الداعية خالد ياسين / Kardaşlık 62 - Toplum

الداعية خالد ياسين

الداعية خالد ياسين

1 Volume 20 No 3 (Special Edition) Cilt 20 Sayı 3 (Özel Sayı) Islamicjerusalem from Artuq Bey to Salah al-din (I) Artuk Bey den Selahaddin Eyyubî ye Kudüs (I) ISSN: e-issn:

2 Journal of ISLAMICJERUSALEM STUDIES ISSN: e-issn: Volume 20 No 3 (Special Edition) Cilt 20 Sayı 3 (Özel Sayı) Founding Editor Kurucu Editörü Prof. Dr. Abd Al-Fattah EL-AWAISI Editorial Board Editör Kurulu* Dr. Haithem F. AL-RATROUT, Prof. Dr. İbrahim ÖZCOŞAR, Dr. Khalid EL-AWAISI, Dr. Ziya POLAT Guest Editors Sayı Editörü Doç. Dr. Maşallah TURAN & Doç. Dr. Khalid EL-AWAISI Secretariat Sekreterya* Reyhan Önal Advisory Board Danışma Kurulu* Prof. Abd Allah AL-NIFISSI (Kuwait University, Kuwait), Prof. Abdul-Nabi ISSTAIF (Damascus University, Syria), Dr. Abdulkadir MACİT (Kocaeli University, Turkey), Prof. Abdullah EKİNCİ (Harran University, Turkey), Dr. Abdulmuttalip ARPA (Sabahattin Zaim University, Turkey), Dr. Ahmet KÜTÜK (Mardin Artuklu University, Turkey), Prof. Ali MAHAFZAH (University of Jordan, Jordan), Dr. Aminrassuyid YATIBAN (University Utara Malaysia, Malaysia), Dr. Ayhan AK (Samsun 19 Mayıs University, Turkey), Dr. Beverley MILTON-EDWARDS (Queen s University of Belfast, UK), Prof. Dr. Beyhan KANTER (Mardin Artuklu University, Turkey), Dr. Bustami Mohamed KHIR (University of Birmingham, UK), Prof. Fathia EL-NABARAWY (Al-Azhar University, Egypt), Dr. Fatih TOK (Eskişehir Osmangazi University, Turkey), Dr. Feridun BİLGİN (Mardin Artuklu University, Turkey), Dr. Haithem F. AL-RATROUT (An-Najah University, Palestine), Prof. Hugh GODDARD (University of Edinburgh, UK), Dr. Hussein ABDUL-RAOF (University of Leeds, UK), Dr. Ian A.K. HOWARD (University of Edinburgh, UK), Dr. Jabal BUABEN (University Brunei Darussalam, Brunei), Karen ARMSTRONG (London, UK), Prof. Mahmoud AL-SARTAWI (University of Jordan, Jordan), Prof. Mahmoud AYOUB (Temple University, USA), Dr. Mahmut KAYA (Harran University, Turkey), Prof. Michael DUMPER (University of Exeter, UK), Prof. Mohammad A. AL-BAKHIT (Al-Bayt University, Jordan), Dr. Mohd Roslan Bin Mohd NOR (University of Malaya, Malaysia), Prof. Muhammad AL-MAJALI (University of Jordan, Jordan), Dr. Muhammet Fatih KILIÇ (Mardin Artuklu University, Turkey), Dr. Muhammad I. SURTY (Birmingham University, UK), Prof. Mustafa GÜLER (Afyon Kocatepe University, Turkey), Raif NIJEM (Amman, Jordan), Prof. Saleh HAMARNEH (University of Jordan, Jordan), Dr. Suha Taji-FAROUKI (University of Exeter, UK), Prof. Walid KHALIDI (Harvard University, USA), Dr. Yasin TAŞ (Harran University, Turkey), Dr. Yunus KAPLAN (Van Yüzüncü Yıl University, Turkey). * In alphabetical order Ada göre alfabetik sıra Proof Reading Tashih Arabic Arapça - Mustapha ELADEL English İngilizce - Adiba FIRMANSYAH Turkish Türkçe - Maşallah TURAN Design Tasarım A. EL-AWAISI Correspondence İletişim Academy for Islamicjerusalem Studies (ISRA), PO Box , Dundee, DD3 6WX, Scotland, UK Web: [email protected] Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı Web: [email protected] Kudüs Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi - Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Web: Kudüs ve Filistin Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi - Mardin Artuklu Üniversitesi Web: Journal of Islamicjerusalem Studies is an international biannual peer-reviewed journal which is published twice yearly (Summer and Winter) by the Academy for Islamicjerusalem Studies ISRA (UK) in Cooperation with Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı (Turkey), Social Sciences University of Ankara (Turkey) and Mardin Artuklu University (Turkey). The contents of the journal cannot be published partially or entirely without permission. Journal of Islamicjerusalem Studies is Indexed by DOAJ, Index Islamicus, ASOS Index, Ulrichsweb (Ulrich s Periodicals Directory) amongst others. Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, Academy for Islamicjerusalem Studies (Britanya), Beytülmakdis Çalışmaları Vakfı (Türkiye), Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi (Türkiye) ve Mardin Artuklu Üniversitesi (Türkiye) iş birliğinde altı ayda bir yaz ve kış dönemlerinde yayınlanan uluslararası hakemli bir dergidir. Dergideki yazılar kısmen ya da tamamen başka bir yerde izinsiz yayınlanamaz. Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi; DOAJ, Index Islamicus, ASOS ve Ulrichsweb Index gibi veritabanlarında taranmaktadır Academy for Islamicjerusalem Studies

3Kamel KARABELLI Metin ŞERİFOĞLU Hasan KHATTAF Müfessirlerin Mescid-i Aksâ Hakkındaki Görüşleri: İsrâ Suresi 1. Ayetin Tefsiri Bağlamında Çağdaş Gerçekliğimizi Anlamak, Yorumlamak ve Yönlendirmek İçin Analitik Bir Araç Olarak Selahaddin Eyyubi nin Mukaddes Diyarı Haçlı İşgalinden Kurtarmasının Bilgi Temelli Modeli Haçlıların Kudüs e Yerleşmesi Ve Kudüslülerin Yerlerinden Edilmesi Mardin ve Haçlılarla Mücadeledeki Rolü Beytülmakdis in Özgürleştirilmesinde İsimsiz Kahramanları Kadı Fadıl Abdurrahim Al-Bisani in Kudüs ü özgürleştirmeye yönelik entelektüel çabaları Artuklular ve Eyyubiler Döneminde Kudüs te İlmi Hayat: Karşılaştırma ve Değerlendirme Artuklular Döneminde Ortadoğu daki Dengeler Arasındaki Mücadelede Kudüs ün önemi Artuk bin Ekseb den Selahaddin Eyyubi dönemine kadar Mardin de Dini Hayat

4

5 Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20(3): DOI: /beytulmakdis MÜFESSİRLERİN MESCİD-İ AKSÂ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ: İSRÂ SURESİ 1. AYETİN TEFSİRİ BAĞLAMINDA Maşallah TURAN * ÖZ: Beytülmakdis; binlerce yıllık tarihiyle Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet için kutsal olarak kabul edilen bir şehirdir. İlk kıblenin Kudüs te bulunan Mescid-i Aksâ olması, Hz. Muhammed in İsrâ ve Mi raç seyahatlerinde buraya uğraması, sahih hadislerle birlikte, Mescid-i Aksâ nın bizzat Kur an da zikredilip çevresi bereketli kılınan bir yer olarak vasıflandırılması, burayı Müslümanlar için çok daha önemli bir hale getirmiştir. Hz. Peygamberin ifadesiyle yeryüzünde ibadet için inşa edilen ikinci kutlu mekân olan Mescid-i Aksâ ve onun vatanı olan Kudüs, günümüzde, Müslümanlar açısından kutsallığından hiç bir şey yitirmiş değildir. Ayrıca Mescid-i Aksâ ve Kudüs beraberliği yani Mescid-i Aksâ nın Kudüs şehrinde bulunan mübarek bir mekân olduğu gerçeği, kayda değer bir muhalefetle karşılaşmadan günümüze kadar aktarılagelmiştir. Fakat son dönemlerde, Mescid-i Aksâ nın konumu ve mahiyeti hakkında şüphe verici birtakım iddialar ortaya atılmıştır. Kimi araştırmacılar, Mescid-i Aksâ nın gökyüzünde bulunduğunu iddia ederlerken, kimileri de Hz. Peygamber zamanında bu isimle bilinen bir ma bed bulunmadığını, söz konusu mescidin daha sonra inşa edildiğini dolayısıyla buranın Mecid-i Aksâ olarak tanımlanan yer olmasının mümkün olmadığını ileri sürmektedirler. Bazı yazarlara göre de Kur an da bahsedilen mescid, Mekke yakınlarındaki Ci râne bölgesinde bulunan bir mescittir. Bu noktada, Mescid-i Aksâ nın tarihi süreçteki varlığı ve bu varlığını korumuş olup olmadığı konusunun, tarihi verilerle ne oranda örtüştüğü meselesi önemli hale gelmektedir. Makalede, bu tür problemler, ağırlıklı olarak Artuk Bey (ö. ) ve Selahaddin Eyyubi nin (ö. ) yaşadığı dönemlerdeki müfessirlerin eserlerinde, özellikle İsra suresi 1. ayetin tefsiri bağlamında dile getirdikleri görüşleri çerçevesinde analiz edilecektir. ANAHTAR KELİMELER: Mescid-i Aksâ, Kudüs, Beytülmakdis, Müfessirler, İsra, Mi raç. The Opinions of Exegetes on al-aqsa Mosque in the Context of the Tafsir of verse 1 of Surah al-isra ABSTRACT: Bayt al-maqdis, with its thousands of years of history, is a blessed city that is considered holy in Judaism, Christianity and Islam. At its heart lies al-aqsa Mosque: the first Qiblah of Muslims, the destination of Prophet Muhammad&#;s miraculous Night Journey, a place that is referred to in * Dr. Öğr. Üyesi, Mardin Artuklu Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalı, Tefsir Bilim Dalı, Mardin/Türkiye, [email protected], ORCID:

6 Maşallah TURAN the Qur&#;an as being surrounded with Barakah and is mentioned in numerous authentic Ahadith. All these reasons make this a place of immense significance for Muslims. Al-Aqsa Mosque, or the second place of worship built on Earth, as the Prophet puts it, and its Holy Land, has an important place in the minds and hearts of every Muslim throughout history, with their sacred qualities remaining constant. In addition, both al-aqsa Mosque and Jerusalem are inseparable; that is, there is a consensus that al-aqsa Mosque is a blessed place in the city of Jerusalem and this belief has arguably remained to this day without any significant opposition. However, in recent years, some suspicious claims have been made about the location and nature of the al-aqsa Mosque. Some researchers claim that the Masjid al-aqsa is located in the heavens, while others claim that there was no mosque or ma bad known by this name at the time of the Prophet, and that the mosque in question was built much later, thus it is not possible for this to be the place described as al-masjid al-aqsa. According to the aforementioned writers, who essentially adopt the skeptical trend initiated by the Orientalists, the mosque mentioned in the Quran is nothing but a small mosque located in Ji ranah on the borders of the Haram of Makkah. Their arguments raise questions regarding the definition of the Quranic Masjid, the historicity of al-aqsa Mosque, and to what extent it has preserved its existence in light of archaeological and historical data which shows that its external walls were partly destroyed before the Muslim conquest. This paper will analyse the answers to such questions in the works of the Quranic commentators who lived during the times of Artuk Bey (d. ) and Salah al- Din (d. ) in the XI and XII centuries, and in the context of the Quranic exegesis of verse 1 of Surah al-isra. KEYWORDS: al-aqsa Mosque, Jerusalem, Bayt al-maqdis, Mufassir, Night Journey, Ascension. Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) GİRİŞ Geçmişte âlimlerimiz arasında, Mescid-i Aksâ nın Kudüs şehrinde bulunan mübarek bir mekân olduğu gerçeği, kayda değer bir muhalefetle karşılaşmamıştır (Bk., Harman, 16). Ancak son dönemlerde konu hakkında farklı görüşler dile getirilmeye başlanmıştır. Öyle ki mevzubahis farklılık, Mescid-i Aksâ nın konumu hakkında şüphe verici birtakım iddiaların ortaya atılmasına kadar varmıştır. Sözgelimi, Şiîler ve gelinen noktada onların görüşleriyle aynı noktada duran M. Hamidullah gibi kimi araştırmacılar, Mescid-i Aksâ nın gökyüzünde bulunduğunu iddia etmektedirler (Bk., Harman, 22; Altun, 5, dpn. 1; Yiğitoğlu, ). Kimi yazarlar da Hz. Peygamber zamanında bu isimle bilinen bir ma bed bulunmadığını, söz konusu mescidin çok daha sonraları inşa edildiğini dolayısıyla buranın Mecid-i Aksâ olarak tanımlanan yer olmasının mümkün olmadığını ileri sürmektedirler. Esas itibariyle müsteşriklerin başlattıkları bu akımı benimseyen kimi Müslüman yazarlara göre, Kur an da bahsedilen mescid, Mekke yakınlarındaki Ci rane bölgesinde bulunan bir mahalle mescidinden başkası değildir (Bk., Harman, ; Altun, 5; Yiğitoğlu, ).

7 MÜFESSİRLERİN MESCİD İ AKSÂ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ: İSRÂ SURESİ 1. AYETİN TEFSİRİ BAĞLAMINDA Bahsedilen iddialar karşısında şu soruları sormak, konuyu etraflı bir şekilde anlamamıza olanak sağlayacaktır: Mescid-i Aksâ tanımlamasından, mutlaka etrafı duvarlarla çevrili ve üzeri kubbe ile örülü bir yapının kastedilmesi zorunlu mudur? Ya da önceleri etrafı çevrili ve üzeri örülü bir yer olmakla beraber kubbesi ve kısmen duvarları yıkılan bir mekânın ma bed/mescid olarak varlığını korumuş olma ihtimali, ne derece makuldür ve tarihi verilerle hangi oranda örtüşmektedir? Çalışmamızda bu tür soruların cevaplarını, Artuk Bey (ö. ) ve Selahaddin Eyyubi nin (ö. ) yaşadığı dönemlerde yani miladi XI ve XII. asırlarda yaşayan ve onlarla yaşadığı dönemleri bir oranda kesişen müfessirlerin eserlerinde, özellikle İsra suresi 1. ayetin tefsiri bağlamında dile getirdikleri görüşleri çerçevesinde analiz etmeye çalışacağız. Bu kabilden olmak üzere özellikle Abdulcebbâr bin Ahmed, Ahmed bin Muhammed Sa&#;lebî, Ali bin Ahmed Vahidî, Beğavi, Zemahşerî, Nesefî, Rağıb İsfehanî, Ebubekir İbn&#;ul Arabî ve İbn Atiyye gibi yaşamının bir kesiti aynı çağlara denk gelen müfessirlerin, Mescid-i Aksâ hakkında verdikleri bilgilere göz atacağız. Elde ettiğimiz bilgileri, diğer bazı müfessirlerin de görüşleri doğrultusunda analiz süzgecinden geçirip değerlendirme yoluna gideceğiz. Zira sözü edilen bilgilerin analizinden, günümüzdeki farklı görüşler arasından doğru olana ulaştırma anlamında önemli bir katkı elde edileceği kuşkusuzdur. MÜFESSİRLERİN MESCİD-İ AKSÂ YA YÖNELİK VERDİKLERİ BİLGİLER İsimlerini zikrettiğimiz listede ilk sırada yer verdiğimiz ve kelamcı yönüyle meşhur olan Abdulcebbar bin Ahmed (ö. /), kelam metoduna uygun olarak yazdığı tefsirinde, İsrâ suresinin hemen başında şu açıklamalara yer vermektedir: Soru: Kulunu bir gece Mescidi Haram&#;dan, kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için, çevresini mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ&#;ya (Kudüs&#;e) götüren Allah&#;ın şanı yücedir. Doğrusu O, işitir ve görür. ayet-i kerimesi hakkında, nasıl kısa bir zaman zarfında böyle uzun bir mesafe gidilebilir, bunun ne yararı vardır, hâlbuki Yüce Allah böyle bir mesafeyi aldırmadan da ona ayetlerini gösterebilirdi, şayet bununla rivayette geldiği şekliyle oradan göğe yükseldiği kastediliyorsa, bunun bulunduğu şehirden olması da pekâlâ mümkündü denecek olursa buna cevabımız şudur: Bu olay Hz. Peygamberin mucizelerinden biridir. Bunun kısa bir zaman zarfında meydana gelmiş olmasını yadırgamıyoruz. Nitekim benzer şekilde Yüce Allah, rüzgârı da Hz. Süleyman ın bir mucizesi kılmıştır: Süleyman ın emrine de, sabah esişi bir ay, akşam esişi de bir ay(lık yol) olan rüzgârı verdik. (34 Sebe, 12) Beytülmakdis te bulunan ayetleri kendisine göstermesi yararlı olunca, onu oraya mutlaka yolculuğa çıkarması gerekirdi (Abdulcebbâr b. Ahmed, tsz: ) Aktardığımız metin dikkatli bir şekilde okunduğunda, Abdulcebbâr ın Mescid-i Aksâ yı, Beytülmakdis olarak tefsir ettiği görülebilmektedir. Râğıb İsfehânî (/), 1 konumuzla ilgisi bulunan şu bilgilere, Müfredât isimli eserinde yer vermektedir: Şüphesiz mescidler, Allah ındır. (72 Cin, 18) ayeti için denildi ki, (mescidler ile) yeryüzü kastedilmiştir. Zira hadiste geçtiği üzere yeryüzünün tamamı hem mescid kılınmıştır, hem de temiz kabul edilmiştir. Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

8 Maşallah TURAN Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) (Râğıb, tsz: ) Burada mescid kavramının dört tarafı duvarla örülü bir yerle sınırlandırılamayacak şekilde, geniş bir anlam yelpazesine sahip olduğu öne çıkmaktadır. Başka bir yerde ise Mescid-i Aksâ ile doğrudan ilgili olan şöyle bir değerlendirmede bulunmaktadır: Mescid-i Aksâ sözüyle Beytülmakdis kastedilmektedir. (Yüce Allah ın) Onu Aksâ/En uzak diye isimlendirmesi, ayete muhatap olan Hz. Peygamber ve ashabının bulundukları yerin (Mekke nin), oraya uzak olması itibariyledir (Râğıb, tsz: ). Ahmed bin Muhammed Sa&#;lebî (ö. /) de şu değerlendirmede bulunmaktadır: Mescid-i Aksâ ile kastedilen, Beytülmakdis tir. Aksâ/En uzak diye isimlendirilmiştir, çünkü ziyaret edil(mesi isten)en mescidlerin en uzak olanıdır. O mescit ki çevresini su ve nehirlerle, ağaç ve meyvelerle bereketli kıldık. Mücahid der ki, Mescid-i Aksâ mübarek diye isimlendirilmiştir çünkü o peygamberlerin memleketidir, melekler ve vahiy oraya inmiştir, yanısıra o kayalıktır, kıyamet günü de insanlar oradan diriltileceklerdir. (Sa lebî, / VI, 55) Mescid-i Aksâ, zeytini bol olan bir yerdir (Sa lebî, / X, ). Bu alıntıda da Mescid-i Aksâ ile kastedilen yerin Beytülmakdis olduğu dile getirilmekte, yanısıra o bölgenin maddî ve manevî yönden sahip kılındığı bereketlere dikkat çekilmektedir. Maverdî (ö. /), şu açıklamayı yapmaktadır: Mescid-i Aksâ dan kasıt, Beytülmakdis tir. O, Hz. Davud un oğlu Süleyman Peygamberin -Allah ın selamı ikisinin de üzerine olsun- mescididir. Aksâ/en uzak denmesi, onunla Mescid-i Haram arasındaki uzaklık sebebiyledir. Yüce Allah, daha sonra (ayette) çevresini bereketli kıldığımız yer demektedir, bunda iki görüş vardır. Birincisi; meyvelerle ve nehirleri akıtmakla bereketli kılmaktır. İkincisi; çevresinde yaşamış peygamberler ve sâlih insanlarla onu bereketli kılmıştır ki bu sebeple onu mukaddes kılmıştır (Maverdî, tsz: III, ). Maverdî de kendisinden önceki iki müfessir gibi ayetin metninde geçen Mescid-i Aksâ yı Beytülmakdis olarak tefsir etmektedir. Ancak o ilave olarak, Beytülmakdis in Hz. Süleyman tarafından yapılan mescid olduğu bilgisine açık bir şekilde yer vermektedir. 2 Müfessir Vâhidî (ö. /), şu bilgilere yer vermektedir: (Sahabî) Hz. Peygambere dedim ki ey Allah ın Resulü, yeryüzünde yapılan ilk mescid hangisidir? Mescid-i Haram dır, dedi. -Sonraki hangisidir dedim. Mescid-i Aksâ dır dedi. İkisinin arasında ne kadar zaman vardır, diye sordum. 40 sene dedi. Sonra, yeryüzünün tümü mesciddir, her nerede namazının vakti girerse orada namazını kıl diye buyurdu. Bu rivayeti Müslim, Ebu Kureyb ten, o da Ebu Muaviye den rivayet etmiştir (Vâhidî, / I, ; Buhârî, Ehâdîsü l Enbiyâ, 40; Müslim, Mesâcid, 1, 2). Burada yer verilen rivayette, Mescid-i Haram ile Mescid-i Aksâ nın yapılış zamanı arasında 40 sene olduğu bilgisi yer almaktadır. Bu bilgiden hareketle şunu deme imkânına sahibiz: Her ne kadar Mescid-i Aksâ Hz. Süleyman zamanında dört başı mamur bir şekilde inşa edilmişse de ilk defa onun zamanında yapılmış değildir. Onun zamanından daha önceki bir çağda yapılmıştır, onun dönemindeki inşa ise önceki zamandan kalma yerde mevcut olan kalıntı ve izler gözetilerek yapılan bir inşâdır.

9 MÜFESSİRLERİN MESCİD İ AKSÂ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ: İSRÂ SURESİ 1. AYETİN TEFSİRİ BAĞLAMINDA Vâhidî başka bir yerde ise şu bilgilere yer vermektedir: Hasan(-ı Basrî) ve Kâtâde, ayette bizzat Mescid-i Haram ın zikredildiği şekilde kastedildiğini söylediler. Ancak genel olarak müfessirler şöyle demişlerdir: Yüce Allah, sevgili peygamberini Ümmü Hânî in evinden alıp gece yolculuğuna çıkarmıştır. Ayette geçen Mescid-i Haram ile Mekke yi kasdetmiştir, çünkü Mekke nin tümü mescittir. Mescid-i Aksâ ile kastedilen ise Beytülmakdis tir. Ona, Mescid-i Haram ile arasındaki mesafenin uzaklığı sebebiyle Aksâ/En uzak denmiştir (Vâhidî, / III, 94). Vahidî nin buradaki yaklaşımı son derece enteresandır. 3 Çünkü o, isrâ yolculuğunun ayette geçtiği şekliyle Mescid-i Haram dan başlamasına rağmen, rivayetlerde geçen ve müfessirlerin çoğu tarafından kabul gördüğünü söylediği Hz. Peygamberin Ebu Talib in kızı Ümmü Hânî in evinden alınarak gece yolculuğuna çıkarılmış olduğu bilgisini problemli görmemektedir. Zira onun bakış açısıyla Mescid-i Haram, sadece mescidin bulunduğu dar mekânla sınırlı değildir, bütün Mekke yi kapsamaktadır. Dolayısıyla Hz. Muhammed in Mekke nin sınırları içerisindeki herhangi bir noktadan yolculuğa çıkarılmış olması yeterlidir. Bu bakış açısı ışığında şunu söylemek mümkündür: Nasıl ki Mescid-i Haram ifadesi bütün Mekke yi kapsıyorsa, Mescid-i Aksâ ifadesi de başta Beytülmakdis mescidi olmak üzere bütün Kudüs ü kapsamaktadır. Nitekim müfessir Sem anî (ö. /) de Ebu Zerr in Hz. Peygamber den aktardığı rivayetten hareketle şu görüşü paylaşmaktadır: Her nerede namaz vakti girerse, namazını kıl. Çünkü orası senin için mescittir. (Sem anî, / I, ) Burada vurgulanmak istenen şey, İslamiyet te mescid anlayışının dört duvarla çevrili dar bir alana hapsolmadığı anlayışıdır. Beğavî nin (ö. /) konu hakkındaki görüşüne baktığımızda şu bilgileri görmekteyiz: Mescid-i Aksâ ile Beytülmakdis kastedilmektedir. Aksâ diye isimlendirilmiştir çünkü o ziyaret edil(mesi isten)en mescidlerin en uzak olanıdır. Yine Mescid-i Haram dan uzaklığı sebebiyle bu ismi aldığı da söylenmiştir. Çevresini bereketli kılmak ise nehirler, ağaçlar ve meyvelerle olmuştur. Mücahid der ki, bereketli toprak denmiştir, çünkü o, peygamberlerin memleketidir, meleklerin ve vahyin iniş yeridir, kıyamet günü insanlar oradan haşredileceklerdir. (Beğavî, / III, ) Beğavî burada, daha önce Sa lebî den aktardığımız görüşlerin hemen hemen aynısını nakletmektedir. Bu nakilde de Beytülmakdis vurgusu ön plana çıkmaktadır. Meşhur mutezilî müfessir Zemahşerî nin (ö. /) tefsirine baktığımızda, ilk defa açıkça dile getirilen bir hususla birlikte şu bilgileri elde etmekteyiz: Denildi ki, Yüce Allah, kulu Muhammed i Ebu Talib in kızı Ümmü Hâni in evinden alıp yolculuğa çıkardı. (Zira) Mescid-i Haram dan maksât, Harem bölgesinin tümüdür, çünkü orası mescidi içine almaktadır, onunla ilişkilidir. İbn Abbas tan şöyle nakledilmiştir: Harem bölgesinin tamamı mesciddir. (Zemahşerî, II, ) Mescid-i Aksâ ile Beytülmakdis kastedilmektedir.. (النه مل يكن حينئذ وراءه مسجد ( yoktu Çünkü o zamanlar orada herhangi bir mescid Çevresini bereketli kılma, din ve dünyanın bereketleriyledir. Çünkü orası Hz. Musa Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

10 Maşallah TURAN Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) zamanından beri peygamberlerin ibadet yeridir ve vahyin indiği mekân olmuştur. Yanısıra o, akan ırmaklarla ve meyveli ağaçlarla çevrilmiştir (Zemahşerî, II, ). Bu alıntılarda ilk defa yer alan bir bilgi geçmektedir ki konumuz açısından son derece kritik bir önemdedir. O bilgi ise o zamanlar orada herhangi bir mescidin bulunmadığı bilgisidir. Buradan şu çıkarımı yapmak rahatlıkla mümkündür: Demek ki bir yere mescid diyebilmek için oranın mutlaka dört duvarla çevrili, kapı ve penceresiyle eksiksiz bir şekilde ma mur olma şartı yoktur. Orayı asıl mescid kılan özellik, secde edilen yer olmasıdır. Yapı/bina olmasa da o yerin özelliği ortadan kalkmamaktadır. Ebu Bekir İbn Arabî (ö. /) ise hayatının önemli bir kesiti Kudüs ve Filistin ile kesişen bir âlimdir. Onun hakkında şu bilgilere sahibiz: İbnü l-arabî, Endülüs ten ayrıldıktan sonra bir süre Cezayir in Bicâye (Bougie), Tunus un Mehdiye ve Kayrevan şehirlerinde kalarak Ebû Abdullah Muhammed b. Ali el- Mâzerî gibi bazı âlimlerden ders okudu. Daha sonra maceralarla dolu bir deniz yolculuğu ile Mısır a geçti; buradaki âlimlerden fıkıh, kelâm ve hadis okudu, Şîa ve Kaderiyye mensuplarıyla tartışmalarda bulundu. O sırada Mısır da hâkim olan Fâtımîler in Sünnî düşünceyi baskı altında tutmaları sebebiyle burada sadece sekiz ay kalıp Kudüs e geçti (/). Selçuklu nüfuzu altında olan Kudüs te tam bir hürriyet havası hâkimdi. İbnü l-arabî nin kaydettiğine göre yüksek düzeyde dinî eğitim veren birçok ders halkasının yanında Hanefî ve Şâfiî mezheplerine göre eğitim veren iki Nizâmiye medresesi vardı. Burada çeşitli ders halkalarına katıldı ve yapılan münazaraları takip etti. Kelâm, usûl-i fıkıh ve hilâfiyât okudu; özellikle Ebû Bekir İbn Ebî Rendeka et-turtûşî den çok faydalandı. Ebû Ali Hüseyin es-sâgānî, Ebû Saîd ez-zencânî, Ebû Sa d ez-zevzenî gibi Doğu İslâm dünyasından gelmiş Hanefî fakihlerinin bakış açıları onu etkiledi. Eserlerinde sık sık burada geçen ilmî tartışmalara ve âlimlerin görüşlerine atıfta bulunmasından, Kudüs teki ilmî atmosferin İbnü l-arabî yi çok etkilediği ve burada geçirdiği üç yılı tahsil hayatının verimli dönemlerinden biri olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Bu arada Filistin ve Şam bölgesinin Akkâ, Taberiye, Askalân, Dımeşk gibi diğer ilim merkezlerini dolaştı (Baltacı, ). Bununla birlikte İbn Arabî, Kur an-ı Kerim in ayetlerini daha ziyade içerdiği hükümler yönüyle ele alan bir tefsir yazdığından, Mescid-i Aksâ meselesine değinmemiştir. Muhtemelen onun döneminde Mescid-i konusu bir problem olmamış, ele alınmayı gerekli kılacak bir mahiyet arz etmemiştir. İbn Atiyye nin (ö. /) tefsirine baktığımızda, karşımıza çıkan bilgiler şunlardır: Mescid-i Haram ifadesine gelince, Enes b. Malik şöyle demiştir: Bizzat Kâbe ile kuşatılan mescid kastedilmektedir. Taberî de bu görüşü tercih etmektedir Bir grup da dedi ki; Mescid-i Haram, Mekke nin tümüdür. Bu görüşlerinde Yüce Allah ın Andolsun ki sizler Mescid-i Harama gireceksiniz (48 Fetih, 27) ayetine dayanmaktadırlar. Zira burada birinci plandaki maksât, öncelikli olarak Mekke dir. (İbn Atiyye, III, ) İbn Atiyye de Mescid-i Haram ile bizzat mescidin kendisinin kastedilebileceği gibi tüm Mekke nin kastedilmiş olmasını da ihtimal dâhilinde görmektedir ve bunun verilen ayetten

11 MÜFESSİRLERİN MESCİD İ AKSÂ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ: İSRÂ SURESİ 1. AYETİN TEFSİRİ BAĞLAMINDA anlaşılmasının mümkün olmasını yadırgamamaktadır. Burada bizim varmak istediğimiz çıkarsama ise şudur: Nasıl ki Mescid-i Haram ile tüm Mekke nin kastedilmesi mümkün ise Mescid-i Aksâ ifadesiyle de Beytülmakdis mescidi ile beraber tüm Kudüs ün kastedilmiş olması da aynı şekilde muhtemeldir. Nitekim bu hususa daha önce de dikkat çekmiştik. Ebu l-ferec İbnu l-cevzî nin (ö. /) Zâdu l-mesîr isimli tefsirinde, konumuzla ilgili olarak şu kısa bilgiler yer almaktadır: Mescid-i Aksâ dan murad, Beytülmakdis tir. Ona Aksâ/En uzak denmiştir, çünkü iki mescid arasındaki mesafe uzaktır (İbnu l-cevzî, III, 8). Âlimlerimizden yapılan söz konusu nakillerden sonra müfessir Razî nin (ö. /) şu görüşünün ne kadar yerinde olduğu daha iyi anlaşılmaktadır: Âlimler, Mescid-i Aksâ ile Beytülmakdis in kastedildiği konusunda görüş birliği içerisindedirler. Aksâ/En uzak denmesinin sebebi, onunla Mescid-i Haram arasındaki mesafenin uzaklığıdır (Razî, / XX, ). Bizim de aktardığımız görüşlerde, müfessir Razî nin buradaki değerlendirmesiyle örtüşmeyen, herhangi bir muhalif ve aykırı ses bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, Razî nin yaşadığı döneme kadar Mescid-i Aksâ ile Beytülmakdis in kastedildiği konusunda, aykırı bir görüşe meyleden herhangi bir âlim tespit edilmemiştir. Razî den sonraki dönemlerde yaşamış bazı müfessirlerin görüşlerine bakacak olursak, meşhur tefsir âlimimiz Kurtubî nin (ö. /), şu görüşe yer verdiğini görmekteyiz: Mescid-i Aksâ denmiştir çünkü onunla Mescid-i Harâm ın mesafesi uzaktır. 4 O, Mekke halkı için ziyareti önemsenen yeryüzündeki en uzak mescid idi (Kurtubî, / X, ). Buradaki bilgi ışığında şunu söylemek mümkündür: İslam tebliğinin ilk başlangıç yeri olan ve ilk iman meyvelerinin anavatanı olan Mekke deki mü minler için ziyareti önemsenen ve yeryüzündeki varlığı meşhur olan en önemli mescid, Mescid-i Haram dan sonra Kudüs te bulunan Mescid-i Aksâ dır. Orası günü geldiğinde mescid hüviyetine ve asli kimliğine mutlaka kavuşturulmalıdır. 5 Zemahşerî nin tefsirinden yararlandığı bilinen müfessir Beydavî (ö. /) de tefsirinde şu bilgilere yer vermektedir: Mescid-i Aksâ, Beytülmakdis tir. Çünkü o zamanlar orada herhangi bir mescid mevcut değildi (Beydavî, III, ). Kur an ın meseleyi bahis konusu yaptığı zamanlarda, Kudüs te Beytülmakdis in yerinde herhangi bir mescidin bulunmadığı fikrini, Zemahşerî den sonra ikinci kez olarak Beydavî den duymaktayız. O da bu konuda Zemahşerî ile aynı görüşü paylaşmaktadır. Bu görüşe, üçüncü kez olmak üzere müfessir Nesefî nin (ö. /) tefsirinde rastlamaktayız (Bk., Nesefî, / II, ). Daha sonraki dönemlerde yaşamış bazı âlimlerin görüşlerine de burada yer vermek, konuyu tamamlayıcı bir mahiyet arz edecektir. Bu kabilden olarak ilk sırada İbn Kesîr in (ö. /) görüşlerine bir göz atalım: Mescid-i Aksâ, Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

12 Maşallah TURAN Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) Beytülmakdis tir ki o da İliyâ dır. Halil İbrahim den bu yana peygamberlerin mekânıdır (İbn Kesîr, / V, 5). Son dönem âlimlerimizden müfessir Kasımî ( ) şöyle demektedir: Mescid-i Haram dan sözü, Mekke-i Mükerreme Mescidi nden demektir. Bulunduğu topraklar gibi o da haram diye nitelendirilmiştir. Çünkü orada savaşmakla, avını avlamakla, ağacını ve otunu kesmekle onun kudsiyetini çiğnemek helal değildir (Kasımî, VI, ). Mescid-i Aksâ ise Beytülmakdis mescididir. O, Hz. Süleyman ın yapıtıyla bilinmekteydi. Zira Hz. Süleyman onu yapıp yükseltti. Aksâ ise en uzak anlamındadır. Mekke den uzak olması sebebiyle böyle isimlendirilmiştir (Kasımî, VI, ). Kasımî şu bilgiyi de açık bir şekilde tefsirine almıştır: Beytülmakdis, Hz. Süleyman ın yaptığı mesciddir (Kasımî, VI, ). Buradaki en dikkat çekici bilgi, Beytülmakdis in Hz. Süleyman tarafından yapıldığı bilgisidir. Hz. Süleyman tarafından yapıldıysa, Kur an ın bahsettiği dönemlerde en azından kalıntı ve izlerinin mevcut olduğunu söylemek mümkündür. Yakın dönem müfessirlerimizden İbn Âşûr ( ), farklı olarak şu değerlendirmeyi yapmaktadır: Mekkeliler Beytülharâm diyorlardı. Ehl-i Kitap da Beytülmakdis diyorlardı. Yüce Allah, her ikisinin asıl yapılış maksâdına insanları yönlendirip bilinçlendirmek maksâdıyla mescid özelliklerine yaptığı isimlendirme ile dikkat çekmektedir. O zamanlar ilahî dinlerin en meşhur iki mescidi bunlardı (İbn Âşûr, XV, 14). Yakın dönem müfessirlerimizden bir başkası olan Ebu Zehrâ ( ) ise farklı olarak şu bilgiyi aktarmaktadır: Mescid-i Aksâ yı, Yakub b. İshak ın yaptığı da söylenir. Her ne zaman yapılmış olursa olsun kutsal bir mesciddir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle demiştir: Şu üç mescide yolculuk yapılır: (1) Beytülharâm, (2) Mescidu l-aksâ, (3) Benim şu mescidim (Mescid-i Nebevi) (Bk., Ebu Zehra, tsz: VIII, ). Dikkat edilecek olursa Maverdî ve daha sonraları Kasımî, Beytülmakdis mescidinin Hz. Süleyman tarafından yapıldığı bilgisine yer vermişlerdi. Ebu Zehrâ ise İshak Peygamberin oğlu Yakub Peygamberin burayı yapmış olabileceği ihtimaline yer verir. Anlaşılan o ki Mescid-i Aksâ, Hz. Süleyman zamanından önce de mescid için ayrılan bir alandı, oraya mescid inşa edilmişti. Daha sonraları yıkılıp kullanılamaz hale gelince Hz. Süleyman zamanında yeniden inşa edilmiştir. DEĞERLENDİRME Mescid-i Aksâ nın yeryüzünde kurulan ikinci mescid olduğu bilgisi sahih hadislerde yer almaktadır. Daha önce de yer verdiğimiz rivayetlere göre, Ebu Zer (r.a.) şöyle demiştir: Bir gün Allah Resûlü ne; Ey Allah ın Resûlü! Yeryüzünde ilk önce hangi mescid inşa edilmiştir? diye sordum. Resûlullah; Mescid-i Haram. buyurdu. Sonra hangisi diye sordum. Mescid-i Aksâ. buyurdu (Buhârî, Ehâdîsü l- Enbiyâ, 10). Ben; İkisi arasında kaç (yıl fark) vardır?, dedim. Bunun üzerine; Kırk yıl. şeklinde karşılık verdi ve ilave etti: Nerede namaz vaktine ulaşırsan orada namazını kıl, orası mescittir (Buhârî, Ehâdîsü&#;l-Enbiyâ, 10, 40; Müslim, Mesâcid, 1, 2) (Bk., Altun, 7). Bazı Kur ân ayetlerinden anlaşıldığı

13 MÜFESSİRLERİN MESCİD İ AKSÂ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ: İSRÂ SURESİ 1. AYETİN TEFSİRİ BAĞLAMINDA kadarıyla Mescid-i Harâm ın te sis tarihi, Hz. İbrahim den çok öncedir (Âl-i İmrân 3/96; İbrahim 14/37; Hac 22/26). Hz. İbrahim ise oğlu Hz. İsmail ile birlikte daha önce var olan Beytullah ın temellerini yükseltmiştir (Bakara 2/ ). Ebu Zehrâ dan yaptığımız nakle göre Mescid-i Aksâ nın te sis tarihi de Hz. Süleyman döneminden çok daha eskiye dayanmaktadır. Hz. Süleyman, Mescid-i Aksâ yı yeniden inşa etmiştir, onun yaptığı te sis olmaktan çok tecdiddir yani yenilemedir. Mescid-i Aksâ nın inşa tarihi ile ilgili olarak nakledilen bilgilerden açıkça anlaşılıyor ki Hz. Süleyman dan önce de sonra da Kudüs te Beytülmakdis isminde bir mescid bulunmaktadır. Hz. Süleyman dan sonraki dönemlerde de çeşitli yıkımlara maruz kalan Mescid-i Aksâ, Asr-ı Saadette de mahiyet, mekân ve isim itibariyle mevcudiyetini muhafaza etmiştir. Halife Hz. Ömer döneminde ise yeniden inşa edilmiştir (Bk., Altun, ). Kur an-ı Kerim in İsrâ gecesinde gerçekleştiğini beyan ettiği fevkalade yolculuğun Mekke den Kudüs e yapıldığına ve İsrâ suresi ilgili ayette zikri geçen Mescid-i Aksâ ile kastedilen mabedin Kudüs teki Beytülmakdis olduğuna dair tefsirciler arasında görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Kudüs teki mescid için Mescid-i Aksâ, Mescid-i Îlyâ ve Beytü l-makdis tabirleri kullanılmıştır. Bunun ise Kudüs te bulunan mescid olduğu hakkında herhangi bir şüpheye yer verilmemiştir. Bu durumda Mescid-i Aksâ yı Kudüs ten başka bir yerde aramak anlamsızdır. Öyleyse, Kur ân-ı Kerîm de zikredilen el-mescidü l-aksâ nın, Îlya daki yani Kudüs teki Beytü l-makdis olduğu konusunda herhangi bir aykırı görüşün kayda değer bir dayanak bulması imkân dışıdır (Bk., Altun, 15). Müfessirlerimizden aktardığımız bilgilerde, Mescid-i Aksâ nın gökte olduğu veya Mekke yakınlarındaki Ci râne de bulunan bir mahalle mescidi olduğu yönünde herhangi bir bilgi kırıntısı bile mevcut değildir. Öyleyse bu tarz görüşler, müfessirlerden aktardığımız rivayetler ve bilgiler bağlamında, sağlam bir mesnede dayanmayan iddialar olmanın ötesinde bir değer taşımazlar. Âlimlerimizden yaptığımız nakiller ışığında, Beytülmakdis in tarihinin Dâvûd Peygamberin oğlu Hz. Süleyman ın döneminden çok daha eski olduğunu söylememiz mümkündür. Hz. Dâvûd ve Hz. Süleyman ın daha önceki dönemlerde çeşitli yıkımlara maruz kalan Beytü l-makdis in temellerini yükselttiklerini yahut tahrip olan binayı tecdid ettiklerini değerlendirmek daha isabetlidir. Hz. Süleyman dan sonraki dönemlerde de çeşitli yıkımlara maruz kalan Mescid-i Aksâ, Hz. Ömer döneminde yeniden inşa edilmiştir. Ancak hiçbir zaman mescid olma niteliğini kaybetmemiştir (Bk., Altun, 15). Mescid-i Aksâ olarak bilinen Süleyman Ma bedi nin bir başka tabirle Beytülmakdis in yıkılması neticesinde yerine Roma nın, Jüpiter Capitolina&#;ya ithaf ederek inşa ettiği pagan tapınağı Aelia Capitolina İlyâ mevcudiyetini devam ettirmiştir. Öyleyse M.S. 70 yılında Süleyman Ma bedi nin yıkılması akabinde burada herhangi bir tapınağın olmadığını söylemek, tarihi gerçekliklerle bağdaşmamaktadır. Nitekim bu bölgede Romalılar tarafından çeşitli tapınaklar yapıldığı da bir gerçektir. Her ne kadar Hz. Peygamber in İsra ve Miraç hadisesinin gerçekleştiği dönemde söz konusu mabedin yıkılmış olma ihtimali belirtilse de Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

14 Maşallah TURAN (Yiğitoğlu, ), yıkılmış olan mescidin temelleri ve kalıntıları bulunmakta, mekânı bilinmekte ve burası Beytülmakdis olarak da isimlendirilmekteydi; Hz. Ömer daha sonra Rumların İsrailoğullarına öfkelenerek mezbele haline getirdikleri bu mekânı Müslümanlarla birlikte temizlemiş, bilahare burada büyük bir mescid yaptırmıştır (Altun, 15). Sonuç olarak; Hz. Peygamber döneminde Kudüs te bugünkü şekliyle yer alan kubbeli bir mabedin bulunmadığını gerekçe göstererek, orada el-mescidü l-aksâ namında bir mescidin bulunmadığına ya da İsrâ suresinin birinci ayetinde kastedilen Mescid-i Aksâ nın, Kudüs teki Beytülmakdis olmadığına dair ileri sürülen görüş ve iddiaların temelsiz ve geçersiz olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu görüş ve iddialar, konuya ilişkin ayetlerde işaret edilen anlamlara ve sahih rivayetlere uymadığı gibi tefsir kaynaklarında üzerinde ittifak edilen bilgilere de ters düşmektedir. Bu tür iddiaların, Mescidi Aksâ nın yeri hususunda İslam dünyasında görüş birliği olmadığı gerekçesiyle, Kudüs ü küresel bir İslam davası olmaktan çıkarmayı ve Müslümanların Mescid-i Aksâ yla gönül bağlarını koparmayı amaçlayanların değirmenine su taşıdığını ve onların işini kolaylaştırdığını da belirtmek gerekir (Altun, 18). Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) SONUÇ Geçmişte Şiîler tarafından ortaya atılan ve günümüzde bazı Müslüman müellifler tarafından da dile getirilen Mescid-i Aksâ nın gökyüzünde bulunduğu iddiası, dayanaktan yoksun bir iddiadır. Aynı şekilde Mescid-i Aksâ nın Mekke yakınlarında Cİ râne de bulunan bir mahalle mescidi olduğu yönündeki iddia da delilden yoksun, tarihî verilere dayanmayan, İsrâ ve Mi rac mucizelerini yok sayma amacına hizmet eden bir görüştür. Bu tür görüşlerin bir anlam ifade edebilmesi için, öncelikli meselenin ait olduğu alanda ciddi birtakım bilgi ve belgelere dayanması zorunludur. Mescid-i Aksâ, upuzun insanlık tarihinin sadece bir kısmını, belli bir kesitiyle ve kimi zaman sübjektif bir şekilde kaydeden tarihe mal olmadan önce semavî dinlerin ve kutsal kitapların, dolayısıyla da Kur an ın ve Sahih sünnetin malıdır. Öncelikle bu alanda önemli verilere sahip olunması gerekir. Hâlbuki ne Kur an da, ne de sahih hadislerde Mescid-i Aksâ nın, vahyin indiği dönemde hiçbir şekilde var olmadığı yönünde herhangi bir bilgiye sahip olunmamıştır. Esas itibariyle bu konuda, Kur an ve sahih hadislerle sahip olduğumuz bilgileri nakzedecek, onları devre dışı bırakacak sağlam ve tartışmasız herhangi bir tarihî belge de söz konusu değildir. Sened sistemine tabi olmayan ve kesinlik ifade etmeyen tarihî bilgiler, nakil ve aktarım yönünden çok daha sağlam olan belgeler ışığında yorumlanmalıdır. Yanısıra tarihî bilginin bazı alanlara ulaşma ve oradan sağlam ve tartışmasız bilgiler elde etme imkânı neredeyse yok gibidir. Bu çerçevede Kur an ve Sahih sünnet ışığında ve tarihi verilerin sağduyulu bir şekilde yorumlanması çerçevesinde konuyu şu şekilde özetlemek mümkündür: Mescid-i Aksâ, Hz. Süleyman ve Hz. Yakub dönemlerinden daha da eski zamanlarda, büyük ihtimalle Hz. Âdem dönemine uzanan bir zaman diliminde, Kâbe ve Mescid-i Haram gibi

15 MÜFESSİRLERİN MESCİD İ AKSÂ HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ: İSRÂ SURESİ 1. AYETİN TEFSİRİ BAĞLAMINDA secde ve ibadet için tahsis edilen bir mekândır. O mekân üzerinde mescid olarak tabir edebileceğimiz bir yapı inşa edilmiştir. Ancak sonraları bu yapı çeşitli zamanlarda, değişik etkenler sebebiyle yıkıma maruz kalmıştır. Sonraları Hz. Yakub, Hz. Davud ve Hz. Süleyman zamanlarında yeniden inşa edilmek suretiyle tecdîd edilmiştir. Takip eden asırlarda tekrar yıkıma maruz kalmıştır. Ancak yıkıma maruz kalması orada mescid olmadığı anlamına gelmemektedir. Zira mescid ismi öncelikli olarak ibadet ve secdeye tahsis edilen yer anlamındadır. Duvarlar ve kubbe ise tamamlayıcı unsurlardır. Nasıl ki şimdilerde Kâbe veya Mescid-i Haram yıkılırsa orada bir mescid kalmamıştır, mescid olmadığı için artık namazda oraya yönelmenin bir anlamı yoktur demek, değer verilecek bir iddia değilse; aynı şekilde mescidin ve yapının tamamen veya kısmen yıkılmış olmasını, Mescid-i Aksâ nın varlığını ortadan kaldıran bir gerekçe olarak ileri sürmek, sağduyulu bir tutum değildir. KAYNAKÇA Kur an-ı Kerîm. Abdulcebbâr b. Ahmed (tsz). Tenzîhü l-ḳurʾân ʿani l-meṭâʿin. Beyrut: Dâru n-nehde el- Hedîse. Altun, İsmail, (). Hz. Peygamber Döneminde Kudüs te Mescid-i Aksa Var Mıydı?, Turkish Studies, International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 12/2, p Baltacı, Ahmet (). İbnu l-arabî, Ebu Bekir, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt, Beğavî, Ebu Muhammed Hüseyin b. Mes ud (/) Meâlimu t-tenzîl fî Tefsîri l-kur an. Tahkik: Muhammed Abdullah en-nemir vd.: Dâru Taybe. Beydavî, Kâdı Nâsıruddin Ebu Said Abdullah İbn Ömer b. Muhammed eş-şirazî (). Envâru t-tenzîl ve Esrâru t-te vîl. Beyrut: Daru l-kütübi l-ilmiyye. Ebu Zehrâ, Muhammed b. Ahmed b. Mustafâ (tsz). Zehretu t-tefâsîr. Dâru l-fikri l-arabî. Harman, Ömer Faruk (). İslamiyet ve Kudüs, Milel ve Nihal, 16, (1), doi: /milel , İbn Abbâs, Ebü l-abbâs Abdullāh b. el-abbâs b. Abdilmuttalib el-kureşî (tsz). Tenvîru l- Mikbâs min Tefsir-i İbn Abbâs, Derleyen: Mecduddin Ebu Tâhir Muhammed b. Yakub el-fîrûzâbâdî. Lübnan: Dâru l-kutubi l-ilmiyye. İbn Âşûr, Muhammed et-tâhir b. Muhammed b. Muhammed () et-tâhir et-tûnisî, et- Taḥrîr ve t-tenvîr. Tûnus: ed-dâru t-tûnisiyye. İbn Atiyye, Ebu Muhammed Abdulhak el-endelusî (h). el-muharreru l-vecîz fî Tefsîri l- Kitabi l-azîz, Tahkik: Abdusselam Muhammed. Beyrut: Dâru l-kütübi l-ilmiyye. İbnu l-cevzî, Ebü l-ferec Cemâlüddîn Abdurrahmân b. Alî b. Muhammed el-bağdâdî (h). Zâdu l-mesîr fi İlmi t-tefsîr. Beyrut: Dâru l-kitâbi l-arabî. İbn Kesîr, Ebu l Fidâ İsmâil ed-dımeşkî (/). Tefsîru l-kur âni l-azîm, Tahkîk: Samî b. Muhammed Selâme. Daru t-taybe. Kara, Ömer (). Meşhur Ama Az Tanınan Çok Yönlü Bir İlim Adamı: Râğıb El-Isfahâni, Atatük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 38, Erzurum. Kurtubî, Ebu Abdillah Muhammed b. Ahmed Şemsuddin (/). el-câmi li Ahkâmi l- Kur an. Kahire: Dâru l-kütübi l-mısriyye. Kasımî Muhammed Cemaluddin (). Mehâsinu t-te vîl, Tahkik: Muhammed Bâsil. Beyrut: Dâru l-kütübi l-ilmiyye. Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

16 Maşallah TURAN Mâturîdî, Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd es-semerkandî (/). Tefsîru l-mâturîdî=te vîlât-u Ehli s-sünne. Beyrut: Daru l-kütübi l-ilmiyye. Mâverdî, Ebu l-hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-basrî (tsz). Tefsîru l-mâverdî=en-nuket ve l- ʿUyûn. Beyrut: Dâru l-kutubi l-ilmiyye. Nesefî, Ebu l-berekât Hâfızuddîn Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd (/). Tefsîru n- Nesefî=Medâriku t-tenzîl ve Hakaiku t-te vîl. Beyrut: Dâru l-kelimi t-tayyib. Râğıb el-isfehânî (/). el-müfredât fî Ğarîbi l-kur ân, Tahkîk: Safvân Adnân Dâvûdî. Beyrut Dâru l-kalem. Râzî, Fahruddin er-râzî (/). Mefatîhu l-gayb=et-tefsîru l-kebîr. Beyrut: Dar-u İhyâi t-türâsi l-arabî, et-tebatu s-sâlise. Sa lebî, Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm en-nîsâbûrî (/). el-keşf ve l- Beyân ʿan Tefsîri l-ḳurʾân. Beyrut:Dâr-u İhyai t-turâsi l-arabî. Sem anî, Ebu l-muzaffer Mansûr b. Muhammed (/). Tefsîru l-kur an, Tahkik: Yasir b. İbrahim-Ğanîm b. Abbas, Riyad: Dâru l-vatan. Vâhidî, Ebu l-hasen Alî b. Ahmed b. Muhammed en-nîsâbûrî (). el-vecîz fî Tefsîri l- Kitâbi l-ʿazîz. Dımeşk-Beyrut: Dâru l-kalem & ed-dâru ş-şâmiyye. Yiğitoğlu, Mustafa (). İsra ve Miraç ta Süleyman Mâbedi ve Mescid-i Aksa nın Varlığı Meselesi, İnsan Ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 1, Sayfa: , Zemahşerî, Ebü l-kāsım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed el-hârizmî (). el-keşşâf ʿan Haḳāʾiḳı Ğavâmiżi t-tenzîl. Beyrut: Dâru l-kutubi l-arabî. SONNOTE Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) 1 Rağıb ın ölüm tarihi hakkındaki farklı değerlendirmeler için (bk. Kara, ). 2 Hz. Süleyman ın inşa ettiği mabedin adı İbranice Beit ha-mikdaş, Arapça Beytulmakdis tir. Bu mabed, Yahudi Kutsal Kitabının naklettiğine göre, yedi yıllık bir inşaattan sonra, MÖ da açılmış, MÖ de Babilliler ce yıkılmış, MÖ te tekrar yapılmış, MÖ 20 lerde genişletilmiş, çevresine ihata duvarı çekilmiş, MS 70 yılında da ikinci ve son kez yıkılmıştır. İsra suresindeki 5. ayet, mabedin birinci yıkılışına, 7. ayet de ikinci yıkılışına telmih kabul edilmektedir. (Harman, ). 3 Vahidî nin tefsirinde yer verdiği bir başka enteresan bilgi de şudur: Kulunu, geceleyin Mescid-i Aksa ya yürüttü denince, insanlar bunu dillerine dolamaya başladılar. Öyle ki iman edip tasdik eden bazı kimseler dinden döndüler, bu olay sebebiyle dinden uzaklaşıp fitneye düştüler. Müşriklerden bazıları koşarak Ebu Bekir e -Allah kendisinden razı olsun- geldiler ve dediler ki, arkadaşın konusunda ne dersin? O, geceleyin Beytülmukaddes e götürüldüğünü iddia ediyor! Hz. Ebu Bekir dedi ki, o, bunu gerçekten söyledi mi? Evet dediler. Hz. Ebu Bekir dedi ki, eğer o, gerçekten bunu söylediyse doğru söylemiştir. Dediler ki, sen onun bir gecede Şam a gidip sonra da sabah olmadan geri geldiğine inanıyor musun? Evet dedi, hiç şüphesiz ben onu bundan daha uzak olan bir konuda tasdik ediyorum. Ben onu, sabah-akşam gökten haber alması konusunda tasdik ediyorum. İşte bundan dolayı ona Ebu Bekir Sıddik denildi, Allah kendisinden razı olsun (Vâhidî, / III, 96). 4 İbn Abbas tan Mescid-i Aksa hakkında şu enteresan görüş nakledilmektedir: Mescid-i Aksa, yeryüzünden en uzak, gökyüzüne en yakın mesciddir ki o da Beytülmakdis mescididir (İbn Abbas, Tenviru l-mikbas: s). 5 İmam Mâturîdî (ö. /), ayetin nazil olduğu zaman için şöyle bir değerlendirme yapmaktadır: Sanki o zamanlar, Mescid-i Harâm ile Mescid-i Nebi ve Beytülmakdis ten başka mescid yoktu (Mâturîdî, Te vilât: VII, 3). Bu yorumundan anlaşılıyor ki İmam, ayetin Medine döneminde Mescid-i Nebi nin yapılışından sonra nazil olmuş olabileceği ihtimaline yeşil ışık yakmaktadır.

17 Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20(3): DOI: /beytulmakdis BEYTÜLMAKDİS İN SELAHADDİN EYYÛBÎ TARAFINDAN FETHİNİN TEFSİRLERDEKİ YANSIMALARI 1 Ahmet AKBAŞ * ÖZ: Beytülmakdis in kalbi mesabesindeki Mescid-i Aksâ, Müslümanların ilk kıblesi olup, yeryüzündeki ikinci Mescid ve İslâm da üç mukaddes mescitten biridir. Hz. Peygamber in İsrâ ve Miraç mucizesinin duraklarından biri olan bu şehir, Hz. Ömer döneminde Müslümanların yönetimine girmiş, yaklaşık beş asır boyunca insanlar burada güven ve istikrar içinde yaşamış, özgürce ibadetlerini ifâ etmişlerdir. Ancak bölgedeki Müslüman yöneticilerin kendi aralarındaki çekişmelerini fırsat bilen haçlı orduları, yılında Beytülmakdis i ele geçirmiş, tarihte benzeri az görülen bir katliam gerçekleştirmiş, Müslüman, Hristiyan ve Yahudi ayırt etmeden şehirdeki nice insanı öldürmüş, mabetlerini tahrip etmişlerdir. Bu katliamın ayrıntıları, bizzat kendi tarihçileri tarafından da tarihin utanç sayfalarına kaydedilmiştir. 88 yıl süren işgal dönemi boyunca, zihni ve kalbi her daim Beytülmakdis in kurtuluşu ile meşgul olan Müslüman liderlerden biri de Selahaddin Eyyûbî olmuştur. O, yıllar süren hazırlık döneminin ardından miladi yılında kutlu bir zaferle Beytülmakdis i özgürlüğüne kavuşturmuştur. Onun bu zaferi, tüm İslâm âleminde büyük bir sevinçle karşılanmıştır. İslâm dünyasında bu kutlu fethin yansıdığı yerlerden birisi de fetih sonrası tarihlerde yazılan tefsirlerdir. Allah ın kelamının daha iyi anlaşılması ve mesajlarının insanlığa ulaştırılması için gayret gösteren müfessirlerin eserlerinde de bu fethin izlerine rastlanmaktadır. Fetih yılında kırk yaşlarında olan büyük müfessir Râzî başta olmak üzere, Ebû Hayyân ve İbn Âdil, tefsirlerinde Selahaddin Eyyûbî ye ve fethe işaret etmişlerdir. Bu makaledeki temel hedef de, bu kutlu fethin, akabindeki yıllarda telif edilmiş olan tefsirlerdeki izini sürmek, bu sevincin, müfessirlerin sözlerine nasıl yansıdığını tespit ve tahlil etmektir. ANAHTAR KELİMELER: Tefsir, Kudüs, Beytülmakdis, Fetih, Selahaddin Eyyûbî. The Reflection of the Conquest of Bayt al-maqdis by Salah al-din on Quranic Exegesis ABSTRACT: Al-Aqsa Mosque, which lies in the heart of Bayt al-maqdis, is the first Qiblah of Muslims, the second mosque on Earth and one of the three holy sites in Islam. Bayt al-maqdis was one of the destinations of the miraculous Night Journey (Isra and Mi&#;raj) and was under Muslim rule during the reign of Caliph Umar for five centuries during which people lived in safety and stability while practicing their various religions and rituals freely. This state of affairs changed when the Crusader armies -taking advantage of differences between * Dr. Öğr. Üyesi, Mardin Artuklu Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Mardin/ Türkiye, [email protected], ORCID:

18 Ahmet AKBAŞ Muslim rulers in the region- captured Bayt al-maqdis in CE. They carried out massacres, killing thousands of people in the city without distinguishing between Muslims, Christians and Jews, and destroyed many places of worship. Crusader historians, during the occupation that lasted 88 years, have recorded details of their brutal massacres and actions. Salah al-din was one of the Muslim leaders whose mind and heart was occupied with the need for the liberation of Bayt al-maqdis. After years of preparation, Bayt al-maqdis was finally liberated following the triumphant victory in CE and its rescue from the crusaders. This victory was met with great delight in the whole of the Muslim World. This blessed conquest was reflected in the exegesis of the Qur an through Tafsirs which were written in the post-conquest period. Traces of this event can be found in the works of the Quranic commentators who strived for a better understanding of God&#;s words and the transmission of His messages to humanity. The great exegesits/ mufassirs al-razi, Abu Hayyan and Ibn Adil pointed to Salah al-din s conquest. This article s main aim is to trace this significant event in the works of scholars of Quranic exegesis (mufassir) and to determine how it has been reflected in their writings. KEYWORDS: Tafsir, Jerusalem, Bayt al-maqdis, Conquest, Salah al-din. Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) GİRİŞ Allah ın insanlığa son mesajı olan Kur ân-ı Kerîm in hayata dair yönlendirmeleri mucibince hareket eden Hz. Peygamber in (s.a.s.), İslâm ın hâkimiyetini her alanda tesis etmek üzere Medine döneminde başlattığı fiilî mücadele halifeler döneminde de hiç durmadan devam etmiştir. Bu meyanda İsrâ ve Miraç mucizesinin duraklarından biri ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ nın bulunduğu mübarek Beytülmakdis toprakları da Hz. Ömer (ö. 23/) döneminde fethedilmiştir. Hz. Ömer in, tarihte yaşanan hunharca saldırılardan farklı olarak gerek insaniyet gerekse İslâmiyet e yakışır biçimde fethedip içinde yaşayan diğer din mensuplarına emân vererek güvence altına aldığı ve eğitim amaçlı birçok sahabeyi yerleştirdiği bu şehir, asırlar boyu Dârusselam yani barış ve selamet yurdu olmaya devam etmiştir. Ancak miladi asrın sonlarına doğru Müslüman yönetimlerin dağınıklığını ve kendi aralarındaki çekişmelerini fırsat bilen Avrupa ülkeleri, her taraftan Müslümanlar tarafından kıskaca alınmış olan Bizans imparatorluğunun ısrarlı yardım talepleri ve Papa nın bu taleplere olumlu cevap vermesi neticesinde büyük ordular kurarak Müslüman beldelerine doğru Haçlı seferleri düzenlemişlerdir (Avcı, , 26/ ; Gül, , ; Akbaş, , 1/; Akbaş, , 15). Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah ın de ölümünden sonra başlayan taht kavgalarından, Abbâsî halifelerinin Selçuklulardan iktidarı geri almak istemelerinden, İslâm dünyasındaki ekonomik ve siyasî çalkantılardan, mezhep kavgalarından ve yerel yöneticiler arasındaki rekabetten dolayı İslâm âlemi zayıf düşmüştür. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen ilk Haçlı birliği, de Anadolu ya ayak basmış, kendilerini durdurmaya çalışan Büyük Selçuklular, Anadolu Selçukluları ve birçok Türk beyliğine rağmen nice beldeleri Türklerden geri alarak Bizans İmparatoruna teslim etmiştir. Haçlılar daha sonra sırasıyla de Urfa ve

19 BEYTÜLMAKDİS İN SELAHADDİN EYYÛBÎ TARAFINDAN FETHİNİN TEFSİRLERDEKİ YANSIMALARI Antakya yı, yılında ise Beytülmakdis i ele geçirmiş, yaklaşık beş asır önce Hz. Ömer in şehri fethederken gösterdiği İslami ve insani tavrın tam aksine, tarihte eşi benzeri az görülen bir katliam gerçekleştirmişlerdir. Müslüman veya Yahudi, şehirde kendilerine düşman gördükleri herkesi katletmiş, şehri kan gölüne çevirmiş, mabetleri tahrip etmişlerdir. Vahşi hayvanlarda bile eşine rastlanmayan bu hunharca katliamların ayrıntıları, bizzat onlarla beraber şehre giren kendi tarihçileri tarafından dünya tarihinin utanç sayfalarına kaydedilmiştir. Şehirde gerek Yahudi gerekse Müslümanlara ait tüm kutsalların çiğnendiği bu acı akıbet tüm İslâm dünyasını hüzne gark etmiş, bu tarihten sonra nice Müslüman yönetici, bu mukaddes toprakları Haçlı canilerinin elinden kurtarmanın yollarını aramıştır (Demirkent, , 26/ ; Gül, , ; Üstün, , 75). Beytülmakdis in Haçlılarca da ele geçirilmesi ile başlayan ve 88 yıl sürecek olan işgal dönemi boyunca kalbi her daim Beytülmakdis ve Mescid-i Aksâ nın özgürlüğü için çarpan Müslüman liderlerden biri de Zengi devleti yönetiminde önemli görevler ifa etmiş olan Kürt kumandan Selahaddin Eyyûbî olmuştur. Selahaddin Eyyûbî, Babası Necmeddin Eyyûb, Irak Selçuklu Devleti nin Tikrit valisi iken yılında doğmuştur. Asıl ismi Yusuf olup Selahaddin lakabıdır. Babası daha sonraları Zengi Atabeyliği nin Şam valisi olmuştur. Amcası Esedüddin Şirkuh da, Nureddin Mahmûd un en önemli kumandanlarındandır. Selahaddin Eyyûbî, aileden gelen yönetim ve kumandanlık tecrübesinin de etkisiyle kendisini geliştirmiş, Zengi devlet gelenekleri içinde birçok tecrübe edinmiştir. Nureddin Mahmûd un Haçlılara karşı düzenlediği seferlere katılmış ve çok önemli görevler ifa etmiştir (Şeşen, , 36/ ; Üstün, , ; İnce, , ). Daha sonra, Mısır daki Fâtimî yönetimini Müslümanlara ayak bağı olmaktan çıkarıp İslâm birliğini sağlamaya çalışan Nureddin Mahmûd Zengi nin, Esedüddin Şirkuh komutasında , ve yıllarında Mısır üzerine gönderdiği ordulardaki en etkin liderlerden biri de Selahaddin Eyyûbî olmuş, bu seferlerde birçok tecrübe kazanmıştır. Üçüncü ve son seferin ardından Zengi devletinin Mısır daki temsilcisi olan Esedüddin Şirkuh iki ay sonra vefat edince yerine yeğeni Selahaddin Eyyûbî Mısır Fâtimî vezirliğine getirilmiştir. Burada kaldığı yıllar boyunca birçok iç isyanı bastıran ve peyderpey Fâtimî hâkimiyetini ortadan kaldıracak yöntemler uygulayan Selahaddin Eyyûbî, nihayetinde muvaffak olmuş, bundan sonraki tüm güç ve gayretini farklı bölgelerdeki haçlı birlikleriyle mücadeleye ve İslâm birliğini sağlayarak Beytülmakdis i kurtarmaya adamıştır. Zengi hükümdarı Nureddin Mahmûd un vefatından iki yıl sonra da resmen Eyyûbî Devleti ni kurarak İslâm birliğini sağlamak, Beytülmakdis i fethetmek ve haçlıları bölgeden tamamen atmak şeklinde üç ana hedef belirlemiştir. Selahaddin Eyyûbî, yıllar süren mücadelenin ve küçük-büyük birçok muharebenin ardından 4 Temmuz de haçlılara karşı Hıttîn zaferini kazanmış, kısa süre sonra da miraç gecesine denk gelen 2 Ekim tarihinde kutlu bir zaferle Beytülmakdis i işgalcilerin elinden kurtararak özgürlüğüne kavuşturmuştur. Böylece Müslümanların gönlünde taht kurarak tarihin altın sayfalarına girmiştir (Şeşen, , ; Üstün, , ; İnce, , ; Yılmaz, , 36). Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

20 Ahmet AKBAŞ Büyük kumandan Selahaddin in bu kutlu zaferi tüm İslâm âlemini sevince gark etmiştir. İslâm dünyasında bu kutlu fethin yansıdığı yerlerden birisi de fetih sonrası tarihlerde yazılan tefsirlerdir. Allah ın kelamının daha iyi anlaşılması ve mesajlarının insanlığa ulaştırılması için gayret gösteren müfessirlerin eserlerinde de bu kutlu fethin izlerine rastlanmaktadır. Zira tefsirler aynı zamanda yazıldıkları döneme ışık tutan birer tarihi vesika mahiyetindedirler. Müfessirler ayetleri tefsir ederken zaman zaman çeşitli vesilelerle yaşadıkları dönemin önemli olaylarına da işaret etmektedirler. Biz de bu çalışmada, Beytülmakdis in Selahaddin Eyyûbî tarafından fethi akabindeki asırlarda yazılan tefsirlerde, Selahaddin Eyyûbî ye ve Beytülmakdis in fethine işaret eden ifadelerin tespit ve tahlilini yapmaya çalışacağız. Araştırmamızı fetih ve akabindeki yaklaşık iki asırla sınırlı tutacağımız için sonraki asırlarda telif edilmiş olan tefsirlerde Selahaddin Eyyûbî ye ve Beytülmakdis in fethine dair ifadeleri kapsam dışı tutacağız. 1. FETHİN, RÂZÎ NİN TEFSİRİNDEKİ YANSIMALARI Beytülmakdis in hicri miladi de Selahaddin Eyyûbî tarafından fethedilmesinden sonra tespit edebildiğimiz kadarıyla tefsirinde konuya ilk kez işaret eden müfessir Fahreddin er-râzî dir (ö. /). İslâm âleminde yetişen büyük şahsiyetlerden biri olan ve kelâm, felsefe, tefsir ve fıkıh usulü alanlarında öne çıkan Râzî, mantık, tıp, astronomi ve matematik alanlarında da eserler telif etmiş çok yönlü bir ilim adamıdır. Onun bu çok yönlü birikiminin yansımalarını tefsir ilminin en önemli örneklerinden olan Mefâtîhu l-gayb adlı eserinde de görmek mümkündür. Râzî nin tefsire dair en önemli eseri olan ve Tefsir-i Kebîr olarak da bilinen bu kapsamlı eserin modern ilk baskısı Mısır da 32 cilt olarak yapılmıştır (Yavuz, , 12/). Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) Râzî, / yılında dünyaya gelmiş olması hasebiyle 40 yaşlarında Beytülmakdis in fethedildiği dönemin şahitlerinden olmuştur. Mefâtîhu l-gayb da, Bakara Sûresi ayette zikredilen bir husus münasebetiyle Selahaddin Eyyûbî den ve kutlu fetihten bahsetmektedir. İlgili ayet şöyledir: و م ن أ ظ ل م م م ن م ن ع م س اج د الل ه أ ن ي ذ ك ر ف يه ا اس م ه و س ع ى ف ي خ ر اب ه ا أ ول ئ ك م ا ك ان ل ه م أ ن ي د خ ل وه ا إ ل ا خ ائ ف ني ل ه م ف ي الد ن ي ا خ ز ي و ل ه م ف ي ال آخ ر ة ع ذ اب ع ظ يم Allah&#;ın mescitlerinde O&#;nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır. Bu ayette kast edilenlerin kimler olduğuna dair tefsirlerimizde birçok görüş zikredilmektedir. Ancak bir önceki ayette Yahudi ve Hristiyanların sadece kendilerini hak yolda görüp başkalarını delaletle suçlamalarından bahseden ifadelere bakıldığında öncelikle Yahudi ve Hristiyanlara telmihte bulunulduğu ve onların başka dinlerin mabetlerine yönelik saygısızlık ve saldırılarının kast edildiği görüşü daha muteber görülmektedir. Ancak ayette herhangi bir sınırlama olmadığı için birçok müfessir burada hangi din mensuplarına ait olursa olsun Allah ın adının

21 BEYTÜLMAKDİS İN SELAHADDİN EYYÛBÎ TARAFINDAN FETHİNİN TEFSİRLERDEKİ YANSIMALARI anıldığı mabetlere saygısızlık ve saldırının kast edildiği, bu büyük zulmü yapanların o mabetlere saldırmak ve saygısızlık etmek şöyle dursun, korkarak girmeleri gerektiği görüşünü tercih etmişlerdir (Zemahşerî, , ; Karaman vd., , 1/ ). Râzî de bu ayetin tefsirinde birçok farklı görüşü dile getirmekte ancak burada sadece Hristiyanlara işaret edildiğini ve onların Beytülmakdis e ancak korkarak girebileceklerinin kast edildiğini söyleyenlerin görüşlerinin tutarsız olduğunu belirtmektedir. Zira Râzî ye göre ayetin böyle yorumlanması tarihî vakıalara aykırıdır. Çünkü Hristiyanlar Beytülmakdis i işgal etmiş ve oradaki mabetlere güven içinde girmiş, korkuyla girebilenler ise ancak Müslümanlar olmuştur. Bu menfi duruma son veren kişi ise Melik Selahaddin dir. Râzî nin bu konudaki sözleri şöyledir: ق ال ق ت اد ة و الس د ي : ق و ل ه : إ ل ا خائ ف ني ب م ع ن ى أ ن الن ص ار ى ل ا ي د خ ل ون ب ي ت ال م ق د س إ ل ا خ ائ ف ني و ل ا ي وج د ف يه ن ص ر ان ي إ ل ا أ وج ع ض ر ب ا و ه ذ ا الت أ و يل م ر د ود ل أ ن ب ي ت ال م ق د س ب ق ي أ ك ث ر م ن م ائ ة س ن ة ف ي أ ي د ي الن ص ار ى ب ح ي ث ل م ي ت م ك ن أ ح د م ن ال م س ل م ني م ن الد خ ول ف يه إ ل ا خ ائ ف ا إ ل ى أ ن اس ت خ ل ص ه ال م ل ك ص ل اح الد ين ر ح م ه الل ه ف ي ز م ان ن ا. Katâde ve Süddî, ayetteki ancak korkarak ifadesinin şu manaya geldiğini söylemişlerdir: Yani Hristiyanlar, Beytülmakdis e ancak korku içinde girebilirler. Zira orada yakalanan Hristiyan mutlaka dövülür. Bu yorum merduttur. Zira Beytülmakdis yüz yıldan fazla Hristiyanların elinde kalmış, o dönemde Müslümanlar -korkarak girme durumu hariç- oraya girme imkânı bulamamışlar, bu durum bizim zamanımızda Melik Selahaddin in (Allah ona rahmet etsin) orayı kurtarmasına kadar devam etmiştir. (Râzî, h., 4/12). Görüldüğü gibi Râzî, bu ayetin tefsiri münasebetiyle hem Beytülmakdis in Hristiyanlar tarafından işgaline değinmekte hem de Selahaddin Eyyûbî nin Beytülmakdis i fethinden bahsetmekte ve ona dua etmektedir. Kullanmış olduğu bizim zamanımızda ifadesiyle de fethin, onun yaşadığı devirde gerçekleştiğine işaret etmektedir. 2. FETHİN, EBÛ HAYYÂN IN TEFSİRİNDEKİ YANSIMALARI Ebû Hayyân el-endelüsî, Beytülmakdis in fethinden yaklaşık olarak 70 yıl sonra / yılında Gırnata da doğmuş, / yılında Kahire de vefat etmiş olan büyük dil âlimi ve müfessirdir. Dil ağırlıklı bir eser olan tefsiri el-bahru l-muhît, 8 cilt olarak basılmıştır (Kafes, , 10/ ). Ebû Hayyân, el-bahru l-muhît te, Şuarâ ve Nâziât Sûrelerindeki iki ayrı ayet münasebetiyle Selahaddin Eyyûbî den bahsetmektedir. Şuarâ Sûresi nde Hz. Musa ile Firavun arasında geçen diyalogun yer aldığı ayetler şöyledir: ق ال ف ر ع و ن و م ا ر ب ال ع ال م ني ق ال ر ب الس م او ات و ال أ ر ض و م ا ب ي ن ه م ا إ ن ك نت م م وق ن ني ق ال ل م ن ح و ل ه أ ل ا ت س ت م ع ون ق ال ر ب ك م و ر ب آب ائ ك م ال أ و ل ني ق ال إ ن ر س ول ك م ال ذ ي أ ر س ل إ ل ي ك م ل م ج ن ون ق ال ر ب ال م ش ر ق و ال م غ ر ب و م ا ب ي ن ه م ا إ ن ك نت م ت ع ق ل ون ق ال ل ئ ن ات خ ذ ت إ ل ه ا غ ي ر ي ل أ ج ع ل ن ك م ن ال م س ج ون ني Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

22 Ahmet AKBAŞ Firavun şöyle dedi: Âlemlerin Rabbi dediğin de nedir? Musa cevap verdi: Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız, (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. (Firavun) etrafında bulunanlara: (Bakın hele, şunun ne dediğini) işitiyor musunuz? dedi. Musa dedi ki: O, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbidir. Firavun: Size gönderilen bu elçiniz mutlaka delidir, dedi. Musa devamla şunu söyledi: Şayet aklınızı kullansanız (anlarsınız ki), O, doğunun, batının ve ikisinin arasında bulunanların Rabbidir. Firavun: Benden başkasını tanrı edinirsen andolsun ki seni zindana atarım! dedi. (eş-şuarâ 26/). Ebû Hayyân, burada sözleri zikredilen Firavun un, kendi dönemindeki yaygın anlayışa göre ilah olarak kabul edildiğini belirtmekte ve bu hususta müfessir İbn Atiyye nin (ö. /) şu sözlerini aktarmaktadır: Musa döneminden daha önceki firavunlar da kendilerini böyle tanrı olarak görüyorlardı. Mısır da ve bizim diyarımızda da hâlâ bu sapkın anlayışın artıkları bulunmaktadır. (İbn Atiyye, h., 4/). Ebû Hayyân, İbn Atiyye nin bu sözlerini zikretmesinin akabinde şöyle demektedir: Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) ي ش ري إ ل ى م ا أ د ر ك ه ف ي ع ص ر ه م ن م ل وك ال ع ب ي د ي ني ال ذ ين ك ان أ ت ب اع ه م ت د ع ي ف يه م ال إ ل ه ي ة و أ ق ام وا م ل وك ا ب م ص ر م ن ز م ان ال م ع ز إ ل ى ز م ان ال ع اض د إ ل ى أ ن م ح ى الل ه د و ل ت ه م ب ظ ه ور ال م ل ك الن اص ر ص ل اح الد ين ي وس ف ب ن أ ي وب ب ن ش اد ي ر ض ي الل ه ع ن ه ف ل ق د ك ان ت ل ه م آث ر ف ي ال إ س ل ام م ن ه ا: ف ت ح ب ي ت ال م ق د س و ب ل اد ك ث ري ة م ن س و اح ل الش ام ك ان الن ص ار ى م س ت و ل ني ع ل ي ه ا ف اس ت ن ق ذ ه ا م ن ه م. İbn Atiyye bu sözleriyle kendi dönemindeki Ubeydîlerin 2 meliklerine işaret etmektedir. Zira onlar meliklerine ilahlık nispet etmişlerdir. Bunlar Melik Muizz zamanından Âdıd zamanına kadar Mısır da krallık yapmışlardır. Nihayet muzaffer Melik Selahaddin Yusuf b. Eyyûb b. Şâdi onların devletlerini yıkmıştır. Allah Teâlâ ondan razı olsun. Onun İslâm adına birçok kahramanlığı ve başarısı mevcuttur: O, daha önce Hristiyanların işgal ettiği Beytülmakdis i ve Şam bölgesindeki sahil beldelerinin birçoğunu fethedip onların ellerinden kurtarmıştır. (Ebû Hayyân, h., 8/). Ebû Hayyân ın yine firavunların ilahlık iddiası münasebetiyle Selahaddin Eyyûbî den bahsettiği bir başka sûre de Nâziât Sûresi dir. Tefsirini yaptığı ayetler şöyledir: ف ح ش ر ف ن اد ى ف ق ال أ ن ا ر ب ك م ال أ ع ل ى ف أ خ ذ ه الل ه ن ك ال ال آخ ر ة و ال أ ول ى Firavun derhal (adamlarını) topladı ve (onlara) Ben, sizin en yüce Rabbinizim! diye bağırdı. Allah da onu, dünya ve ahiret azabıyla cezalandırdı. (en-nâziât 79/). Ebû Hayyân bu ayetlerin tefsirinde de İbn Atiyye nin yukarıdakine benzer sözlerine atıfta bulunmakta, sonra ise şöyle demektedir: و إ ن م ا ق ال ذ ل ك ل أ ن م ل ك م ص ر ف ي ز م ان ه ك ان إ س م اع يل ي ا و ه و م ذ ه ب ي ع ت ق د ون ف يه إ ل ه ي ة م ل وك ه م و ك ان أ و ل م ن م ل ك ه ا م ن ه م ال م ع ز بن املنصور بن القائم بن املهدي عبيد اهلل وال هم ال ع اض د و ط ه ر الل ه م ص ر م ن

23 BEYTÜLMAKDİS İN SELAHADDİN EYYÛBÎ TARAFINDAN FETHİNİN TEFSİRLERDEKİ YANSIMALARI ه ذ ا ال م ذ ه ب ال م ل ع ون ب ظ ه ور ال م ل ك الن اص ر ص ل اح الد ين ي وس ف ب ن أ ي وب ب ن س اد ي ر ح م ه الل ه ت ع ال ى و ج ز اه ع ن ال إ س ل ام خ ي ر ا İbn Atiyye nin böyle demesinin sebebi kendi dönemindeki Mısır hükümdarlarının İsmailî oluşundandır. Bu mezhep mensupları, hükümdarlarını tanrı gibi görmektedirler. Onların ilk meliki Muiz b. Mansur b. Kaim b. Mehdi dir. Daha sonra Âdıd da onlara melik olmuş, Allah Mısır ı bu melun mezhepten muzaffer melik Selahaddin Yusuf b. Eyyûb b. Şâdi nin eliyle kurtarıp temizlemiştir. Allah ona rahmet eylesin ve İslâm ümmeti adına en güzel şekilde mükâfatlandırsın. (Ebû Hayyân, h., 10/). Ebû Hayyân ın bu iki ayet dışında Beytülmakdis in fethinden bahsettiği bir başka yer de Rûm Sûresi nin ilk ayetlerinin tefsiridir. Rumların galibiyet ve mağlubiyetinin zikredildiği bu ayetlerin tefsirinde kendi hocası Ebû Cafer b. Zübeyr den naklen Ebu l-hakem İbn Berrecân ın (/) Beytülmakdis in fethini yıllar öncesinden müjdelemiş olmasından bahsetmiştir. Ebû Hayyân ın belirttiğine göre İbn Berrecân, Elif, lâm, mim. Rumlar, en yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Hâlbuki onlar, bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde yeneceklerdir. Enindesonunda emir Allah ındır. O gün müminler de sevinecektir (er-rûm 30/) meâlindeki ayetler üzerinde yaptığı hesaplama neticesinde Beytülmakdis in Müslümanlar tarafından fethedileceği yılı ve günü önceden bildirmiştir. Bu çıkarsamayı yaptığı zaman ise Beytülmakdis in Haçlı işgali altında olduğu yıllardır. Nitekim İbn Berrecân, fetih öncesi yıllarda vefat etmiş olsa da Selahaddin Eyyûbî, onun belirttiği tarihte Beytülmakdis i fethetmiştir. Hocasından naklen bu bilgileri tefsirinde veren Ebû Hayyân ayrıca şu ifadeyi de kullanmıştır: و ك ان أ ب و ج ع ف ر ي ع ت ق د ف ي أ ب ي ال ح ك م ه ذ ا أ ن ه ك ان ي ط ل ع ع ل ى أ ش ي اء م ن ال م غ ي ب ات ي س ت خ ر ج ه ا م ن ك ت اب الل ه. Hocam Ebû Cafer, Ebu l-hakem İbn Berrecân ın Kur ân dan istihraç ettiği bazı gaybî hususlara muttali olduğuna inanıyordu. (Ebû Hayyân, h., 8/ ). Ebû Hayyân ın zikrettiği Endülüslü âlim ve mutasavvıf Ebu l-hakem İbn Berrecân ın, ölümünden yıllar sonra gerçekleşecek olan Beytülmakdis in fethi olayını önceden haber vermiş olması ve bu haberin, aynen dediği gibi tezahür etmesi, ondan sonraki birçok âlimin dikkatini çekmiş olan önemli bir olaydır. İbn Berrecân ın vermiş olduğu haberin gerçekleşmesi hakkında söylenenleri ve kendisine nispet edilen tefsirin mahtût halini inceleyen Abdulmuttalip Arpa, bu konuda ayrıntılı bir makale kaleme almış, meseleyi detaylı bir şekilde incelemiş ve onun, ayetlerdeki ifadelerden hareketle nasıl bir hesap yaparak bu sonuca vardığını ortaya koymaya çalışmıştır (Arpa, , ). Arpa nın naklettiğine göre İbn Berrecân ın Rûm Sûresi nin ilk ayetlerindeki farklı kıraatlere dair vermiş olduğu bilgilere dayanarak sarf etmiş olduğu sözlerin bir kısmı şöyledir: Bu farklı okumalar bir hikmete bağlıdır. Yani ayetlerden şu anlaşılır: Rumlar yenildiler, sonra yenecekler ve bu yenmelerinden sonra yenilecekler. Yani onlar yenildikleri zaman yenecekler, sonra yine yenilecekler demektir. Bu suretle Allah Teâla, takdir dairelerinin hükmünden haber vermektedir. Neticede onların iki galibiyetleri var, bizim sahabe devrinde olan galibiyetimizden başka iki Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

24 Ahmet AKBAŞ galibiyetimiz vardır. Ashabın galibiyetinden sonra onlar tekrar bize galip geldiler. Bütün Şam şehirlerini ve Beytülmakdis i aldılar. Bu 49 veya 50 hafta içinde gerçekleşmiştir. Sonra Müslümanlar, buraları tekrar onların ellerinden aldılar. Ermenistan sınırlarına kadar yayıldılar Bunun ardından / tarihinde Rumlar tekrar Müslümanları yenerek bütün Şam ı ve Beytülmakdis i yeniden ellerine geçirdiler. Bu hadise, Arap ayı hesabıyla bin aydan meydana gelen altıncı senenin çıkmasına denk geliyordu ki, bid i sinîn ayetini tasdik ediyordu. Bid i sinîn in altıncı günü senesinin tam başlarına denk gelmektedir. Sonra ün tamamı ve yedinci senenin 83 yılıyla beraber yılı ortaya çıkmış olmaktadır. Şimdi biz ise, (hicri) yılındayız. (Arpa, , ). Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) 3. FETHİN, İBN ÂDİL İN TEFSİRİNDEKİ YANSIMALARI Ebû Hafs Sirâcüddîn Ömer b. Nûreddîn Ali b. Âdil en-nu mânî, hakkında detaylı bilgi bulunmayan ancak el-lübâb fî Ulûmi l-kitâb adlı tefsiriyle bilinen 8./ asır Hanbelî âlimlerindendir. Eldeki bazı deliller onun hicri 8. asrın sonlarında vefat ettiğine işaret etmektedir. Elimize ulaşan tek eseri kendinden önce yaşamış birçok müfessirden de istifade ederek yazmış olduğu mezkûr tefsiridir (Özel, , Ek- 1/ ). İbn Âdil, tıpkı Râzî gibi Bakara Sûresi ayetin tefsirinde Selahaddin Eyyûbî ye işaret etmiş, muhtemelen Râzî den alıntı yaparak aynı minvalde ifadeler kullanmıştır. Müfessir, Selahaddin Eyyûbî kurtarana dek bir asırdan fazla bir müddet Müslümanların Beytülmakdis e giremediklerinden bahsetmiş, Allah ona rahmet etsin diyerek Selahaddin e dua etmiştir (İbn Âdil, , 2/). Tespit edebildiğimiz kadarıyla Beytülmakdis in Selahaddin Eyyûbî tarafından Haçlı işgalinden kurtarılmasından sonraki yaklaşık iki asır içerisinde telif edilen tefsirlerden sadece yukarıda değindiğimiz üç tefsirde bu kutlu zaferden ve fethin kumandanı Selahaddin Eyyûbî den bahsedilmiş, bu vesile ile ona dualar edilmiştir. Daha sonraki asırlarda İsmail Hakkı Bursevî (ö. /) (Bursevî, ts., 1/, 7/6) ve İbn Acîbe (ö. /) (İbn Acîbe, , 7/) gibi müfessirler de çeşitli vesilelerle Selahaddin Eyyûbî den bahsetmiş, Beytülmakdis in fethedilerek Haçlı zulmünden kurtarılışına atıfta bulunmuşlardır. SONUÇ İslâm ın ilk yıllarından beri Müslümanlar, Beytülmakdis e çok ayrı bir değer vermişlerdir. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksâ, geçmiş peygamberlerin mirası, miracın ilk basamağı ve adeta göğe açılan kapıdır. Günümüzde Siyonist Yahudilerin işledikleri zulümler nedeniyle nice acı ve ıstırapların yaşandığı, Müslümanlara adeta kan kusturulduğu Beytülmakdis toprakları, tüm din mensupları için en huzurlu ve adaletli günlerini Hz. Ömer in fethinden başlayarak Müslümanların bölgeye hâkim olduğu dönemlerde yaşayabilmiştir. Hz. Ömer in hilafeti döneminde başlayan huzur, güven ve adalet ortamı, Haçlı seferleri sonrasında yılında büyük bir katliam ve barbarlıkla son bularak bir asra yakın bir süre kesintiye uğramış, de Selahaddin Eyyûbî nin kutlu zaferiyle Beytülmakdis tekrar huzur ve güvene kavuşmuştur.

25 BEYTÜLMAKDİS İN SELAHADDİN EYYÛBÎ TARAFINDAN FETHİNİN TEFSİRLERDEKİ YANSIMALARI Büyük kumandan Selahaddin in bu kutlu zaferi tüm İslâm âleminde büyük bir sevince vesile olmuştur. İslâm dünyasında fethin yansımalarının görüldüğü yerlerden birisi de fetih sonrası yıllarda yazılan tefsirlerdir. Kur ân ın daha iyi anlaşılması ve mesajlarının insanlığa ulaştırılması için çaba sarf eden müfessirlerin eserlerinde, bu kutlu fethin izlerine rastlanmaktadır. Zira tefsirler asıl yazılış gayeleri Kur ân ın mesajlarının açık ve anlaşılır bir şekilde ortaya konması olsa da aynı zamanda yazıldıkları dönemin olaylarına ışık tutan birer tarihî vesika konumundadırlar. Yukarıda vermiş olduğumuz örneklerde de görüldüğü gibi Beytülmakdis in Selahaddin Eyyûbî tarafından fethedilerek 88 yıl devam eden Haçlı işgalinin sona ermiş olması çeşitli bağlamlarda bazı ayetlerin tefsirinde müfessirler tarafından dile getirilmiş, bu vesile ile Selahaddin Eyyûbî ye dualar edilmiştir. Miladi olarak 88 yıl Haçlı işgalinde kaldığı halde bazı müfessirler yüz yıldan fazla ifadesini kullanmışlardır. Bu durum da yaşadıkları dönemde ellerindeki tarih kaynaklarının kısıtlı olması veya yaklaşık olarak ifade etmiş olmaları ihtimalini gündeme getirmektedir. Aynı durum fethin gerçekleştiği tarih için de söz konusudur. Elimizdeki bilgiler kutlu fethin hicri te gerçekleştiğini ortaya koymasına rağmen Bursevî gibi bazı müfessirler bunu olarak zikretmişlerdir. İbn Atiyye nin Fâtimî meliklerinin tanrı gibi görüldüklerini ifade etmesi Şia mezhebindeki imamın masumiyeti ilkesini hatırlatmakta, Ebû Hayyân ın İsmailî mezhebi hakkında melun ifadesini kullanmış olması da bu mezhebe dair o dönemdeki algıya işaret etmesi açısından dikkat çekmektedir. KAYNAKÇA Akbaş, Mehmet (). Asr-ı Saadette Üç Öğretmen. İstanbul: Nida Yayınları. Akbaş, Mehmet (). Hz. Ömer Dönemi Fetihleri, Uluslararası Hz. Ömer Sempozyumu, ed. Ali Aksu (Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi), 1/ Arpa, Abdulmuttalip (). Rûm Sûresi Çerçevesinde Beytülmakdis in Fethinin Müjdelenmesi İbn Berrecân ın İşârî Tefsir Yorumu, Journal of Islamicjerusalem Studies 15, Avcı, Casim (). Kudüs, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayınları, 26/ Beksaç, A. Engin (). Fâtimîler, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayınları, 12/ Bursevî, İsmail Hakkı b. Mustafa (ts.). Rûhu l-beyân. 10 Cilt. Beyrut: Dâru l-fikr. Demirkent, Işın (). Kudüs, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayınları, 26/ Ebû Hayyân, Muhammed b. Yusuf b. Ali el-endelüsî ( h.). el-bahru l-muhît. 10 Cilt. Beyrut: Dâru l-fikr. Gül, Muammer (). Müslümanların Kudüs ü Fethi, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 1/2, Karaman, Hayrettin vd. (). Kurʼân Yolu. 5 Cilt. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları. Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

26 Ahmet AKBAŞ İbn Acîbe, Ebü&#;l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Mehdî b. Acîbe el-hasenî eş-şâzelî (). el-bahru l-medîd fî Tefsiri l-kur âni l-mecîd. 7 Cilt. Beyrut: Dâru l-kütübi l- İlmiyye. İbn Âdil, Ebû Hafs Sirâcüddîn Ömer b. Nûreddîn Ali b. Âdil en-nu mânî (). el-lübâb fî Ulûmi l-kitâb. 20 Cilt. Beyrut: Dâru l-kütübi l-ilmiyye. İbn Atiyye, Ebû Muhammed Abdulhakk b. Ğâlib el-endelüsî ( h.). el-muharraruʼl- Vecîz fî Tefsîri l-kitâbi l-ʻazîz. 6 Cilt. Beyrut: Dâruʼl-Kütübiʼl-ʻİlmiyye. İnce, Fatma (). Selahaddin Eyyûbî nin İslâm Birliğini Kurma Çabaları, Karadeniz Araştırmaları Dergisi 16/63, Kafes, Mahmut (). Ebû Hayyân el-endelüsî, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları), 10/ Özel, Ahmet (). İbn Âdil, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları), Ek-1/ Râzî, Fahruddin Muhammed ( h.). Mefâtîhuʼl-Ğayb. 32 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâiʼt- Türâsiʼl-ʻArabî. Şeşen, Ramazan (). Hıttîn de Selahaddin in Ordusu, Belleten Dergisi 54/, Şeşen, Ramazan (). Selahaddin-i Eyyûbî, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayınları, 36/ Üstün, Cemal (). Selahaddin Eyyûbî ve Kudüs ün Fethi, Yenifikir Dergisi 9/21, Yavuz, Yusuf Şevki (). Fahreddin er-râzî, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. Ankara: TDV Yayınları, 12/ Yılmaz, İbrahim (). Sultan Selahaddin ve Onun Etrafında Gelişen Arap Şiiri, Nüsha Şarkiyat Araştırmaları Dergisi 4/12, Zemahşerî, Ebuʼl-Kasım Cârullah Mahmûd b. Ömer (). Tefsîruʼl-Keşşâf an Hakaikiʼt- Tenzîl ve Uyûniʼl-Ekavîl fî Vücûhiʼt-Teʼvîl. Beyrut: Dâruʼl-Marife. Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) SONNOTE 1 Bu çalışma, Ekim de Mardin de düzenlenen Uluslararası Beytülmakdis Akademik Sempozyumu nda sunduğumuz Kudüs ün Selahaddin Eyyûbî Tarafından Fethinin Tefsirlerdeki Yansımaları başlıklı bildirinin geliştirilerek makaleye dönüştürülmüş halidir. 2 Ebû Hayyân burada Mürcie mezhebinin bir fırkası olan Ubeydiyye yi değil, Ubeydullah el-mehdi b. Hüseyin e nispetle Mısır daki Fâtimî devletini kast etmektedir (Beksaç, , 12/ ).

27 Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20(3): DOI: /beytulmakdis HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA Mehmet Emin ÇİFTÇİ * ÖZ: Beytülmakdis, hem İslâm âleminin hem de Yahudi ve Hristiyan âlemlerinin kutsal mekânlarından biridir. Kutsal mekânlar, kutsiyetlerini diniî metinlerden alır. Müslümanlar için Kudüs ü değerli kılan atıflar, İslâm ın iki temel kaynağı olan Kur an-ı Kerîm ve hadis metinlerinde mevcuttur. Kur an da bir defa ve Mescid-ü l-aksâ şeklinde zikredilen kutsal mescidin, hadislerde daha geniş yer bulduğu ve birçok bağlamda Resûlüllah ın Mescid-i Aksâ yı zikrettiği görülmüştür. Onlarca hadis metnini, muhtevasında işlenen konular bakımından dört ana başlık altında tasnif etmek mümkündür. Bunlar, Beytülmakdis in imarı, İsrâ, ilk kıble meselesi ve mescidin faziletleridir. Bu hadislerde Mescid için kullanılan isimlendirmeler de dikkat çekmekte, özellikle İsrâ hadisesinde Resûlüullah ın gittiği mescidle ilgili tartışmalara bu lafızlar açıklık getirmektedir. Bu makalede, hadis metinleri, Kütüb-i Tis a olarak adlandırılan dokuz temel hadis kitabı çerçevesinde ele alınacak, hadislerde yer aldığı şekliyle Mescid-i Aksâ işlenecektir. Metinlerde konuyla ilgili lafızlar incelenerek, özellikle İsrâ hadisesinde yürünen mescidin konumu ile ilgili güncel tartışmalar ve ilmi dayanakları kritik edilecektir. ANAHTAR KELİMELER: Mescid-i Aksâ, İsrâ, Beytülmakdis, Hadis, Kıble, Fazilet. Al-Aqsa Mosque and Bayt Al-Maqdis in the Hadith Literature ABSTRACT: Bayt al-maqdis is one of the holy places of the Islamic, Jewish and Christian Worlds. Sacred places acquire their holiness from religious texts. The attributions that make Jerusalem valuable for Muslims are found in the two main sources of Islam; Quran and Hadith. It has been observed that al-aqsa Mosque, mentioned explicitly once in the Quran has a wider place in the Prophetic Ahadith where it is mentioned in many contexts. It is possible to classify dozens of Ahadith on al-aqsa Mosque in relation to four aspects; the construction of Bayt al-maqdis, Night Journey (Isra), the first Qiblah and the virtues. The names used for the mosque in these Ahadith clarify the discussions about the mosque that was the Messenger of Allah s destination during the Night Journey. This article discusses the position of al-aqsa Mosque in the hadith texts within the framework of the nine basic hadith collections (Kutub al-tis a). This will be done through an analysis of the names and words used, shedding light on current discussions about the location of al-aqsa Mosque, particularly in relation to al-isra and from a critical scholarly point of view. KEYWORDS: Al-Aqsa Mosque, Isra, Hadith, Jerusalem, Qiblah, Virtues. * Dr. Öğr. Üyesi, Harran Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Hadis Bilim Dalı, Şanlıurfa/ Türkiye, [email protected], ORCID:

28 Mehmet Emin ÇİFTÇİ Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) GİRİŞ Yeryüzünde bazı mekânların diğer yerlerden daha değerli olduğu, bu mekânlarda yapılan duaların kabul edildiği inancı birçok dinde vardır. Bu durum bu mekânları hem ibadet hem de inanç turizmi açısından daha önemli kılmaktadır. Kudüs de bu beldelerden biridir. Birçok inançta kutsal olduğuna inanılan bu mekân İslam inancında da mübarek kabul edilmektedir. Kudüs, Mescid-i Aksâ ve Beytülmakdis İslam daki kutsiyetini dini metinlerden almaktadır. Dolayısıyla Kudüs ün Müslümanların nezdindeki konumunun anlaşılması için dinin temel kaynakları olan Kur an ve hadis metinlerine başvurmak gerekir. Bir beldenin kutsallığının ilan edilmesinde Kuran ve hadislerin tamamlayıcılığı/bağlayıcılığı dikkat çekmektedir. Örneğin Mekke nin harem 1 olması hem Kur ân-ı Kerim de hem de hadislerin beyanında yer almaktadır. Yüce Allah: Biz Kâbe yi insanlar için bir toplantı ve emniyet yeri yaptık." (el-bakara, 2/). Çevrelerinde insanlar kapılıp götürülürken (Mekke yi) dokunulmaz ve güvenli bir yer yaptığımızı görmediler mi! (el-ankebût, 29/67) buyurmuştur. Mekke nin fethi günü îrad ettiği hutbesinde Allah Resûlü de Allah ın yerleri ve göğü yarattığı gün Mekke yi harem kıldığını ve kıyamete kadar da böyle kalacağını ifade etmiştir (Buhârî, a, s. ; Müslim, tsza, s. ). Bazı yerlerin kutsiyeti ise sadece Hz. Peygamber in hadisleriyle sabit olmuştur. Örneğin Medine nin harem olması konusunda Kur an da bir buyruk olmadığı halde Hz. Peygamber in, İbrâhim Mekke yi harem kıldı ve ehli için dua etti. Ben de İbrâhim in Mekke yi harem kıldığı gibi Medine yi harem kılıyorum (Müslim, tsza, s. ) ve Medîne nin iki kara taşlığı arası haremdir (Müslim, tsza, s. ) buyurmasıyla Medine harem statüsüne yükselmiştir. Bu rivayetler Medine nin mahremiyetinin Hz. Peygamber in hadisleriyle sabit olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bir yerin kutsiyetinin tespiti ancak Kur an-ı Kerim ve hadislerin birlikte değerlendirilmesiyle mümkün olacaktır. İslâm dininin mensupları tarafından ilk dönemden itibaren harem iki beldenin de dâhil olduğu kutsal kabul edilen üç mescid mevcuttur. Bunlardan Kâbe nin mukaddes oluşu Kur an-ı Kerim ile sabittir (el-bakara, 2/). Diğer ikisinin kutsiyeti ise Hz. Peygamber in meşhur üç mescid hadisi başta olmak üzere çeşitli hadislerine dayanmaktadır. Resulullah ın beldeleri harem/kutsal ilan etmesinin bağlayıcılığının kabul edildiği bu hadislerde, konumuz olan Mescid-i Aksâ nın hangi yönlerinin yer aldığı, tartışmalar doğrultusunda bu hadislerin nasıl değerlendirileceği ve Mescidi Aksâ nın hadislerde işlenme biçimi ele alınacaktır. İlgili hadisler bütüncül bir incelemeye tabi tutulduğunda hadislerde Mescid-i Aksâ ile ilgili öne çıkan konuların dört başlık altında incelenebileceği görülür. Bunları Mescid-i Aksâ nın imarı, İsra hadisesindeki yeri bakımından bulunduğu konum, Müslümanların ilk kıblesi olması ve faziletleri ile burada yapılan ibadetlerin üstünlüğü şeklinde sıralamak mümkündür. Hadis metinlerinde çalışmanın konusu olan mescidin üç şekilde isimlendirildiği görülmektedir. Bunlar Mescid-i Aksâ, Beytülmakdis ve İliyâ dır. Kudüs bölgesinin ismi olduğu bilinen ve ismin ait olduğu mekân konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmayan İliyâ isminin, hadislerde kullanımı yaygın değildir. Beytülmakdis ise

29 HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA Kudüs te olduğu bilinen ve Hz. Süleyman tarafından inşa edildiğine inanılan mâbed için kullanılan bir isim olup bununla zaman zaman Kudüs şehrinin de kastedildiği bilinmektedir (Harman, , s. ). Mescid-i Aksâ ismi ise Kur an-ı Kerim de kullanılması hasebiyle önem kazanmakla beraber hadislerde de yaygın olarak tercih edilen isimdir. Uzak anlamına gelen aksâ tabirinin Araplar tarafından, Mekke ye uzak olması nedeniyle Beytülmakdis mescidine verilen isim olduğu düşünülmektedir (Bozkurt, , s. ). Ancak uzak mescid şeklinde anlaşılan bu isimlendirmenin, Mekke ye uzak diğer bazı mescidler için kullanılmış olması ihtilaflara neden olmuş, İsrâ hadisesi özelinde ayette ismi geçen mescid ile kastedilen mekân konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu çalışmada hadislerde Mescid-i Aksâ ile ilgili işlenen konular çerçevesinde bir tasnif yapılacaktır. Mescidin isimlendirmesi ile ilgili hadislerden elde edilebilecek bilgiler toplanarak İsrâ hadisesinde bahsi geçen mescidin konumu belirlenmeye çalışılacaktır. Öncelikle konuyla ilgili hadisler, Kütüb-i Tis a adı verilen ve temel hadis kitabı kabul edilen dokuz eserden tahriç edilecektir. Daha sonra rivayetlerin değerlendirilmesi için âlimlerin rivayetler ile ilgili görüşlerine başvurulacaktır. Dolayısıyla çalışmamızın odak noktası Mescid-i Aksâ olacaktır. Beytu l-makdis, Mescid-i Aksâ ve üç mescitler konularında bazı çalışmalar yapılmıştır. Örneğin: Üç Kutsal Mescide Dair Rivayetlerin Değeri (Zerkeşî nin İ lâmu s-sâcid Adlı Kitabı Özelinde)(Yılmaz, ) ve Üç Mescid İle İlgili Rivayetler ve Değerlendirilmesi (Alparslan, ) yüksek lisans tezleri ve Sadece Üç Mescid İçin Yolculuğa Çıkınız Erken Tarihli Bir Hadis Üzerine İnceleme, (Kister, ), Hz. Peygamber Döneminde Kudüs te Mescid-i Aksa Var Mıydı? (Altun, ), Kudüs ve Mescid-i Aksa&#;nın Faziletine Dair Hadisler ve Yorumu (Örenç, ) ve Hadis Verilerine Göre seafoodplus.infober&#;in İlk Kıblesi: Beyt-i Makdis (Ünal, ) gibi makale çalışmaları yapılmıştır. Ancak bunlar konunun birer yönünü ele almışlardır. Bu çalışmada ise Resûlüllah ın hadislerinde Mescid-i Aksâ nın ne şekilde yer bulduğu, hangi bağlamlarda dile getirildiği tespit edilmeye çalışılacak, böylece hadislerde mescidin yer aldığı konulara göre bir sınıflandırma yapılacaktır. Bu şekilde Mescid-i Aksa yı, imarı, İsra hadisesindeki yeri bakımından bulunduğu konum, Müslümanların ilk kıblesi olması ve faziletleri ile burada yapılan ibadetlerin üstünlüğü gibi birçok yönden değerlendirme imkânımız da olacaktır. 1. MESCİD-İ AKSÂ NIN İMARI İLE İLGİLİ RİVAYETLER Resûlullah ın Mescid-i Aksâ ile ilgili hadislerinde geçen konulardan biri bu mescidin inşası ile ilgili rivayetlerdir. Mescid-i Aksâ nın inşası hakkındaki hadisler incelediğinde, aynı lafızlarla nakledilen bir metnin birçok farklı tarikle rivayet edildiği görülmektedir. Bu konudaki rivayetleri, mescidin inşa edilmiş olduğu zaman ve inşa edenle ilgili olmak üzere iki başlık altında vermek mümkündür: a. Mescid-i Aksâ nın yapıldığı zaman ile ilgili rivayetler: Ebû Zerr (ö. 32/) tarikiyle rivayet edilmiş olan hadise göre Hz. Peygamber den yeryüzünde yapılmış olan ilk mescid sorulmuş o da önce Mescid-i Harâm ın yapılmış olduğunu ondan 40 yıl sonra da Mescid-i Aksâ nın imar edildiğini haber vermiştir (Buhârî, a, s. ; Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

30 Mehmet Emin ÇİFTÇİ Müslim, tszb, s. ). İlk dönem kaynaklarında da bulunan bu hadisin birçok senedi bulunmakla beraber Kütüb-i Tis a da tespit ettiğimiz tarikleri şema olarak şöyle göstermek mümkündür: Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) Bu hadisi Kütüb-i Tis a müelliflerinden Ahmed İbn Hanbel, Buhârî, Müslim, İbn Mâce ve Nesâî tahriç etmişlerdir. En sahih hadisleri tahriç için eserlerini oluşturmuş olan Buhârî (ö. /) ve Müslim in (ö. /) bu rivayeti almış olmaları rivayetin sıhhat şartlarını haiz olduğunu göstermektedir. Bu rivayetlerin metinlerinde lafız farkları olmakla beraber manalarının aynı olduğu söylenebilir. Buhârî ve Müslim in rivayetlerinde yeryüzüne bina edilmiş ilk mescid sorulmuş, Ahmed b. Hanbel in (ö. /) tahriç etmiş olduğu rivayette, râvilerden Muâviye, Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğu açıklamasını yapmıştır (Ahmed İbn Hanbel, a, s. ). İbn Mâce rivayetinde diğer rivayetlerden farklı olarak yapılmış olan ilk mescid sorulmuştur (İbn Mâce, tsza, s. ). Nesâî de Buhârî nin rivayet etmiş olduğu hadisin lafziyle rivayet etmiştir (Nesâî, a, s. 32). Hemen hemen bütün rivayetlerde Mescid-i Aksâ lafzı zikredilmişken Ahmed b. Hanbel in (ö. /) bir rivayetinde Beytülmakdis geçmiştir. İbn Hanbel in başka bir rivayetinde ise râvi Muâviye nin Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğu açıklaması yapılmıştır. b. Mescid-i Aksâ yı imar edenle ilgili rivayetler: Abdullāh b. Amr b. el-âs (ö. 65/) tarikiyle rivayet edilmiş olan hadise göre Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Davut oğlu Süleyman (as), Beytülmakdis i inşa edince Yüce Allah tan üç şey istedi: Birincisi kendisine doğru ve isabetli hüküm verme kabiliyetinin verilmesiydi, bu kendisine verildi. İkincisi kendisine başka kimsenin sahip olamayacağı bir iktidarın verilmesiydi. Bu da kendisine verildi. Üçüncü olarak mescidin inşasını bitirdikten sonra, bu mescide sadece namaz kılma düşüncesi ile gelen bir kimseyi annesinden doğmuş gibi günahsız olarak oradan çıkarmasını Allah tan niyaz etti (İbn Mâce, tsza, s. ; Nesâî, a, s. 34). Bu hadisin tariklerini şema olarak şöyle göstermek mümkündür:

31 HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA Mescid-i Aksâ nın imarı ile ilgili rivayetlerin değerlendirmesini şöyle yapmak mümkündür: Resûlüllah ın Mescid-i Aksâ nın inşası ile ilgili hadisine göre yeryüzünde Kâbe den sonra yapılan ikinci mescit Mescid-i Aksâ dır (Buhârî, a, s. ). Bu rivayetin sahabe ravisi Ebû Zerr dir (ö. 32/). Ortak râvisi ise A meş tır. Buhârî (Buhârî, a, s. ), Müslim (Müslim, tszb, s. ), İbn Mâce (İbn Mâce, tsza, s. ) ve Nesâî nin (Nesâî, a, s. 32) tahriçlerinde Mescid-i Aksâ olarak geçmektedir. Ahmed b. Hanbel in rivayetinde ise ravi Muâviye, Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğunu açıklamıştır (Ahmed İbn Hanbel, a, s. ). Abdullah b. Amr ın rivayetine göre Mescid-i Aksâ yı imar edenin de Davut oğlu Süleyman (as), olduğu ifade edilmişti (İbn Mâce, tsza, s. ). Bu rivayeti Nesâî (Nesâî, a, s. 34) de tahriç etmiştir. Hadiste yer alan, Mescid-i Aksâ nın yapımı ile Kâbe nin yapımı arasındaki 40 yıl olduğu ifadesi konusunda alimler farklı görüş beyan etmişlerdir. Nitekim tarihî bilgilere göre, Kâbe yi inşa eden Hz. İbrahim ve Mescidi Aksâ yı inşa ettiği düşünülen Hz. Süleyman arasında, kırk seneden fazla bir zaman vardır. Müellifler, hadiste yer alan ifade ile tarihî bilgileri bağdaştırmaya çalışmıştır. İbnü l-cevzî (ö. /) iki mescidin inşası arasındaki 40 yıl olduğu meselesini şöyle izah eder. Hz. İbrahim ile Hz. Süleyman ın arası bin yıldan daha fazladır. Hz. Süleyman, önceden var olan bir temel üzerine mescidi bina etmiş olmalıdır. Mescid-i Aksâ yı ilk yapan ise Adem in çocuklarından birisidir. Aynı şekilde Hz. İbrahim de Kâbe yi ilk bina eden değildir. Kâbe yi ilk defa inşa eden Hz. Adem dir. Beytülmakdis için de durum bundan ibarettir (İbn Hacer, a, s. ; Aynî, tsza, s. ). Bu görüşün İbnü l- Cevzî ye mahsus olmadığı, Mescid-i Aksâ yı ilk yapanın Adem, Nuh un oğlu Sam veya bir evliyanın olduğu yönünde birçok iddia öne sürülmüştür (İbn Hacer, a, s. ; a, s. ; Aynî, sza, s. ; tsza, s. ; Kastallânî, a, s. ). İbn Kesîr ise Mescd-i Aksâ yı yani Beytülmakdis i ilk yapanın Yakûb (a.s.) olduğunu ifade etmiştir (İbn Kesir, a, s. ). Bütün bu haberlerden anlaşılan Mescid-i Harâm&#;ın banisi Hz. İbrahim ile oğlu İsmail (a.s.) olduğudur. Hz. Süleyman (a.s.) ile bu peygamberler arasındaki müddet, kırklarla ifade edilemeyecek kadar uzundur. Bu nedenle Beytülmakdis&#;in Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

32 Mehmet Emin ÇİFTÇİ temelinin daha önceki peygamberlerden biri tarafından atılmış olduğu; beyti daha sonra Süleyman ın (a.s.) bu temel üzerine bina etmiş olduğu görüşü öne çıkmıştır (Ahmed Naim Babanzade, , s. 22). Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) 2. İSRÂ HADİSESİ İLE İLGİLİ RİVAYETLER Mescid-i Aksâ, daha önce de belirtildiği üzere İslâm dan önceki iki semavî din olan Hristiyanlık ve Musevîlik için kutsal bir mekândır. Kendisinden önce gelen dinleri inkâr etmeyen ve onların peygamberlerini de kutsal kabul ederek Resûlüllah ı elçiler zincirinin son halkası olarak gören İslâm dini mensupları için de haliyle önemli olmaktadır. Mescid-i Aksâ nın doğrudan Müslümanlarla bağını kuran ve Mescid-i Aksâ yı Müslümanlar nezdinde önemli kılan spesifik hadise ise İsrâ hadisesidir. Mi rac gecesi meydana geldiğine inanılan Hz. Peygamber in olağanüstü yolculuğunun İsrâ ile başladığı düşünülmektedir. İsrâ ve Mi rac olayı, kaynaklarda birlikte zikredilmekle beraber konumuzun çerçevesi gereğince çalışmamızda İsrâ üzerinde durulacaktır. İsrâ, sery (geceleyin yürüme, gece yolculuğu yapma) kökünden türemiş bir kelime olup (Râgıb el-isfahânî, , s. ) Resûlüllah ın bir gece Mescid-i Harâm dan Mescid-i Aksâ ya yaptığı yolculuğa verilen addır. Bu hadisenin Habeşistan hicretlerinden sonra, Hz. Hatice ve Ebu Talib in vefatlarını takip eden dönemde hicretten bir yıl önce meydana geldiği kaydedilmiştir. Bu hadise, Allah ın kudretinin işaretlerini göstermek için kuluna (Hz. Peygamber) Mescid-i Harâm dan çevresi mübarek kılınan Mescid-i Aksâ ya geceleyin bir seyahat yaptırması (İsrâ: 17/1) şeklinde cereyan etmiştir (Yavuz, , ss ). İsrâ hadisesi esnasında Resûlüllah ın uğradığı mescidin Kudüs teki Mescid-i Aksâ olarak kabul edilmesi, bu mescidin Müslümanlar için sembolik değerini arttırmıştır. Bunun yanı sıra faziletleri hakkındaki hadislerin de tesiriyle Mescid-i Aksâ mukaddes mekânlar arasında zikredilmektedir. Kur ân-ı Kerîm de de aynı isimle anılan Mescid-i Aksâ nın değeri ve kutsiyeti bir yana, tartışmalar genellikle Mescid-i Aksâ nın coğrafi konumu etrafında gerçekleşmiştir. Konumuzun çerçevesi hadisler olmakla beraber ilgili ayetten müstağni bir yorum geliştirilmesi mümkün olmadığı için burada ayetin tefsirine de yer vermemiz gerekmektedir. Kur ân-ı Kerîm de Yüce Allah: Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, kulunu (Muhammed i) bir gece Mescid-i Harâm dan, etrâfını mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ ya (İsrâ -gece yürüyüşü- ile) götüren (Allah, her türlü noksanlıktan) münezzehtir. Şüphesiz ki Semî&#; (herşeyi işiten), Basîr (hakkıyla gören), ancak O dur (İsrâ, 17/1) buyurmuştur. Bu ayeti tefsir eden müfessirler Hz. Peygamber in Mescid-i Harâm dan Mescid-i Aksâ ya yürütülmesi konusunda şunları söylemişlerdir: Mukâtil b. Süleymân a (ö. /) göre Mescid-i Aksâ Kudüs teki Beytülmakdis dir (Mükâtil b. Süleymân, , s. ). Fahreddin Râzî (ö. /) Mescid-i Aksâ nın, Kudüs teki kutsal mâbed olan Beytülmakdis olduğu yönünde İslam alimlerinin ittifak ettiklerini beyan etmiştir (Er-Râzî, a, s. ). Yine Kurtubî (ö. /), âyette gidilen mescid için el-aksâ sıfatının kullanılmasının sebebi, Mescid-i Harâm a olan uzaklığı ve Mekke ehlinin tâzîm göstererek ziyaret ettikleri en uzak mescid olmasındandır diyerek Mescid-i Aksâ

33 HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA olarak anılan yerin Beytülmakdis olduğunu kabul etmiştir (Kurtubî, a, s. ). İbn Kesîr (ö. /) ise tefsirinde Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğunu ve oranın diğer bir adının da İliyâ 2 olduğunu söylemiştir (İbn Kesîr, , s. 5). Şevkânî (ö. /) de bu görüştedir (Şevkânî, , s. ). Elmalılı ( ) tefsirinde, İsrâ sûresinin ilk âyetinde geçen Mescid-i Aksâ ifadesi için Mescid-i Aksâ Kudüs teki Beytülmakdis tir demiştir (Yazır, , s. ). Resûlüllah tan bu konuda nakledilen rivayetlerden elde edilebilecek hususlar şöyledir: 1. Hz. Peygamber (s.a.v.) katır ile merkep arası Burâk denilen bir bineğe bindirilip Beytülmakdis e götürülmüştür (Ahmed İbn Hanbel, b, s. ). Bu rivayette Beytülmakdis isminin kullanılmış olması önemlidir. Başka bir senedle gelen benzer bir rivayette de Miraç gecesi gidilen yerin Beytülmakdis olduğu söylenmektedir (Tirmizî, a, s. ). 2. Resûlüllah Beytülmakdis&#;te ayağını diğer peygamberlerin bastığı yere basmıştır (Ahmed İbn Hanbel, c, s. ). 3. Resûlüllah ın Beytülmakdis e gitmiş orada iki rekat namaz kılmıştır (Ahmed İbn Hanbel, c, s. ). 4. Buhârî ve Müslim rivayetlerinde Resûlüllah İliyâ ya götürülmüştür (Buhârî, b, s. ; Müslim, tszc, s. ). Bu rivayette Beytülmakdis in diğer ismi olan İliyâ zikredilmiştir. 5. Resûlüllah Beytülmakdis e gitmiştir (Nesâî, b, s. ). Bu rivayetlerin senedlerini şema olarak aşağıdaki gibi göstermek mümkündür: Ahmed İbn Hanbel, Tirmizî ve Nesâî rivayetlerinde Miraç gecesi gidilen yerin Beytülmakdis olduğu söylenmektedir. Buhârî ve Müslim rivayetlerinde Resûlüllah İliyâ ya götürülmüştür. Bu rivayette Beytulmakdis in diğer ismi olan İliyâ zikredilmiştir. Kur an-ı kerim de ise İsrâ da gidilen yerin Mescid-i Aksâ olduğu ifade edilmiştir. Yukarıda da ifade edildiği gibi birçok alim Mescid-i Aksâ nın Kudüs teki Beytülmakdis olduğu kanaatindedir. Kur an-ı Kerim de Mescid-i Aksâ olarak kullanılan lafza muadil olarak hadislerde Beytülmakdis kullanılmıştır. Hadis metinlerinin büyük kısmının mana ile rivayet edilmiş oldukları kabul edildiği ve yukarıda zikrettiğimiz hadis metinleri üzerinde benzer bir tasarrufun gerçekleştiği Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

34 Mehmet Emin ÇİFTÇİ düşünüldüğünde ise Kuran da zikredilen ve o dönemde malum ve meşhur olan Mescid-i Aksâ nın Kudüs te olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, Mescid-i Aksâ nın Kudüs te olduğuna dair görüşü güçlendirmektedir. Ayrıca bu tariklerle rivayet edilmiş olan İsrâ da gidilen yerin Beytülmakdis olduğuna dair hadis, her tabakadan en az dört ravi ile rivayet edilmiştir. Bu durum, rivayetin Hz. Peygamber e olan aidiyetini güçlendirmektedir. Hz. Peygamber e, hadisenin sonrasında yaşadıklarını anlatınca iman etmemiş olan Kureyşliler bu durumu kabul etmemiş ve Hz. Peygamber e gittiği yer konusunda sorular sormuş olmaları da Mescid-i Aksâ nın Kudüs te olduğu görüşünü destekler niteliktedir. Bu konudaki rivayetler şöyledir: Câbir b. Abdillah rivayetine göre Resûlüllah: Kureyş beni yalanlayınca Yüce Allah Beytulmakdis i bana görünür kıldı ben de bakarak onlara bilgi verdim buyurmuştur (Ahmed İbn Hanbel, a, s. ). Cabir in (ö. 78/) bu rivayetini birkaç farklı tarikle Buhârî (ö. /) de Sahîh ine almıştır (Buhârî, c, s. 5/52; c, s. 6/83). Ayrıca Müslim (Müslim, tsza, s. 1/) ve Tirmizi (ö. /) (Tirmizî, a, s. ) de aynı lafızla bu hadisi tahriç etmişlerdir. Bu rivayetlerin senedlerini şema olarak aşağıdaki gibi göstermek mümkündür: Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) Bu konudaki hadisin tek sahabî râvisi Câbir b. Abdillah dır. Ortak ravi İbn Şihâb dır. el-leys ise kısmî ortak râvi durumundadır. Bu rivayet sahihtir çünkü Buhârî ve Müslim in ittifak ile almış oldukları hadisler (muttefakun aleyh) hadis usulünde en sahih mertebede değerlendirilmiştir (Hâkim, , ss ). Burada Beytülmakdis in Kureyşliler tarafından iyi bilindiği anlaşılmaktadır. Çünkü Kureyş suresinde ifade edildiği gibi Kureyşliler ticaret için sık sık bu bölgelere yolculukta bulunmuşlar. Hz. Peygamber de Şâm bölgesine ticaret için yolculuk yapmıştır. Kureyş suresinde Yüce Allah: Kureyş in güvenliğini, onların kış ve yaz yolculuklarında güvenliğini sağlamak için (Allah lutuflarda bulundu). Onlar da kendilerini besleyip açlıklarını gideren ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin

35 HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA rabbine kulluk etsinler. (Kureyş, /) Alimler bu surede bahsedilen yolculuğun yazın Şam a kışın da Yemen e yapıldığını ifade etmişlerdir (Taberî, , s. ; Er- Râzî, b, s. ; Kurtubî, b, s. ). Şam güzergâhı üzerinde bulunan Kudüs ün Araplar tarafından bilinen bir mekân olduğu izahtan varestedir. Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis ile aynı yer olduğuna delil olduğunu düşündüğümüz bir konu daha mevcuttur. Ale l-ebvâb 3 sistemine göre hadisleri tasnif etmiş olan muhaddisler, hadisleri ilgili olduğu bâb başlığı altına tasnif etmişlerdir. Bu durum onların konuyla ilgili görüşlerini ve kabullerini de yansıtmıştır. Beytülmakdis ve Mescid-i Aksâ konusundaki rivayetlerin tasnif edildikleri bâbları bu kapsamda incelememiz gerekir. Buhârî (ö. /) Mescidü Beyti l-makdis adlı bâb başlığı altında, üç mescidden biri olan Mescidi Aksâ ile ilgili rivayeti tahriç etmiştir (Buhârî, d, s. 61). Yine Nesâî (ö. /) bu konudaki hadisi Mescid-i Aksâ nın fazileti ve orda namaz kılmak bâb başlığı altında zikretmiştir (Nesâî, a, s. 34). Bu örnekler de görüldüğü gibi Mescid-i Aksâ bâb başlığı altında Beytülmakdis rivayeti kaydedilmiş; Beytülmakdis bâb başlığı altında da Mescid-i Aksâ ile ilgili rivayetler alınmıştır. Bu durum da muhaddislerin Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis ile aynı yer olarak kabul ettiklerini göstermektedir. Konuyla ilgili hadisleri şerh eden şarihlerin de her ikisinin aynı yer olduğu kanaatini taşıdıklarını görmekteyiz. Bunlardan İbn Hacer (ö. /), Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğunu ifade etmiş ve Mekke ye uzaklığından dolayı el-aksâ olarak isimlendirilmiş olduğunu söylemiştir (İbn Hacer, b, s. ); Aynî (ö. /) de Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğunu ifade etmiştir (Aynî, tszb, s. 19; Aynî, tszc, s. 21). Yine Kastallânî (ö. /) aynı görüşü ifade etmiş ve İliyâ nın Beytülmakdis şehrinin ismi olduğunu söylemiştir (Kastallânî, b, s. ). Birçok alim Beytülmakdis e Mescid-i Aksâ demenin sebebinin Mekke ye uzak olduğundan dolayı olduğunu ifade etmişlerdir (Aynî, tsza, s. ; Kastallânî, a, s. ; Aliyü l-kârî, , s. ). İslâm tarihçileri de Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğunu belirtmişlerdir. Bunlardan İbn İshâk (ö. /), İsrâ olayında Hz. Peygamber in Mescid-i Harâm dan Mescid-i Aksâ ya yani İliyâ daki Beytülmakdis e gittiğini ifade etmiştir (İbn İshâk, , s. ). İbn Hişâm da (ö. /) aynı şekilde açıklamada bulunmuştur (İbn Hişâm, , s. 32). Ebû Sa d (ö. /) (Ebû Sa d, , s. ), İbnu l- Cevzî (ö. /) (İbnu l- Cevzî, t.y., s. 73), İbn Kesir (İbn Kesir, b, s. ) ve Muhammed el-ğazâlî (ö. /) (Muhammed el-ğazâlî, , s. ) gibi alimler de Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğunu ifade etmişlerdir. Buraya kadar vermiş olduğumuz rivayetler ve bu rivayetlere yapılmış olan şerh ve yorumlardan anlaşılan Mescid-i Aksâ ile Beytülmakdis in aynı yer olduğudur. Yukarıda görüşlerine atıfta bulunduğumuz muhaddisler, müfessirler, şarihler ve tarihçiler Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğunu görüşlerini hadislere ve tarihi bilgilerine dayandırmışlardır. Ayrıca bu yerin farklı isimlerle zikredilmesine herhangi bir itirazın yapılmamış olması iki ismin aynı yer için kullanıldığının herkes tarafından bilindiğini gösteren bir başka husustur. Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

36 Mehmet Emin ÇİFTÇİ Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) Mescid-i Aksa nın önemini açık bir şeklide ortaya koyan rivayetlerin, temel hadis kaynaklarında geçmesine rağmen, söz konusu rivayetlerin sıhhati ile ilgili bazı tartışmalar yapılmıştır ve yapılmaktadır (Özçelik, , s. ). Hal böyle olunca burada konuyla ilgili bazı farklı görüşleri de değerlendirmemizde fayda vardır. Bu görüşlerden biri Miraçta gidilen Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olmadığı ile ilgilidir. Azimli Mi raç hadisesinde bahsi geçen mescidin Ci râne mescidi olduğu görüşündedir (Azimli, , s. ). Bu iddia, Resûlüllah döneminde bilinen ve uzak mescid anlamında Mescid-i Aksâ olarak adlandırılan mescidin Ci râne mescidi olduğu düşüncesi üzerine bina edilmiştir. Bu görüşün, Süleyman Ateş in de işaret etmiş olduğu ilk tarih kaynaklarında geçen şu haberlere isnad edildiği anlaşılmaktadır. Süleyman Ateş, Kur an-ı Kerim de Hz. Peygamber in gitmiş olduğu Mescidin Kudüs teki Mescid-i Aksâ olduğuna dair bir kanıt olmadığını ifade etmiş ve Mescid-i Aksâ nın yeri hakkında iki kaynağa atıfta bulunmuştur. Bu kaynaklardan biri Vâkıdî nin Mağâzîsi, diğeri de el-ezrakî nin (ö. /) Aḫbâru l- Mekke adlı eseridir. Vâkıdî de (ö. /) Hz. Peygamber in, Mekke nin fethinden sonra yapılan Huneyn savaşı sonunda (8/) Ci râne ye gelip orada on üç gece kaldıktan sonra, karşı yakada bulunan Mescid-i Aksâ da ihrâma girdiği ifade edilmiştir (Vâkıdî, , s. ). Hz. Peygamber in burada ihrama girdiğine dair bilgi el-ezrakī nin (ö. /) Ahbâru l-mekke sinde de geçmektedir (el-ezrakī, t.y., s. ). Süleyman Ateş Vâkıdî ve Ezrakî&#;nın haberlerine göre Mescid-i Aksâ Cirane deki mescittir şeklinde yorumlanabilir ama Müslümanların cumhuruna göre Mescid-i Aksâ Kudüs Mescidi veya Kudüs&#;ün kendisidir şeklinde ifade etmiştir. 4 İsrâ hadisesinde Hz. Peygamber in yürüdüğü mescidin Ci râne olduğu iddiasıyla ilgili başka deliller de öne sürülmüştür. Buna göre Hz. Ömer in Kudüs ü fethettikten sonra Müslümanların oraya ayrı bir önem vermemiş olmaları, söz konusu mescidin Kudüs te olmadığı iddia edilmiştir (Azimli, , s. ). Ancak aynı durumun Ci râne için de geçerli olduğu hatırlamak gerekir. Kaynaklarda Ci râne ye atfedilen önem sadece Resûlüllah ın orada ihrama girmesiyle ve orada ganimet dağıtmasıyla ilişkilendirilmektedir. Ci râne de yapılan mescidin de burada Resûlüllah ın ganimet dağıtması ve ihrama girmesi esnasında meydana gelen hadiseleri yâd etmek üzere inşa edilmiş olduğu kaydedilmiştir (Önkal, , s. 25). Miraçta gidilen Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olmadığı ile ilgili diğer bir iddia ise Buhârî de yer alan üç mescid rivayetinin ravisi ile ilgilidir. Goldziher in iddiasına göre rivayetin râvisi Karaza b. Haruş, Emevîler in ( ) ünlü Kûfe valisi Ziyad b. Ebih in (ö. 53/) kölesidir. Onun Emevî halifesi Abdulmelik in Kâbe yi elinde tutan rakibi Abdullah b. Zübeyr ile mücadele ettiği sırada Şam bölgesi hacıları için Kâbe nin yerine Mescid-i Aksâ yı ikame ettiğini, haccı oraya aktardığı ve Emevî sempatizanı olan râvinin, halkı Mescid-i Aksâ ya yönlendirmek için hadis rivayetine başvurmuş olduğu öne sürmüştür (Goldzıher, , ss ). Mehmet Azimli de aynı görüşü ifade etmiştir (Azimli, , ss ). Mescid-i Aksâ tabirinin sadece üç mescid ile ilgili değil, imarı, kıble olması ve İsrâ hadisesi ile ilgili rivayetlerde de geçtiğini, bu rivayetlerin çeşitli tariklerle nakledildiğini ve bu metinlerdeki kullanımların yukarıdaki iddiaya uygun olmadığını belirtmek gerekir.

37 HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA Bir diğer iddia Mescid-i Aksâ nın semâda bir mescid olduğuna dairdir (Hamidullah, , s. ). Oysa böyle bir iddiayı temellendirebilmek için Mescid-i Aksâ nın yeryüzünde olduğuna dair görüşlerin delillerle bertaraf edilmesi gerekir. Müşriklerin Hz. Peygamber e gittiği yer konusunda sorular sormuş oldukları ve Hz. Peygamber in de o yer hakkında onlara cevaplar vermiş olması oranın yeryüzünde bir mekân olduğunu gösterir. Kureyşlilerin aşina oldukları bir mescid olduğu göz önüne alındığında, bu sorgunun maksadının kendilerinin bilgileriyle Resûlüllah ın cevaplarını karşılaştırmak olduğu anlaşılmaktadır. Onların bu çeşit bir sorguyu, gökte olan bir mescid konusunda Resûlüllah a yöneltmeleri makul değildir. Bununla beraber İsrâ yı yaşamış olan Hz. Peygamber, bu soruları cevaplarken Kur an ın Mescid-i Aksâ olarak tanımlamış olduğu yer için, Beytülmakdis ifadesini kullanmıştır. Hz. Peygamber e yeryüzünde ilk yapılmış olan mescid konusunda soru sorulduğunda da O (s.a.v.) yeryüzünde yapılmış olan ikinci mescidin Mescid-i Aksâ olduğunu söylemiştir (Buhârî, a, s. ). Bütün bu rivayetler Mescid-i Aksâ nın yeryüzünde olduğunu göstermek için yeterlidir. 3. MESCİD-İ AKSÂ NIN İLK KIBLE OLMASI İLE İLGİLİ RİVAYETLER Resûlüllah tan kıble ilgili nakledilen rivayetlerde tartışılan iki husus vardır. Bunlardan biri Resûlüllah ın Mekke döneminde namazı hangi mescide doğru kıldığı meselesi, diğeri ise Medine de kıblenin tebdilinden önce ne kadar süreyle Müslümanların Mescid-i Aksâ ya yöneldiği şeklindedir. Mekke de namaz ilk defa farz kılındığında, Hz. Peygamber in (s.a.v) Kâbe ye doğru mu Beytülmakdis e doğru mu namaz kıldığı konusunda iki farklı görüş ileri sürülmüştür. Birinci görüşe göre Mekke döneminde de namaz Beytülmakdis e doğru kılınmıştır. İbn Abbas tan (ö. 68/) gelen rivayetler bu yöndedir. İki tarikle gelen bu rivayetlere göre, Resûlüllah, Mekke de Beytülmakdis e doğru namaz kılıyordu. Kâbe onunla Kudüs arasında kalıyordu. Hicretten sonra 16 ay Beytülmakdis e doğru kılındı. Kıblenin değişimiyle Mekke ye doğru namaz kılınmaya başlandı (Ahmed İbn Hanbel, d, s. ). Zührî de Hz. Peygamber Mekke de Beytülmakdis e doğru namaz kıldığı görüşündedir (Mamer B. Raşid, , s. 11/). İbn İshâk, Resûlüllah ın Mekke deki kıblesi Şam tarafı idi. Namazı Rükn-i Yemani ile Rükn-i Esvad arasında kılıyordu. Kâbe kendisi ile Şam arasında kalıyordu demiştir. Hasan Basri ve başkaları da Hz. Peygamber in Medine de kendi tercihi olarak Ehl-i Kitabın gönlünü kazanmak için Beytülmakdise doğru namazı kılmış olabileceği görüşündedirler (Bâcî, , s. 40). Er-Razi Mekke de Kıble nin Kâbe olduğunu hicretten sonra Yahudilerin ülfetinin kazanılması için 16 ay Beytülmakdis e doğru namaz kılınmış olduğu görüşündedir (Er-Râzî, c, s. 89). Mescid-i Aksâ ya doğru namaz kılmanın süresi ile ilgili rivayetlerde ise üç görüş söz konusudur: 1. Resûlüllah Medine de 16 ay boyunca Mescid-i Aksâ ya doğru namaz kılmıştır. Bu doğrultudaki rivayet birkaç ayrı tarikle nakledilmiştir (Nesâî, b, s. ; Ahmed İbn Hanbel, e, s. ; Mâlik B. Enes, a, s. ). Hadisin tarikleri aşağıdaki şemada gösterilmiştir: Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

38 Mehmet Emin ÇİFTÇİ 2. Resûlüllah ın Medine de Mescid-i Aksâ ya doğru namaz kıldırdığı süre 16 veya 17 aydır. Bu konuda da farklı tariklerden birçok rivayet tahriç edilmiştir (Ahmed İbn Hanbel, f, s. ; Buhârî, d, s. 21; Buhârî, c, s. 17; Buhârî, c, s. 22; Buhârî, e, s. 87; Tirmizî, b, s. ). Hadisin râvileri aşağıdaki şemada gösterilmiştir: Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) 3. Ahmed b. Hanbel in başka bir rivayetine göre Resûlüllah ın Medine de Mescid-i Aksâ ya doğru namaz kıldırdığı süre 17 aydır (Ahmed İbn Hanbel, g, s. ). Bütün bu rivayetlerden anlaşılan Hz. Peygamber, namazları Mekke de Kâbe yi kendisi ile Beytülmakdis arasına alarak kılmıştır. Dolayısıyla Mekke de kıble Kâbe diyenlerin de Beytülmakdis diyenlerin de görüşlerinin doğru olduğu söylenebilir (Kastalânî, c, s. ). Hicretten sonra Medine&#;de de 16 veya 17 ay kadar Beytülmakdis e doğru kılınmaya devam edilmiştir. Bakara ayeti nazil olunca Kâbe&#;ye dönülmüştür. 4. MESCİD-İ AKSÂ NIN FAZİLETİ Üç Mescid Rivayetleri ve Bu Mekânlarda Yapılan İbadetlerin Üstünlüğü Hz. Peygamber (s.a.v.) meşhur üç mescid rivayetinde, ibadet amacıyla bazı mescidlere yolculuğun yapılabileceğini ifade etmiştir. Burada zikredilen yolculuğun ibadet maksatlı yolculuk olduğunu belirtmek gerekir. Buna göre bu mescidlere yolculuk yapmak ibadettir, bu mescidlerde yapılan ibadetler ise fazilet bakımından üstündür.

39 HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA a. Rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Şu üç mescidden başkasına yolculuk yapılmaz: Mescidu&#;l-Harâm, Mescidu&#;r-Rasûl ve Mescidi Beytülmakdis/Mescid-i Aksâ. Hadisin tarikleri ve metninde yer alan farklar aşağıda verilmiştir: 1. Ebî Saîd el-hudrî rivayetinde üç mescid olarak Mescid-i İbrahim, Mescid-i Muhammed ve Beytülmakdis geçmektedir (Ahmed İbn Hanbel, h, s. 8). Ahmed b. Hanbel in başka bir rivayetinde mescidler, Mescid-i Harâm, Mescidim ve Mescid-i Beyti l- Makdis olarak verilmiştir (Ahmed İbn Hanbel, i, s. 14). Bu hadisi Buhârî (Buhârî, f, s. 61) ve Müslim de (Müslim, tsza, s. ) aynı lafızlarla rivayet etmişlerdir. 2. Ahmed b. Hanbel in tahriç etmiş olduğu Ebû Hüreyre rivayetine göre Hz. Peygamber: Bu Mescid, Mesid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ demiştir (Ahmed İbn Hanbel, j, s. ). 3. Müslim in tahriç etmiş olduğu Ebû Hüreyre rivayetinde geçen üç mescid Mescid-i Kâbe, Mescidim ve Mescidi İliyâ dir (Müslim, tsza, s. ). 4. Dârimî nin tahriç etmiş olduğu Ebû Hüreyre rivayetinde geçen üç mescid Mescid-i Kâbe, bu Mescid ve Mescid-i Aksâ dır (Dârimî, , s. ). Bu lafızla Mâlik (Mâlik B. Enes, b, s. ), İbn Mâce (İbn Mâce, tszb, s. ), Ebû Dâvud (Ebû Dâvud, tsz, s. ), Tirmizî (Tirmizî, b, s. ) ve Nesâî (Nesâî, a, s. 37) bu hadisi tahriç etmişlerdir. Hadisin tarikleri çok olduğundan aşağıda iki ayrı şemada gösterilmiştir: Bu konuda Ahmed b. Hanbel, Dârimî, Buhârî, Müslim, İbn Mâce, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî tahriçte bulumuşlardır. Bu hadislerde Mescid-i Aksâ, faziletleri bakımından Haremeyn gibi görülmüş ve konumu açıkça ortaya koymuştur (Özçelik, , s. ). Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

40 Mehmet Emin ÇİFTÇİ b. Resûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Bir adamın kendi evinde kıldığı namaza bir namaz sevabı verilir. Oturduğu beldenin sakinlerinin devam ettikleri camide kıldığı namaza yirmi beş sevap verilir. Cuma namazının kılındığı camide kıldığı namaza beş yüz sevap verilir. Mescid-i Aksâ da da kıldığı namaza elli bin sevap verilir. Benim camimde kıldığı namaza da elli bin sevap verilir. Mescidi Haram da kıldığı namaza ise yüz bin kat sevap verilir. (İbn Mâce, tsza, s. ) c. Peygamberimiz Efendimiz in eşi Hz. Meymune validemiz bir gün, Ya Resûlallah! Bize Beyt-i Makdis hakkında bilgi verir misin? der. Allah ın Resûlü şöyle buyurur: Orası mahşer ve menşer, yani yeniden diriliş yeridir. Oraya gidin ve içinde namaz kılın. Çünkü orada kılınan bir namaz başka yerdeki bin namaza bedeldir. Hz. Meymune: Peki oraya girmeye gücümüz yetmezse ne yapalım ya Resûlüllah dediğinde Rahmet Elçisi şu cevabı verir: Kandillerini yakmak için zeytinyağı, yakıt hediye gönderin. Kim bunu yaparsa oraya gitmiş ve namaz kılmış gibi olur. (Ahmed İbn Hanbel, k, s. ) e. Ümmü Seleme nin rivayet etmiş olduğu hadise göre Resûlüllah (sav) Efendimiz şöyle buyurdular: Kim umre veya hac yapmak için ihrama mescidi Aksâ dan girerse günahları bağışlanır. Bunun üzerine annem de umre için Beyt-i Makdis den itibaren ihrama girdi. (Ahmed İbn Hanbel, l, s. ) Beytülmakdis te ihrama girmenin fazileti konusunda sadece Ümmü Seleme den hadis rivayet edilmiştir. Sahabeden tek râvisi Ümmü Seleme olan bu rivayet, birkaç farklı tarikle nakledilmiştir (Ebû Dâvud, tsz, s. ; İbn Mâce, tsza, s. ); Râvileri şöyledir: Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) Bu rivayetlere göre Hz. Peygamber (s.a.v.) ibadet amacıyla sadece Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebevi ve Mesid-i Aksâ ya yolculuğun sevap kazanmak maksadıyla yapılabileceğini ifade etmiştir. Bu rivayeti Kütüb-i Tis a müelliflerinin hepsi tahriç etmişlerdir. İlgili rivayetler arasındaki lafız farkları, mescidlerin isimleri ve konumları hakkında şüphe uyandırmayacak mahiyettedir. Bu rivayetler neticesinde harem sayılan ve her yıl binlerce Müslümanın ziyaret ettiği iki mescidin yanı sıra Mescid-i Aksâ da Müslümanların zihinlerinde benzer bir konuma yükseltilmiştir. Bu hususu sağlayan diğer rivayetler ise Mescid-i Aksâ da kılınan

41 HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA namazın ve burada ihrama girmenin faziletleri hakkındadır. Buralarda kılınan namazın diğer yerlerde kılınan namazlardan sevap bakımından kat kat fazla olacağı bildirilmiştir. Hz. Peygamber Mescid-i Aksâ da kılınan namazın mağfirete sebep olacağı müjdesini vererek Müslümanları Mescid-i Aksâ ya gidip namaz kılmaya teşvik etmiştir. Bütün bu hadisler Müslümanların zihinlerinde Mescid-i Aksâ nın değerini göstermesi bakımından önem arz etmektedir SONUÇ Hz. Peygamber (s.a.v.) Kudüs, Mescid-i Aksâ ve Beytülmakdis in geçtiği birçok hadis irad etmiştir. Bu rivayetlerin tetkikinde Müslümanlarca Mescid-i Aksâ olarak anılan mescidin Hz. Süleyman tarafından yapılmış olan Beytülmakdis olduğu anlaşılmaktadır. İsrâ hadisesinin tartışmalı konularından biri olan mescidin konumu ile ilgili rivayetlerin çok olması metinlerin sıhhat bakımından değerlerini arttırdığı kabul edilmelidir. Hadis metinlerinde Mescid-i Aksâ, Beytülmakdis ve İliyâ tabirlerinin birbirinin yerine kullanıldığı görülmüştür. Bu isimlerin birbirinin yerine kullanılmış olmaları, kastedilen mescidin aynı olduğunu göstermektedir. Arapların Mescid-i Aksâ ismini Mekke ye uzak sayılan başka bir mescid için kullandıkları iddiası da metinlerle bağdaşmamaktadır. Kur an-ı Kerim in de Araplarca malum ve meşhur olan bir Mescid-i Aksâ mevcut olduğu halde, uzak mescid anlamında Mekke ye uzak olan bir mescidi işaret etmesi olası değildir. Buhârî, Nesâî gibi muhaddislerin; İbn Hacer, Aynî, Kastallânî ve Aliyü l-kârî gibi şarihlerin; İbn İshâk, İbn Hişâm, Ebû Sa d, İbnu l- Cevzî, İbn Kesir ve Muhammed el-ğazâlî gibi tarihçilerin; Mukâtil b. Süleymân, Kurtubî, Fahreddin Râzî, İbn Kesîr, Şevkânî ve Elmalılı gibi müfessirlerin, Mescid-i Aksâ nın Beytülmakdis olduğunu ifade ettikleri tespit edilmiştir. Bunun dışındaki iddialar, eldeki rivayetlerle ve metinlerdeki ifadelerle bağdaşmamaktadır. Beytülmakdisin kıble olması ile ilgili rivayetlerin tetkiki sonuncunda şu sonuca varılmıştır. Hz. Peygamber, namazları Mekke de Kâbe yi kendisi ile Beytülmakdis arasına alarak kılmıştır. Dolayısıyla Mekke de kıble Kâbe diyenlerin de Beytülmakdis diyenlerin de görüşlerinin isabetli olduğu söylenebilir. Hicretten sonra Medine&#;de de 16 veya 17 ay kadar Beytülmakdis e doğru kılınmaya devam edilmiştir. Bakara ayeti nazil olunca Kâbe&#;ye dönülmüştür. Hz. Peygamber (s.a.v.) ibadet amacıyla bazı mescidlere yolculuğun yapılabileceğini ifade etmiştir. Meşhur üç mescid rivayetinde bu mescitler, Mescidi Harâm, Mescid-i Nebi ve Mesid-i Aksâ olarak belirtilmiştir. İlgili rivayetler arasındaki lafız farkları, mescidlerin isimleri ve konumları hakkında şüphe uyandırmayacak mahiyettedir. Bu rivayetler neticesinde harem sayılan ve her yıl binlerce Müslümanın ziyaret ettiği iki mescidin yanı sıra Mescid-i Aksâ da Müslümanların zihinlerinde benzer bir konuma yükseltilmiştir. Bu hususu sağlayan diğer rivayetler ise Mescid-i Aksâ da kılınan namazın ve burada ihrama girmenin faziletleri hakkındadır. Ancak bu rivayetlerin zayıf oldukları görülmektedir. İbadetlerin sevaplarının durumu bir yana, bu hadisler Müslümanların zihinlerinde Mescid-i Aksâ nın değerini göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

42 Mehmet Emin ÇİFTÇİ Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) KAYNAKÇA Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (a). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 35). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (b). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 38). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (c). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 19). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (d). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 5). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (e). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 4). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (f). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 30). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (g). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 21). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (h). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 16). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (i). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 18). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (j). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 12). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (k). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 45). Müessesetü r-risâle. Ahmed İbn Hanbel, A. b. M. (l). Müsned (thk. Şuayb Arnavût-Âdil Mürşid vd., Ed.; C. 44). Müessesetü r-risâle. Ahmed Naim Babanzade. (). Sahih-i Buhârî muhtasarı tecrid-i sahih tercemesi ve şerhi. DİB Yayınları. Aliyü l-kârî, N. A. b. M. (). Mirkâtü l-mefâtîh Şerhu Mişkâti l-mesâbîh (C. 2). Dâru l-fikr. Altun, İ. (). Hz. Peygamber Döneminde Kudüs te Mescid-İ Aksa Var Mıydı? Turkish Studies International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume. Aynî, B. E. M. M. b. A. b. M. el-aynî. (tsza). Umdetü l-kârî Şerhu l- Buhârî (C. 7). Dâru ihyâi t-türâs. Aynî, B. E. M. M. b. A. b. M. el-aynî. (tszb). Umdetü l-kârî Şerhu l- Buhârî (C. 17). Dâru ihyâi t-türâs. Aynî, B. E. M. M. b. A. b. M. el-aynî. (tszc). Umdetü l-kârî Şerhu l- Buhârî (C. 21). Dâru ihyâi t-türâs. Azimli, M. (). Siyeri Farklı Okumak (7. bs). Ankara Okulu Yayınları. Bâcî, E.-V. S. b. H. (). Muntekâ Serhu Muvatta ı Mâlik (C. 1). Matbaatu s-saâde. Bozkurt, N. (). Mescid-i Aksâ. İçinde DİA (C. 29, ss ). TDV Yayınları. Buhârî, E. A. M. b. İ. (a). Sahîhu l-buhârî (thk. Muhammed b. Zuheyr b. Nâsır, Ed.; C. 4). Dâru Tûku n-necât. Buhârî, E. A. M. b. İ. (b). Sahîhu l-buhârî (thk. Muhammed b. Zuheyr b. Nâsır, Ed.; C. 7). Dâru Tûku n-necât. Buhârî, E. A. M. b. İ. (c). Sahîhu l-buhârî (thk. Muhammed b. Zuheyr b. Nâsır, Ed.; C. 1). Dâru Tûku n-necât. Buhârî, E. A. M. b. İ. (d). Sahîhu l-buhârî (thk. Muhammed b. Zuheyr b. Nâsır, Ed.; C. 6). Dâru Tûku n-necât. Buhârî, E. A. M. b. İ. (e). Sahîhu l-buhârî (thk. Muhammed b. Zuheyr b. Nâsır, Ed.; C. 9). Dâru Tûku n-necât. Buhârî, E. A. M. b. İ. (f). Sahîhu l-buhârî (thk. Muhammed b. Zuheyr b. Nâsır, Ed.; C. 2). Dâru Tûku n-necât. Çakan, İ. L. (). Hadis Edebiyatı. M.Ü. seafoodplus.infoınları. Dârimî, E. M. A. b. A. (). Sünen (thk. Hüseyin Salîm Esed ed-dârânî, Ed.; C. 2). Dâru l-muğni.

43 HADİSLERDE KUDÜS VE MESCİD-İ AKSA Ebû Dâvud, S. b. el-aşaş. (tsz). Sünen (thk. Muhammed Muhyiddîn, Ed.; C. 2). el-mektebetu l- Asriy. Ebû Sa d, A. b. M. b. İ. en-neysâbûrî. (). Şerefu l-mustafâ (C. 3). Dâru l-beşâiri l-islâmî. el-ezrakī, E.-V. M. b. A. el-ezrakî. (t.y.). Ahbâru l-mekke (thk. Rüşdî es-sâlih, Ed.; C. 2). Dâru l- Endülüs. Er-Râzî, E. A. F. M. b. Ö. F. er-râzî. (a). Tefsir-i Kebîr (C. 20). Dâru İhyai t-türâsil Arabi. Er-Râzî, E. A. F. M. b. Ö. F. er-râzî. (b). Tefsir-i Kebîr (C. 32). Dâru İhyai t-türâsil Arabi. Er-Râzî, E. A. F. M. b. Ö. F. er-râzî. (c). Tefsir-i Kebîr (C. 4). Dâru İhyai t-türâsil Arabi. Goldzıher, I. (). Muhammedanische Studien (M. S. Hatiboğlu, Çev.; 2. bs, C. 2). Otto Yayınları. Gül, M. (). Kudüs Ve Tarih İçinde Aldığı İsimler. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 11(2), Hâkim, E. A. M. b. A. en-nîsâbûrî. (). El-Müstedrek ale s-sahîhayn (thk. Mustafa Abdülkâdir A tâ, Ed.; C. 4). Dârü l-kütübi l-ilmiyye. Hamidullah, M. (). İslâm Peygamberi (Mehmet Yazgan, Çev.). Beyan Yayınları. Alparslan, Hande Nuran. (). Üç Mescid İle İlgili Rivayetler Ve Değerlendirilmesi [Yüksek Lisans Tezi]. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi. Harman, Ö. F. (). Kudüs. İçinde DİA (C. 26). TDV Yayınları. İbn Hacer, E.-F. A. b. A. el-askalânî. (a). Fethu l-bârî Şerhu Sahîhi l-buhârî (C. 6). Dâru l-ma rife. İbn Hacer, E.-F. A. b. A. el-askalânî. (b). Fethu l-bârî Şerhu Sahîhi l-buhârî (C. 1). Dâru l-ma rife. İbn Hişâm, A. b. H. (). Es-Sîretü n-nebeviyye (Thk. Mustafa es-sekkā - İbrâhim el-ebyârî - Abdülhafîz eş-şelebî, Ed.; C. 2). Şirketu Mektebetü Mustafâ elbâbî. İbn İshâk, M. b. İ. b. Y. (). Sîretu İbn. İshâk (thk. Süheyl Zekâr, Ed.; C. 1). Dârru l-fikr. İbn Kesîr, E.-F. İ.-D. İ. b. Ö. (). Tefsîru l Kur âni l-azîm (Thk. Sâmî b. Muhammed Selâme, Ed.; C. 5). Dâru Teybe. İbn Kesir, E.-F. İ. b. Ö. b. K. el-karşi el-basrî ed-dimeşki. (a). El-Bidâye ve n-nihâye (C. 2). Dâru l- Fikr. İbn Kesir, E.-F. İ. b. Ö. b. K. el-karşi el-basrî ed-dimeşki. (b). El-Bidâye ve n-nihâye (C. 1). Dâru l- Fikr. İbn Mâce, E. A. M. b. Y. el-kazvînî. (tsza). Es-Sünen (thk. Muammed Fuâd Abdülbâkî, Ed.; C. 2). Dâru l-kutubi l-arabî. İbn Mâce, E. A. M. b. Y. el-kazvînî. (tszb). Es-Sünen (thk. Muammed Fuâd Abdülbâkî, Ed.; C. 1). Dâru l-kutubi l-arabî. İbnu l- Cevzî, E.-F. A. (t.y.). Târîhu Beyti l-makdis (C. 1). Mektebetu s-sekâfeti d-dînî. Kastalânî, A. b. M. b. E. B. (a). İrşadü s-sârî li Şerhi Sahîhi l-buhârî (C. 5). Matbaatü l-kübrâ l- Emîrî. Kastalânî, A. b. M. b. E. B. (b). İrşadü s-sârî li Şerhi Sahîhi l-buhârî (C. 2). Matbaatü l-kübrâ l- Emîrî. Kastalânî, A. b. M. b. E. B. (c). İrşadü s-sârî li Şerhi Sahîhi l-buhârî (C. 1). Matbaatü l-kübrâ l- Emîrî. Kurtubî, E. A. M. b. A. b. E. B. b. F. el-ensârî. (a). El- Câmi li ahkâm ul- Kur an (Thk. Ahmed el- Berdunî ve İbrâhîm Etfîş, Ed.; C. 17).,Dâru l-kütübü l-mısrî. Kurtubî, E. A. M. b. A. b. E. B. b. F. el-ensârî. (b). El- Câmi li ahkâm ul- Kur an (Thk. Ahmed el- Berdunî ve İbrâhîm Etfîş, Ed.; C. 20).,Dâru l-kütübü l-mısrî. Mâlik B. Enes. (a). Muvatta (thk. Beşşâr Avvâd Ma rûf-mahmûd Halîl, Ed.; C. 2). Müessesetü r- Risâle. Mâlik B. Enes. (b). Muvatta (thk. Beşşâr Avvâd Ma rûf-mahmûd Halîl, Ed.; C. 1). Müessesetü r- Risâle. Mamer B. Raşid. (). El-Câmi (thk. Habîburrahman A zamî, Ed.; C. 10). el-meclisu l- İlmiye. Kister, Meir Jacob. (). Sadece Üç Mescid İçin Yolculuğa Çıkınız Erken Tarihli Bir Hadis Üzerine İnceleme (H. Yazıcı, Çev.). Uluslararası Hadis araştırmaları Dergisi, Muhammed el-ğazâlî. (). Fıkhu s-sîre (C. 1). Dâru l-kalem. Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

44 Mehmet Emin ÇİFTÇİ Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) Mükâtil b. Süleymân. (). Tefsîru Mükâtil b. Süleymân (thk. Abdullah Mahmûd Şehâte, Ed.; C. 2). Dâru ihyâi t-türâs. Müslim, E.-H. M. İ.-H. el-kuseyrî. (tsza). El-Câmiu s-sahîh (thk. Muammed Fuâd Abdülbâki, Ed.; C. 2). Dâru İhyai t-türâsi l-arabî. Müslim, E.-H. M. İ.-H. el-kuseyrî. (tszb). El-Câmiu s-sahîh (thk. Muammed Fuâd Abdülbâki, Ed.; C. 1). Dâru İhyai t-türâsi l-arabî. Müslim, E.-H. M. İ.-H. el-kuseyrî. (tszc). El-Câmiu s-sahîh (thk. Muammed Fuâd Abdülbâki, Ed.; C. 3). Dâru İhyai t-türâsi l-arabî. Nesâî, A. A. b. Ş. (a). Sünen (thk. Abdülfettah Ebû Ğudde, Ed.; C. 2). Mektebetü l-matbuati l- İslamîye. Nesâî, A. A. b. Ş. (b). Sünen (thk. Abdülfettah Ebû Ğudde, Ed.; C. 3). Mektebetü l-matbuati l- İslamîye. Öğüt, S. (). Harem. İçinde DİA (C. 16, ss ). TDV Yayınları. Önkal, A. (). Ci râne. İçinde DİA (C. 8, s. 25). TDV Yayınları. Örenç, A. (). Kudüs Ve Mescid-İ Aksa nın Faziletine Dair Hadisler Ve Yorumu. Türk- İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi, Özçelik, F. (). Hz. Peygamber in Beytülmakdis Tasavvuru. İçinde Kudüs ve Mescid-i Aksa (ss ). Mardin Artuklu Üniversitesi Yayınları. Râgıb El-Isfahânî, E.-K. H. b. M. (). El-Müfredât fî Garîbi l-kur ân, (Safvân Adnân ed-dâvudî, Ed.). Dâru l-kalem. Şevkânî, M. b. A. (). Fethu l-kadîr (C. 3). Dâru İbn Kesîr. Taberî, M. b. C. et-taberî. (). Câmiu l-beyân fî T vîli l-ku rân (thk. Ahmed Muhammed şâkir, Ed.; C. 3). Müessesetü r-risâle. Tirmizî, E. İ. M. b. İ. b. S. (a). Sünen-i Tirmizî (thk. Ahmed Fuad Şâkir (I-II)- Muhammed Fuâd Abdulbâkî (III)-İbrahim Atvah (IV-V), Ed.; C. 5). Şirketü Mektebetu ve Matbaatu l-albâbî. Tirmizî, E. İ. M. b. İ. b. S. (b). Sünen-i Tirmizî (thk. Ahmed Fuad Şâkir (I-II)- Muhammed Fuâd Abdulbâkî (III)-İbrahim Atvah (IV-V), Ed.; C. 2). Şirketü Mektebetu ve Matbaatu l-albâbî. Ünal, Y. (). Hadis Veriletine Göre Hz. Peygamber in İlk Kıblesi: Beyt-i Makdis. 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, , Vâkıdî, E. A. M. b. Ö. b. V. el-vâkıdî. (). Kitâbu l-meğâzî (Thk. Marsden Jones, Ed.; C. 3). Dâru l Âlem. Yavuz, S. S. (). Mi rac. İçinde DİA (C. 30, ss ). TDV Yayınları. Yazır, M. H. (). Hâk Dini Kur an Dili (C. 5). Eser Neşriyat. Yılmaz, Z. S. (). Üç Kutsal Mescide Dair Rivayetlerin Değeri (Zerkeşî nin İ lâmu s-sâcid Adlı Kitabı Özelinde) [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. Necmettin Erbakan Üniversitesi SBE. SONNOTE 1 Sözlükte yasaklanmış, korunmuş, dokunulmaz mânasına gelen harem kelimesi harâm ile eş anlamlıdır. Terim olarak Mekke ve Medine nin, sınırları Hz. Peygamber tarafından çizilen çevresi için kullanılır. Bu bölgelere harem adının verilmesi, zararlılar dışındaki canlılarının öldürülmesi ve bitki örtüsüne zarar verilmesinin haram kılınmış olmasındandır (Öğüt, , s. ). 2 İslâmi dönemin başlangıcında şehrin ismi, Ilya, Medinetü Beyti l Mukaddes ve Tapınak Şehri şeklinde geçmekteydi (Gül, , s. ). 3 Ale l-ebvab tasnif sisteminde hadislerin râvilere bakılmaksızın konulara göre tasnif edilmesidir (Çakan, , s. 69)

45 Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20(3): DOI: /beytulmakdis TÜRKİYE DE İLK TIP FAKÜLTESİ Nİ MARDİN DE ARTUKLULAR KURDU Ayten BAŞABAŞ DİRİER, * Cemil İNAN ** ÖZ: de vefat eden Kudüs Valisi Artuk Bey in ardından çocukları Sökmen ve İlgazi, Fatımî saldırısı üzerine Kudüs ten ayrıldılar. Eminüddin Sökmen de Hasankeyf, Meyyafarikin (Silvan) ve Diyarbakır ı ele geçirip Artuklu Beyliği nin ilk kolunu kurdu. Necmeddin İlgazi de Mardin i ele geçirip, Beyliğin merkezi yaptı. Halep ve Harput un katılmasıyla, yıl sürecek Beylik kuruldu. İlgazi ve yeğeni Belek Gazi, Haçlılara karşı yaptıkları savaşlarla ünlendiler. Fethedilen topraklara yerleşme, Haçlılara karşı verilen savaşlar göz açtırmazken; Artuklular yılında Eminüddin Külliyesi ni açarak, Türkiye Tarihi nde bir ilki gerçekleştirdi. Külliye; mescid, medrese, bimaristan, zâviye, yazlık namazgâh, hamam, çeşme ve selsebîlden oluşuyordu. Artuklu Beyliği nin kurucusu Eminüddin Sökmen tarafından inşaatı başlatıldı, vefatından sonra kardeşi Necmeddin İlgazi tarafından tamamlandı. Bimâristan (Darüşşifa-Hastahane) olarak kullanıldığı dönemde, büyük ün kazandı. Bimaristanda, İslâm Dünyasındakilerden farklı yöntemler kullanıldı. Mimarîde üstü açık avlular ve hamam bölümlerinde uygulamalı bilgiler verilen bir tıp medresesi ve şifahane olarak tasarlanırken, tedavide bitkisel ilaçlar, şifalı açık hava ve su tedavisi kullanıldı. XIX. asra kadar bu görevini sürdürdüğü belgelerden anlaşılmaktadır. Kurulduğu andan itibaren, tedavi usûlleri ve çalışanlarıyla ünlenen Bimaristana, başta Musul olmak üzere diğer illerden gelen hastalar ve Haçlı Savaşları nda yaralananlar önemli bir yoğunluk oluşturarak, şehrin ekonomisine katkıda bulundu. ANAHTAR KELİMELER: Artuklular, Mardin, Eminüddin, Hastahane. The first Faculty of Medicine established by the Artuqids in Anatolia-Mardin ABSTRACT: After the death of the governor of Jerusalem, Artuk Bey, in , and following the Fatimid attack on the holy city, his children Sokman and Ilgazi left Bayt al-maqdis. Sokman captured Hasankeyf, Mayyafariqin (Silvan) and Amid (Diyarbakır) in and established the first Artuqid Principality. Najm al-din Ilghazi conquered Mardin in and declared it the capital of the Principality. With the conquest of Aleppo and Harput, the principality that would last years was established. Ilghazi and his nephew Belek Ghazi became famous for fighting against the Crusaders. While they were busy settling in the conquered lands and fighting the Crusaders, the Artuqids founded in the Amin al-din Complex, the first in Turkish history. The * Yazar-Uzman, Izmir/Turkey, [email protected] ** Doç.Dr., Mardin Artuklu Üniversitesi, İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü, Mardin/Türkiye, [email protected], ORCID: X.

46 Ayten BAŞABAŞ DİRİER & Cemil İNAN complex included a mosque, a madrasah, a hospital, lodges, a summer prayer space, a bath, a fountain and a special water well. Its construction was initiated by Amin al-din Sokman, the founder of the Artuqid Principality, and was completed after his death by his brother Najm al-din Ilghazi. It became famous during the period when it was used as a hospital. Different methods were employed in the hospital than those adopted in the Muslim World. While it was designed as a medical school/ madrasah and hospital where applied knowledge was instructed in its open courtyards, the bath section architecture, herbal medicine, the outdoors and water therapies were also used as treatments. It was used as a hospital until the 19 th century based on archival documents from the time. The hospital, which was famous for its treatment methods and staff since its establishment, has contributed to the urban economy by attracting significant numbers of patients from other provinces, especially Mosul, and those injured in the Crusades. KEYWORDS: Artuqids, Mardin, Amin al-din, Hospital. GİRİŞ Türkiye de kurulan Üniversitelerin çoğunda TIP Fakültesi açılırken, yıllardır bütün çabalara rağmen Mardin Artuklu Üniversitesi nde kurulamayışı yine gündemde. Oysa Türkiye Tarihinde tam donanımlı, hastaların nitelikli personel tarafından karşılandığı ve bakıldığı Bimaristan/Maristan denilen Tıp Fakültesi külliyesini, ilk kez Mardin Artukluları kurdu. Günümüzde Covid salgını nedeniyle Mardin de Tıp Fakültesi veya Sağlık Bilimleri Üniversitesi nin kurulması kaçınılmaz bir durum ve acil bir ihtiyaçtır. Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) 1. ARTUKLULAR Kudüs Valisi iken de vefat eden Artuk Bey in ardından şehri yöneten çocukları Sökmen ve İlgazi, kutsal şehri hoşgörüyle yönetirken, Melikler arasındaki çekişmelerde belirleyici bir rol oynuyorlardı. O sırada I. Haçlı Ordusu Anadolu Selçuklu, Beylikler ve B. Selçuklu kuvvetleri ile ayrı ayrı savaşarak güneye yönelmiş, ana hedef Kudüs ten önce Antakya yı ve yol üzerindeki önemli kaleleri ele geçirmeye çalışıyordu. Anadolu Selçukluları ve Beylikler gerilla savaşı yaparak bin kişilik Haçlı ordusunu eritirken; Büyük Selçuklular ın Kürboğa yönetiminde gönderdiği Ordu, Sökmen-İlgazi ve diğer Beylerin takviyelerine rağmen, Suriye Melikleri ve komutanlar arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle Haçlılara yenildi. Antakya bir Ermeni nin ihanetiyle Haçlıların eline geçti. Bizans ile sıkı dost, Haçlılarla el altından anlaşan Mısır daki Fatımiler in Başkumandanı Ermeni asıllı el-efdal, durumdan yararlanarak Filistin e saldırdı de çok kalabalık bir orduyla Kudüs ü kuşattı. Artukoğulları surlar hırpalanıncaya kadar, kırk gün direndiler (Runciman, ). Kutsal şehirde yıkım olmasın diye, Kudüs ü teslim ederek maiyetleriyle oradan ayrıldılar (Artuklular, I, 3, Maalouf, 57). Şam, Halep yoluyla daha önce babalarına İkta olarak verildiği rivayet edilen Âmid/Diyarbakır daki akrabalarının yanına gittiler (Sevim ve Yücel: ). Artuk Beyin oğulları Kudüs te kalsa şehir Haçlıların eline geçmezdi.

47 TÜRKİYE DE İLK TIP FAKÜLTESİ Nİ MARDİN DE ARTUKLULAR KURDU Fatımiler şehrin surlarını onarırken, gayrimüslimleri aşağılayacak tedbirler aldılar. Bölgedeki Arap soyluları da akrabalık kurdukları Türklerin gitmesine sevinerek, Fatımilerin yanısıra Haçlılarla işbirliğine hazırlandılar. Haçlılar Antakya Dükalığı ve Urfa Kontluğunu kurduktan sonra, 15 Temmuz da hedeflerine varıp, Kudüs Krallığını kurduklarında 50 bin kişi kalmışlardı. Kudüs te yağma, Müslüman ve Yahudilerin akan kanının atların dizlerine kadar çıkması vahşet ve dehşeti açıklamaya yeter (Maalouf, ). Haçlıların başarmasının nedeni; B. Selçuklularda Melikşah ın ölümüyle oğulları arasında başlayan taht kavgaları, Anadolu Beylikleri arasındaki çekişmeler, Kutalmış Ailesi ile olan çekişmeler, Müslümanlar arasında birliğin olmayışı(sünni-şii sürtüşmesi) ve Hasan Sabbah ın Haşaşinlerinin estirdiği terörün oluşturduğu kargaşa ortamıydı (Turan, ). Babaları Artuk Bey in, eski iktası Diyarbakır yöresini ele geçirme vasiyetini yerine getirmek için oğulları fazla beklemedi. Sökmen çekişmelerden yararlanarak, de Hasankeyf i ele geçirip ardından Meyyafarikin (Silvan), Diyarbakır ı topraklarına katarak, Artuklu Beyliği nin ilk kolunu kurdu. Bağdat Şahneliğinden azledilen kardeşi İlgazi nin yardımına giderek, eski itibarını kazandırdı. Ardından yeğeni Ali nin yönetimine geçen Mardin e hâkim oldu. Kardeşi İlgazi ile emrindeki Döğer boyuyla B. Selçuklu komutanı Çökürmüş ün yardımına koşarak, Haçlıları Harran-Belih Çayı nda ağır bir yenilgiye uğratarak, Urfa Kontu ve yeğenini tutsak aldı. Bu zafer Sökmen e büyük ün kazandırdı. Türkmen Beyleri arasında anlaşmazlık çıkmasa Haçlılar yok edilecekti. Yine Haçlılar üzerine gittiği bir seferde te öldü. Yerine geçen kardeşi Necmeddin İlgazi de beyliğin Mardin kolunu ele geçirip Artuklu Beyliğinin merkezi yaptı de Suriye Selçuklu meliki Rıdvan ölünce, halkın isteğiyle Halep de Artuklu Beyliğine katıldı. İlgazi ve yeğeni Belek Gazi haçlılara karşı yaptıkları savaşlarla ünlendiler. İlgazi hastalanınca yılında Beyliğin yönetimini, Harput Artuklu kolunu yöneten yeğeni Belek Gazi ye bıraktı (Sevim ve Yücel, ). Böylece Anadolu nun güneyini kapsayan bölgede Artuklu Beyliği, bir denge unsuru olarak yıl varlığını sürdürdü. Bir yandan ele geçirilen topraklara yerleşme, Doğu Anadolu ile Güneydeki Atabeyliklerle sürtüşme, öte yandan Haçlılara karşı verilen savaşlar göz açtırmazken; Artuklular yılında Eminüddin Külliyesi ni açarak, Türkiye Tarihi nde bir ilki gerçekleştirdi. Artuklular Sempozyumuna Mimarî ve Sağlık konusunda katılan bütün yazarlar, Külliyenin Anadolu da Türkler eliyle açılmış ilk yapı olduğundan ittifakla söz eder (Artuklular, I, ; II, , , , ). Anadolu da beylik kuran Danişmendliler, Saltuklular, Mengücekler, İzmir Çaka Beyliği ve Anadolu Selçuklu Devleti yöneticileri; Anadolu ya göçebe halkı yerleştirme, beslenme ve güvenliği sağlama, yerleşilen yerlere mimarî eserlerle Türk mührü vurma çabasındayken, Batıdan sel gibi akan Haçlılarla karşılaştılar. Haçlı öncüleri ve I. Sefere katılan bin insandan 50 bini Kudüs e ulaştığına göre, yapılan savaşların önemi anlaşılır. Bu olay imar çalışmalarına sekte vururken, yaraların sarılması ve önemli çaptaki kayıplar gündeme sağlık sorununu oturttu. seafoodplus.infoçlı Seferi nin ardından Beylik kuran Artuklular ın, merkezi konumları nedeniyle Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

48 Ayten BAŞABAŞ DİRİER & Cemil İNAN sağlık konusunda ilk adımı atmaları rastlantı değil, bir zorunluluktan kaynaklanıyordu. Çünkü Haçlılarla en çok savaşı onlar yaptığından yaralıları çoktu. Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) 2-EMÎNÜDDİN KÜLLİYESİ Mardin in Eminüddin/Mâristan/Mesken mahallesinde inşa edilen Eminüddin külliyesi; cami, medrese, hamam, bimaristan, zâviye, yazlık namazgâh, çeşme ve selsebîl yapılarından oluşur. Artuklu Beyliği nin kurucusu Eminüddin Sökmen Gazi tarafından inşaatı başlatıldı, vefatından sonra kardeşi Necmeddin İlgazi tarafından tamamlandı. Onun da vefatından bir yıl sonra te açılan Külliye; Bimâristan/ Darüşşifa/ Hastahane olarak kullanıldığı dönemde büyük ün kazandı. Külliye, halk arasında Eminüddin Maristanı, Şeyh Eminüddin Bimaristanı/ Bimarhanesi olarak anılır Hikâyesi Şeyh Eminüddin Külliyesinin yapım tarihi ve banisi ile ilgili olarak ilk defa Abdüsselam Efendi ( ) nin yazdığı Üm mül İber/Mardin Tarihi ile Kâtip Ferdi nin yazdığı Artuklu Melikleri kitabında yazılan ve daha sonra tüm araştırmacılar tarafından kayıtsız şartsız kabul gören hikâyesi şöyle: Artukoğulları Beyliği nin kurucusu Eminüddin Sökmen Bey tarafından yaptırılmaya başlanmış olup, külliyenin inşaatı tamamlanmadan vefat etmiştir. Vefatı sonrası ağabeyi Artuklu Beyliğinin hükümdarı Necmeddin İlgazi külliyeyi tamamlayarak kardeşinin ismini verse de açılışı ona da nasip olmadı. Vefatından bir yıl sonra inşası tamamlandı (Abdüsselam Efendi, 44; Ferdi, , 21). Bu özlü hikâyenin yıllar yılı nesilden nesile aktarılan Sözlü Tarih olduğu kuşkusuzdur. İlk Bimaristanlar Mardin Şeyh Eminüddin Bimaristanı hakkında son zamanlarda yapılan araştırmalarda, farklı tezler ileri sürülerek, sıradan bir eser gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Oysa o dönemdeki hastahaneler incelendiğinde Bimaristan ın Tıp Fakültesi özelliklerine sahip olduğu görülür. Bu konu kaynaklarda geçmese bile, Bimaristan adı Eminüddin Külliyesi ndeki hastahanenin ne olduğunu anlatır. Bîmâr (hasta) kelimesinden yer adı yapmakta kullanılan -istân ekiyle türetilmiş Farsça bir isimdir. Şifa dağıtan kurumlara İslâm Dünyasında önce İran da Bîmâristan denilirdi. Orta Asya Türkleri Dârülmerza, Selçuklular Dârülâfiye, Dârüşşifâ, Osmanlılar dârüşşifâ ile birlikte daha çok dârüssıhha, şifâhâne, bîmârhâne ve tımarhane kelimelerini kullanırken, XIX. asırdan itibaren buralara hastahane denildi. Arap dünyasında ise müsteşfâ kelimesi kullanıldı (Terzioğlu, ). Bîmâristanların ilk parlak devri Abbâsî Halifeleri dönemine rastlar. Halife Mansûr un hastalığı sırasında, Sâsânîler döneminden beri faal olan Cündişâpûr Bimaristanı(hastahane ve tıp okulu) ndan ünlü hekim Curcîs b. Buhtîşû un yılında Bağdat a çağrılmasından sonra bu hastahaneden yetişen hekimlerin İslâm tabâbetinin ve bîmâristanların gelişmesine önemli katkıları oldu. Ahmed bin Tolun, Mısır da kurduğu Tulunoğulları zamanında yıllarında Askerî nitelikli Fustat şehrinin kenarında bir bimaristan inşa ettirirken, bir kaç sağlık

49 TÜRKİYE DE İLK TIP FAKÜLTESİ Nİ MARDİN DE ARTUKLULAR KURDU ocağı da kurdu. Yaptırdığı El-maristan, donanımlı genel bir hastane olup, yalnız Mısır ve Şam&#;ın değil, bütün Yakın ve Orta Doğu nun sağlık tarihinde önemli bir olaydı. Benzerine bir kaç yüzyıl sonra da rastlanmadı. Tüm hastalar ücretsiz olarak tedavi ediliyor ve ilaçları veriliyordu. Kadınlar ve erkekler için birer hamamı, zengin kütüphanesi ve akıl hastalarına ait özel bölümüyle fevkalâde ileri bir kurumdu. Bağdat ve Fustat ta açılan bîmâristanlardan sonra gerek Bağdat ta gerekse diğer yörelerde inşa edilen hastahanelerin sayısı arttı ve X. asırda İslâm hastahaneciliği ve tabâbeti parlak bir devir yaşadı. Selçuklular da aynı geleneği sürdürüp, ten itibaren birçok yerde Bimaristan/Şifahane kurdular. Selçuklular döneminde ilk medrese ve ilk bîmâristanı İran-Nîşâbur da yaptıran vezir Nizâmülmülk, yılında Bağdat ta yaptırdığı ünlü Nizâmiye Medresesi nde bir hastahane de kurdu. Yine Bağdat ta Alparslan ın oğlu Melik Tutuş adına kurulan Bîmâristânü t-tutuşî de, Tutuşiye Medresesi ile birlikte Nizâmiye Medresesi nin yer aldığı Dicle nin doğu yakasında bulunuyordu. Bağdat ta Büveyhilerin kurduğu Bimaristan-ı Adudî nin açılışında 24 Hekim görevlendirilmiş olup, kısa sürede ünlendi. Selçuklular döneminde ünlü bir Tıp Akademisi haline dönüşen Bîmâristân-ı Adudî de eğitim gören öğrencilerin doktora tezi mahiyetinde bir risâle hazırladıkları, yılında Galenos un hıfzıssıhhası üzerine yazılan ve önsözünde baştabip Ebû Saîd el-herevî tarafından okunup tez olarak kabul edildiği belirtilen Kitâbü Câlînûs fî tedbîri ṣ-ṣıḥḥa adlı bir eserden anlaşılmaktadır. Bu usulün Avrupa daki tıp fakültelerini de etkilediği Selçuklular döneminde İslâm hastahanelerinin ulaştıkları gelişmeyi göstermesi bakımından önemlidir (Sezgin, , Al-Hassani, ). Bağdat tan sonra Selçuklular ile bağlı Beylik ve Devletler; Türkistan da Merv, İran da İsfahan, Şîraz, Rey, Sicistan-Zerenç, Berdesîr, Kâşan, Ebher, Zencan, Gence, Vâsıt, Rakka, Anadolu nun güneyinde Mardin, Meyyâfârikīn (Silvan), Nusaybin Harran ve Antakya da, bîmâristanlar yaptılar. Bunların kurucularının genelde kadın olması dikkate değer. Bugüne ulaşabilen Selçuklu bîmâristanlarından Şam daki Dukak b. Tutuş un Bâbülberîd kesiminde tesis ettiği hastane, Nûreddin Hastahanesi (Zengiler), Kayseri deki Gevher Nesibe Dârüşşifâsı ve Gıyâseddin Keyhusrev Tıp Medresesi (), Sivas taki Keykâvus Dârüşşifâsı (), Divriği deki Behram Şah ın kızı Adil Melike Turhan hastahanesi (), Tokat taki Gökmedrese denilen Pervâne Bey Dârüşşifâsı (), Çankırı da Atabey Ferruh (), Kastamonu daki Ali b. Pervâne Şifahanesi (), Dülkadiroğulları nın Kayseri deki Cüzzam hastahânesi, Saruhanoğulları nın Manisa daki Göz hastahânesi incelendiğinde, Selçuklular- Beyliklerin Tıp Tarihi ndeki önemi anlaşılır (Bakkal, ). Günümüz Tıp Fakülteleri hastanelerini aratmayan özellikleriyle, kısa sürede Endülüs, Sicilya, Afrika hastanelerini etkiledi. Bu hastanelere hayran kalan tüccarlar, gezginler, Haçlılar benzerini ülkelerinde kurdu. Fransızlar Hospitallers i benzer sistemle kurdu (Terzioğlu, ). asır entelektüel gezgini Endülüslü İbn Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

50 Ayten BAŞABAŞ DİRİER & Cemil İNAN Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) Cübeyr, Nureddin hastanesini görünce duygularını şöyle dillendirir: İslâmin şanının en güzel delillerinden biri Bimaristanlardır (Al-Hassani, ). Eminüddin Külliyesindeki hastaneye Bimaristan adının verilmesi, bir özenti değil, Artukluların yaşadıkları coğrafyanın kültürlerinin etkilemesinden kaynaklanır. İran daki Hulvan bölgesi Melikşah tarafından Artuk Beyi Anadolu dan uzak, merkez İsfahan a yakın tutmak için ikta olarak verilmiş, çocukları da orada büyümüştür. Bu nedenle İran kültürünün de etkisinde kalmışlardır. Ahsa, Kudüs ve Bağdat taki görevler nedeniyle Arap kültürünü yakından tanımış, Bimaristanın önemini anlamış, kurdukları Beylikte aynı geleneği sürdürmüşlerdir. Salt hastane olarak kursalardı, Darüş şifa derlerdi. Bu konuda bir belgeye rastlanmaması, Bimaristan ın varlığını yadsımaz. Türk Kültür Tarihi ve özellikle Artuklu Dönemi konusunda bir derya olan Ali Emirî nin verdiği bilgiler bir belge niteliğini taşır. Onun dikkatli çalışmaları sayesinde Divan-ı Lûgat it Türk gibi birçok kayıp eser bulunup, millî kültürümüze kazandırılmıştır. Ölünceye kadar yazma eserlerin peşinde Oğuzların başkenti Cend e bile gitmiştir. Eminüddin Bimaristanı nın verilerine rastlamasa bunu yazmazdı. Anadolu da günümüze ulaşan ilk Tıp Fakültesi olarak yılında Kayseri de yaptırılan Gevher Nesibe Şifahanesi ve Gıyâseddin Keyhusrev Tıp Medresesin den bahsedilmektedir (Yılmaz: ). Türk-İslâm tarihinin Tanınmayan Büyük Çağı nı gündeme getiren Fuat Sezgin ise; Anadolu da günümüze ulaşan en eski hastanenin Mengücekler Dönemin de Divriği de yılında yapılan Âdil Melike Turhan Hastahanesi olduğunu yazar (Sezgin, ). Demek ki, daha önce yapılan eserlerle ilgili bir kaynak eline geçmemiş. Eminüddin isim değil bir ünvandır! Külliyenin mimarisi ve adı nedeniyle farklı bir itiraz da var. Şeyh Eminüddin adıyla anılması, Artuklu Sökmen adına değil; -kendi adlarına yaptırılan ve özenli taş işçiliği yansıtan yapılardan farklı olarak mütevazi ve münzevi özellikler yansıtması nedeniyle- bir din adamı olan Şeyh Eminüddin adına Artuklu beylerinin mali hamiliğinde yaptırılmış bir tarikat yapısı olduğu tezini; Birgül Açıkyıldız Şengül () ileri sürer. Makalede Eminüddin ünvanı İlgazi ye mal edilse de onun ünvanı Necmeddin dir. İlgazi eserin yapımını sürdürmüş, kurucu kardeşi Eminüddin Sökmen in ünvanını vermiştir. Şeyh Salih türbesi, Şeyh Şeyhullah Camii ve Şeyh Çabuk Camii, Şeyh Şı ran Dağı gibi Şeyh Eminüddin adını taşıması, Artuklu Meliklerinin kendi yaptırdıkları eserlere saygı duydukları Şeyhlerin adını vermesi, bu tezi desteklese de; gerçek böyle değildir. Şeyh ünvanlarının çoğu sonraları bu önemli eserlere korunması, sürekli göç alan Mardin e halkın bu kutlu yerlere yerleşmemesi, saygı duyması için verilmiştir. Bu tezi çürüten asıl durum ise, Abbasi Halifelerinin, İslâmı koruyan, bu alanda yararlığı görülen Türk asıllı Sultan, Bey ve komutanlara verdikleri ünvanlardır. İslâm Dünyasında isyanları bastıran Artuk Bey ve Haçlılara karşı muzaffer olan

51 TÜRKİYE DE İLK TIP FAKÜLTESİ Nİ MARDİN DE ARTUKLULAR KURDU oğullarına da bu ünvanlar verildi. Hatta bu ünvanları ve adları yan yana sıralayan tarihçilerimiz Artuk Beyin on oğlu ve bir kızı olduğunu yazarlar (Artuk, 36). Halifenin Selçuklulara, hil at ve taç ile verdiğ ünvanlar: a-tuğrul Bey: Rükneddin (Dinin direği). b-alp Arslan: Adudu d-devle Ebû Şüca (Yavuz, Yiğit babası), c-melikşah: Celâlü d-devle Ebûl Feth(Dinin ululadığı, Fethin babası), Mu izzü d-din (Dinin azizi), Emir ül Mü minin, d-terken Hatun: Celâliye, e-tutuş: Tac üd-devle Halifenin Artuk Bey ve oğullarına verdiği ünvanlar: a-artuk Bey: Zahir üddin(dinin desteği), Buka (Devlet) Zahir üd-devle (Devletin dayanağı), Rükneddin (Dinin direği), Seyyid (Halk tarafından verilen bu ünvan fazilet sahibi, Ata anlamında olup, seafoodplus.infoberin soyuna verilen dini ünvan değil). b-sökmen: Abdülcebbar/ Eminüddin, Muine d Devle (Kuvvet-kudret sahibi/ Dinin güvencesi/ Devletin yardımcısı). c-ilgazi: Necmeddin-Dinin yıldızı (Mirhând: TS. , İbn ül Adîm, 61, 72, 73, , Şimdi, ). Artuk Bey den itibaren Sultan Melikşah a gözdağı vermek için Fatımîlerle ittifak kurulmaya çalışılmış, sonra vazgeçilmiştir. Eminüddin Abdülcebbar, Sökmen Gazi ye Halife tarafından verilen ünvan olduğu halde, Artukluların kurduğu ilk eser bir Şeyhe mal edilmektedir. Oysa Şeyh ünvanı o eserlere kutsiyet atfedilerek, dış tahribatlara karşı korumak amacıyla verilmiştir. Tıpkı, Türklerde Seyyidlik ünvanı olmadığı halde Artuk Bey in Seyyid olarak anılması, Melik Salih e ait Şeyh Salih Külliyesi gibi Devletlerin ekonomik durumu, sosyal-kültürel hayatın yanı sıra mimariyi de etkiler. İlk kuruluş yıllarında, Haçlılarla savaşırken yapılan bir eserin sade olması kaçınılmaz bir durumdu. Eserin maliyeti Sökmen in Musul Emirliği için Çökürmüş e yaptığı yardıma karşılık aldığı onbin altın(sevim ve Yüçel, 65) ve Haçlı tutsaklardan alınan fidyelerden sağlandı. Hastanenin sonraki yıllarda işlevini yitirmesi, göçmenlerin yaptığı tahribat kadar sade bir yapı olmasından da kaynaklanabilir. Sonraki yıllarda savaşlar sona erince ekonomideki kalkınma, şehrin tüm imarına yansımış, her Melik kendi adına bugüne kadar ayakta duran görkemli eserler yaptırmıştır Tarihçesi Mardin Bimaristan ına dair en derli toplu bilgi Prof. Dr. Süheyl Ünver in Selçuk Tababeti isimli kitabı ile Prof. Sarper Yılmaz ın Mardin Şeyh Eminüddin Bimarhanesi makalesinde yer almaktadır. Ünver, Osmanlı öncesi dönemde bu kuruluş hakkındaki bilgileri iki kaynaktan derlemiştir: Bunlardan birincisi Abdüsselam Efendi nin ( ) yazmış olduğu Ümmü l-iber isimli kitaptır ( 44). Ali Emirî, Katip Ferdi nin de yazdığı Mardin Artuklu Melikleri, kitabı üzerinde kırk yıl çalışarak Osmanlıca ya çevirdiği eserine yazdığı sunumda, bu kurumun Necmeddin İlgazi nin kardeşi Eminüddin tarafından yaptırıldığını ve ona ithafen bu kuruma Eminüddin isminin verildiğini yazar (Kâtip Ferdi, , Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

52 Ayten BAŞABAŞ DİRİER & Cemil İNAN Journal of Islamicjerusalem Studies, , 20 (3) VIII). İki eserdeki bu ifade, Eminüddin in İlgazi nin kardeşi Eminüddin Cebbar ünvanlı Sökmen olduğunu kanıtlar. Mardin deki sağlık kurumundan bahseden ilk kişi yılları arasında Dünyayı gezen Tancalı seyyah İbni Batuta dır. Nusaybin e uğradığında orada bir hastahane ve iki medrese bulunduğunu, akarsuları, bostanları ve üretilen gülsuyunun eşsiz kalitede olduğunu; Şehba adıyla anılan kalesiyle Mardin in İslâm beldeleri içinde en güzel ve çarpıcı olduğunu, Melik el-mansur ve oğlu Melik Salih in cömertliğini anlatır (İbn Batuta, ) yılında Mardini ziyaret eden Venedikli bir tacir ve elçi olan Josaphat Barbaro da Akkoyunlu Devleti hükümdarı Uzun Hasan ın kardeşi Cihangir Beyin yaptırdığını söylediği bir hastanede(kasımiye Medresesi) yattığını anlatmıştır. Anlattığına göre burada hastalara yemek verilmektedir. Hasta olan kişi ünlü bir kişi ise altına dükadan daha değerli halılar serilmektedir. Bu önemli tanıklık bize hastalara bakım hizmeti verilen başka kurumların da mevcut olduğu bilgisini vermektedir (Barbaro, 53). Bir elçi gittiği yerde en iyi şekilde ağırlandığına göre, Akkoyunlular da her şeyi kaydeden Barbaro yu yıllık bir Artuklu Külliyesine değil, adlarını kayda geçirecek Kasımiye Külliyesine götürmüşlerdir. Osmanlı kaynaklarında Bimaristan: Her şeyi kayda geçiren Osmanlılar yılında şehir sınırlarına katılınca, hemen tahrir işlemini başlattılar. Mardin ve yöresi evkafının ilk tahriri yılında tamamlanmış olup bu tahririn kayıtlı olduğu defter Başbakanlık Osmanlı Arşivinde Maliyeden Müdevver kısmında MM numarası ile kayıtlıdır. Bu defterin 15 numaralı varağında Mahsulât-ı Evkâf-ı Bîmâristan Vâkıf Şeyh Eminüddin ibaresi geçmektedir. Bildiğimiz kadarı ile adı geçen bimarhaneye dair en eski kayıt budur. Bu kayıt Osmanlı öncesi dönemde mevcut olan bir bimarhanenin varlığını kesin olarak kanıtlayan en eski belge niteliğini taşımaktadır. Aynı döneme ait bulunan Mufassal Tahrir Defteri nde de Bimarhaneye ait kayıtları yer almaktadır (Bizbirlik, 7). Kronolojik sıraya göre elimizde ikinci belge yılına ait olup, yine Ünver tarafından bildirilmiştir. Bu kayıt tıbbi bir nitelik taşımayıp Kasım Bey medresesinde 90 akçe yevmiye ile müderris olan Mevlana Ahmet in tahsisatının 40 akçesini Bimarhane vakfından almaktayken, vakfın bu parayı alıkoyması üzerine başka bir yerden 30 akçe bulunarak eksik paranın tamamlanmasına ilişkindir (Ünver, ). Artuklular ın Mardin de yaptırdıkları ilk bimaristan/şifahane; Osmanlı dönemine ait Tahrir Defterleri, Evkaf Defterleri, Şeriye Sicilleri ve diğer arşiv belgelerine göre yüzyıla kadar aktif olarak görevini sürdürmüştür. asırda birkaç hekimin yanısıra, mimar da görevlendirilmiştir. Bu belgelerden edinilen bilgilerin çoğu sağlık dışı olup, tabip ataması, eşribe-i bimari (ilaç), gelir ve giderleri, personel durumunu kapsamaktadır. Bu konudaki ilk yazılı bilgiler yılına ait olup, daha sonra yapılan , ve tahrirlerinde bu vakfın gelir ve giderleri ayrıntılı olarak yazıldığı için burada hekim istihdam edilmiş olduğunu anlıyoruz. Hekimin günlüğü beş akçedir. Ayrıca eşribe-i bimari/ilaç isimli giderin miktarı günlük 20 akçeye eşit olup, günlük vakıf

53 TÜRKİYE DE İLK TIP FAKÜLTESİ Nİ MARDİN DE ARTUKLULAR KURDU giderlerinin yarısını oluşturmaktadır. Ancak bunun dışındaki giderler imam, müezzin, katip gibi görevlilerin maaşlarına ait olup örneğin yemek için herhangi bir gider kalemi görülmemektedir yılı tahririnde ise, burada ikinci bir tabibin istihdam edildiğini görmekteyiz. ve yüzyıllarda bazı Hurufat defterlerinde Eminüddin Bimarhanesine ait kayıtlara rastlıyoruz, ancak bunlar sadece vefat ya da feragat nedeniyle boşalan kadrolara yapılan tevcihlerdir. Vakfın yer yer Eminüddin Mescidi, Eminüddin Zaviyesi, Eminüddin Cami-i Şerifi gibi isimlerle de kayıtlara girdiği görülmüştür. asrın ikinci yarısından sonra evkaf defterlerinde yeniden vakfın gelirlerini ve giderlerinin ayrıntılarını görebilme fırsatını buluyoruz. Vakfa bağlı köylerin sayısının birden dörde çıktığı, vakfın gelirlerinin arttığı görülmektedir, ancak tıbbi bir işleve ilişkin herhangi bir bilgi yoktur. Yaklaşık yıl hekim ödeneklerinin aynı olması ilgi çekicidir. asrın ortalarında artık vakıf kayıtlarında akçe ve yevmiye ibaresinin yerini yavaş yavaş sehm(pay) ve hisse almaktadır. Görevler bir kaç kere hisseye bölünebilmektedir: Nezâret-i Evkaf-ı Hümâyûn-ı Mülûkâne&#;ye mülhak evkafdan Divriği&#;de vâki Medrese-i Kübrâ Vakfı&#;ndan almak üzere vazîfe-i mu ayyene ile rub dan nısf hisse müderrislik cihetine mutasarrıf olan es-seyyid Süleyman Efendi ibaresi, belgelerde maaşların değişmemesi durumuna açıklık getirmektedir. Eminüddin Bimarhanesi Vakfı na ilişkin son belgeler yüzyılın ilk yıllarına ait bir evkaf defteridir. Burada yıllarına ait kayıtlarda hitabet, imamet ve muallim-i Sıbyan görevlerinin tevcihine ait bilgiler mevcuttur. Son olarak ( ) yıllarına ait Evkâf-ı Hümâyun Nezareti bütçesi için hazırlanan bir mazbataya göre, sözkonusu vakıftan geriye yalnızca Eminüddin Cami-i Şerifi kalmıştır. Memur ve mürtezikası ve vakfı mevcud olmayanlar başlığı altında kaydedilen bu camiye hiç bir gelir ve gider kaydedilmemiştir (Ayrıntılı bilgi için bk: Yılmaz,, Bizbirlik, 7; Ünver, ; Mardin Şeriye Sicili Belge, ). Sonraki kayıtlar ve Sözlü Tarihte Bimaristan ın -sade, yalın, diğer eserlerdeki görkemden yoksun olmasına karşın- Mardin için önemli bir gelir kaynağı olduğunu biliyoruz. Türkiye de kurulan İlk Tıp Fakültesi payesi, ayakta sağlam durması nedeniyle Kayseri deki Gevher Nesibe ve diğer şifahanelere mal edilse de, bir asırlık zaman farkı Mardin Eminüddin Bimaristanı adını ilk eser olarak öne çıkar. Önemi Malazgirt Savaşı ndan sonra Anadolu da külliye şeklinde inşa edilen ilk yapı toplulukları arasında yer alır; aynı zamanda en erken tıp medresesi ve bimâristan/şifâhâne örneklerindendir. Mardin Artuklu Sultanı Sökmen Gazi nin temeli atıp, kardeşi Necmeddin İlgazi nin ( ) devam ettirdiği inşaat vefatından bir yıl sonra tamamlandı. İnşasının bu kadar uzun sürmesi, eldeki maddî kaynakların seferler ve savaşlar için harcanmasından kaynaklanır. Günümüzde de Mardin de mevcut olan cami ve hamamın adı, Emüniddin Maristan Camii ve hamamı olarak geçmektedir. Bimaristan harap olmuş ve ortadan kalkmış olsa da; cami, medrese, çeşme, selsebil ve hamam tarih boyunca birçok tamir görerek günümüze kadar gelmiştir (Artuklular, I, ; II, , , , ). Beytülmakdis Araştırmaları Dergisi, , 20 (3)

54

Türk Sinemasında Suriye Krizi

Modern Arap edebiyatında savaşın, göçün, iç karışıklıklar ve çatışmaların edebiyattaki yansımaları ilk olarak Lübnan ağırlıklı göçler sonrasında Amerika’da Arap Mehcer edebiyatının bir ekol olarak ortaya çıkışı şeklinde tezahür etmiştir. Tam bir örtüşme olmamakla beraber, XIX. yy.’ın başı ve XX. yy.’ın başlarında varlık gösteren Mehcer edebiyatına benzer edebi oluşumlar günümüz Türkiyesinde ’de Suriye’de patlak veren savaştan sonra yoğun olarak varlık göstermeye başlamıştır. Ancak bu oluşumlar gönüllü bir göç dalgasından sonra değil hayatta kalma mücadelesinin, sürgünün ve ilticanın bir yansıması olarak kendini belli etmiştir. Savaştan sonra Suriyeli edebiyatçılar tarafından içeriğinde göç ve iltica hikayelerine yer veren romanlar, hikayeler, vatan özleminden, vatana dönüş hayalinden bahseden şiirler yazılmıştır. Bu tebliğde savaş sonrası üç roman yazmış, kısa hikaye, roman ve çocuk edebiyatı alanında toplam yirmi bir eser sahibi, bu eserlerinden altısı çeşitli edebi ödüllere layık görülmüş olan Suriyeli edebiyatçı İbtisâm Şâkûş’un Vak’ul-Huta adlı romanı göç ve iltica kavramları açısından ele alınacaktır. Ayrıca savaş ve göç ortamının edebi eser üzerinde etkileri de incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Suriye, göç, edebiyat, şiir, nesir, müfredat ABSTRACT MIGRATION AND ILTICA IN THE IBTISAM SHAKUSH’S NOVEL “VAKUL-HUTA” The reflections of war, migration, internal disturbance and conflicts in modern Arabic literature first appeared in the form of a school of Arab Mehcer literature in America after Lebanese immigration. Although not exactly overlapping, literary formations similar to Mehcer literature has begun to make their presence felt as intense in today's Turkey after after the outbreak of the war that erupted in Syria in However, these formations are not reflected as a wave of voluntary migration, but that of the struggle for survival, the exile and the asylum. After the war, novels and stories which included stories of migration and asylum and the poems making reference to about homesickness and the dream of returning to the homeland were written by Syrian Literati. In this paper, the novel Vak ul-Huta edited by the Syrian women of letters İbtisam Shakush will be analyzed in terms of the concepts of migration and asylum. She has written three novels after the war and has twenty one literary works such as short stories, novels and works in the field of children's literature. Six of these works have received various literary awards. This paper will also examine the effects of war and migration on the literarywork. Keywords: Syria, migration, literature, poetry, prose, curriculum

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir