kaynağı değiştir]
yılında anonim bir Yunan sanatçının çorba kazanı ve kepçe taşıyan Yeniçerileri betimleyen resmi.
Antoine-Laurent Castellan'ın tasviriyle kazan ve kepçe taşıyan yeniçeriler (Moeurs, usages, costumes des Othomans, )
Yeniçerilerin yemek pişirdikleri orta ve bölük kazanları kutsal sayılırdı. Her odanın küçük zabitlerinin koruması altında bakırdan yapılan 2 ya da 3 kazanı mevcuttu. Orta ve bölük aşçıları herkes tarafından saygı duyulan zabitlerdi. Yeniçeriler arasında suç işleyenler, aşçının gözetiminde hapsedildiği için, mutfaklar[k] aynı zamanda tutukevi olarak da kullanılırdı. Yeniçeriler, herhangi bir meseleyi konuşmak için de kazanların etrafında toplanır ve isyan durumunda orta ve bölük kazanlarını ortaya çıkarırlardı. Kazanlar, bayrak ve nişanlardan daha önemli görüldüğü için muharebede kazanların düşman eline geçmemesine özen gösterilirdi. Muharebede orta veya bölüğün kazanı kaybedilirse, tüm orta ve zabitler görevlerinden alınıp bir daha o orta veya bölüğe kabul edilmezlerdi. Seferlerde kazanlar orta çadırlarının önünde dururdu. İstanbul'un çeşitli semtlerinde inzibat ve asayişi sağlayan yeniçerilere her sabah, orta veya bölüklerinde pişirilen çorbalar dağıtılırdı. Her orta ve bölüğün kendi kazanlarından başka, ocağın ortak sembolü olan Kazan-ı Şerîf adlı ayrı bir kazan da mevcuttu. Bu kazanın Hacı Bektaş-ı Veli'den yadigâr olduğuna ve bizzat onun tarafından yemek pişirildiğine inanılırdı. Kazanların yanı sıra, her birlik için iki takım kepçe, kevgir ve oklava da mevcuttu.
Yeniçeri Ocağında İmâm-ı Â'zam bayrağı, Ağa sancağı bayrağı, alay bayrağı, kethüda bayrağı ve orta ve bölüklerin yarısı sarı, yarısı kırmızı renkli çatal şeklindeki bayrakları mevcuttu. Yeniçeri ağalarının ilk zamanlarda sancakbeyi rütbesinde olmaları nedeniyle tek tuğ taşıdıkları, sonradan beylerbeyi derecesine yükselmeleri nedeniyle iki tuğa yükseltildikleri bilinmektedir. Ocağın alay bayrağı yarısı sarı, yarısı kırmızı renkliydi. İmâm-ı Â'zam bayrağı ocağın Sünniliğini simgelerdi. Beyaz ipekten yapılan bu bayrak, ocağın en büyük bayrağıydı.
Her orta ve bölüğün kendine özel nişanları mevcuttu. Bu nişanlar orta ve bölük kapılarının üzerinde, çadır ve bayraklarda bulunduğu gibi, dövme yöntemiyle kollarına işletenlerde mevcuttu. Ayrıca yeniçeri mezarlarında ve tezkirelerinde de orta nişanları yer alıyordu. Ocağın düzeni bozulduktan sonra esnaflık yapmaya başlayan yeniçeriler ve zaten esnaf olup para karşılığı ocağa yeniçeri olarak kaydolanlar da dükkanlarına kayıtlı oldukları orta veya bölüğün nişanını bulundururlardı. Gönderilen mektuplarda da zarfın üzerine orta nişanının koyulması bir kuraldı.
Özellikle yüzyılın sonlarından itibaren, yeniçeriler yeni yapılan binaları ve limanlardaki gemileri "balta asmak" adı verilen uygulama ile para karşılığı koruma altına alıyorlardı. Bir yeniçeri orta veya bölüğünün nişanının, o orta veya bölüğe mensup askerlerce bina veya gemiye asılmasına "balta asmak" deniyordu. Bu sebeple orta veya bölükler arasında balta asma yüzünden kavgalar çıkıyordu.
Cemaat adı verilen ortaların sembolleri
Cemaat adı verilen ortaların sembolleri
Cemaatlerin ortalar ile bölükler adı verilen ortaların sembolleri
"Bölük" adı verilen ortaların sembolleri
Bir yeniçeri üniforması ve beyaz börk.
Çorbacıların börkünün üzerinde "süpürge sorgucu" vardır (Claes Rålamb, Rålambska dräktboken, )
Yeniçeriler başlarına Ahilere mahsus beyaz keçeden yapılan "börk" adı verilen başlık takarlardı. Bu başlığa "yeniçeri keçesi" de denirdi. Yeniçeriler ve sınırda görev yapan kul kardeşlerinden başkalarının beyaz börk takması yasaktı. Börk, yaklaşık 45 cm yüksekliğindeydi ve arkaya doğru devrilen ve "yatırtma" denilen bir bölümü vardı. Tiftikten yapılan bu bölüm, yeniçerilerin omuzlarını kaplayacak kadar genişti ve yürürken omuzlarına vururdu. Ayrıca, enseyi yağmur, kar ve soğuktan da korumaya yarardı. Börkün baş kısmı, parmak genişliğinde gümüş veya altından yapılan bir zırha sahipti ve en tepesinde demir bir çember bulunurdu. yüzyılda yaşayan diplomat Busbecq, börkü şu şekilde tanımlar:
“ | Bunlar topuklarına kadar inen bir esvap giyerler; başlarındaki serpuş bir kaputun kolundan ibarettir, serpuşun bir kısmı başı sarar, bir kısmı da arkaya enseye çarpar, altlarında gümüşten müstatil biçimde yaldızlı madenî bir parça vardır. | „ |
Börkün ön kısmında, mücevherlerle süslenen ve -Busbecq'in de belirttiği gibi- müstatil bir biçimde "yünlük" adı verilen parlak bir metal kısım bulunurdu. Yeniçerilerin servetine göre değerli veya değersiz taşlarla süslenen bu kısım, en tepedeki demir çembere kadar uzanırdı. Börkler, yünlüklü veya yünlüksüz, üsküf veya kuka gibi farklı türlerde ve özelliklerdeydi. Yeniçeri keçeleri ilk zamanlar Bilecik'te yapılmasına karşın, I. Selim döneminde ocak dışından bazı kişilerin yeniçeri keçesi giyerek kendilerini yeniçeri gibi göstermeleri nedeniyle börkün yeniçeri kışlalarında yapılmasına karar verildi.Kavânîn-i Yeniçeriyân'da yüzyıl başında yeniçerilerin seferlerde keçe takmayı önemsemediklerinden bahsedilirken, yüzyıldaki muharebelerde keçe taksalar bile zamanla bu alışkanlığın terkedildiği ve keçenin yalnızca merasim ve törenlere mahsus bir giyecek haline geldiği bilinmektedir. Keçe takmayan yeniçeriler bunun yerine fes giyerek üzerine astar sararlardı. Yalnızca karakullukçu adıyla anılan en kıdemsiz yeniçeriler astar saramazlardı.
Yeniçeriler "çuha" adı verilen kumaştan yapılan mavi veya lacivert renkli bir elbise giyerlerdi. Cübbeye benzeyen ve "dolama" adıyla bilinen bu elbise diz altına kadar uzanırdı. Yürümelerini engellememesi için dolamanın etek kısmını gerektiğinde bellerindeki ipek veya iplikten imal edilen sırma çubuklu kuşaklarına sokarlardı. Bu kuşaklarda ayrıca bıçaklarını taşırlardı. Dolamanın yanında "Barânî" adı verilen yağmurluk çuha da verilirdi. Her yeniçeriye yedişer endâze yağmurluk çuha, bu çuhaların içine de yedişer endâze astarlık bez verilirdi; ayrıca gömleklik bez, sarık için yedi endâze tülbent ve senede bir kez her yeniçeriye "yaka akçesi" adıyla dikiş ücreti olarak ayrıca bir para verilirdi. Yeniçeri çorbacılarına, sekban bölükbaşılara, sekban ve zağarcılara "sobramani" denilen kaputluk yeşil çuha ve dikiş parası olarak da akçe para verilirdi. Sobramani ile yeniçeri kaputundan hariç solaklara "mirî çuha" adı verilen bir çuha daha verilir ve dikiş parası olarak da 60 akçe ödenirdi.
Her yıl, Yeniçeri ağasından başlayarak, ocak ağaları ve Yeniçeri katibi de dahil olmak üzere tüm ocak mensuplarına yaz ve kış mevsimleri için iki kez üst elbisesi, çuha ve kumaş verilirdi. Bahar mevsiminde verilen elbiselere "Bahariye", kış mevsiminde verilenlere ise "Zemistaniyye" denirdi. Ocağın komutanları, serpuşlarından ve çizmelerinin renklerinden tanınırlardı. Yaya ve cemaat kumandanları genellikle sarı renkli çizme giyerken; Kethüda bey, muhzırbaşı, başçavuş gibi ağa bölükleri zabitleri de sarı renkli çizme giyerlerdi. Ağa bölükleri ve yayabaşılar kırmızı, diğer küçük zabitler ise siyah renkli çizme giyerlerdi. Sarı renkli çizme giyen zabitler daha itibarlıydı. İngiliz gezgin George Sandys, 'da yeniçerilerin şehirde dolaşırken menekşe rengi elbise giydiklerinden bahseder. Fransız diplomat Philippe Canaye ise yılında padişahın Cuma namazına gidişinde cuma alayındaki yeniçerilerin kırmızı renkli kaftan giydiklerini ve şehirde dolaşırken gümüş bir asa taşıdıklarını, ancak bu asanın onları rahatsız ettiğini belirtir.
Yeniçerilerde başeski, bayraktar ya da vekilharç gibi kıdemlere yükselmeden sakal bırakmak yasaktı. Sakal bırakmak emeklilik ve hizmet etmekten kurtulma alameti sayıldığı için, nefer seviyesindeki kişilerin emekli edilecekleri zaman sakal bırakmalarına izin verilirdi.