yusuf suresi ayetleri / YÛSUF SÛRESİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

Yusuf Suresi Ayetleri

yusuf suresi ayetleri

Yûsuf Suresi Ayet

ayetler göstermiştir ki:

monash.pwe çağrı, İslami çalışmaların temelidir. Her zaman ve mekânda muvahhidin önceliği tevhid olmalıdır. Yusuf’un (as) zindanda olması, iftiraya uğraması, yanına gelenlerin tevhidi hiç bilmiyor olmaları, sordukları rüyanın tevhidle uzaktan yakından ilgisinin olmaması, Yusuf’u (as) tevhidi anlatmaktan alıkoymamıştır.

b. Tevhidin ana delili, çokluğun kaos, tekliğin selamet olması gerçeğidir. (bk. 21/Enbiyâ, 22; 23/Mü’minûn, 91)

Tevhid; birey, toplum ve içinde yaşadığımız yeryüzü için düzen ve selamettir. Şirk ise tam aksine kaos, terör ve fitnedir.

Razı edilmesi ve isteklerinin yerine getirilmesi gereken birden fazla rab, onlara kulluk edenlerin karşı karşıya gelmesine ve kaosa sebep olmaktadır. Müşriğin duygularında, düşüncelerinde, yönelim ve arzularında hep bir kaos vardır (22/Hac, 31). Çünkü onu yönlendiren ve razı etmesi gereken birçok merci vardır. Örf ve âdetler, ebeveyn istekleri, modern toplumun beklentileri, şahsi arzuları, manevi ihtiyaçları

c. Hükmün/yasamanın/kanun yapmanın yalnızca Allah’a (cc) ait olduğuna inanmak ve buna göre yaşamak bir lüks değil, İslam inancının olmazsa olmaz esaslarındandır.

Hükmün Allah’a (cc) ait olması, iki şeyle irtibatlandırılmıştır: Allah’a (cc) kulluk ve dosdoğru bir din. Hâkimiyet yetkisini Allah’a (cc) veren ve O’nun yasası dışında yasa tanımayanlar, Allah’a (cc) kul olan ve dosdoğru dinin mensuplarıdır. Egemenliği kayıtsız ve şartsız olarak Allah (cc) dışında herhangi bir şahıs, ideoloji veya kurumda görenlerse Allah’ın (cc) hakkında hiçbir delil indirmediği birtakım isimlere/düşüncelere ibadet edenlerdir.

Son Güncellenme:

Yusuf Suresi’nin son 7 ayeti dışında kalan tüm bölümlerinde Hz. Yusuf anlatılmaktadır. Burada Yusuf peygamberin çektiği sıkıntılar, başına gelenler karşısında gösterdiği sabrı ve ulaştığı başarılara yer verilmektedir. Yusuf Suresi’nin son 7 ayetinde ise Allah’ın birliği ve varlığı ele alınarak Müslümanlara çeşitli öğütler verilmektedir. Hz. Yusuf İslam inancı taşıyanlar için oldukça özel bir peygamber olduğundan, onun kıssaları da sık sık araştırılmaktadır. Bu bağlamda en doğru kaynak olan Yusuf Suresi’nin okunuşunu ve mealini sizlerle paylaştık.

Haberin Devamı

Yusuf Suresi Türkçe Okunuşu

1. Elif lam ra tilke ayatül kitabil mübın
2. İnna enzelnahü kur'anen arabiyyel lealleküm ta'kılun
3. Nahnü nekussu aleyke ahsenel kasası bima evhayna ileyke hazel kur'ane ve in künte min kablihı le minel ğafilın
4. İz kale yusüfü li ebıhi ya ebeti innı raeytü ehade aşera kevkebev veş şemse vel kamera raeytühüm li sacidın
5. Kale ya büneyye la taksus rü'yake ala ıhvetike fe yekıdu leke keyda inneş şeytane lil insani adüvvüm mübın
6. Ve kezalike yectebıke rabbüke ve yüallimüke min te'vilil ehadısi ve yütimmü nı'metehu aleyke ve ala ali ya'kube kema etemmeha ala ebeveyke min kablü ibrahıme ishak inne rabbeke alımün hakım
7. Le kad kane fı yusüfe ıhvetihı ayatül lis sailın
8. İz kalu le yusüfü ve ehuhü ehabbü ila ebına minna ve nahnü usbeh inne ebana le fı dalalim mübın
9. Uktülu yusüfe evitrahuhü erday yahlü leküm vechü ebıküm ve tekunu mim ba'dihı kavmen salihıyn
Kale kailüm minhüm la taktülu yusüfe ve elkuhü fı ğayabetil cübbi yeltekıthü ba'düs seyyarati in küntüm faılın
Kalu ya ebana ma leke la te'menna ala yusüfe inna lehu lenasihun
Ersilhü meana ğadey yerta' ve yel'ab ve inna lehu lehafizun
Kale innı le yahzününı en tezhebu bihı ve ehafü ey ye'külehüz zi'bü ve entüm anhü ğafilun
Kalu le in ekelehüz zi'bü ve nahnü usbetün inna izel le hasirun
Fe lemma zehebu bihı ve ecmeu ey yec'aluhü fı ğayabetil cübb ve evhayna ileyhi le tünebbiennehüm bi emrihim haza ve hüm la yeş'urun
Ve cau ebahüm ışaey yebkun
Kalu ya ebana inna zehebna nestebiku ve terakna yusüfe ınde metaına fe ekelehüz zi'b ve ma ente bi mü'minil lena ve lev künna sadikıyn
Ve cau ala kamısıhı bi demin kezib kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra fe sabrun cemıl vallahül müsteanü ala ma tesıfun
Ve caet seyyaratün fe erselu varidehüm fe edla delveh kale ya büşra haza ğulam ve eserruhü bidaah vallahü alımün bi ma ya'melun
Ve şeravhü bi semenim bahsin derahime ma'dudeh ve kanu fıhi minez zahidın
Ve kalellezişterahü mim mısra limraetihı ekrimı mesvahü asa ey yenfeana ev nettehızehu veleda ve kezalike mekkenna li yusüfe fil erdı ve li nuallimehu min te'vılil ehdıs vallahü ğalibün ala emrihı ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
Ve lemma beleğa eşüddehu ateynahü hukmev ve ılma ve kezalike neczil muhsinın
Ve ravedethülletı hüve fı beytiha an nefsihı ve ğallekatil ebvabe ve kalet heyte lek kale meazellahi innehu rabbı ahsene mesvay innehu la yüflihuz zalimun
Ve le kad hemmet bihı ve hemme biha lev la er raa bürhane rabbih kezalike li nasrife anhüs sue vel fahşa' innehu min ıbadinel muhlesıyn
Vestebekal babe ve kaddet kamısahu min dübüriv ve elfeya seyyideha ledel bab kalet ma ceazü men erade bi ehlike suen illa ey yüscene ev azabün elım
Kale hiye ravedetnı an nefsı ve şehide şahidüm min ehliha in kane kamısuhu kudde min kubulin fe sadekat ve hüve minel kazibın
Ve in kane kamısuhu kudde min dübürin fe kezebet ve hüve mines sadikıyn
Felemma raaa kamısahu kudde min dübürin kale innehu min keydikünn inne keydekünne azıym
Yusüfü a'rıd an haza vestağfirı li zembik inneki künti minel hatıın
Ve kale nisvetün fil medınetimraetül azızi türavidü fetaha an nefsih kad şeğafeha hubba inna leneraha fı dalalim mübın
Felemma semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a'tedet lehünne müttekeev ve atet külla vahıdetim minhünne sikkınev ve kaletıhruc aleyhinn felemma raeynehu ekbernehu ve katta'ne eydiyehünne ve kulne haşe lillahi ma haza beşera in haza illa melekün kerım
Kalet fe zalikünnellezı lümtünnenı fıh ve le kad ravedtühu an nefsihı festa'sam ve leil lem yef'al ma amürruhu le yüscenenne ve leyekunem mines sağırın
Kale rabbis sicnü ehabbü ileyye mimma yed'unenı ileyh ve illa tasrif annı keydehünne asbü ileyhinne ve eküm minel cahilın
Festecabe lehu rabbühu fe sarafe anhü keydehünn innehu hüves semıul alım
Sümme beda lehüm mim ba'di ma raevül ayati le yescününnehu hatta hıyn
Ve dehale meahüs sicne feteyan kale ehadühüma innı eranı a'sıru hamra ve kalel aharu innı eranı ahmilü fevka ra'sı hubzen te'külüt tayru minh nebbi'na bi te'vılih inna nerake minel muhsinın
Kale la ye'tiküma taamün türzekanihı illa nebbe'tüküma bi te'vılihı kable ey ye'tiyeküma zaliküma mimma alemenı rabbı innı teraktü millete kavmil la yü'minune billahi ve hüm bil ahırati hüm bil ahırati hüm kafirun
Vetteba'tü millete abai ibrahıme ve ishaka ve ya'kub ma kane lena en nüşrike billahi min şey' zalike min fadlillahi aleyna ve alen nasi ve lakinne ekseran nasi la yeşkürun
Ya sahıbeyis sicni e erbabüm müteferrikune hayrun emillahül vahıdül kahhar
Ma ta'büdune min dunihı illa esmaen semmeytümuha entüm ve abaüküm ma enzelellahü biha min sültan inil hukmü illa lillah emera ella ta'büdu illa iyyah zaliked dınül kayyimü ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
Ya sahıbeyis sicni emma ehadüküma fe yeskıy rabbehu hamra ve emmel aharu fe yuslebü fe te'külüt tayru mir ra'sih kudıyel emrullezı fıhi testeftiyan
Ve kale lillezı zanne ennehu nacim minhümezkürnı ınde rabbike fe ensahüş şeytanü zikra rabbihı fe lebise fis sicni bid'a sinın
Ve kalel melikü innı era seb'a bekaratin simaniy ye'külühünne seb'un ıcafüv ve seb'a sümbülatin hudriv ve uhara yabisat ya eyyühel meleü eftunı fı rü'yaye in küntüm lir rü'ya ta'bürun
Kalu adğasü ahlam ve ma nahnü bi te'vılil ahlami bi alimın
Ve kalellezı neca minhüma veddekera ba'de ümmetin ene ünebbiüküm bi te'vılihı fe ersilun
Yusüfü eyyühes sıddıku eftina fı seb'ı bekaratin simaniy ye'külününne seb'un ıcafüv ve seb'ı sümbülatin hudriv ve ühara yabisatil leallı erciu ilen nasi leallehüm ya'lemun
Kale tezraune seb'a sinıne deeba fe ma hasadtüm fezeruhü fı sümbülihı illa kalılem mimma te'külun
Sümme ye'tı mim ba'di zalike seb'un şidadüy ye'külne ma kaddemtüm lehünne illa kalılem mimma tuhsınun
Sümme ye'tı mim ba'di zalike amün fıhi yüğasün nasü ve fıhi ya'sırun
Ve kalel melikü'tunı bih fe lemma caehür rasulü kalercı'ila rabbike fes'elhü ma balün nisvetillatı katta'ne eydiyehünn inne rabbı bi keydihinne alım
Kale ma hatbükünne iz ravedtünne yusüfe an nefsih kulne haşe lillahi ma alimna aleyhi min su' kaletimraetül azızil ane hashasal hakku ene ravedtühu an nefsihı ve innehu le mines sadikıyn
Zalike li ya'leme ennı lem ehunhü bil ğaybi ve ennellahe la yehdı keydel hainın
Ve ma überriü nefsı innen nefse le emmaratüm bis sui illa ma rahıme rabbı inne rabbı ğafurur rahıym
Ve kalel melikü'tunı bihı estahlıshü li nefsı fe lemma kellemehu kale innekel yevme ledeyna mekınün emın
Kalec'alnı ala hazainil ard innı hafıyzun alım
Ve kezalike mekkenna li yusüfe fil ard yetebevveü minha haysü yeşa' nüsıybü bi rahmetina men neşaü ve la nüdıy'u ecral muhsinın
Ve le ecrul ahırati hayrul lillezıne amenu ve kanu yettekun
Ve cae ıhvetü yusüfe fe dehalu aleyhi fe arafehüm ve hüm lehu münkirun
Ve lemma cehhezehüm bi cehazihim kale'tunı bi ehıl leküm min ebıküm ela teravne ennı ufil keyle ve ene hayrul münzilın
Fe il lem te'tunı bihı fe la keyle leküm ındı ve la takrabun
Kalu senüravidü anhü ebahü ve inne le faılun
Ve kaleli fityanihic'alu bidaatehüm fı rihalihim leallehüm ya'rifuneha izenkalebu ila ehlihim leallehüm yarciun
Fe lemma raceu ila ebıhim kalu ya ebana münia minnel keylü fe ersil meana ehana nektel ve inna lehu lehafizun
Kale hel amenüküm aleyhi illa kema emintüküm ala ehıyhi min kabl fellahü hayrun hafizav ve hüve erhamür rahımın
Ve lemma fetehu metaahüm vecedu bidaatehüm ruddet ileyhim kalu ya ebana ma nebğıy hazihı bidaatüna ruddet ileyna ve nemıru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadü keyle beıyr zalike keylüy yesır
Kale len ürsilehu meaküm hatta tü'tuni mevsikam minellahi lete'tünnenı bihı illa ey yühata biküm fe lemma atevhü mevsikahüm kalellahü ala ma nekulü vekıl
Ve kale ya beniyye la tedhulu mim babiv vahıdiv vedhulu min ebvabim müteferrikah ve ma uğnı anküm minellahi min şey' inil hukmü illa lillah aleyhi tevekkelt ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun
Ve lemma dehalu min haysü emerahüm ebuhüm ma kane yuğnı anhüm minellahi min şey'in illa laceten fı nefsi ya'kube kadaha ve innehu le zu ılmil lima allemnahü ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
Ve lemma dehalu ala yusüfe ave ileyhi ehahü kale innı ene ehuke fe la tebteis bima kanu ya'melun
Fe lemma cehhezehüm bi cehazihim ceales sikayete fı rahli ehıyhi sümme ezzene müezzinün eyyetühel ıyru inneküm le sarikun
Kalu ve akbelu aleyhim maza tefkıdun
Kalu nefkıdü suvaal meliki ve li men cae bihı hımlü beıyriv ve ene bihı zeıym
Kalu tellahi le kad alimtüm ma ci'na li nüfside fil erdı ve ma künna sarikıyn
Kalu fe ma cezaühu in küntüm kazibın
Kalu cezaühu mev vücide fı rahlihı fe hüve cezaüh kezalike necziz zalimın
Fe bedee bi ev'ıyetihim kable viai ehıyhi sümmestahraceha min viai ehıyh kezalike kidna li yusüf ma kane li ye'huze ehahü fı dınil melikı illa ey yeşaellah nerfeu deracatim men neşa' ve fevka külli zı ılmin alım
Kalu iy yesrık fe kad seraka ehul lehu min kabl fe eserraha yusüfü fı nefsihı ve lem yübdiha lehüm kale entüm şerrum mekana vallahü a'lemü bima tesıfun
Kalu ya eyyühel azızü inne lehu eben şeyhan kebıran fe huz ehadena mekaneh inna nerake minel muhsinın
Kale meazellahi en ne'huze illa mev vecedna metaana ındehu inna izel le zalimun
Fe lemmestey'esu minhü halesu neciyya kale kebıruhüm e lem ta'lemu enne ebaküm kad ehaze aleyküm mevsikam minellahi ve min kablü ma ferrattüm fı yusüf fe len ebrahal erda hatta ye'zene lı ebı ev yahkümellahü lı ve hüve hayrul hakimın
İrciu illa ebıküm fe kulu ya ebana innebneke serak ve ma şehidna illa bima alimna ve ma künna lilğaybi hafizıyn
Ves'elil karyetelletı künna fıha vel ıyralletı akbelna fıha ve inna lesadikun
Kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra fe sabrun cemıl asellahü ey ye'tiyenı bihim cemıa innehu hüvel alımül hakım
Ve tevella anhüm ve kale ya esefa ala yusüfe vebyaddat aynahü minel huzni fe hüve kezıym
Kalu tellahi tefteü tezküru yusüfe hatta tekune haradan ev teküru yusüfe hatta tekune haradan ev tekune minel halikın
Kale innema eşku bessı ve huznı ilellahi ve a'lemü minellahi ma la ta'lemun
Ya beniyyezhebu fe tehassesu miy yusüfe ve ehıyhi ve la tey'esu mir ravhıllahi illel kavmül kafirun
Fe lemma dehalu aleyhi kalu ya eyyühel azızü messena ve ehlened durru ve ci'na bi bidaatim müzcatin fe evfi lenel keyle ve tesaddak aleynav innellahe yeczil mütesaddikıyn
Kale hel alimtüm ma fealtüm bi yusüfe ve ehıyhi iz entüm cahilun
Kalu einneke le ente yusüf kale ene yusüfü ve haza ehıy kad mennellahü aleyna innehu mey yettekı ve yasbir fe innellahe la yüdıy'u ecral muhsinın
Kalu tellahi le kad aserakellahü aleyna ve in künna le hatıın
Kale la tesrıbe aleykümül yevm yağfirullahü leküm ve hüve erhamür rahımın
İzhebu bi kamısıy haza fe elkuhü ala vechi ebı ye'ti besıyra ve'tunı bi ehliküm ecmeıyn
Ve lemma fesaletil ıyru kale ebuhüm innı le ecidü rıha yusüfe lev la en tüfennidun
Kalu tellahi inneke le fı dalalikel kadım
Fe lemma en cael beşıru elkahü ala vechihı fertedde besıyra kale elem ekul leküm innı a'lemü minellahi ma la ta'lemun
Kalu ya ebanestağfir lena zünubena inna künna hatıın
Kale sevfe estağfiru leküm rabbı innehu hüvel ğafurur rahıym
Fe lemma dehalu ala yusüfe ava ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu mısra in şaellahü aminın
Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harru lehu sücceda ve kale ya ebeti haza te'vılü rü'yaye min kablü kad cealeha ribbı hakka ve kad ahsene bı iz ahracenı mines sicni ve cae biküm minel bedvi mim ba'di en nezeğaş şeytanü beynı ve beyne ıhvetı inne rabbı latıyfül lima yeşa' innehu hüvel alımül hakım
Rabbi kad ateytenı minel mülki ve allemtenı min te'vılil ehadıs fatıras semavati vel erdı ente veliyyı fid dünya vel ahırah teveffenı müslimev ve elhıknı bis salihıyn
Zalike min embail ğaybi nuhıyhi ileyk ve ma künte ledeyhim iz ecmeu emrahüm ve hüm yemkürun
Ve ma ekserun nasi ve lev haraste bi mü'minın
Ve ma tes'elühüm aleyhi min ecr in hüve illa zikrul lil alemın
Ve keeyyim min ayetin fis semavati vel erdı yemürrune aleyha ve hüm anhü mu'ridun
Ve ma yü'minü ekseruhüm billahi illa ve hüm müşrikun
E fe eminu en te'tiyehüm ğaşiyetüm min azabillahi ev te'tiyehümüs saatü bağtetev ve hüm la yeş'urun
Kul hazihı sebılı ed'u ilellahi ala besıyratin ene ve menittebeanı ve sübhanellahi ve ma ene minel müşrikın
Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhıy ileyhim min ehlil kura e fe lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve la darul ahırati hayrul lillezınettekav e fe la ta'kılun
Hatta izestey'eser rusülü ve zannu ennehüm kad küzibu caehüm nasruna fe nücciye men neşa' ve la yüraddü be'süna anil kavmil mücrimın
Le kad kane fı kasasıhum ıbratül li ülil elbab ma kane hadısey yüftera ve lakin tasdıkallezı beyne yedeyhi ve tefsıyle külli şey'iv ve hüdev ve rahmetel li kavmiy yü'minun

Haberin Devamı

Yusuf Suresi Türkçe Anlamı

Haberin Devamı

1. Elif Lâm Râ. Bunlar, apaçık Kitabın âyetleridir.
2. Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur'an olarak indirdik.
3. Sana bu Kur'an'ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Halbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin.
4. Hani Yûsuf babasına, "Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı" demişti.
5. Babası, şöyle dedi: "Yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma. Yoksa, sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır."
6. "İşte Rabbin seni böylece seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce ataların İbrahim ve İshak'a nimetlerini tamamladığı gibi sana ve Yakub soyuna da tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."
7. Andolsun, Yûsuf ve kardeşlerinde (hakikati arayıp) soranlar için ibretler vardır.
8. Kardeşleri dediler ki: "Biz güçlü bir topluluk olduğumuz halde Yûsuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir."
9. "Yûsuf'u öldürün veya onu bir yere atın ki babanız sadece size yönelsin. Ondan sonra (tövbe edip) salih kimseler olursunuz."
Onlardan bir sözcü, "Yûsuf'u öldürmeyin, onu bir kuyunun dibine bırakın ki geçen kervanlardan biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın" dedi.
Babalarına şöyle dediler: "Ey babamız! Yûsuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini isteyen kişileriz."
"Yarın onu bizimle beraber gönder de gezip oynasın. Şüphesiz biz onu koruruz."
Babaları "Doğrusu onu götürmeniz beni üzer, siz ondan habersiz iken onu kurt yer diye korkuyorum."
Onlar da, "Andolsun biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse (o takdirde) biz gerçekten hüsrana uğramış oluruz" dediler.
Yûsuf'u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz de O'na, "Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin" diye vahyettik.
(Yûsuf'u kuyuya bırakıp) akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
"Ey babamız! Biz yarışa girmiştik. Yûsuf'u da eşyamızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) O'nu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylesek de sen bize inanmazsın" dediler.
Bir de üzerine, sahte bir kan bulaştırılmış gömleğini getirdiler. Yakub dedi ki: "Hayır! Nefisleriniz sizi aldatıp böyle bir işe sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza karşı yardımı istenilecek de ancak Allah'tır."
Bir kervan gelmiş sucularını suya göndermişlerdi. Sucu kovasını kuyuya salınca "Müjde! Müjde, İşte bir oğlan!" dedi. O'nu alıp bir ticaret malı olarak sakladılar. Oysa Allah, onların yaptıklarını biliyordu.
O'nu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Zaten ona değer vermiyorlardı.
O'nu satın alan Mısırlı kişi hanımına dedi ki: "Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz." İşte böylece biz Yûsuf'u o yere (Mısır'a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. Allah işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
Olgunluk çağına erişince O'na hikmet ve ilim verdik. İşte biz, iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız.
Evinde bulunduğu kadın (gönlünü ona kaptırıp) ondan arzuladığı şeyi elde etmek istedi ve kapıları kilitleyerek "Haydi gelsene!" dedi. O ise, "Allah'a sığınırım, çünkü o (kocan) benim efendimdir, bana iyi baktı. Şüphesiz zalimler kurtuluşa eremezler" dedi.
Andolsun kadın ona (göz koyup) istek duymuştu. Eğer Rabbinin delilini görmemiş olsaydı Yûsuf da ona istek duyacaktı. Biz ondan kötülüğü ve fuhşu uzaklaştırmak için işte böyle yaptık. Çünkü o, ihlâsa erdirilmiş kullarımızdandı.
İkisi de kapıya koştular. Kadın Yûsuf'un gömleğini arkadan yırttı. Kapının yanında hanımın efendisine rastladılar. Kadın dedi ki: "Senin ailene kötülük yapmak isteyenin cezası, ancak zindana atılmak veya can yakıcı bir azaptır."
Yûsuf, "O benden arzusunu elde etmek istedi" dedi. Kadının ailesinden bir şahit de şöyle şahitlik etti: "Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, kadın doğru söylemiştir, O (Yûsuf) yalancılardandır."
"Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. O (Yûsuf) ise, doğru söyleyenlerdendir."
Kadının kocası Yûsuf'un gömleğinin arkadan yırtıldığını görünce dedi ki: "Şüphesiz bu, siz kadınların tuzağıdır. Şüphesiz sizin tuzağınız çok büyüktür."
"Ey Yûsuf! Sen bundan sakın kimseye bahsetme. (Ey Kadın,) sen de günahının bağışlanmasını dile. Çünkü sen günah işleyenlerdensin."
Şehirde bir takım kadınlar, "Aziz'in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz" dediler.
Kadın, bunların dedikodularını işitince haber gönderip onları çağırdı. (ziyafet düzenleyip) onlar için oturup yaslanacakları yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yûsuf'a, "Çık karşılarına" dedi. Kadınlar Yûsuf'u görünce onu pek büyüttüler ve şaşkınlıkla ellerini kestiler. "Haşa! Allah için, bu bir insan değil, ancak şerefli bir melektir" dediler.
Bunun üzerine kadın onlara dedi ki: "İşte bu, beni hakkında kınadığınız kimsedir. Andolsun, ben ondan murad almak istedim. Fakat o iffetinden dolayı bundan kaçındı. Andolsun, eğer emrettiğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve zillete uğrayanlardan olacak."
Yûsuf, "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni dâvet ettiği şeyden daha sevimlidir. Onların tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum" dedi.
Rabbi onun duasını kabul etti ve kadınların tuzaklarını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki o, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
Sonra onlar, Yûsuf'un suçsuzluğunu ortaya koyan delilleri gördükten sonra yine de mutlaka onu bir süre zindana atmayı uygun buldular.
Onunla beraber zindana iki delikanlı daha girdi. Biri, "Ben rüyamda şaraplık üzüm sıktığımı gördüm" dedi. Diğeri, "Ben de rüyamda başımın üzerinde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik yapanlardan görüyoruz" dedi.
Yûsuf dedi ki: "Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce onun ne olduğunu bildiririm. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah'a inanmayan ve ahireti inkar eden bir milletin dinini bıraktım."
"Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Bizim Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler."
"Ey zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı ilahlar mı daha iyidir, yoksa mutlak hakimiyet sahibi olan tek Allah mı?"
"Siz Allah'ı bırakıp; sadece sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlere (düzmece ilahlara) tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm ancak Allah'a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye tapmamanızı emretmiştir. İşte en doğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler."
"Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyanızın yorumuna gelince,) biriniz efendisine şarap sunacak, diğeri ise asılacak ve kuşlar başından yiyecektir. Yorumunu sorduğunuz iş böylece kesinleşmiştir."
Yûsuf, onlardan kurtulacağını düşündüğü kişiye, "Efendinin yanında beni an", dedi. Fakat şeytan O'nu efendisine hatırlatmayı unutturdu da bu yüzden o, birkaç yıl daha zindanda kaldı.
Kral, "Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; ayrıca yedi yeşil başak ve yedi de kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, rüyamı bana yorumlayın" dedi.
Dediler ki: "Bunlar karma karışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilmiyoruz."
Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zamandan sonra (Yûsuf'u) hatırladı ve, "Ben size onun yorumunu haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin" dedi.
(Zindana varınca), "Yûsuf! Ey doğru sözlü! Rüyada yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi, bir de yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak hakkında bize yorum yap. Ümid ederim ki (vereceğin bilgi ile) insanlara dönerim de onlar da (senin değerini) bilirler" dedi.
Yûsuf dedi ki: "Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç, biçtiklerinizi başağında bırakın."
"Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelecek, saklayacağınız az bir miktar hariç bu yıllar için biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek."
"Sonra bunun ardından insanların yağmura kavuşacağı bir yıl gelecek. O zaman (bol rızka kavuşup) şıra ve yağ sıkacaklar."
Kral, "Onu bana getirin" dedi. Elçi Yûsuf'a gelince (Yûsuf) dedi ki: "Efendine dön de ellerini kesen o kadınların derdi ne idi, diye sor. Şüphesiz Rabbim onların hilesini hakkıyla bilendir."
Kral kadınlara, "Yûsuf'tan murad almak istediğiniz zaman derdiniz ne idi?" dedi. Kadınlar, "Haşa! Allah için, biz onun bir kötülüğünü bilmiyoruz" dediler. Aziz'in karısı ise, "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ondan ben murad almak istedim. Şüphesiz Yûsuf doğru söyleyenlerdendir" dedi.
(Yûsuf), "Benim böyle yapmam, Aziz'in; yokluğunda, benim kendisine hainlik etmediğimi ve Allah'ın, hainlerin tuzaklarını başarıya ulaştırmayacağını bilmesi içindi" dedi.
"Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" dedi.
Kral, "Onu bana getirin, onu özel olarak yanıma alayım", dedi. Onunla konuşunca dedi ki: "Şüphesiz bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir bir kişisin."
Yûsuf, "Beni ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir. Çünkü ben iyi koruyucu ve bilgili bir kişiyim" dedi.
Böylece Yûsuf'a, dilediği yerde oturmak üzere ülkede imkan ve iktidar verdik. Biz rahmetimizi istediğimize veririz ve iyi davrananların mükâfatını zayi etmeyiz.
Elbette ki, ahiret mükâfatı, inananlar ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir.
(Derken) Yûsuf'un kardeşleri çıkageldiler ve yanına girdiler. Yûsuf onları tanıdı, onlar ise Yûsuf'u tanımıyorlardı.
Yûsuf onların yüklerini hazırlatınca dedi ki: "Sizin baba bir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz, ölçeği tam dolduruyorum ve ben misafir ağırlayanların en iyisiyim."
"Eğer onu bana getirmezseniz, artık benim yanımda size verilecek tek ölçek (zahire) bile yoktur ve bir daha da bana yaklaşmayın."
Dediler ki: "Onu babasından isteyeceğiz ve muhakkak bunu yaparız."
Yûsuf adamlarına dedi ki: "Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler."
Onlar, babalarına döndüklerinde, "Ey babamız! Bize artık zahire verilmeyecek. Kardeşimizi (Bünyamin'i) bizimle gönder ki zahire alalım. Onu biz elbette koruruz" dediler.
Yakub onlara, "Onun hakkında size ancak, daha önce kardeşi hakkında güvendiğim kadar güvenebilirim! Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir" dedi.
Yüklerini açıp zahire bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. "Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte ödediğimiz bedeller de bize geri verilmiş. Onunla yine ailemize yiyecek getirir, kardeşimizi korur ve bir deve yükü zahire de fazladan alırız. Çünkü bu getirdiğimiz az bir zahiredir" dediler.
Babaları, "Kuşatılıp çaresiz durumda kalmanız hariç, onu bana geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe, onu sizinle göndermeyeceğim" dedi. Ona güvencelerini verdiklerinde, "Allah söylediklerimize vekildir" dedi.
Sonra da, "Ey oğullarım! Bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan gelecek hiçbir şeyi sizden uzaklaştıramam. Hüküm ancak Allah'ındır. Ben ona tevekkül ettim.5 Tevekkül edenler de yalnız ona tevekkül etsinler" dedi.
Babalarının emrettiği şekilde (ayrı kapılardan) girdiklerinde (bile) bu, Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan uzaklaştıracak değildi. Sadece Yakub içindeki bir dileği ortaya koymuş oldu. Şüphesiz o, biz kendisine öğrettiğimiz için bilgi sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yûsuf'un huzuruna girdiklerinde; o, kardeşi Bünyamin'i yanına bağrına bastı ve (gizlice) "Haberin olsun ben senin kardeşinim, artık onların yaptıklarına üzülme" dedi.
Yûsuf onların yüklerini hazırlatırken su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra da bir çağırıcı şöyle seslendi: "Ey kervancılar! Siz hırsızsınız."
Yûsuf'un kardeşleri onlara dönerek, "Ne yitirdiniz?" dediler.
Onlar, "Hükümdar'ın su kabını yitirdik. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Ben buna kefilim" dediler.
Dediler ki: "Allah'a andolsun, siz de biliyorsunuz ki biz bu ülkede fesat çıkarmaya gelmedik, hırsız da değiliz."
Onlar, "Eğer yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir?" dediler.
Onlar da: "Cezası, su kabı kimin yükünde bulunursa o kimsenin kendisi(nin alıkonması) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.
Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünden çıkardı. İşte biz Yûsuf'a böyle bir plan öğrettik. Yoksa kralın kanunlarına göre kardeşini alıkoyamazdı. Ancak Allah'ın dilemesi başka. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
Dediler ki: "Eğer o çalmışsa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı." Yûsuf bunu içinde sakladı ve onlara belli etmedi. İçinden, "Siz kötü bir durumdasınız; anlattığınızı Allah çok daha iyi biliyor" dedi.
Onlar, Yûsuf'a: "Ey güçlü vezir! Bunun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Şüphesiz biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz" dediler.
Yûsuf, "Malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını tutmaktan Allah'a sığınırız. Şüphesiz biz o takdirde zulmetmiş oluruz" dedi.
Ondan ümitlerini kesince, kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: "Babanızın Allah adına sizden söz aldığını, daha önce de Yûsuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verinceye veya Allah, hakkımda hükmedinceye kadar buradan asla ayrılmayacağım. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır."
"Siz babanıza dönün ve deyin ki: "Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti, biz ancak bildiğimize şahitlik ettik. (Sana söz verdiğimiz zaman) gaybı (oğlunun hırsızlık edeceğini) bilemezdik."
"Bulunduğumuz kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz."
Yakup, "Nefisleriniz sizi bir iş yapmağa sürükledi. Artık bana düşen, güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir" dedi.
Onlardan yüz çevirdi ve, "Vah! Yûsuf'a vah!" dedi ve üzüntüden iki gözüne ak düştü. O artık acısını içinde saklıyordu.
Oğulları, "Allah'a yemin ederiz ki, sen hâlâ Yusuf'u anıp duruyorsun. Sonunda üzüntüden eriyip gideceksin veya helâk olacaksın" dediler.
Yakub, "Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah'a arz ederim. Ben Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim" dedi.
"Ey oğullarım! Gidin Yûsuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümidini kesmez."
Bunun üzerine (Mısır'a dönüp) Yûsuf'un yanına girdiklerinde, "Ey güçlü vezir! Bize ve ailemize darlık ve sıkıntı dokundu. Değersiz bir sermaye ile geldik. Zahiremizi tam ölç, ayrıca bize sadaka ver. Şüphesiz Allah sadaka verenleri mükafatlandırır" dediler.
Yûsuf dedi ki: "Siz (henüz) cahil kimseler iken Yûsuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?"
Kardeşleri, "Yoksa sen, sen Yûsuf musun?" dediler. O da, "Ben Yûsuf'um, bu da kardeşim. Allah bize iyilikte bulundu. Çünkü, kim kötülükten sakınır ve sabrederse şüphesiz Allah iyilik yapanların mükafatını zayi etmez" dedi.
Dediler ki: "Allah'a andolsun, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Gerçekten biz suç işlemiştik."
Yûsuf dedi ki: "Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.
Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın ve bütün ailenizi bana getirin" dedi.
Kervan (Mısır'dan) ayrılınca babaları, "Bana bunak demezseniz, şüphesiz ben Yûsuf'un kokusunu alıyorum" dedi.
Onlar da, "Allah'a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın" dediler.
Müjdeci gelip gömleği Yakub'un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. Yakup, "Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?" dedi.
Oğulları, "Ey babamız! Allah'tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik" dediler.
Yakub, "Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" dedi.
(Mısır'a gidip) Yûsuf'un huzuruna girdiklerinde; Yûsuf ana babasını bağrına bastı ve "Allah'ın iradesi ile güven içinde Mısır'a girin" dedi.
Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yûsuf'a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki: "Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."
"Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat."
İşte bu (kıssa), gayb haberlerindendir. Onu sana biz vahiy yolu ile bildiriyoruz. Yoksa onlar tuzak kurarak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin.
Sen ne kadar şiddetle arzu etsen de insanların çoğu inanacak değillerdir.
Halbuki sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O (Kur'an) âlemler içinde ancak bir öğüttür.
Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki yanlarına uğrarlar da onlardan yüzlerini çevirerek geçerler.
Onların çoğu Allah'a ancak ortak koşarak inanırlar.
Yoksa Allah tarafından kendilerini kuşatacak bir azabın gelmeyeceğinden veya onlar farkında olmadan kıyametin ansızın gelip çatmayacağından emin mi oldular?
De ki: "İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah'a çağırırız. Allah'ın şanı yücedir. Ben Allah'a ortak koşanlardan değilim."
Biz senden önce de, memleketler halkından ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. Yeryüzünde dolaşıp da, kendilerinden önce gelenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Elbette ahiret yurdu Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için daha iyidir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
Nihayet peygamberler ümitlerini kesecek hale gelip yalanlandıklarını düşündükleri sırada, onlara yardımımız geldi de, böylece dilediğimiz kimseler kurtuluşa erdirildi. Azabımız ise, suçlular topluluğundan geri çevrilemez.
Andolsun ki, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibret vardır. Kur'an uydurulabilecek bir söz değildir. Fakat kendinden öncekileri tasdik eden, her şeyi ayrı ayrı açıklayan ve inanan bir toplum için de bir yol gösterici ve bir rahmettir.

Haberin Devamı

Yusuf Suresi Tefsiri

Haberin Devamı

Mushaftaki sıralamada on ikinci, iniş sırasına göre elli üçüncü sûredir. Hûd sûresinden sonra, Hicr sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur.

Yahudilerin telkini ile Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e, “İsrâiloğulları Mısır’a niçin gittiler?” şeklindeki sorusuna cevap olarak veya müslümanların Resûlullah’tan bir kıssa anlatmasını istemeleri üzerine indiği rivayet edilmiştir. Ancak Muhammed b. İshak’a göre sûrenin nüzûl sebebi, kavmi tarafından zulme uğramış olan Hz. Peygamber’i teselli etmektir (Elmalılı, IV, ). Kavminin baskıları ve işkenceleri karşısında Resûl-i Ekrem ve arkadaşları bunalmışlardı; bu bunalımdan bir çıkış yolu arıyorlardı. Böyle sıkıntılı bir anda bu sûrenin inmesi, müslümanlara bir teselli ve müjde olmuştur. Zira kıssanın kahramanı olan Hz. Yûsuf da Filistin’de kardeşlerinin bazı kötülüklerine mâruz kalmıştı. Fakat sonunda o, Mısır’da devlet yönetiminde söz sahibi oldu, kardeşleri de bu devletin yönetiminde görevlendirildiler.

Bu sûrede anlatılan kıssa da, dolaylı olarak Hz. Muhammed ve arkadaşlarına, sabrettikleri takdirde Hz. Yûsuf’a verilmiş olan mükâfatın bir benzerinin verileceğini ve Kureyşliler’in kendilerine boyun eğeceğini müjdelemektedir. Nitekim kavminin baskısı neticesinde Medine’ye göç etmiş olan Resûlullah sekiz sene sonra Mekke’yi fethetmiş ve Kureyşliler ona boyun eğmiştir. Ancak Hz. Peygamber Kureyşliler’e, Hz. Yûsuf’un Mısır’da kardeşlerine söylediği sözün aynısını söylemiş ve şöyle demiştir: “Bugün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir” (İbn Sa‘d, Tabakåt, II, ). “Gidiniz, hepiniz serbestsiniz!” (İbn Kesîr, es-Sîre, III, ). Muhtevasına ve işaret ettiği konulara bakıldığında sûrenin, hicretin arifesinde meydana gelen olaylar esnasında, yani Kureyş’in Hz. Peygamber’i öldürme, sürgün etme veya hapsetme planlarını tasarladığı sırada ve bir defada inmiş olduğu anlaşılmaktadır.

İlk üç âyette bu sûredeki âyetlerin Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri olduğu, Kur’an’ın Arap diliyle indirildiği ve bu sûrede kıssaların en güzelinin anlatılacağı bildirilmektedir. Bundan sonra âyete kadar Hz. Yûsuf’un kıssası anlatılmıştır. Kıssada Hz. Yûsuf’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması, onu kuyudan çıkaran kafile tarafından Mısır’da köle olarak satılması, bir iftira sonucu cezaevine girmesi, Mısır kralının gördüğü rüyayı yorumlaması neticesinde cezaevinden çıkarılıp maliyeden sorumlu yüksek düzeyde yöneticiliğe getirilmesi, uzun süreli bir ayrılıktan sonra babası ve kardeşleriyle tekrar buluşması gibi konular ele alınmıştır. Daha sonraki âyetlerde ise müminlere müjde ve öğütler verilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssalar bazı hikmetlere dayanmaktadır. Özellikle peygamberlerin kıssaları, alınması gereken ibretlerle doludur. Nitekim bu sûrenin son âyetinde yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.” Hz. Yûsuf’un kıssası hakkında da şöyle buyurmuştur: “Andolsun ki Yûsuf ve kardeşlerinde, almak isteyenler için ibretler vardır” (Yûsuf 12/7).

Yusuf suresi oku - Yusuf suresi anlamı, tefsiri, T&#;rk&#;e ve Arap&#;a okunuşu (Diyanet Meali)

Güncelleme Tarihi:

Oluşturulma Tarihi: Aralık 13,

LinkedinFlipboardE-postaLinki KopyalaYazı Tipi

Yusuf suresinde, Yusuf Peygamberin hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmektedir. Peki, Yusuf suresi anlamı ve fazileti nedir? Yusuf suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nasıldır?

Haberin Devamı

Yusuf suresi anlamı, Türkçe ve Arapça okunuşu, Diyanet meali ile fazileti vatandaşlar tarafından merak ediliyor. Yusuf suresi anlamı ve meali konusunda araştırma yapan vatandaşlar bir yandan da fazileti hakkında bilgi almak istiyor. İşte, Yusuf suresi hakkında merak edilen detaylar

YUSUF SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

1. Elif lam ra tilke ayatül kitabil mübın
2. İnna enzelnahü kur'anen arabiyyel lealleküm ta'kılun
3. Nahnü nekussu aleyke ahsenel kasası bima evhayna ileyke hazel kur'ane ve in künte min kablihı le minel ğafilın
4. İz kale yusüfü li ebıhi ya ebeti innı raeytü ehade aşera kevkebev veş şemse vel kamera raeytühüm li sacidın
5. Kale ya büneyye la taksus rü'yake ala ıhvetike fe yekıdu leke keyda inneş şeytane lil insani adüvvüm mübın
6. Ve kezalike yectebıke rabbüke ve yüallimüke min te'vilil ehadısi ve yütimmü nı'metehu aleyke ve ala ali ya'kube kema etemmeha ala ebeveyke min kablü ibrahıme ishak inne rabbeke alımün hakım
7. Le kad kane fı yusüfe ıhvetihı ayatül lis sailın
8. İz kalu le yusüfü ve ehuhü ehabbü ila ebına minna ve nahnü usbeh inne ebana le fı dalalim mübın
9. Uktülu yusüfe evitrahuhü erday yahlü leküm vechü ebıküm ve tekunu mim ba'dihı kavmen salihıyn
Kale kailüm minhüm la taktülu yusüfe ve elkuhü fı ğayabetil cübbi yeltekıthü ba'düs seyyarati in küntüm faılın
Kalu ya ebana ma leke la te'menna ala yusüfe inna lehu lenasihun
Ersilhü meana ğadey yerta' ve yel'ab ve inna lehu lehafizun
Kale innı le yahzününı en tezhebu bihı ve ehafü ey ye'külehüz zi'bü ve entüm anhü ğafilun
Kalu le in ekelehüz zi'bü ve nahnü usbetün inna izel le hasirun
Fe lemma zehebu bihı ve ecmeu ey yec'aluhü fı ğayabetil cübb ve evhayna ileyhi le tünebbiennehüm bi emrihim haza ve hüm la yeş'urun
Ve cau ebahüm ışaey yebkun
Kalu ya ebana inna zehebna nestebiku ve terakna yusüfe ınde metaına fe ekelehüz zi'b ve ma ente bi mü'minil lena ve lev künna sadikıyn
Ve cau ala kamısıhı bi demin kezib kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra fe sabrun cemıl vallahül müsteanü ala ma tesıfun
Ve caet seyyaratün fe erselu varidehüm fe edla delveh kale ya büşra haza ğulam ve eserruhü bidaah vallahü alımün bi ma ya'melun
Ve şeravhü bi semenim bahsin derahime ma'dudeh ve kanu fıhi minez zahidın
Ve kalellezişterahü mim mısra limraetihı ekrimı mesvahü asa ey yenfeana ev nettehızehu veleda ve kezalike mekkenna li yusüfe fil erdı ve li nuallimehu min te'vılil ehdıs vallahü ğalibün ala emrihı ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
Ve lemma beleğa eşüddehu ateynahü hukmev ve ılma ve kezalike neczil muhsinın
Ve ravedethülletı hüve fı beytiha an nefsihı ve ğallekatil ebvabe ve kalet heyte lek kale meazellahi innehu rabbı ahsene mesvay innehu la yüflihuz zalimun
Ve le kad hemmet bihı ve hemme biha lev la er raa bürhane rabbih kezalike li nasrife anhüs sue vel fahşa' innehu min ıbadinel muhlesıyn
Vestebekal babe ve kaddet kamısahu min dübüriv ve elfeya seyyideha ledel bab kalet ma ceazü men erade bi ehlike suen illa ey yüscene ev azabün elım
Kale hiye ravedetnı an nefsı ve şehide şahidüm min ehliha in kane kamısuhu kudde min kubulin fe sadekat ve hüve minel kazibın
Ve in kane kamısuhu kudde min dübürin fe kezebet ve hüve mines sadikıyn
Felemma raaa kamısahu kudde min dübürin kale innehu min keydikünn inne keydekünne azıym
Yusüfü a'rıd an haza vestağfirı li zembik inneki künti minel hatıın
Ve kale nisvetün fil medınetimraetül azızi türavidü fetaha an nefsih kad şeğafeha hubba inna leneraha fı dalalim mübın
Felemma semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a'tedet lehünne müttekeev ve atet külla vahıdetim minhünne sikkınev ve kaletıhruc aleyhinn felemma raeynehu ekbernehu ve katta'ne eydiyehünne ve kulne haşe lillahi ma haza beşera in haza illa melekün kerım
Kalet fe zalikünnellezı lümtünnenı fıh ve le kad ravedtühu an nefsihı festa'sam ve leil lem yef'al ma amürruhu le yüscenenne ve leyekunem mines sağırın
Kale rabbis sicnü ehabbü ileyye mimma yed'unenı ileyh ve illa tasrif annı keydehünne asbü ileyhinne ve eküm minel cahilın
Festecabe lehu rabbühu fe sarafe anhü keydehünn innehu hüves semıul alım
Sümme beda lehüm mim ba'di ma raevül ayati le yescününnehu hatta hıyn
Ve dehale meahüs sicne feteyan kale ehadühüma innı eranı a'sıru hamra ve kalel aharu innı eranı ahmilü fevka ra'sı hubzen te'külüt tayru minh nebbi'na bi te'vılih inna nerake minel muhsinın
Kale la ye'tiküma taamün türzekanihı illa nebbe'tüküma bi te'vılihı kable ey ye'tiyeküma zaliküma mimma alemenı rabbı innı teraktü millete kavmil la yü'minune billahi ve hüm bil ahırati hüm bil ahırati hüm kafirun
Vetteba'tü millete abai ibrahıme ve ishaka ve ya'kub ma kane lena en nüşrike billahi min şey' zalike min fadlillahi aleyna ve alen nasi ve lakinne ekseran nasi la yeşkürun
Ya sahıbeyis sicni e erbabüm müteferrikune hayrun emillahül vahıdül kahhar
Ma ta'büdune min dunihı illa esmaen semmeytümuha entüm ve abaüküm ma enzelellahü biha min sültan inil hukmü illa lillah emera ella ta'büdu illa iyyah zaliked dınül kayyimü ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
Ya sahıbeyis sicni emma ehadüküma fe yeskıy rabbehu hamra ve emmel aharu fe yuslebü fe te'külüt tayru mir ra'sih kudıyel emrullezı fıhi testeftiyan
Ve kale lillezı zanne ennehu nacim minhümezkürnı ınde rabbike fe ensahüş şeytanü zikra rabbihı fe lebise fis sicni bid'a sinın
Ve kalel melikü innı era seb'a bekaratin simaniy ye'külühünne seb'un ıcafüv ve seb'a sümbülatin hudriv ve uhara yabisat ya eyyühel meleü eftunı fı rü'yaye in küntüm lir rü'ya ta'bürun
Kalu adğasü ahlam ve ma nahnü bi te'vılil ahlami bi alimın
Ve kalellezı neca minhüma veddekera ba'de ümmetin ene ünebbiüküm bi te'vılihı fe ersilun
Yusüfü eyyühes sıddıku eftina fı seb'ı bekaratin simaniy ye'külününne seb'un ıcafüv ve seb'ı sümbülatin hudriv ve ühara yabisatil leallı erciu ilen nasi leallehüm ya'lemun
Kale tezraune seb'a sinıne deeba fe ma hasadtüm fezeruhü fı sümbülihı illa kalılem mimma te'külun
Sümme ye'tı mim ba'di zalike seb'un şidadüy ye'külne ma kaddemtüm lehünne illa kalılem mimma tuhsınun
Sümme ye'tı mim ba'di zalike amün fıhi yüğasün nasü ve fıhi ya'sırun
Ve kalel melikü'tunı bih fe lemma caehür rasulü kalercı'ila rabbike fes'elhü ma balün nisvetillatı katta'ne eydiyehünn inne rabbı bi keydihinne alım
Kale ma hatbükünne iz ravedtünne yusüfe an nefsih kulne haşe lillahi ma alimna aleyhi min su' kaletimraetül azızil ane hashasal hakku ene ravedtühu an nefsihı ve innehu le mines sadikıyn
Zalike li ya'leme ennı lem ehunhü bil ğaybi ve ennellahe la yehdı keydel hainın
Ve ma überriü nefsı innen nefse le emmaratüm bis sui illa ma rahıme rabbı inne rabbı ğafurur rahıym
Ve kalel melikü'tunı bihı estahlıshü li nefsı fe lemma kellemehu kale innekel yevme ledeyna mekınün emın
Kalec'alnı ala hazainil ard innı hafıyzun alım
Ve kezalike mekkenna li yusüfe fil ard yetebevveü minha haysü yeşa' nüsıybü bi rahmetina men neşaü ve la nüdıy'u ecral muhsinın
Ve le ecrul ahırati hayrul lillezıne amenu ve kanu yettekun
Ve cae ıhvetü yusüfe fe dehalu aleyhi fe arafehüm ve hüm lehu münkirun
Ve lemma cehhezehüm bi cehazihim kale'tunı bi ehıl leküm min ebıküm ela teravne ennı ufil keyle ve ene hayrul münzilın
Fe il lem te'tunı bihı fe la keyle leküm ındı ve la takrabun
Kalu senüravidü anhü ebahü ve inne le faılun
Ve kaleli fityanihic'alu bidaatehüm fı rihalihim leallehüm ya'rifuneha izenkalebu ila ehlihim leallehüm yarciun
Fe lemma raceu ila ebıhim kalu ya ebana münia minnel keylü fe ersil meana ehana nektel ve inna lehu lehafizun
Kale hel amenüküm aleyhi illa kema emintüküm ala ehıyhi min kabl fellahü hayrun hafizav ve hüve erhamür rahımın
Ve lemma fetehu metaahüm vecedu bidaatehüm ruddet ileyhim kalu ya ebana ma nebğıy hazihı bidaatüna ruddet ileyna ve nemıru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadü keyle beıyr zalike keylüy yesır
Kale len ürsilehu meaküm hatta tü'tuni mevsikam minellahi lete'tünnenı bihı illa ey yühata biküm fe lemma atevhü mevsikahüm kalellahü ala ma nekulü vekıl
Ve kale ya beniyye la tedhulu mim babiv vahıdiv vedhulu min ebvabim müteferrikah ve ma uğnı anküm minellahi min şey' inil hukmü illa lillah aleyhi tevekkelt ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun
Ve lemma dehalu min haysü emerahüm ebuhüm ma kane yuğnı anhüm minellahi min şey'in illa laceten fı nefsi ya'kube kadaha ve innehu le zu ılmil lima allemnahü ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
Ve lemma dehalu ala yusüfe ave ileyhi ehahü kale innı ene ehuke fe la tebteis bima kanu ya'melun
Fe lemma cehhezehüm bi cehazihim ceales sikayete fı rahli ehıyhi sümme ezzene müezzinün eyyetühel ıyru inneküm le sarikun
Kalu ve akbelu aleyhim maza tefkıdun
Kalu nefkıdü suvaal meliki ve li men cae bihı hımlü beıyriv ve ene bihı zeıym
Kalu tellahi le kad alimtüm ma ci'na li nüfside fil erdı ve ma künna sarikıyn
Kalu fe ma cezaühu in küntüm kazibın
Kalu cezaühu mev vücide fı rahlihı fe hüve cezaüh kezalike necziz zalimın
Fe bedee bi ev'ıyetihim kable viai ehıyhi sümmestahraceha min viai ehıyh kezalike kidna li yusüf ma kane li ye'huze ehahü fı dınil melikı illa ey yeşaellah nerfeu deracatim men neşa' ve fevka külli zı ılmin alım
Kalu iy yesrık fe kad seraka ehul lehu min kabl fe eserraha yusüfü fı nefsihı ve lem yübdiha lehüm kale entüm şerrum mekana vallahü a'lemü bima tesıfun
Kalu ya eyyühel azızü inne lehu eben şeyhan kebıran fe huz ehadena mekaneh inna nerake minel muhsinın
Kale meazellahi en ne'huze illa mev vecedna metaana ındehu inna izel le zalimun
Fe lemmestey'esu minhü halesu neciyya kale kebıruhüm e lem ta'lemu enne ebaküm kad ehaze aleyküm mevsikam minellahi ve min kablü ma ferrattüm fı yusüf fe len ebrahal erda hatta ye'zene lı ebı ev yahkümellahü lı ve hüve hayrul hakimın
İrciu illa ebıküm fe kulu ya ebana innebneke serak ve ma şehidna illa bima alimna ve ma künna lilğaybi hafizıyn
Ves'elil karyetelletı künna fıha vel ıyralletı akbelna fıha ve inna lesadikun
Kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra fe sabrun cemıl asellahü ey ye'tiyenı bihim cemıa innehu hüvel alımül hakım
Ve tevella anhüm ve kale ya esefa ala yusüfe vebyaddat aynahü minel huzni fe hüve kezıym
Kalu tellahi tefteü tezküru yusüfe hatta tekune haradan ev teküru yusüfe hatta tekune haradan ev tekune minel halikın
Kale innema eşku bessı ve huznı ilellahi ve a'lemü minellahi ma la ta'lemun
Ya beniyyezhebu fe tehassesu miy yusüfe ve ehıyhi ve la tey'esu mir ravhıllahi illel kavmül kafirun
Fe lemma dehalu aleyhi kalu ya eyyühel azızü messena ve ehlened durru ve ci'na bi bidaatim müzcatin fe evfi lenel keyle ve tesaddak aleynav innellahe yeczil mütesaddikıyn
Kale hel alimtüm ma fealtüm bi yusüfe ve ehıyhi iz entüm cahilun
Kalu einneke le ente yusüf kale ene yusüfü ve haza ehıy kad mennellahü aleyna innehu mey yettekı ve yasbir fe innellahe la yüdıy'u ecral muhsinın
Kalu tellahi le kad aserakellahü aleyna ve in künna le hatıın
Kale la tesrıbe aleykümül yevm yağfirullahü leküm ve hüve erhamür rahımın
İzhebu bi kamısıy haza fe elkuhü ala vechi ebı ye'ti besıyra ve'tunı bi ehliküm ecmeıyn
Ve lemma fesaletil ıyru kale ebuhüm innı le ecidü rıha yusüfe lev la en tüfennidun
Kalu tellahi inneke le fı dalalikel kadım
Fe lemma en cael beşıru elkahü ala vechihı fertedde besıyra kale elem ekul leküm innı a'lemü minellahi ma la ta'lemun
Kalu ya ebanestağfir lena zünubena inna künna hatıın
Kale sevfe estağfiru leküm rabbı innehu hüvel ğafurur rahıym
Fe lemma dehalu ala yusüfe ava ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu mısra in şaellahü aminın
Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harru lehu sücceda ve kale ya ebeti haza te'vılü rü'yaye min kablü kad cealeha ribbı hakka ve kad ahsene bı iz ahracenı mines sicni ve cae biküm minel bedvi mim ba'di en nezeğaş şeytanü beynı ve beyne ıhvetı inne rabbı latıyfül lima yeşa' innehu hüvel alımül hakım
Rabbi kad ateytenı minel mülki ve allemtenı min te'vılil ehadıs fatıras semavati vel erdı ente veliyyı fid dünya vel ahırah teveffenı müslimev ve elhıknı bis salihıyn
Zalike min embail ğaybi nuhıyhi ileyk ve ma künte ledeyhim iz ecmeu emrahüm ve hüm yemkürun
Ve ma ekserun nasi ve lev haraste bi mü'minın
Ve ma tes'elühüm aleyhi min ecr in hüve illa zikrul lil alemın
Ve keeyyim min ayetin fis semavati vel erdı yemürrune aleyha ve hüm anhü mu'ridun
Ve ma yü'minü ekseruhüm billahi illa ve hüm müşrikun
E fe eminu en te'tiyehüm ğaşiyetüm min azabillahi ev te'tiyehümüs saatü bağtetev ve hüm la yeş'urun
Kul hazihı sebılı ed'u ilellahi ala besıyratin ene ve menittebeanı ve sübhanellahi ve ma ene minel müşrikın
Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhıy ileyhim min ehlil kura e fe lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve la darul ahırati hayrul lillezınettekav e fe la ta'kılun
Hatta izestey'eser rusülü ve zannu ennehüm kad küzibu caehüm nasruna fe nücciye men neşa' ve la yüraddü be'süna anil kavmil mücrimın
Le kad kane fı kasasıhum ıbratül li ülil elbab ma kane hadısey yüftera ve lakin tasdıkallezı beyne yedeyhi ve tefsıyle külli şey'iv ve hüdev ve rahmetel li kavmiy yü'minun

Haberin Devamı

YUSUF SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

Haberin Devamı

Yusuf suresi oku - Yusuf suresi anlamı, tefsiri, Türkçe ve Arapça okunuşu (Diyanet Meali)

ARAPÇA OKUNUŞUN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

YUSUF SURESİ DİYANET MEALİ

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

  1. Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitabın âyetleridir.
  2. Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik.
  3. Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.
  4. Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
  5. (Babası) "Yavrucuğum! "dedi, "rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır."
  6. "Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana rüya tabirinden bilgiler öğretecek. Bundan önce ataların İbrahim'e ve İshak'a tamamladığı gibi, nimetini hem sana, hem de Yakup soyuna tamamlayacaktır. Muhakkak ki, Rabbin alîmdir, hakîmdir."
  7. Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri kıssasında soranlara ibret alacak âyetler vardır.
  8. Hani demişlerdi ki: "Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgili, biz ise güçlü ve tutkun bir grubuz. Doğrusu, babamız belli ki, çok açık bir yanılgı içindedir."
  9. "Yusuf'u öldürün, ya da bir yere atın ki, babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın, sonra yine salih bir kavim olursunuz."
  10. İçlerinden bir söz sahibi şöyle dedi: "Yusuf'u öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da ordan geçen kafilenin biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın."
  11. Dediler ki: "Ey babamız! Sen bize Yusuf için neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini istiyoruz."
  12. "Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin, oynasın. Kesinlikle biz onu koruruz."
  13. Babaları dedi ki: "Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de sizin haberiniz bile olmaz."
  14. Dediler ki: "Vallahi biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken, buna rağmen onu kurt yerse, o zaman biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olmuş oluruz."
  15. Nihayet kardeşleri, Yusuf'u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya topluca karar verdiler. Biz de ona şöyle vahyettik: "Andolsun ki, sen onlara ilerde hiç beklemedikleri bir sırada bu yaptıklarını haber vereceksin".
  16. Ve yatsı vakti, ağlayarak babalarına geldiler.
  17. Dediler ki: "Ey babamız! Biz gittik, aramızda yarış yapıyorduk. Yusuf'u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. şu anda biz doğru da söylesek, yine de sen bize inanacak değilsin."
  18. Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi. Babaları dedi ki: "Hayır, nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırtmış. Artık bana güzel bir sabır gerekiyor. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah'dır."
  19. Daha sonra bir kafile gelmiş, sucularını da göndermişlerdi. Vardı, kovasını kuyuya saldı, "Müjde hey, müjde! İşte bir çocuk!" dedi. Ve onu satılık bir mal olarak gizleyip korudular. Allah ise onların ne yapacaklarını biliyordu.
  20. Ve onu düşük bir değerle birkaç dirheme sattılar. Ona fazla önem vermemişlerdi.
  21. Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: "Buna güzel bak. Bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz." Yusuf'u böylece oraya yerleştirdik. Ona rüyaların tabirini de öğrettik. Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
  22. O, tam erginlik çağına gelince, kendisine ilim ve hüküm verdik. İşte biz, güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız.
  23. Derken, evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murad alıp yararlanmak istedi. Kapıları kilitledi ve "Haydi beri gel!" dedi. Yusuf: "Allah'a sığınırım! Muhakkak ki, o (kocan), benim efendim, bana çok güzel baktı. Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar" dedi.
  24. O hanım, ona gerçekten niyeti bozmuştu. Eğer Rabbinin burhanını görmese idi. Yusuf da ona özenip gitmişti. Aslında ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyle olmuştu. Çünkü o bizim ihlasa erdirilmiş kullarımızdan biriydi.
  25. İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: "Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?"
  26. Yusuf: "kendisi benden yararlanmak istedi" dedi. Hanımın akrabasından biri de şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir, o zaman bu, yalancılardandır."
  27. "Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, o zaman bu doğru söyleyenlerdendir."
  28. Ne zaman ki, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, o zaman dedi ki: "Bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür".
  29. "Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme! Kadın! Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun".
  30. Şehirde bazı kadınlar da "Azizin karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli" dediler.
  31. Azizin karısı, onların gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını işitince, onlara davetçi gönderdi ve onlara mükellef bir sofra hazırladı. Her birine bir bıçak verdi, beri taraftan da Yusuf'a "çık karşılarına" dedi. Görür görmez hepsi onu gözlerinde çok büyüttüler ve (şaşkınlıkla) ellerini kestiler. Dediler ki: "Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melektir."
  32. "İşte" dedi, "bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı. Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden olacaktır".
  33. Yusuf dedi ki: "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onların tuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum".
  34. Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti. Muhakkak ki O, evet O, hakkiyle işiten, hakkiyle bilendir.
  35. Bu kadar delili gördükleri halde, sonra yine de Yusuf'u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı.
  36. Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi. Birisi dedi ki: "Rüyada kendimi şarap sıkarken gördüm". Öteki de dedi ki: "Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz."
  37. Yusuf dedi ki: "Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tabirini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim."
  38. "Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın bir lutfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler."
  39. "Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok tanrılar mı daha hayırlı, yoksa herşeye hakim ve galip olan bir tek Allah mı?"
  40. "Sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."
  41. "Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecekler. İşte öğrenmek istediğiniz iş böylece halloldu."
  42. Yusuf, hapisten kurtulacağına inandığı o ikiden birine dedi ki: "Beni efendinin yanında an". (Benden söz et ki, beni kurtarsın). Fakat Şeytan, ona, efendisinin yanında anmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf, daha yıllarca zindanda kaldı.
  43. Bir gün melik (hükümdar) dedi ki: "Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz rüya tabir edebiliyorsanız benim bu rüyamın tabirini bana bildirin."
  44. Dediler ki: "Rüya dediğin şey karmakarışık hayallerdir. Biz ise böyle karışık hayallerin yorumunu bilemeyiz."
  45. O ikiden kurtulmuş olanı nice zamandan sonra hatırladı da dedi ki: "Ben size o rüyanın tabirini haber veririm, hemen beni gönderin."
  46. "Ey Yusuf, ey doğru sözlü! Bize şunu hallet: Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak. Umarım ki, o insanlara doğru cevap ile dönerim, onlar da (senin kadrini) bilirler."
  47. Dedi ki: "Yedi sene eskisi gibi ekeceksiniz, biçtiklerinizi başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka. "
  48. "Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, önceki biriktirdiklerinizin biraz saklayacağınızdan başkasını yiyip bitirecek."
  49. "Sonra da onun arkasından yağışlı bir sene gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, (üzüm, zeytin gibi mahsülleri) sıkıp faydalanacak."
  50. O hükümdar "Onu bana getirin" dedi. Emir üzerine Yusuf'a gönderilen adam yanına gelince, Yusuf ona dedi ki: "Haydi efendine geri dön de, ona sor bakalım, o ellerini kesen kadınların maksatları ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabbim, onların oyunlarını çok iyi bilir."
  51. Hükümdar, o kadınlara "Derdiniz neydi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya kalktınız?" dedi. Onlar "Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde hiçbir fenalık bilmiyoruz" dediler. Aziz'in, karısı da: "Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Aslında onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır" dedi.
  52. (Yusuf dedi ki): İşte bu şunun içindir: Bilsin ki, ben ona arkasından hainlik etmedim. Gerçekten Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz.
  53. Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir.
  54. Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, kendime tahsis edeyim." Sonra onunla konuşunca da: "Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir birisin" dedi.
  55. O da, ona dedi ki: "Beni bu ülkenin hazineleri üzerine getir. Çünkü iyi korurum, iyi bilirim."
  56. Ve işte biz böylece Yusuf'u o yerde temkin ettik (yerleştirdik). Neresinde isterse orada makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin mükafatını zayi etmeyiz.
  57. İman edip takva yolunu tutanlar için elbette ahiret mükafatı daha hayırlıdır.
  58. (Bir gün) Yusuf'un kardeşleri çıkageldiler ve onun yanına girdiler. O, onları görür görmez tanıdı, oysa onlar onu tanıyamamışlardı.
  59. Ne zaman ki onların bütün hazırlıklarını tamamladı, o zaman dedi ki: "Babanızdan olan öbür kardeşinizi de bana getirin. Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım."
  60. "Siz eğer onu bana getirmezseniz, bir daha size hiç kile yok, (bir ölçek bile zahire alamazsınız) yanıma da yaklaşmayın".
  61. Dediler ki: "Onun için babasından izin almaya çalışacağız. Her hâlü kârda bunu yapacağz."
  62. Yusuf bir taraftan da adamlarına tenbih etti: "Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki yine gelirler" dedi.
  63. Böylece dönüp babalarına geldikleri vakit, dediler ki: "Ey babamız! Bizden ölçek menedildi (bize zahire verilmeyecek). Bu kere kardeşimizi de bizimle gönder ki, ölçek alabilelim. Biz onu kesinlikle koruyacağız."
  64. Babaları dedi ki: "Ben onu size nasıl emanet ederim? Ya bundan önce kardeşini emanet ettiğimde olan gibi olursa! En hayırlı koruyucu Allah'dır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir."
  65. Derken yüklerini açtılar ve sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak buldular. Dediler ki: "Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte sermayelerimiz de bize iade edilmiş. Bununla yine ailemize zahire alır getiririz, kardeşimizi de koruruz, üstelik bir yük daha fazla zahire alırız. Zaten bu aldığımız pek az bir zahiredir."
  66. Babaları dedi ki: "Hepiniz çaresiz kalmadıkça onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah'dan bir yemin vermedikçe, onu, kesinlikle sizinle göndermem". Onlar da Allah'a and içerek babalarına söz verince, babaları dedi ki: "Bu söylediklerinize Allah vekildir".
  67. Ve dedi ki: "Ey yavrularım! (şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah'ın takdirini sizden engelleyemem. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Onun için bütün tevekkül edenler O'na tevekkül etmelidirler."
  68. Ne zaman ki, şehre vardılar, o zaman babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler. (Gerçi bu şekilde girmeleri) onlar hakında Allah'ın takdir ettiği hiçbir şeyi önleyemezdi, bu sadece Yakub'un içinden geçirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
  69. Yusuf'un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin'i) yanında alıkoydu. Dedi ki: "Bilesin, ben, senin kardeşinim! İşte bundan dolayı onların yapacaklarına sakın üzülme!"
  70. Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!"
  71. Bunlara döndüler de dediler ki: "Ne arıyorsunuz?
  72. Onlar da dediler ki: "Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulup getirene bir yük zahire var. Üstelik o tas bana zimmetlidir".
  73. "Allah'a yemin ederiz ki," dediler, "Muhakkak siz de anlamışsınızdır ya, biz buraya fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz."
  74. "Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir?" dediler.
  75. "Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz."
  76. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.
  77. Dediler ki: "Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı". O vakit Yusuf bunu içine attı, onlara hiç belli etmeden: "Siz çok fena bir mevkidesiniz, ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor" dedi.
  78. Dediler ki: "Ey vezir! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz."
  79. O dedi ki: "Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını tutuklamaktan Allah korusun. Çünkü öyle yaparsak zalimlerden oluruz."
  80. Ne zaman ki, onlar, onu kurtarmaktan ümit kestiler, o zaman fısıldaşarak oradan uzaklaştılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına ahit aldığını ve daha önce Yusuf konusunda ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık burdan ayrılmam. Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."
  81. "Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! İnan ki, oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Yoksa gaybın bekçileri değiliz."
  82. "Hem orada bulunduğumuz şehir halkına, hem içinde bulunduğumuz kervana sor. Ve emin ol ki, biz kesinlikle doğru söylüyoruz."
  83. Babaları dedi ki: "Hayır, sizi nefisleriniz altadıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."
  84. Ve onlardan yüz çevirdi de: "Ey Yusuf'un ateşi, yetti artık, yetti!" dedi. Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyordu.
  85. Dediler ki: "Hâlâ Yusuf'u sayıklayıp duruyorsun. Allah'a yemin ederiz ki, sonunda eriyip gideceksin, tükenip helak olacaksın. Hayret doğrusu!"
  86. Dedi ki: "Ben hüznümü, kederimi ancak Allah'a şikayet ederim ve Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri de bilirim."
  87. "Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez."
  88. Sonra (Mısır'a gidip) onun huzuruna girince, dediler ki: "Ey şanlı vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz sıkıntı içindeyiz. Pek az bir sermaye ile geldik. Sen bize yine ölçek (zahire) ver, ayrıca sadaka da ihsan eyle. Çünkü Allah sadaka verenleri muhakkak mükafatlandırır."
  89. O dedi ki: "Siz cahilliğinizde Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?"
  90. Onlar "Yoksa sen, sahiden Yusuf musun?" dediler. O da "Ben Yusuf'um, bu da kardeşim" dedi, "Doğrusu Allah, bizi, lutfuyla nimetlendirdi. Gerçekten de kim Allah'dan korkar ve sabrederse, Allah, muhakkak ki, güzel işler yapanların mükafatını zayi etmez."
  91. Dediler ki: "Allah'a yemin olsun, Allah seni bize üstün kıldı. Biz gerçekten de büyük hata işlemiştik".
  92. Yusuf dedi: "Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah, sizi, mağfiretiyle bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir."
  93. Alın şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, gözü açılır. Ve bütün ailenizle toplanıp bana gelin."
  94. Ne zaman ki, kafile (Mısır'dan) ayrıldı, öteden babaları dedi ki: "Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf'un kokusunu alıyorum."
  95. Dediler ki: "Vallahi sen hâlâ o eski şaşkınlığındasın."
  96. Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Yakub'un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı. "Ben size demedim mi, ben Allah'dan sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.
  97. Dediler ki: "Ey babamız, bizim için Allah'a istiğfar eyle. Biz gerçekten büyük günah işlemiştik."
  98. Dedi ki: "Sizin için Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
  99. Ne zaman ki, onlar Yusuf'un yanına vardılar, işte o zaman Yusuf anasını ve babasını kucakladı, yanına aldı ve "Buyurun Allah'ın dilemesiyle güven içinde Mısır'a girin" dedi.
  100. Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu ve hepsi birden Yusuf için secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf dedi ki: "İşte bu durum, o rüyamın çıkmasıdır. Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Doğrusu Rabbim dilediğine lutfunu ihsan eder. Şüphesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."
  101. "Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!" {*} Hasılı, ne zaman ki, Yusuf'a vardılar, yani Yusuf'un daha önce kardeşlerine tenbih edip istediği gibi, başta babaları olmak üzere bütün aile bireyleri topluca Mısır'a gelip Yusuf'un yanına vardılar. Rivayet olunur ki, Yusuf ve Melik, yanlarında dört bin asker, birtakım devlet adamları ve Mısır halkından çok sayıda insan, gelen kafileyi karşılamaya çıkmışlardı. Yakub Aleyhisselam, oğlu Yahuda'ya dayanarak yürüyordu, karşıdan gelen kafileye ve atlılara bakıp, "Ey Yahuda, şu karşıdaki adam Mısır'ın Firavun'u mu?" diye sordu. O da "Hayır, Firavun değil, oğlun" dedi. Yaklaştıkları zaman Yusuf'dan önce Yakup selam verdi ve "Selam sana ey hüzünleri gideren" dedi{*}ilh.
  102. İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip mekir (oyun) yaparlarken sen yanlarında değildin.
  103. Sen ne kadar şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman edecek değildir.
  104. Buna karşılık onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun. O Kur'ân, âlemlere ancak bir öğüttür.
  105. Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler.
  106. Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler (imanlarına az çok bir şirk karıştırırlar).
  107. Yoksa bunlar Allah'ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven içinde midirler?
  108. De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah'a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Ben Allah'ı tesbih ederim ve ben müşriklerden değilim.
  109. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de o memleketlerin halkındandı, onlar da kendilerine vahiy verdiğimiz birtakım erkeklerden başkası değillerdi. Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya! Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?
  110. Nihayet peygamberleri (onların iman etmelerinden) ümit kesecek hale gelince ve kendilerinin yalancı durumuna düştüklerini sanınca, onlara yardımımız geldi, yetişti; dilediklerimiz kurtarıldı. Suçlular topluluğundan bizim azabımız geri çevrilemez.
  111. Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.

YUSUF SURESİ FAZİLETİ

İlk üç âyette bu sûredeki âyetlerin Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri olduğu, Kur’an’ın Arap diliyle indirildiği ve bu sûrede kıssaların en güzelinin anlatılacağı bildirilmektedir. Bundan sonra âyete kadar Hz. Yûsuf’un kıssası anlatılmıştır. Kıssada Hz. Yûsuf’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması, onu kuyudan çıkaran kafile tarafından Mısır’da köle olarak satılması, bir iftira sonucu cezaevine girmesi, Mısır kralının gördüğü rüyayı yorumlaması neticesinde cezaevinden çıkarılıp maliyeden sorumlu yüksek düzeyde yöneticiliğe getirilmesi, uzun süreli bir ayrılıktan sonra babası ve kardeşleriyle tekrar buluşması gibi konular ele alınmıştır. Daha sonraki âyetlerde ise müminlere müjde ve öğütler verilmektedir.

Haberin Devamı

YUSUF SURESİ TEFSİRİ

Yüce Allah, indirilen bu âyetlerin gelişigüzel söylenmiş sözler değil, gerçekleri açıklayan ve ebedî bir mûcize olan ilâhî kitabın âyetleri olduğunu, dolayısıyla bu kitaba şanına yakışır bir şekilde saygı gösterilmesi ve emirlerinin uygulanması gerektiğini vurgulamaktadır.

Bütün insanlık için gönderilmiş olan Kur’an’ın Arabistan’da veArapça olarak indirilmesinin coğrafî, sosyolojik, psikolojik ve dil ile ilgili sebepleri vardır. Her şeyden önce Arap yarımadası eski dünyayı meydana getiren, bugün de insanlığın büyük bir bölümünü barındıranAvrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı merkezî bir yerde ve dünya ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Kur’an’ın nâzil olduğu zamanda bu bölge komşu illerde yer alan siyasîgüçlerin iktisadî ve siyasî menfaatlerini doğrudan ilgilendiren bir konumdaydı. Bu siyasî güçlerin aksiyon ve reaksiyonlarının toplandığı bir merkezde yer alan Arap toplumu bu kıtalarda yaşayan insanları ve bunların yaşayışlarını tanıma imkânına sahipti.

Haberin Devamı

Arap toplumu çölde yaşadığı için, müreffeh bir hayat tarzından uzaktı. Tehlikeli işlere atılma ve değerlerin müdafaasında sabırla direnme gibi vasıflara sahip bulunuyordu. Asırlar boyunca dillerinin safiyetini korudukları gibi belirtilen nitelik ve enerjilerini de muhafaza etmişlerdi. Kabileler arasında uzun süre devam etmiş olan iç savaşlar, onlara atılganlık vb. meziyetler kazandırmıştı. Ayrıca ticaretle uğraşan bir toplum olmaları sebebiyle hareket kabiliyetine ve uzun süreli seyahatlere katlanma gibi hususiyetlere sahip bulunuyorlardı. Bu sayede Araplar ticaret yaptıkları ülkelerin örf ve âdetlerini, hususiyetlerini, kanunlarını öğrenmişlerdi; kısaca İslâm’ı buralara ulaştırmak için gereken tecrübeye sahip bulunuyorlardı.

Haberin Devamı

Kur’an’ın Arapça olarak indirilmesinin temel sebebi, son peygamberin Araplar arasından seçilmiş olmasıdır. Yüce Allah her peygambere kendi kavminin diliyle hitap etmiş, vahyini onların diliyle göndermiştir ki peygamber Allah’ın emir ve yasaklarını kavmine rahatça anlatsın (İbrâhim 14/4). Şüphe yok ki Kur’an’ın Arap dili ile indirilmiş olması onun sadece Araplar’a indirildiğini ifade etmez. Nitekim bazı âyetler, onun bütün insanlığa hitap ettiğini, dolayısıyla evrensel bir kitap olduğunu göstermektedir (Bakara 2/; Âl-i İmrân 3/; Sebe’ 34/28; ayrıca bk. Ra‘d 13/37). Son peygamberin Araplar arasından seçilmesinin doğal bir sonucu olarak önce onlar ıslah ve irşad edilecek, sonra da onların aracılık ve örnekliğinde diğer kavimler İslâm iman ve ahlâkına gireceklerdi. Ayrıca Kur’an yalnız Araplar’ın kutsal kitabı olmadığından Arapça bilmeyenlerin de onu anlayabilmeleri ve böylece İslâm’ı birinci kaynağından öğrenme imkânını elde etmeleri için Kur’an’ın başka dillere çevrilmesi zorunludur. Ancak bu çeviriler insan çabasının ürünleri, dolayısıyla az veya çok kusurlu olup Kur’an’ın orijinal metni yerine konamaz. (bilgi için bk. Zümer 39/28).

TEFSİRİN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN

Yusuf suresi AYET SAYISI

Mekke döneminde inmiştir. âyettir.

Yusuf Sûresi

Mekke döneminde nâzil olmuştur. âyettir. Bütün sûre Hz. Yusuf’dan bahsettiği için bu adı almıştır.

Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla

1. Elif, Lâm, Râ. Bu (okuna)nlar gerçeği açıklayan apaçık Kitab’ın âyetleridir.

2. Hakikat, biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik (mânasının derinliğine iyice) akıl erdiresiniz diye.

3. Biz bu Kur’an’ı vahyederek kıssaların (geçmiş milletlere ait haberlerin) en güzelini sana anlatacağız. Şu bir gerçek ki daha önce sen (bunları) bilmeyenlerdendin.

4. Hani bir zaman Yusuf babasına: “Babacığım, inan ki ben (rüyamda) on bir yıldızla, güneş ve ayı gördüm, hem de onlar bana secde ediyorlardı.” demişti.

5. (Babası Yakub) dedi ki: “Ey yavrucuğum! Rüyanı kardeşlerine anlatma;[1] sonra sana bir tuzak kurarlar (şeytana uyup sana kötülük ederler). Çünkü şeytan insan için apaçık bir düşmandır.”

6. “Rabbin seni böylece (rüyandaki gibi) seçecek, sözlerin/rüyaların çözüm ve yorumundan[2] sana (bir şeyler) öğretecek; sana da, Yakub’un aile efradına da (tevbeleri neticesinde) nimetini, tıpkı daha önce ataların İbrahim ve İshak’a tamamladığı gibi tamamlayacak (seni peygamber yapacak)tır. Rabbin hakkıyla bilen, hüküm ve hikmet sahibidir.”

7. Andolsun ki Yusuf ve kardeşleri(nin haberleri)nde, sorup ilgilenenlerin alacakları nice ibretler vardır.

8. (Kardeşleri) demişlerdi ki: “Elbette Yusuf ve (öz) kardeşi (Bünyamin), babamıza bizden daha sevgilidir, halbuki biz (birbirine) bağlı (güçlü) bir topluluğuz. Doğrusu babamız apaçık bir yanılgı içindedir.”

9. “Yusuf’u öldürün veya onu (uzak, ıssız) bir yere atın ki babanızın teveccühü (sevgisi) size kalsın! Ondan sonra, (hem tevbe eder hem de onun yanında) iyi bir topluluk olursunuz.”

10. İçlerinden biri: “Yusuf’u öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da yolcu kafilesinden biri onu bulup götürsün; eğer yapacaksanız (böyle yapın).” dedi.

11. (Babalarına gelip:) “Ey babamız! Senin için ne (mahzuru) var ki Yusuf’u güvenip de bize emanet etmiyorsun? Halbuki biz, ona öğüt veren ve ona samimi davranan kimseleriz.” dediler.

12. “Yarın onu, bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yiyip içsin, oynasın; hiç şüphesiz biz onu çok iyi koruruz.”

13. (Yakub) dedi ki: “Onu götürmeniz beni elbette üzer; siz ondan habersizken, onu kurt yer diye korkuyorum.”[3]

14. (Onlar da:) “Andolsun ki biz, (güçlü) bir grup iken onu kurt yerse, bu durumda kesinlikle, ziyana uğrayan (aciz, işe yaramayan) kimseler sayılırız.” dediler.

15. Nihayet onu götürüp de kuyunun dibine bırakmaya topluca karar verdikleri (ve bıraktıkları) zaman biz de kendisine: “Andolsun ki sen, onların bu yaptıklarını, hiç farkında değillerken (zamanı gelince) kendilerine haber vereceksin.” diye vahyettik.

16. (Onlar) yatsı vakti ağlayarak babalarına geldiler.

17. Dediler ki: “Ey babamız! Hakikaten biz yarış yapmak üzere gitmiş, Yusuf’u da eşyamızın yanına bırakmıştık; (bir de gördük ki) onu kurt yemiş. Ama (biliyoruz ki) doğru söylesek de, sen bize inanmazsın!”

18. Bir de gömleğinin üzerinde sahte bir kan (lekesi) getirdiler. (Yakub:) “Hayır!” dedi, “nefisleriniz sizi aldatıp (böyle kötü) bir işe sürükledi.[4] Artık (bana düşen umutla) güzel bir sabırdır.[5] (Bu) anlattıklarınız üzerine, yardımı istenecek ancak Allah’tır.”

19. Nihayet bir yolcu kafilesi geldi, sucularını (kuyuya) gönderdiler. O da (gidip) kovasını sarkıttı (Yusuf da sarkan kovaya sımsıkı yapıştı). “Hey müjde! Bu(rada) bir oğlan (çocuğu var)dır.” dedi. Onu bir ticaret malı olarak (başkalarından) sakladılar. Halbuki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendi.

20. (Kafile Mısır’a varınca) onu düşük bir fiyata, sayılı (birkaç) dirheme sattılar. Ona değer verenlerden değildiler.

21. Onu satın alan Mısırlı (azîz),[6] karısı (Züleyha’)ya: “Ona yerli yerince bak; ola ki bize faydası dokunur, yahut onu evlat ediniriz.” dedi. İşte bu şekilde Yusuf’u o yerde yerleştirdik, ona rüyaların “yorum ilmini” öğrettik. Allah dilediğini yapmakta mutlak galiptir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

22. (Yusuf) erginlik/yiğitlik çağına[7] gelince, ona hüküm (peygamberlik) ve ilim verdik. İşte biz, güzel hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. [krş. 12/6]

23. (Yusuf’un) evinde bulunduğu kadın, onun nefsinden murad almak istedi. Kapıları sımsıkı kapadı ve (Yusuf’a): “Haydi gelsene!” dedi. (Yusuf da): “Allah’a sığınırım (sana yaklaşmaktan). Doğrusu o (kocan) benim efendimdir, bana çok güzel baktı (ben ise iyiliğe karşı nankörlük edemem). Gerçek şu ki; zalimler (nankörler ve zina edenler) iflah olmaz.” dedi.

24. Hakikaten kadın (Züleyha) ona niyeti (bozmuş, kavuşma planını) kurmuştu. Eğer, Rabbinin (zinadan alıkoyan) kat’î delilini[8] görmeseydi, o (anda Yusuf) da onu arzu etmişti. İşte bu (delilimiz), böylece ondan fenalığı ve fuhşu gidermemiz içindir. Çünkü o, bizim ihlasa erdirilmiş (seçkin) kullarımızdandı.

(Tefsircilerin çoğuna göre Hz. Yusuf’un kadına meyline karşı yüce Allah’ın ikazı, “Ey Yusuf! Sakin ol, eğer bu hatayı işlersen peygamberlikten tard edilirsin.” şeklinde olmuştur. Böylece Hz. Yusuf bu niyet ve meylinden vazgeçmişti.)

25. (Kaçmak isteyen Yusuf önde olduğu halde,) ikisi de kapıya (doğru) koşuştular. (Onu tutup çevirmek isteyen) kadın, Yusuf’un gömleğini arkadan (boylu boyunca çekip) yırttı. Derken kapının yanında kocasına rastladılar. (Kadın hemen) dedi ki: “Ailene bir kötülük etmek isteyenin cezası zindana atılmaktan veya çok acıklı bir azaptan (dayak ve işkenceden) başka nedir?”

(Böylece kendisini temize çıkarmak istedi. Hem de onu sevmesinin gereği olarak adını söylemediği gibi verilecek ölüm cezasına da katlanamadığı için cezayı kendisi söylemişti.)

26. (Yusuf da: “Öyle değil,) o benim nefsimden murad almak istedi.” dedi. Onun (kadının) ailesinden biri de (delillere dayanarak olayın) şâhitliği(ni) üstlendi (de şöyle ifade edip çözüm getirdi): “Eğer onun gömleği önden yırtılmışsa, (kadın) doğru söylemiştir; o ise yalancılardandır.”

27. “(Yok) eğer onun gömleği arkadan yırtılmışsa; (kadın) yalan söylemiştir; o ise doğru söyleyenlerdendir.”

28. (Kocası) onun gömleğini arkadan yırtılmış olarak görünce (kadına) dedi ki: “Hiç şüphesiz bu, sizin (kadınların) bir tuzağınızdan ibarettir. Çünkü sizin tuzağınız büyüktür.”

29. (Vezir: “Ey) Yusuf! Sen bundan vazgeç (kimseye söyleme! Züleyha!) Sen de günahının bağışlanmasını dile; doğrusu sen günah işleyenlerden oldun.” (dedi).

30. Şehirde birtakım kadınlar: “Vezirin karısı, delikanlısı (olan uşağı)nın nefsinden murad almak istiyormuş! Sevgisi yüreğine işlemiş! Doğrusu biz bu durumda onu apaçık bir çılgınlıkta görüyor (bu davranışı ona yakıştıramıyor)uz.” dedi(ler).

31. (Züleyha) o (kadı)nların (dedikodularla kendisini dile düşürme) hilelerini işitince, onlara (bir davetçi) gönderdi. Onlar için dayalı döşeli (oturulup) yaslanılacak bir yer (ve bir sofra) hazırladı. Ve onlardan her birine de bir bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soymakta iken, Yusuf’a:) “Çık karşılarına!” dedi. Onlar bunu görünce, (gözlerinde) onu çok büyüttüler, (âdeta büyülendiler de meyve yerine) ellerini kestiler ve: “Allah’ı tenzih ederiz, bu bir insan değildir. Bu ancak güzel bir melektir.” dediler.

32. (Züleyha) dedi ki: “İşte hakkında, beni ayıpladığınız kişi budur. Andolsun ki ben, onun nefsinden murad almak istedim de, o namusunu koru(yup reddet)ti. Yine yemin ederim ki kendisine emrettiğim (birlikte olma teklifin)i yapmazsa, elbette o, zindana atılacak ve elbette aşağılananlardan olacaktır.”[9]

33. (Yusuf:) “Ey Rabbim! Zindan bana, onların beni kendisine çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Eğer onların tuzaklarını benden çevirmezsen, (olur ki) onlara meyleder ve cahillerden olurum.” dedi.

(Hz. Yusuf dünya zindanını, nefsine mağlup olmaktan ve nefsin karanlıklarında kalmaktan daha hafif görmüştür. Onun için de nefsini çağıran tuzaklardan Allah’a sığınıyor. İşte Hz. Yusuf bu şekilde gerçek anlamıyla Allah’a inanıp teslim olanlara örnek teşkil etmiştir.)

34. Rabbi, onun duasını kabul etti de onların hilesini ondan savdı. Çünkü o, hakkıyla işiten ve (her şeyi) bilenin ta kendisidir.

35. Sonra onlara (Kıtfir ve adamlarına, Yusuf’un suçsuzluğuna dair) gördükleri delillerin ardından yine de (dedikodunun kesileceği) bir zamana kadar onu, zindana atmak fikri (daha) uygun geldi.

36. (Yusuf’un) kendisiyle beraber (hükümdarın sakîsi ve aşçısı olan) iki delikanlı da (zehirlemeye teşebbüs suçundan) zindana girdiler. Onlardan biri: “Ben (rüyamda) kendimi şarap (için üzüm) sıkarken gördüm.” dedi. Diğeri de: “Ben başımın üzerinde bir ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm.” dedi. “Bunun tâbirini bize haber ver, çünkü biz senin iyilik edenlerden olduğunu görüyoruz.” (dediler).[10]

37. (Yusuf da onlara şunları) söyledi: “Size kendisiyle rızıklanacağınız bir yemek gelecek, o daha size gelmeden önce onun ne olduğunu[11] size haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah’a inanmayan ve âhireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim.”

(Allah’a inanıp inanmama hususunda insanlar mü’min, kâfir, münâfık ve müşrik durumundadırlar. Mü’min; dili ve kalbi ile Allah’a inanıp tam teslimiyet gösterendir. Kâfir; inkâr edendir. Münâfık; gösteriş olan yerlerde veya zor durumlarda dili ile Allah’a inandığını söyleyen (sahtekâr), fakat kalbi ile inanmayan işte bundan dolayı da Allah’ın emirlerinin yerine getirilmesine her fırsatta tepki gösterendir. Müşrik ise; Allah’ın varlığını kabul eden fakat başka varlıkları O’ndan önde tutup onlara bağlanandır.)

38. “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Allah’a bir şeyi ortak koşmamız bizim için (asla doğru) olmaz. Bu (tevhid inancı), bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler.”

39. “Ey zindan arkadaşlarım! Çeşit çeşit (uydurma, hiçbir şeye gücü yetmeyen) tanrılar mı daha iyidir, yoksa sonsuz kahretme gücü olan tek Allah mı?”

40. “Siz ise O’nun dışında kendinizin ve atalarınızın takmış olduğu anlamsız isimlere[12] tapıyorsunuz. Allah, onların tanrı oldukları hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm (ve mutlak hâkimiyet) ancak Allah’ındır. O, kendisinden başkasına (asla) kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”[13]

41. “Ey zindan arkadaşlarım! (Rüyanıza gelince:) Biriniz (zindandan kurtulup) yine efendisine şarap içir(meye devam ed)ecek, diğeri ise (suçlu bulunup) asılıp başından kuşlar yiyecek. Hakkında fetva (ve bilgi) istediğiniz iş (mesele), böylece halledildi.”

42. Onlardan kurtulacağını anladığı kimseye de dedi ki: “Efendinin yanında benden söz et (suçsuz olduğumu söyle).” Ama şeytan, efendisine anmayı ona unutturdu da (bu yüzden Yusuf) birkaç yıl daha zindanda kaldı.[14]

43. (Bir gün Mısır’da) hükümdar: “Ben (rüyamda) yedi semiz ineği yedi zayıf (ineğ)in yediğini ve yedi yeşil başak ile kuru olan (yedi) başak görüyorum. Ey ileri gelen (tâbirci)ler! Eğer siz rüya tâbir ediyorsanız, benim rüyamı açıklayın.” dedi.

44. (Ünlü tâbirciler) dediler ki: “(Bunlar) birtakım karışık rüya (veya hayal)lerdir; biz böyle rüyaların yorumunu bilmeyiz.”

45. (Zindandaki) o iki (kişi)den kurtulanı, bir zaman[15] sonra (Yusuf’u) hatırladı da: “Ben size rüyanın yorumunu/sonucunu haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin.” dedi.

46. (Genç zindana gitti ve dedi ki:) “Ey doğru sözlü Yusuf! (Rüyada görülen) yedi zayıf (ineğin) yedi semiz ineği yemesi ile yedi yeşil başak ve diğer (yedi) kuru başak hakkında bize açıklama yap. Umarım ki (bu isabetli yorumla, beni gönderen) insanlara dönerim de belki onlar (böylece doğruyu ve senin değerini) bilirler.”

47. (Yusuf) dedi ki: “Yedi sene âdet(iniz) üzere ekin ekersiniz, sonra yediğiniz az miktarın dışında, biçtiğinizi başağında öylece bırakın (depolayın).”

48. Sonra bunun ardından yedi (yıl) kuraklık gelir ki bu da (tohum olarak) ayıracağınız az miktar dışında, daha önce biriktirdiklerinizin hepsini yiyip bitirecek.

49. “Sonra bunun ardından öyle bir yıl gelecek ki o yılda insanlara yağmur (ve bereket) verilecek, insanlar (meyveleri) sıkacak, (hayvanları sağacak)lar.”

50. (Bu yorumu duyan) hükümdar: “Onu bana getirin.” dedi. Elçi de ona gelince (Yusuf, zindandan çıkmayı hemen kabul etmeyip elçiye): “Efendine dön ve ona ellerini kesen kadınların o andaki halleri ne imiş sor. Şüphe yok ki Rabbim onların tuzaklarını hakkıyla bilendir.” dedi.

51. (Bu istek üzerine hükümdar, kadınları çağırıp:) “Yusuf’un gönlünü çelip nefsinden murad almak istediğiniz zamanki durumunuz/müşâhedeniz neydi?” dedi. (Kadınlar): “Hâşâ! Allah için, (doğrusu) biz onun aleyhine olacak hiçbir kötülük (yaptığını görmedik ve) bilmeyiz.” dediler. Tam o sırada Azîz’in[16] karısı: “Şimdi gerçek açığa çıktı; ben, onun nefsinden murad almak istemiştim. O ise özü sözü bir, dürüst kimselerdendir.” dedi.

52. (Elçi, kadınların bu itiraflarını Yusuf’a iletince, o da şöyle dedi:) “Bu (benim böyle sordurmam; vezirin) yokluğunda kendisine hakikaten ihanet etmediğimi ve hainlerin hilesini şüphesiz Allah’ın başarıya ulaştırmayacağını (herkesin) bilmesi içindir.” dedi.[17]

53. “(Yine de) ben, nefsimi temize çıkar(mak iste)mem. Çünkü Rabbimin esirgemesi olmadıkça, nefis her dâim kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (dedi).

54. Hükümdar (elçinin Yusuf’tan getirdiği bu haber üzerine): “Onu bana getirin, onu kendime (sırdaş olarak) seçeceğim.” dedi. Onunla konuşunca da (Yusuf’a): “Bugün(den sonra) hakikaten sen, yanımızda mühim mevki sahibi, güvenilir birisin.” dedi.

55. (Yusuf): “Beni ülkenin hazinelerinin başına getir. Çünkü ben (onları) iyi korur ve (idaresini de) iyi bilirim.” dedi.

(Âyet-i kerîmedeki Hz. Yusuf’un Mısır hükümdarından vazifeyi istemesi, işleri Allah’ın rızasına uygun yürütmek içindi. Buna rağmen bir sene geciktirildi. Çünkü insanın kendisini beğenip temize çıkarması (53/32), kendisinin bizzat emirlik istemesi ve ona hırs göstermesi menedilmiştir. Nitekim Hak Teâlâ da aşağıdaki âyette hükümdardan bahsetmeyip “Yusuf’u o yerde biz (hükümran olarak) yerleştirdik.” buyurmaktadır.)[18]

56. Böylece Yusuf’u o yere (büyük mevki ve şerefle) yerleştirdik; orada dilediği yerde konaklardı. Biz rahmetimizi dilediğimiz kimseye ulaştırırız, güzel hareket edenlerin mükâfatını zâyi etmeyiz.[19]

57. İnananlar ve ‘Allah’ın emirlerine uygun yaşayanlar’ için, âhiret mükâfatı elbet daha hayırlıdır.

58. (Nihayet sözü geçen kıtlık yılı gelince Mısır’dan zahire almaları için) Yusuf’un kardeşleri gelip onun huzuruna girdiler. Onlar kendisini tanımadılar ise de o onları tanıdı. [bk. 12/15]

(Yusuf (as.) kardeşlerine kim olduklarını sordu. Onlar da Yakub Peygamber’in on iki oğlu olduklarını, birini çölde kurt yediğini, baba bir kardeşleri Bünyamin’in de babalarının yanında kaldığını söylediler.)

59. (Yusuf) onların (zahire) yüklerini kendilerine hazırlatınca dedi ki: “Baba bir erkek kardeşinizi de bana getirin. Gördüğünüz gibi, ben (onun hissesiyle beraber) ölçüyü tastamam (ve bolca) yapıyorum ve ben konuk sevenlerin de en hayırlısıyım.”

60. “Eğer onu yanıma getirmezseniz artık benim yanımda size bir ölçek bile (zahire) yok ve bana da yaklaşmayın.”

61. (Kardeşleri:) “Onu babasından istemeye çalışacağız, biz her hâlükârda (bu isteğinizi) yaparız.” dediler.

62. (Yusuf) adamlarına: “Sermayelerini (paralarını) yüklerinin içine koyun. Umarım ki onlar ailelerine döndükleri zaman, onun farkına varırlar da yine gelirler.” dedi.

63. Nihayet babalarına döndükleri zaman: “Ey babamız! Artık bize ölçek (zahire satın almak) yasaklandı. Kardeşimizi de bizimle beraber gönder de zahire alalım. Biz onu ne pahasına olursa olsun koruyacağız.” dediler.

64. (Yakub) dedi ki: “Daha önce bunun kardeşini (Yusuf’u) size güvendiğim gibi bunu da mı size emanet edeyim? (Ne siz ne ben,) en iyi koruyucu Allah’tır. O, merhametlilerin en merhametlisidir.”

65. Nihayet zahire yüklerini açtıkları zaman, sermayelerini kendilerine geri verilmiş buldular. Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne istiyoruz? İşte (götürdüğümüz) sermayemiz (zahire bedellerimiz) bize geri verilmiş! (Bununla tekrar) ailemize yiyecek getirir, kardeşimizi de koruruz ve (fazladan) bir deve yükü de (yiyecek) artırırız. (Zaten) bu, az bir ölçek (zahire)dir (bize yetmez).”

66. (Yakub:) “Hepiniz kuşatıl(ıp çaresiz kal)madıkça, onu bana mutlaka getireceğinize dair, Allah için sağlam bir söz verinceye kadar, onu sizinle beraber kesinlikle göndermeyeceğim.” dedi. Artık babalarına yeminle/sağlam söz vermeleri üzerine (Yakub): “Allah konuştuğumuza vekildir.” dedi (ve Bünyamin’i onlarla beraber gönderdi).

67. (Mısır’a hareket etmeden önce onlara:) “Oğullarım! (Mısır’a) bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin (nazarı dikkati çekmenizden korkuyorum). Gerçi, Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm ancak Allah’ındır. Ben ancak O’na dayanıp güvendim. Tevekkül edenler de ancak O’na dayanıp güvensinler.” dedi.

68. Nihayet babalarının kendilerine emrettiği şekilde (Mısır’a ayrı ayrı kapılardan) girdiler. (Aslında babalarının) bu tedbiri Allah’tan (gelecek) bir şeyi onlardan gideremezdi. Sadece Yakub nefsindeki (korkudan korunmaya dair) bir dileği yerine getirdi. Doğrusu o, kendisine (vahiy ve ilhamla) öğrettiğimiz için ilim sahibi idi. Fakat insanların çoğu (ilâhî takdiri) bilmezler.

69. (Kardeşleri) Yusuf’un yanına girince, (öz) kardeşi olan (Bünyamin’)i yanına aldı (bağrına bastı ve ona): “Gerçekten, ben senin kardeşinim, onların (bizim hakkımızda) yaptıklarına üzülme!” dedi (ve önceki yaşadığı olayı anlattı).

70. (Yusuf,) onların yüklerini hazırlatınca su kabını (öz) kardeşinin yükü içine koydu. (Kafile yola çıktıktan) sonra bir tellal (münâdî) şöyle bağırdı: “Ey kervancılar! Siz hırsızsınız!”

71. (Yakub’un oğulları) onlara dönerek: “Ne kaybettiniz (ne arıyorsunuz)?” dediler.

72. Dediler ki: “Hükümdarın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü (mükâfat) vardır.” (O seslenen:) “Buna ben kefilim.” (dedi.)

73. (Yusuf’un kardeşleri:) “Allah’a yemin ederiz ki bizim bu ülkeye fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Ayrıca biz hırsız da değiliz.” dediler.

74. (Onlar da:) “Eğer yalancı iseniz hırsızın cezası nedir?” dediler.

75. “Onun cezası, (çalınan mal) kimin yükünde bulunursa, kendisi onun karşılığıdır.[20] Biz (hırsızlık yapan) zalimleri böyle cezalandırırız.” dediler.

76. Bunun üzerine (Yusuf, öz) kardeşinin kabından (yükünden) önce (hemen onu suçlama çekincesinden dolayı), onların kaplarını (aramaya) başladı. Sonra onu, kardeşinin kabından çıkardı. İşte biz (Yusuf’a, kardeşi Bünyamin’i geri alması için) böyle bir plan hazırlattık. Yoksa hükümdarın dinine (kanununa) göre, Allah’ın dilemesi dışında kardeşini alamazdı. (Biz) dilediğimizi yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde, daha iyi bilen vardır (Allah eşsiz ilim sahibidir).

77. (Yusuf’un kardeşleri:) “Eğer o çalmışsa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı.” dediler.[21] Yusuf, bunu içinde sakladı, onu onlara açıklamadı ve (içinden): “Bana yaptığınız yanında sizin durumunuz daha kötüdür.” dedi. “Allah sizin anlatmakta olduğunuzu çok iyi bilendir.”

78. (Kardeşleri:) “Ey azîz (vezir)! Onun çok ihtiyar bir babası var. Birimizi onun yerine al (hapset; yeter ki onu bırak). Biz seni kesinlikle iyiliksever (insanlardan) görüyoruz.” dediler.

79. (Yusuf:) “Malımızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını (yakalayıp) almaktan Allah’a sığınırız; çünkü biz o takdirde zulmedenlerden oluruz.” dedi.

80. (Yakub’un oğulları) on(u kurtarmak)tan ümitlerini yitirince, kendi aralarında fısıldaşarak görüşmek üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına kesin söz aldığını ve daha evvel de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam izin verinceye veya Allah benim için hükmedinceye kadar ben bu yerden asla ayrılmayacağım. O, hükmedenlerin en hayırlısıdır.”

81. Babanıza dönün deyin ki: “Ey babamız! İnan ki oğlun, hırsızlık etti. Biz ancak bildiğimiz şeye şahitlik ediyoruz. (Kaybolan tasın, onun yükünden çıktığını gördük, hakikati bilmiyoruz.) Biz gaybın bekçileri değiliz.”

82. “(Bize inanmazsan) içinde bulunduğumuz o şehir (halkın)a ve içinde dönüp geldiğimiz kervana sor. Şüphesiz biz elbette doğru söyleyenleriz!”

83. (Bunun üzerine Yakub:) “Hayır! Nefisleriniz (sizi aldatıp böyle) bir işi hoş gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır. (Ben ise) Allah’ın, onların hepsini bana kavuşturacağını ümit ederim.[22] Çünkü O (her şeyi) hakkıyla bilen, (eşsiz) hüküm ve hikmet sahibidir.” dedi.

84. Ve (Yakub) onlardan yüz çevirdi de: “Ah Yusuf’um ah!” diye sızlandı[23] ve kederinden (ağlayarak) iki gözüne ak düştü (perde indi). (Bununla beraber) o, (kederini oğullarına belli etmiyor) içine atıyordu.

85. (Oğulları) dediler ki: “Vallâhi, sen Yusuf’u hâlâ anıp duruyorsun, ya (üzüntüden) eriyeceksin veya kendini helak edenlerden olacak (ve ölecek)sin.”

86. (Yakub:) “Ben derin üzüntü ve tasamı yalnız Allah’a arz ederim ve Allah katından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim.” dedi.

87. “Evlatlarım! Gidin Yusuf’u ve kardeşini ‘iyice araştırıp haber getirin.’ Allah’ın lütfundan ümidinizi kesmeyin. Çünkü kâfirler toplumundan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.”

88. Bunun üzerine (Yakub’un oğulları Mısır’a dönüp Yusuf’un) huzuruna girdikleri zaman: “Ey vezir! Biz ve ailemiz sıkıntıya düştük, pek kıymetsiz bir sermaye ile geldik. Bize yine ölçeği tam yap ve bize ayrıca ikramda bulun. Şüphesiz Allah ikramda bulunanları mükâfatlandırır.” dediler.

89. (Yusuf şöyle) dedi: “Siz cahil (lik/gaflet döneminizde) iken Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızı hatırladınız mı (anlayıp tevbe ettiniz mi)?”

90. “Aaa! Yoksa sen, (hakikaten) sen Yusuf musun?” dediler. O da: “Ben Yusuf’um, bu da kardeşimdir. Allah bize lütufta bulundu (bizi korudu ve yüceltti). Çünkü hakikat şudur ki: Kim ‘Allah’ın emrine uygun yaşar’ ve sabrederse muhakkak ki Allah iyilerin mükâfatını zâyi etmez.” dedi.

91. (Kardeşleri:) “Allah’a yemin olsun ki Allah, seni hakikaten bizden üstün tutmuş ve bize tercih etmiştir. Biz doğrusu, (yaptığımızdan dolayı) suçluyduk.” dediler.

92. (Yusuf da:) “Bugün size, (o yaptığınızdan dolayı) hiçbir kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.” dedi.

93. “Şu gömleğimi götürün, onu babamın yüzüne koyun da gözü açılsın. Sonra bütün ailenizle birlikte bana gelin.”

(Rivayete göre gelenler, toplam yetmişi aşkın kişi idiler. Yusuf (as.) yük ve binek hayvanı ile birçok teçhizat göndermişti.[24]

94. Kervan (Mısır’dan) ayrılınca babaları: “Doğrusu, ben Yusuf’un kokusunu alıyorum. Sakın bana bunadı demeyin!” dedi.

95. (Oradakiler:) “Vallâhi, sen hâlâ eski (sayıklama) şaşkınlığındasın.” dediler.

96. Müjdeci gelip de o (Yusuf’un gömleği)ni, (Yakub’un) yüzüne koyunca derhal (gözleri eski) görür haline dönüverdi. (Bunun üzerine:) “Ben size, Allah (tarafın)dan sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim dememiş miydim?” dedi.

97. (Evlatları:) “Ey babamız! Bizim için istiğfâr et (günahlarımızın bağışlanmasını dile), gerçekten biz suç işleyenlerdik.” dediler.

98. (Yakub:) “Sizin için Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphe yok ki O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.” dedi.

99. Nihayet (hep beraber Mısır’ın dışında kendilerini karşılamak için çıkmış olan) Yusuf’un yanına vardıkları zaman, (Yusuf) babasını ve annesini[25] bağrına bastı ve: “Allah’ın izniyle emin olarak Mısır’a girin.” dedi.

. Babasını ve annesini tahtın üzerine çıkar(ıp oturt)tu ve hepsi de (önce) onun için (yani ona kavuşturan Allah’a şükür için) secdeye kapandılar.[26] (Yusuf) dedi ki: “Ey babacığım! İşte bu, önceki (gördüğüm) rüyamın te’vili (yorumu)dur.[27] Doğrusu Rabbim o rüyayı gerçekleştirdi. Bana nice ihsanlarda bulundu. Böylece beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra da O (Allah), sizi çölden (buraya) getirdi. Şüphesiz Rabbim, dilediğine lütfedicidir. Çünkü O, hakkıyla bilen, mutlak hüküm sahibidir.”

. “Rabbim, sen bana mülk (ve saltanat) verdin ve sözlerin (rüyaların) tâbirini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Benim dünyada ve âhirette velîm (sahibim, gerçek dostum) sensin! Benim canımı müslüman olarak al ve beni sâlih (mü’min)ler arasına dahil et.”[28]

(Her müslümanın en büyük arzusu, kâmil bir imanla Allah’a kavuşmak olmalıdır. Allahu Teâlâ da böyle istemektedir (3/; 64/16). Bu da ancak Allah’ın emirlerine uygun yaşamakla mümkündür.)

. (Ey Muhammed!) İşte bu, sana vahyettiğimiz, (senin görüp bilmediğin) gayb haberlerindendir. Onlar (Yusuf’a yaptıkları) işlerde ittifak edip hile ve düzen kurarlarken sen onların yanında değildin.

. Ama sen, ne kadar istesen/üstüne düşsen de, yine insanların çoğu iman edecek değillerdir.

. Halbuki sen buna (peygamberlik görevini îfâya) karşı bir ücret istemiyorsun. O (Kur’an), âlemlere bir öğüt ve hatırlatmadan başka bir şey değildir.

. Göklerde ve yerde (iman etmek için) nice âyet (delil) vardır ki onlar, (ibretle bakmayıp) ondan yüz çevirerek üstünden geçerler.

(Bu âyette yüce Allah, biz insanları yalnız duyu organlarıyla hareket ederek bakıp geçen varlıklardan olmamamız konusunda uyarıyor.)

. Onların pek çoğu, Allah’a ortak (şirk) koşmaksızın inanmazlar.

(Yani insanların çoğu Allah’a inanır, O’nu inkâr etmezler. Fakat, O’nun yücelik ve sıfatlarını ve kâinattaki mutlak hâkimiyetini başka varlıklara verirler ve Allah’tan çok onlara bağlanırlar; böylece ortak koşmuş olurlar. (23/) Bazen de Allah’ın istediği imandan ziyade şirk standartlarına/ölçülerine uygun olarak inanmışlar, kralın izin verdiği kadar inanmayı ve Allah’ın emri yerine onun emrini yerine getirmeyi yeğlemişlerdir (7/; 20/; 26/49). Bu durumda ister farkında olsun ister olmasınlar, kralı Allah’tan üstün tutmuş ve şirk içinde iman etmiş olurlar ki bu durumda amelleri boşa gitmiştir (6/88, 39/65). İşte şirkin temelinde, Allah’tan başka varlıklara, hevâ ve hevesine kulluk, aynı zamanda Allah’ın birliğine ve yalnız O’na kul olmaya başkaldırı (17/42) vardır.) [Şirkin zıddı olan tevhid ve şirksiz iman için bk. 1/4; 4/; 6/82; 25/; 31/13; 43/]

. Onlar, (bu halde yaşarken) farkında olmadıkları bir sırada Allah tarafından kendilerini kaplay(ıp çepeçevre kuşat)acak bir azap gönderilmesinden ya da kıyametin ansızın kopmasından emin midirler? [bk. 7/]

. De ki: “İşte benim yolum budur (Allah’ın dinine davettir). Ben, basîretle (bilerek, inanarak ve açık bir delil ile) Allah’a davet ederim ve bana uyanlar da (öyledir). Allah’ı tenzih eder (O’nu her türlü noksanlıklardan uzak tutar)ım. Ben (Allah’a) ortak koşanlardan değilim.”

. Senden önce, memleketlerin (şehirlerin) halkından kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber) göndermedik. (İnanmayanlar acaba) yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmediler mi? ‘Allah’ın emirlerine uygun yaşayanlar’ için âhiret daha hayırlıdır. Siz hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?

. Nihayet, o peygamberler (kavimlerinin inanmasından) ümitlerini kesip de kendilerinin yalancı çıkarıldıklarını düşündükleri sırada, (hep) onlara yardımımız gelmiştir; böylece (niyet ve tevbelerinden dolayı kurtulmalarını) dilediklerimiz kurtulmuş (inkârında ısrar edenler ise yok edilmişler)dir. Azabımız suçlular toplumundan geri çevrilmez.

. Elbette temiz/gerçek akıl sahipleri için onların hayat hikayelerinde (büyük birer) ibret vardır. (Bu Kur’an) uydurulan bir söz değildir. Ancak o, önceki (ilâhî kitapların asıllarını) doğrulayan, her şeyi açıklayan (bir kitaptır), iman eden bir toplum için de bir yol gösterici ve rahmettir.


[1] Onlar rüyanı yorumlayarak on bir yıldızın kendilerine, güneşin annelerine, ayın da babalarına işaret olduğunu anlarlar.

[2] Yahut: İlâhî kitapların ve peygamberlerin sünnetlerinin inceliklerini ve hükmünü.

[3] Peygamberimiz buyurdu ki: “İnsanların hatırlarında olmayanı hatırlatarak onlara ipucu vermeyin, sonra yalan söylerler. Baksanıza, Yakub’un oğulları kurdun insan yiyeceğini düşünmezken o, kendilerine ‘onu kurt (gelip) yemesinden korkarım’ diye telkinde bulunduğu için, onlar da ‘Yusuf’u kurt yedi’ dediler.”

[4] Yakub gömleği yüzüne gözüne sürüp “Bu güne kadar bu kurt gibi ağırbaşlı yumuşak huylu bir kurt görmedim. Oğlumu yemiş de sırtındaki gömleği yırtmamış.” diye söylendi (Beydâvî).

[5] Sabr-ı cemîl, insanlara şikayette bulunmaksızın gösterilen sabırdır.

[6] Maliye bakanı Kıtfir (Fîrûzâbâdî, s. ).

[7] 30 veya 33 yaşı (Celâleyn). Râzî de 33 yaşını kabul etmiştir (krş. 28/14). “40 yaşıdır” diyenler de 46/ âyetini delil göstermişlerdir. Yiğitlik ve kemâl/olgunluk yaşları için “yaşı ve vucûdu büyüdüğü halde, aklı büyümeyene ‘sefih’, yaşı ve vücuduyla beraber aklî melekeleri de gelişen, olgun kimseye de ‘reşid’ denir” (Gazâlî, s. 49).

[8] İbni Abbas’ın beyanına göre, Hz. Yusuf’un gördüğü burhan; içinden geçen duygusuna karşı, babasının hayalini kendisine taaccüp eder şekliyle görmesidir. Hz. Yakub’u görünce zihnindeki olumsuz duygular silinmiştir (Semerkandî, III, ).

[9] Bunun üzerine kadınlar Hz. Yusuf’a, “Sahibin olan hanıma itaat et.” demişlerdi.

[10] Dahhâk’a, “Hz. Yusuf’un iyiliği nedir?” diye sorulunca, “O, daima iyiliği, bütün hareketlerinde güzel ahlâkı tercih ederdi. Zindandaki hastaları ziyaret eder, muhtaç olanlara yardım toplayıp verir, mahzun olanların sıkıntısına ortak olurdu.” demiştir.

[11] Bir mucize olarak yemeğin cinsini (Beydâvî). Hz. Yusuf, bu soruya cevaptan evvel onları tevhide davet etmiş, onları kendi doğruluğuna ikna için ilim adamlarından üstün bilgiye sahip olduğunu söylemiş ve gaybı haber verme mucizesini göstermiştir.

[12] Putlara ve putlaştırılmış şahıs, ideoloji ve görüşlere, sahte tanrılara.

[13] Bütün beşerî hâkimiyetler ve yetkiler kayıtlı/sınırlıdır. Allah’ın hâkimiyeti ise şartsız ve sınırsızdır. Allah’a kulluk da O’nun hüküm ve hâkimiyetine teslim olmakla gerçekleşir. Âyet-i kerîmedeki Hz. Yusuf’un bu aydınlatıcı ifadesi şirki, putperestliği ve câhiliyeyi ayakta tutan sütunları temelinden sarsmış, aynı zamanda İslâm’ın temel hatlarını çizmiştir. [bk. 1/4; 53/23]

[14] Hz. Yusuf zindandan kurtulması için Allah’a yalvarsaydı, araya şeytan girmeyecek ve daha önce kurtulacaktı. O ise efendiden yardım istemekle hapsi yedi yıl daha uzadı ve toplam 12 yıl zindanda kaldı (Elmalılı, V, 45). [bk. 12/55]

[15] Bu âyette geçen ve “bir zaman” şeklinde tercüme ettiğimiz “ümmet” kelimesi, burada müddet mânasınadır.

[17] Bu ve bundan sonraki âyete, söz kadının olarak “Ben onun (Yusuf’un) yokluğunda kendisine ihanet etmedim&#; Nefsimi de temize çıkarmıyorum&#;” şeklinde de mâna verilmiştir.

[18] (bk. 12/76). Peygamberimiz’den nakledilen bir hadîs-i şerifte, “Allah rahmet eylesin kardeşim Yusuf, ‘Beni bu ülkenin hazinelerinin başına getir.’ demeseydi o anda iş başına getirilecekti. Fakat bu sözü onu bir sene geciktirdi.” buyurmuştu. Çünkü bu istek farz değildi (Râzî, 13/; Beydâvî; Âlûsî, XIII, 5; Elmalılı, IV, ; Seyyid Kutub, VIII, ; Muhammed Fuad, II, ). âyetteki anlama göre kadının kendini haklı göstermeye çalıştığı bir ifadesi vardır. Âyetlerde fazla ayrıntıya girilmemekle beraber âyetteki elçinin âyetle de yine Yusuf’a gittiği anlaşılmakta ve âyette ondan getirdiği cevap üzerine de âyette hükümdarın ona karşı güven duygusunun iyice kesinleşmiş olduğu görülmektedir. âyetteki “ihanet etmem” sözünün kadına ait olması ihtimali zayıf gözükmektedir. Çünkü ihanetin meydana gelmemesi Yusuf’un ona direnmesinden dolayıdır.

[19] Hz. Yusuf bu görevi yürütürken bu sırada Azîz vefat etmiş, zevcesi Râil diğer adıyla Züleyha’yı melik Hz. Yusuf’a nikâhlamıştır.

[20] Yakub (as.) şeriatında, hırsızlık yapana el konulur, köle yapılırdı (Beydâvî).

[21] Katâde’den rivayetle Said b. Cübeyr der ki: “Hz. Yusuf çocukluğunda, annesinin telkinleri ve öğretmesiyle anne tarafından dedesinin putunu çalıp kırarak pisliğe atmıştı” (Beydâvî; Râzî, XIII, ; Celâleyn).

[22] Hz. Yusuf’u, öz kardeşi Bünyamin’i ve Mısır’da kalan diğer büyük kardeşlerini de.

[25] Buradaki annesi, Hz. Yusuf’un teyzesi olan üvey annesidir, o vakit öz annesi ölmüştü (Beydâvî).

[26] Secde etme konusunda bazıları bunun Hz. Yusuf için ubûdiyet/ibadet secdesi değil, o devirde yere kapanarak böyle bir selamlama şekli olduğunu söylemişlerdir. Fakat bunun ilk karşılaşmada yapılması gerekirken böyle olmadığı için bunu, Allah’a şükür secdesi olarak anlamak daha uygundur. [bk. Beydâvî, Elmalılı, IV, ]

[27] Bu ortaya çıkış kırk sene sonra olmuştur (Kurtubî, IX, 29).

[28] Rivayete göre Hz. Yusuf yaşında iken, babası Hz. Yakub’dan 23 sene sonra vefat etti. Mısırlılar çok sevdikleri için onu kutsal saydıkları Nil’in Mısır girişine defnettiler ki Nil’i ziyarette o da ziyaret edilmiş olsun. Sonra Musa (as.), İsrâiloğulları ile beraber Mısır’dan Filistin’e giderken onu da mermer tabutunun içinden alıp Kudüs’e götürdü ve babası Yakub’un yanına defnetti (Beydâvî; Elmalılı, IV, ).

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır