aerasyon kaybı nedir / Aerasyon Kaybı -

Aerasyon Kaybı Nedir

aerasyon kaybı nedir

Amfizem

Bir çeşit akciğer hastalığı olan amfizem, solunum yetmezliğine neden olan bir hastalıktır. Genellikle yoğun sigara kullanımı kaynaklı olan bu hastalık aynı zamanda endüstriyel hava kirliliği ya da nadiren de olsa genetik faktörlere bağlı olarak gelişebilir. Vücuda giren temiz havanın tutulduğu yer olan akciğerlerin ucundaki hava keseleri çeşitli nedenlere bağlı olarak zarar görüp işlevini yerine getiremez hale gelebilir. Yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen amfizem, ilerleyen aşamalarda ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bu hastalık sonucu hasar alan hava keseleri esnekliğimi kaybeder. Çeşitli teknikler ve hastanın yaşam tarzında yapacağı değişikliklerle hastalığın ilerlemesinin önüne geçilebilir.

Amfizem Nedir?

Vücudumuz, dışarıdan alınan oksijeni kana aktarma işlemini akciğerler aracılığıyla gerçekleştirir. Kişi nefes aldığında akciğerlere dolan hava önce bronşlara, oradan da alveol olarak adlandırılan hava keselerine ulaşır. Alveollere tutunan kan damarları sayesinde temiz havada bulunan oksijenin kana karışması sağlanır. Kişi nefes verirken bu işlemin tam tersi gerçekleşir ve böylece kandaki karbondioksit dışarıya verilir.

Bir insanda salkımlar halinde ortalama milyon adet alveol bulunur. Kişinin nefes alıp verme fonksiyonunu gerçekleştirebilmesi bu hava keselerinin esnekliğine bağlıdır. Hava ile dolan bu keseler şişer ve gerilir, nefes verirken ise büzülür.

İlerleyici bir hastalık olan amfizem, hava keselerinin esnekliğini yitirmesine neden olur. Aşırı kirli hava solunmasıyla alveol yüzeyleri zarar görür. Duvar yapıları bozulan alveoller hava ile şiştikten sonra geri sönemezler. Dolayısıyla, hava keseleri şişik halde kalır. İçeride kalan eski hava nedeniyle yeni gelen temiz havaya yer kalmaz. Alveollerin yüzey alanı azaldıkça, kana karışabilen oksijen miktarı ve kandan atılan karbondioksit miktarı da azalacağı için bu durum nefes darlığına yol açar. Alveollerde görülen hasar kalıcıdır, ancak çeşitli yöntemlerle durum kontrol altına alınabilir.

Amfizem Nedenleri

Amfizem hastalığının en yaygın nedeni yoğun sigara kullanımıdır. Yalnızca sigara içen kişiler değil, aynı zamanda sigara dumanına maruz kalan kişilerde de amfizem görülme ihtimali yüksektir. Kişinin sürekli kirli, kimyasal içerikli veya tozlu havaya maruz kalması da amfizeme neden olabilecek bir risk faktörüdür.

Belirtilen bu çevresel faktörlerin yanı sıra, çok nadiren de olsa genetik faktörlere bağlı olarak amfizem gelişebilir. Genetik olarak görülen Alfa-1 antitripsin eksikliği nedeniyle kişide amfizem ortaya çıkabilir.

Amfizem Belirtileri

Belirtiler kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Çoğu hastada ortak olarak görülen belirtiler, kronik öksürük ve nefes almada güçlüktür. İlerleyen dönemlerde alveollerin aşırı büyümesi nedeniyle akciğerler genişlemek zorunda kalır ve bu durum, göğüs kafesinde şişmeye neden olabilir. Bu, fıçı göğüs olarak adlandırılır.

Çoğu hasta, uzun yıllar boyunca amfizemle yaşadığını fark edemeyebilir. Zamanla gelişen hastalığın ilk belirtileri fiziksel aktivite sırasında nefes daralması ya da öksürük krizleridir.

Sigara içmek yalnızca hava keseciklerini değil, aynı zamanda hava yollarını da tahriş eder. Hasar gören nefes yolunda iltihap oluşur. Buna bağlı olarak görülen balgam, hava yolu tıkalı olduğu için vücuttan atılamaz. Bu nedenle, yoğun balgam üretimi yaygın belirtiler arasındadır. Aynı zamanda, kana yeterince oksijen aktarılamaması nedeniyle, kişi kendini sürekli yorgun hisseder. Kişinin kendini sürekli yorgun hissettiği durumlarda, uzman bir doktora başvurmak en doğru seçenek olacaktır.

Hastalığın ilerleyen evrelerinde oksijen yetersizliğinden dolayı dudak ve parmak uçlarında mavi-gri arası renkte morarmalar oluşabilir. Bu belirtilerin yanı sıra, göğüsten gelen hırıltı, kilo kaybı, hızlı kalp atışı, merdiven çıkma gibi günlük aktiviteler sırasında nefes darlığı ve depresyon çoğu amfizem hastasında ortak olarak görülen belirtiler arasındadır.

Amfizem Tanısı

Hastada amfizemde görülen çoğu belirtinin olması hastalık tanısı için yeterli değildir. Fiziksel muayenenin yanında çeşitli testler sonucu hastalığın kesin tanısı konulabilir. Genel olarak akciğer fonksiyon testleri ile tanıya ilişkin kesin sonuca ulaşılır. Akciğerlerin çalışma kapasitesini gösteren ve en doğru sonuç veren yöntemlerden biri, spirometri adı verilen yöntemdir. Spirometri ve benzeri testler aracılığıyla hastalık tanısı konulabilir, hastalığın ilerleyişi takip edilebilir ve uygulanan tedavi yöntemlerinin ne derece etkili olduğu gözlemlenebilir.

Aynı zamanda, göğüs filmi, bilgisayarlı tomografi ve arter kan gazı analizi gibi yöntemler de akciğer fonksiyonlarının ne derece aksadığını ölçmek için kullanılan yöntemler arasındadır.

Amfizem Tedavisi

Amfizemin kesin bir tedavisi bulunmamaktadır, ancak şu an kullanılan tedavi yöntemleri; hastalığın ilerlemesini yavaşlatma, belirtileri kontrol altında tutma, olası komplikasyonların önüne geçme ve kişinin normal yaşamına devam edebilmesine yardımcı olur.

Tedavinin ilk adımı vakit kaybetmeden sigarayı bırakmaktır. Daha sonrasında uygulanacak çeşitli yöntemlerle kişinin hayat kalitesinin artırılması amaçlanır.

Hastalığın şiddetine göre çeşitli ilaç tedavileri uygulanabilir. Amfizem tedavisinde kullanılan ilaçlar arasında bronkodilatörler, inhaler steroidler ve çeşitli antibiyotikler bulunur. Bu ilaçlar genellikle nefes yollarındaki kasları rahatlatıp kişinin nefes almasını kolaylaştırmayı hedefler.

Hastalığın erken aşamalarında ya da genellikle ilaç tedavisine ek olarak farklı yöntemlere başvurulabilir. Düzenli nefes egzersizleriyle kişinin akciğer kapasitesi artırılabilir. Amfizemin ilerleyen evrelerinde ise hastalarda aşırı kilo kaybı görülür. Bu durumda, hastaya sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandırılması ve bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi büyük önem taşır. Amfizemin şiddetli seyrettiği hastalarda oksijen takviyesi yapılarak vücudun ihtiyacı olan oksijen, dışarıdan karşılanabilir.

Diğer tedavi yöntemlerinin yanıt vermediği durumlarda ise son aşama olarak cerrahi yöntemlere başvurulur. Cerrahi müdahaleyle akciğerin hasar görmüş kısmı alınabilir ya da akciğer nakli gerçekleştirilebilir. Her iki yöntem de en son aşamada tercih edilen ve çeşitli riskler içeren yöntemlerdir.

Salon: EPOSTER SALONU

Bronşiyolitis Obliterans Organize pnömoni: İki Olgu Sunumu

Yasemin Özdoğan, Gülru Polat, Mesut Subak, Ufuk Yılmaz, Ayşe Özsöz
Dr Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi

51 y, erkek hasta öksürük, ateş, üşüme, titreme, yan ağrısı, halsizlik, kanlı balgam çıkarma yakınmaları ile başvurdu. Fizik muayenede TA/70 MmHg, nabız/dk ateş idi. Solunum sistemi muayenesinde her iki akciğer bazalinde inspiratuvar raller duyuldu. Sedmm/h BK Hb, BUN Kreatinin SGOT SGPT PH, PCO mmhg, PO mmhg, HCO Sat:% idi. Hastada nonspesifik tedaviye rağmen regresyon izlenmedi. Toraks BT de sol akciğer alt lobda belirgin aerasyon kaybına neden olan, içerisinde hava bronkogramının olduğu yoğun pnömonik, konsolidatif ve atelektazik değişiklikler izlendi. Hasta klinik velaboratuar değerlerinin düzelmesi üzerine taburcu edildi. 8 ay sonra benzer yakınmalarla başvurdu. Bronkoskopi yapıldı. TBB sonucu BOOP ile uyumlu geldi. Steroid tedavisi ile tam regresyon izlendi. İkinci olgu 71 yş, erkek, öksürük, nefes darlığı, gece terlemesi, halsizlik, iştahsızlık ile başvurdu. 2 aydır bu şikayetleri olan hastaya nonspesifik ab başlanmış. Fayda görmemiş. Fizik muayenede; sol altta inspiratuvar raller duyuldu. Toraks BTde sol alt lob süperior ve her iki akciğer alt lob bazal segmentte konsolidasyon alanları izlendi. Bronkoskopi yapıldı. TBB sonucu organize pnömoni ile uyumlu geldi. Steroid ile tam regresyon izlendi. Nonspesifik tedavi ile yanıt alınamayan konsolidasyon izlenen olgularda BOOP tanısının önsıralarda düşünülmesi erken tanıya ulaşmayı sağlayacaktır.

Bronşiyolitis obliterans organize pnömoni (BOOP) respiratuar bronşiyoller, alveoler kanallar ve alveoller içerisinde granülasyon dokusunun oluşturduğu polipoid yapılarla karakterize ve organize pnömoninin eşlik ettiği bir hastalıktır.(1). BOOP idiyopatik olabilir veya infeksiyon, kemik iliği transplantasyonu, kalp-akciğer transplantasyonu, akut solunum sıkıntısı sendromu, kollajen doku hastalığı, hipersensitivite pnömoniti, toksik gaz inhalasyonu ve aspirasyon pnömonisi gibi ikincil sebeplere bağlı olarak da ortaya çıkabilir. İdiyopatik BOOP, kriptojenik organize pnömoni olarak da adlandırılmaktadır. BOOP klinik olarak genellikle viral tip semptomlarla başlar ve bunu öksürük, egzersiz dispnesi, göğüs radyografisinde yama tarzı multipl alveoler opasiteler ve restrikrif solunum fonksiyon bozuklukları izler.(2,4)


OLGU1: 51 yaşında, erkek hasta. Öksürük ateş, üşüme, titreme, yan ağrısı, halsizlik, kanlı balgam çıkarma şikayetleri ile başvurdu. Öz geçmiş, özellik yoktu. 30 p/yıl sigara içimi öyküsü vardı ve aktif içiciydi. Fizik muayenesinde TA/70 mmHg, Nabız/dk Ateş idi. Solunum sistemi muayenesinde her iki akciğer bazalinde inspiratuvar raller vardı. Diğer sistem muayene bulguları olağandı. Labaratuvar bulgularında sedimentasyon 86mm/h, lökosit Hb BUN Kreatinin SGOT SGPT idi. Arteriyel kan gazı analizinde PH, PCO mmhg, PO mmhg, HCO Sat:% idi. Hastaya pnömoni ön tanısıyla seafoodplus.infoşak sefalosporin, ciprofloksasin, başlandı. Tedavi sonrası çekilen akciğer grafisinde (Resim 1) regresyon izlenmemesi üzerine çekilen Torax BT ‘sinde(Resim 2) sol akciğer alt lobda belirgin aerasyon kaybına neden olan, içerisinde hava bronkogramının olduğu yoğun pnömonik, konsolidatif ve atelektazik değişiklikler izlendi. Bronkoskopi yapılan hastada sol alt lob bronşu hiperemik, frajil görüldü. Patoloji sonucu benign fırça sitolojisi olarak geldi, bronş aspirasyonu ARB menfi idi, nonspesifik kültür antibiyogramında üreme saptanmadı.. Hastanın kliniğinin düzelmesi, lökosit değerinin normale dönmesi, PA akciğer grafisinde kısmi regresyon izlenmesi üzerine poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edildi. Poliklinik kontrolüne gelmeyen hasta 8 ay sonra halsizlik nefes darlığı, öksürük şikayetler ile yeniden başvurdu.(Resim 3,4).

Hastaya bronkoskopi yapıldı ve normal izlendi. Bronkoalveolar lavaj hücre dağılımı %71 makrofaj, %13 lenfosit, %13 nötrofil %3 eosinofil idi. Sol alt lobdan transbronşiyal biyopsi yapıldı, patoloji sonucu BOOP ile uyumlu geldi. Hastaya 1mg/kg/gün şeklinde kortikosteroid başlandı.

Kontrol Toraks BTde tama yakın regresyon izlendi (Resim 5).

OLGU 2: 71 yaşında, erkek hasta 2 aydır devam eden öksürük, nefes darlığı, gece terlemesi,halsizlik, iştahsızlık, şikayetleri ile başvurdu. Başvuru öncesinde, nonspesifik antibiyotik tedavisi almış, ancak klinik ve labaratuvar olarak düzelme izlenmemişti. Öz geçmiş, soy geçmiş ve alışkanlıklarında özellik yoktu. Solunum sistemi muayenesinde Sol altta inspiratuvar raller duyulmuştu, bunun dışında muayenesinde patolojik bulgu saptanmadı. Labaratuvar değerlerinde sedimentasyon 51mm/h, lökosit idi, diğer hemogram ve biyokimya parametreleri normal idi. PA akciğer grafisinde sol alt zonda heterojen dansite artışı mevcuttu (Resim 6). Torax BT’sinde (Resim 7) sol alt lob süperior ve her iki akciğer alt lob bazal segmentte konsolidasyon alanları izlendi. Bronkoskopisinde endobronşiyal lezyon izlenmedi. Bronkoalveolar lavaj sıvısında hücre dağılımı:%70 makrofaj, %12 lenfosit, %5 eosinofil, %13 nötrofil lökosit idi. Sağ alt lob posterior bazal segmenten yapılan transbronşiyal biyopsi sonucu organize pnömoni ile uymlu geldi. Hastaya 1mg/kg/gün kortikosteroid tedavisi başlandı. Kontrol BTde regresyon izlendi (Resim 8).




Resim 1



Olgunun PA akciğer grafisi




Resim 2



Olgunun 2. başvurusundaki PA akciğer grafisi




Resim 3



Olgunun Toraks BT'si




Resim 4



Olgunun steroid tedavi sonrası kontrol grafisi




Resim 5



Olgunun kontrol Toraks BT'si




Resim 6



Olgu 2'nin başvuru anındaki PA akciğer grafisi




Resim 7



Olgu 2'nin başvurudaki Toraks BT'si




Resim 8



Olgu 2'nin steroid tedavi sonrası kontrol PA'sı




Bronşiyolitis obliterans organize pnömoni (BOOP) histolojik olarak respiratuvar bronşiyoller, alveoler kanal ve alveol boşluklarında intraluminal polipler ve daha distal parankimde buna eşlik eden organize pnömoni ile karakterize hastalığı tanımlar. Subakut hastalık, prodüktif olmayan öksürük, efor dispnesi ( ay öncesi), ateş, kırıklık, kilo kaybı gibi sistemik semptomlarla karşımıza çıkabilir. Bizim olgularımızda da bu semptomlar görülmüştü. İnflamasyona bağlı olarak eritrosit sedimentasyon hızında yükselme saptanabilir. Olguların 1/3’ ünde lökositoz vardır. Her iki olgumuzda da benzer şekilde eritrosit sedimentasyon hızı ve lökosit değerleri yüksek bulundu.

Akciğer grafisinde bilateral alveoler infiltrasyonlar en sık rastlanan radyolojik bulgudur. Bazen gezici geçici periferik alveoler infiltrasyonlar görülür. Bilgisayarlı tomografide periferik ve alt zonları tutan yama tarzı alveoler infiltrasyonlar ve buzlucam niteliğinde yoğunluk artışları izlenir (5,6). Bizim olgularımızda da bilateral alveolar infiltrasyonlar izlendi. Bilateral alveoler konsolidasyon görünümü BOOP için karakteristik olmasına rağmen, ayırıcı tanıda kronik eozinofilik pnömoni, bronkoalveoler karsinom, lenfoma, pulmoner alveoler proteinoz ve alveoler hemoraji tanıları dışlanmalıdır(7).

BOOP olgularında BAL’da total hücre sayısında artışla birlikte genellikle mikst patern izlenir. Makrofaj sayısı azalmakla birlikte lenfosit, nötrofil ve eozinofil sayısında artış görülmektedir 9. Bizim olgularımızın da Bal hücre dağılımı incelendiğinde lenfosit ve nötrofil sayısında artış görüldü. Diğer BAL anormallikleri, CD4 hücrelerinin CD8’e oranının azalmış olması, CD57+ hücre oranının normal ve aktive T hücre sayısının artmış olmasıdır(8)

BOOP gerek klinik gerekse histopatolojik olarak birçok hastalıkla karışır. Tanı, uygun klinik ve karakteristik histopatolojik bulgular eşliğinde konur. BOOP tanısında açık akciğer biyopsisi altın standarttır. Ancak yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi (YRBT) destekli TBB ile de tanısal örnek elde etme şansı yüksekti(9,10). Poletti ve arkadaşları, BOOP tanısında TBB’nin duyarlılığını %64, özgüllüğünü %86, etkinliğini ise %69 olarak bildirmişlerdir ve tanıda BAL ile birlikte TBB uygulamasını ilk aşamada önermektedirleR.(10). İki olgumuzda da tanıda YRBT bulguları ve TBB uygulanmış ve tanı konmuştur.

İdiyopatik BOOP’lu olguların büyük çoğunluğu kortikosteroid tedavisine iyi yanıt vermektedir. Fakat doz azaltılırken veya tedavi kesildikten sonra nüks yaygındır. Kortikosteroid tedavisinin başlandıktan sonra en az ay sürdürülmesi ve nüks olasılığını azaltmak için dozun çok yavaş azaltılması önerilmektedir. Bazı vakalar düşük doz steroid tedavisine aylar veya yıllar boyunca ihtiyaç gösterebilmektedir. Lohr ve arkadaşlarının çalışmasında, idiyopatik BOOP’lu olguların kendiliğinden veya steroid tedavisiyle iyileşme oranı sekonder organize pnömonili olgulardakine oranla daha iyi bulunmuş ve 5 yıllık sağkalım idiyopatik BOOP olgularında %73, sekonder organize pnömonili olgularda %44 olarak bildirilmiştir.(2). Radyolojik tutulumun da tedaviye yanıtta etkili olduğu düşünülmektedir. Bir çalışmada, bilateral alveoler opasite bulunan olguların steroid tedavisine daha iyi yanıt verdiği bildirilmiştir.(11) Yine Epler ve arkadaşları, steroid tedavisiyle %65 olguda klinik ve fizyolojik tam yanıt elde etmişler ve bu olgularda iyi yanıt açısından erken tanı ve tedaviye erken başlamanın önemli olduğunu vurgulamışlardır(3). Biz her iki olguya 1mg/kg/gün şeklinde steroid tedavisi başladık ve klinik ve radyolojik olarak belirgin yanıt aldık.


Rezolüsyonu gecikmiş pnömonisi olan olgularda organize pnömoninin ayırıcı tanılar arasında önsıralarda düşünülmesi gerektiğini vurgulamak amacıyla olguları sunmayı uygun bulduk.


1) King TE. Bronchiolitis. In: Fishman AP; ed. Fishman’s Pulmonary Diseases and Disorders. 3rd ed. New York: McGraw-Hill;

2) Lohr RH, Boland BJ, Douglas WW et al. Organizing pneumonia. Features and prognosis of cryptogenic, secondary, and focal variants. Arch Intern Med ;

3) Epler GR. Bronchiolitis obliterans organizing pneumonia. Semin Respir Infect ;

4) Fraser RS, Müller NL, Colman N, Pare PD. Diagnosis of the diseases of the chest. 4th ed. Philadelphia: WB Saunders;

5) Essadki O, Grenier P. Bronchiolitis: Computed tomographic findings. J Radiol ;

6) Tatar D, Güneº EY, Halilçolar H ve ark. Bronºiolitis obliterans organize pnömoni (4 olgu nedeniyle). Solunum ;

7) Cordier JF. Cryptogenic organizing pneumonia. Bronchiolitis obliterans organizing pneumonia. Clin Chest Med ;

8) Costabel U, Teschler H, Guzman J. Bronchiolitis obliterans organizing pneumonia (BOOP): The cytological and immunocytological profile of bronchoalveolar lavage. Eur Respir J ;

9) Nishimura K, Izumi T, Kitaichi M et al. The diagnostic accuracy of high-resolution computed tomography in diffuse infiltrative lung disease. Chest ;

10) Poletti V, Cazzato S, Minicuci N et al. The diagnostic value of bronchoalveolar lavage and transbronchial lung biopsy in cryptogenic organizing pneumonia. Eur Respir J ;

11) Cordier JF, Loire R, Brune J. Idiopathic bronchiolitis obliterans organizing pneumonia. Definition of characteristic clinical profiles in a series of 16 patients. Chest ;


KRONİK BİR BAŞ AĞRISI NEDENİ OLARAK MASTOİD KEMİĞİN İNVAZİV KOLESTEROL KİSTİ

Tartışma

Kolesterol kisti veya granülomu, kolesterol kristallerine karşı oluşan lokal bir iltihabi reaksiyonu tarif eden histolojik bir terimdir. Kolesterol, lokal doku yıkımı ve hemoglobin katabolizmasına bağlı olarak ortaya çıkabilir [6]. Kulak ameliyatları ve temporal kemik travmaları bu duruma yol açan en sık nedenlerdir. Ancak, özellikle petroz apeks kolesterol kistlerinde olduğu gibi sebebi açıklanamayan intratemporal kanamaların etyopatogenezinde farklı teoriler ileri sürülmektedir. Klasik obstrüksiyon-vakum teorisine göre, drenaj yollarının tıkanması sonrası içeride kalan gazın emilimi kanamayı tetiklemektedir. Son dönemlerde kabul gören diğer bir teoride, kanamanın kaynağı olarak yetersiz septasyona bağlı olarak hemopoetik kemik iliğinin açıkta kalması gösterilmiştir [7]. Bu kanama mukozal hücre çoğalmasıyla durdurulmaya çalışılmakta, bu da drenaj yolarının tamamen kapanmasına yol açan kısır bir döngüyü başlatmaktadır. Yüzeyi defektif bu kemik iliğinden devam eden kanama kistin büyümesine yol açmaktadır. Son teori sağlıklı ve iyi havalanan bölgelerde görülen temporal kemiğin kolesterol kistlerini daha iyi açıklamaktadır.

Kolesterol kisti ve kolesteatomun, aynı fizyopatolojik mekanizma üzerinden, yani ventilasyonun tıkanması ve drenajın bozulmasıyla ortaya çıkabileceği ileri sürülmektedir. Yapılan bazı incelemelerde, kolesterol kisti ile kolesteatom birlikteliği yaklaşık % 23 olarak bildirilmektedir [8,9]. Bu yazıda sunulan olguda, kolesteatom matriksinin, aditus ad antrum seviyesine kadar epitimpaniyumu oblitere ettiği gözlendi.

Kolesterol kistinde gözlenen bulgular, lezyonun temporal kemikteki anatomik yerleşimine bağlıdır. Petroz apeks kolesterol kistlerinde bulgular çoğunlukla kistin V, VI, VII ve VIII. kraniyal sinirlere yaptığı basıya bağlıdır. En sık gözlenen bulgular, sinirsel tip işitme kaybı, tinnitus, vertigo veya dizzines, fasiyal parestezi, otalji veya kulakta basınç hissi ve hemorajik otoredir [10]. Orta kulak kolesterol kistleri erken dönemde işitme kaybına yol açması ve otoskopik muayenenin kolay yapılabilirliği nedeniyle genelde küçük boyutlarda iken tespit edilirler. Beklenen işitme kaybı kitle etkisine bağlı oluşan iletim tipi bir kayıptır. Literatürde koklear invazyon yaparak derin sinirsel tip işitme kaybı yapan bir orta kulak kolesterol kisti olgusu bildirilmektedir [1]. Yine orta kulak lezyonları erken dönemde östaki ağzını oblitere ederek seröz otite yol açabilir. Kronik otit cerrahisi sırasında mastoid hücrelerde küçük kolesterol kistleriyle sık karşılaşılmasına rağmen mastoid kemik yerleşimli lezyonların büyük çoğunluğu semptomatik değildir. Bu yazıda anlatılan olguda olduğu gibi, büyüyen kistin kemiği erode ederek duraya yaslanması ve dural irritasyon sonucu ortaya çıkan baş ağrısı bazen tek bulgu olarak karşımıza çıkar ve intrakraniyal mesafeye uzanmakta olan bir kitlenin ilk habercisi olabilir. Kolesterol kistinin cerrahi olarak tedavi edilmediği durumlarda patoloji duramateri aşarak beyin tutulumuna yol açabilmektedir. Petroz apeks kolesterol kistlerinin intakraniyal uzanımı seyrek bir durum olmamasına karşın, literatürde temporal lobda kitle oluşturan, mastoid kemik yerleşimli tek bir olgu bildirilmiştir [11].

Kolesterol kistinde ayrıcı tanı lezyonun yerleşimine göre yapılmalıdır. Mavi refle veren görünümü nedeniyle orta kulak kolesterol kistlerinin, vasküler kökenli diğer orta kulak lezyonlarından (yüksek juguler bulb, aberran karotis arteri, glomus tümörü) ile ayrıcı tanısı yapılmalıdır [12]. Petroz apeks kolesterol kistlerinin ayrıcı tanısında kolesteatom, meningiom, schwannom, glomus tümörü, lenfoma, histiositoz-X ve araknoid kistler tartışılmalıdır. Mastoid kemikte sıklıkla karşılaşılan lezyon kolesteatomdur. Karotis anevrizmaları ve mukoseller, gelişim anomalileri ve metastatik kitleler ayrıcı tanıda göz ardı edilmemesi gereken durumlardır.

BT (Bilgisayarlı Tomografi) kemik içindeki lezyonun sınırlarını gösteren en iyi görüntüleme metodudur. Kolesterol granülomları avasküler olduklarından kontrast tutmazlar ve beyin dokusuyla izodens görünürler. Bu özellikleriyle kolesteatom ve mukosel haricinde ayrıcı tanıda tartışılan diğer bütün lezyonlardan ayrılabilirler [4]. BT seçilecek cerrahi yaklaşımı belirlemede ve cerrahinin planlanmasında da vazgeçilmezdir. Cerrahi girişimi sınırlayabilecek anatomik varyasyonlar, intratemporal karotis arteri ve juguler bulbun konumu cerrahi öncesi BT ile değerlendirilmelidir. MRG (Manyetik Rezonans Görüntüleme) kolesterol kisti ve kolesteatom ayrımında oldukça faydalı bir metottur. Kolesterol kistleri kolesteatomdan farklı olarak T1 ve T2 ağırlıklı görüntülerin her ikisinde birden yüksek sinyal yoğunluğu gösterirler. Bu özellik muhtemelen kistin içerdiği kan yıkım ürünleri ve kolesterol kristallerine bağlıdır [13]. Petroz apeks lezyonlarında, her iki lezyonun cerrahi tedavisi farklı olduğundan, kolesteatom ve kolesterol kisti ayrımı iyi yapılmalıdır [14]. Bu nedenle bu bölge lezyonlarının ayrıcı tanısında MRG preoperatif değerlendirmede BT ile beraber kullanılmalıdır. Orta kulak ve mastoid yerleşimli lezyonlarda, cerrahi yaklaşım ve planlamada ciddi bir katkısı olmayacağından ve yüksek maliyeti de düşünüldüğünde MRG gerekli olmayabilir. Ancak kitleye komşu riskli yapıların invazyonunu düşündürecek bulguların varlığında MRG faydalıdır. Komşu kraniyal yapıların invazyonuna bağlı olarak çoğunlukla semptomatik seyreden petroz apeks lezyonlarına karşın, literatürde intrakraniyal invazyon yaparak nörolojik bulgular veren, mastoid kemik ve orta kulak kolesterol kistli birer olgu bildirilmiştir [1,11]. Olgumuzda temporal kemiğin yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografik incelemesinde lezyonun epidural mesafeye uzandığı, ancak dural devamlılığın korunduğu gözlendi. Ayrıca kontrast tutulumu olmaması nedeniyle, ayrıcı tanıda düşünülmesi gereken lezyonlarda (kolesterol kisti, kolesteatoma ve mukosel) cerrahi yaklaşım farklı olmayacağından MRG yapılmadı.

Tedavide amaç kolesterol kistinin çıkartılması veya yeterli drenajın sağlanarak etkilenen boşluklarda kalıcı havalanmanın sağlanmasıdır [4]. Yüksek rezolüsyonlu bilgisayarlı tomografi iyi bir cerrahi plan için gereklidir. Bu teknik ile otik kapsül, sigmoid sinüs, internal karotis arteri, internal akustik kanal gibi kritik yapıların lezyon ile ilişkileri gösterilebilir [15,16]. Cerrahi planlamada dikkat edilmesi gereken diğer faktörler lezyonun büyüklüğü, yerleşimi ve işitmenin durumudur. Orta kulak ve mastoid kolesterol kistleri sıklıkla komplet eksizyon veya kistin marsupializasyonu ile tedavi edilirler. Petroz apeks yerleşiminde ise tercih edilen tedavi drenajdır. Drenajın devamlılığı için silastik stentler konulabilir. Hastanın işitme durumu ve lezyonun yerleşimine göre farklı teknikler tarif edilmiştir. İşitmenin olmadığı kulaklarda translabirintin veya transkoklear yaklaşımlar tercih edilebilir. İşitmenin korunacağı olgularda lezyona, infrakoklear, infralabirintin, middle fossa veya transsfenoid yollarla ulaşılmalıdır.

Kolesterol kistleri yavaş büyüyen lezyonlardır. Ancak erken tanı ve tedavinin yapılamadığı durumlarda ciddi komplikasyonlara yol açabilirler. Orta kulak ve petroz apeks yerleşimli lezyonlar daha semptomatik seyretmesine rağmen, mastoid kolesterol kistleri sessiz seyreder ve bazen tek bulgu baş ağrısı olabilir.

ÖzetGirişOlgu SunumuTartışmaKaynaklar

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir