ben yazarken ağladım / Lütfen göz kapak ameliyatını göz doktorlarına olun

Ben Yazarken Ağladım

ben yazarken ağladım

Lütfen göz kapak ameliyatını göz doktorlarına olun

Evet efendim....

Üç gündür sosyal medya alemini ve bazı yayın organlarını meşgul ediyorum sağlık problemim ile.

Ancak yedi aydır yaşadığım bu problem sadece beni değil, herkesi ilgilendiriyor.

Çünkü; son yıllarda göz kapak ameliyatını kadın, erkek, genç, yaşlı herkes yaptırıyor.

Çünkü; çok kolay bir operasyon.

Çünkü; doktorların bazıları kendi muayenehanelerinde yapıyorlar 20 dakika sürüyor.

Çünkü; normal hayata hemen geçebiliyorsunuz.

Çünkü; iz kalmıyor sıkıntı yaratmıyor.

Ve tabii; doğru ellerde yaptırırsanız.

İşte ben de maalesef yedi ay önce güvendiğim, güvenilir zannettiğim, bir estetik doktoruna göz kapak ameliyatı, kaş kaldırma gibi işlemler yaptırdım.

Malumunuz yaş kemale eriyor. E benim de biraz genetik göz kapaklarım düşüyor. O yüzden de güvendim ve 24 Kasım 2022 tarihinde hiç unutmuyorum Perşembe günü sabah ameliyata girdim. Derdim, hafta sonu dinlenmek Pazartesi de Habertürk canlı yayında güzel bir şekilde ekrana çıkmaktı!

Fakat ne oldu?

Kendime gelemedim.

Çünkü "Kör oldum" zannettim.

Göremiyordum, gözlerimin içi kıpkırmızıydı vampir gibi. Ve sanki iki çakmağı yakmışım ateş gibi yanıyordu.

"Hafta sonu düzeleceğim Pazartesi yayına bomba gibi çıkacağım" derken olanlar olmuştu. İki gözüm de görmüyordu.

Neyse efendim... Bu zaman zarfında çok zorlu bir süreç içine girdim. Ameliyatın dördüncü günü de uzman bir göz doktorundan acı gerçeği öğrendim!!!

Neydi bu acı gerçek; "En az 1,5 sene bu gözle uğraşırsın. Eğer iyi tedavi olursan ve doğru ameliyatları olursan kurtarırsın. Yoksa çok zor işin. Bir kere her gün sabah akşam buraya geleceksin. Oda sıcaklığı, suyun sıcaklığı, uykuya yatış saatin, gözlerine bir şeyin dokunmaması vb...." diye uzayıp giden bir liste ve bir dizi ilaç ve damla ile evimin yolunu tuttum.

1-Korkuyordum.

2-Kör oldum düzelmeyecek diye düşünüyordum.

3-İnanılmaz bir hayal kırıklığı içine girmiştim.

4-Kendimi berbat hissediyordum.

5-Gözlük ve şapka ile bile sokakta duramıyordum.

6-Evde bütün perdeler kapalı oturmam gerekiyordu.

7-Tuvalete giderken bile duvarlara tutuna tutuna gidiyordum.

8-Yatakta bile istediğim şekilde yatamıyordum.

9-Bir buz koymak istiyordum gözüm daha da yanıyordu.

10-Sıcak çay pansumanı yapmak istiyordum gözüm daha da beter oluyordu.

Yani kısacası hiç ama hiçbir şey olmuyordu. Olamıyordu. Efendim bu zamanları anlatmaya gerçekten kelimeler bulamıyorum. İçim, yüreğim öyle acıyor ki, bunları yazarken bile.

Neyse; gel zaman git zaman bu şekilde o doktor senin, bu doktor benim yedi ay geçirdim.

Bu arada birilerinin yardımı ile sokakta dolaştığım zaman kimseyi görmüyordum.

Gördüklerim de, "A sana ne oldu?", "Ne kadar kilo almışsın", "Çok çirkinleştin mi sen, bu kötü gözlükleri neden takıyorsun", "Sen kendine ne yaptın böyle Allah aşkına" diye diye daha da beter bir şiddetin ortasına kalıyordum.
Yani kısacası direkt eve kapanıp kimseyle de görüşmek istemiyordum.

Ama babam hasta ve çok ağırlaştığı için anneme de durumu çok net açıklayamıyordum. Sadece, "Anne alerji oldu gözüm" diye saçma sapan yalanlarla oyalıyordum.

Hatta, "Gözüne ne oldu" diyenleri de başımdan savmak için onlara da yalan söylüyordum.

Yani kısacası sanki ameliyatı ben yapmışım.

Sanki o ameliyatta olan şeyi ben yapmışım gibi suçluluk hissediyordum.

Evet evet gerçekten suçluluk hissediyordum. Ciddi psikolojim bozulmuştu. Ama kimseye anlatamıyordum. Suçlu bendim, kusurlu bendim. Ve gizleniyordum.

Sürekli kendime kızıyordum. Aynaya bakmak dahi istemiyordum.

Zorla da olsa arada sırada bir yerlere gidiyor çirkin gözlüklerimle kimseyi de görmüyordum sonra ağlaya ağlaya eve dönüyordum. Çünkü acı çekiyordum. ayakta durmaya çalışmak, kimseye çaktırmamak için resmen işkence çekiyordum.

Neden; inanın bilmiyorum. Psikolojim ciddi bir şekilde bozulmuştu. Tek derdim iyileşmekti. Başka hiçbir derdim yoktu.

Ve bu arada sabah-akşam her gün ama her gün doktoruma gidiyordum.

Ve beş ayın sonunda yani Mayıs'ın başında sağ gözüm toparlamaya başladı. Bakın beş koca ay... Beş koca ay... Yaşadıklarımı satırlara sığdırılamayacak kadar zor. Ve beş ay sonunda yüzde 70'lere kadar görmeye başladım. Ve sol gözüme sıfır numara lens takıldı. Çünkü ayakta durmuyordu gözüm. Evet ayakta durması için lens takılması gerekiyordu.

Aynı durum sol gözümde de vardı. Sol gözümde de lens vardı ve hala da var. Çünkü lens olmadan açamıyorum. Sürekli kapatmak durumunda kalıyorum. Haftalık lens kullanıyorum.

Ha bu arada "Hayatta gözüme damla damlatamam", "Ben hayatta lens kullanamam" diye diye tüm bunları da öğrenmiş oldum. "Asla asla" dememek gerektiğini de buradan bir kez daha kendime hatırlatıyorum.

Neyse Mayıs'ın ilk haftası sağ gözüm daha da rahatladı. Üç hafta önce sağ gözümden lens çıktı. Sağ gözümle hayatımı idame ettiriyorum şu ara. Ama yüzde 70-80 oranında görme ile. Tam anlamıyla görmüyor. Eskiye dönmedi. Ki canavar gibiydi gözlerim.

Sol gözüm maalesef sizlere ömür. Hala tam anlamıyla kendine gelmedi. Tam anlamıyla derken yüzde iki falan görüyor. O da zar zor... Lens mi? Tabii ki var.

Yani sağ gözüme kurban oluyor, durumundayım.

Kısacası güzelleşeyim derken nerelere geldim.

"Benim başıma" gelmez demeyin. Öyle bir geliyor ki!!! Siz bile anlamıyorsunuz.

Hayat sizi hiç çalışmadığınız yerden sınıyor zaman zaman.

1-Hem arkadaştan.

2-Hem dosttan.

3-Hem sevgiliden.

4-Hem yanlış kararlardan.

5-Hem de zamanında reaksiyon alamamaktan.

Evet evet keşke yedi ay bu sorunla tek başıma mücadele etmeseydim de, daha ameliyattan çıkınca sesimi yükseltseydim.

Keşke, "Ben iyileşeceğim, yatacağım sabah kalkacağım hiç bir şeyim kalmayacak. Bomba gibi olacağım" demeseydim.

Bangır bangır bağırsaydım.

"Kolum kırılsa sesim çıkmaz" diye övünüyordum bu yaşıma kadar. Oysa ki, ne kadar yanlışmış.

Hayır!!!

Hata!!!

Sesinizi çıkartın. Bağırın bağırabildiğiniz kadar. Anca o zaman kıymetiniz biliniyor.

O zaman belki yapan da yaptığını, hatasını anlıyor.

Belki biraz da utanır ve utanırlardı.

Neyse diyeceğim odur ki!!!

Kendinizin kıymetinizi bilin. Benim yaptığımı yapmayın. Ben sadece annemi ve babamı düşündüğüm için sessiz kaldım ve sadece iyileşmek için uğraştım. Sadece iyileşmek.

Bu yüzden de doktor doktor dolaştım. Kendi imkanlarım ile. Maddi-manevi sadece kendi imkanlarım ile tek tek doktor dolaştım.

Ve bu göz kapak ameliyatları ile tüm gerçekleri de öğrenmiş oldum.

1-Lütfen göz kapak ameliyatlarını göz doktorlarına yaptırın.

2-Özellikle 40 yaş üstüyseniz zaten kesinlikle göz doktoruna gidin.

3-İkinci kez göz kapak ameliyatı oluyorsanız kesinlikle narkoz eşliğinde olmayın.

4-Ameliyata girerken gözünüzde sorun var mı, yok mu önceden muayene olun., (Allahtan ben ameliyattan bir ay önce muayene olmuşum. Gözüm sapa sağlamdı)

5-Ve göz kapak ameliyatlarını kesinlikle narkoz eşliğinde olmayın. Çünkü ameliyat sırasında gözünüz açık kaldığı için asıl sıkıntı orada oluyor.

***

Peki şimdi ne olacak?

Efendim yedi ay boyunca neredeyse gitmediğim doktor kalmadı. Fakat bu zaman zarfında sabit bir doktorum da var. Banu Hocam ile şimdi yola devam ediyor. Hocam, "Bana inan seni ameliyatsız iyileştireceğim" dedi.

Tabii bu zaman zarfında büyük operasyon olmadım.

İki üç operasyonlarım oldu sadece.

Kornea nakli de olmam gerekiyordu. Fakat gözüm henüz buna hazır değil. Çünkü sol gözümde kornea nakli yapmadan önce kök nakli yapılması geriyor. Fakat bunun da zorlukları ve riskleri var.

O yüzden biraz daha bekliyoruz. Eğer gözümün kök dediğimiz bölümünü iyi olursa kornea nakli olacağım. Ya da bir mucize olacak ve ameliyatsız bir sene içinde geçecek.

Ben geçirmek için elimden geleni yapacağım. Sonuna kadar gideceğim. Olmazsa kornea nakli olacağım. Hayırlısı bakalım.

Ama tabii bu zaman zarfında hukuksal mücadelemi de bırakmayacağım.

Çünkü ben uyurken bir uzvumu kaybettim.

Bakın ameliyata girerken bir imza atıyorsunuz. Tamam ama kör olmak için atmıyorsunuz o imzayı.

Şimdi doktorunuza göğüs ameliyatı olursunuz. Memenizin birisi size göre eğri ya da yamuktur. Bunun için sesinizi yükselttiğinizden doktorunuz belki, "Beni itibarsızlaştırıyor" diyebilir ama gözünüzü siz durup dururken kör edemezsiniz. Ameliyattan çıktıktan sonra ve sonrasında yedi ay boyunca göremiyorsanız bu sizin suçunuz olmamalı.

İşte ben yaşadığım bu baskıyla yedi ay mücadele ettim.

Bugün artık kendimi tüm gücümle toparlayıp size yaşadığım sıkıntıyı anlatabiliyorum.

Anlatıyorum ki, lütfen siz de doktorunuzu iyi seçin.

ve tekrar ediyorum.

Lütfen estetik doktorlarına değil göz doktorlarına danışın.

***

Ve lütfen görsel şiddete son verin

İnsanların kilosuna.

Görüntüsüne.

Kılığına, kıyafetine...

Laf söylemeden önce bir an durup düşünün.

1-Bu insan bir sıkıntı yaşıyor olabilir.

2-Bu insan ilaç tedavisinde olabilir.

3-Bu insan belki maddi sıkıntı yaşıyor olabilir.

4-Bu insan belki ailesiyle problem yaşıyor olabilir.

5-Bu insan sizinle paylaşmak istemediği bir sorunu olabilir.

Lütfen yeter artık. Görsel şiddete son verin.

Ben ne yapıyorum?😔

Umarım doğru yere yazıyorumdur, yıllardır girmemişim. Buradaki cevaplar çok güzel, eleştirilere bile aşırı gülüyorum. Sanki evde kızkıza konuşur gibi hissediyorum. İstediğinizi yazabilirsiniz gerçekten 😊Aslında sorum yok, bugün modum yine kötü ve paylaşmak istedim.

30 yaşındayım, kendimi yetişkin hissetmiyorum. Bu beni çok üzüyor ama psikolojim iyi olmadı hiç, bu farkındalık beni yiyip bitiriyor 😔Annem babam, durumumuz orta üstü olmasına rağmen deli gibi çalıştılar 3 küçük çocuğu evde bırakıp. Ben 4, kardeşim 2, ablam 6 yaşındaydı. Üstümüze kapıyı kitleyip gittiler hep. Okuldan döner, yemeğimizi ısıtır, bulaşıkları yıkar, ortalığı toplar, ödevleri yapar, onlar gelecek diye de hazırlıklar yapıp, kitap okuyup, diş fırçalayıp yatardık. Bu arada kimse öğretmedi bize bunları. Kendi kendimize öğrendik. E tabi, her şey düzgün olsun, kimseyi rahatsız etmeyelim, sessiz sakin olalım ki azar yemeyelim gibi düşünceler de beynimizde yer aldı. Annem hep sinirli, yorgun, kavgacı, "bunlar çocuk" diyemeyen, babam da, "aman bana bulaşmayın da..." kafasında pasif, sessiz, tek derdi para kazanmak olan, 16 yıl okumuşuz, temel giderler dışında, "şu 1 lirayı alın da kantine gidersiniz" dememiş biri. Kendisi memur. Evi, yazlığı, arsası ve ek gelirleri de var. Şimdi desen ki, "5 TL var mı çorap alacam" yok der.

Annem, "şu bardağı makinenin niye sağına değil de soluna koymadın?" diye histeri nöbetleri geçirip saatlerce hatta günlerce küsüp gecenin bir yarısı, "hadi size en sevdiğiniz mantıyı açtım, gelin de yiyin" diyen dengesiz, iletişim engelli, asla özür dilemeyen, bu tavrı da herkese yapan 60 yaşında namazlı niyazlı biri. Sülalede de herkese küs. Çay koyarsın, ellerine sağlık değil de, "niye az atmışsın buna" der, millete çay ikram edersin, "tutuşa bak, becersen şaşarım" der. Bir gece gelir, "Şunu engellesene benden, bunun engelini aç, onu sil gitsin" gibi kendi kendine şeyler kurup, sofraya otursan, "30 yıl önce şu bana şunu yaptı da..." diye başlar bedduaya. Her gün insta ve WhatsApp storyler atar çocuk gibi, herkesi arayıp bütün özelimizi anlatır, bana sinirlenince ablamı arayıp beni kötüler, ona sinirlenince kardeşimi arayıp ona kötüler ama beddualı, hakaretleri şeyler.

Hele ergenken, sanırsın karşımızda sınıftaki gıcık, ergen kız arkadaşımız varmış gibi dalaşa girerdi bizimle. Hem de yer, zaman fark etmez. Düğün, bayram, arkadaş toplantısı vs. fark etmez. Hep rezil ederdi. Diğer 2 kardeşim daha çok tepki verirlerdi. Ben doğuştan da biraz sessiz olduğum için hep aralarını yaptım, "aman ağzımızın tadı kaçmasın" modunda geçti ergenliğim 😂Bağırdığımı, duygularımı paylaştığımı, öfkemi ifade edebildiğimi hatırlamıyorum hiç. O yüzden derslere yöneldim, kitap kurdu oldum. Hep çalışkan oldum, iyi okullarda iyi bölümde okudum ama iş konusunda öz güven sıfır. Mezun olalı 8 sene olmuş, bir o işe bir diğer işe girdim, hiçbir yere ait hissedemedim kendimi. İstikrarlı olmak, ben bunu başardım demek istiyorum ama olmuyor. Çok güzel bir işe girdim, hatta sınavla kazandım ama sürdüremedim, bir an geliyor ve orayı terk etmem gerek diye düşünüyorum.

Ben, panik atak ve biraz da OKB hissediyordum ama araştırdığıma göre Borderline karar verdim. O işten çıkma arefesinde, 8 aylık flört beni bir anda bıraktı, başta aşırı love bombing yapmıştı. İkisi birden beni intihar düşüncesine gark etti fakat yapmadım tabii ki. Günlerce çıkmadım yataktan ve bizimkiler gelip bir kez bile, "neyin var yavrum" demedi. Bu anlattıklarım normal psikoloji değil ki... Yalvardım, 1 kez ya 1 kez psikoloğa gidelim, diye ama para yok dediler tabii. Kendi kendime idare ettim. Sonra tekrar sınava hazırlanayım bari dedim, çünkü özelde tutunamıyorum. İş beğenmemezlik falan değil, dediğim gibi kendi alanımdan bir işe, yüksek puanla girdim ama çıktım maalesef. Bana ne oluyor, bende ne var diye diye Borderline ve gizli narsist kısmına takıldım. Karşıma da hep bu tarz erkekler çıkıyor. Hele, toplamda 1 yıl kafamı oyalayan bu kişi... Yazar, 1 gün iyi 3 gün düşman gibidir ama aleni yapmaz bunu.

Mesela, mesajlara dönmeyerek belli eder. Gözü hep dışarıdadır, telefonu resmen uzvu olmuş, tek derdi tipi, sosyal medyadaki imajı, para, kariyer... Çok şey var da işte, ben onu narsist sanarken kendimin de toksik olduğunu öğrendim. Yine günlerce silent treatment ile beni terbiye etmeye çalışırken (konuşmaya çalışırdım hep, bir sıkıntı mı var diye ama geçiştirirdi), buna, ikimizin birbirimize iyi gelmediğini, yolunun açık olmasını dilediğimi falan söyledim ve dönmedi. Haftalar sonra hiçbir şey olmamış gibi dönüş yapmaya çalıştı ama muhatap olmadım. Birbirimize o kadar benziyoruz ki, büyüdüğümüz ev de benziyor. Aynı memleketten de sayılırız, kültürlerimiz uyuşuyor. Ben gelecek görmüştüm, hâlâ aklımda maalesef ama 4 ay oldu. Asla ama asla istemiyorum...

Bir anda içim sıkılır ve dakikalar, saatler hatta günlerce sürebilir. Bir iş yapsam sanki herkes beni izleyip eleştirecek. Artık ortamlara da girmiyorum. Biri soracak illa ki, niye çalışmıyorsun veya evlenmiyorsun. İkisi de olmuyor. Beynimde sanki 50 sekme açık, her şeyi çok ince düşünüyorum, detaycıyım, algılarım çok açık ve hadi şu rutine başlasam desem 2 gün sürer yani o kadar istikrarsızım maalesef. Şu an ailem yazlıkta. Herkes soruyor, neden gitmiyorsun ama açıklayamıyorum ki. Anlatsam kimse inanmaz zaten. Çalışan, efendi, çocuklarını okutan, tipik orta hâlli Türk ailesiyiz işte. Dışarıdan tabii... Ama sadece ev değişiyor yazlığa giderken, içindeki annem babam aynı. Daha demin aramış, (az ötede dayımlar var) gittim de bana surat astılar da, kızı bana yan baktı da, torunu içeri girdi de... Ya ne diyeyim ki şimdi buna? Anneme babama ebeveynlik yaptık hep. Dert anlatıp da onlara bu fırsatı vermedik, versek de dinlemediler zaten.

Kardeşim de okudu çok şükür ama o da benim gibi işten işe atlıyor. Neyse ki çok iyi bir eşi ve kayınailesi var, şehir dışındalar ve iletişimi kestiler bunlardan. Kız yazlığa gidiyor bayrama, ağlatıp geri gönderiyorlar 😂Ablam deseniz, o da uzakta, eşinden boşandı ve çok iyi bir işi var ama anneye tapıyor, aldığı parayı kuruşuna kadar hesap verip anneme gönderiyor. Evine çöp alsa anneme sorar. Annem de sanki gizli narsist+borderline karışımı (çevrenizde böyle tipler varsa bilin ki asla düzelmiyor. Kardeşleri onun çocukken de böyle olduğunu söyler. Şimdi de 60 yaşında. Değişmiyor yani). Çocukları ya ablam gibi empat olurmuş ya da ona benzermiş (kardeşim de onun gibi sinirli, fevri).

Ben de ortaya karışık, ne olduğu belli olmayan, kişiliksiz biri oldum sanırım. Çok isterdim en azından kardeşlerimle arkadaş gibi olayım, dertleşeyim falan. Yabancı gibiyiz. Sevmek, sarılmak, yanlarında ağlamak, duygularımı paylaşmak vs. çok isterdim. Ablamın 2.5 yıllık sevgilisi varmış, şimdi öğrendim mesela. Anlatsaydı, fikir alsaydı, kavga ettiğinde falan paylaşsaydı mesela. Oturup buna ağladım, neden yeni öğrendim ki bu nasıl bir iletişimsizlik diye 😔Diğer kardeşim de alıngan, öfkeli, herkesten her şeyi bekleyen biri. Ben direkt bir insanım biraz, bana küstü ve hemen engelledi, 3 aydır konuşmuyor. Komple değişiğiz yani.

Şu an neyse ki, tekrardan atandım çok daha iyi bir yere. İnş kısa zamanda şehir değiştirip gidecem, ilk işim terapi almak olacak. Yüzmeyi öğrenecem (her sene yazlığa giderdik, annem kendisi korktuğu için bizi de sokmadı, korkusunu sözel olarak da aşıladı hep, yenerim inş), ehliyete yazılacam, başka kurslara da. Becerilerimi geliştirmem, sosyalleşmem lazım. İş için erteledim hep, iş çok önemli çünkü ailede de, sülalede de. "Sizin için çalıştık, o paraya tırlar alırdık." deyip dururlar. İş olmayınca kendimi, hiçbir şeyi hak etmeyen olarak gördüm yıllardır. Arkadaşlarım çağırırdı, bahane bulup gitmezdim para istemeyim diye. Hem de, e sen yetişkinsin kalkıp kendin kazan, farkındalığımla kendimi kötü hissederdim. Atanınca iletişimi kısmak istiyorum ama bir yandan da haksızlık mı ediyorum diyorum. Yıllardır YouTube'da videolar izledim, psikolojik kitaplar okudum, meditasyon yaptım.

Aile de olsa uzak kalma hakkımız olduğunu, sevmek zorunda olmadığımızı düşünüyorum ama hayatıma biri girse, nasıl açıklarım ki ailemi, kardeşlerimle toksik ilişkilerimi falan? Kafamda da çok plan var, mükemmelliyetçi de biriyim biraz, dışarıdan nasıl göründüğüme de takıntılıyım. Fiziksel değil, psikolojik olarak. Kendimi yaralı, öksüz ve yetim büyümüş hatta büyüyememiş, yetişkin görünümünde ergen, fevri, 30'a gelmiş ama bir şey yapmamış, dengesiz biri olarak görüyorum, ki böyleyim de zaten. Sevmek, sevilmek, güvenmek, temas, istikrarlı ilişki istiyorum. Düzeldikten sonra da evlilik ve çocuk...
Bu arada ikili ilişkilerde toksik olmuyorum (bana göre tabii), yani frenleyebiliyorum kendimi. Genelde o kişi beni ilişkiye sokar, bir süre sonra da uzaklaşıp biter. Yeri gelmişken, neden hep aynı tipler sizce? (Çoğu) köyde doğup büyümüş, (çoğu doğulu, biz de öyleyiz ama Ankara'da doğup büyüdüm), kısıtlı imkanlarla iyi yerlere gelmişler, tipleri çok iyi değil, başta çok ilgili olup emrivakiyle ilişki başlatıp sonra sosyal medyada fink atmalar... Özellikle baştaki özellikler neden acaba? En çok da bunu merak ediyorum 🤔

Herkes çatır çutur evleniyor, şak diye çocuk yapıyor, çalışmasa bile hiç umrunda olmuyor, gelecek kaygısı taşımıyor, el üstünde tutuluyor. Çok özeniyorum gerçekten. İnşaAllah bana da her şey nasip olur. Duaya ihtiyacım var sanırım ❤

ben yazarken ağladım sen okurken ağlama

ya da daha doğrusu, " ben yazarken ağladum sen okurken ağlama". karadenizimin, içimi karartsa da güzel, kendinden dertli bir türküsü:

mektup yazarum mektup, üzerini pullama,
ben yazarken ağladum, sen okurken ağlama.

ay doğar gecelere, daldum düşüncelere,
eller aldi yarimi, ben kaldım köşelere.

mektup yazarum mektup, üzerini pullama,
ben yazarken ağladum, sen okurken ağlama.

çapulamin uçlari, çıkamam yokişleri,
selam söyleyin yâre, yedi dağın kuşlari.

mektup yazarum mektup, üzerini pullama,
ben yazarken ağladum, sen okurken ağlama.

dalga vurur taşlara, bak gözümde yaşlara,
usandi bu gözlerum, ardından bakışlara.

mektup yazarum mektup, üzerini pullama,
ben yazarken ağladum, sen okurken ağlama.
facebooktwitterinstagram

Cümlenin Öğeleri: Yüklem, Özne, Nesne, Dolaylı Tümleç, Zarf Tümleci, İlgeç Tümleci

Cümle; bir duyguyu, düşünceyi, olayı anlatan sözcük ya da sözcükler topluluğudur. Duygu, düşünce ya da olay anlatılırken cümlede her sözcük ya da sözcük grubu bir görev üstlenir, işte, sözcük ya da sözcük gruplarının birtakım görevler üstlenmesiyle cümle öğeleri ortaya çıkar. Bu öğeler şunlardır:

1) Yüklem
2) Özne
3) Nesne (Düz Tümleç)
4) Dolaylı Tümleç
5) Zarf Tümleci
6) Edat (İlgeç) Tümleci
7) Cümle Dışı Unsurlar

Örnek:

♦ Turistler güneş doğarken bu tepeden manzarayı seyreder.

  • seyreder (yüklem) ↔ Cümlede yapılan işi bildiren öğe
  • (Seyreden kim?) turistler (özne) ↔ Yüklemde bildirilen işi yapan öğe
  • (Neyi seyreder?) manzarayı (nesne) ↔ Yüklemde bildirilen işten etkilenen öğe
  • (Nereden seyreder?) bu tepeden (dolaylı tümleç) ↔ Yüklemin yapıldığı yeri, yönü gösteren öğe
  • (Ne zaman seyreder?) güneş doğarken (zarf tümleci) ↔ Yüklemin yapılış zamanını belirten öğe

Görüldüğü gibi, cümlenin temel öğesi yüklemdir. Öyleyse önce, cümlede asıl yargıyı bildirip cümlenin kurulmasını sağlayan yüklem bulunmalıdır. Sonra, yukarıdaki cümlede olduğu gibi, yükleme çeşitli sorular sorularak, onu çeşitli yönlerden açıklayan öteki öğeler bulunur. Buna göre, öğeleri bulurken belli bir yol izlenmelidir.

Cümlenin öğeleri bulunurken şu kurallara dikkat edilmelidir:

♦ Önce yüklem belirlenir, sonra yükleme çeşitli sorular sorularak öteki öğeler bulunur.

♦ Cümledeki söz öbekleri (isim tamlamaları, sıfat tamlamaları, bileşik sözcükler, deyimler, ikilemeler, fiilimsi grupları, edat grupları…) bölünmez; tek bir öğe olarak gösterilir.

♦ Öğeleri buldurmaya yönelik sorular, cümle içinde, buldurduğu öğenin yerini tutar.

♦ Cümle dışı unsurlar (ünlem ifadeleri, bağlaçlar,  ara sözler, hitap sözcükleri) öğe olarak kabul edilmez.

YÜKLEM

Yüklem;kip ve kişi eki alıp iş, oluş, hareket bildirerek cümleyi bir yargıya bağlayan sözcük ya da sözcük öbeğidir. Yüklem, cümlenin temel öğesidir. Bir cümlenin varlığından söz edebilmek, yüklemin varlığına bağlıdır.

♦ Yüklem kip ve kişi eklerini alır. Buna göre yüklem, çekimli bir eylemden oluşabilir:

  • Bu kitapları kardeşim için alıyorum.
  • Bize yolu gösteren görevliye teşekkür ettik.

Bu cümlelerde “alıyorum” ve “teşekkür ettik” eylemleri kip ve kişi eki alarak cümleyi bir yargıya bağladığı için yüklemdir.

♦ Yüklemler, farklı yapılarda oluşturulmuş eylemlerden oluşabilir:

  • Bugün çocuklar için kek yapacağım. (Basit fiil)
  • Bayram geldiği için evi temizledik. (Türemiş fiil)
  • Cüzdanımı evde unuttuğumu fark ettim. (Birleşik fiil)
  • Bazılarınız futbol takımına seçilebilir. (Birleşik fiil)
  • Yazdığınız denemelere dün göz attım. (Birleşik fiil)

♦ Yüklem, ekeylem almış ad soylu bir sözcükten veya sözcük öbeğinden oluşabilir:

Aşağıdaki cümlelerde ad soylu sözcüklerden ya da sözcük öbeklerinden oluşan yüklemler koyu olarak yazılmış ve yüklemlerin türleri ayraç içinde belirtilmiştir.

  • Beni başarılı olacağıma inandıran kişi öğretmenimdi. (ad)
  • Bizim aldığımız arsa orasıdır. (işaret zamiri)
  • O şimdi nerededir? (soru zamiri)
  • Burada nehrin derinliği, iki metre kadardır. (edat öbeği)
  • Ben lisedeyken okul takımının kaptanıydım. (zincirleme ad tamlaması)
  • Elinizdeki kitap sanatçının başyapıtıdır. (belirtili ad tamlaması)
  • Onun kardeşi inşaat mühendisiymiş. (belirtisiz ad tamlaması)
  • Ocakta duranlar, bakır cezvelerdi. (takısız ad tamlaması)
  • Bizi buraya çeken şey, antika eşyalardı. (sıfat tamlaması)
  • Bahçedeki ağaçların düşmanı, bu küçük böcektir. (sıfat tamlaması)
  • Bu kütüphane, eski okul binasıdır. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş sözcük öbeği)
  • Bülbül seslerinin doldurduğu şirin bir gül bahçesindeyiz. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş sözcük öbeği)
  • Bu şiirler, ünlü halk şairlerinin en güzel şiirleridir. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş sözcük öbeği)
  • Biz dost yüzüne hasret kalmış garip kimseleriz. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş sözcük öbeği)
  • Bu, gökte uçuşan, bayrakların en güzelidir. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş sözcük öbeği)
  • Ağaçların çiçek çiçek donandığı bir bahar ayındaydık. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş sözcük öbeği)

ÖZNE

Özne, cümlede işi, oluşu, hareketi yapan veya olanı bildiren öğedir. Yükleme “kim? – ne?” soruları sorularak bulunur.

  • Öğrenciler sahnedeki arkadaşlarını alkışladılar. (Alkışlayan kim? / Öğrenciler)
  • Dolabın bütün rafları romanlarla doluydu. (Dolu olan ne? Dolabın bütün rafları)

Bu cümlelerin birincisinde, yükleme (alkışladılar) “kim” sorusu sorularak “işi yapan öğe” yani özne bulunuyor. İkinci cümlede de ad soylu bir sözcük olan yükleme (doluydu) “ne” sorusu sorularak özne bulunuyor. Bu sorular yükleme doğrudan değil de “alkışlayan kim, dolu olan ne” biçiminde sorulursa özne doğru olarak bulunur.

♦ Özne, ad soylu sözcük veya sözcük öbeğinden oluşabilir:

Aşağıdaki cümlelerde, özneler, koyu olarak yazılmış, öznelerin türleri ayraç içinde belirtilmiştir.

  • Simitçi, simitleri tablasına yerleştiriyor. (ad)
  • Onlar, buraya yıllar önce taşınmış. (kişi zamiri)
  • bunları sana kim anlattı? (soru zamiri)
  • Bu sorunun cevabını çoğumuz bilemedik. (belgisiz zamir)
  • Eskiler, köy okulunun yapılış yıllarını hatırlıyor. (adlaşmış sıfat)
  • Kitabın kapağı hemen dikkat çekiyordu. (belirtili ad tamlaması)
  • Uçak biletleri daha da ucuzlayacakmış. (belirtisiz ad tamlaması)
  • Okulun spor salonu henüz faaliyete geçmemiş. (zincirleme ad tamlaması)
  • Yaşlı insanlar, sabah sabah banka kuyruğunda bekliyor, (sıfat tamlaması)
  • Okuduğum son kitabın konusu beni hemen sarmıştı. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş sözcük öbeği)
  • Karın lapa lapa yağışını seyretmek çok güzeldi. (fiilimsi grubu)
  • Beğenilen romanları televizyon filmi haline getiren yönetmenler edebiyata kötülük yapmaktadır. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş eylemsi grubu)
  • Okulda, uyuşturucu maddeler ile ilgili bir konferans verilmesi öğrenciler için iyi olmuştu. (fiilimsi grubu)
  • Üniversitemizin çeşitli fakültelerinden mezun olan birçok genç şimdi önemli kurumlarda çalışıyor. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş eylemsi grubu)
  • Bütün öğrencilerin bir yıl boyunca çalışarak hazırlandığı bilim olimpiyatında başarı kazananlar, havaalanında kalabalık bir grup tarafından karşılandı. (sıfat ve ad tamlamalarından oluşmuş sözcük öbeği)

Dikkat!

♦  Cümlede yazılmayan, yüklemdeki kişi ekinden anlaşılan öznelere “gizli özne” denir. 

  • En kısa zamanda size uğrarız. (Uğrayan kim? – Biz)
  • Biraz olsun annenizin sözünü dinleyin. (Dinleyen kim? – Siz)
  • Dilden dile dolaşan bir şiirdi. (Ne, dilden dile dolaşan bir şiirdi? – O)

Dikkat!

♦ Cümledeki hitap sözleri öğe olarak kabul edilmez.

Bu sözler cümle dışı unsurdur.

  • Murat, bugünlerde çok çalışıyorsun.

Bu cümlede “Murat’ hitap sözü olduğundan özne değil, cümle dışı unsurdur. Cümlenin öznesi ise gizli özne “sen”dir.

NESNE (DÜZ TÜMLEÇ)

Nesne, öznenin yaptığı işten etkilenen öğedir. Yükleme sorulan “neyi? – kimi?” sorularıyla belirtili nesne, “ne?” sorusuyla belirtisiz nesne bulunur. Nesne, yüklemi eylem olan cümlelerde aranmalıdır. Özneyle nesneyi karıştırmamak için önce özne, sonra nesne bulunur.

1) Belirtili Nesne (Neyi? – Kimi?)

  • Kardeşim için bu saati beğendim.
  • Babam kardeşimi bu okula yazdırmış.

Bu cümlelerin birincisinde yükleme (beğendim) “neyi” sorusu sorularak, İkincisinde yükleme (yazdırmış) “kimi” sorusu sorularak “yapılan işten etkilenen öğe” yani nesne bulunuyor. Bu cümlelerde nesneler belirli bir varlığı karşılamaktadır. Aşağıdaki cümlelerde belirtili nesneler koyu yazılmıştır.

  • Evden geç çıkınca yine otobüsü kaçırdım.
  • Bu filmi yıllar önce seyretmiştim.
  • Alışveriş listesini yazarken neyi unuttun?
  • Ünlü şairin son kitabını merakla bekliyoruz.
  • Bir görevli bu salondan çıkmamız gerektiğini söyledi.

2) Belirtisiz Nesne (Ne?)

  • Kardeşim için bir saat beğendim.

Bu cümlede yükleme (beğendim) “ne” sorusu sorularak “yapılan işten etkilenen öğe” yani nesne bulunuyor. Bu cümlede nesne herhangi bir varlığı karşılamaktadır. Aşağıdaki cümlelerde belirtisiz nesneler koyu olarak yazılmıştır.

  • Belediye her sokak başına çöp kutusu koydu.
  • Dedem bize yine ilgi çekici bir anısını anlattı.
  • O sana yurtdışından ne gönderecek?
  • Tatilde birbirinden heyecanlı polisiye romanlar okudum.

Dikkat!

  • Kuşlar bize hüzün dolu şarkılar söylüyor. (Söyleyen ne? / kuşlar: özne)
  • (Kuşlar ne söylüyor? / hüzün dolu şarkılar: nesne)

Bu cümlede özne de nesne de yükleme sorulan “ne” sorusunun cevabıdır. “Ne” sorusunu yükleme doğrudan sormayıp “Söyleyen ne?” biçiminde sorarsak özneyi doğru buluruz. Daha sonra “ne” sorusunu özneyle birlikte “Kuşlar ne söylüyor?” biçiminde sorarsak nesneyi doğru bulmuş oluruz.

DOLAYLI TÜMLEÇ

Dolaylı tümleç, yüklemi; yer, yön bakımından tamamlayan öğedir. Yükleme sorulan “kime, kimde, kimden, nereye, nerede, nereden, neye, neyde, neyden” sorularının cevabı olur. Bu sorulara göre, dolaylı tümleç olan öğe “-e, -de, -den” durum eklerinden birini alır.

  • Bütün yolcular arabaya bindi.

Bu cümlede “arabaya” sözcüğü, yükleme sorulan “neye” sorusuna cevap verdiğinden dolaylı tümleçtir. Aşağıdaki cümlelerde dolaylı tümleçler koyu olarak yazılmıştır.

  • Bahçe sahibini gören çocuklar hemen ağaçtan atladı.
  • Salonun duvarlarında çeşitli tablolar asılıydı.
  • Sırası gelen çocuk şiirini okumaya başladı.
  • Birçok edebiyat dergisinde ünlü sanatçı ile ilgili yazılar var. Hafta sonu yapacağımız geziden söz ediyorduk.
  • Bir kişi küçük kulübede oturan bekçilere soru sordu. Güneş yüzünü gösterince biraz dışarıya çıktık.
  • Sanatçının son yazısından ben bir şey anlamadım.
  • Şirkette yirmi yılını dolduran herkese altın saat hediye etti.
  • İki bin yıl önce kurulan şehirde birçok tarihi eser var. Burada bütün evler topraktan yapılmış.
  • Çektirdiği resimleri büyük bir albümde toplamış.
  • Gece gündüz çalışan bu gençlerden çok şey bekliyoruz. Siz öyle neye bakıyorsunuz?
  • Bu ödevi yaparken kimden yardım alabilirim?

Uyarı!

Cümlede “-e, -de, -den” eklerinden birini alan her öğe, dolaylı tümleç değildir. Bir öğenin, dolaylı tümleç olması için, bu ekleri almasının yanında yukarıda sıralanan sorulardan birinin cevabı olması gerekir.

  • Şehir fırtınadan çok etkilenmiş. (Şehir neyden etkilenmiş? / fırtınadan, dolaylı tümleç)
  • Fırtınadan birçok ev yıkılmış. (Birçok ev neden (niçin) yıkılmış? / fırtınadan, zarf tümleci)

Bu cümlelerin birincisinde “-den” ekini alan “fırtına’’ sözcüğü; “neyden” sorusunun cevabı olduğu için dolaylı tümleç, İkincisinde “neden (niçin)” sorusunun cevabı olduğu için zarf tümlecidir.

ZARF TÜMLECİ

Zarf Tümleçleri, yüklemi; durum, zaman, miktar, yer-yön ve sebep gibi yönlerden tamamlayan öğelerdir. Yükleme sorulan “nasıl, ne zaman, ne kadar, neden, niçin, niye” sorularıyla bulunur.

  • Okuldan eve yürüyerek giderdim.
  • Daha hava aydınlanmadan yola çıkardım.

Bu cümlelerin birincisinde “yürüyerek” sözcüğü, yüklemi durum yönünden; İkincisinde “daha hava aydınlanmadan” sözü yüklemi zaman yönünden tamamladığından zarf tümlecidir. Aşağıdaki cümlelerde zarf tümleçleri koyu yazılmıştır.

  • Karnımız acıkınca eve koşardık.
  • Akşam çocukları dedelerine götüreceğim.
  • O zamanlar bu yolculuk bir ay kadar sürüyormuş.
  • Karlara bata çıka oyunlar oynardık.
  • Sizin işlerinizle birazdan ilgileneceğiz.
  • Yaşlı kadın, sevinçten ağlıyordu.
  • Ben üzüntüden ne yaptığımı biliyor muyum?
  • Hâlâ bursla ilgili bir haber bekliyoruz.
  • Burası mayısta yemyeşil olur.

♦ Bir cümlede birden fazla zarf tümleci bulunabilir.

  • Akşamları buradan otobüse zor biniyorum. Ne zaman biniyorum? (akşamları); Nasıl biniyorum? (zor)
  • İşimiz bitince şehirdebiraz gezdik. Ne zaman gezdik? (işimiz bitince); Ne kadar gezdik? (biraz)

Uyarı!

♦ Yer-yön zarfları ek alırsa zarf tümleci olmaz. Aldığı eklere göre, öğe olarak değişik görevler üstlenir.

  • Seninle dışarıya çıkalım. (dolaylı tümleç)
  • Dışarısı oldukça soğukmuş. (özne)
  • Pencereden dışarıyı seyrediyor. (nesne)
  • Biraz dışarı çıkın. (zarf tümleci)

Bu cümlelerin birincisinde “dışarıya’’ sözcüğü, “nereye” sorusunun cevabı olduğu için dolaylı tümleç; İkincisinde “dışarısı” sözcüğü, “ne” sorusunun cevabı olduğu için özne; üçüncüsünde “dışarıyı” sözcüğü, “neyi” sorusunun cevabı olduğu için nesne; dördüncüsünde “dışarı” sözcüğü, yer-yön belirteci olduğu için zarf tümlecidir.

EDAT (İLGEÇ) TÜMLECİ

Edat (ilgeç) tümleçleri, yüklemi; amaç, araç, birliktelik, neden yönlerinden tamamlayan “ile, için” ilgeçleriyle oluşturulmuş öğelerdir. Yükleme sorulan “ne ile? kiminle? ne için? kimin için?” sorularıyla bulunur.

  • Bu yıl bizim memlekete uçakla gideceğiz.

Bu cümlede “uçakla” sözcüğü “neyle” sorusuna cevap verdiğinden ve yüklemi araç yönünden tamamladığından ilgeç tümlecidir. Aşağıdaki cümlelerde ilgeç tümleçleri koyu renkle gösterilmiştir.

  • Bundan sonra işe tramvayla gideceğim. (Ne ile?)
  • Yetkili biriyle görüşmek istiyorum. (Kiminle?)
  • Müdür bey benimle görüşecekmiş. (Kiminle?)
  • Ben dostlarım için her şeyi yaparım. (Kimin için?)

Ayrıca bakınız ⇒

CÜMLENİN ÖGELERİ

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir