İngilizce Düzensiz Fiiller (Irregular Verbs) içeriğimiz İngilizce düzensiz fiillerin 2. ve 3. hallerinin nerelerde, ne zaman kullanıldıklarına ve ne olduklarına, İngilizce düzensiz fiillerin 2. ve 3. halleri listesine ve daha iyi anlamanız adına İngilizce düzensiz fiillerin 2. ve 3. halleri ile oluşturulmuş örnek cümlelere erişim sağlamaktadır. İngilizce Düzensiz Fiillerin 2. ve 3. halleri hakkında İngilizce Düzensiz Fiiller (Irregular Verbs) Konu Anlatımı ve Anlamları içeriğimizi sizler için derledik.
İngilizce fiillerin 2. ve 3. halleri İngilizce Past Tense ve İngilizce Present Perfect Tense cümleleri kurulurken fiillerin yaşadığı değişimler ile alakalıdır. Past Tense içerisinde İngilizce fiillerin 2. halleri, Present Perfect Tense içerisinde ise İngilizce fiillerin 3. halleri kullanılır. İngilizce fiillerin 2. ve 3. halleri düzenli ve düzensiz olarak ikiye ayrılır. Düzenli fiiller sonlarına aldıkları “-ed” eki ile bu anlamları kazanırken düzensiz fiillerde kelimenin değişmesi ve ek kuralının uygulanmaması ile karşılaşırız.
İngilizce düzensiz fiillerin 2. ve 3. hallerini öğrenebilmek için bir kural yoktur. Belirli, düzenli bir kural takip etmedikleri için düzensiz olarak nitelendirilmeleri dışında İngilizce düzensiz fiillerin 2. ve 3. hallerini öğrenmenin tek yolu ezberlemektir.
İngilizce düzensiz fiillerin 2. ve 3. halleri İngilizcede farklı zaman yapılarında kullanılır. İngilizce düzensiz fiillerin 2. halleri genellikle basit geçmiş zaman bildiren Past Tense içerisinde kullanılır. İngilizce düzensiz fiillerin 3. halleri ise Present Perfect Tense ismi verilen zaman yapısı içeren cümlelerinde kullanılmaktadır.
İngilizce Düzensiz Fiiller Listesi ve Örnek Cümleler içeriğimiz sizlerin İngilizce Düzensiz Fiillerin 2. ve 3. Hallerine ulaşımınızı ve ezberlemenizi kolaylaştırmak adına, örnek cümleler ile beraber hazırlandı. İngilizce Düzensiz Fiiller Listesi ve Cümle Örneklerine göz atın.
İngilizce düzensiz fiillerin 2. ve 3. hallerini kolay ezberlemeniz ve erişebilmeniz adına sizler için bir kılavuz hazırladık.
1. Hali | 2. Hali | 3. Hali | Türkçe Anlamı |
---|---|---|---|
Awake | Awoke | Awoken | Uyandırmak |
Be | Was, were | Been | Olmak |
Beat | Beat | Beaten | Vurmak |
Become | Became | Become | Olmak |
Begin | Began | Begun | Başlamak |
Bend | Bent | Bent | Bükmek |
Bet | Bet | Bet | Bahse girmek |
Bid | Bid | Bid | Emretmek |
Bite | Bit | Bitten | ısırmak |
Blow | Blew | Blown | Esmek |
Break | Broke | Broken | Kırmak |
Bring | Brought | Brought | Getirmek |
Broadcast | Broadcast | Broadcast | Yayımlamak |
Build | Built | Built | İnşa etmek |
Burn | Burned, burnt | Burned, burnt | Yakmak |
Burst | Burst | Burst | Patlamak |
Buy | Bought | Bought | Satın almak |
Catch | Caught | Caught | Yakalamak |
Choose | Chose | Chosen | Seçmek |
Come | Came | Come | Gelmek |
Cost | Cost | Cost | Mal olmak (masraf) |
Creep | Crept | Crept | Emeklemek |
Cut | Cut | Cut | Kesmek |
Deal | Dealt | Dealt | Anlaşmak |
Dig | Dug | Dug | Kazmak |
Do | Did | Done | Yapmak |
Draw | Drew | Drawn | Çizmek |
Dream | Dreamed, dreamt | Dreamed, dreamt | Rüya görmek |
Drive | Drove | Driven | Sürmek |
Drink | Drank | Drunk | İçmek |
Eat | Ate | Eaten | Yemek |
Fall | Fell | Fallen | Düşmek |
Feed | Fed | Fed | Beslemek |
Feel | Felt | Felt | Hissetmek |
Fight | Fought | Fought | Dövüşmek |
Find | Found | Found | Bulmak |
Flee | Fled | Fled | Firar etmek |
Fly | Flew | Flown | Uçmak |
Forbid | Forbade | Forbidden | Yasaklamak |
Forget | Forgot | Forgotten | Unutmak |
Forgive | Forgave | Forgiven | Affetmek |
Freze | Froze | Frozen | Dondurmak |
Get | Got | Got, gotten | Almak |
Give | Gave | Given | Vermek |
Go | Went | Gone | Gitmek |
Grow | Grew | Grown | Büyümek |
Hang | Hung | Hung | Asmak |
Have | Had | Had | Sahip olmak |
Hear | Heard | Heard | İşitmek |
Hide | Hid | Hidden | Saklamak |
Hit | Hit | Hit | Vurmak |
Hold | Held | Held | Kaldırmak |
Hurt | Hurt | Hurt | Acıtmak |
Keep | Kept | Kept | Tutmak |
Know | Knew | Known | Bilmek |
Lay | Laid | Laid | Uzanmak |
Lead | Led | Led | Önderlik etmek |
Learn | Learned, learnt | Learned, learnt | Öğrenmek |
Leave | Left | Left | Terk etmek |
Lend | Lent | Lent | Ödünç vermek |
Let | Let | Let | İzin almak |
Lie | Lay | Lain | Yalan söylemek |
Lose | Lost | Lost | Kaybetmek |
Make | Made | Made | Yapmak |
Mean | Meant | Meant | Anlamına gelmek |
Meet | Met | Met | Görüşmek |
Pay | Paid | Paid | Ödemek |
Put | Put | Put | Koymak |
Read | Read | Read | Okumak |
Ride | Rode | Ridden | Sürmek |
Ring | Rang | Rung | Zil çalmak |
Rise | Rose | Risen | Yükselmek |
Run | Ran | Run | Koşmak |
Say | Said | Said | Söylemek |
See | Saw | Seen | Görmek |
Sell | Sold | Sold | Satmak |
Send | Sent | Sent | Göndermek |
Show | Showed | Showed, shown | Göstermek |
Shut | Shut | Shut | Kapatmak |
Sing | Sang | Sung | Şarkı söylemek |
Sit | Sat | Sat | Oturmak |
Sleep | Slept | Slept | Uyumak |
Speak | Spoke | Spoken | Konuşmak |
Spend | Spent | Spent | Harcamak |
Stand | Stood | Stood | Beklemek |
Swim | Swam | Swum | Yüzmek |
Take | Took | Taken | Almak |
Teach | Taught | Taught | Öğretmek |
Tear | Tore | Torn | Yırtmak |
Tell | Told | Told | Anlatmak |
Think | Thought | Thought | Düşünmek |
Throw | Threw | Thrown | Atmak |
Understand | Understood | Understood | Anlamak |
Wake | Woke | Woken | Uyanmak |
Wear | Wore | Worn | Giymek |
Win | Won | Won | Kazanmak |
Write | Wrote | Written | Yazmak |
İngilizce Düzensiz Fiillerin 2. ve 3. Halleri ile Örnek Cümleleri sizlerin cümle yapısını anlamanızı kolaylaştırmak adına hazırladık. İngilizce düzensiz fiillerin 2. ve 3. halleri ile örnek cümlelere aşağıda göz atabilirsiniz.
Subjunctive , hoparlörün buna karşı tutumunu gösteren bir ifadenin özelliği olan bir gramer ruh halidir. Fiillerin subjonktif formları tipik olarak, çeşitli gerçeklik durumlarını ifade etmek için kullanılır: istek, duygu, olasılık, yargı, görüş, yükümlülüğü veya henüz oluşmamış eylem; Kullanıldıkları kesin durumlar dilden dile değişir. Subjunctive, mutlaka gerçek olmadığına bakın, InPrealis ruh hallerinden biridir. Genellikle, bir şeyin bir gerçek beyanı olduğunu belirtmek için kullanılan bir gerçekçi ruh hali ile zıttırılır.
Subjonkifler, özellikle de, özellikle bu maddeler, özellikle de aslında olsa da, en sık görülür. İngilizce'de alt kevimlerin örnekleri, "Dikkatli olmanızı öneririm" cümlelerinde bulunur ve "Yanınızda kalması önemlidir."
ingilizcedeki subjunctive ruh hali, kullanılan bir madde Gerçek olmayan olasılıkları tanımlayan bazı bağlamlar, örneğin "Burada olmanız çok önemli" ve "Erken geldiği çok önemli." İngilizce olarak, subjunctive, spesifik olarak subjonktif fiil formu olmadığı için, bükülme yerine senkronizticidir. Aksine, subjunctive cümleleri, çeşitli diğer yapılarda da kullanılan fiilin çıplak formunu işe alırlar.
'Simple past' kipi şimdiki zamandan önce bir zamanda tamamlanmış bir eylem hakkında konuşmak için kullanılır. Süreç önemli değildir. Eylemin gerçekleşme zamanı geçmişte yakın bir zaman ya da uzun bir zaman önce olabilir.
Bir şeyin ne zaman gerçekleştiğinin belirtildiği durumlarda her zaman 'simple past' kipi kullanılır, bu yüzden bazı belirli geçmiş zaman ifadeleri ile ilişkilidir
Not:ago kelimesi geçmişe doğru bir uzaklık belirtmek için kullanışlıdır. zaman aralığından sonra kullanılır: a week ago, three years ago, a minute ago.
Dikkatli olun: İngilizce'deki 'simple past' kipi kendi dilinizdeki bir kip ile benzer görünebilir, fakat anlam değişik olabilir.
Olumlu | ||
Özne | + fiil + ed | |
I | skipped. | |
Olumsuz | ||
Özne | + did not | + to olmadan mastar |
They | didn't | go. |
Soru Cümlesi | ||
Did | + özne | + to olmadan mastar |
Did | she | arrive? |
Olumsuz Soru Cümlesi | ||
Did not | + özne | + to olmadan mastar |
Didn't | you | play? |
Olumlu | Olumsuz | Soru Cümlesi |
---|---|---|
I walked | I didn't walk | Did I walk? |
You walked | You didn't walk | Did you walk? |
He walked | He didn't walk | Did he walk? |
We walked | We didn't walk | Did we walk? |
They walked | They didn't walk | Did they walk? |
Özne | Fiil | ||
---|---|---|---|
Be | Have | Do | |
I | was | had | did |
You | were | had | did |
He/She/It | was | had | did |
We | were | had | did |
You | were | had | did |
They | were | had | did |
'Simple past' kipinin olumlu hali kolaydır.
"Do" fiilinin normal bir fiil olarak 'simple past' kipinde olumsuz ve soru soran biçimleri için, "do" yardımcı fiilini kullanın, örneğin We didn't do our homework last night.
"Have" fiilinin 'simple past' kipinde olumsuz biçimi genellikle "do" yardımcı fiili kullanılarak oluşturulur, fakat bazen sadece not veya "n't" kısaltması eklenerek oluşturulur.
"Have" fiilinin 'simple past' kipindeki soru soran biçimi genellikle "do" yardımcı fiilini kullanır.
Not:tüm fiillerin 'simple past' kipindeki olumsuz ve soru soran biçimleri için her zaman "did" yardımcı fiili kullanılır.
Bazı fiiller 'simple past' kipinde düzensizdir. En yaygın olanları aşağıda verilmiştir.
İngilizce fiiller düzenli ve düzensiz fiiller olmak üzere iki kısma ayrılır. Bu ayrımın ana nedeni ise Past Tense ve Present Perfect Tense cümlelerinde fiillerde yaşanan değişimdir.
Bilindiği üzere Past Simple yani fiillerin 2. halleri geçmiş zaman Past Tense için kullanılır. Düzenli fiillerle geçmiş zaman cümleleri kullanılırken fiile kelimeye göre -d/-ed/ied takısı gelmektedir. Örnek vermek istersek;
I cleaned my home / Samantha studied her lesson / Mr. Barkley baked avery delicious cake for his guests.
Past participle yani İngilizce fiillerin 3. halleri ise Present Perfect Tense için kullanılır. Düzenli fiillerle Present Perfect cümleleri kullanılırken yardımcı fiilden sonra gelen fiile -ed/-ied/-d takısı gelmektedir. Örnek vermek istersek;
I have cleaned my home
İngilizce düzensiz fiillerde ise durum biraz farklıdır. Düzensiz fiillerin 2. halleri ve 3. halleri düzenli fiillere kıyasla Simple Past Tense ve Perfect Tense ile birlikte kullanılırken farklı çekimlenir. O halde düzensiz fiillerin 2. ve 3. hallerini Türkçe karşılıkları ile birlikte tabloda incelemeye başlayalım.
V1 Base Form | V2 Past Simple | V3 Past Participle | Türkçe Anlamı |
awake | awoke | awoken | uyandırmak |
be | was, were | been | olmak |
beat | beat | beaten | vurmak |
become | became | become | olmak |
begin | began | begun | başlamak |
bend | bent | bent | bükmek |
bet | bet | bet | bahse girmek |
bid | bid | bid | emretmek |
bite | bit | bitten | ısırmak |
blow | blew | blown | esmek |
break | broke | broken | kırmak |
bring | brought | brought | getirmek |
broadcast | broadcast | broadcast | yayımlamak |
build | built | built | inşa etmek |
burn | burned, burnt | burned, burnt | yakmak |
burst | burst | burst | patlamak |
buy | bought | bought | satın almak |
catch | caught | caught | yakalamak |
choose | chose | chosen | seçmek |
come | came | come | gelmek |
cost | cost | cost | mal olmak (masraf) |
creep | crept | crept | emeklemek |
cut | cut | cut | kesmek |
deal | dealt | dealt | anlaşmak |
dig | dug | dug | kazmak |
do | did | done | yapmak |
draw | drew | drawn | çizmek |
dream | dreamed, dreamt | dreamed, dreamt | rüya görmek |
drive | drove | driven | sürmek |
drink | drank | drunk | içmek |
eat | ate | eaten | yemek |
fall | fell | fallen | düşmek |
feed | fed | fed | beslemek |
feel | felt | felt | hissetmek |
fight | fought | fought | dövüşmek |
find | found | found | bulmak |
flee | fled | fled | firar etmek |
fly | flew | flown | uçmak |
forbid | forbade | forbidden | yasaklamak |
forget | forgot | forgotten | unutmak |
forgive | forgave | forgiven | affetmek |
freeze | froze | frozen | dondurmak |
get | got | got, gotten | almak |
give | gave | given | vermek |
go | went | gone | gitmek |
grow | grew | grown | büyümek |
hang | hung | hung | asmak |
have | had | had | sahip olmak |
hear | heard | heard | işitmek |
hide | hid | hidden | saklamak |
hit | hit | hit | vurmak |
hold | held | held | kaldırmak |
hurt | hurt | hurt | acıtmak |
keep | kept | kept | tutmak |
know | knew | known | bilmek |
lay | laid | laid | uzanmak |
lead | led | led | önderlik etmek |
learn | learned, learnt | learned, learnt | öğrenmek |
leave | left | left | terk etmek |
lend | lent | lent | ödünç vermek |
let | let | let | izin almak |
lie | lay | lain | yalan söylemek |
lose | lost | lost | kaybetmek |
make | made | made | yapmak |
mean | meant | meant | anlamına gelmek |
meet | met | met | görüşmek |
pay | paid | paid | ödemek |
put | put | put | koymak |
read | read | read | okumak |
ride | rode | ridden | sürmek |
ring | rang | rung | zil çalmak |
rise | rose | risen | yükselmek |
run | ran | run | koşmak |
say | said | said | söylemek |
see | saw | seen | görmek |
sell | sold | sold | satmak |
send | sent | sent | göndermek |
show | showed | showed, shown | göstermek |
shut | shut | shut | kapatmak |
sing | sang | sung | şarkı söylemek |
sit | sat | sat | oturmak |
sleep | slept | slept | uyumak |
speak | spoke | spoken | konuşmak |
spend | spent | spent | harcamak |
stand | stood | stood | beklemek |
swim | swam | swum | yüzmek |
take | took | taken | almak |
teach | taught | taught | öğretmek |
tear | tore | torn | yırtmak |
tell | told | told | anlatmak |
think | thought | thought | düşünmek |
throw | threw | thrown | atmak |
understand | understood | understood | anlamak |
wake | woke | woken | uyanmak |
wear | wore | worn | giymek |
win | won | won | kazanmak |
write | wrote | written | yazmak |
İngilizce dilinde kullanılan come fiili, gelmek anlamında kullanılıyor. Come kelimesinin ikinci hali came, üçüncü hali ise ikinci halinden farklı olarak come şeklinde ifade ediliyor.
Come 2. ve 3. Hali Nedir?
Türkçe dilinde bulunan fiiller, İngilizce dilinde de bulunuyor. Türkçe dilinde gelmek fiili, İngilizce dilinde come olarak ifade ediliyor. Come fiilinin ikinci ve üçüncü halleri de oldukça merak ediliyor. Come fiili, gelmek fiili olarak İngilizce dilinde kullanılıyor. Zaman hallerini doğru olarak belirleyebilmek için, 2. ve 3. hallerini doğru bilmek gerekiyor. Come fiilinin ikinci hali came, üçüncü hali ise come olarak ifade edilir.
Come Fiilinin İkinci ve Üçüncü Zaman Halleri İle Örnek Cümleler
Come fiilinin ikinci ve üçüncü zaman halleri, İngilizce öğrenen kişilerin ilgisini çeken bir konudur. Her fiilin ikinci ve üçüncü zaman halleri bulunuyor: Come fiilinin ikinci ve üçüncü zaman halleriyle ilgili örnek cümleler aşağıdaki gibidir;
She didn’t come to my happybirtday. (ikinci hali)
I have come to Istanbul twice before and this is my third time! I love this city.
gelen huya gider.
Let them all come: Varsın hepsi gelsin/Gelecekleri varsa görecekleri de var.
to come: önümüzdeki, gelecek.
in the time to come: gelecekte, istikbalde.
for ten years to come: gelecek on yıl içinde.
He will be two come May: Mayısta iki yaşına basacak.
come July and we'll be swimming: Temmuz gelsin, yüzeriz.
Sonu nereye varacak/sonu ne olacak?
world to come
: öbür dünya, ahret.aklını başına toplamak/ayılmak.
bir rüya.
Things will come clear if we are patient: Sabredersek işler düzelir.
Haydi, yeter artık!
Come, come! = Come now! Haydi canım! Amma yaptın ha! Haydi bakalım!
Indirim kodları, kupon ve kampanyalar için Jarrt
come into one's own
(a) kendi malına sahip olmak, asıl sahibini bulmak, (b) lâyık olduğu mevkie erişmek, (c) kendi alanına/ihtisasına girmek.
come
takvimler 'yi gösterdiğinde Zarf
come about
den. dönmek, yön değiştirmek, yol/rota değiştirmek, volta etmek.
The wind has come about to the north.
come across
a beautiful poem in this book.
(b) etkimek, etkili/müessir olmak, başarı sağlamak, beklenen etkiyi yaratmak, hüsnü kabul görmek.come again
(a) dönmek, tekrar gelmek, (b)
argo (söyleneni) tekrarlamak, bir daha söylemek.
come again? Efendim? Ne dedin(iz)?
come along
coming along nicely with his French
: Fransızcası epeyce ilerliyor. (b) iyileşmek, (sağlığı) düzelmek.come apart
came apart in my hands.
come around
fikrini değiştirmek.
After our argument she finally came around: İtirazımız üzerine fikrini değiştirdi.
come around
You'll soon come round to my way of thinking: Yakında benim dediğime gelirsin.
come around
sükûnet bulmak, sakinleşmek, (öfke/ağrı/sızı vb.) geçmek.
Leave him alone and he'll soon come round.. Fiil
come around
want to go through the woods in the dark.
.come around
barışmak, kavgaya son verip anlaşmak. Jim and
Mary often argue, but it doesn't take long to come round.. Fiil
come around
yine/tekrar gelmek.
The time has come round to get out winter clothes: Kışlık elbiseleri çıkartma zamanı yine geldi. Fiil
come around
come about ile ayni anlama gelir. (gemi/rüzgâr) yön/rota değiştirmek.
The ship came round to sail into port.. Fiil
come around
come over ile ayni anlama gelir. ziyaret etmek.
come around/over and see us sometime.. Fiil
come around
argo (kadın) âdet görmek, aybaşı olmak. Fiil
come at
olmak.
It was a long time before we came at the truth. (c)
come for ile ayni anlama gelir. saldırmak, üstüne yürümek.
He came at me with a knife. (d) anlamak, kavramak.
The sense of an unfamiliar word is hard to come at.
come away
çıkmak.
I touched the handle and it came away from the door in my hands.
come back
(a) dönmek, geri gelmek, (b) anımsamak, hatırlamak.
It all comes back to me now: Şimdi herşeyi tekrar hatırlıyorum.
come back
It all comes back to me now: Şimdi hepsini hatırlıyorum.
To come back to what I was saying: Ha, onu söylüyordum/(Şimdi) söylediklerime dönelim. (b)
k.d. eski haline gelmek, eski formunu bulmak, eski mevkiine/vaziyetine dönmek.
come back into favor: yeniden rağbet kazanmak, tutulmak, sevilmek. (c) geri dönmek, tekrar gelmek, avdet etmek.
Do you think long dresses will ever come back? (d)
come back at/with
argo terslemek, paylamak, ağzının payını vermek, ters/aksi cevap vermek.
After John's unkind remark about her clothes, Jean came back at him with an angry remark.
come before
alınmak, görüşülmek, bakılmak.
Your case comes before the court tomorrow: Senin davaya yarın bakılacak.
come between
araya/aralarına girmek, birbirinden ayırmak.
Parents came between lovers.
come by
to come by with so many people out of work.
(b) önünden/yakınından geçmek, uğramak, ziyaret etmek.come clean
ikrar/itiraf etmek, gerçeği söylemek, suçu kabullenmek.
Come clean! İtiraf et!
come down
comes down us from the 10th century.
(b) ucuzlamak, (fiyatı) inmek/düşmek.come forth
çıkmak, vukubulmak, rastgelmek, tesadüf etmek.
come forward
have come forward for election to the committee.
(b) satışa/kullanılmaya hazır olmak.come from
…'li olmak.
Where do you come from? Nerelisin(iz)?
I come from Sivas: Sivaslıyım.
come in
(c) (yarışta/müsabakada) gelmek, derece almak.
come in first/second/third etc.: birinci/ikinci/üçüncü vb. gelmek.
My horse came in third: Atım üçüncü geldi. (d) (işte/oyunda) yer almak, (işe/oyuna) katılmak, iştirak etmek, ortaya çıkmak, zuhur etmek. (e)
get in ile ayni anlama gelir. seçilmek, iş başına/iktidara gelmek.
If the Worker's Party comes in at the next election, a lot of industry will be state owned. (f) gelmek, muvasalat etmek.
Has the train come in yet?
That's just where the mistake comes in: İşte hata burada!
Where does the joke come in? Şaka bunun neresinde/Bunun neresi şaka? (g) (deniz) yükselmek, kabarmak.
The tide is coming in: Met yükseliyor.
The sea is coming in, so don't stay on the sand long. (h) (irat olarak) gelmek, geliri olmak.
There's very little money coming in at present, so we'll have to be careful what we spend. (i)
come in handy: elverişli/kullanışlı olmak.
come in useful: yararlı/faydalı olmak.
This material will come in useful one day, so don't throw it away. (j) durumu … olmak, rolü/menfaati … olmak.
And where do I come in? Ya ben ne olacağım? Benim durumum ne olacak? (içerleme ifade eder). (k)
when one's ship comes in: (bir kimse) zengin olunca.
come into
(durumunda) olmak, alınmak, katılmak, girmek.
come into fashion: moda olmak.
come into existence: vücut bulmak, var olmak.
come into flower: çiçeklenmek, çiçek açmak.
come into someone's mind: aklına gelmek.
come into consideration: nazarı itibara alınmak.
come into sight: görünmeye başlamak. (c)
come into one's own: gerçek benliğini bulmak, şöhret/itibar/kudret vb. kazanmak, kendini/yeteneğini göstermek.
He didn't really come into his own until he'd won the election for party leader.
come of
don't know if any good will come of your actions
: Bilmem ki bu yaptıklarından iyi bir sonuç çıkar mı? (c)come off
sonuna erişmek, işin içinden sıyrılmak, kurtulmak.
to come off with honors. (c) kopmak, düşmek, sökülmek.
A button came off my coat.
to come off one's horse: attan düşmek. (d) başarmak, muvaffak olmak.
Their attempt to shoot the king did not come off. (e) bit(ir)mek, sona er(dir)mek, (temsil vb. na) son vermek.
This play's been such a failure that it's coming off next week.
He came off victorious: Zaferle bitirdi. (f)
come off badly: başarısızlığa uğramak, berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak.
come on
coming along nicely with his French
: Fransızcası epeyce ilerliyor. (b) iyileşmek, (sağlığı) düzelmek.come on
sırası gelmek, icabına bakılmak, … ile meşgul olunmak.
Your case comes on tomorrow: Yarın sizin davanıza bakılacak. (c)
k.d. başlamak, yaklaşmak.
There's a storm coming on: Fırtına yaklaşıyor.
It came on to rain/to snow
Brit. Yağmur/kar başladı.
If it comes on to rain we sahll get wet. (d) , (e) . (f) haydi! ne olur! lütfen gibi anlamlarda birisini ikna etmek için kullanılır:
come on! Go with us to the movies! Ne olur, bizimle sinemaya gel. (g)
argo etki bırakmak, etkilemek, izlenim yaratmak.
She comes on a bit too strong for my taste. (h) sabırsızlık, tahammülsüzlük, inanmama, şaşkınlık, hayret vb. ifade ader. Türkçe “amma da yaptın ha! hoppala! haydi be sen de! yok canım! deme be!” gibi deyimlerle tercüme edilebilir.
Aw, come on! You can't expect me to swallow that story! Haydi be sende,
come out
new book come out?
(c) meydana çıkmak, duyulmak, yayılmak.come over
(uzaktan/denizaşırı) gelmek.
When did you first come over to England? (c) fikir veya taraf değiştirmek, (casus) karşı tarafa geçmek, katılmak, dehalet etmek.
He'll never come over to our way of thinking. (d) uğramak, ziyaret etmek.
come over and see us sometime. (e)
Brit. (hasta vb.) olmak, … lanmak.
I came over ill, so I had to lie down: Hastalandım ve yatmaya mecbur oldum. (f) (b), (g) (ânî bir sıkıntı, şiddetli bir duygu vb.) üzerine çökmek.
A feeling of faintness/strange feelings came over me. (h)
come it over someone: hükmetmeye kalkışmak.
Don't try to come it over me: Bana hükmetmeye kalkışma!
come round
You'll soon come round to my way of thinking: Yakında benim dediğime gelirsin. (b) ayılmak, kendine gelmek, (c) sükûnet bulmak, sakinleşmek, (öfke/ağrı/sızı vb.) geçmek.
Leave him alone and he'll soon come round. (d) dolaşıp gelmek, yolu uzatmak/dolaştırmak, etrafını dolaşmak.
We came round the fields as we didn't want to go through the woods in the dark. (e) barışmak, kavgaya son verip anlaşmak. Jim and
Mary often argue, but it doesn't take long to come round. (f) yine/tekrar gelmek.
The time has come round to get out winter clothes: Kışlık elbiseleri çıkartma zamanı yine geldi. (g)
come about ile ayni anlama gelir. (gemi/rüzgâr) yön/rota değiştirmek.
The ship came round to sail into port. (h)
come over ile ayni anlama gelir. ziyaret etmek.
come around/over and see us sometime. (i)
argo (kadın) âdet görmek, aybaşı olmak.
come round
(a) , (b) (gemi) rüzgâr yönünde seyretmek.
come stag
karşı cinsten eşlik eden olmadan toplantıya gelmek Fiil
come through
your examination results come through yet?
(c) tehlikeyi atlatmak, paçayı kurtarmak, kurtulmak, sıyrılmak, geçirmek.come to
son(un)a gelmek, bitmek.
I have come to believe that … : Şu kanaate vardım ki …
when it came to my knowledge: öğrenince, muttali olunca.
When he came to know him: Onu tanıyınca.
Now that I come to think of it: Şimdi (bu meseleyi) tekrar düşününce.
It (all) comes to that … : Sonuç/özeti şudur …
I came to like/hate him: Sonunda ondan hoşlandım/nefret ettim.
What are things coming to: Bunun sonu ne olacak/Bu işlerin sonu nereye varacak?
What is X coming to: X'in hali (akibeti) ne olacak? (X'in durumu kötüye gittiği zaman sorulur).
How does the door come to be open? Nasıl olur da kapı açık kalır?
He will never come to much: Birşey başaracağı yok/Pek bir şey yapamayacak.
He will come to no good: Beceremeyecek. (b) gelmek, erişmek.
The water came to my waist. (c) baliğ olmak, ulaşmak, tutmak.
The bill came to dollars.
What does the total come to: Toplamı ne tutuyor? (d) (birdenbire) aklına gelmek, hatırlamak.
Then the answer came to me. Suddenly the words of the song came to me. (e) (bir çareye/karara) varmak, erişmek, (f) başlamak, (g)
den. orsa etmek, (h) beklemek, kalmak.
You've got a big surprise coming to you: Seni büyük bir süpriz bekliyor.
The house came to me on my father's death: Babam ölünce ev bana (miras) kaldı.
come to
kendine gelmek, ayılmak, şuuruna hâkim olmak.
come true
(a) gerçekleşmek, doğru çıkmak, (b) filizlenmek.
come true
gerçekleşmek, doğru çıkmak.
a dream that comes true .
come under
will come under the new Education Department
. (b) maruz kalmak, uğramak, karşılaşmak.come unstuck
(yapışık şey) ayrılmak, çözülmek,
argo müşkülât çekmek.
come up
ele alınmak, üzerinde görüşülmek, ortaya atılmak.
Your question came up at the meeting. (c) gündeme alınmak.
The farm bill comes up for a vote next Monday. (d)
Brit. (okula/üniversiteye) kaydolunmak, başlamak, yatılı girmek.
He came up to the university. (e) (piyango vb.) çıkmak, vurmak, isabet etmek.
My number will never come up. (f) (olay) olmak, vukua gelmek.
I'll let you know if anything comes up. (g) (toplumdaki yeri, mevkii, rütbesi) yükselmek, (h) yaklaşmak, yanına gelmek.
He came up and said: “Pleased to see you.” (i) (temizlendikten vb. sonra) -leşmek, … olmak.
The silk dress came up beautifully: İpek elbise temizlenince güzelleşti. (j)
come up in the world: hayat standardı yükselmek, zenginleşmek. (Tersi:
come down in the world). (k) kusmak.
come upon
a secret
: bir sırrı keşfetmek/meydana çıkarmak. (b) (korkuya vb.) kapılmak.come with
The increase of traffic that comes with new roads.
come within
(a) yetkisine girmek.
That doesn't come within my duties: O benim görevim değil. (b) kapsamına/tarif şümulüne girmek.
how come?
neden, niçin, ne sebeple, nasıl oluyor da.
how come you never visit us anymore? how come you didn't call last night?
gelişim planı örnekleri 2022 doğum borçlanmasi ne kadar uzaktaki birini kendine aşık etme duası 2021 hac son dakika allahümme salli allahümme barik duası caycuma hava durumu elle kuyu açma burgusu dinimizde sünnet düğünü nasil olmali başak ikizler aşk uyumu yht öğrenci bilet fiyatları antalya inşaat mühendisliği puanları malta adası haritada nerede