allah katında en hayırlı amel / Allah katında en hayırlı amel: Vaktinde kılınan namaz - Takvim

Allah Katında En Hayırlı Amel

allah katında en hayırlı amel

28 Nisan 2011

İmam Gazali; niyet bahsinde niyetin fazileti, önemi ve hakikati üzerinde durmuş, amelden daha önemli olduğunu hatırlatmıştır. Recep Şentürk Hoca’yla yaptığımız İhya derslerinden, niyet bahsi üzerine olan konuşmasını özet halinde istifadelerinize sunuyoruz:

 

‘AMELLER NİYETLERE BAĞLIDIR. HER ŞAHIS İÇİN ANCAK NİYET ETTİĞİ VARDIR’
Niyet, bir işi yapmaya azmetmek, ne için yaptığına karar vermektir. Müslüman, her eylemin her amelin başında niyet etmelidir. Çünkü amelin Allah’ın katında varlık kazanabilmesi, anlam kazanabilmesi için niyet şarttır. İmam Gazali; ‘niyetsiz amel meşakkattir’ demiştir.

Peygamberimizin buyurduğu gibi müminin niyeti, zaman ve önem bakımından amelinden önce gelir. Hac niyeti olmadan Mekke’ye giden insanın yaptığı amelde, ibadet değeri olmaz. Allah Teâlâ niyet eksikliği yüzünden kulun amelini rahmetiyle kabul edebilir. Ama kaide, niyeti tam yapmaktır, diğeri Allah’ın ihsanıdır. İhsan ettiğinin yanında mutlak adalet sahibi olduğunu da unutmamak gerekir. Cenabı Hakk’ın ihsanı sınırsızdır ama yapılan amelin karşılığını adaleti icabı verir.

 

‘MUHAKKAK Kİ, CENAB-I ALLAH, SİZİN SURETİNİZE VE MALLARINIZA DEĞİL, ANCAK KALPLERİNİZE VE AMELLERİNİZE BAKAR’

İnsan, her amelinin başında niyetini tazelemelidir. Bizi diğer mahlûkattan ayıran özellik tam da burasıdır. Çünkü insanlar seçme iradelerini kullanarak amel ederler yani amellerinde ihtiyaridirler. Hayvanlar ise -içgüdüsel diyemeyiz- Allah’ın onlara verdiği ilham duygusuyla hareket ederler, seçme iradeleri yoktur. Arılara nasıl bir sosyal düzen kuracaklarını Allah ilham etmiştir. Hayvanlar doğuştan programlanmış olarak hareket ederler. İnsanlar nasıl bir toplumsal düzen kuracaklarına ilhamla değil iradeleriyle karar verir ve oluştururlar.

İradenin arkasında niyet, niyetin arkasında akıl vardır. Akıl niyeti, niyet iradeyi getirir. İradeden sonra da amel ortaya çıkar. Niyetsiz bir hareket amel değildir. Olsa olsa reflekstir. İnsan uyurken yatakta nasıl irade ve niyet olmadan dönüyorsa niyetsiz amel de bir anlamda ona benzetilebilir.

Gün içerisinde yapılacak her eylemin Allah katında değerinin olması için, o amelle Allah’ın rızasını kazanmaya niyet etmek gerekir. Sünnet olan kalben niyetlenmektir. Kişinin yapacağı ameli kalbinden geçirmesidir. İnsanın kalbinden geçeni melekler bile duymaz. Sadece Allah Teâlâ ve amele niyetlenen bilir. Dil kalbin tercümanıdır. Kişi sadece kalp ile niyet ettiği zaman tercüman kullanmamış olur. Ameli de direkt Allah’la kul arasında bir amele dönüşmüş olur. Mübahları ibadete çevirmek bu şeklide kolaylaşır. İşte o zaman her anınız ve ameliniz, Allah katında ibadet mesabesinde anlam kazanır. Sizin üzerinde durmanız ve pratiğe çevirmeniz gereken çok önemli bir mevzudur.

Her davranış için ayrı ayrı niyet edilmelidir. Sürekli besmeleyle Allah’la bağlantı halinde olunmalıdır. Bu kolay değildir. Gafletten uzak olmayı gerektirir. Sürekli Cenabı Hakk’ı zikretmek, hatırda tutmak ve yaptığı her işi onun için yapmayı şuur haline getirmek, gayret gösterdikçe istikrar kazanılacak bir durumdur. İşte böylece 24 saat ibadete dönüşmeye başlar. Her dakika her nefes her adım her yudum her bakış her tutuş ibadet haline gelmiş olur. Bunları kazanmak bir insan için büyük bir şuur terbiyesi, kalp terbiyesi gerektirir.

 

‘MÜ’MİNİN NİYETİ AMELİNDEN DAHA HAYIRLIDIR’
Bazen insan amelsiz de sevap kazanılabilir. -Farz ibadetlerde durum farklıdır, yapamayınca sorumluluk kalkmaz, iade etmek gerekir.- Halis bir niyetle amel etmeye hazırlanmış fakat yapmak nasip olmamış kişiye Allah, niyetindeki ihlâs vesilesiyle sevap yazar. Mesela saatini yanlış kurup namaza kalkamayan, umreye niyet edip tüm hazırlıklarını yaptıktan sonra hastalanan mümine, ameli yapamamış olsa da Allah sevabını nasip eder. İnsanlar bir araya gelip Allah’tan isteseler ve Allah onlara her istediklerini verse Allah’ın hazinesinden bir şey eksilmez. Biliyoruz ki Allah’ın hazinesi geniş, merhameti sonsuzdur. Onun için her eyleminizde Allah rızasına niyet edin, niyetlerinizi güzelleştirin. Bu vesileyle Allah size yapmadıklarınızı, yapamadıklarınızı nasip eder. Neden sizin de Osmanlı saraylarındaki hanım sultanların vakfiyeleri gibi salih amelleriniz olmasın? Mihrimah Sultan, Valide-i Atik, Valide Sultan gibi Üsküdar’da yapılmış üç külliye aynı zamanda tam techizatlı üniversitedir. Cumhuriyet döneminde bir hanım tarafından yaptırılmış bir üniversite, bir hanım adı taşıyan üniversite yok. Çünkü hali hazırda böyle bir niyet ve tahakkuk yok. Siz de o hanımlar gibi mesela Valide Sultanı örnek alıp bu türden salih amel yapmaya niyet edin, nasip olacaksa Allah önce finans kapısını açar. Yapamasanız da niyetiniz için Allah bir sevap verir. Eğer gerçekleştirmek nasip olursa 10 ila 700 sevap vardır. ‘Müminin niyeti amelinden daha hayırlıdır.’

 

‘NİCE NAMAZ KILAN İNSANLAR VARDIR Kİ TEK KARLARI YORULMAK, NİCE ORUÇ TUTAN İNSANLAR VARDIR Kİ TEK KARLARI AÇ KALMAKTIR.’
İnsan yaptığı ameli Allah rızası için değil de başka maksatlarla –nefs, para, makam- yaparsa o şeyi putlaştırmış olur. Beden olarak iki kişi aynı ameli yaparken birisinin sevap kazanması diğerinin ise bir şey elde edememesi, bu kişilerin niyetindeki ve amelindeki ihlâslarıyla alakalı bir durumdur. İhlâs, kazanma vesilesi olmaktadır. Kişi, amelde bulunurken o amelin hedefi, Allah rızası dışında başka bir hedefse o kişinin kalbinde hastalık vardır. Kişi, halini terbiye etmesi, kalbini tezkiye etmesi gerekir. Peygamberimiz; ‘riya şirktir’ buyurmaktadır. Şirk bir kalp hastalığıdır. Çünkü kendini öne çıkarıyorsun, kendin için yapıyorsun. İnsan amellerinde sadık olmalıdır. Peygamberimiz; ‘din, güzel ahlaktır’ buyururken bir yandan Allah’a karşı, kullara karşı, mahlûkata karşı ahlaka işaret eder. Allah’a karşı ahlak, samimi ve doğru olmayı gerektirir.

Bir başka kazanç vesilesi de; aynı amelde birden çok niyet etmektir. Gazali diyor ki: ‘Faziletin kat kat olmasına gelince niyetlerin çokluğuna bağlıdır. Zira bir taatte niyetin çokluğu, sevabın da çokluğunu getirir.’ Diyelim ki bir arkadaşınız sizi davet etti. Sadece bu davete icabetle bile birçok amel ibadet haline gelebilir. Sayalım: Davete icabet sünnettir, Müslüman kardeşini ziyaret etmek Sıla-ı Rahimdir, eğer bu kardeşinizin dertleri varsa ona yardımcı olmak ibadettir. Daha saymaya devam edecek olursak; ondan öğreneceğiniz hayırlı şeyler ya da sizin öğreteceğiniz hayırlı ameller vardır. Müslümanlar arasında birlik ve beraberliğe vesile olur. Böylece bir ameldeki halis niyetlerin sayısını arttırarak birçok sevabı elde edebiliriz.

 

‘İNSANA ANCAK ÇALIŞTIĞININ KARŞILIĞI VARDIR
Niyet konusuna bir de kesb açısından devam edelim. Kesb, insanın ameli neticesinde ortaya çıkan kazançtır. İnsanın her ameli kesbtir, amel defterine yazılır ve kişi oradan ya günah ya da sevap kazanır. Hem günaha hem de sevaba kapı açtığına göre, kesb lehte de aleyhte de olabilir. Amellerin lehte veya aleyhte olduğu, akıl, niyet, irade ve amel sürecinde belirlenir. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki; kişi sadece ne yapacağını değil niçin yapacağını da çok iyi bilmesi ve ona göre karar vermesi gerekir. ‘Niçin yapıyorum?’ sorusunun cevabı, insanı hayvanattan ayırmakta ve insan olma mertebesine çıkartmaktadır. Bu özelliği, yemek yeme, dolaşma veya günlük işlerin her birine uygulamak gerekmektedir.

Yaptığı amellerin nedenini sorgulamayan insan gafil insandır. Gafletten kurtulmanın yolu amellerin şuurlu hale gelmesidir. Amelleri yaparken niçin yaptığımız, fikrimizde ve kalbimizde canlı olmalıdır. Niçin yaptığımız sorusu aynı zamanda bizim Allah rızası için mi yoksa başka bir amaçla mı yaptığımızı belirler. Amellerin değeri Allah rızası için olup olmadığıyla orantılıdır. Allah rızası dışında olursa ne maksatla olursa olsun önemi yoktur. Biz buna ihlâslı olmak diyoruz. O bizim için lehte bir kazançtır. Amelin içinde ihlâs olmadığında, o amel günah olmasa bile bir kayıptır. Çünkü Müslüman, mübah bir işi halis niyetle yaparak ibadete, salih bir amele çevirir ve kazanır. Mübah işleri hüsnü niyetle salih amele dönüştürmediğiniz zaman herhangi bir günah yazılmaz ama kayıp olur. Bu önemli ve ince bir husustur. Mübah dahi olsa, amelimizi Allah rızasına bağlayıcı niyetle ibadete çevirmeliyiz. O zaman hayatımızdaki her davranıştan kar ederiz.

İhlasın dereceleri vardır. Hz. Peygamber buyuruyor ki: Bir kişi Salih amel işlediğinde 10 ila 700 kat arasında sevap alır. O sevabın oranını belirleyen katsayı, niyetteki ihlâstır. Sırf Allah rızası için başka hiçbir beklenti yoksa en üst derecedir. Alt derecelerden biri de; salih amel yapacak olan insanın riya içeren amelidir. Kişi, amelinde riya var diye amelinden vazgeçmez. O ameli gerçekleştirir ve sonra; ‘Ya Rabbi! beni riyadan koru’ der sonra Allah’a tevekkül eder. Amelinin öncesinde niyet ederken, ‘Allah beni muvaffak kılarsa ben ihlaslı olarak bu ameli yaparım’ der. Zaten kişi amelini kendine mal ederse kibir ve ucûba düşer.

 

‘DİNİN TEMEL İLKELERİNİ ÖĞRETEN –Rabbanilerden- OLUN
Bir hadis-i şeriften hareketle şunu biliyoruz: Ahirette bazı insanlara amel defterleri takdim edildiğinde şaşırırlar. ‘Herhalde yanlış amel defteri getirildi, çünkü bu defterde benim yapmadığım salih ameller yazılı’ dediklerinde melekler ; ‘sen bunları yapmaya niyet ettin ama müyesser olmadı. Allah da sana yapmışsın gibi sevabını verdi. Yahut da sen yapmadın ama vesile oldun, birisini teşvik ettin veya senin çocukların, talebelerin yaptı. Onların amellerinden sana da yazıldı’ derler. Bizim de böyle amellerimiz ve niyetlerimiz olmalı. Diyelim ki herhangi bir salih amelde öncü oluyorsunuz ya da namaz kılmayı öğretiyorsunuz. Öğrettiğiniz kişiler, o amelleri yaptıkça sevaplarından siz de hissedar olursunuz. Sevaplar amel defterine yazılırken aynı zamanda vesile olanlara da yazılır. Allah; ‘Rabbaniler olun yani dinin temel ilkelerini öğretenlerden olun’ buyurmaktadır.

 

‘DİN NASİHATTİR’
Nasihat Arapçada samimiyet demektir. Samimiyet ve nasihat arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsan samimi olduğu kişilere nasihatte bulunur. Peygamberimizin uygulamalarından anlıyoruz ki; Allah’a karşı samimiyet, ‘yap’ dediğine kayıtsız şartsız teslim olmaktır. İhlâsla amel etmek, her işi O’nun rızasını kazanmak için yapmaktır.  Allah’ın rızası en büyük şeydir. Ali İmran süresinde önce dünya nimetleri sonra ahiret nimetleri sayılıyor. Cennet nimetlerinden bahsedilirken; ‘ bundan daha hayırlısını size haber vereyim mi? Allah’ın rızası var ya en büyük odur’  buyrulmaktadır.

Allah’a karşı samimiyet, kayıtsız şartsız teslimiyet, Peygambere samimiyet; sünneti yerine getirmek, sünnete ittiba etmek, söylediklerini ve yaptıklarını yapmaktır. Bütün Müslümanlara samimiyet, kendin için istediğini onlar için de istemendir. O zaman insan, gerçek manada ihlâs sahibi olmuş olur. Allah Teâlâ cümlemize sahih niyetle amel etmeyi nasip eylesin. Amelleri sadece Allah rızası için yapanlardan eylesin.

Peygamberimiz ‘Allah herkese istediğini öğretir’ buyuruyor. Allah’ın rızası en büyük şeydir. Cenabı Hak bütün yaptıklarımızı böyle bir niyetle yapmayı bize nasip etsin.

 

Hazırlayan: Nurdan Subaşı
Allah Katında En Sevimli Amel

Allah Katında En Sevimli Amel

Abdullah Demircioğlu Hocamızla, 26.05.2015 tarihli "Hadislerle İnsanlığa Sesleniş" dersinden alıntılanmıştır.

Cenâb-ı Allah celle ve a‘lâ hazretlerinin Sevgili Habibi’nin mübarek sözleri olan hadis dersimize, onun rıza-yı şerifini kazanmak maksadıyla bugün de başlıyoruz. Cenâb-ı Allah bu münasebetle bizlere hayırları fetheylesin, şerleri defeylesin hastalarımıza şifalar, dertlilerimize devalar, nâmuradları olanların da muradlarını ihsan eylesin. Peygamber Efendimizin (a.s) şefaatine cümlemizi nail eylesin.

Evet, dersimizde uzun zamandan beri sizlere dua yazdırmamıştım. Bugünkü ders için öyle niyet ettim. Birkaç dua yazdırmak istiyorum. Bizleri ilme, amel-i salihe teşvik eden kısa bir hadisle başlayıp devam edelim inşallah. Peygamber (s.a):

أَحَبَّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللَّهِ أَدْوَمُهَا وَإِنْ قَلَّ

“Cenâb-ı Allah katında işlerin en sevimli olanı az da olsa devamlı olanıdır.”(1) buyuruyor. Kolaylık olması açısından Türkçe okunuşunu yazdım ancak Arapça okunuşuna göre yazmamız mümkün değildir. Bunun için batılılar transkripsiyon denilen bir şey icat ettiler. Misal; işte böyle yazılırsa ayın olur, şöyle yazılırsa gayın olur şeklinde bir düzenleme yapmışlar. Hadisimize dönecek olursak bu hadis kısa ama öz bir hadis-i şeriftir. Hadiste geçen “الْأَعْمَالِ/a‘mâl” amel kelimesinin çoğuludur. “أَحَبَّ الْأَعْمَالِ” amellerin en sevimlisi demektir. Bazen “اَلحُبُّ فِي اللهِ/Allah için sevmek” tabirini kullanırız. Ayrıca Araplar “مَحْبُوبٌ/mahbûb” tabirini kullanırlar. Türkçemizde sevilmiş, sevilen manasına geliyor. Bizler de sevgili Peygamberimize salât ü selam getirirken:

اَلصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَليْكَ يَاحَبِيبَ اللهِ

“Ey Allah’ın sevgilisi, salât ve selam senin üzerine olsun!” diyoruz. Hadisi hem İslâmi ameller hem de dünyevi işler manasında düşünebiliriz. Misal beş vakit namaz kılıyoruz ama nafilelerle de iştigal ediyoruz. Kur’ân okuyoruz ama sadece Ramazan ayında değil. Hiç olmazsa günde veya haftada bir cüz okumamız ne kadar güzel olur. Yani az bile olsa onu aksatmadan yapabilmeliyiz. Bu misalleri çoğaltabiliriz. Devamlı olması şartıyla ara ara iyilikler yapmak hayır üzere amellerdendir. Dünya işleri de böyledir. Bir insanın dükkânı olsa bir ay açsa bir ay açmasa ne olur? Müşterilerini kaybeder, kazancında da bir bereket olmaz. Demek ki devamlılık önemlidir. Allah’a tevekkül eden, ticaretini yapan ve ticaretinde doğruluktan ayrılmayan, hem kendi, hem ailesi hem de insanlığa hizmet içinde olanın Allah kazancına bereket verir. Dünya işlerimizde olsa, ahiret işlerimizde olsa, az bile olsa devamlı olan şeyde bereket vardır. Bir gece sabaha kadar ibadet et, sonra hiç namazın yanına uğrama, olmaz!

İçerisinde bulunduğumuz Ramazan ayı da duaların en fazla Allah katında kabul göreceği aydır. Zaten Ramazan on bir ayın sultanıdır. Ayların efendisi en mübareğidir. Ramazan orucu daha önceki milletlere farz kılındığı gibi Ümmet-i Muhammed’e de farz kılınmıştır ve içerisinde bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi bulunmaktadır. Bu ve bunun gibi özel gecelerin de ihyası başkadır. Bunları Allah fırsat olarak vermiştir. Hayır, bereket ve meleklerin indiği Kadir gecesinde sabaha kadar ibadetle meşgul oluruz. Bu gecelerde ibadetlerimiz daha çok olur. Ancak sadece bu gecelerde ibadet edip, yorulup ondan sonra da ibadetin semtine uğramazsak olmaz.

Bu hadis Peygamberin prensiplerini öğrenmek amacıyla seçtiğim kısa hadislerden biriydi. Bazen soruyorsunuz bunu kim rivayet etmiş diye. Bu hadisi rivayet eden, yani ilk duyan Hz. Âişe’dir (r.anhâ). Ondan sonra da şeyhân rivayet etmiştir. Şeyhân kimdir? Onlar, İmam Buḫârî ve Müslim’dir. Aslına bakarsanız bu hadis hakkında sayfalarca şey söylenebilir. Bizim Cenâb-ı Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmemiz, kulluk yapmamız, o şekilde samimi olmamız gerekir. Tabi ki biz Cenâb-ı Allah’ı göremiyoruz ama onun bizi gördüğüne inanarak ibadetimizde titizlik göstermeliyiz. Yine geçen dersimizde gördüğümüz hadislerden bir tanesi de şöyleydi: “Sizden aşağı durumda olanlara bakınız. Yukarıda olanlara bakmayınız. Bu şekilde davranmanız Cenâb-ı Allah’ın sizin üzerinize olan nimetine şükretmenize vesiledir.”(2) Bu hadis bünyelere, vücutlara, kalplere hâkim olan bir kanun gibi değil mi? Peygamber (s.a) kendi hevâsından konuşmuyor. Az sözle çok manalar ifade ediyor. Bu özelliği ona Cenâb-ı Allah vermiştir. Peygamber (s.a) bu hususta şöyle buyurmuştur:“أَدَّبَنِي رَبِّي فَأَحْسَنَ تَأْدِيبِي” “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de çok güzel yaptı.”(3) Tabi edebiyatçıların en zirvesinde olan gelmiş geçmiş ve bundan sonrada gelecek ne kadar edebiyatçı varsa toplansalar, onların edebiyatı Hz. Peygamber’in (a.s) ayak topuklarını geçemez. Geçen dersimizde de söylemiştik. Allah Kur’ân-ı Kerîm’de de “Ona salât ü selam getirin!” buyuruyor. O halde şimdi bizler de bir salât ü selam okuyalım.

اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍوَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍكَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَوَعَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ

اللَّهُمَّ بَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ (4)

Burada zaman zaman salât ü selam getirmenin faziletini anlatıyoruz. Ne kadar çok Peygamber’e (a.s) salât ü selam getirirsek bizim için o kadar iyi olur. Çünkü bize aynı şekilde mukabelede bulunduğunu beyan ediyor. Salât ü selam getiren kişiye Peygamber (s.a) hürmetine on hasene yani on sevap yazılır. Aynı zamanda da on tane küçük günahı affolunur. O bakımdan dikkat ederseniz eskiden İstanbul’da büyük camilerde Buḫârî okutulurmuş. Sanki Peygamber (s.a) o meclislerde imiş gibi. Okutulan bu hadisler hürmetine Devlet-i Âl-i Osmâniye’nin belalardan, musibetlerden, düşman tasallutundan bir paratoner gibi korunduğuna dair inanca sahiptiler. Bu da doğrudur. Salât ü selam öyledir. Hatta ve hatta size söyleyeyim namazlardan sonra bazı bölgelerde “Salâtü Tüncînâ” okunuyor. Ben de bu güzel âdeti burada yeniden yeşerttim. 80’li yıllardan beri kıldırdığım namazlardan sonra okuyorum. Peki, neden okunuyor? Bu dua sebebiyle, mevcut âmin diyenlerin oradaki belalardan, musibetlerden korunmasına vesile olsun diye. Vesile sebeptir. Peygamber (s.a) vesile ediliyor mu? Evet, dua ederken onun hürmetine Ya Rab! Bizi affeyle, bizi düşmanlardan koru, deniliyor. Tabi bu konuda ayetler de var. Bazı kimseler çıkıp Peygamber (s.a) hakkında konuşuyorlar. Ama onlar İslâmiyet’i bilmiyorlar. Geçmiş milletler -özelikle de Yahudiler, Hıristiyanlar- azılı, korkunç ve galebe edemeyecekleri düşmanlarla karşılaştıkları zaman el açıp “Ya Rab! Ahir zamanda göndereceğin peygamber hürmetine bizi bu düşmanlara karşı muzaffer eyle.”(5) diye dua ederlerdi. Kur’ân’da bu ayet-i kerime var. Cenâb-ı Allah da dualarını kabul ederdi. Peki, sonra ne olmuş? Bunlar felaketten kurtulduktan sonra bu yaptıkları duayı unutmuşlar. Ancak Allah celle ve a‘lâ hazretleri unutur mu? Unutmaz. Ne zaman ki Hz. Peygamber (s.a) peygamber olarak gönderildi, onu inkâr ettiler, ediyorlar. Demek ki Hz. Peygamber (s.a) vesile kılınıyordu.

 


1     Buhârî, Îmân, 32.

2     Müslim, Zühd, 9.

3     Süyûtî, Câmiu’s-sağîr, 1/12.

4     Buhârî, Da‘avât, 32; Müslim, Salât, 66; Ebû Dâvûd, Salât, 178-179.

5   Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtubî, el-Câmi‘ li ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Ahmed el-Berdûnî, İbrahim Atfîş (Kahire: Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyyeti, 1384/1964), 2/29.

Bizi sosyal medyada paylaşın:

En hayırlı amel zikrullah

Cenâbı Hakk (c.c.) Kur'ân'da: "Onlar (mü'minler) ayakta iken, otururken ve yatarken (daima) Allah'ı zikrederler" buyurmaktadır.

 

Cenâb-ı Hakk (c.c.) Kur'ân'da: "Onlar (mü'minler) ayakta iken, otururken ve yatarken (daima) Allah'ı zikrederler" ve "Nice adamlar vardır ki, hiç bir ticaret, hiçbir alışveriş onları zikrullahtan alıkoymaz" buyurmaktadır. Resulullah Efendimiz (sav), bu emir ve sıfatların en canlı timsâli idiler. Hz. Âişe -radıyallahu anha-vâlidemiz, bize Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in, hayâtları boyunca hiç bir an Hakk'ı zikir ve tesbihten hiçbir vakit geri kalmadıklarını haber veriyor. Her an Allah ile beraber bulunuyorlardı. Otururken, yatarken, yürürken, uyurken, abdest alırken, seyahat ederken, evinden çıkarken, mescide giderken, düşmanla mücâdele ederken dâima Allah'ı zikreder, dâima O'nun adını anarlardı. Allah'ın Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-, insanları zikre teşvik ederek şöyle buyururdu:"Amellerinizin en hayırlısı, Rabbınızın katında en temiz derecelerinizi en çok yükselten, sizin için altın ve gümüş infak etmenizden ve düşmanla muharebeden daha hayırlı amel. Allah'ı zikretmektir". Ebû Said el-Hudrî, Resulullah'a (sav) sordu: "Yâ Resûlallah, kıyamet günü Allah katında derecesi en üstün olan kullar kimlerdir?"Allah Rasûlü şöyle buyurdular: "Allah'ı çok zikredenler". Allah'ın Rasûlü için zikirler meşgul olmak insanları esaretten kurtarmaktan daha hoştu. Nitekim Resulullah Efendimiz (sav): "Allah'ı zikre oturup güneş doğuncaya kadar O'nu tek bir tahmid, teşbih ve tehlil etmek, bana İsmail evlâdından iki veya daha çok köleyi âzâd etmekten daha sevgilidir" buyurmuştur.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir