Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Ankara Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından belirli aralıklarla düzenlenen söyleşinin canlı yayın konuğu oldu. “Vesvese” başlıklı söyleşide vesveseli kişiler hakkında değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Vesveseli olan kişiler, zihinsel esnekliğe sahip olmuyorlar. Burnunun doğrultusuna gidiyorlar. Hakta sebat etmek yerine, yanlışta sebat etmeye doğru gidiyorlar. Dünyada obsesiflik oranı ülkeye göre değişmiyor. Sadece obsesyonun alanı değişiyor.” dedi.
Çevrimiçi gerçekleştirilen programda Prof. Dr. Nevzat Tarhan kalbin aslında komutan olduğunu söyledi. Tarhan; “İnsanda akıl var, nefis var, kalp var, ruh var. Hepsi ayrı meleke bunların. Nefis arzuluyor, heves, istek. Nefis hep istiyor. Aç gözlülük, doyumsuzluk ister ısrarla, arzu eder ve bekler. Kalp de duygu regülasyonu yapar. İnsan sadece mantıksal kararlar vermiyor, duygusal kararlar da veriyor. Kalp denen şey aslında fiziki kalp değildir. Kalp kelimesi zaten inkılap kelimesinden geliyor. Dönüşüm yapan, devrim, evirip çeviren demek. Kalp beyinden düşünceleri alıyor, onu duygularla karıştırıp, anlam katıp, evirip çevirip kararlar veriyor. Kalp eğer inanırsa, beyin ona itaat ediyor. Onun için kalp aslında komutandır. Ruh yapımızın komutanı kalp ama ruhun burada fonksiyonu, Allah’la bağlantı kuran parçamız olmasıdır. Ruh bir programdır. Bilgisayarda böyle sabit program var ya hiç değişmeyen yazılım, ruh öyle işte ama ruh kendini beyindeki çeşitli nefis, kalp, akıl yoluyla ifade ediyor. Akıl ile kalp de iş birliği yapıp isabetli kararlar veriyor, nefis kötü tarafa çekiyor.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, nefsin tek başına değil, şeytanla birlikte insana zarar verdiğinden bahsetti. Tarhan; “Aslında nefis ile şeytanın vesvesesi birleştiği zaman o Hannas oluyor. Nefis arzuluyor, istiyor, şeytan vesvese veriyor. İkisi birleştiği zaman, kalbin üzerine baskı yapmaya ve kalbi yanlış yönlendirmeye başlıyorlar. Şeytanın vesvesesi ile nefis tek başına zarar veremiyor, şeytanla birlikte zarar veriyor. Nefis ister, kişi der; ‘Bu bana faydalı değil, zararlı der.’ ama şeytan öyle bir düşündürtüyor ki insanı, bir sağdan giriyor, bir soldan giriyor, güzel gösteriyor. Güzel gösterince nefis ona yönelmeye başlıyor. Nefiste duygu gücü, kalpte his gücü. Nefiste arzu gücü, haz gücü, kalpte his gücü, duygu gücü. Onun üzerine baskı yapıyor. Akıl ise kaptan köşkü. Beynin ön bölgesidir. O diyor, kar-zarar analizi yapıyor. Uygun-uygun değil, yeterli- yeterli değil. Beynimizin ön bölgesi kararlar veriyor. Onun için bugünkü keramet nedir diye sorsanız, bugünün en büyük kerameti istikamettir. Hiç başka keramet aramayalım, en büyük keramet Hannas'a karşı istikamette kalabilmektir. Ruh burada nasıl devreye giriyor? Ruhun devreye girmesinde ihsan devreye giriyor. Şimdi biz normalde Allah’ı görmüyoruz ama Allah bizi görüyor. Eğer biz kalbimizi Allah’a açmışsak, böyle durumlarda şeytandan ve Hannas’tan Allah’a sığınmışsak, Allah’a kalbimizi açtığımız zaman Allah’ın ihsan ismi tecelli ediyor ve Allah bizi korumaya alıyor. Ama kalbimizi rabbimize açmamız lazım. Açmadığımız zaman, kendi kendimize metotlar aramaya başladığımız zaman o ihsan gelmiyor. İhsan gelmeyince de kendi kafamıza göre davranıyoruz ve hata yapıyoruz.” dedi.
Vesveseye ehemmiyet verdiğimizde büyüdüğü, ehemmiyet vermediğimizde ise küçüldüğü konusundan bahseden Tarhan; “Vesveseler için, takıntı obsesyonlar için, evin kapısına gelen davetsiz misafirler diyoruz. Kapına hemen davetsiz bir misafir gelse hatta hoşlanmadığın, doğru bulmadığın biri gelse hemen içeriye alır mısın? Alamazsın. Ne olduğu, kim olduğu belli değil ve davetsiz geliyor, alamazsın. Alırsan ve ona niye geldin, ne işin var, ne yapıyorsun dersen o daha çok yapışır, orada kalır. Kapıyı örtüp, ilgilenmezsen dolaşır dolaşır, çeker gider. Vesveselerde aynı böyle ama vesveselerin başlangıç döneminde böyle. İlerledikten sonra artık bu metot teshir etmiyor. Burada onu söylüyor daha vesvese ilk, başlangıç döneminde mesela buna örnek vereyim. Bir anne, çocuğunu kucağına alıyor, pencerenin kenarında dururken aniden bir düşünce geliyor, bir vesvese, biz ona parazit düşünce de diyoruz. Diyor ki; ‘Ya bu çocuğu bu pencereden atarsam. Bir anne çok sevdiği için onu çok değer verdiği için ona duygu yatırımı çok yapmış, aklına geliyor. Annelerin çoğunda o vardır. Anneler çocuğun gece gider nefesini kontrol ederler. Yani o derece sevgi ve şefkat fazlalığından aşırı korumaya girerler. Vesvese öyle kişilere geliyor. Geldiği zaman sağlıklı düşünen insan diyor ki; ‘Aklım başımda, hasta değilim, bir şey değilim, niye atayım ki? Çok saçma.’ diyerek hemen konuyu değiştiriyor ve vesvese hemen sönüp gidiyor. Ehemmiyet verdikçe büyür, ehemmiyet vermezsen küçülür. Korkarsan artar, korkmazsan azalır.” ifadelerini kullandı.
Kuruntu yapmanın, vesvesenin zararı olduğuna değinen Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “Vesvesenin zararı zarar vehim etmek, kuruntu yapmaktır. Yani zararı tevehhüm etmek de kalbe, mutazarrır olmaktır. Zararı olmadığı halde, zararlı sandığı zaman acı çekiyor. Biz bu kişilerin beyinde maddi boyut hastalık kazandığı zaman beyin görüntülemelerini alıyoruz. Beyin görüntülemelerinde, bu kişilerin beyninde savaş varmış gibi çıkıyor. Beyindeki sinyal akışı bozuluyor. Beyindeki seratonin, dopamin gibi maddeler çoğu zaman azalıyor, yavaşlıyor. Beyin artık yavaş çekim çalışmaya başlıyor. Problemlerini karar verip, çözemiyor. Çünkü hükümsüz bir tahayyülü, hakikat tevehhüm eder. Şu an bu yaklaşım, psikiyatrik analitik yaklaşım dediğimiz, olayı analiz eden bir yaklaşım. Hayal kurmak, hayale inanmak. Yanlış hayale inanmak oluyor. Hakikat-i tevehhüm eder. Hükümsüz tahayyülü hakikat tevehhümü de şeytan işini, kendine, kalbine mahal eder.” şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, tedavide önem piramidi çıkarttıklarından bahsetti. Tarhan; “Vesvese geldiği zaman hayal devreye giriyor. Vesvese ona bir tetikleme, üfleme yapıyor. Hayal de ona göre dokuyor. Ehemmiyet vermek, çocuğunu çok sevmek. Onun için biz tedavide, önem piramidi çıkarıyoruz. O kişinin en çok önem verdiği şey ne? Önem verdiği şeylerde daha çok obsesyon takıntıları başlıyor. Önem vermediği şeylerde obsesyon olmuyor. ‘Niye namaz ibadette var da başka konuda yok?’. Çünkü o kişi, namaza çok önem verdiği için onu orda yakalıyor. Veyahut anne, çocuğunun zarar görmesini istemez. Ehemmiyet noktası bu. Hayal geçerken ona takılıyor. Çünkü ehemmiyet verdiği için beynin her tarafında onunla ilgili referans noktaları var. Beynimiz aynı trafik gibi çalışıyor. Bilgi trafiği, enerji akışı, bilgi akışı var. Ehemmiyet verilen şeylerde, beyin onunla ilgili oraya yatırım yapıyor. Aklına bir şey geldiği zaman, ‘ehemle mühimi ayırt etmem lazım’ diyor mesela. ‘Bu çok ehemmi, bu daha az ehemmi’ diyor mesela. Ehemmiyetli olursa ona daha çok zaman ayırıyor, daha çok üzerinde duruyor. Ehemmiyetli değilse, es geçiyor onu. Beynimizde önemli bilgiler dosyası oluşuyor. Beynimizde çok önemli bilgiler, az önemli bilgiler, önemsiz bilgiler, şüpheli bilgiler dosyası var. Beynimiz, bilgileri böyle etiketliyor. Mesela beynimizde dört ayaklı bir sandalye dosyası var. Eğer sen üç ayaklı bir sandalye görürsen, beyin onu sandalye dosyasına koymuyor. Bacağı açık dosyası açıyor ve onu oraya koyuyor. Beyinde bilgi dolaşırken, önem verilen bilgiler, köşe taşları, trafik levhaları gibi duruyor. Devamlı bu önemli diye hatırlatıyor. Hatırlattığı için hayal ona çok kolay bulaşıyor.” dedi.
Bir müddet sonra beyin artık maddi boyut kazandığı konusunda değerlendirmelerde bulunan Tarhan; “Beynin üzerinde bir zihin var. Biz diyoruz ki; ‘Bak bu senin zihnini esir almış.’ Beynin hatalı üretmesi, düşüncesi. Hasta onu görünce; ‘Bu benim elimde değilmiş.’ diyor, tedaviyi kabul ediyor ve bir müddet sonra beyin de o altyapı da düzelince yavaş yavaş önce tedavilerde şunu görüyoruz. Önce o düşünce, o his aklına geldiği zaman içi acıyor o kişilerin yani kendine bıçak saplayanı biliyorum ben, karnını yaralamıştı yatırdık hastaneye. Bundan dolayı karnına bıçak saplamıştı vesveseyi öldürmek için, bıçak yaraladı, dikiş atıldı üçüncü derece. Düzelince de gülüyor adam, bunu nasıl yaptım diyor. Beyin o an hükmediyor yani bir müddet sonra beyin artık maddi boyut kazanıyor, otomatik olarak yaptırıyor. Eğer bu otomatik noktasına gelmeden olursa kişi kontrol onda olduğu için hadi canım deyip bunu atlatıyor. Çok ilerlediyse onu yapamıyor artık o kişi, tedavi gerekiyor. Tedaviden sonra beyindeki o altyapı düzelince yapmaya başlıyor. Beyindeki o altyapı, kimyasal iletiyi düzeltmek gerekiyor ilerlediği zaman. Biyolojik boyutu göstermek, terapilerde çok işe yarıyor.” şeklinde konuştu.
Orantısallığın her şeyde olduğundan bahseden Prof. Dr. Nevzat Tarhan; “İnsanın beyin hücreleri, ayna sinir hücrelerimiz var. Karşı tarafın beynindeki sinir hücreleriyle kesin, net gibi konuşuyor ve bağlanıyor. Beynimiz başkasının beynine bağlanabiliyor. Mesela motor ayna nöronlar var beyinde ayna hücreleri. Sen elini kaldırınca karşı tarafın beyninde de aynı bölgedeki sinir hücreleri aktif hale geçiyor. Beyin görüntülemeleri gösteriliyor. Aynı şekilde duygusal aynı nöronlar var. Aşırı sevgi hissediyorsun, karşı tarafta birdenbire dönüp sana bakıyor. Sen güçlü duygularla ona baktığın zaman oda dönüp sana bakıyor. Yani arada bir şey yok, bir şey söylememişsin sesin çıkmamış. Onun beynindeki ayna nöronları tetikliyor dönüp sana bakıyor. Yani bu saçma gibi geliyor bir insana ama şu anda bunun nörobilim olarak karşılığı budur. Allah bunu sebeplere bağlamış. Beyinde böyle çalışıyor diyor. Mesela bağlanabilirlik, sırr-ı münasebet diyor. Orantısallık diye geçiyor bu, orantısallık her şeyde var.” dedi.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan ‘Duyguların Psikolojisi’ kitabında, duyguları olumlu olumsuz duygular diye ikiye ayırdığından bahsetti. Tarhan; “Vesvese, sadece hatırlatma şeklinde oluyor. Tabi ben ilahiyatçı değilim ama benim incelediğime göre şeytanın vesvesesinin yaptırım gücü yok. Şeytan, sadece insanın aklına getirtiyor. Şeytan kötü şeyleri, kişiye zarar verecek şeyleri aklına getirtiyor. Melek de onun karşılığı olumlu şeyler aklına getirtiyor. Kişi, hangi tarafa yatırım yaparsa o tarafa daha çok ilerliyor. ‘Duyguların Psikolojisi’ kitabında, ben olumlu olumsuz duygular diye ikiye ayırdım. Olumlu olanı olumsuzlarla ayrı ayrı ele alıyor. Kişinin, kişiliğine, ahlakına ve değerler sistemine göre oluyor. Dindar insanların farkı oluyor. Mesela bir gün bir anne geldi bana. ‘Ben, çocuğuma tapıyorum’ diyor. Allah, hepimize bir bağlanma duygusu vermiş. Kimisi mala, kimisi dünyaya, kimisi paraya bağlanıyor. Ama Allah, o bağlanma duygusunu kullarım bana bana bağlansın diye imtihan olarak vermiş. Mevlana, ‘aşk, aşk, aşk’ derken aslında o bağlanma duygusunu, Allah’a bağlatmaya çalışıyor.” ifadelerini kullandı.
Muhabir: Ebranur Özdemir
Üsküdar Haber Ajansı (ÜHA)
Obsesif kompulsif bozukluk, halk deyimiyle vesvese olarak da adlandırılır. Gündelik hayatta herkes bazı durumlar karşısında endişe, panik ve takıntılı bir halde olabilir. Pek çok kişi meydana gelen bu hisler ile mücadele etmeye çalışır ve hayatlarında kötü izler bırakmadan bu durumu çözebilir. Fakat bazı kişiler de gerçeklik duygusunu kaybetmeyerek gerçek dışı olduğunu bilmesine rağmen takıntılı düşüncelere kapılabilir. Kişi tedavi olmaz ise; iş hayatı, sosyal yaşamı, okul ve aile hayatı kötü yönde etkilenir.
Vesvese ve takıntı kelimesinin tıpta iki karşılığı Ruminasyon ve obsesyondur. Ruminasyonun İngilizce olarak karşılığı ise, zihinsel geviş getirmektir. Yani bir düşüncenin kendini tekrar etmesi durumudur. Ruminasyonlara da takıntı, vesvese denilmektedir, bir diğer ismi ise obsesyon olarak adlandırılır. Kompülsiyon ise obsesyonu takip eden bir davranışın olma durumudur.
Obsesif kompulsif bozukluk, insanın kafaya taktığı düşüncelerin kişinin gündelik hayatını etkilemesi sonucu meydana gelen psikiyatrik bir hastalıktır. Bu hastalığın birden fazla adı vardır. Bunlardan birisi takıntı bir diğeri ise vesvesedir.
Vesvese somut ve soyut olarak iki boyuttan oluşmaktadır. Soyut boyut, beyinde karşılık bulmayan boyut olarak belirtilir. ‘Şeytan vesvese veriyor’ dendiğinde çok daha fazla beyinde biyolojik karşılığı olmayan boyuttan bahsedilir. Buradaki bu düşünce beynin bir işlevini göstermektedir.
Nasıl ki insanın karaciğeri safra üretimini gerçekleştiriyor ise beyinde, düşünce ve his üretmek zorundadır. Ön beyin devreye girer ve düşünceyi davranışa dönüştürür.
Obsesyon, yani kişinin beyninden uzak tutamadığı fikir, düşünce ve dürtüler, istemsizce gelişmektedir. Birey bunları mantığının dışında görse de kendini düşünmekten alı koyamaz. Bu yüzden çok fazla sıkıntıya düşer ve huzursuz olur, bu durum da anksiyeteye neden olur.
İnsan beyninde onaylanmış olan silinmeyen bilgiler dosyası mevcuttur. Beyin bunları oraya kayıt eder. Ardından kişi bu düşünceleri tekrar edip onaylarsa alışkanlık haline dönüşüyor, tekrar etmeye devam ederse kişilik haline geliyor. Bu tekrar eden süreç yaklaşık olarak 6 ay devam etmektedir.
Genellikle ergenlik çağını ve 20-30’lu yaşları kapsamaktadır, çocukluk dönemi de dâhil her yaş aralığında meydana gelebilir. Kadınlarda ise daha yaygın görülmektedir.
Obsesyon takıntısı yaşayan bireylerde dikkat odağının değiştirilmesi gerekir. Obsesif düşüncelerle mücadele ettikçe o düşünceler gitgide çoğalır. Düşünce zihne geldiği zaman problem büyümemişse çözüme kavuşur, ama birey düşüncesini sağlıklı yönetmeyi bilmiyorsa kişinin klinik yardım alması gerekebilir. Ufak düzeyde korku, kontrol altında olan kaygı fayda verir. Ancak yoğun korku olduğunda ise bireyin özgürlüğü korkunun etkisi altında olur. Bu durum kişide bazı olumsuz durumların oluşacağını dair inancı içsel dünyasında arttırır. Kişi vesveseler ile birlikte takıntılı bir şekilde o duruma inanır ve hayatını kısıtlayıcı davranışlar sergilemeye başlayabilir. Bu takıntılı düşünceler vesvese belirtileri ile de kendini gösterebilir. Obsesif kompulsif bozukluk belirtileri şu şekildedir;
Obsesif kompülsif bozukluğunun teşhis edilmesinde herhangi bir laboratuvar testi bulunmamaktadır. Alanında bilgili bir psikiyatrist uzmanı tarafından hasta olan kişinin hareketleri gözlemlenir ve semptomları incelenerek rahatsızlığın teşhisi belirlenir. Hastalığın tedavisinin başarılı olmasında erken teşhis oldukça önemlidir. İlaç ve bilişsel davranış terapisi beraber yapılır.
Bilişsel davranış terapisi: Bu terapi yönteminde amaç, hasta olan kişilerin takıntı haline getirdikleri davranışları engelleyerek korkuları ile yüzleşmelerini sağlamaktır. Bu şekilde kişilerin anksiyetelerini azaltmak hedeflenir. Obsesif kompülsif bozukluğu bulunan kişilerin abartılı felaket içeren düşüncelerini düşürmeye odaklanmış olan bilişsel davranış terapisi ile hasta olan kişinin gerçek gibi gördüğü düşüncelerden uzak tutulması amaçlanır.
İlaç tedavisi: Antidepresan ilaçlar ve beyinde bulunan mutluluk hormonu seviyesini dengede tutan ilaçlar rahatsızlığın tedavi edilmesinde kullanılır. İlaç ve bilişsel davranış tedavisine yanıt vermeyen kişilerde beyin cerrahisi veya elektrokonvulsif terapi yöntemi tercih edilir. Elektrokonvulsif terapi kişinin başına takılmakta olan elektrotlar yardımı ile elektrik şoku verilmektedir. Oluşturulan nöbetlerin yardımı ile beyinde nörotransmitterlerin salınımı fazlalaşır. Düzenli uygulanan tedaviler ile kişi normal hayatına devam edebilir.
Bu rahatsızlık bir çeşit akıl hastalığı olarak belirtilir. OKB'si bulunan bireyler, obsesif fikirler ve dürtülere ya da zorlayan, tekrar eden hareketlere sahiptir. Bazı kişilerin hem saplantılı durumları hem de zorlayıcı hareketleri vardır.
Halk deyimiyle vesvese olarak bilinmekte olan bu durumdan birey huzursuz oluyorsa, günlük hayatını kötü etkiliyor ve zaman kaybettiriyorsa bu ruhsal bir rahatsızlığın habercisidir.
Obsesif kompulsif bozukluğun neden olduğu bilinmemektedir. Ancak, genetik etkenler, çocukluk travmaları, karakteristik özellikler ve mutluluk hormonunun düzensiz salgılanması gibi durumların rahatsızlığın gelişmesine zemin hazırlar.
Genel olarak ergenlik çağında ve 20-30'lu yaş aralıklarında başlayabilir, okul öncesi çağda olan çocuklar dahil her yaşta görülebilir. Kadınlarda daha yaygın meydana gelir.
Bu bireyler, kontrol etmekte zorlandıkları tekrar eden ve strese neden olan düşünceler, korkular ya da görüntüler (obsesyonlar) sebebiyle kötü hissederler. Bu düşüncelerin sebep olduğu anksiyete bazı takıntılı davranışları acil bir şekilde eyleme geçirme durumuna (kompülsiyonlar) sebep olur.
Güncelleme Tarihi: 04 Ekim 2022
Yayınlama Tarihi: 03 Ekim 2022
Sayfa içeriğinde yer alan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. İlgili sayfada tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren öğeler yer almamaktadır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.