tefekkür duası / Des millions de chansons d'ici et d'ailleurs | QUB musique

Tefekkür Duası

tefekkür duası

Tefekkür Nasıl Yapılır?

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz nasıl tefekkür ederdi? Nasıl tefekkür etmeliyiz? Tefekkür etmenin önemi, fazileti ve faydaları...

Tefekkür düşünmek demektir. Dinimizde kâinatı, varlıkları, kendini, Allah’ı düşünmek ve O’nun yarattığı varlıklardan, kainattaki eşsiz mükemmellikteki düzenden ders çıkarmak anlamına gelir.

PEYGAMBER EFENDİMİZ NASIL TEFEKKÜR EDERDİ?

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem sükûtu ve tefekkürü çok severdi.

O’nun bu uzletlerindeki ibadeti; tefekkür etmek, atası İbrahim -aleyhisselam- gibi göklerin ve yerin melekûtundan ibret almak ve Kâbe’yi seyretmekti.

O günlerde kâinât ve onun Hâlık’ı hakkında tefekkür eden Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- daha sonraki hayâtında da dâimâ tefekkür hâlinde idi.

Hind bin Ebî Hâle radıyallahu anh şöyle der:

“Nebiyy-i zî-şân Efendimiz, sürekli hüzünlü ve dâimâ düşünceli idi. Onun için rahatlık söz konusu değildi. Lüzumsuz yere hiç konuşmazdı. Sükûtu, konuşmasından daha uzun sürerdi. Söze başlarken de, sözü bitirirken de hep Allâh’ın ismini zikrederdi...” (İbn-i Sa’d, I, 422-423)

Nitekim Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem ümmetini tefekküre teşvik sadedinde şöyle buyurmuştur:

“Rabbim bana sükûtumun tefekkür olmasını emretti.” (İbrahim Canan, Hadis Ansiklopedisi, XVI, 252/5838)

“Tefekkür gibi ibadet yoktur.” (Beyhakî, Şuab, IV, 157; Ali el-Müttakî, XVI, 121)

“Dünyada misafir gibi olun! Mescidleri ev ittihâz edinin!. Kalplerinizi rikkate alıştırın! Çok tefekkür edin ve çok ağlayın! Nefsânî arzularını sizi değiştirmesin!..” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 358)

Yine Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem Hazret-i İbrahim’e indirilen on suhuf’tan şunları nakleder:

“Akıl sahibinin belli saatleri olmalıdır: Vaktinin bir kısmını Rabbine duâ ve münâcâta, bir kısmını Yüce Allâh’ın sanat ve kudretini tefekküre, bir kısmını geçmişte işlediklerini muhâsebe etmeye ve gelecekte yapacaklarını plânlamaya, bir kısmını da helâlinden maîşetini kazanmaya ayırmalıdır.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 167; İbn-i Esîr, el-Kâmil, I, 124)

Lokman aleyhisselam yalnız başına tenhâ bir yerde oturup tefekkür etmeyi çok sever ve bunu sık sık tekrarlardı.

Kendisine:

“–Sen umûmiyetle yalnız oturuyorsun. İnsanlarla oturup sohbette bulunsan daha münâsip olmaz mı?” diye sorulduğunda şu cevabı verdi:

“–Uzun müddet yalnız kalmak, tefekküre daha müsaittir. Uzun süre tefekkürde bulunmak da, insanı Cennet’in yoluna sevk eden bir kılavuzdur.”

TEFEKKÜR ETMENİN FAZİLETİ

Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh:

“Bir saat tefekkür; kırk gece nâfile ibadetten üstündür.” buyururdu. (Deylemî, II, 70-71, no: 2397, 2400)

Tâbiîn ulemâsından Saîd bin Müseyyeb Hazretlerine:

“−Hangi ibadet daha fazîletlidir?” diye sorulmuştu.

Şu cevâbı verdi:

“–Allâh’ın mahlûkâtı hakkında tefekkür ve dîni husûsunda tefakkuh/ince anlayış sahibi olmak.” (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, [en-Nûr, 44])

Bişr-i Hâfî Hazretleri de tefekkürün ehemmiyetini şöyle ifâde ederdi: “İnsanlar Allah Teâlâ’nın azameti hakkında lâyıkıyla tefekkür etseler, O’na isyân edemez, günah işleyemezlerdi.” (İbn-i Kesir, I, 448, [Âl-i İmrân, 190])

Daha önce de ifâde ettiğimiz gibi, kişiyi Allâh’ın azametini idrâke götüren tefekkür, aklî bir faâliyettir. Bu faâliyeti kâmil bir neticeye ulaştıransa kalptir. Kalbimiz, en şerefli uzvumuz olduğuna göre, tabiî ki onun ameli de diğer uzuvların amellerinden faziletli olacaktır. Zira kalp, nazargâh-ı ilâhîdir.

Şu çok açık bir hakîkattir ki vahiyle terbiye edilmiş aklın tefekkürü, kalbi aydınlatan nurların ilk sermâyesi, basîret ve irfâna ulaştıran yolun yegâne vâsıtasıdır. Yine böyle bir tefekkür; ilme, zühde, mâsivâyı terk etmeye ve ilâhî muhabbete vesîledir.

NEYİ TEFEKKÜR ETMELİYİZ?

En faydalı tefekkür, ilâhî kudret, azamet ve hükümranlığı tefekkür etmektir. Bu sâyede insan, dünya hayâtını ıslâh etmeyi, âhiretine zarar verecek şeyleri terk etmeyi ve bunların yollarını düşünür.

Kişi Allâh’ın nîmetlerini, ihsanlarını, emir ve nehiylerini, isimlerini ve sıfatlarını tefekkür edince, kalbinde muhabbet ve mârifet filizleri yeşerir ve mânen seviye kazanmaya başlar. Âhireti, onun şerefini, ebedî oluşunu, dünyanın bir imtihan âlemi olduğunu ve fânîliğini düşününce, âhirete rağbeti artar ve dünyaya gereği kadar değer vermeye başlar. Dünyevî hayâtın, ana rahmiyle kabir arasında bir sürat koşusu olduğunu idrâk eder. Ömrün, âhiret saâdetini kazanmaya medâr olacak kıymetli bir sermâye olduğunu kavrayarak onu daha bereketli kılmak husûsundaki ciddiyet ve gayretini artırır. Vakitlerini ganimet bilir, onları hayırlı ve sâlih amellerle en güzel bir şekilde değerlendirme yoluna gider.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Tefekkür, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Tefekkür Nedir? Nasıl Tefekkür Edilir?

Tefekkür Nedir, Terki Günah mıdır?

PAYLAŞ:                

Tevekkül ne demek? Tevekkül etmek nasıl olur?

Hakkında ayetler ve hadisler bulunan tevekkül, iyi yada kötü Müslümanın başına gelen her şeyde Allah’a tam teslim olması ve kaderine razı olması olarak da bilinir. Tevekkül kelimesiyle ilgili tüm merak ettikleriniz haberimizde.

Sözlükte “Allah’a güvenmek” anlamındaki vekl kökünden türeyen tevekkül “birinin işini üstüne alma, birine güvence verme; birine işini havale etme, ona güvenme” mânasına gelir. Bir kimsenin bir olay karşısında elinden geleni yaptıktan sonra Allah'a (C.C) kayıtsız, şartsız teslim olmasına ve kaderine razı gelmesine tevekkül adı verilir.

Tevekkül etmek Allah’a güvenmenin temelini oluşturur. Bir işin yapılması konusunda kişi elinden gelen bütün gayretleri gösterir ve bundan sonrasını da Allah’a bırakır. Şu da önemli bir gerçektir ki kişi, herhangi bir çaba göstermeden tevekkül etmeye çalışırsa bu işlemin gerçekleşmeme olasılığı mümkündür. Tevekkül etmede çaba oldukça önemli bir unsurdur.

TEVEKKÜL DUASI NEDİR? ARAPÇA VE TÜRKÇE OKUNUŞU

“Allâhümme leke eslemtü ve bike âmentü ve ‘aleyke tevekkeltü ve ileyke enebtü ve bike hâsamtü ve ileyke hâkemtü, fağfir-lî mâ kaddemtü vemâ ahhartü vemâ esrartü vemâ a‘lentü, ente’l-mukaddimü ve ente’l-muahhir, lâ ilâhe illâ ente.

“Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana güvendim. Yüzümü, gönlümü sana çevirdim, senin yardımınla düşmanlara karşı mücâdele ettim. Kitabın ile hükmettim. Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim, açığa vurduğum ve senin benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur.” (Buhârî, Teheccüd 1, Daavât 10, Tevhîd 8, 24; 35)

TEVEKKÜL İLE İLGİLİ AYETLER

> Ahzâb sûresi, 22 - Ayet Tefsiri için

> Âl-i İmrân sûresi, 173-174 - Ayet Tefsiri için

> Furkân sûresi , 58 - Ayet Tefsiri için

> İbrâhim sûresi, 11 - Ayet Tefsiri için

> Âl-i İmrân sûresi, 159 - Ayet Tefsiri için

> Talak sûresi, 3 - Ayet Tefsiri için

> Enfâl sûresi, 2 - Ayet Tefsiri için

TEVEKKÜL İLE İLGİLİ HADİSLER

> Muğîre b. Ebû Kurre es-Sedûsî’nin işittiğine göre, Enes b. Mâlik (radıyallahu anh) şöyle anlatıyor: “Bir adam, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Devemi bağlayıp da mı Allah’a tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı tevekkül edeyim?’ diye sordu.

Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem), ‘Önce onu bağla, sonra Allah’a tevekkül et!’ buyurdu.”

(Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 60)

> Hz. Ömer’in (radıyallahu anh) naklettiğine göre, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Eğer siz gereği gibi Allah’a tevekkül etmiş olsaydınız, tıpkı sabahleyin kursakları boş olarak çıkıp (akşam) doymuş bir şekilde dönen kuşların rızıklandırıldığı gibi sizler de rızıklandırılırdınız.”

(Tirmizî, Zühd, 33; İbn Mâce, Zühd, 14)

> İmrân’ın (radıyallahu anh) naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimden yetmiş bin kişi hesaba çekilmeden cennete girecektir.” Orada bulunanlar, “Onlar kim ey Allah’ın Resûlü!” dediler. Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), “Onlar, (vücutlarını kızgın demirle) dağlamayanlar, üfürükçülük yapmayanlar ve Rablerine tevekkül edenlerdir.” buyurdu.

> Enes b. Mâlik’in (radıyallahu anh) naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kişi evinden çıkacağı zaman, ‘Bismillâh, tevekkeltü alâllâh, lâ havle velâ kuvvete illâ billâh.’ (Allah’ın adıyla. Allah’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet sadece Allah’tandır.) dediğinde (ona) şöyle denilir: ‘(İşte şimdi) sana rehberlik edilir, ihtiyaçların karşılanır ve korunursun...’”

(Ebû Dâvûd, Edeb, 102-103)

İslam ve İhsan

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır.Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.

DUÂ ve TEFEKKÜR

YAZAR : İrfan ÖZTÜRK

irfan_ozturk-yuzakidergisi-agustos2016

Ey kardeş!..

Duâların en üstünü olan Fâtiha Sûresi, Ümmü’l-Kur’ân’dır. Kur’ân’ın özü ve temelidir. Ölümden başka maddî ve mânevî tüm dertlere şifâ olan Fâtiha Sûresi’nin özellikleri ve fazîletleri pek çoktur.

Bedenî yapımızın; havaya, suya ve gıdalara ihtiyacı olduğu gibi, rûhumuzun da Fâtiha Sûresi’ne ihtiyacı vardır. Bu sebeple; farz, vâcib, sünnet ve nâfile namazların her rekâtında bu sûre okunmaktadır.

Bu mübârek ve mukaddes sûreden yansıyan ilâhî nurla gaflet perdelerini aşalım ve dünümüze, bugünümüze ve yarınımıza bakalım.

Önce bir nutfe sonra pıhtılaşmış bir kan parçası ile başlayan bedenî yapımız; bebeklik, çocukluk ve gençlik devrelerini hızla aşıp bugünkü durumuna gelmiştir.

Ancak!.. Zaman denen efsânevî gücün kesin tesiri altında olan bedenî yapımız, sürekli tahavvüle uğramakta ve bulunduğu seviyeyi koruyamamaktadır.

Bu sebeple yarınlarımızı düşünmek mecburiyetindeyiz. Lütfen; başımızı kaldırıp, gözümüzü açalım ve uzanıp geleceğimize bakalım.

Teneşir üstünde yıkanan nâzik bedenimizin bembeyaz bir kefene sarıldığını ve tabuta bindirilip omuzlar üzerinde mezara doğru götürülmekte olduğunu görürüz.

Birazcık daha ileri bakacak olursak, Sûr’un üfürülüşünü ve çatlayan kabrimizden fırlatılıp sorgulanmak üzere mahşer yerine götürülüşümüzü de görürüz.

Sakın ha! Bunları hayal diye düşünüp kendimizi aldatmayalım ve Azrâil’e gafil yakalanmayalım.

Çok hızlı seyreden zaman aracındayız ve dün ile yarın arasında yolculuk yapmaktayız. Her saat, dünden kilometrelerce uzaklaşmakta ve yarınlara yaklaşmaktayız. İş, güç, hastalık ve yaşlılık derken; salâmız okunur ve cenaze namazımız kılınıverir.

Âdetullah budur.

Bunları düşünüp korkmana ve ürperti duymana gerek yok. Sen bir yolcu olduğuna göre, yolcu yolunda gerektir. Ruhlar âleminden ana rahmine ve oradan da dünyaya geldiğin gibi, berzah âlemine gidişin de normal ve tabiîdir. Kader anayasasının değiştirilemez maddelerinin gereği budur.

Bedenin uyku âleminde dinlendiği gibi, rûhun da berzah âleminde dinlenecek ve sonra muhakeme olunmak üzere mahşer yerine götürüleceksin.

Sevgili Peygamberimiz;

“Uyku ölümün kardeşidir.” (Kenzü’l-Ummâl, 39321) buyurdu. İnsanlar İslâmî yaşayışlarına müsâvî güzel ve mânevî rüyalar gördükleri gibi, berzah âleminde de cennet bahçelerinin rûhî zevkini yaşayacaklar ve İslâm’dan kopanlar da cehennem çukurlarının azabını çekeceklerdir.

Hazret-i İsrâfil ikinci kez Sûr’a üfürünce; yeni bir güneş doğacak, yeni bir gün olacak ve tüm canlılar sorgulanmak üzere mahşer yerinde toplanacaklardır.

Amel defterleri dağılacak, günahlar ve sevaplar tartılacak, ilâhî adâlet uygulanacak ve insanın yolculuğu cennet veya cehennemden biri ile noktalanacaktır.

Sakın, sakın! Ümitsiz olma! «Ben kim? Cennet nerede?» deme. En büyük günah Allâh’ın rahmetinden ümit kesmektir. Ama, hayalci de olma. Ekmeden biçilmez ve herkes ektiğini biçer. Rezzâk isminin gölgesinde rızkını aramak için çalıştığın gibi, Gafûr isminin gölgesinde de affedilmenin yollarını ara. «Allah Kerîm’dir.» derken; Allâh’ın Aziz ve Müntakim olduğunu da unutma!

Tevbe kapısı herkese açıktır. Hiç kimsenin tekelinde değildir. Para, pul ve dilekçe de istemez. Yeter ki, günahlarından kop ve yaptıklarına pişman ol. Ancak, çok acele et. Kalbin daha fazla kararmadan, canın boğazına dayanmadan, tevbe kapısı yüzüne kapatılmadan ve güneş batıdan doğmadan önce tevbe et!

Tevbe edip günahlarından arındığın zaman, kıbleye dönüp alnını secdeye koyduğun zaman ve yalnız Allâh’a kul olduğun zaman; tertemiz kalbine, ilâhî nur akmaya başlar.

İşte o zaman, bambaşka bir insan olursun; gerçek kimliğini, tabiî hayatını keşfeder ve kendini başka dünyalarda bulursun.

İnancını ve geleceğini yalnız görme duygusuna endeksleyen ve; «Görmediğime inanmam!» diyen gafillerden olma!

Sonsuzluk ve sınırsızlık sıfatları yalnız Allâh’a mahsustur. İnsanların diğer hisleri gibi görme duyguları da sınırlıdır.

Madde âlemindeki renksiz gazları, havayı ve mikropları göremeyen gözler; sesleri ve kokuları da göremez. Evet; gözler her şeyi tam olarak göremediği gibi, gördükleri de gerçeği tam olarak yansıtmaz.

Görme istîdâdımızı kısıtlı yaratan Allâh’a çok şükürler edelim. Kirazın içindeki kurtları görünce tiksinerek yere atarız. Ya içtiğimiz sulardaki, yediğimiz gıdalardaki ve teneffüs etmek mecburiyetinde olduğumuz havadaki milyonlarca mikrobu açıkça görsek ne yapabiliriz?

Ayrıca; cinleri, ruhları ve melekleri sürekli görüp, konuşmalarını duysak nasıl yaşarız?

Gözlerimiz tüm varlıkları sürekli görse ve kulaklarımız tüm ses dalgalarını sürekli duysa, insanın beyin yapısı bunlara kaç saat dayanabilir?

Madde âleminden yaratılan gözlerin; kendi âlemindeki varlıkları görebilmesi kısıtlı iken, madde ötesi âlemleri görebilmesi beklenemez. Gerçek kimliğimiz olan ruhlarımız da melekler gibi madde ötesi âlemlerdendir. Bu sebeple maddî gözlerimizle kendi ruhlarımızı da göremeyiz. Ancak, varlığını inkâr edemeyiz. İnançlı, inançsız bütün insanlarca ruhların varlığı kesinlikle kabul edilmiş ve rûhunu inkâr eden bir deliye dahî rastlanmamıştır.

Maddî yapımız olan bedenlerimiz için rûhun gereği ve değeri ne ise, maddî âlem için de meleklerin gereği ve ehemmiyeti aynı orandadır.

Ruhsuz beden ve meleksiz madde âlemi mânâsızdır. Bu sebeple yüce Rabbimiz, bedenlerimizden önce ruhlarımızı ve göklerden önce melekleri yaratmıştır.

Ruhsuz beden ve meleksiz madde âlemi olamadığı gibi, kâinat da Rabsiz olamaz.

Kâinattaki denge, düzen, disiplin ve kesin hâkimiyet; bütün âlemlerin Rabbi olan Allâh’ın varlığının ve birliğinin kesin şahididir.

Bir insanın bedeninde bulunan ortalama otuz trilyon hücrenin; tesadüflerle bir araya gelerek organları ve dengeli bir bedenî yapıyı oluşturmaları imkânsız olduğu gibi, güneş sistemleri ve galaksiler de tesadüflerle oluşmamışlardır.

Akıl, şuur ve irade hissiyatlarından mahrum olan ve hayat müddetleri çok kısa olan hücrelerin; yaratıldıkları, yönlendirildikleri ve kesin bir denetim altında bulundukları kesindir.

Tüm canlıların bedenî yapılarını oluşturan hücreler teker teker sayılıp, elde edilen rakamlar yan yana dizilse, güneş sistemini aşan rakamlar konvoyu meydana gelir.

Ey insan! Kim olursan ol. Kapıcı da olsan, devletin başında da olsan, camilerde imam da olsan, medyanın patronlarından da olsan, belirsiz bir kişi de olsan, hastahânede yatan garip bir hasta da olsan, aynı hastahânenin başhekimi de olsan; elinde, iradende ve denetiminde olmayan hücreler topluluğundan meydana gelmiş bir varlıksın.

Rûhun bedenden ayrılmadan, hücrelerin dağılıp toprak olmadan ve sen mahkeme-i kübrâda sorguya çekilmeden önce kendine gel! Gerçek kimliğini bul ve seni yaratan, hücrelerini yönlendiren Rabbini tanı! (Kur’ân’dan Bir Nur: Fâtiha Sûresi, Ahmet TOMOR’dan tasarruflarla)

Gönül tezgâhını tevhidle doku,
Tevhiddir bilesin îmânın kökü,
Gel kardeş, tevhîdi aşk ile oku,
Râzı olsun senden Hak Sübhânehû. (Gülzâr-ı İrfan)

adaletAzrâilFâtiha Sûresihesapmağfiretmahşerpeygambertefekkürtevbe

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır