ertekin özcan / Göçün YılındaAlmanya’da Türkiye Kökenli Toplum ve Örgütleri – Dr. Ertekin Özcan | seafoodplus.info

Ertekin Özcan

ertekin özcan

Almanya Türk Toplumu’nun genel başkanlarının ve ilgili yönetim kurulunun bir listesini bulacaksınız.

TGD’nin Genel Başkanlarının Listesi

März – Dezember Dr. Ertekin Özcan (Gründungsvorsitzender)
Dezember – Oktober Prof. Dr. Hakkı Keskin
Oktober – Mai Kenan Kolat
Mai – Juni Safter Çınar und Gökay Sofuoğlu
Juni – Juni Dr. Aysun Aydemir und Gökay Sofuoğlu
Seit Juni Atila Karabörklü und Gökay Sofuoğlu

– Gründungsvorsitzender: Dr. Ertekin Özcan

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Cengiz Yağlı, Salih Bulutçu, Cuma Yağmur (Schatzmeister), Alişan Genç (Pressesprecher)

– Bundesvorsitzender: Prof. Dr. Hakkı Keskin

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Dr. Ertekin Özcan, Vural Öger, Şener Sargut, Dr. İsmail Sarıaslan, Emine Demirbüken (Pressesprecherin), Nihat Ercan (Schatzmeister)

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Dr. Mehmet Ali Karademir, Vural Öger, Sema Scheib, Safter Çınar, Şener Sargut (Pressesprecher), Tufan Kıroğlu (Kassenwart)

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Şener Sargut, Safter Çınar, Sema Scheib, Nihat Ercan, Oktay Gökten, Metin Pek (Schatzmeister)

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Şener Sargut, Nihat Ercan, Sema Scheib, Kenan Kolat, Alişan Genç, Metin Pek (Schatzmeister)

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Şener Sargut, Sabriye Subçun, Kenan Kolat, Şeref Erkayhan, Alişan Genç, Nihat Ercan

– Bundesvorsitzender: Kenan Kolat

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Şener Sargut, Nihat Ercan, Sabriye Subçun, Şeref Erkayhan, Dr. Cebel Küçükkaraca, Hilmi Kaya Turan

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Arif Arslaner, Bahattin Kaya, Hüseyin Yılmaz, Hakan Civelek, Sabriye Subçun, Dr. Cebel Küçükkaraca, Şeref Erkayhan, Hilmi Kaya Turan

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Bahattin Kaya, Hüseyin Yılmaz, Dr. Cebel Küçükkaraca, Dr. Elif Cındık, Dr. Tayfun Çilingir, Ömer Köşkeroğlu, Deniz Güner, Hilmi Kaya Turan

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Hilmi Kaya Turan, Ayşe Demir, Dr. Cebel Küçükkaraca, Hüseyin Yılmaz, Ömer Köşkeroğlu, Yasemin Önel, Bilge Yörenç, Gökay Sofuoğlu

– Bundesvorsitzende: Safter Çınar und Gökay Sofuoğlu

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Mustafa Doğanay, Ayşe Demir, Dr. Cebel Küçükkaraca, Ömer Köşkeroğlu, Dr. Aysun Aydemir, Osman Gün, Bilge Yörenç, Yasemin Önel

– Bundesvorsitzende: Dr. Aysun Aydemir und Gökay Sofuoğlu

– Geschäftsführender Bundesvorstand:Cansu Zeren (Kassenwartin), Dr. Cebel Küçükkaraca, Bilge Yörenç, Dr. Ali Sak, Yasemin Jesse, Atila Karabörklü, Şeref Çağlar

– Bundesvorsitzende: Atila Karabörklü und Gökay Sofuoğlu

– Geschäftsführender Bundesvorstand: Cansu Zeren (Kassenwartin), Dr. Cebel Küçükkaraca, Bilge Yörenç, Şeref Çağlar, Yasemin Jesse, Ahmet Güneş, Bahattin Gemici

Göçün YılındaAlmanya’da Türkiye Kökenli Toplum ve Örgütleri &#; Dr. Ertekin Özcan

Dr. Ertekin Özcan
Hukukcu/siyasal bilimci

Örgütleşme olgusu büyük ölçüde içinde yaşanılan ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve hukuksal koşulların bir ürünüdür. Almanya’daki toplumu, örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarını birinci etmen olarak büyük ölçüde bu ülkenin yukarıdaki koşul ve etmenleri belirler ve yönlendirir. Ancak Alman kuruluş ve örgütlerinden farklı olarak, azınlıkları ve örgütlerini ikinci etmen olarak geldikleri ülkelerin kültürel, siyasal, iktisadi, toplumsal ve hukuksal koşulları ve üçüncü bir etmen olarak da kendi iç dinamikleri de etkiler.

Almanya’daki Türkiye kökenli toplumunun örgütlenmesi, Türklerin Almanya’ya gelmesiyle başlamaktadır. İlk örgütlenme, yükseköğrenim amacıyla Almanya’ya gelen öğrenciler tarafından kurulan öğrenci dernekleridir. Bunların geçmişi işgücü göçü öncesine, hatta 1. Dünya Savaşı yıllarına kadar uzanmaktadır.

60 yıllık göç sürecini ve örgütlerini dört döneme ayırarak araştırmak olanaklıdır: 1. Göç Dönemi, 2. Aile Birleşimi Dönemi, 3. Yerleşme Dönemi, 4. Türkiye Kökenli Toplum Dönemi.

1. GÖÇ DÖNEMİ
Göç Dönemi 30 Ekim ’de Türkiye ile Federal Almanya arasında yapılan İşgücü Göçü Antlaşması tarihinden Almanya’nın petrol krizi nedeniyle işgücü alımını durdurduğu 23 Kasım ’e kadar olan dönemi kapsıyor. Bu dönemde yılında Münih’te bir araya gelen 9 öğrenci derneğinin temsilcileri ATÖF -Almanya Türk Öğrenci Federasyonu’nu kuruyorlar. ATÖF ve üyesi öğrenci derneklerinin üyeleri Almanya’da kurulan işçi derneklerinin kuruluşlarına büyük katkıda bulunmuş ve yönetimlerinde de görev almışlardır.

Göç Döneminin ilk evresinde ( ) ATÖF’ün yanında yalnızca yerel düzeyde “Türk İşçi Dayanışma ve Yardımlaşma Dernekleri”ne rastlanıyor. Bu derneklerin herhangi bir siyasal yönelimleri yoktu. yılından itibaren gerek ATÖF’te gerekse işçi derneklerinde dünyadaki, Türkiye’deki ve Almanya’daki siyasal ve toplumsal gelişmelere koşut olarak sol ve sağ eğilimli Türkiye kökenli gruplar kent düzeyinde kendi siyasal, ideolojik ve dinsel örgütlerini kurmaya başlıyorlar. Federal düzeyde yılında solda TİP -Türkiye İşçi Partisi yanlısı ATTF -Avrupa Türk Toplumcular Federasyonu; sağda ise yılında Almanya’nın Kempten kentinde MHP Yurtdışı Teşkilatı kuruluyor.

2. AİLE BİRLEŞİMİ DÖNEMİ ve
ÖRGÜTLENMELER
Aile Birleşimi Dönemi 23 Kasım ’ten ağırlıklı olarak Almanya’nın Türklere karşı vize zorunluluğu getirdiği 1 Ekim ’e ve özellikle 80’li yılların ortasına kadar devam eden dönemdir. Almanya’daki işçiler vizenin uygulamaya sokulduğu tarihten önce ’lerce işçi ailesi ve 18 yaşından küçük çocuklarını Almanya‘ya getirirler. Türkiye’de 12 Eylül ’de yapılan Askeri Faşist Darbe aile birleşiminin ve siyasal baskılar nedeni ile Türkiye’den Almanya’ya sığınmacı olarak gelenlerin sayısı bini bulur. Almanya işçi alımını durdurduğu için işgücü açığı aile birleşimi nedeni ile Almanya’ya gelen eş ve çocuklarla kapatılmaya çalışılır.

Bu dönemde konut sorunu, kültürel, dinsel ihtiyaçların karşılanması, dil sorunu ve dışlanma sorunlarının yanında, aile birleşimi nedeni ile Almanya’ya gelen çocuk ve gençlerin eğitim, öğretim ve meslek eğitimi sorunları ağırlık kazanmaya başlar. Ama federal düzeyde kurulan örgütler ağırlıklı olarak sorunların çözümüne odaklanmaları gerekirken, Almanya’da kalıcılık düşünülmediği için Türkiye’deki siyasal, ideolojik, dinci akımları ve yapılanmaları yansıtır. Bu dönemde sol yelpazede ATTF, ’te TDF -Avrupa Türkiyeli Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu, ’da ATİF -Federal Almanya Türkiyeli İşçi Dernekleri Federasyonu, ‘de HDF- Sosyal demokrat Halk Dernekleri Federasyonu-Avrupa, ATTF ve TDF’in birleşmesiyle FİDEF- Federal Almanya İşçi Dernekleri Federasyonu, HBF -Halk Birlikleri Federasyonu, ’da DEV-YOL, TYBF Türkiye Yurtsever Birlik Federasyonu-, KOMKAR – Kürdistan İşçi Dernekleri Federasyonu ve DİDF -Almanya Türkiyeli Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu kurulur. Sağ yelpazede ise ’de kurulan MHP Yurtdışı Teşkilatı kapatıldığından yerine ‘de ADÜTDF (ATF &#; Avrupa Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu), ‘te Milli Görüşçü Avrupa Türk Birliği adı ile daha sonra AMGT -Avrupa Milli Görüş Teşkilatı, Süleymancı Tarikatını destekleyen İKZB -İslam Kültür Merkezleri Birliği (VIKZ), ’de Nurculuk Tarikatı, ’da HÜR-TÜRK kurulur.

3. YERLEŞME DÖNEMİ VE ÖRGÜTLER
Yerleşme dönemi bir yandan Türkiye’de 12 Eylül ’de olan askeri darbe, diğer yandan 1 Ekim ’de Almanya’nın Türkye Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı koyduğu vize zorunluluğu ile ağır ağır başlayarak ve özellikle 80’li yılların ortasından itibaren artarak devam eder. Bu tarihten itibaren giderek Türkiye kökenli göçmenlerin Almanya’ya yerleşmeleri ve kök salmaları ile büyük ölçüde kalıcılaştıkları saptanır.

Helmut Schmidt’in başbakanlığındaki SPD/FDP-Hükümeti’nin bu dönem başındaki Göçü sınırlamak, geriye dönüşü teşvik etmek ve entegrasyonu desteklemek yabancılar politikası, 13 Ekim ’de Helmut Kohl’un başbakanlığında kurulan Muhafazakâr-Liberal (CDU-CSU-FDP) Federal Hükümeti ile sertleştirilerek, baskıcı, dışlayıcı uygulamalarla sosyal, siyasal, hukuksal alanlarda ve istihdam alanında devam eder. Bu baskıcı dönemi Berlin Yüksek İdare Mahkemesi Yargıcı Dr. Fritz Franz: “Federal Almanya Göçmenler açısından bir polis devletine dönüşmüştür.” cümlesi ile dile getirir. Federal Hükümet göçmenlerin, özellikle Türklerin sayısını sınırlamak için ’te “Geri Dönüşü Teşvik Yasası” (Rückehrhilfegesetz) çıkartır.

Bu dönemde Aile Birleşimi dönemindeki federasyonlara ek olarak kalıcılığın ortaya çıkması ile dini ihtiyaçları karşılamak için ‘te DİTİB ve Türkiye için lobi çalışmaları yapan Türk Koordinasyon Kurulları kurulur. AMGT’den ayrılan Cemalettin Kaplan İCCB -İslami Cemaat ve Cemiyetler Birliği, ADÜTDF’den ayrılan ATİB -Avrupa Türk İslam Birliği, FETÖ örgütleri, ANF -Avrupa Nizam-ı Alem Federasyonu ve AKP’yi destekleyen UETD (UİD) ile devam eder. Diğer yandan Türkiye’deki kökten dinci akımlara karşı ADD -Atatürkçü Düşünce Dernekleri, Alevileri temsil etmek ve dinsel gereksinmelerini karşılamak için AABF -Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu kurulur.

4. EŞİT HAK VE UYGULAMALARA
YÖNELİK ÖRGÜTLENMELER
Yerleşme döneminin başından itibaren Türkiye kökenli göçmenlerin bir bölümü Federal Almanya’nın fiilen bir göçmen ülkesine dönüştüğünü ve göçmenlerin çok büyük bölümünün Türkiye’ye geri dönmeyeceklerini; bu nedenle Almanya‘daki sorunları saptamaya ve çözmeye katkıda bulunmak için örgütlere gereksinim olduğunu savunur. Bu konuda ilk girişim Mayıs ’de Berlin’de “Eşit Haklar ve Toplumsal Uyuşum Çalışma Grubu” (İGİ -Initiativkreis Gleichberechtigung und “Integration”) ile olur. Berlin’deki dernek, sendika temsilcileri, bilim insanları, sosyal hizmet uzmanları ve gazetecilerden oluşan İGİ bir yıl çalışarak ’in Mayıs’ında “Yabancıların, Yabancılar Politikasına İlişkin Görüşleri“ni basına ve kamuoyuna tanıtır. İGİ’nin İstem ve önerileri özet olarak şunları içerir (IGI, S. 5): „En az 5 yıldan beri yasalara uygun olarak Federal Almanya ve Batı Berlin’de yaşayan yabancı işçiler ve aileleri için yerleşme hakkı adlı yeni bir yasal statü oluşturulmalıdır. Yerleşme hakkına sahip olan yabancılara hiçbir kısıtlama olmaksızın oturma ve çalışma hakkı, politik katılım hakkı, yani yerel düzeyde seçme ve seçilme hakkı, serbestçe iş yeri açma ve meslek sahibi olma hakkı sağlanmalıdır. Alman vatandaşlığına geçişi kolaylaştırılmalı ve 8 yıl Almanya’da yaşayanlara çifte vatandaşlık hakkı tanınmalı, Göçmen Çocuklarının eğitim, öğretim ve mesleki eğitim durumlarının iyileştirilmesi için Eğitim ve Meslek Eğitim Reformu yapılmalı; göçmenlerin konut gereksinimleri karşılanmalı, belli bölgelere koyulan taşınma yasakları kaldırılmalı, kültürel ve dinsel ihtiyaçların karşılanması sağlanmalıdır.“

Buna benzer görüşleri Batı-Berlin’deki değişik uluslardan sosyal demokrat ve sol görüşlü siyasal örgütlerin „Yabancılar Politikası Çalışma Grubu“nun (Arbeitskreis Ausländerpolitik) ‘de yaptıkları eşit haklar ve toplumsal uyum çalışmaları ile göçmen örgütleri ve insiyatif gruplarının çalışmaları izler. Bu öneri ve istemler HDF’nin Nisan tarihlerinde Duisburg kentinde yaptığı Olağanüstü Program ve Tüzük Kurultayında görüşülüp, tartışıldıktan sonra “Yeni bir Yabancılar Politikasının Çerçeve Koşulları” adı altında kabul edilir. Bu görüşler 2 Ekim ’de Essen Gruga-Halle’de kişinin katıldığı JUSO (SPD Gençlik Örgütü), HDF, İtalyan Sosyalist Partisi, İspanyol Sosyalist Partisi ve Yunanistan Sosyalist partileri Almanya örgütlerinin ve “AWO’nun (Arbeiterwohlfahrt) “Birlikte Yabancı Düşmanlığına Hayır” belgisi altında düzenledikleri “Uluslararası Halklar Festivalinde“ kamuoyuna sunularak tartışılır.

80’li yılların başında başlayan bu çalışmalar, yılında BTT – Eşit Haklar İçin Berlin Türk Topluluğu, TGB –Berlin Türk Cemaati, ’te Berlin Türk Veliler Birliği, Berlin Türk Sağlık Elemanları Derneği, Berlin Türk İşadamları Derneği, Münih Yabancı Veliler Birliği, ’da Hamburg‘da TGB -Türkiye Göçmenler Birliği-Hamburg ve Hamburg Türk Veliler Birliği’nin kurulması ile devam eder. Bu çalışmalar Federal İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble’nin hazırladığı tarihindeki Yeni Yabancılar Yasa Tasarısına karşı Türkiye kökenlilerin siyasal, ideolojik görüşlerini geri plana atarak Almanya’nın onlarca kentinde Mart tarihlerinde yapılan binin üzerinde göçmenin katıldığı protesto yürüyüş ve mitingleri ile doruğa çıkar. İki Almanya’nın birleşmesi ile artan ırkçı saldırılar ve katliamlar, özellikle Mölln ve Solingen katliamlarından sonra artan yabancı düşmanlığı, Türk düşmanlığı ve ırkçılığa ve saldırılar ve katliamlara karşı Türkiye kökenli toplumun bilinçli kesimlerinin daha iyi mücadele vermek için federal düzeyde örgütler kurmalarında etkili olur.

’lı yılların ortalarına doğru federal düzeyde Türkiye’ye yönelik çalışma yapan siyasal, ideolojik ve dinsel federasyonların yanında, tamamen Almanya’daki sorunların çözümüne yönelik çalışmalara odaklanan federal düzeyde Türkiye kökenli örgütler kurulur.

Bunlardan en önemlisi 20 Mart tarihinde BETB -Berlin Türkiye Göçmenler Birliği ve TGB -Hamburg Türkiye Göçmenler Birliği‘nin çağrıları ile Almanya’nın değişik kentlerinden gelen Eyalet Türkiye Göçmen Birlikleri ve Türk Toplumu örgütlerinin 20 Mart ’te Hamburg’da yapılan Genel Kurul’da Dr. Ertekin Özcan’ın genel başkanlığında kurulan TGD -Almanya Türk Toplumu’dur (Türkische Gemeinde in Deutschland). TGD’nin 21 aylık örgütleşme ve genişleme çalışmalarından sonra Aralık tarihinde yapılan Büyük Kurultayda genel başkanlığa seçilen Prof. Dr. Hakkı Keskin* ile kamuoyuna yönelik çalışmalar hızla devam eder.

TGD Kurucu genel başkanı Dr. Ertekin Özcan ’te yapılan Kurultay‘da 21 aylık çalışmaları kapsayan Genel Yönetim Kurulu Raporunu sunarak TGD’nin nasıl bir kuruluş olduğunu şöyle açıklar. „TGD -Almanya Türk Toplumu, partiler üstü, çoğulcu ve özerk bir kuruluştur. Özgürlükçü demokratik hukuk devleti ilkelerine bağlıdır. Kimden ve hangi gerekçeyle gelirse gelsin kaba kuvveti ve ırkçılığı reddeder ve bu eğilimdeki kuruluş ve kişilerle ilişkiye girmez.“ (TGD Leidfaden/ Elkitabı: Mayıs , S ).

TGD Alman yurttaşlığına geçişin kolaylaştılması, çifte yurttaşlığın sağlanması, çocukların eğitim, öğretim, meslek öğrenim koşullarının iyileştirilmesi ve çocuklara hem Almanca hem de Türkçenin en iyi şekilde öğretilmesi, ırkçılığa, yabancı, Türk, İslam ve Musevi düşmanlığına ve de daha bir çok alanda yaptığı çalışma ve kampanyalarla Türkiye kökenli toplumun en canalıcı sorunlarının çözümüne katkı sağlar ve büyük projeler gerçekleştirir. Bunları yaparken Türkiye kökenli toplumun önemli bölümünü de harekete geçirerek hem onların hem Federal Almanya siyasal partilerinin ve sivil toplum kuruluşlarının, Federal Hükümetin ve eyalet hükümetlerinin hem de Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin takdirini kazanır.

Bu dönemde Türkiye kökenli toplumun çocuk ve gençlerinin eğitim ve öğretimi alanında ’te FÖTED -Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu; ATÖF -Almanya Türk Öğretmenler Federasyonu, Yüksek öğrenim ve akademisyenlerle ilgili ’dan itibaren BTS, ATAK ve EATA, işveren ve serbest meslek alanında ATİAD, TİDAF, TDU, BTEU, Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası, MÜSİAD, ATİYAB, BUV ve YKK gibi örgütler kurulur.

Ancak yine de Almanya’da 60 yıllık göç süreci içerisinde bugün geldiğimiz noktada Türkiye kökenli Toplum, bir yanda Almanya, diğer yanda Türkiye’nin siyasal, sosyal, kültürel ve dinsel koşulları ve etkileri arasında sıkışmış ve yeterli ölçüde kendine özgü bir TÜRKİYE KÖKENLİ TOPLUM bilinci yaratamamıştır. Almanya’da yaklaşık örgütün federal düzeydeki çatı kuruluşlarının çok büyük bir bölümü siyasal görüş, ideoloji, cemaat ve tarikat prangalarını koparamamış ve genel olarak Almanya’daki on yıllardır karşılaşılan yığınla somut sorunlarını birlikte çözmeye odaklanamamışlardır. Umalım önümüzdeki on yılda bu odaklanmayı gerçekleştirerek eşit hak ve uygulamalara biraz daha yaklaşabilelim.

*TGD‘ye 20 Mart ’ten 2 Aralık ’e kadar Dr. Ertekin Özcan’ın, 2 Aralık ’ten dek Prof. Dr. Hakkı Keskin’in, ’ten ‘e değin Kenan Kolat genel başkan olarak; yılları arasında Gökay Sofuğlu ve Safter Çınar, arasında Gökay Sofuoğlu ve Aysun Özdemir Eş Genel Başkan olarak görev yaptılar. ’den bu yana Gökay Sofuoğlu ve Atilla Karabörklü Eş Genel Başkan olarak bu görevi yapıyor.

 

Dr. ERTEKİN ÖZCAN Almanya’daki göçmenlik hayatının unutulmaz isimlerinden, şair, politikacı, araştırmacı, mücadeleci bir insandır. ’da Erzincan’ın Çayırlı ilçesine bağlı, eski adı “Piriz” olan, Çaykent köyünde doğdu. Haydarpaşa Lisesi’ni ’te bitirdi. Yüksek öğrenimini ’te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. İlk şiir kitabı, “Tükenişin Türküsü” adıyla ’te, İstanbul’da yayınlandı.

 

Doktora yapmak amacıyla 25 Ekim ’te Berlin’e gelinceye değin avukatlık stajı yaptı ve avukat olarak çalıştı. Hür Berlin Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Siyasi mücadeleye İstanbul Üniversitesi ve Hür Berlin Üniversitesi yıllarında devam etti.

İlk çalıştığı dernek ’te Berlin Kreuzberg’teki “Türk İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği”dir.

’te “HDB -Türkiye Halkçı Devrimci Birliği Batı-Berlin”’in çalışmalarına katıldı.

yılları arasında sosyal demokrat eğilimli “HDF -Türkiye Halkçı Devrimci Federasyonu-Avrupa”nın kuruluş çalışmalarına aktif olarak katıldı.

’den ’un Kasımına kadar HDF’nin Kurucu Genel Başkanı olarak görev yaptı.

Mart ’de, HDF yöneticisi arkadaşları ile Frankfurt’ta, Avrupa çapında, “Eğitim ve Emeklilik Kurultayı” düzenledi.

’de evlendi.

23 Kasım ’te, altmış kadar velinin katılımı ile “Berlin Türk Veliler Birliği” kuruldu. yılına değin bu örgüte başkanlık yaptı.

yılında, “Emek Göçmenleri” adlı şiir kitabını yayınladı.

yılında Hür Berlin Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne sunduğu “Federal Almanya’da Türk Toplumu ve Göçmen Örgütlerinin Gelişimi” konulu teziyle “ekonomi ve sosyal bilimler” doktoru oldu.

’da sayfadan oluşan bu bilimsel araştırma “Türkische Immigrantenorganisationen in Deutschland adıyla Berlin’de HİTİT VERLAG tarafından yayınlandı.

’da Yeni Yabancılar Yasa Tasarısı tartışılırken, bu yasaya karşı 30’yakın derneğin oluşturduğu YABANCILAR YASASINA KARŞI BERLİNLİ TÜRK DERNEKLER TOPLULUĞU”NUN kurulmasına katkıda bulunarak 3 sözcüsünden biri oldu.

16 Şubat ’da Yabancılar Yasa Tasarısına Karşı İNSAN ZİNCİRİ EYLEMİ’ni ve ardından 31 Mart ’da kişinin katıldığı BÜYÜK PROTESTO YÜRÜYÜŞÜ VE MİTİNGİ’NİN yapılmasına katkıda bulunarak tarihi bir konuşma yaptı.

sonlarında “SGD -Sosyaldemokrat Göçmenler Birliği”nin kurucuları arasında yer alarak ’e değin başkanlık görevini sürdürdü.

’de ”BETB Türkiye Göçmenler Birliği -Berlin”nin kurucuları arasında yer aldı ve – yılları arasında sözcü olarak görev yaptı.

24 Mart tarihinde BETB ve “TGB -Türkiye Göçmenler Birliği- Hamburg’un çağrılarıyla diğer kent ve eyaletlerden katılan Göçmen Birlikleri ve Türk Toplum Örgütleri ile birlikte “TGDAlmanya Türk Toplumu (Türkische Gemeinde in Deutschland)”nun kuruluş toplantısına katıldı ve Kurucu Genel Başkanı seçildi. Bu görevi 2 Aralık ’e değin sürdürdü.

’te, Berlin Eyalet Parlamentosu seçiminde SPD’den millet vekili adayı oldu, partisi oy kaybettiğinden seçilemedi.

yılları arasında kuruluş hazırlık çalışmalarına katıldığı “FÖTED -Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu” 5 Kasım ’te kuruldu. yılları arasında FÖTED Genel Başkanlığı yaptı ve Genel Kurulda FÖTED Onursal Genel Başkanı seçildi.

’de Ağla ki Sağır Kulaklar Duysun (Weine, damit dich taube Ohren hören) adlı çocuklar için ikidilli şiir kitabını Anadolu Verlag’da yayınladı.

’de İstanbul’da “Sular Durulacak” adlı şiir kitabını yayınladı.

’da otobiyografik yazı, şiir, fotoğraf ve karikatürlerden oluşan “GETEİTES LEBEN” adlı Almanca kitabını Berlin’deki “Trafo Literaturverlag”ta yayınladı.

’de “Berlin’de Türkçe Şiir” adlı 27 Berlin’li şairin şiirlerinin yer aldığı antolojiyi hazırlayarak yayınladı.

’de “Buruk Mutluluk” – “Verbitertes Glück” adlı 13 şairin şiirlerinin yer aldığı ikidilli antolojiyi hazırlayarak yayınladı.

Bunların dışında Özcan’ın çeşitli Almanca ve Türkçe ansiklopedi, gazete ve dergilerde ’nin üzerinde araştırma ve makaleleri yayınlandı.

Dr. Ertekin Özcan Türkiye ve Almanya’da 60 yıldan beri daha iyi bir dünya, daha özgür, daha demokratik bir toplum ve eşit hak ve uygulamalar için mücadele verdi, vermeye devam ediyor.

Bu başarılara nasıl ulaştığını sordum. “Eşimin ve yol arkadaşlarımın destekleriyle” cevabını verdi.

Nasıl evlendiğini şöyle anlattı:

“28 Mart günü, pasaport işlemleri için Berlin Yabancılar Polisi’ne gitmiştim. Bekleme odasında işlemlerin bitmesini beklerken bir bayan gördüm. Allah Allah! Bu ne güzellik böyle! Cin mi peri mi? Bir insan bu kadar güzel olabilir mi? “Bu ne güzellik böyle!” dedim içimden. Elindeki pasaportu açmıştı. Göz ucuyla baktım. Adı: Işıl. Soyadı: Gündüz. Doğum yeri: Bursa. Ne güzel bir ad böyle! Yandan boylu boyunca bir göz attım. Ilıman bir bahar esintisi kalbimden aşağılara doğru esiverdi. Adı da soyadı da tam uymuştu bu insan güzelliğine. Yüzü, gündüz gibi aydınlık; gözleri masmavi gökyüzü gibi ışıl ışıldı. Kalbim yerinde duramaz oldu. “Konuş, konuş!” dedi. Kalbimin sözünü tuttum:

“Merhaba, Bursalı mısınız?” dedim.

“Merhaba, Bursalıyım, ama aslımız Trakya’dan!” dedi.

Soruş o soruş; deyiş o deyiş&#; Kalbimiz kilitlendi birbirine. ’de evlendik. İki kızımız oldu. Büyüğünün adını “Gönenç”, küçüğünün adını “Süreç” koyduk.”

“Ertekin Özcan mutlu musun?” dedim:

Cevabı kısa ve netti:

“Vicdanen mutluyum. Kendi kuşağımın görevlerini bir aydın sorumluluğu içerisinde yapmaya çalıştım; hâlâ da bu mücadeleye devam ediyorum. Eğer bir daha dünyaya gelecek olsam, aynı yerden başlardım.

Ben hep Çaykent köylülerinin, ailemin, anamın, babamın, kardeşlerimin içinde bulundukları koşullardan yola çıkarak sosyal, ekonomik, eğitsel ve siyasal bakımdan zayıf olan insanların diğer insanlarla eşit koşullara kavuşmaları için uğraş verdim. Olanaksızlıktan lise ve yüksek öğrenim görmeyen ağabeylerimin, ablamın, kardeşimin ve tüm insanların acısını yüreğimde duydum. Eğitim olanakları, burada, Türkiye’ye göre daha çok.  Ama bu olanaklar bile yeterli değil. Daha iyi, daha eşitlikçi, daha özgür, daha bilimsel bir eğitim için; daha bilimsel bir Türkçe Anadili Eğitimi için mücadele sabırla, bilinçle aralıksız olarak sürdürülmelidir. Türkçe Anadili Eğitiminin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması yolunda benim de bir katkım olmuşsa, ne mutlu bana.”

Sevgili Dr. Ertekin Özcan 48 yıldan beri Almanya’da sağlıklı, özgürce bir toplumsal uyum, daha iyi bir eğitim, daha iyi bir Türkçe Anadili Eğitimi uğruna verdiğiniz mücadele nedeniyle sizi ve mücadele arkadaşlarınızı candan kutluyorum. Yeni nesiller, sizin barışçı, bilinçli, bilimsel mücadelenizi unutmayacak, size şükranlarını sunacaklardır. İçinizdeki güneş hep sıcak; mavilik hep lekesiz kalsın!

Dr. Ertekin Özcan Almanya’daki Anadili eğitiminin ve Türkçe Anadili Derslerinin gelişimi için çok emek verdi. Bu konudaki çalışmalarını “Almanya’daki Türkçe Anadili Eğitimi ve Anadili’ne Emek Verenler” adlı yılında yayınladığım kitabımda anlattım.

Türkiye’den Almanya’ya göçün Yılı vesilesiyle Dr. Ertekin Özcan ile yaptığım uzun ve tarihi söyleşiyi burada aynen yayınlıyorum.

Bochum, 27 Ekim , Kemal Yalçın

Dr. ERTEKİN ÖZCAN İLE SÖYLEŞİ

Kemal Yalçın: Sevgili Ertekin Özcan, kendinizi tanıtır mısınız?

Dr. Ertekin Özcan: ’da Erzincan’ın Çayırlı ilçesine bağlı, eski adıyla Piriz, yeni adıyla Çaykent köyünde doğdum. İlkokulu doğduğum köyde (), Orta okulu ailemle birlikte taşındığımız Üsküdar’da Altunizade Ortaokulu’nda (), Liseyi Hadarpaşa Lisesi’nde okudum () ve bitirdim. yılında başladığım İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki yüksek öğrenimimi 68 kuşağının yaptığı protesto yürüyüş ve mitinglerine de katılarak yaşadım ve yılında bitirdim. Avukatlık stajımı ve askerliği yaptıktan sonra Berlin’e gelinceye kadar avukat olarak çalıştım.

Almanya maceranız nasıl ve ne zaman başladı?

Staj yaptığım ve daha sonra avukat olarak çalıştığım süre içinde adliye kaleminde davacının açtığı bir dava dosyasındaki dilekçeyi görmek veya dava açma dilekçesini verdiğim sırada, dava dilekçesinin arasına 5 TL ekleyerek vermek beni Avukatlık mesleğine karşı soğuttu. Yargılamada gerçeklerin ortaya çıkması ve idealist bir hukukçu olarak öğrenimini gördüğüm mesleğe devam edemeyeceğimi anladım.  Sosyal Hukuk alanında doktora yapmak için Almanya’ya gelmeye karar verdim.

25 Ekim tarihinde İstanbul’dan uçakla Frankfurt’a, oradan da trrenle Batı Berlin’e geldim.

Berlin’in Bahnhof Zoo İstasyonu’nda Almanya’ya doktora öğrencisi olarak bana “garanti belgesi” vererek gelmemi sağlayan kuzenim Hüseyin Sağdıç beni karşıladı. Onunla altı aydan fazla bir süre aynı odayı paylaştık. Hüseyin, daha Berlin’e gelmeden önce beni, Almanca öğrenmem için Goethe Enstitüsü’ne kaydetmişti. Dört ay Almanca öğrendikten sonra, Berlin Özgür Üniversitesi’ne (FU Berlin) bağlı Hukuk Fakültesi’ne kaydoldum. Bir yıl da Üniversite’nin yabancı öğrenciler için sunduğu Almanca kurslarına devam ettim. Amacım “Almanya’da Çalışan Türk İşçilerinin Sosyal Güvenlik Hukuku ve İkili Antlaşmalar Açısından Durumları” konusunda doktora yapmak ve ardından da Türkiye’ye geri dönmekti.

O yıllarda emekten, özgürlükten yana esiyordu rüzgarlar dünyanın her yerinde.  Kendimi İstanbul Üniversitesi’nde olduğu gibi Berlin Özgür Üniversitesi’nde de siyasal örgütlemelerin içinde buldum. Daha güzel, daha insanca, özgürce ve sömürünün olmadığı bir dünyada yaşayabilmekti özlemimiz.

Almanya’da neler yaptınız? Türkiye’de kalsanız nasıl olurdu?

yılının ortalarından itibaren yarıyıl tatillerinde önce bir plastik fabrikasında işçi, daha sonra Kreuzberg İlçe Belediyesi’ne bağlı bir gençlik evinde gençlik sosyal danışmanı, çeşitli halk yüksek okullarında öğretmen (doçent), şimdiki adı “Alice Salomon Hochschule Berlin” olan FHSS Berlin, Berlin Özgür Üniversitesi’nde (FU Berlin) öğretim görevlisi ve proje yöneticisi olarak çalıştım. yılları arasında Tiergarten Halk Yüksek Okulu’nda, Türkiye’den yeni gelen yaşları arasındaki “Gençlerin Mesleğe Hazırlamaları ve Topluma uyum sağlamalarını” öngören (kısa adı MBSE) kurslarda Almanca ve sosyal bilgiler öğretmeni ve sosyal danışman olarak çalıştım. yıllarında “Arbeitskreis Neue Erziehung” adlı eğitim kuruluşundaki “Türk Velilerini Çocuk Eğitimine Yönlendirme” projesinde bilimsel araştırmacı ve proje yöneticisi oldum. de başlayan bu projede Türk anne ve babalara yönelik Türkçe ve Almanca yayınlanan 5 Türkçe kitap ve kasetten son ikisinin hazırlanmasına katkıda bulundum.

Türk velilerine ücretsiz gönderdiğimiz bu kitapların velilerinin bir bölümü tarafından yeterli ölçüde okunmadığını saptayınca, velileri harekete geçirecek, haklarını kendilerinin arayabilecekleri yeteneklere erişebilmeleri ve çocuklarına doğrudan yardımcı olabilmeleri için bir Türk Veli Girişimi kurmaya karar verdik.

23 Kasım ’te 60 civarında velinin katılımı ile “Berlin-Brandenburg Türk Veliler Birliği”ni kurduk. yılları arasında bu derneğin kurucu başkanlığını yaptım.   yılları arasında Berlin-Bradenburg Türk Veliler Birliği’nde önce bilimsel araştırmacı, den yılına değin genel sekreter ve “Türk Veli ve Öğrencileri için Danışma İletişim ve Buluşma Merkezi” projesinin yöneticisi olarak çalıştım.

Türkiye’de kalsaydım büyük olasılıkla, profeyonel olarak yapağım işin yanında yine toplumsal, yazınsal ve siyasal çalışmaların içinde olurdum.

Peki Federal Almanya’da başka hangi Toplumsal ve siyasal çalışmalarda bulundunuz?

Berlin’de ilk gönüllü çalıştığım dernek, yılında üyesi olduğum Kreuzberg’teki “Türkiye İşçi Yardımlaşma Derneği” oldu. Türkiye Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu TDF’in üyesi olan bu derneği üye kaybı nedeniyle yaşatamadık. Daha sonra sosyal demokrat eğilimli, kısa adı HDB olan “Türkiye Halkçı Devrimci Birliği-Batı-Berlin”in çalışmalarına katılarak Yönetim Kurulunda görev aldım. Katılış o katılış&#;

Sonra kısa adı HDF olan Avrupa’daki sosyal demokrat Türkiye kökenlilerin üst örgütü “Türkiye Halkçı Devrimci Federasyonu-Avrupa”nın ’da başlayan kuruluş çalışmalarına aktif olarak katıldım. yılları arasında HDF’nin Kurucu Genel Başkanı olarak görev yaptım.

HDF’nin Mart tarihleri arasında Frankfurt’ta düzenlemiş olduğu “EĞİTİM VE EMEKLİLİK KURULTAYI”NIN ağırlıklı konusunu “Avrupa’daki Türk Çocuklarının Eğitim Sorunları” oluşturmuştu. Bu kurultayda Avrupa’nın dört bir yanından gelen civarında temsilci, çocukların okul öncesi eğitim, okullardaki ve mesleksel eğitimdeki durum ve sorunlarını tartışarak, çözümü için istem ve önerilerinde bulundular.

Emekçilerin Türkiye’ye geri dönecekleri tezinden hareket edildiğinden, o yıllarda yapılan çalışmaların ağırlıklı noktasını Türkiye’ye yönelik siyasal çalışmalar oluşturuyordu. Fakat 12 Eylül Askeri Darbesinden sonra ayağımızın altındaki toprağın giderek kaydığını hissetmeye başladık. Yapılan bilimsel araştırmaların aksine, Almanya’daki Türkiye kökenlilerin büyük bir bölümünün Türkiye’ye geri dönmeyeceği ve bu ülkede kalacağını gözlemledik. Bu nedenle yeni arayışların içine girdik.

Bu yeni arayışlardan ilki yılları arasında Berlin’de “Eşit Haklar ve Toplumsal Uyuşum Çalışma Grubu” (IGI-Initiativkreis Gleichberechtigung ‘Integration’)’nun YABANCILARIN, YABANCILAR POLİTİKASINA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ başlıklı çalışmalardı. Ben de bu çalışmalara katıldım. Almanya’da ilk kez göçmenler, kendi sorunları ile ilgili çok ciddi bir çalışma yaparak, istem ve önerilerini dile getirdiler.  

Yeni bir yasal çerçevenin kabul edilmesi isteminde bulunan bu grubun çalışmaları, yerleşme hakkı, çifte vatandaşlık, seçme ve seçilme hakkı, kültürel haklar, konut sorunu, taşınma yasağı, özellikle eğitim-öğretim ve anadili eğitimi ve de din eğitimi konusundaki durumları saptama ve çözüm için bir dizi istem ve öneriyi içeriyordu. Almanca ve Türkçe 80 sayfa olarak yayınlanan İGİ’nin istem ve önerileri, uzun yıllar Alman siyasal parti, sendikaları ve örgütlerinde göçmen sorunları ile ilgili tartışmaların temelini oluşturdu ve hâlâ da oluşturuyor.

Bu arayışlara ikinci önemli katkıyı Mayıs ile 30 Ekim tarihleri arasında Federal Almanya düzeyinde Türkiye kökenli bilim insanlarının, yazarlarının, öğretmenlerinin, sendikacıların ve sosyal danışmanların katılımıyla Dr. Sami Özkara’nın büyük bir özveri ile öncülüğünüyaptığı ve benim de düzenli olarak katıldığım “AYDINLAR SEMİNERİ” veya EXTERTAL SEMİNERLERİ diye anılan hafta sonu seminerleri sağlamıştır. Toplam 15 seminerde yaklaşık katılımcının, araştırma, bilgi ve deneyimleri ile yoğurarak yaptıkları öneri ve istemlerin sonuçları Dr. Sami ÖZKARA tarafından Almanca ve Türkçe “Federal Almanya’da Türk Göçmenler I ve II” (Türkische Migranten in der Bundesrepublik Deutschland I und II) olarak kitaplar halinde yayınlanmıştır.

Peki bu katkı sizin de içinde yer aldığınız ve desteklediğiniz Almanya’daki hangi örgütsel yapılanmalara yansımıştır? 

Yabancılar Yasasına karşı protesto eylemlerinden TBB&#;ye, TGD ve FÖTED&#;e ve “Aydınlar Semineri’nin saptadıkları öneri ve istemler “Türkiye kökenli Toplumun EŞİT HAK VE UYGULAMALARA ERİŞMESİ yönündeki Örgütlenmesinde çok önemli katkıları sağlamıştır.

Bu çalışmalar eyaletler düzeyinde Berlin’de yılında kurulan Batı Berlin Türk Topluluğu (BTT)’nun, ’te kurulan Berlin Türk Veliler Birliği’nin, yılında kurulan Türkiye Göçmenler Birliği -Hamburg’un, yılının başında Berlin’de 30 civarında dernek, birlik ve cami, girişim ve kuruluşun bir araya gelerek oluşturdukları “Yabancılar Yasa Tasarısına Karşı BERLİN’Lİ TÜRK DERNEKLER TOPLULUĞU”NUN ve daha sonra  TBB’nin kuruluşunda etkili olmuştur.

Burada özellikle yılının başında oluşumunda aktif görev aldığım Berlin’de ilk kez  değişik dünya görüşlerinden 30 civarında dernek, birlik ve cami, girişim ve kuruluşun bir araya gelerek kurdukları Yabancılar Yasa Tasarısına Karşı BERLİN’Lİ TÜRK DERNEKLER TOPLULUĞU”NUN yaptığı etkinliklerde söz etmek istiyorum.

BERLİN’Lİ TÜRK DERNEKLER TOPLULUĞU’nun genel koordinasyon sözcülerinden biri olarak düzenlediğimiz en önemli etkinliklerinden biri 16 Şubat ’daYabancılar Yasa Tasarısına Karşı yaptığımız İNSAN ZİNCİRİEYLEMİ, diğeri de  31 Mart tarihinde Berlin’de civarında  Türk, Alman ve diğer göçmen gruplarından insanın katıldığı protesto yürüyüşü ve mitingiydi. Aynı tarihte Almanya’nın diğer metropol kentlerinde de protesto yürüyüşlerinin koordine edilerek yapılmasına katkıda bulunduk.

 

Berlin’nin ve Almanya’nın göçmenlik tarihinde,  Türk toplumu kendisini doğrudan ilgilendiren bir konuda ilk defa aynı gün ve saatlerde civarında insanın katıldığı protesto gösterilerinde buluştu.

İşin en önemlisi ilk kez yapılan böyle geniş katılımlı yürüyüşte, genel koordinasyon kurulunun katılımcı derneklerin yöneticileriyle birlikte belirlemiş oldukları, pankartlar, afişler ve sloganlar taşındı. Yürüyüş barışcıl bir şekilde sona erdi. Almanya’nın dört yanında yapılan etkinlikler, protesto yürüyüş ve eylemleri sonucunda “Yabancılar Yasası”nın bir çok maddesi bizlerin lehine düzeltilerek yürürlüğe girdi.

Bu etkinliklerin ardından 1 Aralık tarihinde bugünkü adı TBB -Berlin-Brandenburg  Türkiye Toplumunu olan “Berlin Türkiye Göçmenler Birliği”ni kurulduk.   yılları arasında  TBB’nin sözcüsü ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptım.

yılında yürürlüğe giren “Yabancılar Yasası”ndaki değişikliklerle ilk kez Çifte Vatandaşlığın kapısı aralandı ve Alman vatandaşlığına geçmek kolaylaştırıldı. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlık Yasası çifte vatandaşlığa izin vermiyordu. Bunun üzerine  BERLİN’Lİ TÜRK DERNEKLER TOPLULUĞU ve Prof. Dr. Hakkı Keskin’in başkanı olduğu TÜRKiYE GÖÇMENLER BiRLİĞİ-HAMBURG ile iki konuda YASA TEKLİFİ hazırlayarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine götürdük.

Konulardan biri Türk Vatandaşlık Kanunu’nda yapılacak bir değişiklikle çifte vatandaşlığın kabul edilmesi; diğeri de Almanya’da askerlik veya sivil hizmet (Zivildienst) yapmış olan erkek gençlerin Türkiye’de askerlikten muaf tutulmaları ile ilgiliydi.

Yasa Teklifleri İçişleri, Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlıklarını ilgilendiriyordu. Bu konularda TBMM’de grubu olan partilerin genel başkanları ve TBMM’indeki İçişleri, Dış İşleri ve Milli Savunma Komisyonları Başkanları ile görüştük. Görüştüklerimiz, tekliflerimizi çok uygun gördüklerini ve detekleyecekleri sözü verdiler.

Milli Savunma Bakanı Nevzat Ayaz gençlerin askerliği ile ilgili götürdüğümüz teklifi uygun gördüğünü  ve Yasama Dönemi içerisinde kanun olarak parlamentodan geçireceği sözünü verdi ve gerçekten de bunu başardı. Ancak Çifte Vatandaşlık konusu bakan ve  içişleri komisyonunun desteklemesine karşın İçişleri Bakanlığındaki tutucu bürokratların engellemeleri nedeniyle bir türlü yasallaşmadı. Heyetler halinde gidip gelmeler sonucunda ancak  bazı değişikliklerle yılında kabul edildi. Ve bizler bunu üzerine Almanya düzeyinde  çite vatandalığa başvuru kampanyaları başlattık. Hedefimiz yılına kadar Çifte Vatandaşa ulaşmaktı.

Almanya Türk Toplumu -TGD’yi nasıl kurdunuz?

20 Mart  tarihinde Hamburg’ta “Almanya Türk Toplumu”, TGD’yi kurduk. Genel başkanı olarak arkadaşlar beni seçtiler. Çifte vatandaşlık Kampanyasını Almanya düzeyinde sürdürdük. Alman yurttaşlığına geçen Türkiye kökenliler yılında yapılan genel seçimlerde oylarının çok büyük bölümünü SPD’ye ve Yeşille’e vererek SPD/Yeşiller Koalisyonunun kurulmasını sağlamış oldular.

yılında Berlin-Brandenburg Türk Veliler Birliği başkanı değerli dostum Kazım Aydın ve Hamburg Türk Veliler Birliği’nin o zamanki başkanı arkadaşım Gökten Küçük ve değerli bilim adamı Dr. Sami Özkara ile Almanya’daki diğer veli dernek ve birliklerinin daha güçlü bir yapıya kavuşmaları için çalışmaları başlattık.

Üç yıla yakın devam eden hazırlık çalışmalarından sonra ’in sonlarında Berlin’de Almanya Türk Veli Dernekleri Federasyonu-FÖTED’i kurduk. Kazım Aydın,  FÖTED’in ilk genel başkan seçildi.

yılından ’e değin FÖTED Genel Başkanlığı yaptım. Bu görevim süresince çocuklarımızın başarılarını artırmak için Eyalet Hükümetlerine öneri ve istemlerimizi  anlatmak ve uygulatmak için FÖTED olarak ATÖF, TGD  ve BTS ile birlikte  “Okul Dili Almanca, ANADİLİ TÜRKÇE” kampanyalarını da kapsayan çalışmalar yaptık.

Alman Siaysal Partileri ve Sivil Toplum Örgütlerinde çalışmak önemli mi?

Göçmen ya da kültürel azınlıkların sorunlarının bir taraftan kendi özörgütlerinin, diğer yandan da Almanya’daki siyasal partilerin, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin ortak çalışmaları sonucunda çözülebileceğini düşünüyorum. Bu nedenle on yıllardan bu yana Almanya Sosyal Demokrat Partisi, SPD’nin Berlin örgütünün üyesiyim. yılları arasında SPD içindeki ilk defa Eyalet Sosyal Demokrat Yabancılar Politikası Çalışma Kolunu kurduk.   arasında Schöneberg Belediye Meclisinde bilirkişi, yılları arasında SPD Eyalet Kurultay Delegesi olarak siyasal çalışmalar yaptım.

Onlarca yıl SPD Eyalet Eğitim Komisyonu üyesi olarak çalıştım. Hatta ’de Berlin Eyalet Parlamentosu Seçiminde bir göçmen olarak SPD’den ilk millet vekili adayı oldum. Ancak SPD’nin oylarının %35’den %’de 23’e düşmesi nedeni ile millet vekili seçilemedim. Ancak Berlin eyaleti düzeyinde aday olarak benden sonra seçilen genç arkadaşlarımın yollarının açılmasına katkıda bulunmuş oldum.

Genelde Avrupa’da ve Almanya’da Türkiye’ye ve Türkçe’ye karşı açık ya da gizli bir tavır var. Bunun nedeni ve kökleri çok eskilere, gerilere dayanmaktadır. Avrupa ve Almanya’daki ırkçı, tutucu siyasal partilerin büyük bir bölümünün bilinçli ya da bilinçsizce Avrupa merkeziyetçi ve etnik milliyetçi  görüş ve tutumda olmaları bunda etkili oluyorlar.

Diğer yandan Türkiye kökenli siyasal islamcı ve ırkçı örgütlerin Alman, Musevi ve Hıristiyanlık karşıtı açıklama ve etkinlikleri de karşılıklı önyargı ve düşmanlıkları besliyor. yılında Türkiye’de iktidar olan AKP’nin özellikle yılından sonra uyguladığı siyasal İslamcı otoriter bir tek adam rejimi kurma  çalışmaları ve Avrupa Birliği ve Alman’ya ile ilişkilerinin kötüleşmesi Almanya’da yaşayan 3 Milyon AB ülkelerinde yaşayan 5 milyon civarındaki  insanımızın yaşamını zorlaştırıyor. Ancak tüm bu gelişmeler bizi yıldırmamalı ve moralimizi bozmamalı, kararlı bir şekilde Eşit Hak ve Uygulamalar Savaşımına uzun soluklu örgütlü çalışmalarla devam etmeliyiz.

Çalışmalardan ne gibi başarılar elde edildi?

Buraya kadar içinde bulunduğum örgütlerin çalışma ve etkinliklerinden söz ettim. Bu çalışmalardan, yapılan eylem ve etkinliklerden ne gibi somut başarılar elde edebildik. Toplumsal çalışmalar bilindiği üzere meyvelerini hemen vermezler. Kendi köşelerine çekilmiş insanları biraraya getirerek toplumsal hareketin içine sokmak, birlikte ortak sorunların çözümü doğrultusunda hareket etmelerini sağlamak bile somut bir başarıdır bence. İçinde bulunduğum örgüt ve eylem birliklerinde salt bu katkıyı sağlayabilmişsek ve  insanları motive ederek daha iyi koşullara varmaları için karınca kararınca yönlendirebilmişsek, bunu önemli bir başarı sayabiliriz.

Ancak daha somut elle tutulur, gözle görülür bazı örnekler vermek gerekirse aşağıdaki alanlardaki kazanımlarımızı saymakta yarar görüyorum. Çünkü günün birinde çocuklarımız, torunlarımız: “Babalarımız, annelerimiz, dedelerimiz, ninelerimiz bu kadar uğraşmışlar, toplumsal ve siyasal çalışma yapmışlar, ama bu mücadelelerinin sonucunda hangi kazanımları, hakları elde emişler? Hangi kazanılmış hakları koruyabilmişler?” sorusunu sordukları zaman, bunun yanıtını bulabilmeliler. Ki onlar da içinde yaşadıkları toplumun eşit birer bireyi olabilmek için bu uğraşı sürdürebilsinler.  Burada bunlardan ancak birkaç örnek vermekle yetineceğim.

Yukarıda özetlediğim Yabancılar Yasa Tasarına karşı savaşım, Çifte vatandaşlığın kısmen olsa da Almanya’da ve Türkiye’de sağlanması, Berlin’de ve bazı eyaletlerde Anadili ve İkidilli Eğitimin Devamının Sağlanması, yabancı sınıflarının kaldırılması, yılında uyum zirvesinin oluşmasına katkılarımız bunlardan bazılarıdır.

Burada iki somut konuyu az da olsa ayrıntılarıyla vermek istiyorum:

  1. Berlin’de ikidilli eğitim /82 ders yılında model deneme olarak başladı. yılında CDU’lu Eğitim Senatörü Kleemann tarafından kaldırılmak istendi. O yıllarda 15 ilkokulda uygulanan ikidilli eğitimin devamı için mücadelemizi örgütledik. Bir taraftan Berlin Eyalet Parlamentosu’nda grubu olan siyasal partilerin eğitim politikası sözcüleri ile tek tek görüşerek ikidilli eğitimin çocuklarımızın okul yaşamında başarılı olabilmeleri için çok önemli bir eğitim modeli olduğunu anlatırken, diğer yandan bilim insanları, okullarda ikidilli egitimi uygulayan müdürler ve siyasal parti sözcüleri, Eğitim ve Bilim Sendikası, GEW yetkilileri ve Alman veli dernekleri ile birlikte toplantılar düzenledik ve onları etkilemeye çalıştık.

Ayrıca bu çalışmalara paralel olarak iki ay gibi kısa bir zamanda  ’in üzerinde imza topladık. Eğitim Bakanı imzaları almak istemedi. Eyalet Parlamentosu Eğitim Komisyonu Başkanı SPD’li Pawlik’e, Eğitim Komisyonu’nda ikidilli eğitimin gündeme alınması için SPD ve Yeşiller aracılığı ile girişimde bulunduk. Daha önceki görüşmelerimizde eğitim komisyonu sözcüleri ikna edilmiş oldukları için, sonuçta ikidilli eğitimin devamı konusunda uzlaşmaya varıldı.

Türk Veliler Birliği olarak toplanan imzaları Eğitim Komisyonu Başkanı’na verdik. O da: “Sayın Eğitim Bakanı! Bu imzayı lütfen alın! Burada, komisyonda alınan karar doğrultusunda Almanca-Türkçe İkidilli Eğitimin devamı için ne gerekiyorsa lütfen onu yapın!” diyerek Eğitim Bakanı’na verdi. Böylece ikidilli eğitimin devamı, siyasal partilerin, Eğitim ve Bilim Sendikası’nın, ikidilli eğitimi veren özverili öğretmenlerin, bilim insanlarının, Alman sivil toplum kuruluşlarının ve de özellikle Türk Veliler Birliği’nin yapmış olduğu etkili çalışmalar sonucunda sağlanmış oldu.

Ancak son yıllarda Berlin’in merkez ilçelerindeki okullarda Alman öğrencilerin sayısının sürekli azalması nedeni ile ikidilli eğitim veren ilkokulların sayısı beşe düştü. Bununla birlikte niteliklerinin gelişmesi için son yıllarda çalışmalar yoğunlaştı. Başka bir deyişle yılında iki veya dört yıl süren ikidilli eğitim, yılından itibaren anasınıfından (Vorklasse) itibaren başlamakta ve altıncı sınıfın sonuna kadar devam etmektedir. Verilen Türkçe dersleri de / ders yılından itibaren öğrencinin karnesine işlenmektedir.

Ayrıca / yılında başlayan ikidilli Türkçe-Almanca Devlet Avrupa Okulu’nun kurulmasını destekledik. Velilerin oylaması sonucu Aziz Nesin İlkokulu adını alan bu ilkokulun öğrencileri, bu ders yılında Carl-von-Ossietzky-Gesamtschule’de 7. sınıfa devam ediyorlar. Eşit sayıda Türk ve Alman öğrencinin devam ettiği bu okulda, dersler Almanca ve Türkçe yapılmakta, diller, kültürler  eşit işlem ve uygulama görmektedir.

b)     Yabancı Sınıflarının Kaldırılması:

Berlin’de yılına değin yabancı sınıfları vardı. O zamanki Berlin Okul Yasası’na göre: “Eğer bir okulda yabancı öğrencilerin oranı % 30’u aşıyorsa, o okulda yabancılar sınıfı kurulur”du. Çocuğun çok iyi Almanca bilip bilmemesi göz önünde bulundurulmaz, çocuk eğer yabancıysa bu sınıflara gönderilirdi. Yani aynı okulda bir yanda yalnızca Alman öğrencilerinin devam ettkleri sınıflar, diğer yanda da sadece yabancı öğrencilerden oluşan sınıflar yer alıyordu. Bu yabancı düşmanı ve ırkçı uygulama, bir bakıma “yabancılar pedegojisi yaklaşımının” sonucuydu. Biz Veliler Birliği olarak kurulduğumuz günden itibaren bu uygulamaya karşı çıktık. Başta siyasal partiler ve GEW olmak üzere, diğer sivil örgütlerin de desteği ile bu yasanının yılından itibaren değiştirilerek bu uygulamaya yasal olarak son verilmesini sağladık.

Başlangıcından bugüne kadar gerek Türk İşçi Yardımlaşma Derneği, HDB, Umut Spor, HDF, İGİ, BTT, Gençler Gençler için Derneği, Berlin Türk Dernekleri Topluluğu, SGD (BSD), TBB ve TGD -Almanya Türk Toplumu kurucu genel başkanı, gerekse Veliler Birliği yöneticisi ve FÖTED Genel Başkanı ve de SPD üyesi olarak toplumumuzun, çocuklarımızın, Almanya’daki göçmen ve kültürel azınlıkların ve çocuklarının eşit haklara ve uygulamalara kavuşmaları için uğraş verdim.

Bilimsel ve Yazınsal Çalışmalara Yönelmeye Zamanız Oldu mu?

Yukarıdaki çalışmalara koşut olarak ’te Hür Berlin Üniversitesi’ne (FU-Berlin) bağlı Hukuk Fakültesi’nde başladığım, ancak toplumsal ve siyasal çalışmaların verdiği deneyimle de salt hukuksal çalışmanın sınırları içinde kalmanın uygun olmadığını anladım. Yoğun siyasal ve toplumsal çalışmalar nedeni ile yarıda bıraktığım doktora tezimin konusunu değiştirerek, Berlin Özgür Üniversitesi’ne bağlı Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde “Federal Almanya’daki Türk Toplumu’nun ve Göçmen Örgütlerinin Gelişimi ve Eğilimleri” konusunda yazmaya karar verdim.

Ancak bu alanda o zamana kadar birkaç makalenin dışında ciddi bir çalışmanın olmaması, işimi zorlaştırıyordu. Daha önce Almanya’daki değişik siyasal ve ideolojik eğilimli dernek ve federasyon ve camilerin çalışmaları ile ilgili toplamış olduğum 50 klasör dolusu bildiri, broşür, gazete kesitleri işimi kolaylaştırdı. Bir yandan çalışmak ve ailemin gereksinmelerini karşılamak, diğer yandan da bilimsel araştırma yapmak durumunda olduğum için bu çalışmayı ancak yılında bitirebildim. Böylece yılında Hür Berlin Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne sunduğum bu tezle ekonomi ve sosyal bilimler doktoru oldum.

Bu çalışma, yılında Almanya’daki Türk Göçmen Örgütleri adı altıda Berlin’deki Hitit-Verlag’ta sayfalık bir bilimsel yapıt olarak yayınlandı. Bu yapıt hakkında onun üzerinde övücü eleştiri ve değerlendirme yazıları çeşitli Alman ve Türk dergi ve gazetelerinde yayınlandı. Bu çalışmanın Almanya’daki eşit hak ve uygulamalar savaşımında örgütsel yönelimimizi belirlemede etkili olduğunu düşünüyorum.

Yazarlık serüveni nasıl başladı? Neden ve ne zaman yazmaya başladım?

On dört yaşında şiir yazmaya başladım. Haydarpaşa Lisesinde okurken çıkardığımız Duvar Gazetesinde şiir ve yazılarım yayımlandı. İlk şiirim de Amatör Şairler Antolojisinde İstanbul’da yayınlandı. ’lı yılların ortasından itibaren Üsküdar Halkevi ve İstanbul Harbiye’deki Kenterler Tiyatrosu’nda haftada bir kez Türkiye’nin en önemli yazar ve şair ve sanatçılarıyla söyleşiler yapılırdı.

Halkevinde Can Yücel’in Nazım Hikmet hakkındaki söyleşisi ve ondan okuduğu şiirler beni çok etkilemişti. Aynı şekilde özellikle Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Melih Cevdet Anday, Necati Cumalı, Orhon Murat Arıburnu, Behçet Necatigil, Oktay Rifat, Fethi Naci ve daha adını sayamadığım yazar ve şairlerle KENTERLER TİYATROSUNDAKİ söyleşiler ve bu söyleşilerden önce Yıldız Kenter, Müşvik Kenter, Şükran Güngör gibi…  tiyatro ustalarının yorumladığı şiirleri  katılan izleyiciler ve beni çok etkilerdi.

İlk şiir kitabım, “Tükenişin Türküsü” adıyla ’de İstanbul’da yayınlandı. yılları arasında şiirlerim Türkiye’de Yelken, Memleket, Özün, Ege Sanat, Yenişehir v.d. dergilerde yayınlandı.

Almanya’da ’den itibaren Schreiben und Lesen, Die Brücke, Bizim Almanca-Unser Deutsch, Berliner Morgenpost, Yeni Dil, Ezgi, Halkçı, HDF Meint, Yazınca, “Volkshochschule”, Merhaba v.d. birçok dergide Türkçe veya Almanca olarak yayınlandı.

Son yıllarda şiirlerim Türkiye’de Akdeniz Edebiyat, Afrodisyas, Tmolos Edebiyat, Kıyı ve Varlık dergilerinde yayınlandı. Makale ve araştırmalarım Hürriyet, Milliyet ve Cumhuriyet’in Almanya sayfalarında, Özgür İnsan, Halkçı, Sosyal Demokrat Dergi, Çağdaş Toplum, seafoodplus.info İnternet Gazetesi, “Gegen Vergessen für Demokratie”, Süddeutsche Zeitung, TAZ ve çeşitli Almanca dergi, gazete ve ansiklopedilerde yayınlandı.

Bugüne kadar kaç kitap yayınladınız? İsimleri nelerdir?

Türkçe Şiir Kitapları:

’de İstanbul’da Komşu Yayınevi’nin Deli Sarmaşık şiir dizisinde 2. Baskı,

Otobiyografi Almanca:

’da Berlin’de “trafoverlaggruppe” de Almanca olarak otobiyografik yazı, şiir ve fotoğraflardan oluşan “Geteiltes Leben”, Sayfa.

İkidilli Şiir Kitapları

Almanca Bilimsel Araştırmalar:

Bunların dışında Almanca ve Türkçe ansiklopedi, bilimsel dergi ve gazetelerde ’ün üzerinde makale ve araştırmam yayınlandı.

Mesleğiniz yazarlığa etki etti mi? Nasıl?

Gerek şiirlerim gerekse yazdığım makale ve bilimsel araştırmalar genellikle yaşamımda karşılaştığım gerçekliklerin, şiire, makaleye ve bir bakıma bilimsel araştırmaya yansımasıdır. Mesleğimiz de yaşamımızın bir parçasını oluşturduğuna göre, onun gerektirdiği işlem ve eylemlerin uygulanması için yapılan çalışmalar, ister istemez yazın yaşamımızı da etkilemektedir. Bu hem sivil toplum kuruluşları içinde yaptığımız çalışmalar hem de bunların dışındakileri de kapsayabilmektedir.

12 Eylül döneminin senin yazarlık hayatındaki yeri, etkisi nedir?

On binlerce aydının, sendika, kooperatif, sivil toplum örgüt ve siyasal parti yöneticilerinin hapislerde işkence ve zulüm gördüğü bir dönem özellikle toplumsal gerçekleri dillendiren ve bu gerçekliklere dikkatleri çekmek isteyenleri etkiler. Bu bağlamda 12 Eylül dönemi ve sonrası büyük ölçüde hem sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerini ve siyasal partileri hem de toplumsal gerçekçi yazın üreticilerini ve sanatçıları büyük ölçüde etkilemiştir. 12 Eylül öncesi olduğu gibi, hele sonrası hem şiirlerime hem de o günlerden bugüne değin yazdığım birçok makale ve araştırmada etkisini sürdürüyor.

Nasıl yazıyorsun? Evde mi, otelde mi?

Daha çok evde yazmakla birlikte, şiirdeki konular ya da ilk kıvılcım nerede ateşini yakarsa orada not edilir ve daha sonra onun üzerinde çalışma devam eder ve derinleştirilir. Makale ve araştırmalara gelince onlar daha çok evde yazılır. Bilimsel araştırmalarda belirli kaynaklara dayanmak gerektiğinden genel olarak evde yazmayı yeğlemek gerekiyor. Ancak son yıllarda dizüstü bilgisayarların ve internet olanaklarının çok hızlı gelişmesi nedeniyle otelde de, bir tren veya uçak yolculuğu sırasında da şiir veya kafanızda belirli bir noktaya kadar geliştirdiğiniz araştırmayı yazıp, daha sonra internet aracılığı ile ulaşamayacağınız kaynak yapıtlara evinizde ya da kütüphanelerde ulaşıp tamamlayabilirsiniz.

Türkiye’de kitap yayınladınız mı? Türkiye’de yazar olmak ile Avrupa’da yazar olmak farklı mı? Nasıl?

Üç şiir kitabım Türkiye’de yayımlandı. Almanya’da da Türkiye’de de yazar olmak farklı mı bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa o da ister burada ol, isterse orada büyük bir farkı yok. Almanya’da yaşayan bir Türkiye kökenli yazar ve şairin Türkiye’deki yayınevleri ve yazarları tarafından kabul görmesi genel olarak belirli bir zaman alıyor. Büyük yayınevlerini bir tarafa bırakırsak her yayınevi ya da dergi küçük bir grup veya birkaç kişinin egemen olduğu klikleri oluşturuyor.

Almanya’da da farklı değil bence. Yayınevleri haklı olarak yayınlayacakları kitabın kaç okuyucunun ilgisini çekeceğini ve ne kadar satabileceğini hesaplayarak bir kitabı yayınlamak istiyorlar. Çok tanınmış şairlerin şiir kitapları bile son yıllarda hem Türkiye’de hem de Almanya’da pek fazla okunmadığından şairlerin durumu her iki ülkede de çok zor. Örneğin basıma hazır Türkçe iki şiir kitap dosyam var. Bir de temmuza kadar bitirmeyi planladığım “Göçün başlangıcından yılına değin Türkiye kökenli toplumun ve örgütlerinin gelişimi ve durumu” konulu oldukça kapsamlı araştırmam var. Bakalım yayın evi bulabilecek miyim?

Almanya size ne verdi? Almanya’da yaşamaktan mutlu musunuz?

Almanya’ya gelinceye değin sosyalizasyonumu ve yüksek öğrenimimi Türkiye’de İstanbul’da geçirdim. Öğretmenlerim ve Hukuk Fakültesindeki profesörlerimizin çağdaş eğitim, öğretim ve kültürel değerleri o dönemdeki 68 kuşağının hamurunda yoğurduğu gibi beni de yoğurdu. Üniversitedeki öğretmenlerimizin büyük bölümü Nazi döneminde Almanya, İsviçre, İtalya ve Fransa’dan Büyük Atatürk’ün davetiyle Türkiye’ye göç ederek Çağdaş Üniversite ve fakülteleri kuran profesörlerin öğrencileriydi. O bakımdan FU Berlin’e bağlı Hukuk Fakültesi’nde doktora öğrenciliğine baş vurduğumda İstanbul Hukuk Fakültesi’nden aldığım diplomam Berlin’deki ile eşdeğerde kabul edildi.

Başka bir deyişle yüksek öğrenimimin gelişimi bakımından çok büyük değişiklik olmadı. Ama İstanbul’daki ve Berlin’deki kentleşme, toplumsallaşma, teknolojik gelişme ve insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde olan kültürel ve gelenek farklılıkları beni de etkiledi. Almanya’daki Toplumsal ve kültürel yaşamdaki olayları nesnel olarak değerlendirme, en yakıcı sosyal ve siyasal konuların bile sakın bir şekilde değerlendirilerek ve çözüm arayışları beni de büyük ölçüde etkiledi.

Çok gelişmiş bir sanayi ve teknoloji toplumunun değerleri ile geçiş dönemini yaşayan Türkiye toplumu arasındaki farklılıklar ve çelişkilerdi bunlar. Bunların arasında beğenerek mutlu olduğum konular da var, mutlu olarak değerlendiremeyeceğim konular da. Geldiğim ilk yıllarda yabancı düşmanlığı veya ırkçılık hemen hemen yok gibiydi. Bu her halde göçmen emekçilerin bir süre çalışıp, sonra ülkelerine geri gidecekleri görüşünden ve uygulamasından kaynaklanıyordu. Ama giderek Almanya’ya eş ve çocuklarla yerleşme eğilimlerinin artması ve bazı tutucu, gerici ve ırkçı politikacıların kışkırtmaları ile çok büyük oranda arttı.

Sonuç olarak Türkiye’de özellikle yüksek öğrenimim, yazınsal ve sanatsal etkinlikleri izlediğim süreçte kazanmış olduğum olayları objektif olarak değerlendirmek, soğuk kanlı olmak, önyargıyla hareket etmemek, hak elde etme ve uygulamasında örgütlü mücadelenin önemi, randevulara ve işe tam zamanında gitmek gibi … Türkiye’de edinmiş olduğum, özellikler, deneyim ve yetilerimin doğruluğunun burada onaylandığını görerek daha geliştirme olanağını buldum.

Sevgili Ertekin Özcan Almanya’da eşit hak ve uygulamalara toplumumuzun ulaşabilmesi için vermiş olduğunuz kararlı, turarlu savaşımın 48 yıllık, Türkiye’dekiyle 60 yıllık özetini sizden dinledim. Bu uzun, kapsamlı, tarihi söyleşi için sana çok teşekkür ederim.

Ben de sana bana bu bilgileri, mücadele sürecini anlatma olanağı verdiğin için çok teşekkür ederim Sevgili Kemal Yalçın.

Berlin-Bochum, , Dr. Ertekin Özcan, Kemal Yalçın

TGD&#;nin tarihi – eski Genel Başkanları

TGD &#;Kurucu babaları&#; Dr. Ertekin Özcan, Safter Çınar, Prof. Hakkı Keskin ve Gökten Küçük’ün daveti üzerine, 20 Mart tarihinde Hamburg&#;da düzenlenen kuruluş toplantısında eyalet düzeyinde bir dernek olarak biraraya geldi. İlk düzenli Genel Kurul toplantısı 2 Aralık &#;te yapıldı.

Genel Kurul toplantısına yapılan davetten:

&#;Zaman geldi! Yaklaşık iki yıl süren hazırlıkların ardından, Almanya Türk Toplumu’nun kuruluş toplantısı 2 Aralık &#;te Hamburg&#;da yapıldı. Almanya&#;daki Türk nüfusunun tarihinde bu kesinlikle büyük bir gündür. Bunun için Rostock, Mölln, Solingen, Lübeck ve diğer pek çok olaylar itici güç oldular.”

Aşağıda, Türkischen Gemeinde in Deutschland e.V.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir