mescidi dırar ne demek / 'Mescid-i Dırar'dan 'Cemaat-i Dırar'a FETÖ - PROF. DR. NÜKHET HOTAR

Mescidi Dırar Ne Demek

mescidi dırar ne demek

Peygamber efendimiz zamanında münafıkların, fitne ve fesat yuvası ve silah deposu olarak kullandıkları ve Kubâ denilen yerde yaptırdıkları bir mescittir.

Zındığın birisi, (Allah camilerin yıkılmasını emrediyor, Peygamber de yıktırdı. Bugünkü camiler, mescitler geleneğe dayanan bir bid’attir) diyor. Bu çok cahilce bir iddiadır.

Peygamber efendimizin Medine’ye hicretinden sonra, birçok kimsenin Müslüman olması, münafıkları iyice endişelendirmişti. Münafıkların başı olan Abdullah bin Ubey bin Selûl’ün dayısının oğlu olan Ebû Âmir, papazlığa özenir ve papaz elbisesi giyerdi. Peygamber efendimizi kıskanarak, kendisine uyanlarla birlikte Mekke’ye gitti ve müşriklere katıldı. Bedir, Uhud ve Hendek muharebelerinde Müslümanlara karşı savaştı. Mekke’nin fethinden sonra Şam’a kaçtı. Oradan Medine ve Kubâ’daki münafıklara haber gönderip, kendisine Kubâ’da bir mabet yapmalarını ve burasını silah deposu olarak kullanmalarını istedi. Kendisinin de Bizans ordusuyla yardıma geleceğini bildirdi.

Münafıklar da Peygamber efendimizin hicreti esnasında Medine’ye gelirken Kubâ’da inşa ettirdikleri Kubâ Mescidi karşısında gösterişli bir mescit yaptırdılar. Buna mescid-i dırar denmiştir.

Münafıklar, Müslümanları bölerek birbirine düşürmek istiyorlardı. Hatta Bizans askerleri Medine’ye gelince, mescide depo ettikleri silahlarla onlara yardım edeceklerdi. Peygamber efendimizin orada namaz kılmasını sağlamakla da, Mescid-i Dırâr’ın mukaddes bir yer olduğu intibaı hasıl olacaktı. Böylece Müslümanlar da namaz kılmaya koşacak ve münafıkların oyununa geleceklerdi.

Dırar Mescidinin kurucularından beş münafık gelerek; “Yâ Resulallah, kış gecesinde ve yağmurlu zamanlarda hasta ve hacet sahibi olanların namaz kılmaları için bir mescit yaptık. Sel geldiği zaman vadi, Kubâ Mescidi cemaatı ile aramıza engel oluyor. Namazımızı kendi mescidimizde, sel çekilip gidince de onlarla birlikte kılacağız. Mescidimizde bize namaz kıldırmanı arzu ediyoruz” dediler.

Peygamber efendimiz de; “Ben, şimdi sefere çıkıyorum. Seferden dönersek ve Allahü teâlâ da dilerse, orada size namaz kıldırırız” buyurdu.

Peygamber efendimiz, Tebük’ten dönüp Medine’ye gelirken, Zi-Evân denilen yerde konakladı. Bu sırada Dırar Mescidini kuran münafıklar, gelip Peygamberimizi Dırar mescidine götürmek istediler. Allahü teâlâ, Tevbe suresi âyet-i kerimelerini indirerek oraya gitmemesini bildirdi. Âyet-i kerimelerin kısaca meali şöyledir:
(Müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resûlüne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir mescit kuranlar, “Bununla iyilikten başka bir şey istemedik, diye yemin edecek olanlar da vardır. Halbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder. Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan mescit (Kubâ Mescidi) içinde namaz kılman elbette doğru olanıdır.)

Peygamber efendimiz bu âyetler indikten sonra, Mâlik bin Duhşüm ile Âsım bin Adiy’e, “Şu halkı zalim olan mescide gidiniz. Onu yıkınız, yakınız” buyurdu. Onlar da gidip, binayı ateşe verdiler.

mescidMescid-i Dırar hadisesi “dini ve dinî değerleri” kullanarak Müslümanlar arasında fitne çıkarmanın tipik bir örneğidir.
Kur’ân-ı Kerîm’in Tevbe Sûresinde 10 âyetle üzerinde durduğu (Tevbe Sûresi, ) bu olay kıyamete kadar her zaman ortaya çıkacak olan fitne hareketine karşı nasıl davranmamız gerektiği konusunda fikir verir.

*
Mekke’de münafık yoktur. Nifak hareketi Medine başlamıştır.
Sebepleri:
1. İlim ve kitap sahibi zeki Yahudilerin bulunması,
2. Güçlülerin baş olma, lider olma ve makam sevdası,
3. Güçsüzlerin menfaat kaygısı ile güçlülere yanaşması&#;

*
Neden dini ve dinî değerleri istismar etme ihtiyacı duymuşlardır?
Bu küfrün çaresizliğinden ve tükenmişliğinden kaynaklanır. Reddettikleri ve kabul etmedikleri dine sahip çıkma görüntüsü ile mü’minlerin inançlarını ve kalplerini bozmayı amaçlamışlardır.
İslâm âleminde nifakın cinayeti çok büyüktür.
Fitnenin en büyüğü böyle ortaya çıkmıştır.

*
Peygamberimizin (asm) “Fasık” adını taktığı Ebû Amir, münafıkların reisi Ubey b. Selül’ün teyzeoğlu ve akıl hocasıdır. Ebu Amir’in amacı Mekke’den çıkarılan Hz. Muhammed’in (asm) Medine’de de sıkıştırılarak hicrete zorlamaktı&#; Bütün çabası buna yönelikti.
Bedir’de, Uhud’da müşriklerle beraber savaşmış, Mekke’nin fethinden sonra Arap kabilelerini kışkırtmış; ama Huneyn’de mağlûp olunca bütün hayalleri suya düşmüş ve Şam’a kaçmıştır.
Şam’da Bizans’ın Şam valisini kışkırtarak Bizans ordusunu Peygamberimiz (asm) üzerine gönderme çabalarına girmiş, Medineli münafıklara mektup yazarak “Kayser Ordusu Medine’ye saldıracak” propagandasını yapmıştır. Bu propagandaya gönülden inanan Ubey b. Selül Peygamberimizin (asm) Tebük Seferine katılma teklifini reddediyor ve “Muhammed Kayser’i oyuncak mı sanıyor?” diyordu.
Diğer taraftan Müslümanların arasına dini kullanarak fitne vermek için “Mescid” yapmalarını ve saf Müslümanların aklını karıştırıp kalplerine şüphe vermelerini öğütledi.

*
Münafıklar hemen bir ev inşa ettiler ve Peygamberimize (asm) gelerek “hasta, yaşlıların cemaatle namaz kılmaları, yağmurlu ve soğuk gecelerde camiden mahrum kalmamaları için mescit yaptık” diye iyi niyet gösterisinde bulunarak açılışına Peygamberimizi (asm) dâvet etmişlerdir.
Böylece yaptıklarına meşrûiyet kazandırmayı düşünüyorlardı.
Mücemmi b. Câriye adında çok güzel Kur’ân okuyan saf ve genç bir sahabiyi aldatarak imam olarak görevlendirirler.

*
M. yılı Bizanslıların Medine’ye saldıracağı haberini alan Peygamberimiz (asm) sefer hazırlıklarına başladı. Tebük’e kadar giderek orada 20 gün Bizans ordusunu bekledi; ama Bizans ordusu gelmedi.
Münafıkların propagandası ve mü’minlerin kalplerine korku verme taktiği suya düşmüştü. Peygamberimiz de (asm) sefere çıkmakla hem Bizans’a hem de Bizans’a güvenen Araplara büyük bir gözdağı verilmiş oldu.
Müslümanlara da büyük bir güven ve cesaret geldi.

*
Peygamberimiz (asm) Tebük dönüşü Kuba yakınlarında Zuevan mevkiine gelince münafıklar gelerek mescitte namaz kılmaya dâvet ettiler.
Yüce Allah Peygamberimizi (asm) uyardı: “Müslümanlara zarar vermek, hakikatleri çarpıtmak, mü’minlerin içinde ayrılık çıkarmak ve daha önce Allah ve Resulüne karşı savaşmış olan kimseye yataklık etmek için mescid edinenlerin mescidinde asla namaz kılma!” emretti. (Tevbe Sûresi, 9: )
Peygamberimiz (asm) Âsım b. Âdî el-Acalân (ra) Mâlik b. Duhşüm es-Sâlimî’yi (ra) ve Hz. Vahşî’yi (ra) çağırarak “Halkı zâlim olan şu mescide gidin, onu yıkın ve enkazını da ateşe verin” emretti.

Böylece münafıklar kurdukları tuzağa kendileri düşmüş oldular.

*
Bu olaydan 20 gün sonra sahabeler mescitte otururken derin bir gürültü işittiler. Peygamberimiz (asm) “Yetmiş senedir cehenneme yuvarlanmakta olan bir taş şimdi cehenneme düştü” buyurdular.
Yirmi dakika sonra biri geldi “Münafıkların reisi Ubey b. Selül yirmi dakika önce öldü” dedi. (Sözler, , s. ; Müslim, 4: ; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2: ; 3: , , )
Ubey b. Selül’ün bütün beklentileri boşa çıkmış, hileleri tutmamış, hayalleri yıkılmıştı&#; Dayanamadı ve kahrından öldü&#;

*
Bu âyet-i kerimelerin haber verdiği bu olaydan çıkaracağımız çok önemli dersler vardır:
1. İbadeti amacından saptıran her faaliyet “dırar”dır, zarardır. İbadette ihlâs esastır. İçinde Allah rızası olmayan hiçbir faaliyet ibadet olmaz.
2. İslâmın ihyası mescitlerin ihyası ile ifsadı da mescitlerin ifsadı ile olur.
3. Mescitlerin takva üzerine kurulması, oraya gelenlerin sadece ibadet niyeti taşıması şarttır.
4. Kalplerine nifak hastalığı girenler dinî değerleri, mescidi, namazı ve ibadeti istismar ederler.
5. İbadetlerin arkasına sığınarak nifak çıkaran, Müslümanların birlik ve beraberliğini bozanların nifak hareketlerine asla müsamaha gösterilmemelidir.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

İnsanlık tarihinden söz ederken aslında aynı zamanda mütemadiyen değişen şeylerle, pek değişmeyen şeyler arasında kurulan bir dengeden de söz ediyoruz. İnsanlık, tarih boyunca çeşitli dönemlerden geçerek bugüne ulaşmıştır. Tarih içerisinde insanların yaşam biçiminde teknoloji kullanımına ve diğer faktörlere bağlı olarak pek çok değişiklik vücuda gelmiştir. Fakat değişmeyen ya da pek az değişip her defasında yeni kılıklara bürünerek hayatiyetlerini sürdüren duygu durumları da mevcuttur. Özellikle sevgi, acı, nefret, hırs, kıskançlık, bencillik gibi birçok duygu ve bu duygulara dayanan eylem halleri kendilerini bulundukları döneme uyarlayarak varlıklarını muhafaza etmiştir.
Özünde kıskançlık, çekememezlik ve hırsın yattığı bahse konu duygu ve düşünce kümesine dayanan eylem ve oluşumların dini duyguları ve kutsal değerleri suiistimal etmesi İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren farklı örneklerini gördüğümüz bir patolojidir. Peygamber Efendimiz (SAV) döneminde yaşanan Mescid-i Dirar olayı, günümüzde dinin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından nasıl istismar edildiğinin anlaşılması açısından önem taşımaktadır.
Sözlükte 'zarar vermek, muhalefet etmek, sıkıntı vermek' anlamlarına gelen 'dırar' kelimesi mescit kelimesiyle birlikte Kuran-ı Kerim'de "mesciden dıraren" şeklinde geçmektedir. Tevbe suresinde münafıkların yaptığı bu mescitten bahsedilmektedir.

Dırar Mescidi'nin hikâyesi
Hz. Muhammed'in (SAV) dini ve siyasi otoritesinintüm Arabistan'ı etkisi altına almaya başladığıbir zamanda, muhaliflerden Ebu Amir veMedine'deki bir takım münafıklar ile müşrikler,peygamberin otoritesini sarsmak ve MüslümanlarıMedine'den çıkarmak için bir takım arayışlar içinegirmiş, bu arayışlarının neticesinde de bir örgütlenmeyeri olarak Kuba'da Dırar Mescidi'ni inşaetmişlerdir.
Ebu Amir, Hıristiyanlığı seçmişti ve kendi toplumuna peygamber olma beklentisi içindeydi. Bu yüzden Peygamber efendimize (SAV) büyük bir kin ve öfke duymaktaydı. Medine'deki muhalefetin başını ise Ebu Amir'in halasının oğlu Abdullah bin Ubeyy b. Selul çekmekteydi. O da Bedir Savaşı'ndan sonra Müslüman olduğu halde Peygamberin liderliğini bir türlü içine sindirememişti.
Resul-i Ekrem'in "Ebu Amir el-Fasık" olarak adlandırdığı Ebu Amir, Bedir Savaşı'na müşriklerle beraber katılmış, Uhud Savaşı esnasında müşriklerin yanında yer almıştı. Medineli hemşerilerini Müslümanlara karşı yanına çekmek için çok uğraşmış ancak başarılı olamamıştı. Mekke'nin fethinden sonra Taif'e sığınmış, Taif seferinin ardından Suriye'ye geçmişti. Giderken münafıklara işlerini görüşebilecekleri bir mescit yapmalarını ve aynı zamanda silahlanmalarını tavsiye etmiş, hatta bunu örgütlemişti. Kendisi Bizans'tan asker ve yardım getirip Müslümanları Medine'den çıkarmak için çalışacaktı.
Mescid-i Dırar fitne çıkarmak maksadıyla ve bu motivasyonla inşa edildi. İnşa süreci tamamlandıktan sonra sıra yapıya meşruiyet kazandırmaya gelmişti. Kuba'da zaten peygamber tarafından yapılmış bir mescid varken, başka bir mescidin daha kabul görmesi zor olduğundan açılışı bizzat peygambere yaptırmak istediler.

Zararlı Mescid'in sonu
monash.pwed (SAV) Tebük yolunda iken,Ziyevan (Zuevan) köyünde, münafık ve müşriklerdenoluşan beş kişilik bir heyet gelerek; "EyAllah'ın Elçisi! Biz hastalar ve Kuba mescidinegelemeyenler için özellikle yağmurlu ve kışgecelerinde toplu ibadet edecek olan inançlılarınnamaz kılmaları için bir mescit bina ettik. Sel geldiğizaman, vadi Kuba mescidi cemaati ile aramızaengel oluyor. Teşrif edip burada namaz kılmanızıistiyoruz" dediler.
Hz. Peygamber bu davete; "Şimdi Tebük seferinin hazırlıkları ile uğraşıyorum. Seferden dönüp gelecek olursak ve Allah da dilerse, yanınıza gelir, onun içinde size namaz kıldırırız" şeklinde karşılık verdi.
Peygamber Efendimiz Tebük'te 20 gün kadar kaldıktan sonra ashabın ileri gelenleriyle durumu değerlendirerek geri dönmeye karar verdi. yılının Aralık ayının sonunda Ramazanın ilk günlerinde Medine'ye ulaştı. Tebük seferiyle Bizans'a meydan okunmuş ve muzaffer olunmuştu. Mescid-i Dırar'ı karargah yapan bu muhalifler Bizans'ın kazanacağına ve Hz. Peygamber'in başında olduğu ordunun yok olacağına öylesine inanmışlardı ki, harp neticelenmeden Abdullah bin Ubeyy b. Selul'u kral olarak ilan etmişlerdi.
Tebük dönüşünde, Hazreti Peygambere aşağıdaki ayetler indi.
"Bir de Müslümanlara zarar vermek, kâfirlik etmek ve Müslümanların arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Resul'üne karşı savaş açmış olanı beklemek için mescid yapanlar var. 'İyilikten başka bir maksadımız yoktu' diye yemin de edecekler. Fakat bunların kesinlikle yalancı olduklarına Allah şahittir." (Tevbe 9/).
"O mescit içinde sen kesinlikle namaza durma. Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit elbette içinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde günahlarından arınmayı seven kişiler vardır. Allah da arınmış, ak pak olmuş olanları sever." (Tevbe 9/)
"O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez." (Tevbe 9/).
"Onların kurmuş oldukları bu türlü binalar, kalpleri parça parça olmadıkça, kalplerinde bir nifak düğümü olup kalacaktır. Allah, alîmdir, hakîmdir." (Tevbe 9/).
Hz. Peygamber Tebük dönüşü akşam ile yatsı vakti arası yanına çağırdıklarına şöyle buyurdu; "Halkı zalim olan şu mescide gidiniz, yıkınız, yakınız." Hz. Peygamberin verdiği emir üzerine "Zararlı Mescid" yıkıldı.



Günümüzle benzerlikler
Mescid-i Dırar hadisesi her yönüyle ders çıkarmamızgereken önemli bir tarihi hadisedir.
İslamiyet'in ilk dönemlerinde, Peygamber henüz hayattayken bile münafık ve kafirlerin onun aracılığı ile bütün insanlığa indirilen dini ve inananlarını ortadan kaldırmak için, kendilerini yine o dinin hüküm ve kurumlarını kullanmak zorunda hissetmelerinde önemli dersler vardır. Günümüzde yaşanan olaylarda da benzer metotlar kullanılmaktadır. FETÖ bunun bir örneğidir.
Öncesinde uzun yıllar 'cemaat' olarak adlandırılan ve 15 Temmuz Darbe Girişimi'yle silahlı bir terör örgütü olduğu tescillenen FETÖ'nün geçmişten bugüne yapılanması, örgütlenmesi ve silahlanması ile ilgili benzerlikler Mescid-i Dırar hadisesinin bugünün gereklerine göre şekillendirilmiş bir versiyonu gibidir. Mescid-i Dırar hadisesi FETÖ'yü anlamak ve anlatmak konusunda bize yol gösterici olabilir.
FETÖ Mescid-i Dırar örneğinde olduğu gibi inançla ilgili alana öncelik vermiştir. Devletin eğitim alanında çok geride ve yetersiz olduğu bir dönemde İslami hassasiyetleri kullanıp okul ve pansiyonlar inşa etmiş, himmet yoluyla sermaye birikimine başlamış, bu okul ve pansiyonların velileriyle başlayan ve gittikçe genişleyen etki alanıyla sosyal sermayesini güçlendirmiş, daha sonra kitlesel güç elde edebilmek için medya yatırımları yapmıştır. Toplumdaki ekonomik ve sosyal hemen hemen her alana paralel bir yapılanma oluşturmuş, oluşturduğu sosyal ağla tacir, tüccar ve esnafları bu halkaya dahil ederek Türkiye ekonomisinin kaynaklarını yurt dışına aktarmış, yargı, güvenlik, mülki idare bürokrasisi başta olmak üzere üst düzey bürokrasiye sızarak Türkiye'nin stratejik insan kaynağı konumlandırmalarına kendi yandaşlarını yerleştirerek, yurt içi ve yurt dışı farkı gözetmeksizin her kesimle tematik ilişki kurabilecek örgütlenme becerisine sahip, gündemi, toplumu ve siyaseti kontrol altında tutabilecek piramit bir yapılanma olarak FETÖ günümüzün çarpıcı bir gerçeğidir.
Mescid-i Dırar bir mekân olarak var olmaktaydı ama günümüzün zaman-mekân ötesi değişim kargaşası içerisinde Mescid-i Dırar'ı inşa edenlerin taşıdığı zihniyetin aynısıyla FETÖ okullar ve pansiyonlar yapmış ve bu pansiyonlara silah biriktirmek yerine insan kaynağını geliştirmiş, geliştirdiği insan kaynağı ile birlikte Silahlı Kuvvetler'in içine sızarak ağır silah, harp aracı ve mühimmat tedarikini devşirdiği bu insan kaynağı üzerinden sağlamıştır. Tarihi olayların benzerliği üzerinden gidildiğinde aynı zamanda profesyonel bir hile, hülle ve takiyye organizasyonu olan FETÖ yapılanmasını günümüzde Cemaat-i Dırar (Zararlı Cemaat) olarak tanımlamak ve adlandırmak mümkün olabilecektir.

Cemaat dinamiğinin istismarı
Yol ve yöntemleri farklı olsa da aynı şeytanidamardan beslenen iki tarihi vaka karşılaştırılmaktadır. Aynı zamanda bir mekânsal örgütlenme vakası da olan Mescid-i Dırar'ın inşa edilmesiyle, inşa ettikleri mekânların yanı sıra etkili bir insan kaynağı örgütlenmesine dayanan FETÖ'nün ana dokusunu oluşturan cemaat geçmişinin bir vaka olarak "Cemaat-i Dırar" olarak adlandırılması ve tarihe not düşülmesi önemlidir. Zira dinimizi ve kutsal değerlerimizi istismar etmek suretiyle toplumu bölmeye ve dağıtmaya çalışan bir örgüt ile karşı karşıyayız. FETÖ'nün sadece 15 Temmuz Darbe Girişimini gerçekleştiren bir örgütlenme değil, yıllara uzanan bir geçmişle stratejik bir kurgu olduğu ve bunu yaparken de esas motivasyonun cemaat dinamiğinin istismarı olduğu doğru bir şekilde topluma ve dış kamuoyuna anlatılmalıdır.
"Zararlı Cemaat"ın kavramsallaştırılması ve uluslararası akademik literatüre kazandırılması bu yapının yıllar içinde oluşturduğu etki çevresinin ve küresel etkinliğinin azaltılmasına katkı sunacağı düşünülmektedir. Bugün İslam adına hareket ettiğini söyleyen ve şuursuz bir cihat anlayışıyla dünyadaki İslam algısına zarar veren DEAŞ ile FETÖ arasında zihniyet olarak fark bulunmamaktadır. Ancak her ikisinin de İslam'a zarar vermedeki yol ve yöntemleri farklıdır. İslam'a ve Müslümanlara zarar verme yolunda DEAŞ "sert gücü" (hard power) temsil ederken, Cemaat-i Dırar yani FETÖ "yumuşak gücü" (soft power) temsil etmektedir. Dolayısı ile bu hadiseler çıkarcıların, bozguncuların ve teröristlerin dinimizi istismar ederek nasıl kullandıklarını ve neler yapabileceklerini göstermesi bakımından önemlidir. Bu nedenle din ve dinin kutsal değerlerinin ve kurumlarının istismar edilebileceğinin dikkate alınması ve buna hiçbir surette izin verilmemesi gerekmektedir.
FETÖ'nün lideri olan Fetullah Gülen'in de dönemin müşrikleri ve münafıklarından bir farkı bulunmamaktadır. Geçmişte Ebu Amir'in, Abdullah bin Ubeyy b. Selul'un karşılığı ne ise Fetullah Gülen'in günümüzdeki karşılığı da odur. Bölgemizde ve içimizde örgütlenen terör örgütlerinin ortak hedefi Türkiye'dir. İçeriden ve dışarıdan bir kuşatma harekâtına tabi tutulmak istenen Türkiye, 15 Temmuz'da Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile şanlı bir direniş gerçekleştirmiştir. Bu direnişin şanlı tarihimizdeki yeri ve önemi tartışmasızdır. Ancak önemli bir ayağı halen yurt dışında olan ve yurt dışındaki küresel karar vericileri Türkiye ve Cumhurbaşkanımız aleyhine etki altına almak isteyen Cemaat-i Dırar ve FETÖ yapılanmalarını birlikte ve ayrı ayrı ele alarak dünya ölçeğinde rasyonel bir çalışma yürütülmelidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

SON DAKİKA
Kategoriler

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır