başkalarının lafıyla hareket edenler için sözler / Pin on mevlana sozleri

Başkalarının Lafıyla Hareket Edenler Için Sözler

başkalarının lafıyla hareket edenler için sözler

 

Giriş

 

Atasözleri ve deyimler bir dilin zenginliğini gösteren ölçütlerdir. Atasözleri, toplumun geçirdiği tarihi süreci ve kültürel özellikleri hakkında ipucu ve bilgileri barındıran değerlerdir(Demirel, ). Atasözlerinin sosyal ve kültürel yönden ırkları tanımlamada ya da sosyal ilişkileri belirlemede etkili bir yöntem olduğu göz ardı edilemez bir olgudur. Toplumun gelenek ve göreneklerinin, resmi ya da resmi olmayan kurallarının izlerini atasözlerinde görmek mümkün olabilmektedir.

 

Her dilde kendine göre oluşturulmuş bir atasözü dizgesi vardır (Aksoy, ). Atasözleri, dilin kuralları ve kültür unsurlarını yapısında barınmaktadır. Atasözü, ait olduğu milletin her özelliğini yansıtan bir araçtır. Bu özelliklerden biri de atasözlerinin eğitim ve öğretimle ilgili olan bölümüdür.

 

Atasözleri, ana dili eğitiminde oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Dile ait bütün özellikleri ve kelime zenginliğini atasözlerinde görmek mümkündür. Bu değerler gelenekler yoluyla yerleşmiştir. Ulusal bir özelliği olduğu için de inandırıcı ve kutsal olarak kabul edilirler. Çünkü sözler halkın ortak düşünceleriyle meydana gelmiş ve ortak payda olarak görülmüştür.

 

Olay ve olguların anlatımında atasözleri rehber olmaktadır. Sınıf ortamında yapılan sözlü ve yazılı çalışmalarında düşüncelerin tıkandığı noktada, durumu özetleyen bir atasözünün söylenerek neticeye varılması oldukça önemli bir noktadır. Aile ve öğretmenlerin atasözlerinin bu yönünü kullanarak birçok etkinliği yapmaları mümkündür. Atasözlerindeki ritmik anlatım hem ilgi toplayıcı bir özelliğe sahiptir hem de yoğun deneyim içermektedir.

 

Ana dilinin ve buna bağlı olarak kelime öğretiminin atasözü ve deyimlerdeki sağlam yapılarıyla kolayca gerçekleşeceği şüphesizdir.

 

Ziya Paşa, gerek yazar gerekse düşünür olarak oldukça önemli bir değerdir. Şiirlerinde işlediği temalar yol gösterici nitelikte olmuştur. Beyitlerin, yoğun anlamlarından dolayı üzerlerinde saatlerce konuşulacak nitelikleri vardır.

 

Ziya Paşa’nın Sosyal Hayata Bakışı

 

Ziya Paşa’nın dikkat çekici beyitlerinden hareketle sosyal yönü olan ve eğitim değeri taşıyan birçok örnek vermek mümkündür. Ziya Paşa, insanın dünyadaki serüvenini ele alarak değerlendirmektedir. Hayatın, acı ve tatlısıyla çok çeşitli olduğunu, bu âlemde insanın başına her türlü şeyin gelebileceğini ifade ederek insanların azimli ve dürüst hareket ettikleri taktirde mağdur olmayacaklarını vurgulamaktadır. Ayrıca insanların bu dünyayı haddinden fazla önemsememesi gerektiğini belirten Ziya Paşa, nice büyük insanların bu dünyada adının bile kalmadığını, önemli olanın güzel bir eser bırakmak olduğunu ifade ederek onlara doğruluk, çalışkanlık ve hoşgörülü olmaları hususunda tavsiyelerde bulunmaktadır.

 

Felek öyle bir felektir cân alır yerine

Ederse her kime nân-pâre-yî hayât i’tâ

 

Bu dünya hayatı öyle enteresan bir karaktere sahiptir ki, bir kimseye ekmek parçası kadar hayat verse, onun karşılığında can alır. Şair dünyada hiçbir şeyin karşılıksız olamayacağını her şeyin bir bedeli bulunduğuna dikkat çekmiştir.

 

Bir âsiyâb-ı felâkettir âsiyâb-ı felek

İçinde gendum-ı gerdânıdır semâ vü semek

 

Feleğin değirmeni öyle bir felaket değirmenidir ki, içinde döndürüp dolaştırarak öğüttüğü tahıl, semavât ve mahlûkattır.

 

Ne nâm ü şânı olan ehl-i iştihâr geçti

Ki nâmı mensi-yi idrâk-i nev’-i âdemdir

 

Nice nam ve şan sahibi şöhretler bu dünya misafirhanesine uğrayıp da geçip gittiler. Artık onların adı ve sanı insanoğlunun idrakinde unutulmaya mahkûm olmuştur. Dünyada hiçbir şey insanları üzecek kadar önemli değildir. Şair sosyal konuları işlerken sürekli, toplumda aksayan yönleri çarpıcı bir şekilde yansıtmaya çalışmıştır.

 

Görmeden âsâr-ı nîsânın bahâr elden gider

Güller âhir râm olur ammâ hezâr elden gider

 

İnsan, nisan ayının güzel eserlerini görmeden, bahar mevsimi elden gider. Nihayet kendini güllere kabul ettirir ancak bu sefer de bülbül elden gider. Zıya Paşa burada, insanların içinde bulunduğu anın değerini bilmelerini, ömür sermayelerini dikkatli kullanmaları gerektiğini vurgulamıştır. Sosyal açıdan bakıldığında, zamanın şartlarına göre insanların kendilerini donanımlı hale getirmelerinin zaruri olduğunu ifade etmiştir. Eğitim açısından bakıldığında ise çocuklara verilecek terbiyenin kendi kuşaklarının ve bulundukları çağın şartlarına uygun olması gerektiğini zorunlu görmüştür.

 

Nev-civân sevmekte ben pîrânı ta’yib eylemem

Hüsn olur kim seyr ederken ihtiyâr elden gider

 

Taze güzelleri sevdikleri için ben yaşlıları kınamam, çünkü insan hasbel beşer öyle bir güzellikle karşılaşır ki onu seyrederken irade kontrolünü elden bırakır. Şair, normalin dışında davranan insanlara bakış açısını vurgularken bazı durumlarda insanların hoş görülmeleri gerektiğini belirtmiştir.

 

Ziya Paşa, insanın bu âlemdeki hayat serüveninin daima hüsrana maruz olduğunu ayrıca beklentilerinin her zaman birbirine denk düşmeyeceğini ifade etmek için şöyle diyor:

 

Rızk-ı maksûma kanaâttir meâli hikmetin

Gâh hırs-i nev-şikâr ile şikâr elden gider

 

Hikmetin anlamı, Allah’ın taksim ettiği rızka kanaat etmektir. Yoksa insan yeni bir av elde etme hırsı ile elindekini de kaçırır. İnsan elindeki nimetin değerini bilmezse, sermayesini de kaybetme olasılığı olduğunu unutmamalıdır. Şairimiz burada, sosyal kurallar içinde ve dini temayüllerde öncelikle insanın, elindeki nimete razı olması gerektiğini vurgulamıştır.

 

Nasıl cem’-i ulûfe nusret-i âhâd lâzımsa

Bıraksın zikr-i hayr âsâr ü efâliyle âlemde

 

Nasıl ki binlerce sayının toplanabilmesi için, birlerin yardımlaşması gerekiyorsa, insanın da dünyada ancak eserleri ve fiilleriyle hayırlı bir isim bırakması gerekir. Birlikte yaşamak, bazı sorumlulukları gerektirmektedir. Bu sorumluluk paylaşma ve üstesinden gelebilme anlayışıdır, insanlara iyi ve doğruyu göstererek yardımcı olunması icap eder.

 

İncinmemek istersen eğer mülk-i fenada

Bir kimseyi incitmemeğe hasr-ı meram et

 

Şu geçici dünyada incinmemek istiyorsan, başkalarını incitmemeğe özen göster. İnsanlar acı çekmek istemiyorsa, başkalarını üzmemelidir. Şair, sosyal ilişkilerin nasıl yürütülmesi gerektiğini akıcı ve özlü bir biçimde dile getirmektedir.

 

Ziya Paşa’ya Göre Yöneticilik

 

Yöneticiliğin kolay bir iş olmadığını her vesileyle dile getiren Ziya Paşa, insanların zaaflarına dikkat çekerek birçok kötülüğün kaynağının bu zaaflar olduğunu ifade etmektedir. Bundan başka haset, kin, dünya ve makam sevgisinin toplum hayatını olumsuz yönde etkilemek suretiyle birçok probleme sebep teşkil ettiğini belirten Ziya Paşa; yöneticilerin sabırlı, disiplinli, aynı zamanda hoş görülü olmalarının önem arz ettiğini ifade etmektedir. Ziya Paşa’ya göre yöneticide bulunması gereken vasıflardan biri de donanım ve asalettir.

 

Ziya Paşa liderlik mevkiinde bulunan kişilerin, küçük şeylere takılmayıp, sabırlı olmalarının ne kadar önem arz ettiğini belirtme sadedinde şu veciz ifadeyi dile getiriyor:

 

Sâr-bân-i vakt isen hazm eyle zîrâ vakt olur

Bir topal merkeb belâsıyle katâr elden gider

 

Eğer zamanın kervanbaşıysan birçok meseleyi sineye çekeceksin. Yoksa bir topal merkep sebebiyle kervanı elden çıkarabilirsin. Toplumda liderlik yapan ya da sorumluluk mevkiinde bulunanların olabildiğince hoşgörülü olmaları gerekmektedir. Aksi takdirde büyük bir başarısızlıkla karşılaşabilir.

 

Sakın ikbâl için eşhasa olma âlet-î ağrâz

Sana lazım mı olmak âleme cellâd lâzımsa

 

Sakın makam ve mevki için (dünya menfaati için) insanların kötü emellerine alet olma.

 

Başkalarına cellât lazımsa taliplisi sadece sen mi kaldın? Şair, menfaatler uğruna kimsenin üzülmemesi ve kimseye eziyet edilmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Ayrıca belli bir toplumda yaşarken nasıl bir yol izlemenin daha doğru olduğu ve insanların birbirilerine nasıl davranması gerektiğini etkileyici bir üslupla dile getirmektedir.

 

Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar

Rencîde olur dîde-yi huffâş ziyâdan

 

Her hususta yetersiz olan kişiler, üstün kişileri hazmedemezler; çünkü yarasanın gözü ışıktan rahatsız olur. Binaen aleyh, karakterleri aşağılık kompleksiyle hasta olanlar, hasetleri sebebiyle zirve şahsiyetlerin üstün yeteneklerini daima kıskanırlar. Şaire göre, kendi alanında yetersiz olan kişiler, yeterli ve başarılı olan insanları çekemezler ve onlara zarar vermeye çalışırlar.

 

Ne kaanûna ne cebr ü zûra ne hünkâra tâbi’dir

Bu bender-gehte herkes dirhem ü dînâra tâbi'dir

 

Bu dünya limanında insanlar, kanuna, zorbalığa ve devlet otoritesine değil; ancak para ve pula itaat ederler. Şair bozulan önemli kurumların ve sosyal çözülmelerin sebeplerini, değerlerin kaybolmasına ve onların yerini menfaatin almasına bağlamaktadır.

 

Müselsel bir esârettir zarûret her hükümette

Ki sultan nâzıra nâzır da hizmet-kâra tâbi’dir

 

İşi yokuşa sürme, gelip geçen her hükümette, zincirleme bir esaret halkası olagelmiştir. Zira sultan vezire, vezir de hizmetlisine işi havale eder.

 

Anlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât

Bin türlü teseyyüb bulunur hânelerinde

 

Günümüzde laf ile dünyaya nizam vermeye çalışanların, kendi evlerinde bin türlü ihmalleri bulunmaktadır. Kendi sorunlarını çözecek gücü bulunmayanların başkalarına akıl vermeye çalışmaları yanlıştır. Kişinin öncellikle herhangi bir konuda kendini yetiştirmesi ve sonra çözüm üretmesi gerekmektedir. İnsanoğlunun kendi eksiklerini bilmesi oldukça önemli bir konudur. Bu meseleye açıklık getirmesi bakımından Sivaslı, Feyzullah ÇINAR’ın anonim olarak dile getirdiği şu dörtlük, Ziya Paşa’nın düşüncesini doğrular niteliktedir:

 

“Geldim şu âlemi ıslah edeyim

 Özümü meydanda gördüm sonradan

 Zaman mahlûkuna meylimi verdim

 Sermayemden zarar gördüm sonradan."

 

 Âyînesi iştir kişinin lâfa bakılmaz

 Şahsın görünür rütbe-yi aklı eserinde

 

İnsanın varlığını ispat eden husus, emeği neticesinde ortaya koyduğu iştir. Kişinin aklının derecesi ise meydana getirdiği eserinde görünür. Günümüzde bir işi yapmadan ve başarmadan, yapmış ve başarmış gibi davrananları fazlaca görmek mümkündür. Şairin yaklaşık bir asır önce dile getirdiği bu tespit hala günceliğini korumaktadır.

 

Kıllet-i idrâkten sanma Ziyâ’nın gayretin

Neylesin kim yer gelir sabr ü karâr elden gider

 

Ziya’nın mücadelesini idraksizliğine yorma. Zira netice itibariyle o da bir beşerdir ne yapsın? An gelir ki insanın sabır ve sebatı elden gider.

 

Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma

Zer-dûz palan ursan eşek yîne eşektir.

 

Soyu bozuk olana giydiği üniforma asalet vermez. Zira altından palan vursan eşek yine eşektir değişmez. Şaire göre sosyal ve kültürel açıdan kişilik sorunları olan ve asaletten yoksun kişilerle iletişim pek zordur. Bu tür kişilere devlet mercilerinde hassas görevler verirken çok dikkatli olmak gerekir. Ayrıca eğitim-öğretimde insanın alacağı eğitime göre hem belli bir yeteneğe sahip olması, hem de karakterinin düzgün olması önem arz etmektedir.

 

Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde

İşret güher-î âdemi temyîze mihektir

 

Karakteri kötü olan kişi içki meclisinde anlaşılır; çünkü içki sofrası, insanın özünün ortaya çıkması için bir nevi mihenktir. İçki içip sarhoş olan kişi şahsiyetini gizleyemez, içinde ne varsa ortaya döker.

 

Ziya Paşa’nın Eğitim-Öğretim Anlayışı

 

Ziya Paşa, eğitimde öncelikle ferdin şahsi yeteneklerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini savunur. Eğitimin, bireyin zihni ve bedeni gelişmesinin yanı sıra, sosyal ve kültürel muhitine göre çok yönlü bir şekilde verilmesini önemser. Ziya Paşa’ya göre eğitimin mutlaka belli disiplin kurallarına dayanması şarttır. Ayrıca Ziya Paşa’ya göre bilginin hangi kaynaktan geldiği de önemli değildir. İnsan muhalif olduğu bir kültür ve onun yetiştirdiği şahıslardan da bilgiyi alabilir. Çünkü onun anlayışına göre ilim evrenseldir, kimsenin özel mülkü olamaz.

 

Giden gelmez gelen meşkûktür bil kadrini hâlin

Bu dehrin mihnet ü zevki bütün efkâra tâbi’dir

 

Giden zaman elden çıkmıştır, gelecek zamanın da mahiyeti meçhuldür. O halde bulunduğun vaktin kıymetini bilmen gerekir. Şunu da unutmamak lazımdır ki bu zamanın sıkıntı ve mutluluğu tamamıyla düşüncelere bağlıdır. Ziya Paşa, zamanın iyi değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapmaktadır, içinde bulunulan an her şeyden değerlidir. Bu durum, ancak şimdi değerlidir. Yarınların ne getireceği belirsizdir. Bu bağlamda özellikle eğitim-öğretim açısından bakıldığında çocuklara zamanında verilmesi gereken temel kuralların ve kazandırılması gereken davranışların ne kadar önemli olduğu üzerinde durulması gereken bir noktadır.

 

Yıkardı Kûhken âhıyle dağlar duymadı Şîrîn

Acebtir gâh söz taşa geçer inşâna kâr etmez

 

Ferhat’ın dağları yıkan âhını Şirin duymadı. Gariptir, bazen söz taşa tesir eder, insana kâr etmez. Şair, insanların anlaşılmaz taraflarının olduğunu vurgularken, bazen onları hiçbir şeyin yola getiremediğini ifade etmektedir. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki etkilenmeyecek insan yoktur, yeter ki onların akıl ve gönül kapılarına nüfuz edebilelim.

 

Ziyâ ol ârif-î âgâh-dil tahsîne şâyandır

Ki noksânın bilip arz-î kemâl ü iftihâr etmez

 

Ey Ziya! marifet sahibi ve basiret gözü açık olan kişiler ancak övgüye layıktır. Zira böyleleri, noksanını bilir, Her hususta üstünlük taslayıp, kendini övmez. Şair, kendini bilenle bilmeyeni karşılaştırarak insani değerlere değinmiştir. En değerli insanın, kendini bilen ve yaptıklarının farkında olan insan olduğunu belirtmiştir. Kendi özelliklerini bilen insanlar, hoşgörülü ve alçak gönüllü olurlar.

 

Fünûn-Î fitneyi zülfün hat-i pür-fenden öğrensin

Kişi bir ders öğrensin de tek düşmenden öğrensin

 

Zülüf, sevgiliyi baştan çıkartacak teknikleri, yüz hatlarının işve dolu çizgilerinden öğrensin. Kişi bir ders öğrensin de tek düşmandan öğrensin. insanoğlu yaşamı boyunca birçok şeyle karşılaşmaktadır. Karşılaştığı bu şeyleri tanıyıp öğrenmeğe ve yaşamında uygulamaya gayret eder. Ziya Paşa, burada eğitim-öğretimin olduğu bir yer varsa, bu ortamdan yararlanılması gerektiğini savunmaktadır. Çünkü ona göre bilginin kaynağı sorulmaz. Şair, öğrenmenin ön yargılardan uzak, her durumda gerçekleşmesi gereken bir olgu olduğuna inanmaktadır.

 

Eğer bir âdeme hayr-ül-halef evlâd lâzımsa

Menâfi’i muhteliftir iktizâ-yî rûzigâr üzre

 

Eğer bir kişiye kendisinden sonra hayırlı bir evlat lazımsa, zamanın şartlarına göre onun faydaları muhteliftir. Çocuklarınızı, onların yaşadığı çağın şartlarına göre yetiştirmeniz gerekir ki beklediğiniz neticeyi elde edebilesiniz. Ziya Paşa bu beytinde, çocukların eğitimini son derece önemsemekte ve neler yapılması gerektiği konusunda fikirler ileri sürmektedir, iyi yetişmiş bir çocuk için, iyi bir eğitime ihtiyaç vardır. Bu bağlamda çocukların çok yönlü eğitilmesine önem verilmesi konusunda telkinlerde bulunmaktadır.

 

Bil illeti kıl sonra müdâvâta tassadî

Her merhemi heryâreye merhem mi sanırsın

 

Sen her merhemin her yarayı iyileştirebileceğini mi sanıyorsun? Bir hastalığı tedavi edebilmek için öncelikle onu teşhis et, daha sonra tedaviye başla. Şaire göre, başarılı olmanın en önemli unsuru doğru bakabilmek ve doğru görebilmektir. Bu husus her alanda geçerli olan bir bakıştır. Özellikle eğitim-öğretim sürecinde çocukların öğrenme sıkıntılarını bilmeden, başarısızlıklarını gidermeye çalışmak yanlıştır.

 

En ummadığın keşf eder esrâr-ı derûnun

Sen herkesi kör âlemi sersem mi sanırsın

 

Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın? Hiç beklemediğin bir insan en ince sırlarını tespit eder. Şaire göre herkesin kendine göre yetenekleri vardır. Bu yetenekleri küçük görmemek, aksine keşfetmeğe çalışmak gerekir. Daha sonra o ferdi yetenekleri toplumun kalkınmasında kullanmak icap eder.

 

Nush ile uslanmayanı etmeli tekdîr

Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötektir

 

Nasihat ile yola gelmeyeni önce ikaz etmeli, ikaz da sonuç vermiyorsa yapacak bir şek yok, o kişiyi ancak şiddet ıslah eder. Şaire göre her şeyden önce ferdi uyarmak icap eder. Eğitim sırasında çocuklara nasıl davranılması gerektiği konusu her zaman tartışma konusu olmuştur. Şiddetin en son başvurulan yol olması gerektiği belirtmiştir. Ziya Paşa da burada şiddeti tavsiye etmiyor; fakat herkese de aynı yumuşaklıkla muamele edilemeyeceği gerçeğini vurgulamaya çalışıyor.

 

Nâ-danlar eder sohbet-i nâ-danla telezzüz

Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerektir

 

Cahil insanlar ancak cahillede sohbet etmekten hoşlanır. Budalaların arkadaşının da budala olması gerekir. Herkes kendini anlayan insanlarla birlikte olmaktan hoşlanır. Fakat bilgili ve deneyimli insanlardan faydalanabilmek için onların çevresinde bulunmak, belli seviyede iletişim kurmak zaruret arz etmektedir.

 

Mânend-i şecer nâbit olur sâbit olanlar

Her kangı işin ehli isen anda devâm et

 

Yaptığı işte sebat edenler, ağaç gibi boy verir ve gelişirler. En mükemmel neyi yapıyorsan o sahada çalışmaya devam et. Başarılı olmanın temeli sabretmektir. Sabırla çalışan ve çalıştığı alanda kendini geliştiren mutlaka hedefine ulaşır. Bunun yanı sıra öğrenme sürecinde olan insanların acele etmeden kararlı adımlarla yürümeleri ve ehil oldukları alanın dışına çıkmamaları başarının önemli şartlarından biridir.

 

Noksanını bil bir işe ya başlama evvel

Ya başladığın kârı pezîrâ-yi hitâm et

 

Eksiklerini tespit et, belirlediğin bir işe hemen başlama, kendine uygun görüp başladığın işi ise mutlaka tamamla. Bir işte başarılı olmanın püf noktası sebattır. Hangi işte başarılı olacağını bilen, aldığı işi de başarıyla tamamlayan kişidir. İnsanların yetenekleri doğrultusunda istihdam edilmeleri ve o hususta çalışmaları günümüzde artık realite haline gelmiştir.

 

Ziya Paşa’nın Felsefi Görüşleri ve Dünyaya Bakışı

 

Ziya Paşa, Tanzimat döneminin gelgitler şeklinde cereyan eden karamsar anlayışını açık bir biçimde ortaya koymakla birlikte, sosyal hayatımızda en fazla muhtaç olduğumuz, buna karşılık pek fazla dikkate almadığımız hususlarla ilgili altın öğütler diyebileceğimiz veciz sözleriyle, yaklaşık yüz elli yıldır toplumumuzu aydınlatmaktadır.

 

Ziya Paşa’ya göre dünya hayatı, ümitsizlik ve karamsarlığın hâkim olduğu bir dünyadır. Esas itibariyle Ziya Paşa, mutasavvıf olmadığı halde ehli tasavvufun değerlendirmesine yakın bir çizgi takip etmektedir. Bu durum Tanzimat aydınlarının, her ne kadar Batı anlayışını örnek aldıkları iddia edilsede, ikliminde beslendikleri kendi klasik kültürlerinden kopamadıklarını ortaya koymaktadır.

 

Gerdun birâsiyâb-ı felâket-medârdır

Gûya içinde âdem-i âvâre dânedir

 

Uzayda gezip dolaşan bu dünya, felaketlerin sahnelendiği bir değirmendir, içerisinde başıboş dolaşan insanlar ise onun öğüttüğü tahıl daneleri hükmündedir. Tanzimat aydınlarının Batı felsefesinden önemli ölçüde etkilendiklerini gösteren bu beyit; dünyayı ve içindekileri bir nevi tesadüflerin oyuncağı olarak değerlendirmektedir. Şaire göre insan, feleğin çemberinde amaçsız bir şekilde, başıboş dolaşan bir danedir. Hal bu ki bizim klasik kültür anlayışımızda, bir zerrenin bile hareketi abes değildir, yüzlerce hikmete kaynak teşkil ettiği kabul edilir. Ayrıca kâinatta ki harekâtın, sebep-sonuç ilişkisi içerinde belli hikmetlere matuf olduğu düşünülürse ortada tesadüfe bağlanacak ve korkacak bir şeyin olmadığı da anlaşılır.

 

Bir katre içen çeşme-yi pür-hûn-i fenâdan

Bâşın alamaz bir dahi bârân-ı belâdan

 

Kanla dolu bu geçici dünya çeşmesinden bir damla içen kişi, bir daha bela yağmurundan başını kurtaramaz. Şaire göre insan, dünyada birçok sıkıntıya maruz kalmaktadır. Bu sıkıntıların yaşanmasına zemin hazırlayan dünya sevgisine kendini kaptıran insan, hiçbir zaman acıdan kurtulamayacaktır.

 

Âsûde olam dersen eğer gelme cihâna

Meydana düşen kurtulamaz seng-i kazâdan

 

Eğer gönlü rahat, huzur içinde olmak istiyorsan dünyaya gelme, şu dünya misafirhanesine gelen kişi, musibet ve belaların tesirinden kurtulamaz. Ziya Paşa, dünyayı bir bela meydanı olarak görür. Belanın insana bulaşmaması mümkün değildir. Bu düşünceden hareketle şu noktaya varmak mümkündür. İnsanların belalardan kurtulabilmesi için birlikte ve yardımlaşarak hareket etmesi gereklidir.

 

Her kim ki arar bû-yi vefâ tab’-ı beşerde

Benzer ana kim devlet umar zıll-i hümâdan

 

İnsanların karakterlerinde vefa kokusu arayan kişi, Huma kuşunun gölgesinden saadet bekleyen insana benzer. Şaire göre insanlar, her zaman vefa göstermezler. Onlara yapılan iyiliğin karşılığını beklemek boşunadır. Dolayısıyla beklenti içerisinde bulunmadan müspet hareket etmeyi karakter haline getirmek lazımdır.

 

Her âkile bir derd bu âlemde mukarrer

Râhat yaşamış var mı gürûh-i ukalâdan

 

Akl-ı selim olan herkesin bu dünyada bir derde müptela olması kaçınılmazdır. Çünkü akıllılar topluluğundan bu dünyada rahat yaşadığını söyleyen yoktur.

 

Pek rengine aldanma felek eski felektir

Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönektir

 

Dünyada meydana gelen hadiselerin dış görünüşüne bakarak aldanma. Ortada cereyan eden olaylar şeklen değişik olsa da aslında feleğin çemberi eskiden ne ise yine aynıdır; değişmez. Çünkü bu dünyanın karakteri alçak ve gidişatı dönektir.

 

Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından

Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pektir

 

Halim selim insanın öfkesinden Allah’a sığın, çünkü yumuşak huylu atın çiftesi şiddetlidir.

 

Zira şiddet beklemediğin için tedbiri elden bırakırsın, dolayısıyla daha fazla mağdur olursun.

 

Yaktı nice canlar o nezaketle tebessüm

Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerektir.

 

Kibar bir gülümsemeyle yakınlık gösterenlere karşı çok dikkatli olmak gerekir, çünkü o tatlı tebessümün nice canları perişan ettiğine âlem şahittir. Binaenaleyh aslan bile öldüreceği ava yaklaşırken öncelikle onu ürkütmemek için sessiz ve yumuşak hareket ederek yaklaşır.

 

İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez

Zîrâ bu terâzî o kadar sikleti çekmez(Akyüz, )

 

Allah’ın zatı ve kainattaki icraatının hikmetini hakkıyla anlamak, cüzi iradeyi temsil eden insan aklının kârı değildir. Çünkü sarraf terazisi mesabesinde bulunan beşer aklının, dağ büyüklüğündeki İlâhî ağırlığı çekmesi mümkün değildir. Ziya Paşa, Tanzimat dönemi aydınlarının özelliği olan; hem felsefenin hem de Allah’ın İlahî hikmet bahçesinde gezmek suretiyle önce kaderi eleştirmekte; fakat bir noktadan sonra yine döneminin tabiatı gereği Hakk’a sığınmakta ve aczini itiraf etmektedir.

 

Sonuç

 

Ziya Paşa, Türk düşünce hayatında kendi dönemi itibariyle iz bırakmış önemli şahsiyetlerden biridir. Türk toplumunun geçirdiği aşamaları gözlemleyerek yazdığı eserler güncelliğini hala korumaktadır. Ziya Paşa hem yöneticilik hem de yazarlık yönü bulunan bir aydınımızdır.

 

Yazdığı şiirler tahlil edildiğinde, Ziya Paşa’nın yaşadığı sosyo-ekonomik dönemin durumunu sanatsal bir bakışla ele aldığı görülmektedir. Yöneticilik yapmış olması halkın yaşadığı sıkıntıları kolay bir şekilde görmesini sağlamıştır. Devletin halka, halkın devlete bakışını gözlemleyerek şiirleri yoluyla halkı bilgilendirmeye çalışmıştır. Ele aldığı eserlerin özünde faydalı olma yaklaşımı vardır.

 

Kimi şiirlerinde eğitim unsurlarına yer vermiştir. Burada eğitimin ne kadar önemli olduğu ve öğreticilerin öğrenenlere nasıl davranması gerektiğini belirtir. Ziya Paşanın söyleyiş biçiminde ritim vardır. Sözler sıradan değil atasözü gibi anlam yoğunluğu içermektedir. Bu yoğunluk, şairin devrine göre oldukça bilgili olduğu ve eski kültüre vakıf olmakla birlikte, yaşadığı dönemin meselelerini de aksatmadan takip ettiğini, dolayısıyla çok okuduğunu göstermektedir. Bu şiirlerdeki anlam yoğunluğu hem dil eğitiminde hem de edebi zevki aşılama açısından üzerinde durulması gereken bir konudur. Şair dile hâkim olduğu için, dili öğrenenlere dilin kalıplarını, bu beyitlerden örnekler vererek kavratmak mümkündür. Şairin yazdığı eserler, günümüzün anlayışına uygun bir hale getirilerek öğrencilere ve okuyuculara sunulmalıdır. Çünkü şairin eserleri hem güçlü bir üslup hem de zengin bir kelime çeşitliliği içermektedir.

 

Şiirler, sosyal içerik açısından ele alındığında ise şairin eserlerini halkı yönlendirme ve bilgilendirme amacıyla ele aldığı görülmektedir. Yaşadığı ve düşündüğü deneyimleri halkla paylaşma yolunu seçmesi, geleceğin ya da kurtuluşun halkta olduğunu düşünmesinden kaynaklanmış olabilir. Şair, şiirlerinde çoğunlukla birleştirici bir yaklaşımla olaylara bakmıştır. Birlikte yaşamının kuralları ve dünyanın nasıl algılanması gerektiğini de mısralarında işlemiştir.

 

Ziya Paşa, hem bir yönetici hem de bir düşünür olarak tüm çalışmalarında topluma faydalı olma ve sıkıntı içindeki halka moral kaynağı teşkil etmeyi gaye edinen aydınlarımızdan biridir. Eserlerindeki özdeyiş biçimleriyle de ilgiyle okunmasını sağlamış ve yıllar sonra hayırla anılmasına vesile olmuştur.

Kaynak: İspir - Pazaryolu Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu, Haziran İspir

               Metin CEYLAN, Uşak Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Uşak

               Zekerya BATUR, Uşak Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Uşak

En beğenilen kapak sözler: Sosyal medya paylaşımları için kapak sözler

Kapak sözler her zaman tart&#;&#;malar&#;n can al&#;c&#; laflar&#;n&#; olu&#;turur. Hararetli tart&#;&#;malar&#;n ak&#;&#;&#;na kap&#;l&#;nca kapak sözler akl&#;m&#;zdan uçup gidebilir &#;&#;te burada 'kapak sözler' haberimiz devreye giriyor.

Sosyal medyadan ya da SMS yolu ile bazen k&#;rg&#;nl&#;klar&#;m&#;z&#; ya da k&#;zg&#;nl&#;klar&#;m&#;z&#; anlaml&#; sözler yazarak ifade etmeye çal&#;&#;&#;r&#;z. Bu yüzden anlaml&#; sözler aramas&#; yapar&#;z internette. O sözler içerisinde kapak sözler de yer al&#;r. Söz, öz olmal&#;d&#;r. Anlat&#;lmak istenenler k&#;sa cümleye s&#;&#;abilmelidir. Sizler için k&#;sa kapak sözleri derledik. En be&#;enilen kapak sözlere, felsefi kapak sözlere yaz&#;m&#;z içerisinde ula&#;abilirsiniz.

Bir ki&#;iye en k&#;sa yoldan cevap vererek, var olan duruma kar&#;&#; tavr&#;n&#;z&#; aç&#;kça belirtmenizi sa&#;layan k&#;sa kapak sözleri sizler için derledik. Derlememizde a&#;&#;r kapak sözler, morart&#;c&#; kapak sözler, komik kapak sözler bulabilirsiniz. &#;&#;te sizler için derledi&#;imiz Whatsapp, Facebook, Instagram ve Twitter'dan payla&#;&#;ma uygun kapak sözler;

Sen bitmi&#; bir kitab&#;n ölmü&#; karakterisin.

Can&#;m sen say&#;sal&#; seçmi&#;sin ama daha karakterini yerden toplayam&#;yorsun.

Hani ben kötüyüm ya senin gözünde! Hiç dü&#;ünüyor musun acaba; sen kaç kuru&#;luk adams&#;n benim gözümde..

Yan&#;mda bir ki&#;ilik yer var ama o ki&#;ilik sende yok.

Hiç bir zaman yüksekte görmedik kendimizi, sadece gereksiz insanlar için dü&#;ürmedik seviyemizi..

Varl&#;&#;&#;m&#;n yok say&#;ld&#;&#;&#; bir yerde, yoklu&#;umu yük etmem ben kimselere..

Seni paramla sat&#;n al&#;r&#;m dediysem; cebimin dolulu&#;undan de&#;il, fiyat&#;n&#;n ucuzlu&#;undan.

Bazen diyorum kendime ne çok de&#;er vermi&#;im de&#;ersizlere..

Ben kimseye beni sevsin diye soytar&#;l&#;k yapmam… Ya sever bildi&#;i gibi, ya gider geldi&#;i gibi.

Tam diz çöktürecektim iki hecelik ad&#;na Pa&#;am &#;iir yaz&#;lmaz dediler üç kuru&#;luk kad&#;na…

Dünya aleminin derdi ben olmu&#;um, demek ki zaman&#;nda iyi koymu&#;um.

Arkamdan konu&#;an insanlar, konu&#;maya devam edin. Küçük insanlar konu&#;ur, Büyük insanlar konu&#;ulur…

Sana biraz adam ol diyece&#;im seni de zor durumda b&#;rakmak istemiyorum…

Bize yeni dü&#;manlar laz&#;m eskileri hayran&#;m&#;z oldu. Staj&#;n&#; bende yap&#;p ba&#;kalar&#;yla kariyer yapmak isteyenler elbet gün gelir sorarlar referans&#;n kim diye ..!

Sahipsiz kal&#;p tutu&#;unca etekler, sahibine döner tüm köpekler

Ya geç kar&#;&#;ma ortal&#;&#;&#; sevginle inlet, ya da çekil kenara adam gibi nas&#;l sevilir seyret.

Baz&#;lar&#; ayakkab&#; numaras&#; gibi, her numara var Allah için.

Asl&#;nda ben seni oldu&#;un gibi kabul ederdim de; “Sen Olmam&#;&#;s&#;n.” s&#;k&#;nt&#; orada..

Gözümde küçülmü&#; insanlarla büyük “Hesaplar&#;m” olmaz benim…

Belki tav&#;rlar&#;n beni en a&#;&#;r küfürlere tahrik eder ama benim yüzümdeki o iplemez gülü&#; senin gelmi&#;ini geçmi&#;ini tatmin eder.

&#;u saatten sonra sende f&#;rt&#;na kopsa; bende yaprak oynamaz…

Ben en az&#;ndan katilimi tan&#;yorum. Fakat sen bir gün sevilmedi&#;in bir yürekte, kim vurduya gideceksin…

Baz&#; insanIar hep ‘kaptan’ olurlar, söz konusu ‘dümen çevirmek’ olunca.

Hesab&#; olanlar sanmas&#;n kapand&#; defterler. Tek tek yaz&#;yorum her birini bir kenara. iyi kötü, bir gün ödenecek bedeller…

&#;stedi&#;in ki&#;inin hayali olmakta özgürsün art&#;k, hayallerden kurulu bir dünyadas&#;n. Ne yaparsan yap asla benim gerçe&#;im olamayacaks&#;n.

Kimin ne oldu&#;u belli olabilir, ama kimsenin sa&#;&#; so&#;u belli olmaz. Senin ne oldu&#;un da, sa&#;&#;n solun da belli de&#;il.

Tutamayaca&#;&#;n sözü diline, veremeyece&#;in sevgiyi kalbine, mutlu edemeyece&#;in insan&#; ömrüne koymayacaks&#;n.

Bir insandan vazgeçerken iyice dü&#;ünmelisin. Çünkü vazgeçerken son kez defa bakt&#;&#;&#;n insanla, dönerken buldu&#;un insan asla ayn&#; ki&#;i olmayacak.

Sen birini üzüp kand&#;rd&#;&#;&#;nda, o ki&#;i dünyan&#;n en aptal insan&#; olmaz. Sen karaktersizli&#;ini ispat etmi&#; oluyorsun.

Sana kimsenin arkas&#;ndan konu&#;ma demiyorum, istedi&#;in kadar arkas&#;ndan konu&#;. Sadece yüzle&#;ti&#;in zaman ona can&#;m cicim diyecek kadar &#;erefsiz olma yeter.

Bozuk para pantolonun cebini, bozuk insan da yüre&#;in zar&#;n&#; deler. Bu yüzden ikisini de harcamaktan çekinmiyorum.

SÜPER KAPAK LAFLAR


‘’Piyangonun sana ç&#;kmad&#;&#;&#;na çok &#;a&#;&#;rd&#;m halbuki bütün numaralar sendeydi.’’ sözü süper kapak laflardan birisidir. Sizler için haz&#;rlad&#;&#;&#;m&#;z di&#;er derleme süper kapak laflardan seçerek istedi&#;iniz ki&#;iye yollayabilirsiniz. Süper kapak laflar ve a&#;&#;r kapak laflar;

K&#;rg&#;nl&#;&#;&#;m lunaparkta unutulmu&#; bir çocu&#;un nefreti kadar, Sorun atl&#; kar&#;ncalar de&#;il, Arkamdan dönüp duran dönme dolaplar.

Sevgimin k&#;ymetini bilmeyeni yoklu&#;umla terbiye ederim.

Etme s&#;rt&#;n&#; duvardan ba&#;kas&#;na emanet en kral&#;n&#;n bile içinde vard&#;r bir nebze ihanet.

Konu&#;tu&#;un kadar &#;erefli olsayd&#; hislerin; &#;erefini iki paral&#;k etmezdi seçimlerin.

Kimileri toprak kadar k&#;ymetli, kimileri bir ot kadar de&#;ersiz. Herkes bir &#;ekilde ya&#;&#;yor i&#;te. Kimileri &#;erefli, kimileri &#;erefsiz.

Baz&#; kad&#;nlar&#;n &#;övalye sand&#;klar&#; adamlar&#;n, asl&#;nda alüminyum folyo ile kaplanm&#;&#; denyo olduklar&#;n&#; görmeleri baya zaman al&#;yor.

Bo&#;una kimseyi suçlamay&#;n dostlar&#;m! Kullan&#;c&#; hatas&#; de&#;il, baz&#;lar&#;n&#;n do&#;u&#;tan defoludur yüre&#;i.

Att&#;&#;&#;n&#;z ya da atacaklar&#;n&#;z kaz&#;klar&#; sakl&#;yorum, sakl&#;yorum ki gün gelip bana döndü&#;ünüzde sizi a&#;&#;rlayacak yerim olsun.

Yan&#;mda olmas&#; gerekenler zaten yan&#;mda def olup gidenler kimin umrunda…

Laf sokma kapak olursun yalvarma köpek olursun delikanl&#; ol bel ki yan&#;mda yer bulursun.

Bu laflar sana kapak olsun fena oturtum helall olsun tipin yoki &#;eklin olsun hadi can&#;m yolun ac&#;k olsun.

Kimi insan girdi&#;inde oday&#; ayd&#;nlat&#;r, kimide ç&#;kt&#;&#;&#;nda…

Umutlara kanma umutlar bir gün imkans&#;zla&#;&#;r, hayat&#; toz pembe ya&#;&#;yorum sanma her renk bir gün siyahla&#;&#;r…

Ne kral&#;na giderim ne alay&#;na! Bir durum varsa kral&#; da gelir aya&#;&#;ma alay&#;da!

Oralarda benden yok bi dü&#;ünsen anlars&#;n… buralarda senden çok var görsen &#;a&#;ars&#;n….

Bu&#;ulu camlardaki sözler gibisin; yani nefesim olmadan bir hiçsin.

Baz&#; insanIar hep ‘kaptan’ olurlar, söz konusu ‘dümen çevirmek’ olunca.

Hesab&#; olanlar sanmas&#;n kapand&#; defterler. Tek tek yaz&#;yorum her birini bir kenara. iyi kötü, bir gün ödenecek bedeller…

Bana yol vermeyi dü&#;ünmeden önce… Sana verdigim yolda yürümeyi ö&#;ren…

Bu saatten sonra ben ba&#;kas&#; için yazar&#;m, sen kendin için okursun!

Bana kalbimdesin deme, bilirsin kalabal&#;klar&#; sevmem.

Akl&#;mdan geçtin gittin, kim bilir yine kime gidiyordun.

&#;erefin kadar konu&#; desem, ömür boyu susacak insanlar tan&#;yorum.

Sevebilece&#;im birine benziyordun dedi. Olsun dedim, sen de insana benziyordun.

Benimle kurdu&#;un hayalleri ba&#;kas&#;yla ya&#;ayacak kadar ucuzsan, ben de seni tan&#;mayacak kadar pahal&#;y&#;m.

Arkada&#;a Kapak Sözler - Sevgiliye Kapak Sözler

Arkada&#;a kapak sözler ya da sevgiliye kapak sözler derlememizden kapak sözleri inceleyebilirsiniz;

Kendini be&#;enmi&#; insanlar&#; severim. Hiç kimsenin be&#;enmedi&#;i bir &#;eyi be&#;enmek, ayr&#;cal&#;kt&#;r.

Kendini dünyalar kadar de&#;erli zannedenlere k&#;sa bir not: Dünya be&#; para etmiyor.

Hayatta gözya&#;lar&#;m&#; hak edecek bir insan görmedim. Ya benim göz ya&#;Iar&#;m gereksiz, Ya da u&#;runa gözya&#;&#; döktü&#;üm insanlar de&#;ersiz. Karakterim ve tavr&#;m&#; birbirine kar&#;&#;t&#;rmay&#;n&#;z!

Karakterim “kim oldu&#;umla” ilgilidir, tavr&#;m “sizin kim oldu&#;unuzla.”

Siz kumarda kazanan a&#;kta kaybeder yalan&#;na inan&#;n! Unutmay&#;n ki; Kumarda kazananlar a&#;k&#; sat&#;n al&#;yorlar.

Yalan zeka i&#;idir, dürüstlük ise cesaret. E&#;er zekan yetmiyorsa yalan söylemeye, cesaretini kullan&#;p dürüst olmay&#; dene.

Ölüme güler gülüme ölürüm gülüm!

Bu kalp sevmekten yorulmaz!

MühürIedim seni ömrüme mühürIedin sen beni ömrüne…

Beni sevmek için kendini ayarIama yoksa sana reset atar&#;m…

Gözler yalan söylemez! Geçen günler geriye geImez…

Ben yazar&#;m sen oynars&#;n gözüm…

Noktay&#; koydu&#;umda ne senden bir eser kaIçak neden bende bir keIime kaI&#;cak…

GözIerinde ya&#; yoksa ruhun gökku&#;a&#;&#;na sahip oIamaz

-

A&#;IR KAPAK SÖZLER


Kapak sözler deyince sözün a&#;&#;rl&#;&#;&#; gelir hemen akla. Kimi sözler vard&#;r ki laf&#; yiyeni kamyon çarpm&#;&#;a benzetir. Biz de böyle etki yaratacak a&#;&#;r kapak sözleri sizler için derledik;

Laf koyup havaI&#; bir &#;ekiIde yürümeye ba&#;Iad&#;&#;&#;mda diziIerdeki gibi tema müzikIeri çaIsa ne ho&#; oIurdu.

&#;u hayatta en çok güIdü&#;üm insan modeIi kendi foto&#;raf&#;n&#; kendisi çekerken uzakIara bak&#;yormu&#;, haberi yokmu&#; gibi poz verendir.

14 &#;ubat’ta sevgilimle yeme&#;e ç&#;k&#;caz , ordan sonra parti falan kopucaz. &#;aka lan saka sevgilimiz mi var da gezicez, evde oturup çayla püsküt yicez.

Umutlara kanma umutlar bir gün imkans&#;zla&#;&#;r, hayat&#; toz pembe ya&#;&#;yorum sanma her renk bir gün siyahla&#;&#;r

Karakterim ve tavr&#;m&#; birbirine kar&#;&#;t&#;rmay&#;n&#;z! Karakterim “kim oldu&#;umla” ilgilidir, tavr&#;m “sizin kim oldu&#;unuzla.

Arkamdan konu&#;an insanlar, konu&#;maya devam edin. Küçük insanlar konu&#;ur, büyük insanlar konu&#;ulur.

Ne kral&#;na giderim, ne alay&#;na… Bir durum varsa kral&#; da gelir aya&#;&#;ma alay&#; da…

KOM&#;K KAPAK SÖZLER


Hem kar&#;&#;n&#;zdaki ki&#;iye kapak sözler söylemek hem de bunu söylerken i&#;in içerisinde bir parça komiklik olsun mu istiyorsunuz? Sizler için derledi&#;imiz komik kapak sözleri inceleyebilirsiniz;

K&#;z olmu&#; kilo, hala facede, twitterda eski sevgilisine laf sokma çabas&#;nda. Neymi&#;, intikam so&#;uk yenen bir yemekmi&#;. Bir o kald&#; yemedi&#;in, ye onu da ye…
K&#;za; “seninle ciddi dü&#;ünüyorum.” Dedim, “ispatla” dedi. T&#;k&#;m elbise giyip oturdum k&#;r&#;&#;s&#;n&#;, ülke sorunl&#;r&#;n&#; konu&#;uyoruz.

Vefa eksikli&#;i nedeniyle, sahtelik sendromu hastal&#;&#;&#;na tutulmu&#; insanlar! Reçetenize yol yazd&#;m. Her gün biraz al&#;rs&#;n&#;z

Gel dolmu&#;ta yan&#;mda oturan teyze gel tüm mesajlar&#; beraber yazal&#;m tek okumakla kalma fikir falan ver yorum da yap bari gel.

RES&#;ML&#; KAPAK LAFLARI


Bazen sadece yazarak de&#;il de resimli sözlerle anlatmak isteriz derdimizi, resimli kapak laflar&#;ndan sizin için seçtiklerimiz;

&#;imdi kalk&#;p hayat&#;m&#; bir film yapsalar; sen anca araya giren reklam olursun!

Art&#;k kimse için sabretmeye gücüm yok. Sadece istedi&#;imi görüyorum. Görmek istemediklerim için de hiç yoklarm&#;&#; gibi davran&#;yorum.

Biz çocukken yollar bozuktu, musluklar bozuktu, ziller bozuktu, paralar bozuktu ama &#;nsanlar sa&#;lamd&#;.

Do&#;ru olan&#; yapt&#;&#;&#;mda kaybetti&#;im kim varsa ''Yolu aç&#;k olsun!''

ANASAYFAYA DÖNMEK &#;Ç&#;N TIKLAYINIZ

Ahzâb Sûresi

Medine döneminde nâzil olmuştur. 73 âyettir. Ahzâb, hizb kelimesinin çoğuludur. Hizb topluluk, grup, parti anlamlarına gelir. Burada, 9. âyette müslümanlara karşı savaşmak için birleşen müşrik Arap kabileleri kastedilmektedir. Sûreye ad olan bu kelime, 20 ve âyetlerde geçmektedir.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Ey Peygamber! Allah’ın emirlerine uygun yaşama konusunda sebat et. Kâfirlere ve münâfıklara itaat etme! Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir.

(Müşriklerden ileri gelenler Uhud gazvesinden sonra Medine’ye teklif götürmüşlerdi. “Sen bizim taptıklarımızı diline dolamaktan vazgeç, biz de seni Rabbinle başbaşa bırakalım.” demişlerdi. İslâm’dan taviz vererek, putperest sistemlerini ayakta tutmaya yönelik uzlaşma teklifi yapan müşriklere ve “müslümanların kökünü kazıyalım” diyerek onlarla birlik olan, İslâm düşmanlığıyla dolu münâfıklara itaati/boyun eğmeyi yüce Allah yasak etmiştir.) [bk. 76/24]

2. Sen, Rabbinden sana vahyedilene uy! Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

3. Allah’a güvenip dayan. Vekil olarak Allah yeter.

4. Allah, hiçbir insanın (iç) boşluğunda iki kalp (iki vicdan, iki zıt şeyi beraber sevme duygusu) ile yaratmadı ve zıhar yaptığınız (:“Sen bana artık, annemin sırtı, yani annem gibisin.” dediğiniz) eşlerinizi, anneleriniz (gibi haram) yapmadı. Evlatlıklarınızı da (öz) oğullarınız (gibi) kılmadı. Bu sizin kendi ağızlarınızla söylediğiniz bir laf(tan ibaret olup evde yabancı hükmünde)dir. Allah gerçeği söyler ve O (doğru) yolu gösterir.

(Bu âyet-i kerîme, Câhiliye devrindeki üç yanlış hususu ihtar edip kaldırmıştır: 1. Cahiliyede bazı kimseler insanın iki kalpli/iki vicdanlı olanları olduğunu iddia ederlerdi. 2. Karısından ayrılmak isteyen kimse,“Sen bana annemin sırtı gibisin.” derdi. (Bu “sırt” ifadesi, şahsı belirtmek için kullanılır.) 3. Evlatlıklar, kendi babasının adıyla değil, evlat edinenin öz oğlu gibi onun adıyla çağırılırdı. Bunların laftan ibaret, geçersiz âdetler olduğu bildirilmiştir.)[1]

5. (Evlatlık aldığınız çocuklara gelince) onları, babalarına nisbetle (onların adıyla) çağırın. Bu, Allah katında daha adaletlidir. Babalarını bilmiyorsanız bile (ancak) dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır. (Ancak) yanıl(ıp yap)tıklarınızda size bir günah yoktur. Fakat kalplerinizin bile bile yaptığında (günah) vardır. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.

6. O Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha evladır (yakındır). Onun zevceleri de (mü’minlerin) anneleridir. Akraba olanlar, Allah’ın kitabında birbirlerine mü’minlerden ve muhacirlerden daha yakındır. (Miras artık akrabayadır.)[2] Ancak dostlarınıza bir iyilik (bir vasiyet) yapmanız hariçtir. Bu (hüküm), Kitab’da yazılmıştır.

7. (Resûlüm!) Hani vaktiyle biz, peygamberlerden (tebliğ ve davet hususunda) ahitlerini almıştık. Senden, Nuh’tan, İbrahim’den ve Musa ile Meryemoğlu İsa’dan da. (Evet) biz, onlardan kuvvetli bir söz almıştık. [krş. 3/81; 7/6]

8. (Bu da Allah’ın) o doğruluk üzere (olan peygamber)lere (tebliğ ve davet konusundaki) sözlerine sadâkatlarını sorması ve inkârcılara da pek acıklı azabı hazırlaması içindir.

9. Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani (Hendek gazvesinde) üzerinize ordular[3] gelmişti de biz onların üzerine bir rüzgar ve görmediğiniz (meleklerden) ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.

10. O vakit (kâfirler) size hem üst taraftan (vadinin doğusundan), hem aşağı taraftan (vadinin batısından) gelmişlerdi. O zaman gözler (korku ve şaşkınlıktan yerinden) kaymış, yürekler de gırtlaklara dayanmıştı da, Allah’a karşı (türlü) zanlarda bulunuyordunuz.

11. İşte orada mü’minler imtihana tâbi tutulmuş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

12. Hani münâfıklar ve kalplerinde (mânevî) bir hastalık (ve şüphe) bulunanlar: “Allah ve Resûlü bize (zafer diye) boş bir vaadden başka bir şeyde bulunmadı.” diyorlardı.

13. O zaman yine onların bir kısmı da: “Ey Yesrib (Medine) halkı! Artık size (burada) duracak yer yok, haydi (evlerinize) dönün!” demişti. Onların bir kısmı da: “Hakikaten evlerimiz açık (korumasız)dır.” diyerek Peygamber’den izin istiyordu. Halbuki onlar(ın evleri) açık değildi. Onlar kaçmaktan başka bir şey istemiyorlardı.

14. Eğer o (Medine’)nin etrafından üzerlerine hücum edilse de, sonra kendilerinden karışıklık çıkarmaları (küfre dönüp müslümanlara saldırmaları) istenseydi, elbette buna katılırlar ve bunda pek az gecikirlerdi.

15. Halbuki onlar, bundan evvel (Uhud’da) arkalarına dön(üp kaç)mayacaklarına dair Allah’a söz vermişlerdi. Allah’a verilen söz(ün hesabı) sorulacaktır.

16. (Resûlüm!) De ki: “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, (bilin ki) kaçmak size asla fayda vermez. O takdirde (kaçsanız) bile, (hayatta kalıp dünyadan) faydalanacağınız süre pek azdır.” [bk. 4/78; 62/8]

17. De ki: “Eğer (Allah) size bir kötülük dilese veya size bir rahmet istese (bunlara engel olmak için) Allah’tan gelenlere karşı sizi kim saklayabilir?” Onlar kendileri için Allah’tan başka ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı.

18. Allah, içinizden (savaşta Peygamber’e yardımdan) alıkoyan (münâfık)ları ve kardeşlerine de: “(Savaşa gidip ölmeyin.) Bize gelin!” diyenleri elbet biliyor. Zaten bunların pek azı dışındakiler savaşa gelmezler.

19. (Gelseler bile) size karşı cimri olarak (ve gösteriş için gelirler). Bir de (savaşta) korku gelince, üzerine ölümden baygınlık çökmüş kimse gibi, gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. O korku gidince de hayra karşı cimri (fakat alınan ganimete düşkün) kimseler olarak, keskin dilleriyle sizi incitirler. Onlar, (gönülden) inanmamışlardır. Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bu Allah’a göre çok kolaydır.

20. Bunlar, (korkularından dolayı düşman) birliklerin(in Medine etrafından) henüz gitmediklerini sanıyorlardı. Eğer o birlikler (bir daha) gelse, (o münâfıklar) isterlerdi ki kendileri bedevî Araplarla çölde olsunlar da sizin haberlerinizi (oradan) sorsunlar. Esasen içinizde bulunsalar bile çok azı savaşırlardı.

21. Andolsun ki Allah’ı(n rızasını) ve âhiret gününü(n saadetini) umanlar ve Allah’ı çokça ananlar için Allah’ın Resûlü’nde, sizin için, pek güzel bir örnek vardır.

(Allah’ın Resûlü Muhammed (sas.), Kur’an’ı yaşama örneği ve onun muallimidir. O’nun hayatı ve sünneti bilinmeden Kur’an gayesine uygun anlaşılmaz. Allah’ı sevmek ve onun hoşnutluğunu kazanmak için de kimseyi değil, ancak prensip olarak onu örnek almak Kur’an ifadesidir (3/31). Onun hayatı ve sahih sünneti ortada iken, başkalarını öne çıkarmak veya onu devre dışı bırakarak, Allah ile Resûlü’nün ve kullarının arasını açmak, “Peygamber’in görevi yalnız Kur’an’ı getirmektir.” demek, Allah’a ve Kur’an’a münâfıkça inanmak anlamına gelmektedir.) [bk. 4/80]

22. Mü’minler (o düşman) birlikleri(ni) görünce: “İşte bu, (bir imtihan vesilesi ve zafer olarak) Allah ve Resûlü’nün bize vaadettiği şeydir. Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” derler. (Bu da) ancak onların iman ve teslimiyetini artırır (kuvvetlendirir). [bk. 9/]

23. Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki Allah’a verdikleri sözde durdular. Onlardan kimi (can) adağını ödedi (çarpışıp şehit oldu), kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar (verdikleri sözü) hiçbir şekilde (asla) değiştirmediler.

24. Çünkü Allah sâdık kalan (mü’min)leri doğruluklarıyla mükâfatlandıracak, münâfıklara da dilerse azap edecek yahut tevbelerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

25. Allah, o kâfir (birlik)leri(ni), hiçbir hayra (başarıya) erememiş bir halde, öfkeleriyle geri çevirdi. Allah savaşta (fırtına çıkarıp melekleriyle yardım ederek) mü’minlerin imdadına yetişti. Allah güçlüdür, mutlak galiptir. [bk. 33/9 ve dipnotu]

26. (Allah,) Ehl-i Kitab’dan (hainlik ederek) onlara yardım eden (Kureyza yahudi)lerini de kalplerine korku düşürerek kalelerinden indirdi. (Siz, onları kuşatıp) bir kısmını öldürüyor, bir kısmını da esir ediyordunuz.

27. Onların yerlerine, evlerine, mallarına ve henüz (fethedip) ayak basmadığınız topraklara da sizi mirasçı yaptı. Allah her şeye kâdirdir.

28. Ey Peygamber! (Bu sırada seni dünyalık isteyerek huzursuz eden) hanımlarına de ki: “Eğer siz dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerini vereyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım.”

29. “Eğer; Allah’ı, Resûlü’nü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, şüphe yok ki Allah, içinizden güzel hareket edenlere büyük mükâfat(lar) hazırlamıştır.”

(Resûlullah (sas.), bütün Arabistan’a hâkim olmuş ve halkın refah seviyesi artmıştı. Bu arada Resûlullah’ın hanımları da kendisinden daha iyi geçim, giyim kuşam ve ziynet istemiş, Resûlullah (sas.) da bundan huzursuz olmuştu. Çünkü o, dünyalık elde etmek ve beğenilmek için gelmemişti. İşte bunun üzerine bu iki âyet-i kerîme gelince onları dünyalık ile kendisini tercih etmek hususunda bir ay serbest bıraktı. Sonra Hz. Âişe’den başlamak suretiyle her bir hanımına ayrı ayrı sordu; hepsi de dünya isteklerinden vazgeçip Allah’ı, Resûlü’nü ve âhiret yurdunun güzelliğini istediler. Bu âyete “tahyîr” (muhayyer bırakma) âyeti denilir.) [bk. Emiroğlu, IX, ]

30. Ey peygamber hanımları! İçinizden kim çirkinliği âşikâr bir günah işlerse, onun azabı iki kat artırılır. Bu, Allah’a göre kolaydır.

31. Sizden kim de Allah’a ve Resûlü’ne itaat eder, sâlih (sevaplı) amel işlerse ona mükâfatını iki kere veririz. Ona (cennette) bol bir rızık hazırlamışızdır.

32. Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi bir (kadın) gibi değilsiniz. Eğer ‘Allah’a saygı duyuyor/emrine uygun yaşamak istiyorsanız’ (yabancı erkeklere karşı) edalı ve cilveli konuşmayın. Sonra kalbinde bir hastalık (kötü duygu) bulunan kimse, umuda kapılır (ve kendine bir pay çıkarır). Sözü uygun (ölçülü ve ciddi) şekilde söyleyin.

33. (Çoğu zaman, vakarla) evlerinizde oturun. Dışarıya da evvelki câhiliye zamanı/İslâm öncesi kadınlarının çıkışı gibi süslenip kendinizi teşhir ederek çıkmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! (Peygamberin ev halkı!)[4] Allah, sizden ancak kiri (günahı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak ister. [krş. 24/31; 33/59]

34. Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti[5] hatırda tutun. Şüphesiz ki Allah, Latîf (her şeyin inceliklerini bilen)dir, hakkıyla haberdardır.

35. Şüphesiz ki müslüman olan (Allah’ın emirlerine teslim olan) erkeklerle, müslüman kadınlar; iman eden erkeklerle, iman eden kadınlar; itaat (ve ibadet)e devam eden erkeklerle, itaat (ve ibadet)e devam eden kadınlar; doğru erkeklerle, doğru kadınlar; sabreden erkeklerle, sabreden kadınlar; alçak gönüllü (ve saygılı) erkeklerle, alçak gönüllü (ve saygılı) kadınlar; sadaka veren erkeklerle, sadaka veren kadınlar; oruç tutan erkeklerle, oruç tutan kadınlar; mahrem yerlerini (haramdan) koruyan/hayalı erkeklerle, mahrem yerlerini (ve görünümlerini haramdan) koruyan/iffetli kadınlar; Allah’ı çok anan[6] erkeklerle (Allah’ı çok) anan kadınlar (var ya, işte) Allah, onlar için mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

(Bu âyet-i kerîmede hayalı kadın ve erkekler tabiri geçmektedir. Bir toplumda erkek ve kadınların hayasız olmaları ve ırzlarını (namus, iffet, şeref ve vakarlarını) korumamaları, toplumda câhiliye (İslâm öncesi) belirtilerini gösteren hususlardır. Böyle bir toplum, ilim ve endüstride ilerlemiş de olsa İslâmî ve insânî seviye yönünden câhiliye toplumu durumundadır. Kadınlarının haya ve ırzlarını koruyan toplum, çok gelişmemiş bile olsa, İslâm ve insanlık açısından medenî bir toplumdur.)[7] [bk. 24/59; 33/59]

36. Allah ve Resûlü bir meselede hüküm verdiği zaman, inanan bir erkek ve kadına, artık o işte, kendi (arzu ve heves)lerine göre (başka) tercih hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne karşı gelir (onlar tarafından verilmiş hükümleri beğenmez, kendi tercihlerine önem verir)se, kesinlikle o, apaçık bir sapıklıkla sapmış olur. [krş. 4/65]

(Allah ve Resûlü’nün, herhangi bir konuda koyduğu bir hüküm varken hiç kimse onun aksine bir tercih yapamayacağı gibi, başkası için de “isteyen yapsın, istemeyen yapmasın” diye bir serbesti tanıyamaz, bir ideolojik fikri dayatamaz. Çünkü ideolojiler hevâ ve heves putunun (25/43) söylem şekilleridir. Çünkü bu durumda yeni bir din icat etmiş ve sapıtmış olur ki Allah ve Resûlü’nün hükümlerine bağlı mü’minlerce itibar görmezler.)

37. (Resûlüm!) Hani Allah’ın kendisine (İslâm ile) nimet verdiği, senin de yine kendisine nimet ver(ip kölelikten azat et)tiğin kimseye (Zeyd’e): “Hanımın (Zeyneb’)i yanında tut, Allah’a saygılı ol (boşanma).” diyordun. Fakat (ona dair) Allah’ın açığa çıkaracağı (emri)ni, insanlardan korkarak içinde gizliyordun. Halbuki kendisinden korkmana Allah daha layıktır. Şimdi mâdem ki Zeyd, (kendi dileğiyle boşayıp) onunla ilişkisini kesti, biz de onu sana zevce yaptık ki (bundan böyle) evlatlıkların, kendilerinden ilişkisini kestiği hanımların(ı nikâhlama)da mü’minlere bir günah olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.[8]

38. Allah’ın kendisine farz (ve takdir) buyurduğu şeyler(i yerine getirme)de Peygamber’e hiçbir vebal yoktur. Daha önce geçen (peygamber)lerde de, bu, Allah’ın âdeti olarak böyledir. Allah’ın emri takdir edilmiş bir kader (ve kat’î bir hüküm)dür.

39. (Peygamberler) öyle kimselerdir ki Allah’ın gönderdiklerini tebliğ ederler, Allah’tan korkarlar ve O’ndan başka hiçbir kimseden korkmazlar. (Dinlemeyenlere) hesap görücü olarak Allah yeter.

40. Muhammed, adamlarınızdan hiçbirisinin babası değildir; fakat o Allah’ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

41. Ey iman edenler! Allah’ı çok anın (zikredin).

42. O’nu, sabah akşam tesbih edin. [bk. 30/]

43. Sizi karanlıklardan aydınlığa[9] çıkarmak için üzerinize rahmetini gönderen O’dur ve (sizin için) bağışlama dileyen de melekleridir.[10] (Allah) mü’minlere çok merhamet edendir.

44. (Mü’minler,) O’na kavuştukları gün, (Allah’ın) onlara yönelik iltifatı “selâm”dır. (Allah) onlara şerefli bir mükâfat hazırlamıştır. [bk. 10/10; 36/58]

. Ey Peygamber! Muhakkak biz seni, (ümmetin üzerine) bir şâhit, bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak, hem de Allah’ın izniyle, bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.

47. (Resûlüm!) Mü’minlere, Allah’tan kendilerine, cidden büyük bir lütuf verileceğini müjdele!

48. Kâfirlere ve münâfıklara itaat etme, onların sana verdikleri eziyetlere (şimdilik) aldırma, Allah’a güvenip dayan. Koruyucu olarak Allah (sana) yeter.

49. Ey iman edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp da sonra kendileri ile (cinsî) temastan önce onları (bir talak ile de) boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayıp bekleyeceğiniz bir iddet hakkı yoktur (hemen başkasıyla evlenebilirler). Bu takdirde onlara nikâh haklarını verin ve kendilerini güzel bir şekilde salıverin.[11]

50. Ey Peygamber! Biz, mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın sana ganimet (olarak) verdiklerinden elinin altında bulunan (kadın)ları,[12] seninle beraber (Medine’ye) göç eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Bir de mü’min bir kadın kendisini Peygamber’e (mehirsiz) bağışlar ve Peygamber de onu nikâhlamak isterse, başka mü’minlere değil, yalnız sana mahsus olmak üzere bunu (helal kıldık). Öteki (mü’min)lerin hanımları ve ellerinin (altında) mâlik oldukları (cariyeleri) hakkında üzerlerine farz ettiğimiz şeyleri elbette biz bildirdik. (Bu da) sana bir zorluk (ve sıkıntı) olmaması içindir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir. [bk. 4/, ]

(Hz. Peygamber’in hanımları mü’minlerin anneleri olup kimseyle evlenmediklerinden, onun yanında kalmalarına Allah müsaade etmiştir. Hz. Peygamber Medine’ye hicret etmeden önce Hz. Hatice vefat etmişti. Yüce Allah, verilen izin dahilinde mehirlerini vererek onun evlenmesine müsaade etmiştir. Ancak kendisini mehirsiz bağışlayan kadınları da yalnız kendine mahsus olarak almasına izin vermiş; fakat kötü niyet ve neticeler doğuracağından bu izni başkalarına vermemiştir.)

51. (Resûlüm!) Onlardan dilediğini (nöbetinden) geri bırakır, dilediğini de yanına alırsın. (Geçici olarak) ayrıldıklarından,[13] arzu ettiğine dönmekte de sana bir günah yoktur. Bu, gözleri aydın olup mahzun olmamalarına ve hepsinin, kendilerine verdiğin şeyle razı olmalarına en elverişli (ve münasip) olandır. (Çünkü onlar kendileri hakkında ilâhî emri uygulayacağını bilirler.) Allah kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyla bilendir. Halîmdir (ceza vermede acele etmeyendir).

52. Bu (zevceleri)nden sonra başka kadınlar(la evlenmen) de, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunları başka kadınlarla değişmen de sana helal değildir. Yalnız elinin mâlik olduğu (cariyeler) hariçtir. Allah her şeyi gözetendir. [bk. 33/]

53. Ey iman edenler! Artık Peygamber’in evlerine, siz bir yemeğe çağrılmaksızın, vaktine (de) bakmaksızın, (vakitli vakitsiz) girmeyin. Ancak davet edildiğiniz zaman girin; yemeği yiyince de hemen dağılın, söze dalıp eğleşmeyin. Çünkü bu, Peygamber’e eziyet veriyor, o da siz(e söylemek)ten çekiniyor. Fakat Allah, hak(kı açıklamak)tan çekinmez. Bir de onlardan (yani Peygamber’in hanımlarından) gerekli bir şey istediğiniz (veya sorduğunuz) zaman, perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz hem de onların kalpleri için daha temizdir. Sizin, Allah’ın Resûlü’ne eziyet vermeniz, kendisinden sonra onun hanımlarını nikâhlamanız asla mümkün değildir. Bu, Allah katında büyük (bir günah)tır.

54. Bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla (gayet iyi) bilendir.

55. Onlara (Peygamber’in hanımlarına) ne babaları, ne oğulları, ne erkek kardeşleri, ne erkek kardeşlerinin oğulları, ne kız kardeşlerinin oğulları, ne (kendileri gibi mü’min) kadınları, ne de ellerinin (altında) mâlik oldukları (cariyeleri ile perdesiz görüşmeleri) dolayısıyla bir günah vardır. (Dayı ve amca da anne ve baba hükmündedir.)[14] Bununla beraber (Ey hanımlar!) Allah’a saygılı olup emrine uygun yaşayın, çünkü Allah her şeye hakkıyla şâhittir. [bk. 24/31]

56. Şüphesiz ki Allah ve melekleri Peygamber’e salât eder (onu kutsar/övgü ve iltifatla anar)lar! Ey iman edenler! Siz de ona salât-ü selam edin (kutsayın, onun şanını yüceltmeye ve ona tam bir teslimiyete özen gösterin).[15]

57. Hiç şüphesiz Allah’a ve Resûlü’ne eziyet ver(mek istey)enlere, (işte) onlara Allah dünyada ve âhirette lanet etmiş ve onlara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.

58. Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara hak etmedikleri (yapmadıkları) bir şeyden dolayı eziyet edenler, bir iftira(da bulunmuş) ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.

59. Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle: (Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman, kendilerini baştan ayağa bolca örten, şeffaf olmayan) dış elbiselerini üzerlerine iyice giyinip örtsünler. Bu, onların (cariye veya hafifmeşrep değil, şerefli ve namuslu) bilinmelerine, (cinsel) taciz/sarkıntılık edilmemelerine daha elverişlidir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.[16] [bk. 24/31 ve dipnotu]

. Andolsun ki münâfıklar, kalplerinde (ahlâksızlıktan) bir hastalık bulunanlar ve şehirde kötü/yalan yanlış haber yayanlar eğer (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni elbette kendilerine musallat ederiz (savaşıp şehirden çıkarmanı emrederiz). Bundan sonra da orada, sana ancak pek az bir zaman komşu kalabilirler. Lanetlik olarak nerede ele geçirilirlerse, tutulur ve öldürülürler.

62. Daha önce gelen (münâfık)lar hakkında Allah’ın kanunu bu idi. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

63. İnsanlar sana (kıyamet) saat(in)i sorarlar. De ki: “O’nun ilmi ancak Allah katındadır.” Ne bilirsin, belki de o saat yakındır. [bk. 2/; 16/1; 21/1; 25/; 54/1]

. Şüphe yok ki Allah, (kendisini veya hükümlerini tanımayıp) küfre sapanları lanetlemiş (rahmetinden kovmuş) ve onlara içinde ebedî kalacakları çılgın alevli bir ateş hazırlamıştır. Onlar artık ne bir dost ne bir yardımcı bulurlar.

66. O gün, onların yüzleri ateşte evirilip çevirilirken; “Ah! Keşke biz, Allah’a itaat etseydik, Peygamber’e de itaat etseydik.” diyecekler.

67. Ve diyecekler ki: “Ey Rabbimiz! Doğrusu biz, efendilerimize ve büyüklerimize (onların isteklerine, hevâlarına ve çağırdıklarına) uyduk, (onlar) da bizi (hak) yoldan saptırdı.” [krş. 2/; 25/]

68. “Ey Rabbimiz! Onlara azaptan iki kat ver ve onları büyük bir lanetle rahmetinden kov.”[17]

69. Ey iman edenler! (Resûl’e karşı tıpkı) Musa’yı (iftira ile) incitenler gibi olmayın. Nihayet Allah onu, dediklerinden temize çıkardı. O, Allah yanında yüzü (itibarı) olan idi.

. Ey iman edenler! ‘Allah’a saygılı olun/emirlerine uyun’ ve doğru söz söyleyin ki (Allah) işlerinizi düzeltsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, muhakkak ki en büyük bir başarıya/kurtuluşa ermiş olur.

72. Doğrusu biz emaneti (emir ve yasakları) yerine getirme sorumluluğunu göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de (onlar) bunu yüklenmekten kaçındılar ve on(un getireceği sorumluluk)tan korktular da onu insan yüklendi. (Eğer bunun gereğini yapmaktan kaçınırsa) cidden o çok zalim, çok cahil (demek)tir.[18] [krş. 59/21]

73. Böylelikle Allah, (bu emanete hainlik eden) münâfık erkeklerle, münâfık kadınlara, Allah’a ortak koşan erkeklerle, Allah’a ortak koşan kadınlara azap edecek, mü’min erkeklerle, mü’min kadınların tevbelerini de kabul edecektir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.


[1] Beydâvî. Ayrıca, karısını annesine benzeterek veya: “Sen bana artık anam gibisin.” diyerek boşayanın boşamasından dönmesi ancak kefaretle câizdir. [bk. 58/1- 4]

[2] Bu âyetle, hicretin ilk yıllarındaki, Ensar ile Muhacirler arasındaki din kardeşliğine bağlı olan mirasçı olunma durumu kalkmış, bu ancak vasiyet hükmüne bağlanmıştır. [bk. 4/33; 8/75]

[3] Hicret’in beşinci yılında Mekkeli Kureyş müşrikleri ve Gatafân kabilesi bütün kolları ile birleşik ordu (ahzâb) halinde Medine üzerine yürümüş ve Medine’de oturan yahudi Benû Nadir ve Benû Kureyza kabileleri de müslümanlarla olan ittifak antlaşmalarını bozup “Muhammed ve O’nunla birlikte olanların kökünü kazıma” söylemiyle onlara katılmıştı. (İbni İshak, III, vd.).

[4] Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin dahildir.

[5] İnce mânaları, Resûlullah’ın öğrettiği hüküm ve uygulamaları. [bk. 2/, ]

[6] İbadetle, tesbih, tahmîd, tekbir ve tehlîl ile. Kur’an tilâveti ve ilim ile meşgul olmak da zikir sayılır.

[7] Behiy (Kavramlar), s.

[8] Kur’an’ da ismi geçen tek sahâbî Hz. Zeyd b. Hârise’dir. Hz. Hatice tarafından satın alınıp Resûlullah’a hediye edilmiş, o da onu azat etmiş, sonra da Zeyneb bint Cahş (seafoodplus.infoâ) ile nikâhlamıştı. Peygamberimiz’in hatırı için evlenen Zeyneb, bir köle azadlısı ile evlenmeyi kendisine yediremiyordu. Bunu da Zeyd’e söylüyordu. Zeyd artık buna dayanamayıp Peygamberimiz’in “Hanımını yanında tut.” demesine rağmen boşamıştı. Bu arada Hz. Peygamber, Cenâb-ı Hakk’ın, onunla evleneceğine dair kalbine bildirdiğini gizliyordu. Fakat onda gözü yoktu. Olsa idi, daha önce kendisi alırdı. Ancak daha sonra Allah’ın emri üzerine onu nikâhlamıştı. Burada aslolan bir hikmetin, İslâm hukukuna ait bir hükmün ortaya çıkmasıdır. O da evlatlığın, evlat hükmünde olamayacağı, dolayısıyla onun bir din kardeşi olup ayrıldığı hanımıyla da evlenilebileceğidir. Allahu Teâlâ bu hükmü Resûlü’nde uygulamış oldu.

[9] Cehâlet, küfür ve şirkten, ilme ve İslâm’a uygun hayata.

[10] Melekler mü’minlerin bağışlanmasını ister. [krş. 40/]

[11] Kendileriyle nikâhlanıp da gerdeğe girmeden ve mehirleri belirlenmeden önce boşanan kadınların uygun hediyelerle gönülleri hoş edilmelidir. Eğer mehirleri belirlenmiş ise o zaman mehrin yarısı verilir. Ancak kendileriyle halvet-i sahîhada (başbaşa) bulunmamış olmak lazımdır. [bk. 2/]

[12] Hz. Safiyye ve Cüveyriyye (Celâleyn).

[13] Resûlullah’ın, Nisâ sûresinin üçüncü âyeti gelinceye kadar istediği kadar kadınla evlenebilmesi mümkün iken, en genç ve enerjik çağlarında (25’ten 55 yaşına kadar) tek evli olarak yaşadı. Ancak 55 yaşında Hz. Ebû Bekir’in kızı Hz. Âişe ile evlenerek kendisini ikinci hanım olarak aldı. Bu ise, kız olarak aldığı tek hanımıdır. Bundan sonra hayatının kalan kısa müddeti içinde çeşitli sosyal ve siyâsî sebep ve maksatlarla hanımlarının sayısı dokuza kadar ulaşmıştı. Ancak meşru şartlara uygun olarak dörde kadar evlenmeye müsaade eden âyet-i kerîmeden sonra, yalnız Peygamber’e mahsus olarak, hanımları yanında kaldı. Çünkü Peygamber hanımları mü’minlerin annesi olup kimseyle evlenemezdi.

[14] Zebîdî, XI, hadis no: Mü’min kadınlar, kâfir kadınların yanında da açılıp saçılamazlar. [Râzî, XVIII, ]

[15] Yüce Allah’ın peygamberine salavâtı; ona rahmet etmesi ve onun şânını yüceltmesidir. Meleklerin salavâtı Peygamber’in şânını yüceltme ve mü’minlere bağış dilemesidir. Mü’minlerin de Hz. Peygamber’e salât ve selam getirmesidir. Selef imamlarına ve müfessirlere göre bu emir, hükmün vâcip olduğunu ifade eder. Salât ve selam Allah’ın rahmetine, Peygamber’in şefaatine ve duaların kabulüne vesiledir. İsmi anılınca salavât getirmeyenlere, gerek Hz. Peygamber’in gerekse meleklerin bedduaları vardır. Salavât “Allâhümme salli alâ Muhammed” demek, selam “es-Selâmu aleyke eyyühennebiyyü” demektir; birçok çeşidi de vardır (Zebîdî, XI, Hadis no: ; Elmalılı, V, ).

[16] İslâm öncesi (câhiliyyede) satılık köle/cariye kadınların vücutlarının çoğu çıplak bulunur, göz ve gönül doldurucu oluşuna göre fiyat biçilirdi. İslâm’ın gelişi ile bu durumun kalkmasına rağmen, toplum ahlâkını bozan çağdaşlık görünümü altında, gönüllü cariyelerin, nikâhsız/metreslerin veya zevk, macera ve teşhir düşkünü kadınların ortaya çıkıp çoğalması iffetsiz erkeklere hoş gelse de, meydana gelen gayr-i meşrûluklar ve neticeleri hakiketen çok üzücüdür.

[17] Allah’ın emirlerini gereksiz gören ve insanları hidayetten uzaklaştıran önderlerle, hayatı için bir tehlike olmadığı halde onların peşinden gidenler, hesap gününde birbirine düşman olacaktır. [bk. 2/; 7/38; 31/21; 34/31]

[18] Eğer insan, ilâhî teklifi unutur, nefsine uyar ve aklını putlaştırarak işlerini Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda değil de kendi hevâ ve hevesine göre yaparsa, hem cahil hem de zalim olduğu bildiriliyor.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir