burundan beyaz kan gelmesi / One moment, please...

Burundan Beyaz Kan Gelmesi

burundan beyaz kan gelmesi

Ağızdan gelen kan neyin habercisi?

Ağız yoluyla olan kanamanın genellikle mide, yemek borusu ve on iki parmak bağırsağından kaynaklandığını belirten uzmanlar, ülser, ağır gastrit, enfeksiyonlar ve sindirim sistemi tümörlerinin de kanama nedeni olabileceğini söylüyor.

Ağızdan kan gelmesi durumunda önce kanın kaynağının tespit edilmesi gerektiğini belirten Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Mehmet Öztürk, “Birçok vücut kısmının dışarı bağlantısı olan ağız buralardan meydana gelen kanamalardan direk olarak etkilenecektir” dedi ve ağızdan kan gelmesiyle ilgili şu bilgileri verdi:

“Burun kanamalarında geriye doğru kaçan kan burun ve ağız arasında ki bağlantı sayesinde ağız içine gelir ve buradan dışarı çıkabilir. Aşırı öğürerek meydana gelen kusmanın ardından yemek borusundaki aşınmadan dolayı da ağızdan kan gelmesi görülebilir. Tüm bunların ayrımına varmak ancak iyi bir incelemenin ardından mümkündür. Kişide öksürüğü takiben ağızdan gelen kan daha çok akciğer ve solunum yollarını düşündürürken bulantı ve kusmanın ardında kanamanın olması, beraberinde yemek artıklarının olması mide ve yemek borusunu öncelikle akla getirir. Akciğerler kaynaklı olan kanama hava ile daha fazla temas ettiği için köpüklüdür. Öncesinde yoğun alkol alımı olan, hepatit, siroz gibi karaciğer hastalıkları olan kişilerde ise mide kanaması veya yemek borusunda varis kanaması ilk akla gelmesi gereken durumlardan biridir.

Kanın rengi ve miktarı da sebebi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Parlak kırmızı renkte, az miktarda kan daha üst kısımlardan (burun, boğaz bölgesi) kanama ihtimalini arttırırken kahve telvesi renginde bir kan midede beklemiş kanı gösterir. Aşırı miktarda taze kan gene mide ile ilgili ciddi kanamalarda gözlenmektedir. Hayati tehlike oluşturabilecek kanamaların başında sıklıkla Üst Sindirim Sistemi kanamaları gelmektedir.

ÜST SİNDİRİM SİSTEMİ KANAMALARI
Üst sindirim sistemi yemek borusu, mide ve onikiparmak bağırsağından oluşur. Üst sindirim sistemi kanamaları ile bu organlarımızda meydana gelen kanamaları ifade etmekteyiz. Üst sindirim sistemi kanamaları, acil hastaneye yatış sebeplerinin yaklaşık yüzde 10’unu oluşturur. Kanamadan ölümlerin büyük çoğunluğu kanama ile birlikte ciddi kanama dışı hastalığı olan yaşlı hastalarda görülür. Hastaların risklerini tespit etmekte ilk 24-48 saat içinde yapılan endoskopi (Gastroskopi) büyük önem taşır. Üst sindirim sistemi kanaması geçiren hastalar genellikle kahverengi kusma ve/veya siyah dışkılama ile doktora başvurur.

Üst Sindirim sistemi sistem kanamalarının sebepleri şunlar olabilir:
Peptik ülser hastalığı (Mide ve onikiparmak bağırsağı ülserleri),
Yemek borusu ve midenin varisleri,
Gastritler,
Daha çok alkol kullananlarda gördüğümüz aşırı öğürmeye bağlı mide girişinde yırtık oluşması,
Tümörler,
Sirozlu hastalarda görülen mide mukozasındaki değişiklikler sebebiyle meydana gelen kanama,
Mide de bazı kişilerde yüzeysel damarların kanamaları,
İntihar girişimi-örneğin çamaşır suyu içimi,
Tıbbı müdahalelerin komplikasyonu olarak (ERCP komplikasyonu olarak).

Tüm dünyada Üst Sindirim Sistemi Kanamaların en sık sebebini peptik ülser hastalığı oluşturur (yüzde 60’ından fazlasından sorumludur). Peptik ülserlerin çoğu Helikobakter pylori mikrobu ve anti-romatizmal ilaç kullanımı sebebiyledir. Kanamaların yaklaşık yüzde 80’i kendiliğinden durma eğilimindedir, medikal tedavi ile kanamanın durdurulmasına ve kan kaybının yerine konulmasına çalışılır. Kalan yüzde 20’sinde kanamanın durdurulmasında ve tekrar kanamanın önlenmesinde endoskopik müdahaleler gerekli olabilir. Üst Sindirim sistemi endoskopi kanamanın sebebini belirlemede (Varis, peptik ülser kanaması, damar kanamaları, kanser vs), kanamaya ait risklerini değerlendirmede (Endoskopik bulgulara göre riskler, yoğun bakıma yatma gereği ve taburcu olma belirlenir), endoskopik müdahale ile kanamayı durdurmakta önem taşır.

Hastalar tarafından bilinmesini istediğim iki önemli nokta var. Birincisi, üst sindirim sitemi kanamalarının büyük çoğunluğunda ağızdan kırmızı kan gelmez. Midenin asidi ile karşılaşan kan anında kahverengi olur. Yani midesi kanayan hasta kahverengi kusar. Halkımız bunu kahve telvesi veya kızılcık şerbeti gibi kustum diye ifade eder. İkincisi ise makattan kırmızı kanama genellikle üst sindirim sistemi kanamalarında olmaz.

KANAMALARDA TANI NASIL KONUR?
Öncelikle hastanın öyküsü dinlenir. Hastanın şikâyetleri tanıda çok önemlidir.
Fizik muayenede barsak seslerinin artışı, rektal tuşe önemlidir.
Varsa, kusma ve/veya gaita materyalinin incelenmesi gerekir.
Kanamanın üst / alt sindirim sisteminden olduğu ayırıcı tanısı yapılmalıdır.
Nazogastrik sonda mideye yerleştirilerek kan gelip gelmediğine bakılır.
Üst/alt sindirim sistemi endoskopisi, anjiografi, sintigrafi gibi tetkikler kullanılmaktadır.

TEDAVİDE ÜÇ YÖNTEM UYULANIYOR
Kanayan lezyon kesin olarak saptandıktan sonra ona özel tedaviler uygulanır. Bunlar genel olarak aşağıdaki gibi sınıflandırılır:
1. İlaç tedavisi
2. Endoskopik yöntem eşliğinde yapılan tedaviler
İnjeksiyon,
Termal yöntemler,
Termal yöntem + ilaç injeksiyonu,
Ligasyon,
Angiografik tedaviler,

3. Cerrahi tedaviler.

SAĞLIK HABERLERİ

Rüyada burnundan beyaz kan gelmesi görmek tabiri

Rüyada burnundan beyaz kan gelmesi görmek sıkıntıların ve sorunların kısa süre içinde ortadan kalkacağına, aile hayatında çok güzel günler görüleceğine, yaşamın belli bir düzene oturacağına, çok güzel günler geçireceğine, çok büyük ve hayırlı kazançlar ile çok hayırlı işlere imza atılacağına, çok büyük maddi ve manevi zararlar göreceğine, tabir olur.

Ayrıca rüyada burnundan beyaz kan gelmesi görmek sorunlarından ve sıkıntılarından bu sayede kurtulup çok büyük bir çaba ile daha iyi çalışmalar ortaya koyacağına, iş hayatı içinde hiç hayal edilmeyecek mevkilere terfiler alınacağına, kariyerini çok daha iyi yerlere taşıyacağına, insanlar tarafından tercih edilen bir kişi olacağına, insan ilişkilerinin daha iyi bir hal alacağına, yorumlanır.

  • yaşayacağı eğlenceli alamet eder.

Dini olarak rüyada burnundan beyaz kan gelmesi görmek tabiri

Dini olarak rüyada burnundan beyaz kan gelmesi görmek çok kazançlı bir işe sahip olunacağına, karakterinin gittikçe oturmaya başlayacağına, hayırlı ve güzel işler yapacağına ve insanlar arasında saygın kimse haline geleceğine, sonrasında pişman olsa da kayıpların telafi edilmesi mümkün olmayan hale geleceğine, kendisi için neyin doğru, yatırım yapılabilecek kadar para tasarrufunda bulunulacağına, fakirlikten kurtulmaya, uzun zamandan beri beklenen bir haber geleceğine, delalet eder.

Psikolojik olarak rüyada burnundan beyaz kan gelmesi görmek yorumu

Psikolojik olarak rüyada burnundan beyaz kan gelmesi görmek zor günler geçirenlerin, hayırlı bir kısmetle mutlu bir yuva kurma yolunda adım atılacağına, işinden çıkarılacağına, çok büyük bir malvarlığına sahip olacağına, aile hayatında birlik ve beraberlik içinde olunacağına, alınan bazı kararlar doğrultusunda rüya sahibini maddi ve manevi olarak sömüren kişilerin hayatından çıkarılacağına, onların içindeki ahlakı ve güzel davranışları ortaya çıkarmalarına vesile olacağına ve günahkâr olan kimseleri yolundan çevireceğine, yorumlanır.

Kan bileşenleri

yazar:  Maria Yiallouros, Erstellt am 2019/08/26, türk tercüman:  Dr. med. Ebru Saribeyoglu, Last modification: 2019/10/11 https://kinderkrebsinfo.de/doi/e210582

Kanın yaklaşık %60’ı, beyaz-sarı renkli, öncelikli olarak su, çeşitli proteinler, tuzlar, eser elementler ve vitaminler‎den oluaşan kan plazması‎ndan meydana gelir. Kanın %40’ı ise kan hücre‎leri diye adlandırılan hücrelerden oluşur. Kanda değişik oranlarda bulunan ve değişik görevlere sahip üç çeşit hücre bulunmaktadır:

  • Kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar, eritrositler)
  • Beyaz kan hücreleri (akyuvarlar, lökositler)
  • Kan pulcukları (trombositler)

Kırmızı kan hücreleri (alyuvarlar, eritrositler)

Kırmızı kan hücreleri – alyuvar veya eritrosit olarak da adlandırılırlar – kanda en fazla sayıda bulunan hücrelerdir. Tüm kan hücrelerinin %99’unu oluştururlar. Bir mikrolitre (bir litrenin binde biri) kanda 4-6 milyon eritrosit bulunur. Alyuvarların en önemli görevi, akciğerlerden aldıkları hayati önemi olan oksijeni kan damarları aracılığıyla vücudun doku ve organlarına taşınaktır. Bu görevi içlerinde bulunan ve kana kırmızı rengini veren hemoglobin denen madde ile yaparlar.

Eğer alyuvarlar yeterli sayıda değilse veya hemoglobin‎ eksikliği nedeniyle görevlerini yerine getiremiyorlarsa kansızlık (anemi) söz konusudur. Kansız insanlar’genellikle solgun cilt renkleri ile dikkat çekerler. Ayrıca vücuda yeterli oranda oksijen taşınamadığı için, kansız kişilerde sıklıkla yorgunluk, halsizlik, solunum sıkıntısı, performas düşüklüğü, sırt ve baş ağrıları yakınmaları olur.

Alyuvarların işlevini ölçmede kanda bulunan alyuvar sayısından daha çok, toplam hacimleri (yani hematokrit‎ değeri – kısaltma Hk değeri) ve hemoglobin miktarı (kısaltma hb değeri) önemlidir. Süt çocukluğu dönemi dışında çocuklarda normal hb değeri 10-16 g/dl ve Hk değeri %30-49 arasındadır (bakınız tabela). Eğer lösemi hastalığında olduğu gibi veya kemoterapi‎ sonrası, bu değerler belirgin olarak düşükse ve anemi‎ bulguları da varsa, hastanın durumunu stabilize etmek için eritroist (EK) transfüzyonu (kan nakli) gerekli olabilir.

Yaş
Hemoglobin (Hb) g/dl
Hematokrit (Hk) %
1 yaş
10.7 - 13.1
33 - 40
2 – 6 yaş
10.8 - 14,3
34 - 41
7 – 12 Jyaş
11.3 - 14.9
37 - 43
13 – 17 yaş, kız cinsiyet
12.0 - 16,0
36 - 44
13 – 17 yaş, erkek cinsiyet
14.0 - 18.0
39 - 47

Çocuklarda normal kan değerleri

(kaynak: laboratuar sözlüğü)
Kullanılan kaynağa göre normal hemoglobin ve hematokrit değerleri ufak değişiklikler gösterebilir.

Beyaz kan hücreleri (akyuvarlar, lökositler)

Sağlıklı bireylerde lökosit [lökositler‎] veya akyuvar diye de adlandırılan beyaz kan hücreleri, trombositler‎ (kan pulcukları) ile birlikte tüm kan hücrelerinin %1’ini oluşturur. Normalde 1 mikrolitre kanın içinde 5.000-8.000 lökosit vardır. Beyaz kan hücrerleri vücudun kendi savunma sisteminden [savunma meknizması‎] sorumludurlar. Bakteri, virüs‎ veya mantar gibi hastalık etkenlerinin tanıyıp, etkisiz hale getirirler. Bir enfeksiyon‎ durumunda beyaz kan hücrelerinin sayısı çok kısa süre içinde çok hızlı bir şekilde artabilir. Böylece hastalık etkenlerine karşı hızlı bir savaş mümkün olur.

Lökositler, görünüşlerine, yapım yerlerine ve işlevlerine göre çeşitli gruplara ayrılırlar: tüm lökositlerin %60-70’ini granulositler‎, %2-30’unu lenfositler‎ ve %2-6’sını monositler‎ (yiyici hücreler) oluşturur. Bu üç hücre tipi hastalık etkenleri ile farklı şekilde savaşırlar ve birbirlerini karşılıklı olarak tamamlarlar. Hepsinin birlikte çalışması halinde vücudun ideal savunma mekanizması oluşur. Lösemide olduğu gibi beyaz kan hücrelerinin sayısı yetersizse veya işlevlerini yerinegetirmiyorlarsa, bakteri, virüs veya mantar gibi hastalık etmenleri ile etkin bir şekilde savaşmak mümkün olmaz. Bu durumda vücut infeksiyonlara karşı çok yatkın hale gelir.

Kan sayımı ile kandaki lökositlerin sayısı ölçülür. Detaylı kan tetkik ile lökoistlerin yüzdesel dağılımı ve görünüşleri tayin edilebilir.

Granülositler

Hücre sıvısında bulunan tanecikler (granüller) nedeni ile granülosit adı verilen bu hücreler, öncelikle bakteriler‎e karşı, ama virüs‎, mantar ve parasitlere (örneğin bağırsak kurtları) de karşı savaşta rol oynarlar. Infeksiyon bölgesine çok miktarda ve hızla ulaşarak vücuda saldıran hastalık etkenlerine karşı ilk savunma mekanizmasını oluştururlar. Granülositler yiyici hücrelerdir. Hastalık etkenlerinin etrafını sararak, onları sindirirler (fagositoz). Ölmüş vücut hücreleri de benzer şekilde ortamdan uzaklaştırılırlar. Granülositler ayrıca allerjik ve iltahabi olaylarda, örneğin iltihap (irin) oluşumunda görev alırlar.

Önemli bilgi: Akut ve kronik myeloid lösemilerde (AML, KML) granülositlerin veya onların öncül hücrelerinin habis bir dönüşümü söz konusudur. Artmış sayıdaki kötü huylu hücre nedeni ile işlev gören granülositlerin ve diğer kan hücrelerinin sayısı azalır.

Kanser tedavisi sırasındaki kandaki granülositlerin sayısı önemli bir rol oynar. Sayıları tedavi sırasında mikrolitrede 500-1000’nin altına indiğinde, sağlıklı bireyler tehlikeli olmayan hastalık etkenleri önemli bir infeksiyon kaynağı haline gelirler.

Lenfositler

Yaklaşık %70’i lenfosit dokuda bulunan küçük beyaz kan hücreleridir. Lenf bezleri [lenf düğümleri‎], dalak, bademcikler ve timus dokusu [timus bezi‎] lenfatik sisteme ait dokulardır.

Lenf bezleri çene açısı etrafında, koltuk altında, ense bölgesinde, kasıklarda ve alt karın bölgesi etrafında yoğunlaşırlar. Dalak kaburga kemikleri altında sol üst batında, timus iman tahtası (sternum) arkasında küçük bir dokudur. Lenfositler ayrıca lenf sıvısı içinde de bulunurlar. Lenf, renksiz bir sıvıdır, aynı kan dolaşım sistemi benzeri çok gelişmiş bir ağ olark lenf dolaşım sistemi içinde bulunur.

Lenfositler, hedefe yönelik olarak hastalık etkenlerini tanıyıp yok ettiklerinden, bağışıklık sistemi için çok büyük önem arz ederler. Özllikle virüslere karşı savaşta çok büyük rol oynarlar. Lenfositler, granulositler‎in devreye girmesini orgnaşze ederler ve antikor‎lar üretirler. Antikorlar, hastalık etkenlerine yapışan ve onlarnı granülositler (yiyici hücreler) tarafından düşman olarak algılanmasını sağlayan küçük proteinlerdir.

Lenfositler, virüserce tutulmuş vücut hücrelerini ve tümör hücrelerini tanıyıp, yok ederler; vücudun daha önce karşılaşmış olduğu hastalık etkenlerini tekrar hatırlamalarını sağlarlar. Bazı laboratuar tetkikleri ile (immünolojik‎ tetkikler) lenfositlerin T-lenfosit veya B-lenfosit [T-lenfositler‎, B-lenfositler‎] denilen alt grupları belirlenebilir.

Önemli bilgi: Akut ve kronik lenfositik lösemilerde (ALL, KLL) lenfositlerin veya lenfositlerin öncül hücrelerinin kötü huylu değişimi söz konusudur. Değişime uğrayan hücrenin cinsine göre (T veya B lenfosit) akut ve kronik lösemiler de alt gruplara ayrılırlar.

Monositler

Monositler [monositler‎], doku içinde ilerleyebilen ve burada büyük yiyici hücre (makrofaj) olarak hastalık etkenlerini, yabancı cisimleri ve ölmüş vücut hücrelerini bertaraf ederler. Sindirdikleri organizmaların bazı parçalarını yüzeylerinde tutarak lenfositler‎i immun cevap oluşturmak için uyarırlar.

Kan pulcukları (trombositler)

Trombosit [trombositler‎] de denilen kan pulcukları, kanama durdurulmasından sorumludurlar. Bir yaralanma durumunda, kan damarı duvarlarının çok kısa sürede büzüşmesibi sağlayarak kanamanın durudurulmasını mümkün kılarlar. Lösemide olduğu gibi, trombositlerin sayısı yetersiz olduğunda, burun kanaması veya dişeti kanaması veya deride küçük kanama odakları meydana gelebilir. Çok basit çarpmalarda bile morluk oluşabilir, hatta iç organ kanamaları ortaya çıkabilir.

Kemoterapiye bağlı olarak trombosit sayısında azalma ortaya çıkabilir. Çoğu kez trombosit konsantrasyonu (TK) nakli (transfüzyon‎‎u) ile yeterli trombosit değerine ulaşmak mümkün olur.

Burun kanamasının 10 nedeni

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Dizlerimiz ağrır, kafamıza takmayız. Belimiz tutulur, ciddiye almayız. Kulağımız aylarca uğuldayıp durur, bir doktora görünmek aklımıza bile gelmez ama sorun burun kanamasıysa iş ya doktorda ya da acilde biter.

Haberin Devamı

Evet, burnumuz kanadığında çoğumuz gereksiz yere telaşlanıp korkarız. Oysa çoğu zaman korkacak/telaşlanacak bir durum yoktur. Burnumuzda biriken sertleşmiş yapılar, sert ve güçlü burun silmeler, kuru, rutubetsiz ortamlar ya da basit enfeksiyonlardır burnumuzu kanatan. Eğer “burun kanatan nedenler nelerdir?” diye merak ediyorsanız işte kısa bir özet...


1. Buruna darbe almak: Küçük çocukların burun deliklerine yabancı cisim sokmaları ya da sokmaya çalışmaları sık rastlanan ve ebeveyni acile koşturan önemli bir burun kanaması nedenidir. Erişkinlerin de sık ve sert hareketlerle burun karıştırması benzer etkiyi yaratır. Kaza ya da kavga sonucu buruna alınan şiddetli bir darbe sonucu da burunda şiddetli bir kanama ve eğer kırık gelişirse şekil bozukluğu olabilir. Çok nadir olarak, burun kanaması kafatasında başka bir yere alınan darbeden kaynaklanır. Burun veya diğer yüz ameliyatlarından sonra da burun kanamasına rastlanabilir.
2. Ortam havasının kuruluğu: Kuru hava en çok rastlanan burun kanaması nedenleri arasındadır. Burun içini kaplayan mukoza adlı tabaka kurur, kanamaya ve enfeksiyona karşı duyarlı hale gelir. Çok soğuk havalarda da burun mukozasının kuruyup çatlaması sonucunda kişilerde burun kanaması görülebilir.
3. Sert ve güçlü burun silme: Tıkalı burnumuzu açıp rahatlamak için var gücümüzle sümkürmeye çalıştığımızda burun damarlarımızın çatlayıp kanamasına neden olabiliriz. Burun tıkanıklığı ne kadar rahatsız edici olursa olsun burnu fazla zorlamamakta fayda olduğunu hatırlatalım.
4. Burun kemiğinin eğri olması: Bu eğriliğin tıptaki adı “septum deviasyonu”dur. Burun deliklerini ayıran ince duvar olağan koşullarda ortada yer alır ve her iki burun boşluğunu eşit olarak birbirinden ayırır. Bazen bu duvar bir tarafa doğru eğik olabilir ve burun boşluklarından birinin daralmasına yol açar. Bu eğrilik yüzünden daralan tarafta hava akışı azalır, nefes almakta zorlanma ve burun kanaması gibi belirtiler görülebilir.
5. Enfeksiyonlar: Nezle, soğuk algınlığı veya gribal enfeksiyonlar, sinüzit benzeri daha ciddi enfeksiyonlar da kanamaya neden olabilir. Bu durum daha çok burun içini kaplayan mukozanın kurumasından ve kabuklanmasından kaynaklanır. Öksürük, aksırık ve biriken ifrazatı temizlemeye yönelik sümkürme gibi nedenlerden dolayı kabuk çatlar, yara olur, kanama yapar.
6. Kan basıncının yükselmesi: Yüksek tansiyonun belirtileri arasında burun kanaması da yer alır. Çoğu kez hiçbir belirti vermeyen yüksek tansiyon bazı kişilerde, özellikle de aniden hızla yükseldiğinde ciddi baş ağrısı, bulantı ve kusma hatta burun kanaması ile ortaya çıkabilir.
7. İlaçlar: Burun spreyleri de burun kanamasına neden olabilir. Kan inceltici, sulandırıcı ilaçlar ve aspirin de sorun yaratabilir. Endüstriyel ortamlarda kullanılan kimyasalların da burun kanamasına yol açtığı görülmüştür. Burun kanamanızın nedensiz olduğunu düşünmeden önce sık kullandığınız ilaçları veya kimyasalların yoğun olarak solunduğu bir ortamda bulunup bulunmadığınızı gözden geçirmenizi öneririz.
8. Kanama veya pıhtılaşma sorunu yaratan hastalıklar: Hemofili gibi kanın pıhtılaşmaması ile ilgili hastalıkları olan kişilerde, durup dururken burnun kanaması sık karşılaşılan bir durumdur. Pıhtılaşma ile ilgili sorunlarda, kanın pıhtılaşmasını sağlayan faktörlerde eksiklik vardır ve vücut kanamayı durduramaz. Yara kanamasının durmaması, uzun süreli kanamalar, ansızın ortaya çıkan kanamalar, nedensiz morluk oluşumu, iç kanamadan kaynaklanan eklem ağrısı ve şişmesi akla bir kanama-pıhtılaşma sorununu getirmeli ve zaman yitirmeden bir uzmanla görüşülmelidir. Yaşlı kişilerde, kanın pıhtılaşması daha uzun uzun sürebilir. Kan kaybını tolere edebilme kapasiteleri de düşük olduğundan daha dikkatli olmak gerekir.
9. Vitamin eksikliği: K vitamini kanın pıhtılaşmasına katkıda bulunan bir vitamindir. Eksikliğinde kanama-pıhtılaşma sorunları yaşanabilir. K vitamini eksikliği, diş etlerinde kanama, hemoroid (basur) kanamaları gibi sorunların yanı sıra burun kanamasına da neden olabilir. Yumurta sarısı, süt ürünleri, kırmızı et, marul, bamya, brokoli, kabak, lahana, ıspanak, yeşilbiber, muz, kivi, şeftali, çilekte ve pirinç K vitamini oranı yüksek besinlerdir.
10. Besin destekleri: Eğer kanama eğilimi olan biriyseniz kan sulandıran destekler bilinçsiz veya yanlış kullanıldıklarında (gingko özleri, ginseng) burun kanamasına yol açabiliyorlar.

Haberin Devamı

UNUTMAYIN
Bademsiz olmaz!

Arginin son yılların popüler moleküllerinden biri. Kalp damar sağlığından cinsel performansa, kan şekeri ayarından insülin direncine, bellek sağlamlığından iltihabi süreçleri baskılamaya kadar pek çok alanda anahtar görevler üstlenen önemli bir madde. Arginin zenginliği bakımından da yer fıstığından sonra ikinci sırada. Tabiî ki başka marifetleri de var.
Örneğin mineral gücü çok fazla. Demiri, magnezyumu, kalsiyumu -özellikle kalsiyumu- çok yüksek. Vitamin yapısı da önemsenecek düzeyde. Biotin (saçlara ve tırnaklara bayram yaptırır), riboflavin ve E vitamininden oldukça zengin.
Önemli bir özelliği de şu: Badem aynı zamanda mükemmel bir bitkisel protein kaynağı. Ağırlığının yüzde 20’si protein. Bu dörtte bir su bardağı bademde 7-8 gram kadar bitkisel proteinin varlığı anlamına geliyor. Bir yumurtada 6 gram hayvansal protein olduğu düşünülürse bademin protein değeri daha bir öne çıkıyor.
Son bir faydasını daha hatırlatalım: Bademin kabuğu (badem içini kaplayan kahverengi ince kabuk) polifenollerden, özellikle de resveratrolden zengin mi zengin. Bilindiği gibi resveratrol ve diğer polifenoller yaşlandırıcı/paslandırıcı serbest radikalleri yok edebilen en önemli doğal savaşçılar. Bu nedenle bademin dışındaki o ince kabuğu lütfen soyup atmayın ve bademi kavurarak polifenol içeriğini yok etmeyin.

Haberin Devamı

AKLINIZDA OLSUN
Mangal keyfinin riski nasıl azaltılır?
Hafta sonları mangal keyfi yapmayı sevmeyen var mı? Ama biz sağlıkçılar (!) maalesef bu işinde keyfini kaçırdık. Bana gelince... Ben hafta sonu dostlarla mangal sefası yapmanın sanıldığı kadar kötü bir alışkanlık olduğunu düşünmüyorum. Hatta temiz havada eğlenceli bir hafta sonu bahanesi oluşturduğu için faydalı olduğunu bile söyleyebilirim.
Mangal keyfinin eski tadının kalmamasının temel nedeni kızartılmış -yanmış- etin bazı sağlık sorunlarını tetiklediğinin anlaşılması. Oysa kırmızı et (veya tavuk) dikkatli pişirildiği ve makul ölçülerde yenildiği sürece son derece faydalı bir besin. Yeter ki yağlı kısımları mümkün olduğu kadar ayrılabilsin, tüketim sıklığı haftada 2-3 ile sınırlanabilsin.
Mangal yaparken etin kömürleşmemesine, yanmamasına, özellikle alevle temas etmemesine de dikkat etmeniz gerekiyor. Yanmış et (özellikle kalın bağırsak kanseri yönünden) önemli bir sağlık riski oluşturuyor. Sıcak kömürlerin üzerine damlayan yağların neden olduğu dumanın içinde poliaromatik hidrokarbonlar ve kanserojen başka maddeler var.
Ayrıca “mangalda et” keyfi yaparken bol miktarda sebze tüketilmesi de önemli. Çünkü sebzedeki kanserojenler ve posa yapısı koruyucu bir etki sağlayabiliyor. Mangal yaparken kullandığınız ızgarayı her kullanımdan sonra yıkamayı ihmal etmemeniz de gerekiyor. Tavuk etinin yüzeyinin siyahlaşmadan pişirilmesi gerekiyor. Pişirilmiş her türlü etin siyahlaşmış bölgelerini temizlemeden yememeniz de daha doğru bir seçim.

Haberin Devamı

BİR NOT
Trans yağı yüksek besinler hangileri?

Trans yağ özellikle hazır besinlerde daha fazla miktarda bulunuyor. Bu nedenle besin etiketlerini dikkatle okumak, trans yağ oranı düşük olanları ve tercihen bir porsiyonunda 1 gramdan daha az trans yağ içerenleri kullanmak gerekiyor. Sert margarinlerde trans yağ bulunması olasılığı artıyor.
İçinde pamuk çekirdeği yağı, Hindistan cevizi yağı, palmiye çekirdeği yağı –hurma yağı- bulunan fırın ve pastane ürünlerinden, kızartma ve panelerden de uzak durmak gerekiyor. Bu yağlar trans yağ değil ama en az trans yağlar kadar sağlıksız doymuş yağlar. Isıl işlemlerle daha çok trans yağ gelişebiliyor.
Bisküvi, çörek, kraker, cips, kızartılmış ve pane edilmiş tavuk, balık ve benzeri ürünler (tavuk kanadı kızartması, tavuk budu kızartması, kızartılmış ve pane edilmiş parça balıklar) trans yağdan zengin olabiliyor. Pizzalarda da yüksek miktarda trans yağ bulunabiliyor. Prensip olarak fırında ve buharda pişirilmiş yiyeceklerde, haşlama besinlerde trans yağ oranı düşüyor.
Kızartılmış yiyeceklerde özellikle yağda pane edilerek kızartıldıkları zaman trans yağ oranları artıyor.

#Sağlıklı Yaşam#OSMAN MÜFTÜOĞLU

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır