mide yırtılması tedavisi / Yemek Borusu Ülseri Tedavisi Ankara - Ankara Gastroenteroloji ve İç Hastalıkları Uzmanı

Mide Yırtılması Tedavisi

mide yırtılması tedavisi

Mide Fıtığı Nedir? Teşhis & Tedavisi

Vücudumuz, yaşamını sürdürebilmek için çeşitli konularda özelleşmiş sistemler ve bu sistemleri meydana getiren organlardan oluşmuştur. Organlar anatomik olarak belirli dokular ile birbirlerinden ayrılır ve görevlerini yerine getirir ancak çeşitli nedenlerle organları birbirlerinden ayıran bu anatomik bariyerler zayıflayabilir ve organlar bulundukları konumdan başka bir yere doğru kayabilir. Bu ise çeşitli sağlık sorunlarının gelişimi ile sonuçlanır. Bahsi geçen durumun yaşandığı hallerden biri mide fıtığıdır.

Mide Fıtığı Nedir?

Mide anatomik olarak yemek borusunun devamında, akciğer ve kalbi karın boşluğundan ayıran diyafram kasının hemen altında, karaciğer ve dalağın komşuluğunda bulunan; karın sol üst ve orta kadranına denk gelen bir iç organdır. Yemek borusu, ağız boşluğundan başlayarak göğüs boşluğunu boydan boya geçtikten sonra, diyafram kasında yer alan bir açıklık üzerinden mideye bağlanır. Bu açıklığa hiatus adı verilir. Mide dokusunun bu açıklıktan göğüs boşluğuna doğru geçmesi ve fıtıklaşması olayına ise mide fıtığı denir.

Mide fıtığı; mide dokusunun bulunması gereken konumdan başka bir bölgeye geçişini ifade ettiğinden çeşitli sağlık sorunlarını da beraberinde getirir. Fıtıklaşan mide dokusu, hiatus açıklığının genişliğine de bağlı olarak sıkışarak dolaşım yönünden yetersizliğe uğrayabilir, fıtıklaşan mide dokusu sebebiyle mide-bağırsak sisteminde tıkanıklık gelişebilir, mide içeriğinin yemek borusuna kaçışı kolaylaşarak ciddi seviyede reflü hastalığı ortaya çıkabilir.

Mide fıtığı iki farklı şekilde karşımıza çıkabilir:

Sliding herni: Midenin yemek borusu ile birleşen kısmının doğrudan hiatus’tan yukarıya, göğüs boşluğuna doğru fıtıklaşması halinde sliding herni’den söz edilir. Mide fıtığının klinikte en sık görülen formu bu şekildedir ve ciddi reflü semptomları ile ortaya çıkar.

Paraözefageal herni: Midenin yemek borusu ile birleştiği kısmın komşuluğunda yer alan fundus isimli kıvrımının hiatus’tan yukarıya doğru fıtıklaşması halinde hem yemek borusu hem de mide dokusu sıkışır. Bu ise mide dokusunun dolaşım yönünden yetersiz kalmasına ve dolaşımının bozulmasına bağlı nekroz gelişmesine yol açabilir. Yine mide pasajının tıkanması ile gıdaların bağırsak sistemine geçişi engellenebilir ve ciddi mide-bağırsak sorunları yaşanabilir. Klinikte daha az görülmekle birlikte, sonuçları itibariyle daha tehlikelidir.

Mide Fıtığı Neden Olur?

Mide fıtığının gelişebilmesi için hiatus açıklığının genişlemesi veya karın boşluğunun iç basıncının artarak mideyi, hiatus’tan yukarı itmesi gerekir. Bu bakımdan aşağıdaki koşullarda mide fıtığı gelişme riski artar:

  • Şiddetli bulantı ve kusma
  • Şiddetli öksürük
  • Vücudun gerilmesi esnasında bağırsak hareketlerinin olumsuz etkilenmesi
  • Ağırlık kaldırma
  • Fiziksel kuvvet gerektiren bir spor yapma
  • Gebelik
  • Karın içi kitle veya enfeksiyon gelişmesi
  • Kaslarda erimeye bağlı diyafram kasının güçsüz hale gelmesi
  • Hiatus bölgesine önceden yapılan cerrahi girişimler
  • Yemek borusuna yapılan cerrahi girişimlere bağlı olarak pasajın kısalması

Mide Fıtığı Belirtileri Nelerdir?

Mide fıtığı tipine bağlı olarak hiatus’tan geçen mide dokusuna göre farklı belirtiler gelişebilir. Toplumda sıklıkla sliding denen mide fıtığı türü geliştiğinden, semptomlar ağırlıklı olarak gastoözefajial reflü hastalığına benzer şekilde ortaya çıkar. Bu anlamda mide fıtığı gelişen kişilerde genellikle aşağıdaki semptomlar izlenir:

  • Ağızda acı tat, mideden acı su gelmesi
  • Göğüste ve karında yanma hissi
  • Geğirme, şişkinlik veya rahatsızlık hissi
  • Karın ağrısı, göğüs ağrısı
  • Şiddetli vakalarda burna acı gelmesi, öksürme, geniz akıntısı, nefes darlığı
  • Bulantı ve kusma
  • Tüketilen besinlerin veya sindirilmiş gıdaların ağza geri gelmesi
  • Gıda alımı sonrası rahatsızlık, doygunluk hissi

Mide Fıtığı Tanısı Nasıl Konur?

Mide fıtığı tanısının konabilmesi için midenin fıtıklaşan dokusunun görüntüleme yöntemleri kullanılarak incelenmesi gerekir. Bu bağlamda aşağıdaki görüntüleme yöntemlerinden bir veya birkaç tanesi uygulanabilir:

Baryumlu grafi: Hastalara baryum içerikli radyoopak madde içirilmesi sonrasında, karın bölgesinden alınan ardışık grafiler ile radyoopak maddenin mide cidarında oluşturduğu görüntülerin incelenmesi yoluyla fıtıklaşan mide dokusu görülebilir.

Endoskopi: En sık tercih edilen yöntemlerin başında gelen endoskopide ağızdan gönderilen kamera aracılığıyla fıtıklaşan mide dokusu incelenebilir, biyopsi ve girişimsel işlemler yapılabilir.

Özefageal manometri: Yemek borusu ile midenin birleştiği hiatus bölgesinin basıncı ölçülerek mide fıtıklaşmasına yol açan mekanizmalar açıklığa kavuşturulabilir.

Gastrik boşaltım testleri: Özellikle kusma şikâyeti olan hastalarda, alınan gıdaların midede bulunma ve bağırsaklara geçiş sürelerinin hesaplanmasında yararlıdır.

Mide Fıtığı Tedavisinde Neler Yapılır?

Mide fıtığında temel tedavi cerrahi yöntemler olmakla birlikte tedavide hastanın yaşı, cinsiyeti, genel durumu, ek hastalıkları ve operasyona uygunluğu gibi farklı kriterlere de dikkat edilir. Bu yüzden, reflü semptomlarının ön planda olduğu hastalarda ilaç tedavisi seçeneği de değerlendirilir. İlaç tedavisinde temel hedef reflü şikayetlerinin kontrol altına alınmasıdır. Bu bakımdan antiasit tabletler, antihistaminikler ve proton pompa inhibitörleri sıklıkla kullanılır.

Cerrahi tedavi yöntemi ise özellikle paraözefageal tipte, komplikasyon durumunda ve genel sağlık durumu operasyona müsait hastalarda tercih edilir. Cerrahi işlemde, midenin tekrar karın boşluğuna alınması, hiatus’un fıtığa izin vermeyecek şekilde daraltılarak onarılması ve hasar gören yemek borusu segmentinin düzeltilmesi amaçlanır. Cerrahi teknik, kapalı veya açık yöntemlerle uygulanabilir. Mide fıtığına yönelik işlem bariatrik cerrahinin bir parçası olarak kilo vermede de etkili olabilir.

Mide ve Bağırsak Hastalıkları

mideMide Nasıl Bir Organdır Ve İşlevi Nedir?

Mide, proksimal gastrointestinal sistemin asimetrik bir genişlemesi olup, yiyeceklerin başlangıç sindirim ve depolanması işini görür. Özefagus ile birleştiği yere kardia, duodenum ile birleştiği yere pylor adı verilir. Kardiada belirgin bir sfinkter yapısı yokken, midenin sirküler kaslarının çok kalınlaştığı pylorda tam bir sfinkter yapısı vardır.

Mide duvarı, seroza, muskuler tabaka, submukoza ve mukoza olmak üzere 4 tabakadan meydana gelmiştir. Midenin hacmi boşken 50 ml'dir. Kasılma ve gevşemelerle 1000 ml'ye kadar çıkabilir.

 

Midenin Başlıca Görevleri:

  • Protein ve karbonhidrat sindiriminin bazı kısımlarını gerçekleştirmek
  • İntrensek faktör salgılamak
  • Gıdaları karıştırma, öğütme ve duodenuma iletme
  • Tonik ve peristaltik kasılmalar

Mide, mide özsuyu adı verilen bir madde salgılar. Mide özsuyu, tükrük, mide salgısı, geri gelen duodenum sıvısı, mukus, pepsin, HCl, intrensek faktör, kan grubu antijenleri, bikarbonat ve çeşitli iyonları içerir.

Midenin Hormonları:

  • Gastrin: Antrumdaki G hücreleri tarafından salınır. Parietal hücrelerden asit salınımını sağlar.
  • Somatostatin: Mide mukozasındaki D hücrelerinden salınır.
  • Ghrelin: Miktarının artması iştah artışına neden olur.
  • Leptin: Tokluk merkezini uyarır.

duodenumDuodenum Nasıl Bir Organdır ve İşlevi Nedir?

Mide ile beraber önbarsaktan köken alan 25 cm uzunluğunda retroperitoneal bir organdır. Pylordan başlar, safra kesesi boynunda sonlanır. Ön yüzü periton ile örtülüdür. Yapı olarak ince barsaklara benzer, fakat mide ile aynı hastalıkları içermesi nedeniyle birlikte değerlendirilir.

Duodenum, mide içeriğinin sindiriminin devamını sağlar, ayrıca salgıladığı hormonlarla, karaciğer ve pankreasa enzim/hormon salgılatabilir. Mide ile jejenum arasındaki iletişimi sağlayan ince barsağın ilk bölümüdür.

peptik-ulserPeptik Ülser Nedir?

Aktive olmuş pepsin taşıyan mideözsuyunun, özefagus, mide ve duodenum duvarında oluşturduğu kronik yaralara peptik ülser denir. İleumdaki Meckell divertikülünde meydana gelen yaralar da bu gruba girer. Bir yaraya peptik ülser denilmesi için, yaranın, mukozayı geçerek submukozaya ulaşmış olması gerekir. HCl ne kadar çok olursa mideözsuyunun dokulara vereceği zarar da o denli şiddetli olur. Asit peptik aktivite mide mukozasına sürekli saldırı halindedir. Fakat sağlıklı bir bireyde midenin koruyucu mekanizmaları, bu saldırıyı önler. Koruyucu mekanizmalar yetersiz kalırsa peptik ülser oluşur.

Peptik ülser, görülme sıklığına göre:

  • Duodenal ülser
  • Mide ülseri
  • Peptik özofajit
  • Meckell divertikülü
  • Stomal ülser, jejunal ülser, nüks ülser
  • Zollinger-Ellison sendromu başlıkları altında incelenir.

peptik-ulser-gorulme-sikligi

Peptik ülser tanısı konmuş milyonlarca hastada her yıl nüks gözlenmekte olup, mortalite çoğu kez kanama gibi bir komplikasyonla ilgilidir.Peptik ülser, erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülen bir hastalıktır.

H.Pylori enfeksiyonu ve NSAİD türü ilaçlarla peptik ülser arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır.

Peptik ülserlerin büyük çoğunluğu duodenumda yerleşir.Duodenal ülserler, hemen her yaşta görülmekle birlikte sıklıkla 20-30 yaşları arasında görülürler.

duodenal-ulser-nedirDuodenal Ülser Nedir?

Sıklıkla orta yaş grubu erkeklerde görülen duodenal ülser, onikiparmak bağırsağının mideye yakın olan komuşluğunda meydana gelir. Mide asidi ve sindirim enzimleri onikiparmak bağırsağını taahriş eder, bağırsağın koruyucu mekanizmaları bu saldırıyla başa çıkamaz ve ülser gelişir. Duodenal ülserin, kişide Helicobacter pylori varlığında daha sık görüldüğü bilinmektedir.

Ülser, duodenum arka yüzünde bulunuyorsa, gastroduodenal artere penetre olabilir, bu durumda çok ciddi kanama ortaya çıkar. Duodenal ülserli hastaların yarısı yaşamlarında en az bir kez bu durumu yaşar.

Duodenal Ülserin Tanı Ve Tedavisi Nasıldır?

Hastalar, açlıkla artan, yemeklerden sonra ya da antiasit alımı ile azalan epigastrik ağrıdan söz eder. Bazen ağrı sırta yansıyabilir. Ağrı değerli bir semptomdur. Ağrının nitelikleri değiştiğinde bir komplikasyon geliştiği düşünülür. Bulantı, hıçkırık, kusma gibi başka semptomlarda hastayan hastaya değişkenlik gösterecek şekilde görülebilir. Kesin tanıda, endoskopik biyopsiler, biyopsi kültüründe mikroorganizma üremesinin gözlenmesi, üreaz testi, C14 solunum testi, baryumlu grafi ve serolojik incelemelerden yararlanılabilir.

Tedavide Helicobacter pylori'ye yönelik antibiyotik tedavisi, antiasitler, sucralfate gibi asidin yakıcı etkisini önleyen ilaçlar kullanılabilir. Duodenal ülserlerin tedavisi, komplikasyon gelişmediği sürece medikaldir. Ülserin perforasyonu durumunda acilen cerrahi operasyon yapılır. Deliğin bulunduğu yer süturla kapatılmaya çalışılır. Bunun yanında vagotomi(vagusun, mideye asit salgılatıcı özelliğini engellemek için vagusun kesilmesi), subtotal gastrektomi(mide bezlerinin çıkarılarak asit salınımının engellenmesi) gibi cerrahi girişimler de hastanın ve hastalığın özellikleri göz önüne alınarak uygulanabilir.

mide

Duodenal ülser, kronik bir hastalık olup ani alevlenmeler ve ardından gelen ani sessizlik dönemleri ile seyreder. Başlanngıç dönemi sinsidir, çoğu zaman yıllarca asemptomatik seyreder. Nüks oranı çok yüksektir, hastaların %85'inde nükseder, iyileştiği düşünülen duodenal ülser daha ciddi komplikasyonlarla geri dönebilir.

mide-ulseri-nedirMide Ülseri Nedir?

Mide ülseri, duodenal ülserden daha az sıklıkta görülür. Genellikle yaşlı erişkin hastalarda görülür. Erkeklerde kadınlara nazaran daha sık ortaya çıkar. Mide ülserlerinin birçok alt tipi olmasına rağmen tümünde nüks oranı yüksektir, hastalık tekrarlama eğilimindedir. Ana mekanizma, mukozal savunma sisteminde meydana gelen bozulma ile ilişkili enzim ve asitli mide içeriğinin mide mukozasını geçip mide duvarında yaralar oluşturmasıdır. Hastaların %25 kadarında anemi gözlenir. Tanı ve tedavi aşamaları duodenal ülserden farklılık göstermez.

İlaçlar(antikolinerjikler, antiasitler, proton pompası inhibitörleri, ...) asiti azaltmaya yöneliktir. Ameliyatlar ise mide HCl asit salgısını düşürmeye yöneliktir(subtotal gastrektomi, vagotomiler, kombine ameliyatlar) Subtotal gastrektomi, mide kenar hücrelerinin çıkarılması işlemidir, gastrin salgısını neredeyse yok eder. Vagotomiler, asit salınımını tetikleyen vagusları keserek etki eder. Kombine ameliyatlar ikisinin birlikte uygulanmasını ifade eder.

Helicobacter Pylori Tedavisi Nasıl Yapılır?

Helicobacer pylori, ülser ve diğer bazı GİS hastalıklarının patogeneziyle doğrudan ilişkili bir bakteridir, birçok insanda hiçbir belirti vermeden bulunabilir. Helicobacter varlığı ülsere yol açmaz. Yalnızca zemin hazırlar. Gram(-), mikroaerofilik, hareketli bir basildir. Üreaz, esteraz, katalaz, ayrıca gastrik mukozayı yıkıma uğratan proteolitik bir enzimi vardır. En sık, midenin antrum bölgesinde yerleşim gösterir. Günümüzde medikal yollarda tedavi edilmeye çalışılsa de bu oldukça zor bir işlemdir. Omeprazol+Klaritromisin+Metronidazol/Amoksisilin kombine tedavisi uygulanır. Tedaviden 1 ay kadar sonra mukozada H.Pylori yoksa, eradikasyon sağlanmış demektir.

peptik-ozofajitPeptik Özofajit Nedir?

Asit içerikli mide özsuyunun özefagus mukozasına devamlı temas etmesi sonucu mukoza da önce ödem ardından yara dokusu oluşumu ve ilerlemiş aşamada da darlık oluşmasıdır. Peptik özefajit şu nedenlere bağlı olarak gelişebilir:

  • Alt özefagus sfinkterinin bozuk olması
  • Mide fıtığı
  • Artmış mide asiti
  • Mide boşalmasında gecikme

Kullanılan Bazı İlaçlar

Tanıda biyopsiye ek olarak, endoskopi ve radyolojik tetkiklerden faydalanılır. Özofajit tedavisinde reflüyü azaltmak için alınacak önlemlere ek olarak, alt özofageal sfinkter basıncını artıran ajanlarla tedavi(ürokolin, betanekol, metoklopramid, ..) ve medikal tedavi ile etkin sonuç sağlanamadığında anti reflü operasyonları uygulanabilir.

meckell-divertikülüMeckell Divertikülü Nedir?

Meckell divertikülü, gastrointestinal sistemin en sık görülen doğumsal anomalisidir. Toplumun %2'lik kesiminde rastlanır. 2 yaş civarında kendini gösterir. Yaklaşık 5 cm uzunluğunda olup erkeklerde 2 kat daha fazla görülür. Çocuklarda en sık rektal kanamaya, erişkinde en sık divertikül inflamasyonuna(divertikülit) neden olur. Bunun yanında intestinal obstrüksiyon, perforasyon ve neoplazm gelişmesi de meckell divertikülüne bağlı komplikasyonlar arasındadır. Komplikasyona neden olan meckell divertikülü çıkartılmalıdır, aynı şekilde çok küçük yaşlarda saptanan divertikülün de eksize edilmesi önerilmektedir.

Ülser Hastalarının Uygulaması Gereken Diyet Nasıldır?

Ülser hastalarında az sık beslenme ve yatmadan önce yemek yeme alışkanlığı, mide asitinin sürekli olarak salgılanmasına yol açacağından oldukça zararlıdır. Kolalı içecekler, baharatlı ve acı yiyecekler, pastırma, sucuk, NSAİD ve kortizol ülsere neden olan ya da ülser eğilimini açığa çıkaran maddelerdir. Antienflamatuar ilaçlar(aspirin, romatizma ilaçları,..), stres, üzüntü, kaza ve travmaların da ülser oluşumuna uygun zemin hazırladığı bilinmektedir. Şarap ve biranın içerdiği maddeler, mide asiditesini artırdığından kullanılmamalıdır. Tütün kullanımı tamamıyle terkedilmelidir.

Ülser Hastalığından Nasıl Korunurum?

Alkol ve sigarayı kesinlikle hayatınızdan çıkarın.

Mide asitini artıran kafeinli içecekler ve asit içeriği yüksek yiyecekler ile asit salgısını artıran yiyeceklerden mümkün olduğunca uzak durun.

Stres, üzüntüden uzak durun.

Gereksiz yere ilaç kullanmayın.

Doktorunuzun önerilerine uyun.

ulseratif-kolitÜlseratif Kolit Nedir?

Ülseratif kolit, kolon ve rektumda mukozaların inflame olmasıyla seyreden genç-orta yaş hastalığıdır. Rektal kanamalara, şiddetli kronik ishale, karında gerginlik ve ağrıya yol açar. Ayrıca tüm vücutta genel enfeksiyon bulguları görülür; ateş, halsizlik, huzursuzluk, .. Ülseratif kolitin bağırsak mukozasının çeşitli yerlerinde tutulumu görülür, ancak en sık rektum tutulumu olur. Hastalığın şiddeti herkeste farklı ortaya çıkar. Şiddetli bir alevlenme dönemini sessiz dönem izler.

Nedeni tam olarak bilinemeyen ülseratif kolitin genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Bunun yanında aspirin, antibiyotik ve doğum kontrol haplarının; bunun yanında stres ve gebeliğin hastalığın şiddetlenmesinde etkili oldukları düşünülür. Hastalığın otoimmun faktörlerle ilişkisi olabileceği yönünde de çalışmalar vardır.

Ülseratif kolit, oluşturduğu ülserlerin dışında kalın bağırsak kanseri riskini artırması yönünden de tehlike arz eder. Bu hastalara yılda bir kere kolonoskopik muayene yapılmalıdır. Ülseratif kolit ayrıca, eklem iltihapları, böbrek hastalıkları, iltihabın safra ve karaciğer gibi organlara yayılması gibi komplikasyonlara da nedene olur.

ulseratif-kolitinÜlseratif Kolitin Tanı Ve Tedavisi Nasıldır?

Dışkı tahlili ve kolonskopi ile tanı konulur. Tedavide ilk olarak medikal tedavi tercih edilir. Başarılı sonuç alınamazsa cerrahi düşünlür. Ameliyat, kalın bağırsağın iltihaplı bölümünün çıkarılması ile gerçekleşir. Ameliyat sonunda hasta normal dışkılama düzenine devam edebilir. Hastalar genelde bu ameliyattan korkarlar, ancak uzun süreli ilaç kullanımının yan etkileri ve oluşturacağı komplikasyonlar konusunda bilgilendirilmelidirler.

Crohn Hastalığı Nedir?

crohn-hastaligiNedeni tam olarak aydınlatılamamış olan bir diğer hastalık Crohn hastalığıdır. Crohn hastalığı, sindirim kanalının bir veya birkaç bölümünü birden tutabilen ve tuttuğu bölümde kalınlaşma, ülserleşme ve katman oluşturarak daralmaya yol açar. Hastalık en çok ileum denilen bağırsak bölümünü tutar.

Crohn hastalığı en sık olarak karın ağrısı ve ishal şikayetine yol açar. Hekime genelde aylardır süren karın ağrısı, ishal ve kilo kaybı şikayetiyle başvurulur. Hastalığın yol açtığı semptomlar, tutulum yerine göre değişiklik göstermektedir. Bağırsakta daralma olmuşsa, karında şişlik, sindirim güçlüğü, iştahsızlık, ağrı, kusma ve kabızlık görülebilir. Crohn hastalığı diğer doku ve organları da etkileyen bir hastalık olduğu için oldukça önemlidir. Özellikle gözler, ağız, deri ve eklemleri etkiler. Gözün dış tabakasının(sklera) ve göz merceğinin iltihaplanmasına, dizlerde eritema nodosum denilen kırmızı şişliklerin oluşmasına, ağızda aft oluşumuna, ayak çevresinde ülserlere, eklemlerde şişlik ve ağrı şikayetine yol açar.

crohn-hastaliginda-tani-tedavi

crohn-hastaligiCrohn Hastalığında Tanı ve Tedavi Nasıldır?

Kan tetkikleri, baryumlu grafi, kolonoskopi ve kolonoskopi sırasında alınacak biyopsi tanıda yardımcıdır.

İshali, bulantıyı, ciltteki döküntü ve lezyonları azaltmak için medikal tedaviye başvurulabilir. Hastanın kansızlığını gidermek için vitamin ve mineral takviyesi yapılabilir. Ancak bu tedavi tamamen semptomatik olup, hastalığı geçirmez. Hastalığın aktif döneminde ise kortikosteroidler kullanılarak iltihaplanma, karın ağrısı, ishal ve ateşin azalması sağlanabilir. Ancak kortikosteroidlerin yan etkilerinin çokluğu nedeniyle yüksek dozda düzenli kullanımı söz konusu olamaz. Yara oluşumlarında antibiyotik kullanılabilir. Bunun dışında, immun sistemi etkileyen bazı ilaçlar da kullanılır, ancak bu ilaçların da ciddi yan etkileri vardır.

Crohn hastalığında cerrahi yöntemlerden de yararlanılır. Barsak tıkanıklıklarında, darlığın genişletilmesi yönünde bir operasyon gerçekleştirilir. Ancak, mümkün olduğunca bağırsaktaki lezyonlu alanların çıkarılmaması önerilir, çünkü barsakta lezyonlar birçok odağa yayılmış olup, bu kadar büyük bir bağırsak parçasının çıkarılması başka ciddi sorunlara yol açar. Crohn hastalığında mümkün huzursuz-bagirsak-sendromuolduğunca sınırlı operasyonlar gerçekleştirilmelidir.

Huzursuz Bağırsak Sendromu Nedir?

Spastik kolon da denilen huzursuz bağırsak sendromu, karın ağrısı, geçmeyen kabızlık ve ishal(ikisi birlikte de geişebilir), barsakta gaz ve dışkılama alışkanlıklarının değişimi ile kendini gösteren ve düzelme göstermeyen bir durumdur. Kalın barsak yapısal olarak sağlıklıdır ancak devamlı hareket düzensizliği vardır, bağırak hareketleri bazen hızlanıp artıp bazen de çok yavaşlayabilir. 15 ve 50 yaş arasında oldukça sık görülen bu tablonun, ilaç kullanımı, stres, travma veya başka bir hastalık kaynaklı olabileceği düşünülmektedir.

huzursuz-bagirsak-sendromu-nasil-tedavi-edilirHuzursuz Bağırsak Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?

Huzursuz bağırsak sendromunda, anatomik ya da fizyolojik olarak bir bozukluk gözlenmediğinden herhangi bir cerrahi tedavi söz konusu değildir. Hastanın varsa ishal ve kabızlık şikayetine yönelik tedavi uygulanır. Hastanın beslenme alışkanlıkları tekrar gözden geçirilir; süt, çiğ meyve-sebze, kuru baklagiller, lahana, turp ve gazlı içecekler gaz oluşumuna neden olabileceğinden kişinin bunları tüketmemesi önerilir. Kişinin özelliklerine uygun bir beslenme planı çıkarılır.

Kısa Barsak Sendromu Nedir?

Bazen doğumsal olabilmekle birlikte genellikle bağırsağa yapılan bir veya daha fazla sayıda cerrahi operasyon sonrası gelişen barsakta %80'lere kadar varabilen kısalmanın yol açtığı problemleri ifade eder.

Kısa Barsak Sendromu Nasıl Tedavi Edilir?

Bireye uygun beslenme listesi oluşturulur. Gerekiyorsa total parenteral beslenme(TPN) yapılır. Yavaş yavaş oral beslenmeye geçilir. Kişi sık sık ve azar azar yumuşak besinlerle beslenir. Doktor kontrolünde çeşitli takviyeler de yapılır. Hastada bazı maddelerin emilim eksikliği olabileceğinden, düzenli kontrole gitmesi gerekmektedir.

divertiküler-kolon-hastaligiDivertiküler Kolon Hastalığı Nedir?

Kolon duvarının, kolonun zayıf noktalarından kesecik halinde dışarıya doğru çıkmasıdır. Birden fazla sayıda da olabilir.(divertikülozis) Gerçek ya da yalancı olmak üzere iki gruba ayrılır. Gerçek divertiküllerde dışarıya doğru tomurcuk yapan yerde bağırsağa ait üç tabaka da (mukoza, kas, zar) bulunur. Yalancı divertiküllerde ise sadece mukoza dışarıya doğru tomurcuklanır.

Divertiküler kolon hastalığı, karnın sol alt kadranında ağrı, ateş, ishal, kramplar ve rektal kanamaya yol açabilir.

80 yaş üzeri bireylerin neredeyse tamamında görülen divertiküllerin görülme sıklığı yaklaşık 40 yaştan itibaren hızla artmaya başlar.

Divertiküler kolon hastalarının bir kısmında ise divertiküllerin iltihaplanması ile seyreden divertikülit hastalığı gelişir. Bazen divertikül kesesi yırtılır ve iltihap karın içine doğru yayılır. Bu durum karın içi organların da iltihaplanmasına, abse ve fistül oluşumuna hatta bağırsak duvarında delinmeye kadar gidebilir.

Divertikülit, üşüme, ateş, titreme, kusma, halsizlik, bağırsak alışkanlıklarında değişim gibi semptomlarla kendini gösterebilir.

Divertiküler Kolon Hastalığında Tanı ve Tedavi Nasıldır?

Tanıda ilk adım hastanın dinlenmesi ve şikayetlerinin detaylıca sorgulanmasıdır. Ardından baryumlu grafi, sigmoidoskopi, kolonoskopi ya da BT(bilgisayarlı tomografi) ile ön tanı doğrulanır.

Tedavi planı, hastalığın şiddetine ve yayılımına göre belirlenir. Hafif şiddette divertiküler kolon hastalığı diyetin yeniden düzenlenmesi ve semptomatik ilaç tedavisi ile düzenlenebilir. Divertikülit(divertikül iltihabı) olan kişilerde ise hastanın durumuna göre hastaneye yatırılması ya da tedaviye evden devam etmesine karar verilir. Tedavi antibiyotik ile iltihabın giderilmesini amaçlar. Çok şiddetli kanaması olan hastalar için kolonoskopi ile kanamanın yeri bulunur ve kanamayı durdurucu ek tedaviler uygulanır.

Divertikülitin çok ilerlemiş, çevre organlara ve karna yayılmış olduğu hastalarda kolostomi ameliyatı yapılabilir. Kolostomi ameliyatında ilk olarak iltihaplı bağırsak bölümleri çıkarılır. Bağırsak devamlılığı bozulduğundan karın cildine yapıştırılan özel bir torba ile bağırsak içerikleri toplanır. Ameliyattan sonra antibiyotik tedavisi verilir. Bu ameliyattan 3-6 ay kadar sonra yapılacak başka bir ameliyatla kalın bağırsak eski haline getirilir. Ameliyattan sonraki ilk bir hafta hasta ağızdan beslenemez, ağızdan beslenme sonraki süreçte yavaş yavaş başlar, birkaç ay kadar sürebilir. Kolostomi, iyileşme süreci çok zor olan bir ameliyattır, bu nedenle iyi düşünülüp karar verilmeli ve en son seçenek olarak seçilmelidir.

Dispepsi (Hazımsızlık) Nedir, Neden Olur?

Var olan başka bir patolojiye, kişinin yemek yeme alışkanlıklarına ya da psikolojik etkenlere bağlı olarak gelişebilir. Kişi, yemeklerden sonra karında dolgunluk ve basınç hisseder. Karın bölgesi şiş ve gergindir. Tedavi, kaynağa yönelik olmalıdır.

mide-fitigiMide Fıtığı Nedir, Nasıl Oluşur?

Yemek borusu, göğüs boşluğu içerisinde diyafram denilen kası delip geçerek, karın içinden midenin girişiyle birleşerek sonlanır. Bu deliğin arkasındaki başka bir delikten ise AORT geçer. Yemek borusunun geçtiği deliğin belli bir büyüklükten geniş olmaması ve diyafram kası deliğinin bu boruyu sıkı sıkıya çevrelemesi gerekir. Bazı kişilerde bu delik anormal biçimde genişler ve hiatus yetmezliği gelişir. Hiatusu(delik) genişlemiş kişide normalde karın boşluğu içinde bulunan mide-yemek borusu bileşkesi, bu hiatusun içinden göğüs boşluğuna çıkabilir. Bu olaya mide fıtığı(hiatal herni) denilmektedir.

Mide Fıtığının Çeşitleri Nelerdir?

Mide fıtığı, kayma tipi mide fıtığı ve paraözofageal mide fıtığı olmak üzere iki çeşittir.

Kayma tipi mide fıtığı; yemek borusunun en alt ucu ve mide bileşkesinin göğüs kafesi içine kayması durumudur. Reflü hastalarının %40'ında gözlenen bu durum, yemek borusunun alt ucundaki daraltıcı mekanizmayı bozarak, mide anatomisini değiştirir ve reflüye zemin hazırlar.

Paraözofageal mide fıtığı; mide-yemek borusu bileşkesinin göğüs boşluğu içine kaymadığı ancak midenin fundus dediğimiz giriş bölümünün diyaframın hiatusunda sıkıştığı bir durumdur. Mide, göğüs boşluğuna doğru fıtıklaşır ve bu durum tedavi edilmezse, midenin göğüs boşluğuna fıtıklaşan kısmı gitgide büyür, midenin tümüyle göğüs kafesine kaçması bile söz konusu olabilir. Bu fıtıklar daha sık olarak kadınlarda görülür ve hasta için hayati risk teşkil eder.

mide-fitiginin-belirtileriMide Fıtığının Belirtileri Nelerdir?

Mide fıtığı büyüdükçe, hastada neden olduğu semptomlarda artmaya başlar. Göğüs kafesi kemiklerinde yanma hissi, ağza su veya gıda parçacıkları gelmesi, boğazda gıcık oluşması ve ağrı, boğulma hissi ve ses kısıklığı gibi şikayetlere neden olur. Kayma tipi fıtıklar genellikle daha az belirti verir, sıklıkla reflü tanısından sonra ortaya çıkarlar. Paraösofageal fıtıklarda ise ayrıca yemek yemede ve yutkunmada zorluk, dolgunluk ve tıkanma hissi; ilerlediğinde mide kanaması ve ağıza telve şeklinde kan gelmesi ve ilerleyen dönemde anemi şikayeti görülür.

Mide Fıtığı Neden Olur, Kimlerde Daha Sık Görülür?

Paraösofageal mide fıtığına nazaran daha sık görülen kayma tipi fıtıklar, reflü hastalarında sıklıkla görülmekle birlikte, yaşlılıkla birlikte de toplumun %50'lik bir kesiminde gelişir. Paraözofageal fıtıklar yine ileri yaşlarda sıklıkla görülmekle birlikte kadınlarda erkeklere nazaran 4-5 kat daha sık gözlenir.

Mide fıtığı temel olarak, karın içi basıncı artışı veya yapısal bozukluklara bağlı olarak, diyafram kas yapısının ve tonusunun bozulması ile oluşur. Bu nedenler, karın içi basınıcı artıran obezite, kronik kabızlık ve gebelik gibidir. Yapısal nedenler ise genellikle genetik faktörleri kapsar.

Mide Fıtığının Tanısı Nasıl Konulur?

Mide fıtığında tanı endoskopik inceleme ile konulur.

mide-fitigi-nasil-tedavisiMide Fıtığı Nasıl Tedavi Edilir?

Mide fıtığının tedavisi yalnızca cerrahi olarak yapılabilmektedir. Başlangıç mide fıtıkları asemptomatik olup, tesadüfen fark edilebilir; bu fıtıklar tedavi edilmeyip, etkene yönelik koruyucu önlem alınır. Ancak ilerlemiş fıtıklar, özellikle paraözofageal fıtıklar mutlaka tedavi edilmelidir. Mide fıtığı tedavisinde laparoskopik ameliyat denilen yöntem kullanılır.

Cerrahi tedavi genel anestezi altında gerçekleştirilir, karna 5-6 yerden kanül yerleştirilir, hasarlı bölgeler normal anatomiye en yakın duruma getirilir, hastanın gevşemiş olan hiatusu dikilerek daraltılır, mideye kaymasını önlemek için hokka şekli verilir. Ameliyat sonrası birkaç gün omuz ağrısı ve baş dönmesi gözlenebilir. Ameliyat herhangi bir kesi olmadan gerçekleştirildiğinden estetik açıdan büyük sorun oluşturmaz. Temelinde mide fıtığı yatan reflü hastalarına da uygulanan bu ameliyat hastanın reflü şikayetlerinin de tamamen ortadan kalkmasını sağlar.

Mide Ve Duodenal Hastalıklarda Tanı Yöntemleri Nelerdir?

Mide ve duodenal hastalıklarda tanı aşaması, hastanın öyküsünü dinleme ve fizik muayene ile başlar. Gastroskopi, BT, endoskopik US, maksimal asit tayini ve radyolojik incelemelerle hastaya tanı konulur.

Gastroskopi yardımıyla, lezyonlar gözle muayene edilebilir, biopsi materyali alınabilir böylede kesin tanı konabilir, küçük lezyonlar yakılarak ya da çıkarılarak tedavi edilebilir.

BT, tümörün çevre doku ve organlardaki yayılma derecesini ve lenf bezleri ilişkisini ortaya koyabilen tek yöntemdir. Hastalığın evresinin bilinmesini sağlar.

Endoskopik ultrasonografi, üst GİS tümörlerinin tanı ve evrelemesinde kullanılan bir yöntemdir. Tümör derinliğinin bilinmesinde önemlidir.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır