcükten yanlış söylemek.
Sürek (sürgün) avı: Birçok avaran katılmasıyla çoğu kez at üzerinde avı kuşatarak yapılan avlanma biçimi.
Sürgit yapmak (bir şeyi): Onu sürekli olarak yapmak.
Sürgün avı: bk. Sürek avı.
Sürmeyi gözden çekmek: bk. Gözden sürmeyi çekmek.
Sürüncemede bırakmak (bir işi): O işi herhangi bir nedenle sonuçlandıramamak
Sürüncemede kalmak (bir iş): O iş bir türlü sonuçlanamamak.
Sürü sepet: Birçok kimse ya da şey.
Sürüsüne bereket: “Pek çok, pek bol.” anlamında.
Süsleyip püslemek (birini, bir şeyi): Onu çok süslemek.
Süsü vermek (bir şeye, kendisine, bir şey) : Herhangi bir şeyde ya da kendisinde, belirli bir nitelik varmış gibi göstermek.
Süt dökmüş kedi gibi: Suçlularınki gibi telaş ve korku içinde.
Süt kuzusu : Henüz kuzu iken kesilen kasaplık hayvan. Küçük çocuk. Çok nazlı, el bebek gül bebek büyütülmüş kimse.
Sütliman olmak (ortalık): Bir yer, ortalık sessiz, sakin, kavgasız çekişmesiz duruma gelmek.
Sütü bozuk: Soysuz, aşağılık (kimse). (Kars. Tüyü bozuk.)
Sütüne havale etmek: Bir işi yapıp yapmamasını onun vicdanına, ah lakına bırakmak.
Sütüne kalmak: Bir şeyi yapıp yapmamak onun insanlığı, namusu, ahlakı ile ilgili olmak. (Kars, İnsafına kalmak.)

ANLAMINI ÖĞRENMEK İSTEDİĞİNİZ DEYİMİNİN İLK HARFİNİ AŞAĞIDAKİ LİSTEDEN SEÇİNİZ!
A · B · C · Ç · D · E · F · G · H · I · İ · J · K · L · M · N · O · Ö · P · R · S ·Ş· T · U · Ü · V · Y · Z

Ş Harfi ile Başlayan Deyimler

Şad olmak: Sevinmek, mutlu olmak. &#;Seni gördük, şad olduk.&#;

Şafak atmak: Aniden önemli bir durumla karşı karşıya kaldığını anlamak, bu sebeple tedirgin olmak. &#;Onu yanımdan kovunca bende şafak attı.&#;

Şafak sökmek: Güneşin doğmaya başlamasıyla gece karanlığının yavaş yavaş kaybolup ortalık aydınlanmaya başlamak. &#;Şafak sökmeye başlayınca yola çıkmaya karar verdiler.&#;

Şaha kalkmak: 1. Atın ön ayaklarını yerden kesip arka ayakları üstünde yerde durması. 2. Coşmak, kükremek, baş kaldırmak. &#;Azgın at şaha kalkarak binicisini sırtından yere attı.&#;

Şaka gibi gelmek: Bir türlü inanamamak. &#;Bütün olup bitenler şaka gibi geliyordu onlara.&#;

Şaka götürmemek: 1. Şakadan hoşlanmamak. 2. Bir iş ya da durum dikkatsizliğe, önemsenmemeye gelmemek. &#;Bu iş şaka götürmez beyler, dikkat edin!&#;

Şaka kaldırmak: Kendisine yapılan şakalara katlanmak, dayanmak.

Şaka maka (derken): &#;Ciddiye almıyor, ağırlığını duymuyor, gerektiği gibi önemsemiyorduk ama sonunda gerçekten önem vermemiz gerektiği ortaya çıktı&#; anlamında kullanılır.

Şakası yok: 1. Tehlikeli. 2. (O) hatır gönül tanımaz, gerekeni yapar, ciddi bakar olaya. &#;Şakası yok bu adamın, hemen buradan gidelim.&#;

Şakaya getirmek: 1. Oldukça önemli, ciddi bir şeyi açıktan söylemeyip şaka yollu söylemek. 2. Önemli bir meseleyi şaka yaparak geçiştirmek. &#;İşi şakaya getirip unutturmaya kalkma emi!&#;

Şakaya vurmak: Ciddî bir söz ve davranışı şaka yoluyla geçiştirmek.

Şamar oğlanı: Herkesin hıncını aldığı, dövdüğü, çattığı, söylendiği kimse. &#;Yeter artık, şamar oğlanı olmaktan kurtar kendini!&#;

Şamata koparmak: Gürültü, patırtı yapmak.

Şapa oturmak: Güç bir duruma düşmek, çıkmaza girmek. &#;Şimdi şapa oturduk işte, yardım alacak kimse de yok ortalıkta.&#;

Şart koşmak: Bir işin yapılmasını önceden bir şarta bağlamak. &#;Para almadan, vermeyeceğini şart koş ona.&#;

Şeref vermek: Onurlandırmak, yapıp ettikleriyle övünç kaynağı olmak.

Şerefini korumak: Onurunu, kişiliğini gözetmek.

Şeşi beş görmek: Yanlış görmek, görüşünde aldanmak. &#;Şeşi beş gördüm herhalde.&#;

Şeyhin kerameti kendinden menkul: Çok büyük işler yaptığını belirtiyor ama bunu doğrulayacak ne kanıt ne de kimse var ortalıkta.

Şeytana uymak: Dinin emirleri dışına çıkmak, haram olan işlere bulaşmak, doğru yoldan ayrılmak. &#;Şeytana uyup da tekrar kumara başlayacak diye korkuyorum.&#;

Şeytan diyor ki!: &#;İçimden şu kötü işi yap, doğru yoldan ayrıl eğilimi geçip duruyor&#; anlamında kullanılır. &#;Şeytan diyor ki git şunu bir güzel döv.&#;

Şeytan dürtmek: Durup dururken uygunsuz, kötü bir davranışta bulunmak. &#;Güzel güzel oynarken arkadaşına vurup kaçtı, şeytan dürttü herhalde.&#;

Şeytan görsün yüzünü: &#;Onunla hiç görüşmek, bir arada bulunmak istemiyorum&#; anlamında kullanılır.

Şeytanın art bacağı: Çok afacan ve yaramaz (çocuk).

Şeytanın ayağını kırmak: 1. Aksiliği, uğursuzluğu yenmek. 2. Herhangi bir sebepten ötürü yapamadığı bir şey yapmak. &#;Haydi, şu şeytanın bacağını kır da bize gel.&#;

Şeytan kulağına kurşun: İyi bir durumdan, işten gidişten söz ederken &#;Aman nazar değmesin, Allah kötülerin şerrinden korusun, şeytandan uzak bulundursun.&#; anlamında kullanılır.

Şeytanın yattığı yeri bilmek: Çok kurnaz ve açıkgöz olmak; bilinmesi, hatırlanması güç şeyleri bilmek; pek çok şeyden haberdar olmak. &#;O ne tilkidir bilemezsin, şeytanın yattığı yeri bile bilir.&#;

Şıp diye geçmek: Ansızın, birdenbire geçmek.

Şifayı bulmak / kapmak: Hastalanmak. &#;Burnum akıyor, yine şifayı kapacağız desene.&#;

Şimdiden tezi yok: Hemen, hiç durmadan, hiç vakit kaybetmeden. &#;Şimdiden tezi yok, ne yapılacaksa yapılmalıdır.&#;

Şimşekleri üzerine çekmek: Söz ve davranışlarıyla çevresindekileri kızdırmak; rahatsız etmek; sert eleştirilerine, saldırılarına hedef ve neden olmak. &#;Boşu boşuna şimşekleri üzerine çektin.&#;

Şirazesinden çıkmak: Bozulmak, çığırından çıkmak, düzenini yitirmek.

Şom ağızlı: Hemen her olayı kötüye yoran, kötü şeyler olacağını söyleyen, ileri sürdüğü ihtimallerin gerçekleşmesinden korkulan kimse. &#;Milleti korkutup durma, kapa şu şom ağzını da rahatlayalım.&#;

Şöyle böyle: 1. Ne iyi ne kötü, orta derecede. 2. Hemen hemen, aşağı yukarı, yaklaşık olarak. &#;Şöyle böyle üç yıl oldu onunla görüşemedik.&#;

Şundan bundan: Belli belirsiz, önemsiz şeyler. &#;Eh işte, şundan bundan konuşup durduk.&#;

Şunu bunu bilmemek: İtiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek, bahane istememek. &#;Şunu bunu bilmem, yarın akşam sizi bekliyoruz.&#;

Şunun şurası: Küçümseme, azımsama, yakın bir yer belirtmek istendiğinde kullanılır. &#;Şunun şurası on adımlık yer, gelmeyecek misin?&#;

Şüphe kurdu: Kişinin içini kemiren, onu tedirgin eden kuşku. &#;Onu arkadaşlarıyla birlikte gönderdim ama yine de içimi bir şüphe kurdu kemirip duruyor.&#;

Deyimler ve anlamları (kısa) tane, çok kullanılan deyimlerden derlenen tane deyim ve anlamları.

Deyimler ve Anlamları (Kısa) Tane

Deyimler ve Anlamları (Kısa) Tane

A ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Abayı yakmak: Birine aşırı bir biçimde gönül vermek, tutulmak, âşık olmak

Açığa vurmak: Belli etmek, ortaya çıkarmak

Adamdan saymak: Bir kimseye gereğinden fazla değer vermek, saygı duymak

Ağzına kilit vurmak: Susmak

Akşama kalmak: İş gecikmek, bitmemek

Ayağının altına almak: Tekme ile dövmek

Azıcık aşım ağrısız başım: &#;derdim olmasın da başka bir şey istemem&#; anlamında kullanılan bir söz

B ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Baltayı taşa vurmak: Farkında olmayarak birine dokunacak sözler söylemek, pot kırmak

Başına kaynar sular dökülmek: Üzüntülü veya kötü bir olay karşısında birdenbire büyük bir sıkıntı duymak

Başı bağlı olmak: Evli olmak

Beyni sulanmak: Düzgün düşünemez olmak, bunamak

Biçilmiş kaftan: Bütünü ile uygun, elverişli (iş)

Boy ölçüşmek: Yarışmak

Burnu sızlamak: Duygulanmak

C ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Can atmak: Şiddetle arzu etmek, çok istemek

Cebi delik: Tutumlu olmayan kimse

Ciğerine işlemek: Kötü söz, kötü davranış çok dokunmak, etkilemek

Cuk oturmak: Tam yerine denk gelmek, uygun gelmek, yakışmak

Cüret etmek: Saygı sınırlarını aşarak davranmak

Ç ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Çalıp çırpmak: Hırsızlık yapmak

Çekip çevirmek: Hâle yola koymak, yönetmek

Çığırından çıkmak: Kontrol edilemez hale gelmek

Çile çekmek: Büyük sıkıntı ve üzüntü içinde yaşamak

Çürük çarık: Sağlam olmayan, işe yaramaz

D ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Dalga geçmek: Eğlenmek, alay etmek

Derdini dökmek: Derdini, sıkıntılarını ayrıntılı olarak anlatmak, dile getirmek

Dırdır etmek: Bezginlik verecek kadar çok konuşmak

Dokuz doğurmak: Merakla, heyecan içinde, sabırsızlıkla beklemek

Dört dönmek: Telaş içinde çare aramak

E ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Ekmeği ile oynamak: Geçim kaynağını tehlikeye düşürmek

El etek çekmek: Vazgeçmek

Ense yapmak: Hiçbir iş yapmadan yan gelip yatmak

Esip gürlemek: Sinirli bir biçimde kızmak, bağırmak

Eşref saati gelmek: İş görecek kimsenin ters davranmayarak, güçlük çıkarmayarak uysallık göstermesi

F ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Falso vermek: Açık vermek

Ferman dinlememek: Yasa, kural, yol yöntem tanımamak

Fikir yürütmek: Bir konu üzerine düşüncesini söylemek

Fiyat biçmek: Bir değer için ödenecek para karşılığını belirlemek

Fondip yapmak: Bir solukta, bir dikişte içmek

Foyası meydana çıkmak: Bir olay dolayısıyla bir kimsenin kötü niteliği ortaya çıkmak

G ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Gafil avlamak: Umulmadık, beklenmedik bir zamanda yakalamak, zor duruma düşürmek

Gelip çatmak: Vakti gelmek, kaçınılmaz olmak

Gık dememek: Sesini çıkarmamak, karşı çıkmamak, yakınmamak

Göğsü kabarmak: Övünç duymak, kıvanmak, iftihar etmek

Gün görmek: Sıkıntı içinde yaşamak

H ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Haddini bilmek: Konumuna, durumuna uygun davranmak

Hesaba katmak: Dikkate almak, göz önünde bulundurmak

Hevesi kursağında kalmak: İstediği, imrendiği şeyi elde edememek

Hır çıkarmak: Kavga, gürültü çıkarmak

Hor kullanmak: Dikkat etmeyerek hoyratça kullanmak

I ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Icığını cıcığını çıkarmak: İncelenmemiş, elden geçirilmemiş hiçbir yerini bırakmamak

Ikınıp sıkınmak: Bir iş yapabilmek için kendini çok zorlamak

Iska geçmek: Hedefe rast getirememek

Iskartaya çıkarmak: Değersiz bularak bir yana atmak

Işık tutmak: Düşüncesiyle kılavuzluk etmek, konuyu aydınlatıcı düşünceler söylemek

İ ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

İç çekmek: Üzüntüyle derinden soluk almak

İki çift laf etmek: Bir araya gelerek sohbet etmek

İliğini kurutmak: Canından bezdirecek kadar sıkıntı vermek

İpe un sermek: Geçersiz birtakım nedenler ileri sürerek istenilen işi yapmaktan kaçınmak

İstifini bozmamak: Aldırış etmeyip durum ve davranışını değiştirmemek

K ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Kabak tadı vermek: aşırı tekrarlanması, sürdürülmesi yüzünden bir şeyden doygunluk, yorgunluk veya bıkkınlık duyarak onu istemez duruma gelmek

Kabuğuna çekilmek: Dışarısı ile olan ilişkilerini kesmek, kimse ile görüşmemek

Kafası atmak: öfkelenmek, kızmak

Kem gözle bakmak: Kötü niyetle bakmak

Kemerini sıkmak: Tutumlu davranmak, açlığa ve susuzluğa katlanmak

Kendini kaptırmak: Bir şeyin etkisinden kurtulamayacak duruma düşmek

Kısmeti açılmak: Kendisiyle evlenmek isteyen biri çıkmak

Kulağını çınlatmak: Birini anmak

L ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Laf atmak: Sözle sarkıntılık etmek

Laf taşımak: Dedikodu ederek laf götürüp getirmek

Laklak etmek: Karşılıklı, gelişigüzel, havadan sudan konuşmak

Leke sürmek: Birine onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak, suç yüklemek

Leyleği havada görmek: Çok gezmek

Lokmasını saymak: Sofrada yemek yiyen bir kimsenin ne kadar yediğine dikkat etmek

M ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Madara etmek: Kötü duruma düşürmek

Makas almak: Birinin yanağını orta parmak ile işaret parmağı arasına alıp sıkıştırmak

Mekik dokumak: İki nokta veya durum arasında sürekli gidip gelmek

Midesi kazınmak: Çok acıkmak

Mukayyet olmak: Korumak, gözetmek

Mürekkep yalamak:

N ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Nalları dikmek: Çok okumuş, yazmış olmak

Nefesi kesilmek: Güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak

Niyet etmek: Bir şeyi yapmayı zihinde tasarlamak

Not düşmek: Not yazmak

Nutku tutulmak: Korkudan, şaşkınlıktan veya öfkeden konuşamaz olmak

Nutuk çekmek: Uzun, sıkıcı bir konuşma yapmak

O ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Ocağına düşmek: Birine koruması için sığınmak veya yardım etmesi için yalvarmak

Oh çekmek: Birinin kötü duruma düşmesine sevinmek

Oluruna bırakmak: İşi belli bir amaca göre değil, kendi akışı içinde yürütmek

Omuz silkmek: Aldırmamak, önem vermemek

Ortada kalmak: Güç bir durumda veya iki şey arasında kalmak

Ö ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Ödü patlamak: Çok korkmak

Ölçüyü kaçırmak: Yiyip içmekte veya davranışlarda aşırı gitmek

Ömür çürütmek: Uzun zaman emek vermiş olmak veya boşuna vakit geçirmiş olmak

Özenip bezenmek: Bir işi ayrıntılarına varıncaya değin büyük bir özenle ve titizlikle yapmak

Özür dilemek: Yaptığı bir yanlıştan ötürü bağışlanmasını istemek

P ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Paçaları sıvamak: Bir iş yapmaya güçlü bir biçimde, istekle hazırlanmak

Paniğe kapılmak: Ne yapacağını bilememek

Peşine takılmak: Ardından gitmek

Posta koymak: Birini korkutmak, gözdağı vermek

Put gibi durmak: Sessiz, anlamsız bir bakışla ve kımıldamaksızın durmak

R ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Rahat batmak: İyi bir durumdayken bu durumu olmayacak sebepler yüzünden bırakanlar için sitem yollu söylenen bir söz

Rayına oturtmak: Bir işi yoluna, yöntemine koymak, düzgün işler duruma getirmek

Rengi atmak: Korku, heyecan vb. sebeplerle benzi sararmak

Rest çekmek: Herhangi bir konuda sert ve kesin olarak son sözü söylemek

Ruhu bile duymamak: Bir işin yapıldığını hiç mi hiç sezmemek, anlamamak

Ruhunu teslim etmek: Ölmek

S ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Sabrı taşmak: Artık katlanamaz, dayanamaz duruma gelmek

Saçına ak düşmek: Yaşlanmak

Saçını başını yolmak: Çok üzülmek

Salık vermek: Tavsiye etmek

Sebil etmek: Bol bol vermek, dağıtmak

Seferber olmak: Birçok kimse bir iş, bir amaç için bütün olanaklarıyla girişmek

Seyirci kalmak: Bir olay karşısında hiçbir tepki göstermeyerek işe karışmamak

Su yüzüne çıkmak: Görünür olmak

Ş ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Şad olmak: Memnun ve mutlu olmak

Şeref vermek: Onurlandırmak, şereflendirmek

Şeşi beş görmek: Yanlış görmek

Şeytan dürtmek: Durup dururken uygunsuz, kötü bir davranışta bulunmak

Şifayı kapmak: Hastalanmak veya hastalığı artmak

Şirazesi kaymak: Akıl dengesini kaybetmek

T ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Taban tepmek: Uzun yol yürümek

Tarihe geçmek: Önemi bakımından unutulmayacak bir durum kazanmak

Tefe koymak: Biri hakkında alaylı dedikodu yapmak

Tepesi atmak: Birdenbire öfkeye kapılmak

Tırnak göstermek: Korkutmak, gözdağı vermek

Tiye almak: Biriyle alay etmek

U ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Ucuz atlatmak: Zor veya tehlikeli durumdan az zararla sıyrılmak

Umurunda olmamak: Aldırmamak

Uyku çekmek: Kısa süreli uyumak

Uzağı görmek: İleride ne olacağını kestirmek

Uzun etmek: Tartışmayı sürdürmek

Ü ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Üçe beşe bakmamak: Fiyat üzerinde küçük farkları önemsememek

Üste çıkmak: Suçlu olduğu hâlde karşısındakini suçlamak

Üstüne düşmek: Bir kimseyle veya bir şeyle çok ilgilenmek

Üstüne yatmak: Hakkı yokken bir şeyi kendine mal etmek

Üstüne yürümek: Korkutmak, yıldırmak amacıyla saldıracakmış gibi yapmak

V ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Vakit geçirmek: Oyalanmak

Verip veriştirmek: Ağzına geleni söylemek

Vız gelip tırıs gitmek: Önemsememek, aldırış etmemek

Volta atmak: Bir aşağı bir yukarı dolaşmak

Vücuda getirmek: Ortaya çıkmak, oluşmak, meydana gelmek

Y ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Yabana atmak: Önem vermemek

Yeğ tutmak: Bir şeyi öbürüne göre daha iyi, üstün veya önemli saymak

Yıldızı barışmamak: Aralarında görüş, düşünce ve duygu ayrılıkları bulunup birbirlerinden hoşlanmamak

Yol almak: Yolda ilerlemek

Yuva kurmak: Evlenmek

Z ile Başlayan Deyimler ve Anlamları

Zaman öldürmek: Boş şeylerle vakit geçirmek

Zılgıt yemek: Azar işitmek

Zihnini kurcalamak: Çözülmesi gerekli bir konu üzerinde durmak

Zil takıp oynamak: Çok sevindiğini belli etmek

Zokayı yutmak: Aldatılıp zarara sokulmak

İlgili İçerikler:

Atasözleri ve Anlamları (Kısa) Tane

*** Deyimler ve Anlamları (Kısa) Tane içeriği hakkında söylemek istediklerinizi aşağıdaki yorum alanına yazabilirsiniz.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir