bülbül şiiri ahmet haşim / Bülbül | Ahmet HAŞİM

Bülbül Şiiri Ahmet Haşim

bülbül şiiri ahmet haşim

HÂŞİM’İN SANATI VE MERDİVEN ŞİİRİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ

ARŞ.GÖseafoodplus.info YAZAR

MERDİVEN

Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak…

Sular sarardı… Yüzün perde perde solmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

 

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki rûha dolmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…

                               AHMET HÂŞİM

Tanzimat sonrasında Türk şiirinin önde gelen şairlerinden biri olan Ahmet Hâşim’in hayatı, şahsiyeti ve sanat anlayışına kısacık da olsa değinmeden “Merdiven” şiirini tahlil etmenin uygun bir davranış olmayacağı kanaatindeyiz.

Şiirin anlaşılması geniş ölçüde şâirin hayatıyla bağlantılı olduğu için konuya Haşim’in hayatı ve şiir dünyasıyla başlamak istiyorum. Ahmet Hâşim yılında Bağdat’ta dünyaya gelir. Mutasarrıf Arif Bey’in oğlu olan Hâşim’in anne tarafından da ilmiyye sınıfıyla yakınlığı olduğunu görüyoruz. Babasının mesleği gereği kısa süreli varyantlarla değişik bölgelerde bulunan şairin, eğitimi ve yetiştirilmesi konularında meydana gelen aksamalar zamanla ciddi sıkıntılar oluşturmuştur. On iki yaşlarında İstanbul’a gelen Hâşim, eğitimindeki kopuklukların neticesi olarak Türkçe’yi güçlükle konuşabilmektedir. Bu durum, kendine uygun ortam ve çevre edinme konusunda şâir için olumsuz bir yaklaşımdır. Bunun bilincinde olan Hâşim, bu yıllarda edindiği çevre ve arkadaş gruplarıyla Galatasaray Lisesi öğrencilik yıllarını iyi değerlendirir. Özellikle taşradan gelmiş olmanın verdiği sıkıntılı atmosferden uzaklaşarak şiire başlayışı ve sanatçı dostlar edinişi, lisedeki öğrencilik yıllarına tekâbül eder.

Hâşim liseyi bitirdikten sonra bir yandan hukuk tahsiline, diğer yandan da reji idaresi memurluğuna başlar. İzmir Sultânisi Fransızca Öğretmenliği teklifini kabul ederek hayatına yeni bir yön veren şâir, Duyûn-ı Umumiye memurluğu, Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi’nde öğretmenlik görevlerinde de bulunur.

Sanatının en verimli çağında yakalandığı amansız bir hastalık, 4 Haziran ’te O’nu bizlerden ayırmıştı. Hâşim’in ölümü üzerine O’nu yakından tanıyanlardan Abdülhâk Şinasi HİSAR, sevmeye ve sevilmeye doyamamış olan şairin, ölümden korktuğunu ifade ederek şunları söylemektedir:

“Ahmet Hâşim, şiiri her şeyin fevkinde düşünürdü. Şiir, onca hayatın ve dünyanın icmalini yapan bir tat, bir iksirdi. Şiiri ondan çok seven bir adam görmedim.”

Hâşim’in yaşam felsefesini şiirlerinden yola çıkarak algılamak mümkündür. O, son derece gururlu, zor beğenen, eleştiriye kapalı, acınmaktan nefret eden bir mizaca sahipti. Bu özellikleri ve içe kapanıklığı onu çevresine ve hayata kuşku ile bakan bir şahsiyet haline getirmişti. Sanatçının sanat hayatında ve şahsi yaşamında bu septik yaklaşımı ve bedbin yaşam felsefesini görüyoruz. Bu bakımdan Hâşim’in şiirleriyle iç dünyası ve ruhsal yapısı arasında ciddi paralellikler olduğunu söyleyebiliriz.

Zaman ve hadiselerin haşin, hırçın ve uyumsuz bir insan yaptığı Hâşim, bu durum karşısında kendisine yaşamak için “hayâlî” bir alem kurar. Hayal kavramı aynı zamanda sanatçının söyleminin ve ferdi psikolojisinin de anahtarını oluşturmaktadır.

Şairlerin sanat eserlerinde ekseriyetle ferdi hislerinin terennümü içinde olduklarını görüyoruz. Bu terennümde, şiiri oluşturan şekil ve ahenk unsurlarından geniş ölçüde yaralanmış olmaları sanat eserinin değerini arttırmaktadır. Sanatçı kullandığı kelimeleri özenle seçer ve bunlarla şiirini bir kanaviçe gibi işler. Sanat eserinin sırlarını ancak kendisine hususi sualler soranlara açacağını ifade eden M. Kaplan, tahlil çalışmalarının ehemmiyetini dile getirmektedir.

İşte, biz de Hâşim’in “Merdiven” şiirinin kendine has dünyasına bu zaviyeden bakmanın yararlı olacağını düşünüyoruz. Şair öncelikle diğer şiirlerinde olduğu gibi Merdiven şiirinde de akşamı ve güneşin batışını konu olarak seçmektedir. Şiirin genelinde tasvir edilen tabloda kızıl renk ve onun diğer tonlarının ağır bastığını görüyoruz.

Hâşim, sanatçı yönü itibarı ile hep sarı, kırmızı ve kara renklerini kullanan bir kişiliğe sahipti. Kırmızıyı kızıl, kan, gül ve alev gibi kelimelerle ifade etmektedir. Şair eserlerinde akşamın alev ve kan kızıllığı ile kendi evrenini süslemektedir.

Dış dünyaya ait olan sular, ağaçlar, kuşlar kısaca bütün tabiat akşam vakti bambaşka bir görünümdedir. Şiirde bu anın şairin hayalinde uyandırdığı izlenimlerle yeniden biçimlendiği görülmektedir.

Hayattan umduğunu bulamayan insan arkasında bir yığın üzücü hatıra bırakarak ömrünün sonuna doğru yaklaşır. Akşamın ve güneşin batışının verdiği hüzün onu çaresizlik içinde yaşlı gözlerle semaya bakıtır. Aynı düşünce yoğunluğunun Yahya Kemal’in “Sessiz Gemi” şiirinde;

“Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli”

dizelerinde de tema ve söyleyiş yönüyle pek farklı olmadığını söylemek mümkündür. Batan güneşin kızıllığında sular sararmış, yüzler solmuştur. Güneşin ışıkları gibi yaşama gücü ve güzel umutlar, yavaş yavaş yok olmaktadır.

Şiirin ilk bölümünde insan hayatı olan ömür bir merdivenle biçimlendirilmektedir. Ağır ağır çıkılan merdivenler, insan olarak hayatımızın geride kalan yıllarının ifadesidir. İnsanın çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık devreleri göz önüne alındığında şiirin son devreyi yansıttığını görüyoruz. Çünkü geride bırakılan her dakika, insanı ölüm gerçeği ile yüz yüze getirmektedir. Şair bu keyfiyeti bizlere sanatçı kimliğini konuşturarak tabiattan aldığı ağaç, ağlamak ve sararmış yaprak gibi kavramlarla çağrışım yaptırmaktadır. İnsanın, hayatının son dönemlerindeki fiziki görünümündeki değişimler şairin ifadesinde, yüzlerin perde perde solması şeklinde belirtilmektedir.

Bu umutsuzluğun, sıkıntının ve bıkkınlığın duyurulmaya çalışıldığı şiirde zaman güneşin gurûba meylettiği akşam vaktidir. Umutsuzluk, bıkkınlık ve hüzün “bir lisân-ı hafî” gibi insan ruhunu doldurmakta ve onu karamsarlığa sürüklemektedir. Şaire göre bunu anlamak ve anlatmaksa oldukça güç bir durumdur.

Hâşim, şiirlerinin çoğunda olduğu gibi burada da akşamın ve batan güneşin etkisindedir. O’nun, realitenin silindiği bu anlara sığınması, gerçek hayatta bulamadığı yakınlığı, hayal dünyasında oluşturduğu itibari âlemden beklediği içindir. Nazan Güntürkün bu sığınmanın gerçekte avuntudan öte bir şey olmadığını ifade eder.

Hâşim’in sevmediği kendi varlığının dışına çıkma isteği “Merdiven” şiirinde de âşikârdır:

“Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden”

Bu çıkış, bu yükseliş onu bulunduğu yerden kurtaracaktır. Yine “Yollar” ve “O Belde” şiirlerinde de bu duyguyu hissetmekteyiz. Hâşim, sonuçta kendi yarattığı aleme erişememiştir. Bu istek “Yollar” şiirinde de, gecenin inen zalim karanlıklarıyla yarıda kalır. Biz bu ulaşamayışın üzüntüsünü işte “Merdiven” şiirinin üçüncü mısraında görmekteyiz:

“Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak”

Hâşim’in ölünceye kadar madde ile ruh arasında kararsız gezintiler yapan büyük bir çocuk olarak kaldığı görüşünün eserlerinden hareketle yola çıkıldığında isabetli bir karar olduğu kanaatindeyiz.

Şiirin ikinci kısmında mermer bir havuz, akşam güneşinin de tesiri ile tunç rengini almıştır. Bu havuzun içindeki sular ve bütün tabiat yanar haldedir. Tabiat da umutsuz, bıkkın insan gibi batan güneşle beraber gecenin, karanlığın hüznünü yaşamaya hazırlanmaktadır.

Şair burada müzikle resmi birleştirmektedir. Şiirdeki ahenk kulağımıza hoş gelirken, kelimelerle de gözümüzün önünde bir tablo çizilmiştir. Hâşim, şiirde mûsikî ve resme önem veren bir sanatçıdır. Şiirde mânâdan ziyade kelimelerin söyleyiş özelliğine yönelir. Çünkü O, sözün mananın zarfı olduğu ve şiirin sözden ziyade mûsikîye yakın olduğu görüşündedir. “Merdiven” şiirinde duyguların açıkça belirtilmediğini, bir takım sembollerle Hâşim’in gizli bir duyguyu ifadeye çalıştığını gözlemliyoruz. Bu yaklaşım, O’nun sembolik sanatın türlü yorumlara yol açan niteliğine bağlı kaldığı görüşünü de doğrular mahiyettedir.

“Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta…”

Akşamın böylesi ancak bazı ruhlara dolan gizli bir söyleniş ve gizli bir anlaşmadır. Zira Hâşim’e göre mânâ, âhengin telkinâtından başka bir şey olarak da görülmemektedir.

Dönemine göre sade bir dil ve akıcı bir üslûpla yazılan şiirde, anlam yoğunluk kazanmıştır. Şair akıcılığı bozmadan edebi sanatlardan da istifade etmiştir.

“Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?”

dizelerinde akşam güneşinin ışıklarının suya yansımasıyla suyun yanıyor gibi görünmesi, beyaz mermerin aynı sebeple koyu kızıl bir renk alması, güneşin durumu itibariyle doğal bir olaydır. Ancak şair bilinen türden bu olayları bilmezlikten gelerek “tecâhül-i ârif” sanatı yapmıştır. Yine;

“Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller”

dizesinde anlamı güçlendirmek için gülün akşam güneşiyle aldığı renk kan rengine benzetilmiştir. Ayrıca, gülün daldaki duruşu ve renginin de kanayan yaraya benzetilmesi şiirdeki âhengin sağlanmasında gösterilen hünerin şiir diline yansımasıdır.

Cemil Meriç, şiirle mûsikînin bir elmanın iki yarısı olduğu görüşünden hareketle mûsikînin saf, şiirin karışık, mânânın âhenkle izdivacı olduğunu ifade eder. Realist bir gözle bakıldığında “Merdiven” şiirinde de şiirle mûsikînin içiçe olduğu görülür. Şiir aruzun (Me fâ i lün / fe i lâ tün / me fâ i lün / fa’lün) kalıbıyla yazılmıştır. Şiirde baştan sona “r” sesinin hakimiyeti ve tekrarı mûsikînin oluşmasında etkili olmuştur: Ağır ağır, bir, merdivenlerden, eteklerinde, rengi, yaprak, ağlayarak, perde perde, ruha, seyret, arza, kanar, güller, mermer, …vs.

Şiirde kafiyeler sağlam ve eksiksizdir. Rediflerse canlı ve eylemlerin devamlılığını hissettirmektedir: Olmakta, dolmakta, solmakta,…vs. örnekler bizi doğrular yapıdadır. “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden” dizesi basit bir emir cümlesi gibi görünse de hakikatte âhenk ve çağrışım yüklüdür. Buradan hareketle şairin şiir dilini yakaladığı kanaatindeyiz. Şiiri okudukça, bize “yeter artık” dedirtmeyen duyguyu şiirin kendi lisanında buluyoruz.

Şiire genel çerçevesi içerisinde bakıldığında ilk dikkati çeken hususlardan birisi canlı bir tabiat tasviridir. Hâşim’in kelimelerle çizdiği bu hârikulâde manzara O’nun bir ressam kadar ince ruhlu oluşunu gösterir. A. Hamdi Tanpınar, Hâşim’in bu yönüyle ilgili kanaatini, “…belki acemi ve biraz kekeleyen bir lisanla da olsa hilkat onu bir nev’i ressam yaratmıştı,” şeklinde ifade etmektedir.

Şairin bulunduğu ortam, dış mekan, batan güneşle birlikte karanlık bir geceye hazırlanıyor. Bu hazırlanmada karamsarlık, tedirginlik, üzüntü ve korkunun, hayatının son demlerine gelmiş, hazanlarını yaşayan insanların hâlet-i ruhiyelerindeki manevi baskısını ve vicdani sorumluluğunu hissetmekteyiz. “Merdiven” de, ancak muhteva ve şairinin duygu dünyası ile izah edilebilir. Hâşim, seçtiği kelimeler ve bu kelimelerin yan yana gelişinden doğan âhenkle, kullandığı renklerle ve çizdiği tablolarla kendi dünyasında oluşturduğu îtibâri âlemin kapılarını bizler için aralamaktadır. Bize de samimiyetle o kapıdan içeri adım atarak Hâşim’in iç dünyasına kısa süreli de olsa konuk olmak düşüyor.

Ünlü Şair Ahmet Haşim'in Birbirinden Güzel En İyi 15 Şiiri

Ahmet Haşim Şiirleri

Ahmet Haşim yılında Bağdat’ta dünyaya gelmiştir. Babasının memur olmasından dolayı sürekli olarak şehir değiştirmil ve farklı yerlerde büyümüştür. Annesi hayatını kaybedince 12 yaşında babasıyla birlikte İstanbul’a gelmiştir. Galatasaray Sultanisi’ne yatılı olarak verildikten sonra şiire merak saldı ve o zamandan itibaren şiir yazdı. Ahmet Haşim 4 Haziran yılında hayatını kaybetti.Şair öldüğünde geriye birçok eser bıraktı. Bu içeriğimizde sizler için tıpkı Ahmet Haşim sözleri içeriğinde olduğu gibi en güzel sözler ve kısa Ahmet Haşim aşk şiirlerini derledik.

Ahmet Haşim'in sembolist şiirleri;

1. Merdiven

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak

 

Sular sarardı yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

 

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

 

Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

Ahmet Haşim Şiirleri


2. Bir Günün Sonunda Arzu

Yorgun gözümün halkalarında

Güller gibi fecr oldu nümayan,

Güller gibi sonsuz, iri güller

Güller ki kamıştan daha nalan;

Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar

Tekrarını ömrün eder ilân.

Kuşlar mıdır onlar ki her akşam

Alemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam

Bir sırma kemerdir suya baksam;

Üstümde sema kavs-i mutalsam!

Akşam, yine akşam, yine akşam

Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Ahmet Haşim Şiirleri


3. Karanfil

Yarin dudağından getirilmiş

Bir katre alevdir bu karanfil,

Gönlüm acısından bunu bildi!

 

Düştükçe vurulmuş gibi, yer yer

Kızgın kokusundan kelebekler;

Gönlüm ona pervane kesildi.

Ahmet Haşim Şiirleri


4. Ağaç

Gün bitti. Ağaçta neş`e söndü.

Yaprak ateş oldu, kuş da yakut;

Yaprakla kuşun parıltısından

Havuzun suyu erguvana döndü.

Ahmet Haşim Şiirleri


5. Orman

Su değil, mesimin havası akan

Duyduğun yaprağın, dalın sesidir

Suda yıldızların parıltısıdır

Bu karanlıkta bazı bazı çakan

Ahmet Haşim Şiirleri


6. Mukaddime

Zannetme ki güldür, ne de lale,

Âteş doludur, tutma yanarsın,

Karşında şu gülgûn piyale

 

İçmişti Fuzûlî bu alevden,

Düşmüştü bu iksîr ile mecnûn

Şi'rin sana anlattığı hâle

 

Yanmakta bu sâgardan içenler,

Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı,

Baştan başa efgân ile nâle

 

Âteş doludur, tutma yanarsın,

Karşında şu gülgûn piyale

Ahmet Haşim Şiirleri


7. Akşam Yine Toplandı Derinde

Canan gülüyor eski yerinde

Canan ki gündüzleri gelmez

Akşam görünür havuz üzerinde,

 

Mehtab, kemer taze belinde

Üstünde sema, gizli bir örtü

Yıldızlar, onun gülüdür elinde

Ahmet Haşim Şiirleri


8. Parıltı

Ateş gibi bir nehr akıyordu

Ruhumla o ruhun arasından

Bahsetti derinden ona halim

Aşkın bu onulmaz yarasından.

 

Vurdukça bu nehrin ona aksi

Kaçtım o bakıştan, o dudaktan

Baktım ona sesizce uzaktan

Vurdukça bu aşkın ona aksi

Ahmet Haşim Şiirleri


9. Bahçe

Bir Acem bahçesi, bir seccade

Dolduran havzı ateşten bade.

Ne kadar gamlı bu akşam vakti

Bakışın benzemiyor mutade.

 

Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar

Dalmış üstündeki kuşlar yâda.

Bize bir zevk-i tahattur kaldı

Bu sönen, gölgelenen dünyada.

Ahmet Haşim Şiirleri


Bir Yaz Gecesi Hatırası

İşveyle, fısıltıyla, gülüşle

Olmuş sebi sevda yine bihap

Oklar gibi saplanmada kalbe

Düştükçe semadan yere mehtap

 

Buseyle kilitlenmiş ağızlar

Gözler neler eyler neler israp!..

Uçmakta bu ateşli havada

Vuslat demi bir kuş gibi bitap

Ahmet Haşim Şiirleri


Gece

Titreyen ellerimle penceremi

Açtım âfak-ı leyle karşı Yine

Gecenin gölgeden menâzırına

İmtizâc eylemiş nücûm-ı bahâr

 

Sihr-i eb'ad içinde şimdi gümüş

Bir sehâb andıran miyâh uyumuş..

Kalb-i şeydâ-yı leyl olan rüzgâr

Esiyor gölgelerde velvelekâr

 

Ah o bir aşk-ı bî-tenâhi mi

Geceden, tûde-i menâzırdan

Yükselen ra’şe-i hümâr ü buhâr?

 

Sanki hulyâ-yi vasla müstağrak

Şeb-i bir ıtr-ı hisle doldurarak

Dolaşan, titreşen kadınlardı

 

Sanki bir savt-ı gâib ü mühtez

Kalbe bir aşk-ı bî-vefâ yetmez

“Seviniz, muttasıl sevin!” derdi!

Ahmet Haşim Şiirleri


Bülbül

Bir gamlı hazânın seherinde,

Isrâra ne hâcet yine bülbül?

 

Bil, kalbimizin bahçelerinde,

Cân verdi senin söylediğin gül.

 

Savrulmada gül şimdi havada,

Gün doğmada bir başka ziyâda.

Ahmet Haşim Şiirleri


O Eski Hücreye Benzer Ki

Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri

Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi.

 

Gubar-ı ye's ü fena sinmiş orda elvana

Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana.

 

Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar

Uyur mekaabir-i minada bi-ümid-i bahar.

 

Bu penbe gül, bu gül ağır ağır erimiş

Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.

 

Ocak harab ü tehi, lamba kimsesiz, a'ma

Bu samt-ı haste eder hüzn ü uzleti ima.

 

Soluk cidara asılmış, durur garik-i melal

O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal

 

O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi

Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri

Ahmet Haşim Şiirleri


Karanlık

Aşkın bu karanlık gecesinde

Bülbül yine vahşi müterennim

Mecnûn'u terk etti mi Leylâ?

Vahşî sesi firkat sesi sandım.

 

Aşkın bu karanlık gecesinde,

Hicrânımı duydum, seni andım,

Firkatzede bülbül gibi yandım.

Ahmet Haşim Şiirleri


Havuz

Akşam yine toplandı derinde

 

Canan gülüyor eski yerinde

Canan ki gündüzleri gelmez

Akşam görünür havz üzerinde,

 

Meh-tab kemer taze belinde

Üstünde sema gizli bir örtü

Yıldızlar onun güldür elinde

Ahmet Haşim Şiirleri

Mücahit Kılıç

BÜLBÜL1

Bir gamlı hazânın seherinde

Isrâra ne hâcet yine bülbül?

Bil, kalbimizin bahçelerinde

Can verdi senin söylediğin gül!

Savrulmada gül şimdi havâda

Gün doğmada bir başka ziyâda

Modern Türk şiirinin2 kurucuları arasında sayılan ve kaleme aldığı başarılı şiirleriyle edebiyatımızda önemli bir yeri olan Ahmet Haşim&#;in şiiri, Fransız sembolist ve empresyonistlerin ışığında gelişir ve hayatının o melankolik havasıyla harmanlanarak ortaya çıkar. Haşim&#;in şiirlerinde görülen başlıca edebî akımlar &#;sembolizm ve empresyonizm&#;dir. Haşim, poetikasından da anlaşılacağı üzere şiiri; saf ve bireysel koldan ilerleyen bir olgu olarak görmektedir. Onun için şiirde ahenk anlamdan önce gelir. Bu şiirlerinden birisi de &#;Bülbül&#; adlı şiiridir.

HAŞİM&#;İN ŞİİRİNE GENEL BİR BAKIŞ

&#;İlk şiirini yılında Mecmua-i Edebiyye&#;de yayınlayan Haşim&#;in, bu tarihten &#;e kadar devam eden safhada en çok beğendiği şairler Hâmid, Muallim Naci, Fikret ve Cenab&#;dır. Bu süre içinde bir yandan Fransız şiiri ile temasa geçen şair, yerli tesirlerden hızla sıyrılarak &#;den sonra yeni bir şahsiyetle ortaya çıkar.&#; (AKYÜZ, s. ).

Haşim, şiire başladıktan sonra yaşadığı gelişmeyle birlikte artık Fransız şiirine yönelen ve edebî akımların etkisiyle şiirler yazmaya başlamıştır. Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar3 adlı yazısında da yine onun şiirini eleştiren ve anlamsız bulanlara karşı tenkitlerini yapmıştır ve bu yazı onun poetikasını ortaya koyar.

Şiirlerinin konusu &#;ben&#; olan şair, şiirde toplumcu bir sanat anlayışını değil, bireysel bir anlayışı işlemiştir. Üyesi olduğu Fecr-i Âtî4 topluluğunda adından söz ettiren ve ilerleyen zamanlarda hareketin öne çıkan tek şairi olmuştur. Bir kısım şairler önce bireysel şiir yazıp daha sonra memleketin durumundan dolayı bu görüşten vazgeçtiklerini söyleseler dahi, Haşim bu sanat anlayışını hep aynı çizgide sürdürmüştür.

HAŞİM&#;İN ŞİİRLERİNDE GÖRÜLEN EDEBÎ AKIMLAR

Haşim&#;in şiirlerinde görülen başlıca edebî akımlar &#;sembolizm ve empresyonizm&#;dir. Poetikasından da anlaşılacağı üzere şiiri saf ve bireysel koldan ilerleyen bir olgu olarak görmektedir. Onun için şiirde ahenk anlamdan önce gelir. Mallerme&#;in şiir anlayışı Haşim&#;de de görülür. Mallerne şiir hakkında: &#;Şiir bir fikri, bir duyguyu ahenkle, sembolle anlatan edebî bir melodidir.&#; (ÇETİŞLİ, s. ) demektedir. Haşim de bu görüşün paralelinde bir ifadeyi poetikasında kullanmıştır.

&#;Şairin lisanı &#;nesir&#; gibi anlaşılmak için değil, fakat duyulmak üzere vücut bulmuş, mûsikî ile söz arasında, sözden ziyade musikiye yakın mutavassıt bir lisandır.&#; (ÇETİŞLİ, s. ).

BÜLBÜL ŞİİRİ

Konu: Bübülün güle olan hasreti ve bu hasretin neticesinde oluşan hisler.

Tema: Divan şiirinden itibaren mazmunlaşan gül ve bülbül hikâyesine atıfla şiirde bir hasret ve bekleyiş hissettirilmiştir.

Şekil Özellikleri: Bir dörtlük ve bir beyitle yazılmıştır.

İmgeler: Gül, Bülbül, Hazan, Seher

ŞİİR TAHLİLİ

&#;Bir gamlı hazânın seherinde

Isrâra ne hâcet yine bülbül?&#;

Haşim, çocukluk yıllarını adeta bir travma ile geçirmiştir. Küçük yaşta kaybettiği annesi ve geldiği İstanbul, onda bir melankolinin oluşmasında etkili olmuştur. İçine kapanık ve karamsar bir şekilde büyüyen Haşim&#;in bu özellikleri şüphesiz şiirine de yansımaktadır. Nitekim şiirin ilk mısraında kullandığı kelimeler &#;gam&#; ve &#;hazan&#;dır. Gam; dert, hüzün demektir ve hazan da hüznün mevsimidir. Melankolikler için de sarı renk ve sonbahar, sonbaharın döktüğü kurumuş yapraklar adeta hüznün birer vesikasıdır. &#;Israra ne hâcet yine bülbül&#; mısraında da şair, gül-bülbül hikâyesine atıfta bulunmuştur. Bülbül, gülün yine her gün olduğu gibi açılışını izlemek ister ve bir türlü göremediği o güzellik için ötmeye başlar ve buna uzun süre devam eder. Haşim de burada artık bülbüle ısrar etmemesini yani ümidini kesmesini söylemektedir. Bu, tam bir melankoli hâlidir.

   &#;Bil, kalbimizin bahçelerinde

   Can verdi senin söylediğin gül!&#;

Yine bu mısralarda gül-bülbül hikâyesinin işleyişi devam etmektedir. Bülbül gülün açılması için kendisini gülün dikenine batırır ve onun göğsünden akan kanla gül kırmızı bir renkle açar. Bahçedeki diğer gülleri gözü görmeyen bülbül, canı pahasına da olsa gülü o hâlde görmek ister. Haşim de &#;Can verdi senin söylediğin gül&#; diyerek o gülün artık öldüğünü söylemektedir. Divan şiirinin en çok kullanılan mazmunlarından birisi olmasından yola çıkarsak bu gülün ölmesini divan şiirinin de artık edebiyat sahnesinden çekilmesine bağlayabiliriz.

   &#;Savrulmada gül şimdi havâda

   Gün doğmada bir başka ziyâda&#;

Haşim&#;in, şiirinde en çok işlediği zaman dilimi güneşin doğmaya veya batmaya başladığı zamanlardır. Özellikle güneşin batışı esnasında oluşan kızıllık, adeta onun ruh hâlini yansıtır. Haşim için gözlerden uzak ve kendi içine kapanık bir vakit en ideal olan vakittir. Gülün savrulması da, artık işlediği gül-bülbül hikâyesinin de bittiğinin bir göstergesi olarak ele alınabilmektedir.

Eylül &#;Dergâh&#;

2Türk Edebiyatında Ahmet Haşim, Yahya Kemal ve Mehmet Akif&#;in şiirleriyle oluşan ve gelişen şiirdir.

3 5 Ağustos , Dergâh s.

4 Edebiyatımızda Servet-i Fünûn topluluğunun ardından ortaya çıkan ve bir bildiri ile kuruluşunu ilan eden ilk topluluktur. yılları arasında edebiyatımızda yer edinmiştir.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir