saçma sapan dini sorular / Nihat Hatipoğlu'na sorulan saçma sorular - Nihat99Hatipoglu - Wattpad

Saçma Sapan Dini Sorular

saçma sapan dini sorular

Aklıma beni rahatsız eden vesvese, düşünceler geliyor; ne yapmam gerekir?

Değerli kardeşimiz,

Esasen sizin bu gibi konularda hiç bir şüpheniz yok. Ancak şeytan sizin içinize sürekli bu gibi şüpheleri telkin ederek vesveseler vermiş. Siz de bu şüpheleri kendinize mal etmişsiniz. Hâlbuki bu şüpheler şeytanın ürünüdür. Öncelikle durumunuzun vesvese olduğunu anlamalısınız. Aklınızdan geçen bu tür düşünceler size ait değil şeytana aittir.

Siz ise bu düşüncelerden ve şüphelerden müthiş derecede rahatsız olmaktasınız. Şeytanın istediği de zaten budur. Sizi bunaltıp dinden soğutmak.

İçerisinde bulunduğunuz sıkıntı, bu şüpheleri veren şeytana karşı bir tepkidir. Bu da sizin kamil iman sahibi olduğunuzun en açık göstergesidir.

Yapmanız gereken çok basit; yalnızca bu gelen vesveselerle meşgul olmayacaksınız. Umursamaz davranacaksınız. Çünkü vesvese ile mücadele etmeye çalıştıkça, vesvese artar ve sizi sıkıntıya sokar. Bu sebeple rahat olun. Telaş etmeyin. Göreceksiniz ki bir süre sonra bu vesveseler kaybolacaktır.

Vesvese arılar gibidir. Arı kovanını karıştırdıkça nasıl ki arıların size hücümu artar. Arılarla ilgilenmezseniz arılar sizi terkeder bulaşmaz. Yapmanız gereken vesvese kovanını karıştırmamak olacaktır.

İlave bilgi için tıklayınız: 

- Kalbe gelen evham, vesvese ve küfür sözler konusunda geniş bilgi verir misiniz, nasıl kurtulabilirim?..

Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet

Artık ‘acayip dini bilgiler’ çok daha bilimsel biçimde verilecek

ACAİP YAZILAR

Artık ‘acayip dini bilgiler’ çok daha bilimsel biçimde verilecek

Memleketimizin medar-ı iftiharlarından Nihat Hatipoğlu Hocamız rektör oldu.
Vatandaş bilmeli ki, en acayip dini sorulara, aklı başında cevaplar yetiştirmeye çalışan Nihat Hatipoğlu profesördür aslında, ama o unvanına bakmadan millet o soruları sormaktan hiç geri kalmamaktadır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu kıymetli profesörümüzü Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Rektörlüğü’neatadı hafta içinde.
Hocamız bundan sonra Ramazan ayı geldiğinde yine televizyon şovları yapar mı bilemem.
Yapmazsa çok şey kaybedeceğimizi söylemeliyim.
Çünkü arktık ekranlara çıkmazsa sayesinde “çok muhafazakâr” görüntü veren halkımızın aslında ne kadar abuk sabuk konuları dini açıdan öğrenmeye çalıştığını göremeyeceğiz.

RAMAZAN AYININ EN BÜYÜK KEYFi

Ramazan’da en büyük keyiflerimden biri Hatipoğlu’nu kalabalık bir halk topluluğu karşısında “dini bilgiler verirken” izlemek.
Bu sohbetlerde şunu görüyoruz:
Milletin derdi aslında din, iman, ibadet falan değil.
Millet yaptığı herhangi bir şeyin “günah olup olmadığını” öğrenmeye çalışıyor.
Muhtemelen yaptığı şey kendisine aslında ters geliyor, ama bunu dini açıdan irdeler ve bir sakınca olmadığına kanaat getirirse rahatlıyor.
Çünkü hedef cennet olunca herkes kendi derdine düşüyor.
Bu sohbetlerde en dikkat çekici unsurlardan biri de soruları genellikle küçük yaştaki kız ve erkeklerin sorması.
Bunun iki nedeni olduğunu düşünüyorum.
Birincisi şu; çocuk sorunca daha ilginç oluyor, hocamız da iltifatlar ediyor, ortaya hoş bir manzara çıkıyor, reyting artıyor.
İkincisi ve asıl olan şu; soruyu aslında büyükler sormak istiyor, kendi çekindiği için çocuğa sorduruyor.

HAFIZALARA KAZINAN SORULAR

Artık rektör olarak çok önemli bir makamı da işgal eden Nihat Hatipoğlu’nun bana göre en önemli özelliklerinden biri en saçma sapan sorulara bile sabırla ve ciddiyetle cevap vermesi.
Tabii bu tavır bazen cevapların sorulardan çok daha ilginç olmasına da yol açıyordu.
Örneğin hafızalardan asla silinmeyecek bir soru cevap diyaloğu şöyle olmuştu.
Eşini aldattığını söyleyen ve bundan pişman olduğunu belirten bir izleyici “Yine de günaha giriyor muyum?” diye sormuştu.
Hatipoğlu kestirip atmıştı, “Bir daha yapma” diye.
Kadın olmasına rağmen kendini erkek gibi gördüğünü ve kadınlardan hoşlandığını söyleyen kadına da şu cevabı vermişti Hatipoğlu: “Kendinizi disiplinli tutmanız ve duygularınıza hakim olmanız gerekiyor. Bu senin imtihanın olabilir hanım kızım. Mücadele etmen gerekir. Nefsine değil, inancına ve aklına teslim olman daha doğru olur.”
Hatipoğlu’nun engin din bilgisine rağmen dinen cevaplamakta zorluk çektiği sorular da çok olmuştu.
Özellikle teknoloji ile ilgili sorular hocayı ister istemez terletiyordu.
Örneğin internetten oyun indirmenin günah olup olmadığını kitabın neresinde bulacaksınız ki?
Ama Hatipoğlu çareyi açıklıyordu; “Savaş oyunları falan iyi şeyler değil, siz yine de indirmeyin onları. Güzel oyunları indirin”

AH ŞU UZAYA GiTME MERAKI

Teknoloji deyince; uzay macerasına açılmamız da sıkıntılı sorulara neden oluyor.
Örneğin uzaydaki astronotların nasıl abdest alacağını soran kıza Hatipoğlu ilk cevabını espri ile vermişti; “Hele Müslüman astronotlar uzaya bir çıksın bakalım.”
Sonra asıl bilgiye gelmişti sıra; “Su kullanılabiliyorsa abdestini alır.”
Ama uzay gemisinde anladığımız manada su kullanılmayabilir, çareyi buldu hemen “Teyemmüm edebilir.” İyi de toprak nerede? Hocamız bilmez mi bunu, “Giderken yanlarında bir kaba biraz toprak koyar da giderler.”
Abdestimizi aldık da ya namaz kılınacak, kıble neresi olacak?
İşte bu soru çok can yakıcı. Hoca kolayını buluyor tabii ve elbette haklı, “Sen namaz kılmaya niyet edersen kıbleyi bulamasan da sorun değil, kıl namazını yeter.”
Mars’ta su olabileceği açıklandığında bilim dünyası büyük heyecan yaşamıştı.
Bizde ise akla ilk gelen soru “Hocam Mars’taki suyla abdest almak caiz midir?”
Ne desin Hatipoğlu böyle acayip soruya, “Ağzını çalkalamazsan olur.”

KAYNANA HEP KORKUTUCU

Kadınların derdi kaynanaları.
Bir kadın “Kaynanama hizmet etmek zorunda mıyım?” diye sormuştu. Kadın belli ki çok çekiyor. Hoca cevap bulabilir mi bu soruya; “Valla sen yine de arayı hoş tut.”
Bir soru vardı ki evlere şenlik.
Belli ki biri anlatmış, o da hocaya soruyor; “Hocafendi, kaynana damadın evinde ölürse cenazesi bacadan çıkarılırmış doğru mu?”
Cevabı var mı bu sorunun? “Evladım seni keklemişler, o dediğin Noel Baba” mı diyecek yani.
Kaynana deyince aklıma geldi, henüz kaynanası olmayan bir kız da “Kısmetlerim geliyor, ama onların yüzlerine bakarak reddedersem günaha girer miyim?” diye sormuştu.
Artık gelen talipliler ne kadar tipsiz anlayın, kızcağız “bari günaha girmeyeyim” demiş belli ki.
Bir tanesi de evli, kaynana derdi de yok muhtemelen, “Eşimin dayısı bana helal midir?” sorusunu yöneltmişti. Belli ki kafayı eşinin dayısına takmış da buna dinen kılıf bulmaya çalışıyor.
Aşk, evlilikle ilgili en güzellerinden biri de “Balayı için Kabe’ye gitmek caiz midir?” sorusuydu.

BİLGİSAYAR OYUNLARI TEHLİKELİ

Çocuklar genellikle bilgisayar oyunlarını soruyorlar Hatipoğlu’na
Muhtemelen aileleri zorluyor “Sor bakalım, biz anlamıyoruz bu internet midir nedir ondan, günaha girmeyelim senin yüzünden” diye.
Çocuk da soruyor “Hocam internette bir oyun var, domuzları öldürüyorsun sonra yiyorsun, bu günah mı?”
Hocamız soruyor bu kez “Sen yiyor musun?” Çocuk yediğini söylüyor, öyle ya bu oyun sonuçta.
Hoca çareyi buluyor; “Oyundur bu gerçek değil, ama sen yine de domuz yeme oyununu oynama istersen. Başka oyun mu yok?”
Bir çocuk da, “İnternette zombi öldürme oyunu oynuyorum, zombileri öldürmek günah mı?” diye sormuştu.
Haydi gel de çık işin içinden.
Kız çocuğunun “günah merakı” ise duvarına astığı poster. Hatipoğlu “Kimin posterini asıyorsun?” deyince kızdan cevap geliyor “Justin Biber.” Kahkahalar arasında cevap kaynıyor.
Biri ise harikaydı. Muhtemelen ne demek olduğunu bile bilmiyor ama internette ahlak dışı yayın yapan siteleri “hackliyormuş” bunun günah olup olmadığını öğrenmek istiyor.
Hocamız “günahı yok, onlar da ahlak dışı yayın yapmasınlar” diyor.

FARKINDA OLMAMAK KURTARIYOR

Kadının biri küçük çocukken kardeşinin üzerine oturmuş ve ölümüne neden olmuş.
Vicdan azabı çekiyormuş ve bunun günah olup olmadığını soruyor.
Kitaptan cevap veriyor hoca. “Eğer bir şeyi farkında olmadan yaparsan ya da unutursan bunun günahı yoktur.”
Bu cevaplar elbette “Hocam oruçlu olduğumu unutup yemek yedim, şimdi ne yapacağım” türü sorulara da aynen böyle veriliyor.
Anlıyoruz ki dinimizde unutmak, farkına varmamak önemli kolaylık sağlıyor günahlara karşı.
Bir izleyici de “yanlışlıkla gayrimüslim mezarlığında Fatiha okudum. Günah mıdır ?’’ diye sordu.
Cevap kolay tabii. “Niye günah olsun kızım. Senin niyetin önemli, hem onu da Allah yaratmadı mı?”
Yine efsane sorulardan biri şöyleydi; “Eşim bana sürekli küfrediyor, yaptığım yemekleri beğenmiyor ve bana şiddet uyguluyor. Ne yapmalıyım?”
Nihat Hatipoğlu soruyu sorana bakıp bakıp ve cevabı yapıştırmıştı; “Boşan.”

HAYALLERİ MAHVEDEN İKİ CEVAP

Türbanlı kızlar da özgür oldukları için makyaj yapmayı çok seviyorlar biliyorsunuz.
Ama makyaj yapmak günah mı?
Hoca cevaplıyor “Günah değil de, sen yine de fazla makyaj yapma.”
İyi de fazladan kasıt ne? En fazla Esra Elönü kadar mı mesela?
Ya ojelitırnakları ne yapacağız?
Tırnaklarda oje varken abdest alınır mı?
Olmaz. Ojenin altında kalan bölüme su temas etmiyor o halde olmaz.
Kızlar oje işini hallettiler ama bütün hayallerini yıkan cevap “dövme yaptırmak haramdır” cümlesi oldu.
Hele kalıcı dövme yaptırdıysanız yandınız.

KOMİK

Bu pazarın aforizmaları

Mizah yazarı İbrahim Ormancı bizi bu hafta da yalnız bırakmadı.
İşte seçtiklerim:

Ülkemizde artık pek münevver yetişmiyor. Çünkü artık doğan kızlara Münevver ismini koyan yok.

★ ★ ★

Sen Allah’ın lütfusun diyeceğim, Allah’ın gücüne gidecek şimdi.

★ ★ ★

Ya sev ya da fark et.

★ ★ ★

Bir of çeksem karşıki dağlar, bir tweet atsam sosyal medya yıkılır.

★ ★ ★

Ne zaman siyasi etik lafını duysam; beni bir gülme tutuyor sorma.

★ ★ ★

Sayaç okuma bedelinin, bir ortalama kitabın fiyatını geçtiği ülkeye Türkiye denir.

★ ★ ★

Kalburüstü bir aileden gelmiyorum ama nalburun üstündeki duble dairede kalıyorum ne haber?

★ ★ ★

Borç yiğidin sancısıdır !&#;

★ ★ ★

Alem buysa allame benim.

★ ★ ★

Hanım benden empati yapmamı istiyor, ben de ondan çay yapmasını.

★ ★ ★

Bu ay gelen 50 ton su parası beni zı-vanadan çıkardı yeminle.

★ ★ ★

Kırk yaşına geldin ama kılı kırk yarmaktan vazgeçmedin.

★ ★ ★

Üç kişilik ailenin yaşadığı dairede 30 seçmen çıktı. Şimdi aile üç harfliler evi bastı diye endişe içinde.

★ ★ ★

Kuru gürültüye asla pabuç bırakmam. Terlikle geziyorum da ondan.

★ ★ ★

On parmağında bir marifet. O da telefon klavyesi konusunda hani!

★ ★ ★

Hasretinle yandı gönlüm sanıyordum. Meğerse hasta olmuşum. Ateşim 39 derece..

★ ★ ★

Başka bir ülkede yaşayamam. Askerliğini bedelli yapan vatandaş firar etmiş!

★ ★ ★

Esefle kınama, ana avrat düz gideceğin kimse çam yarması birisiyse eğer, içindeki duyguları ifade etmenin kibarca yansımasıdır.

★ ★ ★

Sürekli FİT olmakla övünen tiplere FİTİL oluyorum arkadaş.

★ ★ ★

Müzik ruhun gıdasıdır ama ben yine de acılı arabesk yerine acılı Adana’yı tercih ederim.

★ ★ ★

Kumarda kaybeden aşkta kazanabilir mi? Kumarda kaybetti diye karısının eve almadığı çok erkek tanıyorum yahu.

Yazarlar


"Tanrıyı kim yarattı, kendini yok edebilir mi?" gibi sorular Tanrı&#;ya ya da dine yöneltilebilecek sorular mı?

Sorulara Dön
Anonim

AnonimÜye

"Suyu kim ıslattı?" diye sormak gibi olmaz mı?

11, görüntülenme

Cevap Ver

  • Soruyu Takip Et
  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir

Saçma, boş ya da hatalı bir soru olarak görünse de aslında çok güzel bir soru. Öncelikle "Işık, ışık hızında olduğu için ışık." "Dörtgen bir üçgen olabilir mi?" "Belirli hacmi olan gaz olabilir mi?" "Skaler büyüklük olan hız olabilir mi?" derseniz bu, hatalı bir eşitleme olur. Özellikle Allah gibi Tanrı inanışları için. Çünkü bunlar; "Allah" gibi sonsuz güçte, her şeye gücü yeten şeyler değil. Bunlar, evrenin dokusundan veya mantıktan dolayı sınırlandırılmış olgular. Ama anlatılan şekli ile "Allah" derken her şeyi yapabilen, sınırlandırılmamış güçteki bir varlıktan bahsediyoruz. Burada sizin savunmanızda biraz sıkıntı oluyor ama buna tekrar geleceğim.

"Allah'ı kim yarattı?" sorusuna verilen "Suyu kim ıslattı?" karşı savunusu, "Suyu birinin ıslatmasına gerek yoksa kendi kendine ıslak olabiliyor demektir o halde ona bu özellikleri Allah vermemiştir, suyun zaten özelliği buydu." sonucuna vardığı için çok kötü bir savunma şekli oluyor. Ayrıca suyun ıslak olmasının kimyasal ve fiziksel sebepleri varsa Tanrı'nın da ezeli ve ebedi olmasının başka sebepleri olabileceğini söylemek olur bu.

"Yazılımı yazanı kim yazdı?" sorusu ile karşı savunu yapılmaya çalışılır. Bu da güzel bir savunma sayılabilirdi. Ama bu mantıktan da yola çıkarsak "Evet, birisi yazmadı ama o yazılımcıyı birisi doğurdu. Yani sebepler burada bitmiyor, o zaman Allah'tan önce de sebep var." denilebilir.

"En öndeki vagonu kim çekiyor?" sorusu da aynı şekildedir. "Vagonun ileri gitmesine sebep olan başka etkenler de olduğundan Allah'ın bizi yaratmasına sebep olan başka sebepler de var." demektir.

Görülebileceği gibi benzetmelerle durumu anlayamazsınız. Çünkü benzetmeler sadece bildiğimiz durumlar için yapılır, Tanrı'yı ise bilmiyoruz, gözlemedik o yüzden benzetmeler daha çok sıkıntı yaratır. Özellikle Din ve Tanrı konularında benzetmelerden uzak durunuz.

Öte yandan "Allah'ı kim yarattı?" sorusu evet, hatalı bir soru, "Birisi yaratmadı, ezeli ve ebediydi." derler ve cevaplanmış olur. Çok basit değil mi? Aslında değil. Bu sorunun sorulma amacı o değil ki. Bu klasik muhabbetin özünü kaçırmamalıyız. Devam ettirirsek: "Madem Allah ezeli ve ebedi, o zaman maddesel form niye ezeli ve ebedi olmasın?"

Burada geçersiz bir eleştiri, maddenin büyük patlamadan itibaren olduğunu söylemektir. Uzay-Zaman'ın ilk anı büyük patlama olsa bile maddeye form veren maddesel formdan bahsedilebilir. Büyük patlamaya sonsuz bir döngü denilip form değiştiren maddesel formdan bahsedip Tanrısız açıklama yapılabilir. Yani büyük patlamanın öncesi değil, atası. Bunu, zigottan önce siz yoktunuz ama atalarınız vardı olarak düşünebilirsiniz. Yani bu muhabbetin asıl amacı Tanrı olasılığı dışında başka olasılıkların olduğunu göstermektir, hepsi bu.

Yani burada sorgulanan şey, neden Tanrı'ya ezeli ve ebedi diyebiliyoruz da başka bir şey ezeli ve ebedi olamaz? Neden ve nasıl maddesel form ezeli ve ebedi olamaz da Tanrı ezeli ve ebedi olur? Bazıları maddenin ezeli ve ebedi olduğunu söylemekle maddeyi Tanrılaştırdığımızı/ilahlaştırdığımızı söylüyor ama bu çok hatalı bir eleştiri olur. Çünkü ilk olarak zaten bunu söylerken ezeli ve ebediliği Tanrı'nın özelliği olarak varsaydık, önce neden sadece Tanrı'nın özelliği olduğu tartışılmalı. Başka bir şey ezeli ve ebedi olmaz mı ya da ezeli ve ebedi olmak, onu neden Tanrı yapsın? (Panteistik anlamda ona da Tanrı diyenler olabilir ama burada "Allah" gibi monoteist bir Tanrı'dan bahsediyoruz.) Yani ona Allah özelliği vermiyoruz, Tanrı/Allah gibi sonsuz güç, her şeyi yapabilme, "ilim, irade" vermiyoruz ki onu "Tanrılaştırmış/ilahlaştırmış" olalım. Bu noktada da insanlar, evrenin dokusundan kaynaklana yasaların bir şeyi yapamayacağını, bilinçsiz olan şeylerin böyle şeyler yapamayacağını ve "ilim, irade" gibi sıfatların kendiliğinden "olması zorunlu"ymuş gibi sunmaya çalışıyorlar. Gerek evrimsel mekanizmaları, gerek evrenin dokusundan kaynaklanan yasaları düşündüğümüzde "kendi kendiliğine" böyle şeyler olabileceğini görebiliriz ve bu, "ilim, irade, kudret" gibi ek bir varsayıma ihtiyaç duymuyor. Evet, kişi isterse "ilim, irade ve kudret"i olan bir Tanrı'nın yaptığına da inanabilir ama sorun, "ilim, irade, kudretsiz" açıklamanın bile "ilim, irade, kudret"li olmak zorunda olduğunu ve bu Tanrısal olmayan açıklamanın da bu yüzden "ilim, irade, kudreti" maddeye atfettiğini sanmak. Bu hatanın nedeni "Doğal süreçlerle oluşan peribacaları, dağlar, canlılar gibi şeyleri kendimiz yapmaya kalksak veya o varlık kendi kendine yapmaya çalışsa çok dahi birisi olması gerekirdi, o halde bizi de yapan böyle biri var ve bu gücü bilinçsiz maddeye veriyorlar." şeklindeki hatalı bir düşünce. Bu, hatalı bir düşünce çünkü her şeyin yaptığımız aletler ve araçlar gibi olduğunu varsayıp doğanın nasıl işlediğinden uzaklaşıyoruz. Oysa evrimsel ve doğal süreçte herhangi bir "çaba, istek, bilinç" olmasına gerek yok ama kendi bakış açımızdan baktığımız için bu durumda bile böyle olması gerekiyor gibi geliyor.

Şimdi gelelim ilk paragraftaki konuya. Buradaki eleştiri de "Her şeyi yapabilen, her şeye gücü yeten Tanrı" fikrinedir. Her şey kavramında "kendini yok etmek" de mevcuttur, "kendinin kopyasını yaratmak" da mevcuttur. Ama evet, bunu yapamaz çünkü tanımına aykırı. Bu durumda da Tanrı, "her şeye gücü yeten" olmuyor. Kendini yok etse ezeli ve ebedi tanımına uyamaz ve Allah olmaz. Kendinin kopyasını yaratsa "tek, benzersiz" olma tanımı ile çelişir ama yapmazsa yine "Her şeye gücü yeten" tanımı ile çelişir. "Bunu yapması çok saçma olur, gücünü azaltır. Allah saçma bir şey yapmaz." derseniz yine kendi tanımı tarafından kendi kendini sınırlandırmış oluyor. Bu durumda da "her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen tanımı" ile çelişmiş oluyor. "Neden yapsın?" gibi sorular da geçersiz oluyor çünkü yapabilmek/yapamamaktan konuşuyoruz, yapmaktan veya yapmamaktan değil.

Sonsuz güçteki her şeyi yapabilen Allah, kimilerine göre kendini öyle tanımlıyor zaten. Kimilerine göre inananlar, "her şeyi yapabilme, sonsuz güç" olarak gibi tanımları kendileri veriyor, bu önemli değil. Burada tekrar "Neden böyle olsun?" diye sormayacağım. Çünkü herhangi bir sonuca ulaşmayacak "Öyle işte." denecek. Ne şekilde olursa olsun sonuç olarak ortada her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen bir Tanrı fikri var ve zaten "her şeye gücü yeten, her şeyi yapabilen" olması "mantıksal" olarak sıkıntı yaratıyor. Yani, her şeye gücü yetiği için istediği sıfatı sorun olmadan alabilirdi diyemiyoruz, "her şeye gücü yettiği için" sorun çıkıyor.

Bu durumdan benzetmeler ile çıkamıyorsunuz çünkü yine tanım gereği Tanrı/Allah'ın bir eşi veya ona gerçekten benzeyen ve tartıştığımız özellikte olan başka bir şey yok, yani tam olarak ona benzetebileceğiniz başka bir şey yok. Yani yapacağınız bütün benzetmeler yukarıda açıkladıklarım gibi hatalı benzetmeler olacaktır. O yüzden benzetmelerden uzaklaşıp konunun özünü konuşmalıyız.

Elbette bu tür sorular yöneltilebilir. Hatalı demek yanlış olur çünkü her soru gerçekten çok ilginç, tartışılabilen güzel yerlere gidiyor. Yanıtı çok basit gibi görülen "Allah'ı kim yarattı sorusu?" da başta bakınca hatalı ama asıl çıkan yer, gerçekten konuşulması gereken bir konu. "Allah kendini yok edebilir mi?" gibi sorular da saçma gözükse de oldukça ilginç yerlere çıkıyor ve sorulması gerekli.

Buna verilebilecek en mantıklı cevap bence "Biz, Allah'ı/Tanrı'yı anlayamayız." olacaktır. Hatta biraz daha ileri götürüp "Anlayamayacağımız bir şekilde bu mantıksal sorunları çözmeye de gücü yeter." diyebilirsiniz. (Tabii tersini de yapabilir, anlayamayız.) Evet, bu "kaçamak" bir cevap olarak görülebilir ama hatalı eşitleme ve hatalı benzetmelere, saçma soru demeye kıyasla verilebilecek en "mantıklı" cevaptır. Bizim mantığımız sınırlı bir Dünya'da evrimleşti ve bu konuyu çözmek için evrimleşmedik. O yüzden Tanrı/Allah gibi bir varlığı anlayamayız da bilemeyiz de. Tabii burada "Neden yeterli bir mantık vermedi?" gibi sorular da doğuyor, Tanrı'yı anlayamadığımız için ve onun gibi "düşünemeyeceğimiz için" onu da bilemeyiz. Zaten inanma ihtiyacı duyan inanır, inanma ihtiyacı duymayan inanmaz. Ama bu; bizim mantığımızın üstündeki bir varlığı, hatalı benzetmelerle veya hatalı eşitlemelerle inancını savunmaktan çok daha iyi bir savunma şekli olacaktır.

2, görüntülenme

Bu cevabın içeriği ve doğruluğu, Evrim Ağacı editörleri tarafından kontrol edilmiş ve onaylanmıştır.

  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir

Neden hatalı olsun? Bu tanımları biz yapıyoruz ve eğer tanım gereği Tanrı'nın "nedeni olmayan şey" olduğunu söylüyor ve bunu pekiştirmek için bir dizi sıfat ekliyorsak, o zaman elbette bir kişi Tanrı'nın "nedeni olmayan şey" olduğu iddiasını sorgulayabilir veya ispatlanmadığı için bunu reddetmeyi seçebilir. Tabii dümdüz bir reddiyenin pek bir anlamı yok, oradan nereye gidildiği ve ne tür bir felsefe inşa edildiği, bunun ne kadar tutarlı olduğu, vs. önemli ama bunlar ayrı bir tartışma konusu. "Tanrı'yı kim/ne yarattı?" veya onun edilgen versiyonu olan "Tanrı nasıl var oldu?" sorusu, İslam dini özelinde değil ama teolojik olarak elbette yöneltilebilir ve yöneltilmesi gereken bir soru.

Bunun saçma bir soru olduğu iddiası da bariz bir şekilde tartışmayı geçiştirme çabası bana kalırsa. Çünkü Tanrı, var oluşa yönelik bir hipotez. Bu hipoteze yönelik ihtiyaç, etrafımızda var olan şeylere bakıp, "Bizim yarattığımız şeylerin bir yaratıcısı var (biziz), dolayısıyla yaratılmış gibi gözüken her şeyin bizim gibi bir yaratıcısı olmalı." fikrine dayanıyor. Bu, bariz bir şekilde mantık hatası, zira Evren'deki her şeyi insan yaratmış olsaydı bile bu, insanın veya diğer yaratılmışların yaratıcısı olduğunu ispatlamakta kullanılamazdı (bu argümanda a priori safsatası, "Parça/Bütün Safsatası" veya "Aceleci Genelleme" bulunuyor: Bir şeyin yaratılmış olması, her şeyin yaratılmış olmasını gerektirmez veya garanti etmez.)

Dolayısıyla bu hipotez, "yaratılmışların yaratıcısı" olarak Tanrı kavramını ileri sürüyor (yani Tanrı'ya "yücelik", bir diğer deyişle "nedensiz neden" sıfatını veriyor). Güzel, bu elbette doğru olabilir. Doğada "Tanrı var olamaz." diye bir kural bulunmuyor. Ancak bu hipotezi geliştiren kişi, onun yaratıcısının veya yaratılma veya var olma ontolojisinin ne olduğunu izah etmek zorunda. Benzer şekilde, Evren'in kendisinin veya Evren'i mümkün kılan yasaların veya mesela matematiğin neden Tanrı gibi kendiliğinden ve ezelden beri var olamayacağını izah etmek zorunda.

Burada şunu anlamamız şart: Şeyler, sıfatlarını, biz onları o sıfatlarla tanımlıyoruz diye edinmezler. Şeylerin sıfatları vardır ve biz o sıfatları tespit ettikten sonra isimlendiririz. Mesela "su" örneğinden gidelim: Su, "su olduğu için" ıslak değil. Veya biz ona ıslaklık atfediyoruz diye ıslak değil. "Islaklık" ve "su"yu tanımladıktan sonra, suyun ıslak olup olmadığı, nelerin ıslak olabileceği veya suyun nasıl ıslandığını bilimsel olarak tartışabiliriz ve bir sonuca varabiliriz. Buradaki sorun linguistik (dilbilimsel) bir sorundur. Ama kritik nokta şu: Su, biz ona "ıslak" dedik diye ıslak olmaz. Suyun ıslak olduğunu düşünmemize neden olacak gerekçeler vardır ve bu gerekçelerin peşinden giderken, belli gerçeklere veya sıfatlara ulaşır ve onları nitelendiririz. Burada sorun, var olduğu kesin olarak ortaya konmamış bir şeyin sıfatlarını belirleme çabasına giriyor olmamız. Dolayısıyla su ile

Bir diğer kritik nokta şu: Şeylere özelliklerini veren başka şeyler var (atomlar, elementler, moleküler etkileşimler, vb. gibi). Sözcüklerin anlamlarında anlaştıktan sonra, bu diziyi geriye doğru takip edip (onun nedeni ne, bunun nedeni ne diye geriye gidip) "ilk neden" konusuna ulaşıyoruz. Orada da aynı sorun var: Yasalar, Tanrı gibi kendiliğinden ve ezelden beri var olabilir mi? Olamıyorlarsa, Tanrı nasıl var olabiliyor? Ve sadece Tanrı bu şekilde var olabiliyorsa, neden ekstra varsayımlar eklemek zorundayız? "Tanrı" adı verilen bir "şey" olsun, bu "şey", "nedensiz neden" olsun ve sonuç üretebildiğini bildiğimiz yasaları tetiklemiş/yaratmış olsun. Eğer derdimiz ilk nedeni açıklamak idiyse, bunu yaptığımız anda teolojik olarak "bitti gitti". Nedenlerin nedenini açıklamış olduk. Ama o noktadan sonra gelen yığınla mitoloji ve dini anlatı/kural neden gerekiyor (hele ki bunlar objektif olarak ispatlanmamış, ispatlanamayan ve hatta büyük oranda ispatlanamayacak argümanlarken)? O katmanlara ne gerek var? Mesela bu nedenlerin nedeninin bizden "beklentileri", bize "müdahale edip etmemesi", "ödül ve ceza konusu" ve daha trilyonlarca katman İşte bu da teizm ile deizm ayrımının başladığı yer olarak tanımlanabilir ve bunun kavgası da asırlardır devam ediyor.

Bence burada çok ciddi bir bilişsel önyargıya düşüyoruz ve bu önyargının sebebi de bilgisizlik. Biçim verilmiş gibi gözüken şeylerin bilinçli bir şekilde yapılması gerektiğine yönelik bir sanrımız var. Atıyorum, peribacaları gibi sistemlerin sadece rüzgar ve jeolojik süreçler ile mümkün olduğu (veya yine atıyorum, karmaşık türlerin sadece evrimle ortaya çıkabildiği) örneğinin verilmesi, bu durumda rüzgar, jeoloji veya evrim ardında (yani yasaların ardında) bir bilinç olması gerektiğini ileri sürmemize neden oluyor; çünkü başka türlüsünü tahayyül bile edemiyoruz (tahayyül edilebilecekken). Yani biçimlendirilmiş olmanın bilinç/kudret ile ilişkisi olması gerektiğini en baştan varsayıp, bunun gerekçelendirmesini yapamadığımızda (yani sonradan) biçimlendirilmiş şeyler bulup, onların ardında bilinç arıyoruz ve baştaki varsayımımızı doğru ilan ediyoruz. Bu, döngüsel mantık safsatası.

Daha yalın bir hipotez, biçimlendirilmiş şeylerin kudret veya bilince ihtiyaç duymaksızın da biçimlenebileceklerini varsaymak, çünkü bunu her gün laboratuvarlarda ve doğada kendi gözlerimizle görüyoruz ama bilinçli yaratmayı bugüne kadar hiç gözlemedik, dolayısıyla "yaratılmışların yaratıcısı olmalıdır" şeklindeki bir varsayımla yola çıkmak zorunda kalıyoruz. Oradan da yasaların kudreti olabilir mi, doğa kendiliğinden bir şeyler yapabilir mi gibi tartışmalara geçiyoruz. Ama bunlar, daha temeli oturtmadan ileri sürülen ve dolayısıyla konuyu bulandıran tartışmalar. Hepsinin temelinde, Tanrı'nın nasıl var olduğu veya ne yöntemle ezelden beri var olabildiği, nasıl olup da bu niteliğin (diğer tanrısal sıfatlara ihtiyaç duymaksızın) başka "şey"lere transfer edilemeyeceğinin ve daha önemlisi, bu kudretin neden aynı zamanda bizimkisine benzer bir bilinç, arzu, istek, vb. unsurları içeren paket halinde gelmesi gerektiğinin açıklanmamış olması yatıyor. Bunu bugüne kadar tatmin edici bir şekilde yapabilen kimseye rastlamadım. Kişilerin kendileri birtakım ayrıntıyla donatılmış varsayımlar silsilesine başvurarak tatmin olabiliyor ama kitleleri ikna edecek kadar yalın, adım adım doğruluğu gösterilebilen bir argüman görebilmiş değilim.

Yani özetle sorun şu: Tanrı'nın var olması, ekstra çok sayıda varsayımlar katmanını beraberinde getiriyor (Tanrı'nın bilinci bizim gibi mi, Tanrı istemediği bir şeyi yapabilir mi ve bunun gibi, sadece teolojik olarak değil ama bilimsel olarak da ilginç ve önemli birçok soru). Bu katmanların gerçekliği ya gösterilemiyor, ya geçiştiriliyor, ya "sorunun yanlış olduğu" ileri sürülüyor (ki değil) ya da aklımızın ermeyeceği söyleniyor. Dolayısıyla dönüp dolaşıp gelinen yer, "O Tanrı olduğu için öyle." diyerek, dilbilimsel/tanımsal nedenlerle işin içinden çıkmak.

Bu arada şunu da söyleyeyim: Dindar insanlar Tanrı'nın nedensiz ve yaratıcısız bir şekilde var olduğunu ispatlamak zorunda değiller. Çünkü dindar kişiler, zaten iman ettiklerini kabul ediyorlar. Tartışma bu noktada bitti zaten, neyi tartışıyoruz? Ama sorun, bu imanı başkalarına veya bilim gibi araçlara dayattığımızda çıkıyor. Yani yöntem uyumsuzluğu olan durumlarda sıkıntı yaşıyoruz. İman-tipi inançlar, yukarıda anlattığım gibi iman-tipi olmayan inançlar (mesela bilimsel hipotezlerin doğruluğuna yönelik umudumuz, inancımız) gibi ispata ihtiyaç duymuyorlar ve onlarda ispat, kanıt, vs. aranmıyor. Veya iman eden birinin veri ışığında fikir değiştirmesi beklenmiyor mesela. Ben Dünya'da bir gün iyiliğin kazanacağına iman ettiysem, gidip de kötülükleri görüp bu imanım konusunda fikrimi değiştirmem, zaten o zaman iman olmazdı bu. Dolayısıyla bu kadar taban tabana zıt yöntemlere sahip bilgi türleri çatıştığında (veya çatıştırıldığında), sıkıntı doğuyor. Yoksa Tanrı gibi bir güce inanan birinin gidip de o gücü ispatlamak zorunda hissetmesi aslında komik ve tuhaf. Eğer ispatlanabilir olsaydı, iman etmeye gerek olmazdı, zaten herkes basitçe inanırdı (veya inanmayanların inançsızlığının yanlışlığı objektif olarak gösterilebilirdi).

Sonuç olarak Tanrı'nın yaratılmamışlığı iddiası, şu anda yapılabilenden çok daha sağlam bir şekilde gerekçelendirme zorunluluğu bulunan, çok kritik ve henüz cevaplanmamış bir soru. Zaten görebildiğim kadarıyla din felsefesinde de tartışmanın ilerleyebilmesi adına "Tanrı'nın yaratılamış yaratıcı, nedensiz neden olduğunu varsayalım." diyerek bir tanım yaptıktan sonra yola çıkılıyor, yoksa bu ispatlanmış bir gerçek veya tartışılamayacak bir kanun değil (teolojinin temel varsayımlarından biri olarak görülebilir yani). Bu bakımdan, hiç de lanse edildiği gibi "gereksiz", "saçma" veya "hatalı" bir soru değil. Tabii bu probleme bugüne kadar düzgün bir cevap üretilememiş olması ve sık sık gündeme gelmesi savunucularında bıkkınlık yaratıyor ve dolayısıyla soru, bu sıfatlarla (mesela "saçma" veya "hatalı" denerek) eleştirilip geçiştiriliyor. Tabii bu laçkalaşmada ateistlerin bu argümanı derinleştirmemesi, eğitimsiz ateistlerin bu argümanı saçma sapan ve çocukça şekillerde kullanması ve çoğu zaman din tartışmalarının bir münazara şeklinde değil de bir kuru gürültü şekilde yapılmasının da etkileri var.

görüntülenme

  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir

Felsefede ve temel mantık kurallarında başı ve sonu olan şey mutlak kabul edilmez. Bir şeyin başı varsa varlığı mutlak değildir. Sonu varsa yine varlığı mutlak değildir. Yani burada 'zamana' dayalı ve bağımlı mutlak olmama hali vardır. Bu nedenle evren ve zamanın kendisi mutlak değildir. İkisinin de başı ve sonu vardır.

Mutlak var olan ise başı ve sonu olmayan demektir. Varlığı zamansızlık içinde herhangi bir başlangıca sahip değildir. Bir şeyin illa ki başlangıcı olması gerektiğini veya nedeni olması gerektiğini düşünmek bu evrende ve dünyada yaşam bulmuş ' göreli' mantık kurallarımızın getirisidir. Bunun aksini düşünen kişinin evrene göre işleyen mantığından henüz çıkmış olduğunu kabul edemeyiz. Zira bu bir mutlak şartlanma halidir. Çünkü hala alışkanlıklarından çıkamamış bir düşünce biçimine sahiptir ama farkında olmayabilir. Eğer bu göreli mantık kuralının da mutlak olmadığını kişi anlayabilirse ve aşabilirse bu durumda mutlak var olmanın ne demek olduğunu anlamaya başlayabilir. (Yanlış anlaşılmasın Ben anladığımı iddia etmiyorum çünkü mantığımız sınırları var kimse bunu tam olarak anlayamaz ancak buna hir yakınlaşma ve bu yolla mümkünlüğü hissine erişebilir. ) Çünkü mutlak var olma durumu için bir başlangıç diye bir şey yoktur o hep vardır. Hiç bir başlangıcı yoktur. (İşte bu noktayı anlamak zorlaşıyor ama zaten bildiğimiz zamanın olmadığı bir aşamayı düşündüğümüzü fark edelim ) Çünkü zaman diye bir olgu da zaten yoktur ve yaratılmış olacaktır. Nedenlerin nedeni ifadesi de (başı ve sonu olan) bu evren için çok doğru bir ifadeye dönüşür. Çünkü mutlak olmayan herşey yani başı ve sonu olan herşey kendinden önceki bir nedene ihtiyaç duyar. Bu nedeni de evrendeki fizik ile açıklamak veya buna göre düşünmek yine hatalıdır. Çünkü evrendeki fizik de evrenle ortaya çıkmış ve mutlak değildir. Dolayısıyla bu evrendeki fizik kuralları ile düşünme hatası yapan kişi evrenin ardındaki nedeni fiziğe tabi kılmış olur ki bu da mutlak olmayan şeyle mutlak olanı tanımlama mantık hatasıdır. Bunu yapan kişi farkında olmadan evren içinde kalıp evrenin öncesini açıklamaya çalışan kişi durumundadır ki büyük bir mantık hatasıdır. Çünkü evrenin nedenini tartışırken evreni (evrenle ortaya çıkan kuralları) kriter almak evren olmadığı bir aşamada evreni var saymak kadar mantıksızdır. Dolayısıyla evreni var kılan neden evrendeki hiç bir şeyle tanımlanamaz durumdadır. Çünkü evrende var olan hiçbir şey mutlak değildir. Hepsini aşan bir neden veya ortam olmadıkça evrenin varlığı izah edilemez.

Dolayısıyla Tanrıyı kim yarattı sorusu elbette sorulabilir sorgulanabilir ancak bu soru özünde şartlanmış bir mantığa dayalı olarak sorulduğu için mantık hatası içeriyor. Çünkü sonsuz olana sonlu bir nitelik arayışını içermesi şartlanmış bir mantık ürünüdür.

görüntülenme

  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir

Orijinal Soru: Tanrı nasıl hiçlikten var oldu?

Tanrıyı Allah kabul ederek sorunuzu cevaplıyorum. Size daha iyi anlatabilmek için örneklendirme yapacağım. Anlatımımı okurken lütfen düşünerek ve sorgulayarak okuyun böylece daha iyi oturacaktır.

Peronda bekliyorsunuz. Trenler geçiyor. Yanınızda başka biri var ve size bir soru yöneltiyor; "En arkadaki vagonu kim çekiyor?" siz; "Önündeki vagon çekiyor." diyorsunuz. Tekrar soruyor; "Peki onu kim çekiyor?" sizde; "Önündeki vagon çekiyor ." diyorsunuz. Bu kişi ilk vagona gelene kadar hep aynı soruyu soruyor sizde hep aynı cevabı veriyorsunuz. İlk vagona gelince "Bu vagonu kim çekiyor?" siz; "Onu lokomotif çekiyor." diyorsunuz. Sonra o; "Peki lokomotifi kim çekiyor?" siz; "Onu kimse çekmez ki. O içinde yanan yakıtın harekete geçirdiği motor sayesinde gidiyor." diyorsunuz.

Şimdi verdiğim misalde bir değerlendirme yapalım. Bütün zihayat bir canlıdan meydana gelmek zorundadır. Siz annenizden, anneniz annesinden, oda annesinden, oda annesinden Ta ki ilk insanlığa kadar bu silsile devam ediyor. İlk insanı Allah yaratıyor. Ancak Allah'ı kimse yaratmıyor. Çünkü o hep vardı. Aslında sizin aklınızı karıştıran şey mutlak sonsuzluktur. Mutlak sonsuzluğu anladığınızda bunu da iyi bir şekilde anlayabileceksiniz. Fakat o zamana kadar verdiğim misali aklınıza getirebilirsiniz. Umarım yardımcı olabilmişimdir.

görüntülenme

  • Raporla
  • Mantık Hatası Bildir

Daha Fazla Cevap Göster

Cevap Ver

Evrim Ağacı Soru & Cevap Platformu, Türkiye'deki bilimseverler tarafından kolektif ve öz denetime dayalı bir şekilde sürdürülen, özgür bir ortamdır. Evrim Ağacı tarafından yayınlanan makalelerin aksine, bu platforma girilen soru ve cevapların içeriği veya gerçek/doğru olup olmadıkları Evrim Ağacı yönetimi tarafından denetlenmemektedir. Evrim Ağacı, bu platformda yayınlanan cevapları herhangi bir şekilde desteklememekte veya doğruluğunu garanti etmemektedir. Doğru olmadığını düşündüğünüz cevapları, size sunulan denetim araçlarıyla işaretleyebilir, daha doğru olan cevapları kaynaklarıyla girebilir ve oylama araçlarıyla platformun daha güvenilir bir ortama evrimleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.

Sorulara Dön

Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın % okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katmak için hemen buraya tıklayın.

Popüler Yazılar

EA Akademi

Evrim Ağacı Akademi (ya da kısaca EA Akademi), yılından beri ürettiğimiz makalelerden oluşan ve kendi kendinizi bilimin çeşitli dallarında eğitebileceğiniz bir çevirim içi eğitim girişimi! Evrim Ağacı Akademi'yi buraya tıklayarak görebilirsiniz. Daha fazla bilgi için buraya tıklayın.

Etkinlik & İlan

Bilim ile ilgili bir etkinlik mi düzenliyorsunuz? Yoksa bilim insanlarını veya bilimseverleri ilgilendiren bir iş, staj, çalıştay, makale çağrısı vb. bir duyurunuz mu var? Etkinlik & İlan Platformumuzda paylaşın, milyonlarca bilimsevere ulaşsın.

Podcast

Evrim Ağacı'nın birçok içeriğinin profesyonel ses sanatçıları tarafından seslendirildiğini biliyor muydunuz? Bunların hepsini Podcast Platformumuzda dinleyebilirsiniz. Ayrıca Spotify, iTunes, Google Podcast ve YouTube bağlantılarını da bir arada bulabilirsiniz.

Aklımdan Geçen

Komünite Seç

Aklımdan Geçen

Fark Ettim ki

Bugün Öğrendim ki

İşe Yarar İpucu

Bilim Haberleri

Hikaye Fikri

Video Konu Önerisi

Bugün Türkiye'de bilime ve bilim okuryazarlığına neler katacaksın?

Türkiye'de bilim iletişimini yılında da hep beraber güçlendirebiliriz!

Bu yıl sayfamızda gezdiniz.

Evrim Ağacı, Türkiye'nin en büyük, en çok ziyaret edilen, en güvenilir popüler bilim sitesi. Ancak bulunduğumuz noktaya oturduğumuz yerden gelmedik: yılından beri gece gündüz demeden çalışıyoruz. yılı sitemizi ve diğer tüm iletişim araçlarımızı baştan yarattığımız müthiş bir yıl olacak. Ancak bunu sürdürülebilir kılmamız için sizlerin desteğine ihtiyacımız var. Çünkü biz bu işi hobi olarak yapmıyoruz; Evrim Ağacı bizim yegane mesleğimiz, tek görevimiz. yılında da bunu yapmaya devam edebilmek için bize yardımcı olabilirsiniz. Tek seferlik destek olun veya daha iyisi, aylık destekçilerimiz arasına şimdi katılın.

Evrim Ağacı Logo

Kreosus (₺)YoutubePatreonDiğer Yöntemler

Geri Bildirim Gönder
Evrim Ağacı

Evrim Ağacı

Türkiye'deki bilimseverlerin buluşma noktasına hoşgeldiniz!

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close

“ Yapılması gerekeni bilmek, korkuyu yok eder.”
Rosa Parks

Bilim İçin 30 Saniyeniz Var mı?

Evrim Ağacı, tamamen okur ve izleyen desteğiyle sürdürülen, bağımsız bir bilim oluşumu. Ücretsiz bir Evrim Ağacı üyeliği oluşturmanın çok sayıda avantajından biri, sitedeki reklamları %50 oranında azaltmak (destekçilerimiz arasına katılarak reklamların %'ünü kapatabilirsiniz). Evrim Ağacı'nda geçirdiğiniz zamanı zenginleştirmek için, sadece 30 saniyenizi ayırarak üye olun (üyeyseniz, giriş yapmanızı tavsiye ederiz).

Üye Ol

Giriş Yap

Üyeliğin Avantajları

Emin &#;&#;laşan: Sa&#;ma sorulara fetvalar

Haberin Devamı

Elimde Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yayınlanmış bir kitap var. Adı:

‘‘Günümüz Meselelerine Fetvalar’’Önsözde şöyle deniliyor:

‘‘Bu kitapta Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun, kendisine yapılan başvurulara cevap olmak üzere muhtelif konularda verdiği fetvaların bir bölümü yer almaktadır. Bu fetvalar kanuni bir görevin yerine getirilmesi yanında, insanımıza doğru yolu gösterme ve onun inancına göre yaşama arzusuna yardımcı olup mutluluğuna katkıda bulunma gayretinin bir ürünüdür.’’Kitabın basım tarihi Belki daha sonra yeni fetva kitapları da çıkmıştır. Onu bilmiyorum.

Size bu yazıda, vatandaşlar tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı'na sorulan bazı soruların hangi ölçüde abuk ve anlamsız olduğunu göstermek istiyorum.

Zaten sorun burada. İnsanlarımızın bir bölümü cehalet, bilgisizlik ve mantıksızlık nedeniyle Müslümanlığı tuhaf ve küçültücü biçimlerde görüyorlar. Yüce bir din, belli kesimlerin elinde hurafelere, söylentilere, dilden dile bilinçli olarak dolaştırılan dedikodulara alet ediliyor.

Üstelik bu cehalet ve aymazlığın sömürücüleri de işbaşında olunca, dine saygısızlık doruk noktaya çıkıyor.

İşte size ‘‘Fetvalar’’ kitabından bazı sorular:

***

- Kabir azabı var mıdır? Nasıl izah edilebilir?

- Kocasının ağzına küfreden bir kadının dini nikáhı ne olur?

- Avrupa'da işçi olabilmek için Müslüman olmadığını söyleyen bir Müslüman dinden çıkar mı?

- Çocukken ölen Müslüman çocukları ile gayrimüslim çocukları ahirette aynı durumda mıdır?

- Tenasül uzvundan gelen sıvılar kaç çeşittir? Dini hükümleri nedir?

- Saçları, bıyıkları boyamanın gusle engel hali var mıdır?

- Gözden yaş gelmesi aptesi bozar mı?

- İş elbisesiyle namaz kılmak caiz midir?

- Camiye giren, oradakilere selam vermeli midir?

- Namaz esnasında alın secdede iken ayakların yere değmesi nasıl olmalıdır?

- Müslüman bir kadın pantolon giyebilir mi? Bununla namaz kılabilir mi?

- Bazı kimseler Türkiye'de cuma namazı kılınmaz diyorlar. Ne dersiniz?

- Pijama ve gecelikle kılınan namaz caiz midir?

- Yurtdışından Türkiye'ye cenaze nakli caiz midir?

- Kadınlar kabir ziyaretine gidebilir mi?

- Ramazanda

(kadınların) ay halini önlemek için hap kullanmak caiz midir?

- Oruçlu iken buruna ve göze damlatılan damla orucu bozar mı?

- Oruçlu iken banyo yapan birinin orucu bozulur mu?

- Çalışma yerinde toz duman yutmak orucu bozar mı?

- Kadının kocasından habersiz hayır yapması caiz midir?

- İslam'a göre devlete vergi vermek gerekli midir?

- Adak kurbanı kesmek için kadının kocasından izin alması şart mıdır?

- Nişanlıların beraberce gezmesi caiz midir?

- Sinirli iken karısını boşayanın durumu nedir?

- Mahkeme kararıyla boşanan kişiler dinen de boş sayılır mı?

- Kadın, ayyaş kocanın cebinden para alabilir mi?

- Dul kadının evlenmeden yaşaması günah mıdır?

- Tuvalette konuşmak caiz midir?

- Resim yapmak, ressamlıktan para kazanmak helal midir?

- Anne baba gibi yakınlarımızın resimlerini evlerimize asabilir miyiz?

- Milliyetçilik ve kişinin mensup olduğu milleti sevmesi, dine ters düşer mi?

- Alman bankalarına yatırılan paranın faizi helal midir?

- Kadının parfüm sürmesi ve makyaj yapması caiz midir?

- Kadının saç yaptırması ve kısaltması caiz midir?

- Saç boyamak ve boyatmak caiz midir?

- Kadının yüzme dahil spor yapması caiz midir?

- Avrupa'da emekli olan, memlekete dönmek zorunda mıdır?

***

Kitapta tam soru yer almış. Bunların sadece bazılarını size iletmem mümkün oluyor. Verilen yanıtlara girsem, gazetenin tümünün bugün bana ayrılması gerekirdi.

Sevgili okuyucularım, burada üzerinde durmak istediğim konu farklı.

Lütfen şu sorulan sorulardaki cehalete, bilinçsizliğe bir bakınız. İnsanlarımızın kafalarına din ve Müslümanlık adına nasıl saçma sapan şeyler, korkular ve kuşkular sokulduğunu görünüz.Adam soruyor: ‘‘Kişinin mensup olduğu milleti sevmesi, dine ters düşer mi?’’Bu sorular elbette kendiliğinden oluşmuyor. Belli ki bazı yobazlar, bu soruları soran kişilerin kafasına bunları sokmuşlar ve insanlar kuşkuya kapılmış.

***

Hele kadınlarla ilgili sorulara bir bakınız! Karşınıza kadını küçümseyen, onu kul köle, ikinci sınıf yaratık ve hatta şeytan olarak gören anlayış o anda çıkıyor.

Ben Diyanet'in yerinde olsam, bu gibi anlamsız ve çağdışı sorulara tek tek yanıt veren kitaplar yayınlamak yerine soruları kendim hazırlarım ve dinimizin yüceliğini gösteren, vatan sevgisi, temizlik, dürüstlük, namus gibi kavramları işleyen soru-yanıt kitapları bastırıp bütün Türkiye'ye dağıtırım.

İnsanlarımızın bir bölümü işte bu eksiklikler yüzünden yobazların, din tüccarlarının ve din vurguncularının kucağına düşüyor Ve anasının babasının resmini eve asmanın günah olup olmadığını bile soruyor!

Evet, din elden gidiyor ama işte bu saçmalıklar zinciri yüzünden gidiyor!

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir