Zehra öğretmenin çalıştığı kuruma bir gün babasının ölüm döşeğinde olduğu ile ilgili haber gelir. Zehra babasının yanına gitmek ve görmek istemez hatta öyle bir babası olmadığını zaten onun için çoktan ölmüş olduğunu ifade eder. Ancak mektebin müdürü Tevfik Hayri Bey ile Müdür Vekili Şerif Hayri Bey Zehra’yı babasını görmeye gitmesi için ikna ederler.
Zehra babasının yanına giderken tüm yol boyunca ailesine ve kendisine yaptıklarını düşünür. Zehra İstanbul’a vardığında artık çok geçtir. Babası Zehra’yı sayıklayarak vefat etmiştir. Zehra’ya babasının sandığının anahtarını verirler. Sandıkta babasının günlüğünü bulan Zehra günlükte yazılanları okuduğunda annesi Meveddet Hanım ve annesi Makbule Hanım’ın yaptığı kötülükleri ve aslında babasının hiçbir suçu olmadığını öğrenir.
Hayatı boyunca tüm bildiklerinin yalan olduğunu öğrenen Zehra’nın başından aşağıya adeta kaynar sular dökülür. Öğrendiklerinden sonra Zehra babasına karşı empati kurmaya başlar ancak artık her şey için çok geçtir. Babasının ölüsüne sarılarak uzun uzun ağlar ve babasını sevmediği için pişman olur.
Acımak – Kitap Karakterleri ve Sayfa Sayısı
Acımak romanı 159 sayfadan oluşmaktadır.
Zehra: Mesleğine aşık ancak babası yüzünden acıma duygusundan yoksun olan romanın ana karakteri.
Mürşit Efendi: Zehra’nın hakkındaki gerçekler çok geç ortaya çıkan babası
Tevfik Hayri Bey: Zehra’yı seven ve destekleyen yöneticisi.
Meveddet Hanım: Zehra’nın para düşkünü annesi
Makbule Hanım: Zehra’nın kötü kalpli anneannesi
Kitap Türü:Öykü/Hikaye
Reşat Nuri Güntekin
Öykü/Hikaye
160
11-05-2016 23:05
21-05-2016 22:14
23-05-2016 02:49
31-05-2016 16:59
28-11-2016 09:03
18-12-2016 12:06
17-02-2017 21:09
19-03-2017 20:27
26-04-2017 17:42
03-05-2017 20:36
29-05-2017 09:22
26-04-2018 20:16
03-02-2019 18:33
28-07-2019 10:41
KitapOkur • 27-12-2019 00:14
22-02-2022 14:24
27-04-2022 16:36
straosh • 15-05-2022 19:17
22-09-2022 19:24
03-12-2022 22:16
03-03-2023 21:41
31-05-2023 23:18
09-06-2023 12:29
Leyla İle MecnunDeğirmenTanrı MisafiriSönmüş YıldızlarGizli ElAnadolu NotlarıDamgaAcımakEski AhbapAteş GecesiDudaktan KalbeKızılcık DallarıKavak YelleriHarabelerin ÇiçeğiMiskinler TekkesiEski HastalıkBir Kadın DüşmanıSon SığınakAkşam GüneşiKan DavasıYeşil GeceYaprak DökümüÇalıkuşuGökyüzüen iyi kitaplaryeni çıkan kitaplaren çok satan kitaplarokunması gereken kitaplaren çok okunan kitaplar100 temel eserbedava kitapeditör olkitap bağışıGün Olur Asra BedelTutunamayanlarAcımakCamdaki Kız1984Hayvan ÇiftliğiSokrates'in SavunmasıUzun HikayeAlice Harikalar DiyarındaHaritada KaybolmakKraliçeyi Kurtarmakİçimdeki MüzikÇalıkuşuÇocuk KalbiKüçük Kara BalıkİntibahBülbülü ÖldürmekBeyaz Zambaklar ÜlkesindeDon KişotSineklerin TanrısıToprak Anaİnce MemedSatrançİki Şehrin HikayesiVadideki Zambakİçimizdeki ŞeytanSergüzeştBeyaz GemiAraba SevdasıYabanİnsan Ne İle YaşarKüçük PrensDönüşümBeyaz DişSaatleri Ayarlama EnstitüsüFareler ve İnsanlarSol AyağımSuç ve CezaSefillerSimyacıŞeker PortakalıKürk Mantolu MadonnaMadalyonun İçiEsir Şehrin İnsanlarıÜç Anadolu Efsanesi Köroğlu, Karacaoğlan, AlageyikYeraltından NotlarSait Faik Seçme HikayelerRüzgarı Dizginleyen ÇocukSabahattin Ali Bütün ÖyküleriSadako ve Kağıttan Bin Turna KuşuAhmet ÜmitAhmet BatmanAyşe Kulinİskender PalaCanan TanDostoyevskiElif ŞafakJojo MoyesKahraman TazeoğluMemduh Şevket EsendalOrhan KemalPeyami SafaSabahattin AliSarah JioTarık BuğraVictor HugoZülfü LivaneliÇocuk KitaplarıYabancı RomanlarTarihi KitaplarErotik KitaplarÖykü Hikaye KitaplarıYerli RomanlarRomantik Aşk KitaplarıKomik KitaplarMacera KitaplarıKişisel Gelişim KitaplarıPolisiye KitaplarKorku KitaplarıGizem KitaplarıPsikoloji KitaplarıFantastik KitaplarBilim Kurgu KitaplarıKadın Erkek İlişkisiDin / Tasavvuf KitaplarıŞiir KitaplarıFelsefe KitaplarıTiyatro & Oyun KitaplarıBiyografi KitaplarıGerilim KitaplarıPolitik KitaplarBeslenme Diyet KitaplarıDeneme KitaplarıGünlük Anı Kitapları
Bu yazımızda Yaprak Dökümü ve Çalıkuşu romanlarının yazarı olan Reşat Nuri Güntekin’in hayatını ve Acımak adlı romanının özetini yapacağız.
Yaptığı görevler ile Türkiye’nin birçok yerini gören ve yazdığı eserler ile de Türk edebiyatının usta kalemlerinden biri haline gelen Reşat Nuri Güntekin’in yazdığı romanlar günümüzde bile hala etkisini koruyarak okunmaya devam ediyor. Sadece okunmakla kalmayan bu romanlar, dizi haline getirilerek televizyon dünyasında da kendilerinden çokça söz ettirmeyi başarır. Bu yazımızda Yaprak Dökümü ve Çalıkuşu romanlarının yazarı olan Reşat Nuri Güntekin’in hayatını ve Acımak adlı romanının özetini yapacağız.
Reşat Nuri Güntekin, askeriyede doktor olarak görevli olan Nuri Bey ve Erzincan Valisi Yaver Paşa’nın kızı olan Lütfiye Hanım’ın ilk çocuğudur. 1889 yılında Üsküdar’da dünyaya gelen Reşat Nuri’nin genç yaşta ölen bir kız kardeşi vardır. Ailenin tek çocuğu olarak büyüyen Reşat Nuri Güntekin, babasının mesleği sebebi ile öğrenim hayatını farklı şehirlerde tamamlar. Çanakkale’de başlayan eğitim hayatına sırası ile İzmir ve İstanbul’da devam eder. Lise öğrenimini İstanbul Saint Joseph Lisesi’nde tamamlayan Reşat Nuri Güntekin, Darülfünun Edebiyat Bölümü’nde yükseköğretimini bitirerek meslek hayatına başlar. Reşat Nuri Güntekin, Bursa ve İstanbul’un çeşitli okullarında Türkçe ve Fransızca Öğretmenliği yapar. 1927 yılına kadar süren öğretmenlik hayatının sonunda Hadiye Hanım ile evlenir. Hadiye Hanım, Reşat Nuri Güntekin’in son görev yaptığı Erenköy Kız Lisesi’nden yeni mezun olan bir öğrencisidir.
Öğretmenlik mesleğini icra ederken edebiyat konusunda da oldukça ilgili olan Reşat Nuri Güntekin, hikaye yazma girişimlerine Halit Ziya Uşaklıgil’in eserlerinden aldığı ilham ile başlar. Hikaye yazarlığının yanı sıra tiyatro yazarlığına da ilgi duyan Reşat Nuri Güntekin, Gizli El (Roman), Eski Ahbap (Hikaye), Hançer ve Gizli Rüya (Tiyatro Oyunu) gibi eserler meydana getirir. Reşat Nuri Güntekin, 1922 yılında Vakit Gazetesi’nde tefrika edilen “Çalıkuşu” adlı romanı ile gerçek şöhretine kavuşur.
1931 yılında Maarif Müfettişi Reşat Nuri Güntekin olarak Türkiye’nin birçok yerinde görev alır. Bu Türkiye yolculuğu Reşat Nuri Güntekin’e ülkenin ve halkın esas sorunlarını göstermesi bakımından önemlidir. 1939 yılına gelindiğinde Çanakkale milletvekili olan Reşat Nuri Güntekin’in 1941 yılında bir kızı olur. Tek çocuğu olan bu kıza Ela adını verir. İstanbul’da 1947 yılında bir süre Memleket Gazetesi’ni çıkardıktan sonra müfettişlik görevine geri döner. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye temsilcisi ve öğrenci müfettişi olarak Paris’e giden Reşat Nuri Güntekin, yaşından dolayı istifa edeceği 1954 yılına kadar Paris kültür ataşeliği görevinde bulunur. Emekli olduktan sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu edebi heyetinde üye olarak çalışır.
Türk edebiyatının en meşhur yazarlarından biri olan Reşat Nuri Güntekin’e akciğer kanseri teşhisi konur. Hastalığın tedavisi için Londra’ya giden Reşat Nuri Güntekin, 7 Aralık 1956 yılında vefat eder. 6 gün sonra yani 13 Aralık günü Karacaahmet Mezarlığı’na gömülür. Ölümünden sonra Reşat Nuri Güntekin’in Levent’teki evinin bulunduğu sokağa “Çalıkuşu” adı verilir.
Öğretmen olarak başarılı ancak acıma duygusundan yoksun Zehra öğretmen’in babası ile ilgili bildiği ne kadar kötü anı varsa hepsinin yalan olduğunu öğrenmesi ve gerçekler sonucunda içindeki acımasızlığı körükleyen olumsuz duygulardan kurtulmasını anlatır.
Zehra, mesleğini aşkla yapan bir başöğretmendir. Öğrencilerini, okulunu sever. Elinden gelen ne varsa geri durmaz. Ancak bir kötü huyu vardır ki yanlışa tahammül yoktur. Öğrencilerine bu konuda hiç acımaz. Zehra’ya göre yanlış yapan kim olursa olsun cezalandırılması gerekir. Bu tutumu yüzünden Maarif Müdürü Tevfik Bey birçok kez ikaz etse de Zehra tutumunu hiçbir zaman değiştirmez. Bir gün Vekil Şerif Hayri Bey, Zeynep Hanım’ın okulunu ziyaret etmeye gelir. Ziyaretin asıl amacı Zehra’nın babasının hasta olduğunu haber vermektir. Maarif Müdürü Tevfik Bey ve Şerif Hayri Bey, Zehra’nın yanına birlikte gider. Öncelikle Zeynep Hanım’ın acımasızlığından konu açılsa da konu bir açıklığa kavuşturulamadığı için fazla uzatılmaz. Şerif Hayri Bey, ziyaret sebebini Zehra’ya anlatır. Ancak Zehra babasının adını duyduğu anda öfkelenir. Babası olmadığını söyleyerek Tevfik Bey ve Şerif Hayri Bey’in yanından ayrılır. Bu olaydan iki gün sonra İstanbul’dan gelen bir telgraf Zehra’nın babasının durumunun daha kötü bir hal aldığı haberini getirir. Tevfik Bey, Zehra’yı yanına çağırarak babasının yanına gitmesini ister. Zehra ise babasını görmek istemediğini söyleyerek babasından neden nefret ettiğini anlatır. Babasının alkolik, işsiz, kötü ruhlu bir adam olduğunu anlatır. Tevfik Bey, Zehra’yı ikna etmek içinde elinden geleni yapar. Zehra’yı ikna edemeyeceğini anlayan Tevfik Bey, konuyu daha fazla uzatmaz. Tevfik Bey ve Zehra’nın konuşmalarından birkaç saat sonra Zehra eline valiz ile gelir ve Tevfik Bey’e babasını görmeye karar verdiğini söyler.
İstanbul trenine binen Zehra yolculuk sırasında geçmişini düşünür. Babasının ailesine nasıl ihmal ettiğini, babasının yüzünden ölen ablasını, babasının kötülüklerini, annesinin hastalıktan ölmesini, anneannesinin yatalak kalmasını, bir yatılı okula giderek babasından nasıl kurtulduğunu ve mezuniyetten sonra nasıl izini kaybettirdiğini düşünür.
Tren yolculuğunun ardından elindeki adrese gittiğinde Zehra’yı eski komşuları Vehbi Bey karşılar. Vehbi Bey, Zehra’ya çok geç kaldığını babasının bir gün önce öldüğünü söyler. Beraber babasının evine giderler. Vehbi Bey, Zehra’ya evdeki bir sandığın anahtarını verir. Zehra, başta sandığı açmak istemese de yalnız kaldığı bir sırada merakına yenik düşerek sandığı açar. Sandıktan babasına ait birkaç eski elbise ve bir defter çıkar. Defter Zehra’nın babası Mürşit Efendi’ye aittir. Zehra defteri okumaya başlar. Hikayenin bu kısmından sonra anlatılanlar Mürşit Efendi’nin anlattıklarıdır:
Mürşit Efendi, defterine diplomasını alan biri olarak başlar. Artık bir işe girebilecek ve yoksul hayatını geride bırakabilecektir. Mürşit Efendi hemen olmasa da üç ayın sonunda memur olarak işe başlar. Maarif müdürü olarak Sivas’a atanır. Bulduğu işten memnun olan Mürşit Efendi, her şeyi ile vatanı ve milletine faydalı bir insan olmak ister. Herkes ile iyi geçinmeye çalışır. Ancak Mürşit Efendi’nin bu iyi niyetini suistimal etmek isteyen mesai arkadaşları kendi işlerini de Mürşit’e yaptırırlar. Bu duruma alışan arkadaşları Mürşit Efendi işlerini yapmadığı zaman kavga çıkaracak kadar yüzsüzleşirler. Hatta aralarında kavga bile çıkar. Her şeye rağmen Mürşit Efendi yine de insanlarla arasını iyi tutabilmek için elinden geleni yapar. Mürşit Efendi’nin başına sabrını zorlayacak şeyler üst üste gelir. Çalışmaları ve davranışları ile hak ettiği kaymakamlık makamı Mürşit Efendi nasıl olsa itiraz etmez diyerek Mürşit Efendi’den daha deneyimsiz birine verilir. Mürşit Efendi, hakkının yenilmesine çok sinirlenir. Bu durama itiraz eden Mürşit Efendi’nin dosyasına “Geçimsiz” olarak not düşülür. Mürşit Efendi, haksızlığa uğradığı için artık bambaşka biri haline gelir. Çalışkan ve namuslu bir memur olmaktan vazgeçer. Kaymakam olan Mürşit Efendi, daha fazla kandırılmamak için bir tanıdığı ile yer değişikliği yapar. Daha küçük, bakımsız bir şehre kaymakam olarak gider. Gittiği bu yerin temiz su problemi vardır. İnsanla kirli dereden su içerler. Bu yüzden her gün çocuk ölümleri yaşanır. Mürşit Bey, problemi çözmek için işçiler ile birlikte bizzat ter döker. Ancak kurallara uymadığı gerekçesi ile daha kötü bir kasabaya atanır. Burada da iftiralardan ve tuzaklardan kurtulamaz. Doğu’da bulunan birçok kasabada görev alır. Mürşit Bey, göreve ilk başladığı günkü gibi düşünmekten vazgeçer. Yaşadıkları olaylar Mürşit Efendi’yi bambaşka biri haline getirir.
Son olarak Diyarbakır’da tahrirat müdürü olarak görev alan Mürşit Efendi, çalıştığı devlet binasında mal müdürü olan Fadıl Bey rahatsızlaşınca Mürşit Efendi’den kendisini eve götürmesini rica eder. Ancak Fadıl Bey eve varmadan ölür. Mürşit Efendi de Fadıl Bey’i kucağına alarak evine götürür. Fadıl Bey’in cenaze işleri ile bizzat kendisi uğraşan Mürşit Efendi, Fadıl Bey’in küçük kızı Meveddet’ten çok etkilenir. Cenazeden sonra Meveddet’i annesi Makbule Hanım’dan ister. Makbule Hanım’da kızını hemen verir. Mürşit Efendi, iyilik timsali olarak gördüğü kaynanasının Fadıl Bey hakkında anlattığı her şeye inanır. Mürşit Efendi’nin saf ve sakin bir kişiliği olduğunu anlayan Makbule Hanım, Mürşit Efendi’yi istediği gibi yönlendirmeye başlar. Mürşit Efendiye her şeyin en pahalısını aldırır. Önce yeni bir ev alarak başlanır harcamalara. Bunları bir aşçı ve lüks harcamalar takip eder. Mürşit Efendi, eşi Meveddet’in kendisini sevmesi için her şeyi yapar. Ancak Meveddet, Mürşit Efendi’yi silik, pısırık bir tip olarak görmektedir. Kaynanası Makbule Hanım ve eşi Meveddet’in isteklerini yapabilmek için her türlü yolsuzluğu yapmaya başlayan Mürşit Efendi, gittikçe borçlanmaya başlar. Borçlarını borçla kapatmaya çalışır. Diyarbakır’ın zenginlerinden Abdüssamed Bey, Mürşit Efendiye para konusunda yardım eder. Başka bir zamanda da kaynanası Makbule Hanım ve eşi Meveddet’in asıl yüzünü anlatır.
Mürşit Efendi, Meveddet’in ısrarlarına dayanamaz ve İstanbul’a taşınmak için atamasını ister. İstanbul’da gümrük memuru olarak çalışır. Ailesinin harcamalarına para yetiştiremeyen Mürşit Efendi, İstanbul’da daha da zor duruma düşer. Borç batağından kurtulabilmek için hırsızlık yapar. Hırsızlık suçundan beş ay hapis cezasına çarptırılır. Mürşit Efendi hapisteyken Makbule Hanım, diğer kızı Ruhsar’ı yaşlı ve zengin biri ile evlendirir. Ruhsar kocasını aldatınca kocası tarafından öldürülür.
Mürşit Efendi artık her şeyin farkındadır. Ancak elinden hiçbir şey gelmez. Kendini içkiye verir. Eşi ve kaynanası umurunda değildir. Sadece kızlarını düşünür. Eşi ve kaynanası, kızlarını da aynı kendileri gibi yetiştirmektedir. Ailenin başına gelen tüm kötü olaylar için Mürşit Efendi suçlanır. Kızları, Mürşit Efendi’den nefret ederler. Annesi gibi süse ve lükse düşkün olan büyük kızı Feriha’nın bir erkekle görüştüğünü öğrenen Mürşit Efendi, Feriha’ya evden çıkmayı yasaklar. Yine de Feriha gizli gizli evden kaçmaktadır. Mürşit Efendi evde bir eşyasını ararken karısına yazılmış aşk mektuplarını bulur. Aldatılmaya hazmetmek istemeyen Mürşit Efendi evi terk etmek istese de iki kızını, bu kötü kadınlarla yalnız bırakamaz. Mürşit Efendi kendini iyice alkole bırakır. Feriha yakalandığı bir hastalık yüzünden gün geçtikçe kötüye gider ve ölür. Kızını görmek isteyen Mürşit Efendi’ye kızının cenazesini bile göstermezler. Feriha’nın ölümünden de Mürşit Efendi’yi sorumlu tutarlar. Eve uğramayı bırakan Mürşit Efendi, yırtık ve pis elbiseler ile sokaklarda yaşamaya başlar. Bir gün Cevdet adında eski bir arkadaşına denk gelir. Uzun bir sohbetin ardından Mürşit Efendi Cevdet’ten bir iyilik ister. Kızı Zehra’yı bir yatılı okula yazdırması için rica eder. Bu sayede eşi ve kaynanasının kötülüklerden kızını korumayı amaçlar. Mürşit Efendi, kızının kayıt olduğu okula Zehra’yı kimse ile görüştürmemelerini tembihler.
Mürşit Efendi yıllar sonra kızını arkadaşları ile birlikte görür. Ancak kızını utandırmamak için yanına gitmez.
Mürşit Efendi’nin günlüğü burada sona erer. Zehra, hayatı boyunca bildiklerinin birer yalandan ibaret olduğunu anlar. Yıllarca boşu boşuna babasından nefret etmiştir. Kendi indeki acımasızlığın kaynağı babasına olan nefreti olduğu için yok olan nefreti ile birlikte acımasızlığı da yok olur. Zehra artık tam bir öğretmendir.
Zehra: Mesleğini seven, başarılı bir öğretmendir. Ancak yanlışa ve hataya tahammülü yoktur. Acıma duygusundan yoksun olması öğrencilerini sert bir şekilde cezalandırmasına sebep olur. Maarif Müdürü Tevfik Bey tarafından uyarılsa da davranışından vazgeçmez. Acımasız oluşu Zehra’nın tam bir öğretmen olmasındaki tek engeldir. Acımasızlığının sebebi ise babasına duyduğu kin ve nefrettir. Babasının gerçek hayatını öğrendikten sonra tam bir öğretmen olur.
Mürşit Efendi: Zehra’nın babasıdır. Mürşit Efendi hakkında Zehra’nın düşüncelerinde olumsuz bir karakter olarak görsek de anı defterinde yazılanlar gerçek Mürşit Efendi hakkında bize bilgi verir. Memuriyetinin ilk yıllarında namusu ile çalışıp vatana millete hayırlı bir insan olmak gayesi ile çalışan Mürşit Efendi, eşi ve kaynanası yüzünden girdiği borç batağı ve alkol bağımlığı ile zor günler geçirir. Her şeyi geri de bırakmayı planladığı tek seferde ise kızlarının sesini duyması ile ailesini terk edememiştir.
Makbule Hanım: Mürşit Efendi’nin kaynanasıdır. Kurnaz ve çıkarcı biridir. Mürşit Efendiye kendini iyi biri gibi göstererek her istediğini yaptırır.
Meveddet: Mürşit Efendi’nin eşi Zehra’nın annesidir. Mürşit Efendi’yi hiç sevmez ve son derece pasif biri olarak görür. Lüks tüketimi seven, istediği şeyin hemen yapılmasını isteyen bir kadındır. Kocasını, komşuları Necip Bey ile aldatır.
Ruhsar: Zehra’nın teyzesi. Mürşit Efendi hapisteyken Makbule Hanım tarafından zengin ve yaşlı biri ile evlendirilir. Kocasını aldattığı için kocası tarafından öldürülür.
Feriha: Zehra’nın ablasıdır. Annesi gibi gözü yükseklerde olan, bakımına, süsüne düşkün bir kızdır. Yakalandığı bir hastalık yüzünden ölür.
Tevfik Bey: Zehra’nın çalıştığı şehirde maarif müdürüdür. Zehra’yı doğru yola getirmek için çok uğraşır ancak başarılı olamaz.
Şerif Hayri Bey, Vehbi Efendi, Abdüssamet Bey, Nasuhi Bey, Cevdet Bey, Necip Bey gibi romanın belli kısımlarına dahil olan karakterlerde vardır.
Kaynaklar
Güntekin, Reşat Nuri, Acımak, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2016
FacebookTwitter
Reşat Nuri Güntekin’in 1928 yılında basılan kısa soluklu romanıdır. Eserde küçük yaşta gördüğü kötü muamelelerden dolayı acıma duygusu olmayan bir öğretmeninin babasının vefatından sonra onun günlüğü okuyarak babası ve hayatı hakkındaki gerçekleri öğrenmesi anlatılır.
Romanın Özeti:
Zehra öğretmen çocukluğundan beri yaşadıklarından dolayı acımasız bir karaktere sahip bir kişidir. Babasına karşı soğuktur ve onu sevmemektedir.
Bir gün babasının hasta ve ölüm döşeğinde olduğu haberi gelir. Zehra Hanım babasının yanına gitmek istemez. Babası Zehra Hanım’ı görmek istediği için maarif müdürü Zehra Hanım’ı ikna eder. Zehra Hanım ancak babası öldükten sonra oraya yetişir. Üzülmemesine ve sakin tavırlarına hane halkı şaşırır ve ters tepki gösterir.
Akşam olduğunda yatması için gösterilen odadan babasının eski çeyiz sandığı vardır. Sandığı karıştırınca babasının hatıra defterini bulur ve okur.
Babası Mürşit Efendi dürüst, çalışkan biridir. Anadolu’nun değişik yerlerinde maiyet memurluğu ve kaymakamlık yapar. Reşadiye kaymakamı iken toprak ağalarına ödün vermez. Bu yüzden başı dertten kurtulmaz, hayatı sürgünlerde geçer.
Bir gün karşısına ölen bir arkadaşının kızı Müşerref Hanım çıkar. Onu beğenir evlenirler. Kayınvalidesi maddiyata ve gösterişe düşkündür. Mürşit Efendi onları mutlu edebilmek için çok borca girer, yine onların etkisiyle İstanbul’a taşınır, işinden de olur.
Baldızı, kayınvalidesinin aşırı istekleri ve şartlandırmaları sonucu kötü yola düşer, kocası tarafından öldürülür.
Mürşit Efendi de kayınvalidesinin ve karısının aşırı istek ve teşvikleri yüzünden rüşvet alır, hırsızlık yapar, iki tane de kızı olur. Kayınvalide bu kızlara sürekli Mürşit Efendi’yi kötüler.
Mürşit Efendi rüşvet ve hırsızlık suçundan beş yıl hapse girer. O hapisteyken karısı Müşerref Hanım zengin biriyle ilişki kurar. Mürşit Efendi hapisten çıkar, karısının bu durumunu fark eder ve onu boşamaya karar verir ama kızlarının geleceği için bundan vazgeçer, iki kızı da Mürşit Efendi’ den nefret etmektedir. Bunlardan biri veremden ölür. Mürşit Efendi bir gün mebus olan arkadaşı Cevdet’le karşılaşır, ondan kızı Zehra’yı okutmasını ister. Zehra okutulur, Mürşit Efendi ise bir lokma ekmeğe bile muhtaçtır. Zehra bu sayede öğretmen olabilmiştir.
Babasının hatıra defterini okuyan Zehra Hanım annesinin, anneannesinin ve babasının gerçek yüzünü öğrenir.
Babasının üstündeki örtüyü açar, ona sarılır, onu öper ve ağlar, ağlar, ağlar… Babasına karşı yaptığı kötü davranışlardan dolayı pişman olur. Kişiliği değişmiş olarak görev yerine döner. Kendisine yapılan bir evlilik teklifini kabul eder ve evlenir.
Acımak Roman ÖzetiAcımak Romanı Özeti İndirAcımak Romanını Kim YazmıştırAcımak Romanının Konusu NedirAcımak Romanının Özetini İndir