AFP testi, hamile kadınlar için rutin şekilde düzenli olarak yapılan testlerdendir. Hamile kadınlarda AFP referans aralığı 10 ila ng/mL arasında olmalıdır. Bu değerlerin altında olursa down sendromu, üstünde olursa kusurlu doğuma sebebiyet verebiliyor.
AFP testi nedir?
AFP (Alfa fetoprotein), fetüs aşamasından, bebeğin doğumundan sonraki ilk üç aya kadar bebeğin kanında bulunan temel bir proteindir. Zamanla bebeğin kanında giderek azalıyor. Yetişkinlerde bu protein ancak kanserli hücrelerin AFP salgılaması sonucunda oluşuyor.
AFP testi, tüm hamile kadınlara yapılan bir kan testidir. Genel olarak hamileliğin 16 ile haftaları arasında rutin olarak yapılıyor. Bu test tek başına uygulanabildiği gibi üçlü veya dörtlü tarama testinin bir parçası olarak da yapılabiliyor.
AFP testi, bebekte spina bifida ve anensefali gibi hastalıkların varlığının araştırılması için yapılıyor. Aynı zamanda tıpta omfalosel olarak tanımlanan karın defektinin yani bebeğin bağırsaklarının bir kısmının vücut dışına taşması olarak bilinen hastalığın bulunması için de yapılabiliyor.
Hamileler dışında kalanlarda AFP testi yapılması
Gebe olmayan sağlıklı kadınlar ile erkekler ve çocuklarda AFP düzeyi ya sıfırdır ya da son derece düşüktür. Ancak bu gibi kişilerde AFP yüksekliği olması, testis, yumurtalık, karaciğer, mide, pankreas, lenfoma, Hodgkin lenfoma ya da böbrek hücresi kanserlerinin varlığını işaret edebiliyor. Yani bu test yetişkinlerde tümör bulgusu olarak kullanılıyor.
Primer karaciğer, testis ve diğer kanser türlerinin araştırılması ve tedaviye alınan yanıtın izlenmesi amacıyla bu test yapılıyor. Kronik hepatit veya siroz gibi sorunları olan hastalarda primer karaciğer kanseri gelişme riski yüksek olduğundan, düzenli aralıklarla AFP testi yaptırmalıdırlar.
AFP değeri kaç olmalıdır?
AFP referans aralığı; hamilelerde10 ng/mL, hamile olmayan kadınlar ile erkeklerde 0 - 40 ng/mL değerleri arasında olmalıdır.
AFP düşüklüğü nedenleri
Hamilelik sırasında ölçülen AFP değeri normal değerlerin altında çıkarsa, bu durum bebeğin beyin gelişiminde genetik bir sorun olduğunu gösterebiliyor. Bu da down sendromu gibi çeşitli problemlerin var olabileceğini gösteriyor. AFP düşüklüğüne yol açan nedenler;
* Erken, ikiz bebek veya çoklu bebek doğumu
* Spina bifida
* Kromozom anomalileri
* Bebekteki karın duvarında kusur oluşması, sinirlerde omurga ve beyin gelişimini olumsuz etkileyen kusurlar oluşması
AFP yüksekliği nedenleri
Hamilelik döneminde yapılan testte AFP yüksek çıktı ise bu durum anne karnındaki bebekte, sinirsel tüp kusuru olduğu anlamını taşıyabiliyor. Ancak gebelik tarihinin yanlış hesaplanması da bu duruma yol açabilir.
Hamile olmayanlarda AFP ve CEA yüksekliği, bazı kanser türlerine ve çoğunlukla karaciğer hastalıklarına işaret edebilir. Bazı tümör türleri, AFP ve CEA düzeyinin artmasına yol açtığından bu testleri, tümör varlığının tespiti için de yaptırabilirsiniz. AFP yüksekliğine yol açan nedenleri şöyle sıralayabiliriz;
- Karaciğer, testis, germ hücreli, vitellüs kesesi, pankreas, meme, akciğer, kolon, lenf kanserleri
- Siroz, hepatit hastalıkları
AFP yüksekliği- düşüklüğü belirtileri
AFP’nin yüksekliği veya aşırı düşüklüğü aşağıdaki sorunların birer belirtisi olabilir;
-Açık sinir yolu kusurları (spina bifida gibi)
-Down sendromu, genetik problemler
-Erken veya çoklu doğum
-Diğer kromozom anormallikleri
-Böbrek hastalıkları, cilt, yutak problemleri
-Bebeğin karın duvarında, sinir yollarında kusurlar
-Anensefali
-Doğumdan sonra bebeğin ölümü veya düşük kiloda doğması, gebelik tansiyonu, rahim ile plasentanın ayrılığı
Sayın Cemil bey,
Prostat kanseri ileri yaş erkeklerin hastalığıdır. Hastaların çoğu 65 yaş üzerindedir. Erken evre prostat kanserli hastaların büyük bir bölümü yaşının getirdiği farklı hastalıklardan ölmektedir. Bu nedenle erken evre prostat kanserinde tedavi hastanın genel durumuna bağlı olarak değişmektedir. Bu hastaların beklenen yaşam sürelerine göre farklı tedavi seçenekleri kullanılmaktadır.
Evre A’da prostata sınırlı olan muayene ile saptanamayan tümör vardır, Evre B’de ise daha önce belirlenebilen ve prostat bezine sınırlı olan tümör vardır, ancak prostat dışına veya lenf bezlerine yayılım yoktur. Evre A ve B olan hastalarda tedavi edici prostat ameliyatı (cerrahi tedavi) tercih edilen bir tedavi yöntemidir. Ancak prostat kanseri yavaş seyirli ve genelde yaşlılarda görülen bir kanser tipi olduğundan cerrahi iyi seçilmiş hasta grubunda uygulanmalıdır. Bu hastalarda ameliyat tamamen iyileştirme amaçlıdır ve 10 yıllık yaşam süreleri % 80 düzeylerindedir.
Erken evre hastalarda tedavisiz takip ayrı bir öneri olarak sunulagelmiştir. Ancak son yıllarda ortaya konan yayınlarda tedavisiz takibin iyi bir alternatif olmadığı, herhangi bir şekilde tedavi alan hastaların yaşam süresinin daha uzun olduğu vurgulanmıştır.
Ameliyatın istenmeyen yan etkileri de vardır. İdrar kaçırma, idrar yollarında daralma, iktidarsızlık ve büyük cerrahi girişimlerin anestezi ve cerrahi sonrası yan etkileri bunların arasındadır. Sinir koruyucu tekniklerle yapılan ameliyatlarda, daha önce cinsel yönden sağlam olan hastaların % i cinsel yaşamlarını en azından cinsel ilişki yapabilecek düzeyde devam ettirebilmektedir. Sinir koruyucu teknikle yapılamayan prostat ameliyatı sonrası bu yan etkiler daha sık görülmektedir.
Erken evre prostat kanserinde diğer bir tedavi seçeneği ışın tedavisidir (radyoterapi). Erken evre prostat kanserli hastalarda ameliyat ve radyoterapinin etkinliği karşılaştırmalı çalışmalarla değerlendirilmemiştir. Filmlerde lenf bezlerine yayılmış hastalık olmaması, prostat dışına yayılmış tümör görülmemesi ve kemik filminde (sintigrafi) yayılım olmaması halinde hastalara radyoterapi tedavi edici amaçla önerilebilmektedir. Son yıllarda uygulanan yeni radyoterapi teknikleri ile yan etkiler azaltılmıştır.
Makattan muayenede ele gelen ancak prostata sınırlı, prostat zarına dayanmış veya aşmış prostat kanserinde, tetkiklerde lenf bezlerinde ve uzak organlarda yayılım bulunmamasına karşılık gerçekte daha ileri hastalık saptanmaktadır. Bu hastaların çoğunluğunda tek başına tedavi edici prostat ameliyatı veya tedavi edici radyoterapi yetersiz kalmaktadır. Hastaların genel durumu da değerlendirilerek ışın tedavisi sonrası hormon tedavisi de eklenmelidir. Ancak ileri yaş veya beraberinde ağır hastalıkları olan hastalarda tedavisiz takip te seçenekler arasına girebilir.