elin üşümesi / Ayak Üşümesi Nedir ? Ayak Üşümesi Neden Olur ? | Talus Ayak Sağlığı

Elin Üşümesi

elin üşümesi

Asla Isınmayıp Sürekli Üşüyen El ve Ayaklarınız Ciddi Rahatsızlıkların Belirtisi Olabilir!

Haberler

Sağlık

Hastalıklar

Asla Isınmayıp Sürekli Üşüyen El ve Ayaklarınız Ciddi Rahatsızlıkların Belirtisi Olabilir!

Özellikle şu zamanlarda üşümemesine rağmen el ve ayaklarını bir türlü ısıtamayanlardansanız bu durumun altında farklı nedenler yatıyor olabilir. 

Not: En doğru bilgi için uzmana danışın.

Bazılarımız sıcak bir yerde de olsa her zaman soğuk kalabilen el ve ayaklara sahip.

Bazılarımız sıcak bir yerde de olsa her zaman soğuk kalabilen el ve ayaklara sahip.

Elleri, ayakları bazen o kadar soğuk oluyor ki dokundukları her şeyi buza çevirebilirler.

Tamam, biraz abartmış olabiliriz ama bazen üşüyen el ve ayaklarını kesmek istiyorlar, bu bir gerçek.

Tamam, biraz abartmış olabiliriz ama bazen üşüyen el ve ayaklarını kesmek istiyorlar, bu bir gerçek.

Bu sürekli üşüme hissi gün içinde rahatsız edici olmanın yanında bazı sağlık sorunlarının habercisi de olabiliyor.

Peki bu rahatsızlıklar neymiş gelin birlikte bakalım:

1. El ve ayak üşümesinde en çok karşılaşılan sorunlardan biri anemi.

1. El ve ayak üşümesinde en çok karşılaşılan sorunlardan biri anemi.

Demir eksikliğini gidermede şu besinlerden yararlanabilirsiniz:

2. Peliferik arter hastalığı

2. Peliferik arter hastalığı

3. Diyabet

3. Diyabet

4. Hipotroidi

4. Hipotroidi

5. Raynaud Sendromu

5. Raynaud Sendromu

6. B12 eksikliği

6. B12 eksikliği

7. Sigara içmek

7. Sigara içmek

8. Düşük tansiyon

8. Düşük tansiyon

9. Stres veya bazı psikolojik durumlar

monash.pw

Yetersiz sıvı tüketimi

 Yetersiz sıvı tüketimi

Bunlar dışında, yaptığınız meslek ve kullandığınız ilaçlar da bu soruna neden oluyor olabilir.

Nedenini öğrenmek için mutlaka bir doktora danışın.

Kaynak: 1, 2

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

&#;ş&#;mek Nedir ve Neden Olur?

Kişilerin yaşamı boyunca karşılaştığı sağlık problemlerine bağlı olarak çeşitli klinik belirtiler meydana gelebilir. Bu belirtiler hastalıkların teşhisinde anahtar rol oynar ve tanı için gerekecek laboratuvar veya görüntüleme yöntemlerinin belirlenmesinde yardımcıdır. Tedavi sürecinde hastalığın iyileştirilmesi ile birlikte kontrol altına alınması veya tamamen giderilmesi hedeflenir. Hastalık belirtileri arasında sık görülenlerden biri üşümedir.

Üşümek Nedir?

Üşüme hissi, vücutta aşikâr bir neden olmadan vücudun soğuk hissedilmesi olarak tarif edilebilir ve sıklıkla vücut kaslarının ritmik kasılıp gevşemesiyle karakterize titreme ile birliktelik gösterir. Üşüme meydana gelen kişilerde kasların gerginleşmesinin yanında cilt altı damarlarda da kasılmaya bağlı cildin soluklaşması ve soğuması meydana gelebilir. Üşüme hissi çeşitli sağlık sorunlarının varlığında önemli bir klinik belirti olarak karşımıza çıkar. Bu bakımdan ateşle birlikte olan üşüme hissi enfeksiyon hastalıkları açısından anlamlı olabileceği gibi farklı sağlık sorunlarının seyrinde de üşüme görülebildiğinden ek inceleme yapılması gerekebilir.

Üşüme Hissi Neden Olur?

Vücudumuzun yaşamını sürdürebilmesi için vücudu oluşturan hücrelerimizin yaşamsal fonksiyonlarını ve biyokimyasal olayları en uygun koşullarda devam ettirmesi gerekir. Bu koşullar arasında yeterli sıvı varlığı, ortam pH değeri, ortam sıcaklığı gibi parametreler sıralanabilir. Vücudumuzun ideal sıcaklığı 35,5 ila 37,5 arasında belirlenmiş olup ortalama 36,7 olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında olan değerlerde hücrelerin fonksiyonları bozulmaya başladığı gibi çeşitli hastalıklar ortaya çıkabilir.

Vücudun ideal sıcaklığı beynimizin belirli merkezlerinin çalışmasıyla düzenlenir. Hipotalamus adı verilen ve vücudun otomatik olarak gerçekleşen iç organ fonksiyonlarının düzenlenmesinden sorumlu olan beyin merkezi kan dolaşımı vasıtasıyla vücut sıcaklığı sürekli ölçerek çeşitli yollarla sıcaklığı ideal aralıkta tutar. Ancak bazı hastalıklarda bu sıcaklık ölçümü ve kontrol mekanizmalarında aksaklıklar yaşanabilir. Bunun sonucunda vücudun hedeflediği sıcaklık değerleri değişebilir ve kişide ateş ortaya çıkabilir.

Ateş gelişmesi halinde vücut sıcaklığı normalin üstüne çıkacağından kişi, bulunduğu ortam sıcaklığını ideal olmasına rağmen daha düşük hissetmeye başlar. Bu ise üşüme hissine neden olur. Bunun dışında vücut sıcaklığının algılanmasında bozukluklar, vücut sıcaklığının normalden çok düşmesi, sıcaklığı algılayan sinir hücrelerinin zarar görmesi gibi problemler sonucunda da üşüme hissi ortaya çıkabilir. Üşüme hissi çok çeşitli sağlık problemlerinin varlığında izlenebilen bir klinik belirtidir; aşağıda bu problemler özetlenmiştir:

  • Solunum yolu enfeksiyonları: Burun mukozası, geniz, yutak, gırtlak gibi üst solunum yolları veya bronş, bronşiyol, akciğer dokusu gibi alt solunum yollarını etkileyen virüs veya bakteri enfeksiyonlarında iltihaplanmanın derecesine göre üşüme görülebilir.
  • Mide-bağırsak enfeksiyonları: Mide ve bağırsak dokusunu etkileyerek iltihaplanmaya yol açan ve kusma-ishal yoluyla sıvı kaybına neden olan virüs veya bakteri enfeksiyonlarının seyrinde üşüme izlenebilir.
  • İdrar yolu enfeksiyonları: Üretra, mesane gibi alt idrar yollarının enfeksiyonlarında iltihaplanmanın düzeyine bağlı olarak üşüme görülebilir. Bunun yanında enfeksiyonunun daha yukarı bölgelere ve böbreklere ulaşması halinde titremeyle yükselen ateşin yanında ciddi üşüme semptomu izlenebilir.
  • Menenjit: Beyin zarlarının iltihaplanması anlamına gelen menenjit enfeksiyonlarında yüksek ateşle birlikte üşüme titreme meydana gelebilir. Menenjite benzer şekilde iç organların diğer enfeksiyonlarında (kalp zarı iltihaplanması – endokardit, karaciğer iltihabı – hepatit gibi) üşüme ortaya çıkabilir.
  • Hipotiroidi: Tiroit bezinin yeterli miktarda tiroit hormonu üretememesi halinde hipotiroididen söz edilir. Bu durumda vücudun metabolizmasının düzenlenmesinden sorumlu hormonların yetersizliğine bağlı olarak metabolizma hızı azalır. Sonuçta daha az kalori tüketimiyle vücut sıcaklığı düşer, dokuların canlılığı zayıflar, cilt soluklaşarak cilt altı damarlar büzüşmesi gerçekleşir. Tüm bu süreçlerin sonunda hastada yaygın üşüme şikâyeti gelişebilir.
  • Romatolojik hastalıklar: İltihaplı eklem romatizması (romatoid artrit), lupus gibi romatolojik hastalıklarda iç organlarda ve diğer dokularda yaygın iltihaplanma gerçekleşebilir. İltihabi reaksiyona bağlı vücut sıcaklığı arttığından kişide ortam sıcaklığının düşük hissedilmesine bağlı üşüme görülebilir.
  • Kansızlık (anemi): Kan dolaşımında solunumla alınan oksijenin dokulara ulaştırılmasında görevli kırmızı kan hücrelerinin miktarındaki yetersizliklerde, kansızlıktan veya anemiden söz edilir. Ciddi anemi durumunda dokulara yeterli miktarda oksijen sunulamadığından metabolizma olumsuz etkilenir ve sonuçta metabolizmadaki düşüklüğe bağlı üşüme şikâyeti gelişebilir.
  • Vitamin ve mineral eksiklikleri: Kansızlığa benzer şekilde vücut sıcaklığının düzenlenmesinde etkili mekanizmalarda aksaklıklara yol açan belirli vitamin veya minerallerin yetersiz alınması halinde üşüme görülebilir.
  • Kalp-damar hastalıkları: Cilt damarlarının damar sertliği gibi kalp-damar hastalıklarına bağlı fonksiyon kaybına uğraması sonucunda vücudun belirli bölgelerinde üşüme şikâyeti ortaya çıkabilir.
  • Diyabet: Kan şekerinin kontrolsüz şekilde uzun süre yüksek seyretmesi durumunda el ve ayaklarda sıcaklık ve dokunma hislerinden sorumlu sinir hücreleri zarar görür. Sonuçta hastada el ve ayaklarda üşüme hissi ortaya çıkabilir.
  • Böbrek hastalıkları: Şeker hastalığına benzer şekilde böbrek yetmezliği durumunda sinir hücreleri için toksik olabilecek maddelerin kan düzeylerinin artmasına bağlı üşüme şikâyeti gelişebilir.
  • Hipotermi: Vücut sıcaklığının 35,5 ve altına düşmesi halinde doğrudan üşüme hissi meydana gelir.

Üşüme Tedavisinde Neler Yapılır?

Üşüme hissinin gelişmesinde etkili olan altta yatan hastalığa bağlı olarak üşümenin giderilmesinde uygulanacak tedavi farklılık gösterir. Özellikle enfeksiyonlar veya vücut sıcaklığını artırabilen diğer iltihaplı hastalıklarda görülen ateşin çeşitli ilaçlar veya yaşam tarzı değişiklikleri ile düşürülmesi üşüme hissinin giderilmesinde etkilidir. Bunun dışında kalan durumlarda altta yatan sebebin spesifik tedavisi uygulanmalıdır.

Ateş düşürücü etkiye sahip ilaçlar, enfeksiyonların ve diğer iltihabi rahatsızlıkların tedavisinde sıklıkla kullanılır. En yaygın kullanımı olan ateş düşürücüler arasında asetaminofen veya parasetamol, ibuprofen gibi steroid dışı anti-inflamatuvar ilaçlar ve aspirin yer alır. Bunun dışında vücudun koltuk altı, kasık ve boyun gibi kıvrım bölgelerine yerleştirilen soğuk uygulamaları ile vücut sıcaklığının normal sınırlara çekilmesi mümkündür. Hastalık dönemlerinde ılık duş alınması yararlı olabilir.

Hipotiroidi ve diyabet gibi dahili hastalıklarda altta yatan nedenin tedavisinin uygulanması önemlidir. Hipotermiye bağlı üşümelerde vücut sıcaklığının kademeli olarak yükseltilmesi gerekir. Besin yetersizliğine bağlı gelişen üşüme durumlarında yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığının kazanılması tedavide esastır.

Ellerim neden soğuk

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

El ve ayakların fazlaca üşümesi, zaman zaman soluk ve hafif mor bir görünüm alması, bilhassa kadınlar ve genç kızlarda sık rastlanan bir sorundur.

Bu problemin en sık görülen sebebi, ilk defa Dr. Raynaud tarafından tanımlanan ve bu nedenle "Raynaud hastalığı" olarak bilinen sağlık sorunudur.

Raynaud hastalığında özellikle parmaklarda, burun ucu ve kulaklarda soğuğa (ya da başka bir strese) cevap olarak soğukluk, solukluk ve uyuşukluk hissi ortaya çıkar. Bu durumun temel nedeni cildin uç bölgelerinde kanlanmanın yani beslenmenin azalmasıdır. Kan damarlarında gelişen bozukluklar, özellikle atardamarda oluşan kasılmalara bağlı daralmalar, o bölgeye giden kanı azaltmakta, uyuşma, solukluk, morarma, üşüme, hatta ağrıya yol açmaktadır.

Seyrek olarak başka bazı hastalık süreçlerinde de aynı sorunla karşılaşmak mümkündür. Bu durumda bir Raynaud hastalığı değil "Raynaud fenomeni" söz konusudur.

SEBEPLERİ SAYMAKLA BİTMEZ

Raynaud hastalığının nedeni tam olarak bilinmemekte, ama soğuğun ve/veya stresin kolaylaştırıcı, tetikleyici etkisi bilinmektedir. Aslında normalde de soğuğa maruz kaldığınızda (soğuk havalarda veya elinizi soğuk suya değdirdiğinizde), bedeninizin uç kısımları ısı kaybeder. Isı kaybını önlemek için otomatik sistemler devreye girerek el ve ayaklarınıza giden kanı azaltır. Bu normal fizyolojik tepkinin abartılması halinde hastalık ortaya çıkmaktadır.

Buzluktan bir şey çıkardığınızda, soğuk havayla birden bire karşılaştığınızda, soğuk suyla elinizi yıkadığınızda, hatta bazen küçük ısı azalmalarında bile yukarıdaki sorunlar ortaya çıkabiliyor. Ayrıca Skleroderma, Romatioid Artrit, Sjögren Sendromu, Lupus gibi romatizmal hastalıklarda da benzeri sorunlar yaşanabiliyor.

El bileğinde bulunan Karpal Tünel’den geçen ana sinirin sıkışması (Karpal Tünel Sendromu) durumunda Raynaud atakları oluşabiliyor. Ergotamin içeren migren ilaçları, hipertansiyon tedavisinde kullanılan Beta Reseptör engelleyicileri, östrojen ihtiva eden haplar da bu atakları tetikleyebiliyor. Sigara içmek potansiyel bir risk olabiliyor. Kısacası Raynoud fenomeni denilen bu durumun pek çok sebebi olabiliyor.

TEDAVİSİ YOK AMA KONTROLÜ MÜMKÜN

Teşhis çoğu kez hastanın anlattıkları ile konuluyor. Bazen soğuk hava veya suyla simülasyon testleri yapılabiliyor. İmkanı olan merkezlerde daha doğru bir teşhis için Kapilleroskopi testinden yararlanılabiliyor. Sorunun başka bir hastalıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığını araştırmak için de Anti-nükleer Antikor testi, Sedimantasyon hızı testi gibi kan incelemelerine başvurulabiliyor.

Hastalığın korkutucu bir sonucu yok. Bazı durumlarda ülser ya da kangren oluşabiliyor ama bunlar çok nadir görülen durumlar. Raynaud hastalığının tedavisi ne yazık ki şimdilik yok Soğuktan ve stresten korunmak, sigarayı bırakmak, egzersiz yapmak öneriliyor. Çok nadiren B3 vitamini olarak da bilinen Niasin’den faydalanmak yardımcı olabiliyor. Bu vitaminin yan etkileri (yüz kızarması, ateş basması, baş ağrısı) nedeniyle uzman birinin kontrolü altında kullanılması gerekiyor.

Eğer böyle bir sorununuz varsa tıbbi yardım isteyin, ama korkmayın! Çoğu kez yukarıda anlattığımız önlemlerin yeterli olacağını unutmayın.

Ağrı kesiciler baş ağrısı yapabiliyor

Baş ağrınızı geçirmek için kullandığınız ağrı kesici ilaçların, sık ve aşırı kullanımları önerilmemektedir. Eğer bu ilaçları önerilen dozlardan fazla ve sıkça alıyorsanız, ilaçlar var olan baş ağrınızı daha da kötüleştirebilmekte ya da hemen her gün yineleyen farklı özelliklerde yeni bir baş ağrısının gelişmesine neden olabilmektedir. Bu duruma "aşırı ilaç kullanımı baş ağrısı" diyoruz.

Eğer;

Bir ayda 15 günden fazla baş ağrılı gün tanımlıyorsanız,

Migren için özgün olan Triptan, Ergot gibi ilaçları ayda 10 günden fazla kullanıyorsanız ya da ağrı kesicileri bir ayda 15 günden fazla alıyorsanız ve bu durum en az 3 aydır devam etmekte ise,

İlaçların kesilmesinden sonra ağrınız düzeliyorsa "aşırı ilaç kullanımı baş ağrısı" tanısı akılda bulundurulmalıdır.

aaltintaş@monash.pw

Teknolojik güzelliğin yeni ustaları

Teknofarmasötik deyimini yeni duyuyor olmalısınız. Bu deyim lazer ya da radyo frekansının uygulandığı cilt gençleştirme yöntemleri için kullanılıyor. Bu girişimlerde kullanılan cihazlar son derece özel etkilere sahip. Ancak her lazeri bu amaçla kullanmanız mümkün değil ya da radyo frekansı veren her cihaz aynı etkiyi sağlamayabiliyor. Kısacası her teknoloji aynı düzeyde başarılı olmuyor.

Başarılı olan teknolojiler yeni nesil lazerler ile radyo frekansı içeren Titan, Thermage gibi yöntemler Bu yöntemlerin tümü aynı şekilde yani cildin orta tabakası ısıtılarak ve bu yolla cildi daha fazla kollajen üretmeye yönelterek etki ediyor. Kollajeni artan cilt yoğunlaşıyor, sertleşiyor, gerginleşiyor. Sonuçta kırışıklık ve sarkmalarda belirli ölçüde iyileşme elde ediliyor.

Bu iyileşmenin ne oranda olacağı biraz teknolojiyi uygulayanın yeteneğine, biraz cihazın gücüne, verimliliğine ama en çok da sizin cildinizin kollajen üretme yeteneğine bağlı İşte bu nedenle lazer veya radyo frekansı ile alınan sonuçlar hastadan hastaya değişebiliyor. Sonuçların kalıcı olabilmesi için belirli aralıklarla tekrarlanmasının yararlı olacağını da belirtelim.

Hamileler ve emzirenler diyet yapmamalı

Anne adayı hanımları ve bebeğini emzirmeyi düşünen anneleri bekleyen önemli yanlışlardan biri de kilo problemini bu dönemlerde gündemde tutmaktır. Yapılması gereken, hamilelik ve emzirme dönemlerini birer yağlanma, kilo alma veya diyet yapma zamanı haline getirmemektir.

Hamile veya emzikli annelerin "Bebek doğuracağım" veya "Çocuk emziriyorum" diyerek gereğinden fazla kalori almaları gerekmiyor. Doğru ve dengeli beslenen her anne hamileliğini makul bir kilo alımı ile tamamlayabiliyor. Doğumu takip eden ay süresince de bu kilolar dengeli ve yeterli beslenen annelerde kolayca yok oluyor.

Hamilelik döneminde kilo almamak için yeteri kadar beslenmemek veya emzirirken ağır diyetlere girmek de bir o kadar tehlikeli Araştırmalar, anne sütünün miktarının besin tüketimi ile alakalı olmadığını gösteriyor. Emziren her anne dengeli beslendiği sürece yeterli miktarda süt üretebiliyor. Anne sütünün kalitesinin artırılması için mutlaka yoğurt, et, süt, yumurta yenmesi gerekiyor. Ayrıca haftada en az iki-üç kez balık yemek gerekiyor. Ölçülü miktarlarda fındık, ceviz, özellikle çinko ve magnezyum bakımından sütü zenginleştiriyor. Kahvaltı gevrekleri, tam buğdaydan yapılmış ekmekler, bulgur ile hazırlanmış yemekler, kuru baklagillerin de unutulmaması gerekiyor. Eğer anne sütü E vitamininden daha zengin hale getirilmek isteniyorsa, güneşlenmenin ve E vitamininden zengin besinlerin tüketilmesinin ciddi faydası olacaktır.

Kısacası; gebelerin ve emziren annelerin kilo ile ilgili düşüncelerini mutlaka kadın doğum ve çocuk sağlığı uzmanlarıyla paylaşmaları şart gibi görünüyor.

[email protected]

Gazlı içeceklerden kaçının

Harvard Üniversitesi Beslenme Bölümü, dünyanın en ünlü besin araştırması kurumları arasında yer alıyor. Bu kurumların düzenli olarak yayınladığı "Beslenme Mektupları", "Beslenme-Sağlık İlişkisi" ile ilgili çalışmalarda referans olarak kabul ediliyor. Harvard Üniversitesi’nin yaptığı yeni ve büyük bir çalışmada uzun süre gazlı içecekleri fazla miktarda tüketenlerde şişmanlama riskinin yüzde 31, kötü kolesterolün yükselme olasılığının yüzde 32, kan şekeri artışının ise yüzde 25 oranında yükseldiği ortaya çıktı. Araştırma sonuçlarına göre gazlı içecekleri fazlaca tüketenleri bekleyen bir başka tehlike de hipertansiyona yakalanma olasılığının artması.

İnsülin hapı geliyor

Şeker hastalarını en çok korkutan haber, kendileri için insülin kullanımının zorunlu hale geldiğidir. Her gün bir veya birkaç kez iğne yaptırmayı hiç kimse istemez. Özellikle bir diyabet hastasıysanız ve bu iğneleri ömür boyu yapacağınızı öğrenirseniz, üzülmeniz son derece normaldir.

İnsülinin iğne yapılmadan da kullanılmasının mümkün olup olmayacağı yıllardır araştırılıyor. Birçok yol denendi. Neredeyse denenmeyen yöntem kalmadı. Önemli bir ilaç üreticisi burundan tatbik edilen bir insülin tipini geliştirdi ve hastaların hizmetine sundu. Daha önce yapılan "insülin hapı" denemeleri ise sonuç vermedi.

İngiltere’nin ünlü bilim kuruluşlarından Cardiff Üniversitesi’nde yapılan yeni bir çalışmanın sonuçları ise bu umudu yeniden gündeme getirdi. Bu üniversitede yapılan çalışmalarda, insülinin hap şeklinde kullanılabileceğini gösteren ciddi sonuçlara ulaşıldı.

İftar ve sahurda uzak durmanız gerekenler

Aşırı tuzlu besinler (turşu, tuzlu kuruyemişler, cips, hazır çorbalar ve bulyonlar)

Çok sıcak yemekler

Çok yağlı kavurmalar ve kızartılarak hazırlanmış yiyecekler

Kremalı ve ağır soslu yiyecekler

Hamur tatlıları

Tüm bu yiyecekler, yükselme eğilimi gösteren tansiyon ve kan şekeri; reflü, gastrit gibi mide rahatsızlıkları; gaz, şişkinlik, kabızlık ve spastik kolon gibi bağırsak sistemi rahatsızlıklarına karşı, dikkat edilmesi gerekenler yiyeceklerdir. Buzdolabınızın içinde değil, dikkat edilmesi gerekenler listesi olarak üzerinde asılı kalsın!

Ramazanı mevcut kilonuzla tamamlamak istiyorsanız

Sahurda yediklerinize dikkat edin! Kan şekerinizin kontrolüne yardımcı olması için düşük glisemik indeksli besinleri tercih edin.

Pişirme yönteminiz sağlıklı olsun:

á Et yemekleri hazırlarken, yapısındaki fazla yağı pişirmeden önce mutlaka ayırın veya az yağlı etleri (dana eti, tavuk, balık, hindi eti veya soya kıyması gibi) tercih edin.

á Tavuğun derisini pişirmeden önce veya sonra ayırın.

á Göğüs eti gibi tavuğun yağsız kısımlarını (beyaz eti) tercih edin, but, kanat gibi (siyah et) daha yağlı kısımlarını tüketmeyin.

Fırında, ızgara veya rosto şeklindeki pişirme yöntemlerini tercih edin, kızartma yönteminden uzak durun.

Sebze yemeklerini buharda veya haşlama yöntemi ile hazırlayın, ekleyeceğiniz sıvı yağın miktarını diyetinizdeki miktarı göz önünde bulundurarak ilave edin.

Yağ tüketimine dikkat edin:

á Soğanı, tencereye ilave edilecek az miktarda su ile veya direkt sebzelerin içinde, yağda kavurmadan pişirin.

á Pirinç, şehriye veya bulgur gibi tahılları pişirirken taze otlarla (nane, fesleğen gibi) baharatlar ve yağı alınmış tavuk suyu ile hazırlayın, üzerine yağ ilave etmenize gerek yoktur.

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır