kütahya depremi 1970 / Süleyman Demirel'in Kütahya Ziyareti - Film Arşivi

Kütahya Depremi 1970

kütahya depremi 1970

1970 Gediz depremi

Başlığın diğer anlamları için Gediz sayfasına bakınız.

Türkiye üzerinde 1970 Gediz depremi
1970 Gediz depremi
UTC zamanı 1970-03-28 21:02:24
Yerel tarih 28 Mart 1970, 23:05[1]
Yerel saat
Büyüklük 7.2 Mw[1]
Etkilenen ülkeler/bölgeler Türkiye
Kayıplar 1.086 ölü, 1.260 yaralı[1]

1970 Gediz depremi, 28 Mart 1970 tarihinde, mahallî saatla 23.00'ten az sonra, merkezi Kütahya'nın batısındaki Gediz yöresinde meydana gelen deprem.

Depremde Batı Anadolu sarsılmıştır. Bu depremi daha başka sarsıntılar takip etmiş ve haftalar sonra dahi farklı büyüklükte sarsıntılar ve ufak depremler hissedilmiştir. Depremin dış merkezi 39.2°N ve 29.5°E olarak verilmektedir. Sarsıntının büyüklüğü Richter ölçüsüne göre 7,6 idi. Depremin menşei tektoniktir.

Yaklaşık olarak 3000 km2 genişliğindeki sarsıntı alanında takriben 3500 ev tamamen yıkılmış, 7000 ev ağır surette ve 10.600 den fazla bina da fazla ölçüde hasara uğramıştır. 33.000 aile, yaklaşık olarak 80.000 kişi barınaksız kalmış, 6 saniye süren depremde 800 kişi(yabancı kaynaklarda 1086 kişi) ölmüş ve 520 (yabancı kaynaklarda 1260 kişi) yaralanmıştır.
Deprem sonrasında yıkılan ve tamamen harabeye dönüşen şehrin Uşak yolu üzerinde 7 km ilerisine Kadınlar Pazarı denilen mevkiiye yeniden bir şehir kurulmuş ve yıkılan şehre "Eski Gediz" adı verilmiştir.
Kadınlar Pazarı mevkii Gediz'in 7 km güneyinde Şaphane Dağı eteklerinde yer alır. Kütahya ve çevresinde etkin olan diğer depremler ise 1928 Emet 6.2, 1944 Şaphane 6.2, 1970 Gediz 7.2, 1970 Çavdarhisar 5.9 ve 2011 Simav 5,9 bu depremler bölgede ağır hasar vermiştir.

Kaynakça[değiştir

28 MART 1970 GEDİZ DEPREMİ AĞIT - Video

256 views
Gediz Depremi, 28 Mart 1970 tarihinde, mahallî saatla 23.00'ten az sonra, merkezi Kütahya'nın batısındaki Gediz yöresinde meydana gelen deprem.
Depremde Batı Anadolu sarsılmıştır. Bu depremi daha başka sarsıntılar takip etmiş ve haftalar sonra dahi farklı büyüklükte sarsıntılar ve ufak depremler hissedilmiştir. Depremin dış merkezi 39.2°N ve 29.5°E olarak verilmektedir. Sarsıntının büyüklüğü Richter ölçüsüne göre 7,6 idi. Depremin menşei tektoniktir.
Yaklaşık olarak 3000 km2 genişliğindeki sarsıntı alanında takriben 3500 ev tamamen yıkılmış, 7000 ev ağır surette ve 10.600 den fazla bina da fazla ölçüde hasara uğramıştır. 33.000 aile, yaklaşık olarak 80.000 kişi barınaksız kalmış, 6 saniye süren depremde 800 kişi(yabancı kaynaklarda 1086 kişi) ölmüş ve 520 (yabancı kaynaklarda 1260 kişi) yaralanmıştır.
Deprem sonrasında yıkılan ve tamamen harabeye dönüşen şehrin Uşak yolu üzerinde 7 km ilerisine yeniden bir şehir kurulmuş ve yıkılan şehre "Eski Gediz" adı verilmiştir.
Kütahya ve çevresinde etkin olan diğer depremler ise 1928 Emet 6.2, 1944 Şaphane 6.2, 1970 Gediz 7.2, 1970 Çavdarhisar 5.9 ve 2011 Simav 5,9 bu depremler bölgede ağır hasar vermiştir. https://www.facebook.com/kutahyaarsiv

Comments

  • Bekir Gülben
    Allahım kimseyi o günleri kimseye bir daha göstermesi amin
  • Fatmaibrahim Gurpınar
    Ahlakına bahseden arkadaş sen kimin ahlaksızlık görünce konuşuyorsun ayıp senin yaptığın aradan kirlenme geçmiş

HAKEM KURULU Prof.Dr.Ali AKTAN Prof.Dr.Coşkun Doç.Dr.Mimar Can AKTAN Prof.Dr.ŞerifAKTAŞ TÜRKKAHRAMAN Prof.Dr.Gül AKYILMAZ Doç.Dr.Aslan YİĞİDİM Prof.Dr.Mehmet ALPARGU Erciyes Üniversitesi Dokuz Eylül Prof.Dr.Ali ARSEVEN Prof.Dr.Münir Üniversitesi Gazi Üniversitesi ATALAR Prof.Dr.Haiil CÎN Selçuk Üniversitesi Sakarya Prof.Dr.Ömer Faruk ÇOLAK Üniversitesi Gazi Üniversitesi Prof.Dr.Salim ÇÖHÇE Prof.Dr.Özcan Gaziosmanpaşa Üniversitesi Çağ DEMİREL Prof.Dr.Aslan EREN Üniversitesi Muğia Üniversitesi Prof.Dr.Mustafa ERKAL Prof.Dr.Reşat İnönü Üniversitesi Hacettepe GENÇ Prof.Dr.Osman HORATA Üniversitesi Muğia Üniversitesi Prof.Dr.Saim KAPTAN İstanbul Üniversitesi Gazı Prof.Dr.Mustafa KESKİN Üniversitesi Hacettepe Prof.Dr.Nizametıin KOÇ Üniversitesi Gazi Üniversitesi Prof.Dr.Cemal KURNAZ Erciyes Üniversitesi Ankara Prof.Dr.Ahmct MERMER Üniversitesi Gazi Üniversitesi Prof.Dr.İlhan ÖZAY Prof.Dr.İsmail Gazi Üniversitesi istanbul ÖZÇELİK Prof.Dr.Bilal Murat Üniversitesi Kırıkkale Üniversitesi ÖZGÜVEN Prof.Dr.Cihal ÖZÜNDER Süleyman Demirel Üniversitesi Prof.Dr,Mustafa ÖZTÜRK Hacettepe Üniversitesi Fırat Prof.Dr.Hikmct TİMUR Prof.Dr.M. Üniversitesi Hacettepe Akir TURAL Prof.Dr.Ahmet UÖUR Üniversitesi Gazi Üniversitesi Prof.Dr.Mehmet ÜNAL Erciyes Üniversitesi Ankara Prof.Dr.Çağatay ÜNÜSAN Üniversitesi Selçuk Üniversitesi Prof.Dr.Alemdar YALÇIN Gazi Üniversitesi Gazi Prof.Dr.E.Sernih YALÇIN Üniversitesi Bahçcşchir Prof.Dr.Feridun YENİSEY Üniversitesi Fırat Üniversitesi Doç.Dr.Ergu»öz AKÇORA Selçuk Üniversitesi Merkez Doç.Dr.Taîıir AKGEMCİ Bankası Kırıkkale Üniversitesi Doç.Dr.Songül ALTINIŞIK Hacettepe Üniversitesi Kırıkkale Doç.Dr.Ahmet BİLGİN Üniversitesi Marmara Doç.Dr.Nurctlin BİLİCİ Doç.Dr.Yakup Üniversitesi İstanbul Üniversitesi ÇELİK Doç.Dr.Müncvvcr ölçüm Kırıkkale Üniversitesi Kırıkkale ÇETİN Doç.Dr.Aydın GÜLAN Üniversitesi Gazi Üniversitesi Doç.Dr.Mehmet KARA Doç.Dr.Ahmet Gazi Üniversitesi Kırıkkale KARTAL Doç.Dr.Çetin PEKACAR Üniversitesi Gazi Üniversitesi Doç.Dr.Cumhur ŞAHİN Kırıkkale Üniversitesi Kırıkkale Doc.Dr.ibrahim ŞAHİN Doc.Dr.Halc Ünivcrsilesi Kırıkkale Üniversitesi ŞIVGIN Doç.Dr.A.Nezihi TURAN Gazi Üniversitesi Doç.Dr.K.Nuri TURANBOY KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ DERGİSİ,3/2003 BİLİM YOLU "Artık duramayız, behemehal ileri gideceğiz*. ■m KU HSUKKAIE t) H tVER9İTE St 1992 GEDİZ DEPREMİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ Considering Gediz Earthquake Dolunay ŞENOL * Bilindiği gibi depremlerin oluş sıklığım, şiddetini, dolayısıyla can ve mal kaybını önemli ölçüde belirleyen unsur/ bölgenin jeolojik yapısıdır. Bölgede bulunan faylar ve bu fayların derinliği bölgenin depremselliğinde son derece etkindir. Ayrıca "deprems el ligin önemli bir unsuru olan tektonik etkinlik depremlerin oluşumu ile doğrudan ilişkilidir. Farklı tektonik özellik gösteren bölgelerin depremsellikleri birbirinden farklıdır. Genel bir tanımla bir bölgenin depremselliği o bölgenin tektonik etkinliğinin fonksiyonu şeklinde tanımlanabilir." (Bağcı ve diğerleri, 1996a:97). Batı Anadolu, ülkemizin gerek nüfus, gerekse de endüstri yoğunluğunun en. fazla olduğu bölgesi' olarak bilinir. Bu bölgede sık sık depremlerin olduğu ve şiddetlerinin de bazen oldukça yüksek olduğu tarih içindeki tecrübelerle tespit edilmiştir. Böyle bir' bölgede muhtemel büyük bir depremin çok sayıda can ve mal kaybına sebep olacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bu sebeple, depremin olmasını engelleyemeyeceğimize göre muhtemel bir depremdeki can ve mal kaybını en aza indirebilmek için bölgenin tektonik özelliklerinin, aktif ve muhtemel aktif faylarının tespit edilmesi ve bölgenin depremselliğinin sürekli kontrol altında tutulmasının faydası büyüktür. ' 1. Batı Anadolu Derem Kuşağı ve Özellikleri ■ Bu bölge ile ilgili "Fay düzlemi çözümleri Batı Anadolu ve kuzey Ege'nin kuzey-güney yönlü uzanımlarından etkilendiğini, bölgede doğu-batı sıkışması olduğunu ortaya koymaktadır. Bu tektonik yapılanma bölgede doğu-batı yönlü graben sistemlerinin yoğunluk kazanmasına ve temelde. ■'" Yrd. Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bolümü. yörede izlenen deprem aktivitesine neden olmaktadır." (Türkelli ve diğerleri, 1996:32). Tüm bunlar bölgenin deprem aktivitesini son derece artırmaktadır. Görüldüğü gibi Batı Anadolu'nun depremselliği dikkat çekici boyutlardadır. Bölgenin sığ ve derin odaklı depremleri doğudan batıya doğru diziliyor. Bu bölgede iki adet yay şeklinde deprem kuşağı tanımlanmaktadır. Ege Denizi adalar yay kuşağı ve Kıbrıs yay kuşağı olarak adlandırılan bu deprem kuşaklan, Burdur yakınlarında kesişmektedir. Bu depremlerin çoğunlukla normal ve önemli doğrultu atım bileşenine sahip normal, kısmen de doğrultu atımlı faylanmalarla ilişkili oldukları tespit edilmiştir. "Bölgedeki sistoteknik yapılar, yaklaşık doğu-batı doğrultum bir dizi eğim atımlı normal fayların oluşturduğu graben sistemler: olarak bilinmektedir. Gediz, büyük ve küçük menderes vadileri, Saros. Edremit, Gökoya, Gemlik, İzmit Körfezleri, İznik ve Sapanca Gölleri bv. aktif grabenlerin belli başlı örnekleridir." (Bağcı ve diğerleri, 1996b:118). Depremsellik riski son derece yüksek olan Batı Anadolu'da açılrm rejimi hakim bir durumdadır. Bu açılma rejimi sonucunda ortaya çıkaı graben ve hors yapılarına bu bölgede büyük oranda rastlanılmakta ve bı sebeple de depremsellik günümüzde de devam etmektedir. Özellikle günümüzde İzmir, Manisa, Denizli, Muğla, Antalya ve Burdur civar büyüklü küçüklü aktif faylarla çevrilidir. Bölgenin yükselmekte olduğumu ispatı olarak Menderes Gediz grabenleri gösterilmektedir. Bu grabenle bölgede genellikle doğu-batı doğrultusunda yer alıyor. Ülkeni] güneybatısında horslardan grabenlere doğru- gençleşen belirgin derecri blok fayların varlığı tespit edilmiştir. ■ Yapılan çalışmalar sonucunda, güneybatı Anadolu'nun yılda 13.; rnrn/yıl hızla, kuzey-güney yönünde açıldığı tespit edilmiştir. Buna ilav olarak bölgede kuzeydoğu- güneybatı. ve kuzeybah-güneybatr yönlerind fayların olduğu da bilinmektedir. Burada bahsedilen tüm faktörlerin etkis ile Batı Anadolu yoğun bir depremselliğe maruz kalmaktadır (Kalafat v diğerleri, 1996:66-67). Batı. Anadolu'da oluşan depremlerin geneldeki oda derinliğinin 10 ila 20 km. arasında değiştiği de tespit edilmiştir. Bu kadar aktif olan bir bölge tabii olarak sürekli bir inceleme altınd bulundurulmaktadır. Bölgede yapılan fay düzlemleri çözümleri GPS (Glob£ Positioning System) ölçümleri ve arazi gözlemleri, bölgede oldukça etkili bi gerilme rejiminin olduğunu ortaya koymuştur. Miosen'den başlayara kuzey- güney doğrultusunda en az % 70'lik bir açılmaya uğrayan Ba Anadolu'da bunların sonucu olarak fay sistemleri gelişmiştir. Bahsedilen fayların bölgedeki gerilmenin ürünü ve en etkin kanı olduğu belirtilmektedir. " Bunun yanında Anadolu'nun batısında özellik] Ege'de doğurbatı doğrultulü normal fayların yanı sıra, doğrultu atımlı fa tektoniği sonucu kuzeydoğu- güneybatı yönlü bir dizi doğrultu atımlı fay ve bunlara bağlı çek-ayır pulbafort) türde havzalar gelişmiştir." (Türkelli ve diğerleri, 1996:36-7). Bölgedeki mekanizma çözümlerine bakıldığında genelde- "normal faylanmanın hakim olduğu, nadiren de doğrultu atımlı faylanmanm görüldüğünü tespit etmek mümkündür. Ülkemiz birinci derce deprem kuşağı .üzerinde bulunduğu ve etkin deprem kuşaklarından birisinin de Batı Anadolu Deprem Kuşağı olduğunu daha önce belirtmiştik. Ancak batı Anadolu aktif deprem bölgesi olmasına rağmen oldukça sığ odaklıdır. Bu bölgedeki depremlerin genellikle doğu-batı doğrultulu graben sistemlerle ilişkili olduğu kabul edilir. Tarih içinde 93 tane depremin bölgeyi oldukça etkilediği tespit edilmiştir. Bu tahripkar depremler binlerce insanın ölmesine, yaralanmasına veya sakat kalmasına ve binlerce de binanın yıkılıp hasar görmesine sebep olmuştur. Bu arada Milattan önceki devirlerden beri bu bölgede görülen depremlerden ve bu depremlerin şiddetinden dolayı çok sayıda şehir ortadan kalmış, çok sayıdaki şehrin de yerleşim yeri değiştirilmek zorunda kalınmıştır. Tarih içindeki depremler, özellikle M.S. 1900'lerde oluşmuş bölgedeki depremlere bakıldığında depreme etkinliğinin Marmara bölgesinde ve Midilli, Sakız, İzmir, Aydın, Rodos yönüne doğru yoğunlaştığını görmek mümkündür.. Bu da bölgede genellikle düşey yer hareketlerinin hakimiyetini gösteriyor.; Ayrıca bunlar bölgeye tektonik karakterini veren grabenlerin aktifliğinin de birer göstergesidir (Türkelli, 1996:38). Bölgede bu güne değin çok sayıda depremin meydana gelmiş olması, bundan sonrada olacağının bir göstergesi olduğundan, aynca bilimsel çalışmaların da bölgede deprem potansiyeli yüksek diri fayların olduğunu göstermesi, bölgenin deprem konusundaki duyarlılığının bir göstergesidir. Bu sebeple, bölgede olması muhtemel bir depremde can ve mal kaybının yüksek olmaması için bölgenin tektonik özelliklerinin ve aktif fayların bilinmesinin önemi son derece büyüktür. 2. Gediz Depremi ve Özellikleri Makrosismik incelemelere göre episantr Kütahya ili Gediz kasabasının güneyinden başlayıp kuzeybatı istikametindeki Karaköy'e doğru uzanan (Erinç ve Diğerleri, 1970: 5) dar bir alanda 28 Mart 1970 tarihinde meydana geldiği tespit edilen deprem, tarihe Gediz depremi olarak geçmiştir. Bütün Ege ve Marmara bölgesinde şiddetli bir şekilde hissedilmiş olan deprem, Makrosismik olarak birkaç yüz bin kilometrekareyi aşmak suretiyle, geniş bir alanda deprem hissedilmiş olmasına rağmen,Jeomorfolojik değişiklikler, depremin şiddeti meydana getirmiş olduğu hasar ve zayiat, Gediz bölgesinde kuvvetli, olduğu için dikkatler bu bölge üzerinde yoğunlaşmıştır. "...İsoseist haritasındaki VI şiddet eğrisinin içinde kalan; yani Mercalli-Siebere skalasma göre "şiddetli deprem" derecesi arz eden sahaları, depremin esas etki alanı olarak kabul ettiğimiz taktirde, bu alanın batıda Demirci'den, doğuda Altıntaş çevresine kadar 120 Km. uzunlukta ve N-S doğrultusunda Emet kuzeyinden güneyde Uşak yolu üzerindeki Gölcük'e kadar 60 Km. genişlikte olduğu, yüzölçümünün de 3500 Km.- 2, yi geçtiği ortaya çıkar." (Erdinç ve diğerleri, 1970: 5). Deprem, genellikle şiddet açısından Kütahya ilini hedef almış gibi görünse de Demirci civarıyla da Manisa ilinin küçük bir bölümünü etkisi altına almıştır. Depremin şiddetinin yoğun olarak hissedildiği bölgenin eri belirgin özelliği reliefin kuvvetli, nüfus yoğunluğunun düşük olmasıdır. Kütahya ilinin depreme en fazla maruz kalan iki kasabasından birisi olan Gediz'in 1970 depremi öncesi nüfusunun 7500, Emet'in nüfusunun da 4800 (Erinç ve diğerleri, 1970: 6) olduğu biliniyor. Yöre halkı büyük oranda ova, ova kenarları ve alçak yamaçlarda kurulmuş, olan köylerde yaşamaktadır. Ayrıca nüfus yoğunluğunun da "oldukça düşük olması ölü sayısını azaltmış ancak hasar ve kayıp oranlan, oldukça yüksek olmuştur. a. Gediz'in Tarihinde Geçirmiş Olduğu Felaketler Gediz: sel baskını, toprak kayması ve deprem felaketinin oluşmasına uygun tektonik yapısı dolayısı ile yerleşim yeri olarak kullanılmaya başlandığı tarihten itibaren sık sık tabi afetlere maruz kalmıştır. Yörede 187*5, 1901,- 1911 ve 1945 yıllarında sel felaketleri meydana gelmiş, bu felaketlerde toplam 88 kişi hayatını kaybetmiştir (Gediz, 1991:2). Bölge tarih içinde çeşitli zamanlarda ölümle noktalanmayan ancak ufak çaplı da olsa mal kayıplarına sebep olan sellere sahne olmuştur. Bölge için' sel tehlikesi bölgenin yapısı dolayısıyla 'gündemden çok fazla düşmeyen bir faktördür. Her ne kadar bölge zaman içinde sel baskını, toprak kayması gibi felaketlere maruz kalmış olsa da bölgenin en büyük tehlikesi olma özelliğini depremler sürekli muhafaza etmiştir. Bu durum efsanelere dahi yansımıştır. Efsaneye göre Gediz kasabasının kurulmuş bulunduğu yerdeki kayalar, bölgede meydana gelen güçlü bir volkanik depremde parçalanmış, şimdiki kasabanın kurulduğu bölgede bulunan göldeki su tamamen boşalarak, c zamanlar adı Gedenos olan yerleşim'yerini tamamen ■ ortadan kaldırarak haritadan ve tarihıen silmiştir (Gediz, 1991: 2). • ■ ' Görüldüğü gibi çok önceki tarihlerden bugüne Gediz'in kaderinde deprem çok önemli bir rol oynamıştır.; Bunu depremlerin efsanelere konu olmasından da anlamak mümkün. . Gediz'in tarihinde görülen can ve mal kaybının büyük olduğu birkaç belli başlı deprem şunlardır: 25 Haziran 1944 tarihinde sabah 7.20'de 8 şiddetinde bir deprem olmuş, 20 kişinin öldüğü bu depremde 3500 ev hasara uğramıştır. Gediz üzerinde etkisi en büyük olan deprem hiç şüphesiz 28 Mart 1970 tarihli depremdir. Bilindiği gibi bu depremde depremle birlikte başlayan yangın dolayısıyla can ve mal kaybı büyük olmuştur. 1086 kişinin Öldüğü, 1260 kişinin yaralandığı ve tarihe Gediz depremi'Olarak geçen'bu depremde hemen hemen depremden etkilenmeyen bina kalmamıştır. Yörede Gediz depremine en yakın tarihli deprem olarak 1969 yılındaki Demirci depremi görülmektedir. Makrosismik olarak Ege ve Marmara bölgelerinin tamamında hissedilen deprem, Demirci, Simav ve Sındırgı istikametindeki köylerde 1200'den fazla evin yıkılmasına sebep olmuştur. Ancak Pleistoseist sahada dokuzu aşan şiddeti ve gerek sebep olduğu 1000'i aşan can kaybı, gerekse de sebep olduğu hasar miktarı açısından bu bölgede bilinen en şiddetli ve tahripkar sarsıntı, Gediz depremi olarak kabul edilmektedir. b. Deprem Alanının Yapısı Gediz ve civarındaki kırık ve kırık sistemleri depremin şiddetinin arttığı yerleri göstermektedir. Özellikle Gediz'in yerleşim sahası incelendiğinde iki fayın birbiriyle kesiştiği dikkati çekiyor. İki fayın bu bölgede .kesişmiş olması da depremin şiddetinin ve zayiatın bu bölgede oldukça Fazla olmasına yol açmıştır. Depremin şiddeti dolayısıyla meydana gelen hasar miktarında, zemin tabiatının etkisinin de büyük olduğu kabul edilen bir diğer gerçektir. Deprem bölgeleri incelendiğinde, bazı sahalarda deprem şiddetinin arttığı, ancak, yakın sahalarda odacıklar şeklinde deprem şiddetinin daha az veya daha fazla görüldüğü dikkati çeker. «Burada deprem şiddetinde zemin tabiatının etkisini kabul etmek gerekiyor. 1970 Gediz depremi etki'alanına baktığımızda bunun örneklerini göstermek mümkün. Jeomorfolojik ■ açıdan çukurların daha şiddetli sarsılmakta olduğu kabul edilmesine rağmen, aynı özellikleri gösteren sahalarla çevrelenen Şap hane-Katrancı dağlan ile Akdağ, Simav-Demirci dağlarının, depremden diğer yörelere göre daha az zarar görmüş oldukları bilinmektedir. Bu durumu, dislokasyon hatlarından çok zemin tabiatı ile açıklayabilmek mümkün. "Ekserisi granit, kalker ve çeşitli kompakt metamorfik kayalardan veya Akdağ gibi kısmen volkaniklerden müteşekkil olan bu yüksek, kütleler deprem şiddetini arttırmamakta, böylece şiddetle 247 sarsılan sahalar ortasında adeta adalar ve burunlar meydana getirmektedir. Buralarda şiddet ve hasar ancak bazı faylar boyunca nispî bir artış kaydeder." (Erinç, 1970: 23). Depremin şiddetini arttıran zeminler incelenirken öncelikle zeminin kompaktlik derecesi, gevşek depoların kalınlığı, zeminin kuru veya sulu olması ile yer altı su tablosunun konumu dikkate alınmalıdır. Genel olarak depremin şiddetini arttıran zeminler son derece gevşek, gevşek depolar oldukça ince, topraktaki nem oranı fazla ve yer altı su tablosu da oldukça yüksek yerlerdir. Gediz depremi sahasına baktığımızda, özellikle çukur alanlarda deprem şiddetinin arttığını, dolayısı ile hasarın çok fazla olduğunu görüyoruz. Çünkü tarım ve yerleşim alanı olan bu sahalar, sulu alüvyon ve yüksek plastisiteli killer türünden maddelerden oluşmuştur. "Bilhassa Gediz Akçaalan-Karaköy arasındaki sahada deprem şiddetinin fazla olması, bu sahanın episantral sahada bulunmasından ve dislokasyon katları tarafından katedilmesinden başka, zemin teşkil eden su ile meşbu killi ve marniı neojen depolan ve bazı jeomorfolojik karakterlerle ilgilidir." (Erinç, 1970: 23). Bölge incelendiğinde; şiddetli kütle hareketleri ve deformasyonların olduğu dikkat çekiyor. Özellikle sulu alüvyonlarla kaplı ve yer altı su seviyesi satıhta veya satha çok yakın olan Çavdarhisar, Yalnızsaray, Abide civarı ile Simav Gölü eski tabanındaki nispî şiddet artışlarının da zemin tabiatından kaynaklandığı bilinmektedir. Yer altı su tablosunun daha alçak olduğu eski alüvyonlarda kurulmuş olan Simav'da hasar ve deprem şiddeti çok daha azken Simav Gölümün eski dolgusu üzerindeki Semerköy ve Gölköy'de hasar miktan oldukça önemli oranlardadır. Deprem şiddetini etkileyen zemin tabiatına bir başka örnek de Şaphane'den verilebilir. Şaphane'de sağlam zemin- üzerinde inşa edilen binalar depremden hasar görmemiş olmasına rağmen, Şaphane'nin içinden geçen derenin yakınındaki alüvyonlar üzerinde kurulan binalar, sağlam karakterli binalar olarak inşa edilmiş olmalarına rağmen, bina hasar oranı oldukça fazla olmuştur. Godi'z depremindeki hasar miktarının fazlalığında yapı tarzı ve kalitesinin etkisinin büyük olduğu kabul edilmesine rağmen, hasar miktarının fazlalığında zemin tabiatının etkisinin çok daha büyük olduğu kabul ediliyor. Özellikle en fazla hasarın eski ve yeni alüvyal dolgular, yüksek plastisite gösteren ve killi neojen depolan üzerinde bulunan yerleşim yerlerinde deprem sonrasında deformasyonun çok fazla olduğu tespit edilmiştir. Oysa Gediz çayının diğer tarafındaki kompakt andezitler üzerinde inşa edilmiş yerleşim yerlerindeki hasarların son derece az olduğu da-dikkatleri çekmiştir. Deprem şiddeti ve hasarı üzerinde etkili olan en önemli faktörlerden bir diğerinin de, yapı tarzı ve kalitesi olduğu kabul edilmektedir. Bilindiği gibi; depremlerin meydana geldiği yerlerde yan yana duran binalardan birisi yıkılırken hemen yanındaki diğer binada hasar bile meydana gelmemektedir. Depremin olmasının önüne geçebilmesi belki mümkün değil, ancak yapı kalitesi ve kontrolleri ile özellikle belli şiddet derecesinin üzerindeki depremlerde zayiat en aza indirilebilir.' Depremlerde yapı tarzının, işçilik ve malzeme kalitesinin önemini son yaşanılan depremlerde çok açık bir şekilde görmek mümkün oldu. Gerek Dinar'da 1995 yılında meydana gelen depremde, gerekse de 1998 Adana depremlerinde bir kez daha sağlam ve. depreme dayanıklı inşa edilen .binalarda bir hasar ve can kaybı olmazken, malzeme ve işçilik kalitesi uygun olmayan binaların oldukça çok kayba sebebiyet verdiği gözlenmiştir. Bu konuya görsel ve yazılı basında da oldukça fazla dikkat çekildi. Gediz'de de meydana gelen depremde yerleşim yerlerinde .inşa edilmiş olan binaların kalitesizliği ve depreme dayanıklı olarak inşa edilmemiş olması kaybı oldukça yüksek seviyelere yükseltmiştir. • 1970 Gediz depreminde sadece Kütahya ili Gediz ilçesi merkezinde 2163 binanın yıkıldığını, can kaybının 360, yaralı sayısının da 275 olduğunu görüyoruz. Yine aynı depremde: Gediz'in köylerindeki yıkılmış olan bina sayısı 5592 iken, depremden orta derecede hasar gören bina sayısı 755 olarak tespit edilmiştir. Gediz'in köylerindeki Ölü sayısı 612, yaralı sayısı ise 567'dir. • j Aynı depremde Kütahya ili Emet ilçe merkezinde can kaybı ve yaralı olmazken, sadece 317 binanın yıkılmış olduğu görülmektedir. Ancak Emet'in köylerinde aynı olumlu havayı bulamıyoruz. Köylerdeki yaralı sayısı 310, ölü sayısı ise 105. Öte yandan, orta şiddette hasar gören bina sayısı 2026, yıkılmış olan bina sayısı ise 4505 olarak belirlenmiştir. Simav merkezde de can kaybı ve yaralı olmazken, sadece 5 binanın yıkılmış olduğunu görüyoruz. Simav'ın köylerindeki can kaybı 2, yaralı sayısı ise 5'dir. Simav'ın köylerindeki yıkılmış olan bina sayısı 915, orta hasar görmüş bina sayısı ise 114'dür. Yine merkez köylerdeki ölü sayısı 3, yaralı sayısı 17 ve yıkılmış olan bina sayısı da 833'dür. Aynı şekilde, Kütahya'nın Altıntaş ilçesinin köylerinde de can kaybı 4, yaralı sayısı 84 ve yıkılmış olan bina sayısının 120 olduğu görülmekte. Gediz depremindeki can ve mal kayıplarını gösteren tabloya (Uzsoy,. 1970: 75) genel olarak baktığımızda, depremin şiddetinin hissedildiği Uşak. Manisa, Afyon, Bursa ve Balıkesir illerinde can kaybının olmadığını görüyoruz. Ayrıca bu illerin ortak özellikleri, hiçbirisinde depremden dolayı can kaybının olmamış olması. Sadece Uşak'ın Banaz ilçesinin köylerinde 2 ve Demirci merkezde 3 kişinin yaralı olduğunu görüyoruz. Dikkat edilirse, Demirci- ilçesinin merkezi haricinde hiçbir merkezde yaralının dahi olmadığı görülecektir. Bu genellemeden Kütahya il ye ilçelerini ayrı tuttuğumuzu ve bunu farklı bir şekilde değerlendirdiğimizi yukarıda belirttiğimizi bir kez daha hatırlatalım. Buna göre; yıkımların, hasar ve can kayıplarının daha çok köylerde olduğunu söylemek mümkün. Toplam 1086 kişinin öldüğü depremde ölenlerin' hepsi Kütahya ilinin ilçe ve köylerinden. Manisa'nın Gördes ve Demirci ilçelerindeki 5 kişi haricindeki toplam 1265 yaralı da Kütahya'nın, ilçe ve köylerinden. 1970 Gediz depreminde yıkılan bina sayısı toplam 14852. Bunların 397 adedi Uşak, Manisa, Afyon, Bursa ve Balıkesir illerinin ilçe ve köylerinden, 14455 adedi de Kütahya ilinin özellikle Gediz, Emet ve Simav ilçelerinde meydana gelmiştir. 1970 Gediz depreminde orta derecede hasar gören bina sayısı 3546. olarak tespit edilmiştir. Depremden orta derecede hasar gören binaların 2895 "adedi Kütahya ilinin ilçe ve köylerinde, 651 adedi de yukarıda saydığımız diğer illerin ilçe ve köylerinde görülmüştür. Depremden hafif hasar gören binaların dağılımına gelindiğinde, farklılıkla karşılaşılmaktadır. Depremden hafif hasar gören bina sayısı toplam 1559. Bunların tamamı Kütahya haricinde depremden zarar gören Uşak, Manisa, Afyon, Bursa ve Balıkesir illerinde. Bunun sebebinin, depremin şiddetinin oldukça yüksek olması ve hafif hasar gören binaların depremin merkez üssüne nispeten uzak bölgelerdeki yerleşim yerlerinde görülmüş olmasına bağlıyoruz. Deprem son derece şiddetli olduğu için, merkez üsse yakın yerlerdeki binalar ya tamamen yıkılmış ya da orta derecede hasara uğramış. Bunun yanında konum olarak, özellikle de bina malzeme ve işçilik kalitesi açısından- çok az sayıda binanın da hiç hasar görmediğini, ancak bunların sayılarının son derece sınırlı olduğunu belirtmekte de fayda görüyoruz. , Hasarın ve dolayısı ile can kaybının daha çok köylerde olmasını, köylerdeki binaların malzeme kalitesi ve işçilik açısından kötü olmasına bağlıyoruz. Çünkü 1970 depremi sonrasında yapılan çalışmalarda, birkaçı hariç betonarme karkas yapıların beklenilen ve müsaade edilen dereceden fazla hasar görmedikleri, yani beklenilen normal bir davranış gösterdikleri tespit edilmiştir (Uzsoy, 1970: 6-25). Bölgede günümüze kadar meydana gelen depremlerin en şiddetlisi olarak kabul edilen 1970- depreminde betonarme binaların genellikle böyle bir deprem için kabul edilebilecek hasar limitlerini aşmadığı görülmüştür. Ayrıca bu binaların deprem sırasında tamamıyla yıkılmak suretiyle büyük, can kaybına sebep olmadığı da dikkatleri çekmiştir. "Gerçekten, Gediz'de Orman Müdürlüğüne ait satış binası ve onun hemen arkasındaki Yeni Kurtuluş İlkokulu ile Uşak- Simav caddesi üzerinde Ziraat Bankası ve Kömür İşletmeleri binaları bacaların yıkılması dışında hasar görmemiştir. Bunun yanında, Gediz Ortaokulu ve yurt binasında bacaların yıkılması, dolgu duvarları ile betonarme çerçeve elemanlarının birleştikleri kesitler boyunca meydana gelen çatlamalar ve dolgu duvarlarındaki çatlaklar dışında Önemli hasar tespit edilmemiştir." (Uzsoy, 1970: 6). Deprem bölgesinde tamamıyla moloz taş duvar şeklinde yapılmış • bina sayısı son derece az sayıdadır. Bunun yanında, bu bölgedeki binaların yaklaşık %10'unu moloz taş temel tuğlaları ile onların üzerine konulmuş beton veya betonarme döşeme betonu üzerine inşa edilen yığma tuğla yapılar oluşmrmaktadır (Uzsoy, 1970:28). Gediz ve civarında yapılan incelemelerde gerek taş ve tuğla yığma binalarda kullanılan malzemenin, gerekse de işçiliğin oldukça büyük farklılıklar gösterdiği görülmüştür. Özellikle binaların inşasında kullanılan taş, tuğla ve harç kalitesinin son derece kötü olduğu ve bunun da hasar ve zayiatı büyük oranda etkilemiş olduğu "bilinmektedir. Deprem sonrasında uzmanlar, tarafından yapılan incelemelerde, birbirlerine son derece yakın olan yığma binalardan bir kısmı tamamen yıkılırken bir kısmının da daha az. hasar gördüğü, dolayısı ile -taş ve tuğla yığma yapıların gördükleri hasar dereceleri açısından büyük farklılıklar ortaya koymuş olduğu tespit edilmiştir. Kullanılan malzeme işçilik açısından, taş ve tuğla yığma yapıların deprem bölgesinde göstermiş olduğu farklılığı ortaya koyan örnekleri Uzsoyün çalışmasında (1970: 28-55) daha detaylı ve somut örnekleriyle görebilmek mümkün. Tamamen moloz taş duvar şeklinde inşa edilen binalar, özellikle malzeme ve işçilik kalitesi açısından yetersiz görüldüğü ve moloz taş duvar şeklinde inşa edilen binalarda kullanılan yığma yapı tekniği, özellikle bahse konu bölge için uygun bir yapı tekniği olarak görülmediği için kullanılması ve yapılması son derece sakıncalı olarak müteala edilmektedir. Bölgede yapılan çalışmalarda, bütün tuğla yığma yapılarda, ve bu binaların moloz taş duvarlarında yeterli miktarlarda çimento takviyeli harç kullanılmadığı ve işçiliğin de son derece düşük kalitede olduğu tespit edildiği için, deprem sonrası bu tür bina inşalarında, özellikle çimento takviyeli harç kullanılmasına ve işçilik kalitesinin yükseltilmesine dikkat çekilmiştir. Deprem bölgesinde kullanılmakta olan tuğla duvarların ve bunların • yapımında kullanılan işçilik kalitesi aynı kaldığı sürece, bu durum bölge için son derece uygunsuz bir inşa şekli .olarak düşünülmüştür. Çünkü bölgede yapılan çalışmalar, bu tip yapılarda kullanılan harçların genellikle yanık, kohezyonsuz ve gevrek olduğunu, tuğlalarla harç arasında yeterli oranda yapışma ve kaynaşmanın mevcut olmadığını, tuğlaların ıslatılmadan kullanıldığım, betonarme lento ve hatılların tuğla duvarlarda kaynaşma ve kenetlenmesini sağlamadığı, tuğla ve; hatıllar arasında bağlantı ön görülmediğini ortaya koymuştur (Uzsoy, 1970:69). Bu sebeple, bölgede dışardan hasarsız gibi görülen çok sayıdaki tuğla yığma yapının özellikle iç kısımlarının büyük oranda hasarlı olduğu görülmüştür. Gediz ve civarının yapılarına dikkat edildiğinde, %90'dan fazlasının ahşap takviyeli yapılardan oluşmuş olduğu tespit edilmiştir. "Bu yapıları, genellikle, ahşap çapraz ve dikmelerle takviye edilmiş taş tuğla veya kerpiç (hımış) dolgulu, ahşap elemanlarla kafeslendirilmiş ve bölgesel deyimle "yarma çam" çıtalarla örülerek üstü sıvanmış (bağdadi) yapılar olarak ayırmak mümkündür. Bazı yapılarda ise bu değişik malzeme ve yapım tekniklerinin birlikte kullanıldığı görülmüştür. Bu çeşit yapıların bölgede gelişmiş olması, kullanılan yapı malzemelerinin mahallinde varlığı nedenine dayanmaktadır. Ahşap ihtiyaçlan Murat Dağı ormanlarından karşılanmaktadır." (Uzsoy. 1970:55). Gediz depreminde ortaya çıkan bir diğer gerçek de, oldukça sık rastlanılan kaim kerpiç duvarlı ağır yapıların bölge için uygun tipte-inşa tarzı olmadığıdır (Uzsoy, 1970:70). Deprem sırasında kaim kerpiç duvarlı bina inşa etme eğilimi halk arasında oldukça düşük olmuştur. Özellikle bu oran merkezlerde çok daha düşük olmuştur. Hımış ve bağdadi tarzda yapılmış olan -binaların depreme karşı direnç göstermiş 'olması, halkın deprem sonrasında bu tarzı tercih etmesinde son derece etkili olmuştur. Ahşap, bağdadi ve hımış yapıların 1970 depreminde en az yıkılan binalar olmas.ma karşılık, bu tip yapıların birbirine yakın, özellikle de yapışık olmasının, deprem sonrasında çıkan yangınların da hızlı yayılmasına imkan sağlamak suretiyle olumsuzlukları; daha fazla beraberinde getirdiğini belirtmekte fayda görüyoruz. i c. Deprem Sonrası Gediz Deprem sonrasında Gediz kasabasında yerleşime" son verilmesi istendi ve halk 7 km. uzağa taşındı. Ancak bugün Eski Gediz olarak bilinen, 1970 depreminin yaşandığı bölge hala yerlşeşim yeri olarak kullanılmakta, hatta belediyelik olarak yerleşimini sürdürmektedir. Dünyada sismik bakımdan aktif olmayan bölgeler de mevcut. Gediz'de 1970 yılında meydana gelmiş olan deprem dünyanın sismik bakımdan aktif olmayan bölgelerindeki yerleşim yerlerinden birisinde . meydana gelmiş olsa idi en akıllı çözüm,' Gediz ve çevresinin yerleşim yeri olarak kullanılmasını kesinlikle engellemek olacaktı. Ancak bizim ülkemiz için çözüm farklılık. göstermektedir. Çünkü böyle bir kararın Gediz için verilebilmesi öncelikle Gediz'in sismik riskinin Türkiye'nin diğer bölgeleri ile karşılaştırılması gerekir. Böyle bir karşılaştırma neticesinde Gediz'in yerinin değiştirilmesi karan verilebiliyorsa, amaçta başanlı olabilmek için çok sayıdaki yerleşim yerinin de yer değiştirme kapsamına alınması gerekecektir. \ Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası incelendiğinde, Türkiye'nin I. ve II. deprem bölgelerinde yaşayanlann Ülke nüfusunun yarısından fazlasını oluşturduğu dikkati çekiyor. Türkiye'nin en belli başlı deprem kuşaklarından birisinin kuzey Anadolu fay hattı olduğunu hemen hemen herkes artık bilmektedir. Bu hat doğu-batı doğrultusunda Türkiye'yi baştan başa katetmektedir. Söz konusu hat ve tali parçalan sayılabilecek faylar üzerinde veya bunların yakınlarında çok sayıda yerleşim merkezleri bugün hala bulunmaktadır. Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası incelendiğinde, I. derece deprem bölgesi içinde 16 il merkezi ve 362 kasabanın bulunduğu dikkat çekmektedir.* Bu merkezlerin başında İzmir, İzmit ve Adapazarı gibi endüstri merkezleri de gelmektedir. Bilindiği gibi 17 Ağustos tarihinde meydana gelen depremde can kaybı yanında mal kaybı da son derece yüksek olmuştur. Bu tip yerleşim yerlerinin endüstri merkezleri olarak varlığını sürdürmesi ve buraların I. derece deprem bölgesi olması gerçeği ile karşı . karşıyayız.- Bu nedenle yapıların deprem gerçeği göz önünde bulundurularak güçlendirilmesi gerekmektedir. ' Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası incelendiğinde, II. derece deprem bölgesi içinde 16 il merkezi ve 398 kasaba mevcuttur. İkinci dereceden deprem bölgeleri arasında İstanbul gibi Türkiye için son derece önemli bir merkez de bulunmaktadır. Şüphesiz ki;'gerek nüfus açısından gerekse de ekonomik, stratejik ve kültürel açılardan İstanbul ilinin önemi göz Önünde-bulundurulduğunda, çözüm şehrin yer değiştirilmesinden daha çok farklı alanlarda aranmalıdır. Yukarıda değinilen noktaların ışığında, deprem riski açısından Gediz'de yerleşim yasaklanır ve buna da uyulursa, aynı karar gereğince Türkiye'de diğer aynı veya benzer sismik yapıya sahip yerleşim yerleri için de aynı karara varılması realist bakış açısından zorunluluk arz etmektedir. Son yaşanılan 1999 Marmara Depremi'nden sonra da gündeme getirilen yer 1972 yılında hazırlanan bir çalışma olduğu için kasaba, ilçe ve il statülerindeki değişimler dikkate alınmamış, değerlendirmeler o günkü tanımlamalar üzerinden yapılmıştır. değiştirme projelerinin çok • tartışılmasında da benzer gerekçeler görülmektedir. Türkiye'nin en azından yansını oluşturan I. ve II. dereceden deprem riski taşıyan yerleşim yerleri boşaltılacak veya yerleri değiştirilecek olursa, başta sosyo-kültürel, ekonomik ve fiziki problemler yaşanacak, bunun bir süre sonra da çözüm olmadığı görülecektir. Çünkü 1972 yılında hazırlanan Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası*na göre Gediz II. dereceden deprem bölgeleri içindedir. Çalışmanın 1970 yılından sonra yapılmış olması da bölgeye ait' verilerin gözden kaçırılmasını imkansız kıldığı gibi, dikkatlerin daha fazla Gediz ve çevresinde toplanmasını ve dolayısıyla da bu bölgeye özel bir önem verilmesini gerektirmektedir. Son olarak, depremin Türkiye'nin bir gerçeği olduğunu kabul etmemiz gerektiğini, olmasını engellemenin bugünün şartlarında mümkün' olamadığını kabul etmek suretiyle, depremin zararlarını en aza indirecek nitelikte binalar yapmanın gerekliliğini vurguluyoruz. Bir yerleşim yerinin, yerleşim yeri olarak kullanılmaması kararının alınmış olmasının çok da etkileyici olmadığını Gediz örneği ile görmüş oluyoruz. . KAYNAKÇA Bağcı, G. ve Diğerleri. "Batı Anadolu Deprem Riskinin İncelenmesi." Deprem Araştırma Bülteni. Sayı 68, s. 96-111, Ankara, 1996(a). Bağcı, G. ve Diğerleri. "Türkiye'de Hasar Yapan Depremler." Deprem Araştırma Bülteni. Sayı 69, s. 113-126, Ankara, 1996(b). ■ Erinç, S. ve Diğerleri. 1970 Gediz Depremi(Tatbiki Jeomorfolojik Etüd). İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., 1970. Gediz Belediye Başkanlığı. GEDİZ: Devletimize Yük Getirmeden İl Olmaya Hazırlanıyor, Yayın yeri belirtilmemiş. Gediz, 1991. Kalafat, D. ve Diğerleri. "Batı Anadolu'da Kabuk Yapılarının Saptanması." Deprem Araştırma Bülteni. Sayı 70, s. 64-68, Ankara, 1996. Tabban, A. Türkiye Deprem Bölgeleri Nüfus ve Alan Araştırmaları. Ankara: Deprem Araştırma Enstitüsü Yay., 1973. Türkelli, N. ve Diğerleri. "28 Ocak 1994 Manisa Depremi ve Bölgenin Deprem Etkinliği." Deprem Araştırma Bülteni. Sayı 68, s. 32-39, Ankara, 1996. Uzsoy, Ş. Z. ve Çelebi, M. 28 Mart 1970 Gediz Depremi ve Yapılarda Meydana Getirdiği Hasarlar. Ankara: ODTÜ Yay., 1970. o

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir

© 2024 Toko Cleax. Seluruh hak cipta.