bernard baruch kavram / (DOC) Soğuk Savaş'ın başlamasına neden olan olaylar zinciri | Rıdvan Selçuk - Academia.edu

Bernard Baruch Kavram

bernard baruch kavram

kaynağı değiştir]

Ana kaynaklar[değiştir

‘Soğuk Savaş’ laf arasında söylendi

Winston Churchill (solda) ve Bernard Baruch (sağda)

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla birlikte bittiği ilan edilen Soğuk Savaş’ı uluslararası aktörler arasında gerilim arttığında her defasında yeniden başlatan çevreler var bildiğiniz gibi. Sovyetler sonrası benim hatırladığım birkaç başlatılmış Soğuk Savaş var. Şimdi de Joe Biden’ın Vladimir Putin’e “katil” demesiyle birlikte yeniden başlattılar Soğuk Savaş’ı meraklıları.

Kan yok, silah yok, birbirini boğazlamak yok dolayısıyla soğuk ama yine de bir “savaş”tır şu Soğuk Savaş” dedikleri. Başlangıç, bitiş tarihleri vardır, buradan bakılınca da bir “dönem” olarak değerlendirilir. 

UNUTULMAZLAR

Oysa yukarıdaki tanıma uygun bir “savaş” hali, sıcağının yaşanmadığı her dönemde olmuştur,olacaktır da. Biden yersiz bir laf etti diye başlayacak olan bir şey yoktur elbette. Güçler arası paylaşım kavgasında bu tür gerilimler, gelgitler olur. Sınıf savaşının devletler düzeyinde yansıması budur. Soğuk moğuk savaş var işte, hep vardı. Yeniden yeniden ilan etmenin anlamı yok.

Herkesin diline pek yapışmış olan Soğuk Savaş tanımı, Batı ile Sovyetler Birliği arasında aşağı yukarı 1945’ten 1991’e kadar süren gerginlik dönemini ifade eder. Ben kendimi bildim bileli duyarım bu tanımlamayı. Çoğu tarih olup gitti ama o meşhur Soğuk Savaş döneminin figürleri bile hâlâ hafızamdadır. Konuyla ilgili okuduğumuz kitaplarda bu adları gördük çünkü, silinmez bir biçimde de yerleşti aklımıza. Şöyle bir zorlayınca Allen Dulles’i anımsadım örneğin. CIA Başkanı idi bu Eisenhower döneminde. Kardeşi de aklımdadır, John Foster Dulles, o da Eisenhower döneminin Dışişleri Bakanı’ydı. Haliyle Başkan Dwight D. Eisenhower’ı da biliriz.

Başka kimler var? Ülkesi Vietnam’ı “sıcak bir savaş”la bağımsızlığına kavuşturup, ABD saldırılarına karşı koruyan Büyük Ho Chi Minh de bir Soğuk Savaş dönemi figürüdür, ki pek severiz. Sonra, elbette Başkan John F. Kennedy, Soğuk Savaş’ın diğer cephesini temsil eden Sovyet lideri Nikita Kruşçev, Douglas McArthur, azılı antikomünist Joseph McCarthy, Mısır lideri Cemal Abdülnasır, Başkan Richard Nixon, Harry S. Truman. Belki daha da vardır ama benim kuşağımın mensupları öncelikle bu isimleri bir çırpıda sıralayabilir. Biz de “Soğuk Savaş” dönemi içinde doğmuş, dönemin bittiği söylenen sonunu da görmüş bir kuşağız ne de olsa.

KİMİN AĞZINDAN ÇIKTI?

İyi de bu bu deyimin mucidi kim? Nasıl ortaya çıktı? Bazı cümleler, sözcükler vardır, tek bir kişinin ağzından çıkar ama milyonlarca insanın diline düşer. Bazen öylesine söylenmiş bir cümle ya da sözcüktür ama olmadık bir biçimde tarihsel bir ana denk düşer ki, söyleyen bile bunun hafızalara kazınıp, bir durumu kolayca ifade eden klişe bir deyime dönüşeceğini tahmin bile edemez. Ağzından çıkan bu cümle hâlâ canlı, hâlâ kullanılıyor ama Bernard Baruch’u anımsayan pek yok. Bu deyimi ona borçluyuz.

Döneminde bir kaç başkana danışmanlık yapmış bir multimilyonerdi bu zat. 1947’de Temsilciler Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada “kendimizi kandırmayalım, bir Soğuk Savaş’ın ortasındayız” dediğinde konuşmasını dinleyen, yakın arkadaşı, dönemin en çok okunan gazetecilerinden Walter Lippmann, New York Herald Tribune’daki köşesinde hemen kullandı bu deyimi. O gün bugündür (Soğuk Savaş bitse de) ABD ile Rusya (öncesi Sovyetler Birliği) arasındaki siyasi askeri rekabet gerginliğe dönüştüğünde durum hep bu deyimle ifade edilir oldu.

Siyasi literatüre enteresan katkıları olan İngiliz devlet adamı Winston Churchill de tanırdı Baruch’u. 1931’de ABD’de onu ziyarete giderken bir taksi çarpmıştı hatta Churchill’e. “Soğuk Savaş” gibi hem dilimize hem de siyasi literatüre artık iyice yerleşmiş “Demir Perde” tanımını 1946’da kazandıran da Winston Churchill’di bildiğiniz gibi. Kastettiği sosyalist ülkelerdi.

Soğuk Savaş, pek çok sinema filmine de konu oldu. Michael Caine “The Ipcress File” (Ani Tehlike) filminde.

KOLAYCI İFADELER

Koskoca bir dönem bu iki kavram etrafında şekillendi. Tanımlamalar elbette ideolojik bir amacı da yansıtan bu deyimlerle yapıldı. Dolayısıyla o dönemi ifade etmek için fazla zahmete girmek istemeyenler, gerçeklerin de üstünü ustaca örten bu kalıplarla yorumladılar koskoca dünyayı. Baruch ile Churchill gibiler “Soğuk Savaş ya da “Demir Perde” diyerek, kendi kamuoylarını, bağımsızlık savaşlarını, antiemperyalizmi görmelerini de engelleyerek, bu deyimlerle oyaladılar.

Baruch, nedense zamanının çoğunu Beyaz Saray’ın karşısında bulunan Lafayette Parkı’nda geçirirdi. Yanına kim gelirse onlara dünya ahvalini anlatırdı. Parkta o kadar çok zaman geçirdi ki 1960 yılında, 90. doğum günü hediyesi olarak o parkta adına bir bank yaptılar. Hâlâ durur orada. 1965’te öldü. Laf arasında ettiği o deyim hâlâ kullanılıyor. Biden’ın Putin’e ettiği laf Soğuk Savaş’ı başlatır mı diyorlar şimdi. Baruch yaşasaydı bu yeni duruma başka bir deyim uydururdu belki.

Eski söylemlerle nereye kadar?


Yazar: Mehmet Ali Tuğtan

Güvenlik çalışmaları alanında nükleer yayılma, nükleer teknoloji ve silahların uluslararası anlaşmalar çerçevesi dışında devlet ve devlet-altı aktörlerin eline geçmesianlamında kullanılır. Uluslararası hukuk alanında, 1968’de imzaya açılan ve 1970’de yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (Treaty on the Non-Proliferation of Nuclear Weapons, kısa ismi ile Non-Proliferation Treaty – NPT) nükleer silahların yayılmasının önlenmesine temel bir yasal dayanak oluşturmaktadır.  

Nükleer silahların yayılmasının önlenmesine yönelik uluslararası çabalar, İkinci Dünya Savaşı’ndan kısa süre sonra başladı. ABD ve Sovyetler Birliği arasındaki gerilim hızla Soğuk Savaşa dönüşürken, Truman Yönetimi 1946’da ABD’nin Birleşmiş Milletler Atom Enerjisi Komisyonu’ndaki ilk temsilcisi olan Bernard Baruch’un adını taşıyan Baruch Planını önerdi. Komisyonun Haziran 1946’daki ilk toplantısında sunulan plan, ABD nükleer cephaneliğinin (o sırada dünyadaki tek nükleer cephanelikti) doğrulanabilir şekilde sökülmesini ve imha edilmesini, tüm devletlerin cephaneliklerinden nükleer silahların ve diğer kitle imha silahlarının çıkartılmasını öneriyordu. Nükleer teknolojinin ulusal kontrolü yerine bu işin Birleşmiş Milletler bünyesinde kurulacak uluslararası atom enerjisi geliştirme otoritesine devri teklif ediliyordu. Bu uluslararası otorite, uranyum ve toryum madenlerinin işletilmesine, tüm nükleer tesislerin yönetimine, kısacası tüm nükleer materyallere ve faaliyetlere fiilen hakim olacak ve onları kontrol edecekti. Plan, nükleer silah veya nükleer teknoloji üretme kabiliyetini elde etmeye çalışan devletlerin, BM Güvenlik Konseyi’nin dahi veto edemeyeceği bir otomatik yaptırımlar sistemi yoluyla cezalandırılmasını öngörüyordu. Baruch tarafından “korku ve umut arasında bir tercih” olarak sunulan plan, Sovyetler Birliği’nce reddedildi. Zira Sovyet lideri Stalin, Birleşmiş Milletlerin büyük ölçüde ABD, Britanya ve Fransa üçlüsü tarafından domine edildiğini düşünüyor; o sırada Çin’in de milliyetçi Kuomintang yönetimi altında bulunduğu göz önüne alınırsa, beş BMGK daimi üyesi arasındaki tek sosyalist ülke olan Sovyetler Birliği’nin nükleer teknolojinin yönetimi konusunda haksızlığa uğrayacağından endişe ediyordu. Baruch Planı’nın reddedilmesiyle, Soğuk Savaş boyunca devam edecek nükleer silahlanma yarışı başlamış oldu.

ABD’nin Haziran 1945’teki ilk başarılı denemesi olan Trinity nükleer silah testi ile başlayan atom bombası tekeli, uzun süre devam edecek gibi görünüyordu. Fakat Ağustos 1949’da Sovyetler Birliği kendi başarılı atom bombası testini gerçekleştirerek nükleer silah sahibi ikinci ülke oldu. Bu test, ABD ve müttefikleri arasında büyük bir telaşa yol açarken, ABD’nin Sovyet istihbarat örgütlerine ulaşan mesajları takip ettiği sinyal istihbaratı Venona Projesi sayesinde, nükleer silah teknolojisi sırrının Sovyetler Birliği’ne casusluk yoluyla ulaştığına dair deliller elde edildi. Bu durum aslında, nükleer yayılmanın en korkulan şeklinin ilk örneği olarak da görülebilir.

Sovyetler Birliği’nin nükleer silah geliştirmesine ABD’nin tepkisi, bir yandan stratejik müttefiği Britanya’nın nükleer silah geliştirme projesine destek verirken, bir yandan da termonükleer silahlar geliştirmek oldu. Bu süreçte, Mayıs 1950’de başlayan Kore Savaşı çerçevesinde taraflar, birbirlerini ilk defa bir vekalet savaşında karşı karşıya geliyorlardı.

Britanya, Ekim 1952’de bir nükleer silahını başarıyla test etti. Hemen ardından Kasım 1952’de ABD ilk hidrojen bombası testini gerçekleştirdi. Sovyetler Birliği ancak dokuz ay sonra, Ağustos 1953’te  kendi hidrojen bombasını test etti.

Tek bir insan ömrü içinde en tahripkar silahın top mermisinden hidrojen bombasına ulaştığını, ancak insan tekamülünün teknolojinin yok edici gücündeki bu ilerleme ile atbaşı gitmediğini, dolayısı ile bu gelişmelerin bizatihi insan uygarlığının devamını tehdit ettiğini düşünen Başkan Eisenhower, 8 Aralık 1953’te BM Genel Kurulu’nda “Barış İçin Atomlar” önerisini sundu. Eisenhower’ın önerisi doğrultusunda, 1957’de Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (veya Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu – UAEK) (International Atomic Energy Agency – IAEA) kuruldu. “Barış İçin Atomlar” programı kapsamında dünyanın dört bir yanından binlerce bilim insanı, nükleer teknoloji konusunda bilimsel eğitim aldı. 1957’de Birleşmiş Milletler tarafından kurulduğundan bu yana UAEK, bazen birbiriyle çelişen iki farklı misyonu desteklemiştir: Ajans bir yandan sivil nükleer teknolojinin kullanımını uluslararası düzeyde teşvik etmeyi ve yaymayı, öte yandan nükleer teknolojinin nükleer silahlara veya başka olumsuz amaçlara yönlendirilmesini önlemeyi veya en azından bunu tespit etmeyi amaçlamaktadır. Nitekim UAEK tarafından eğitilen bilim insanlarının büyük kısmı kendi ülkelerine döndüklerinde ülkelerinin barışçıl nükleer teknoloji geliştirmesine katkı sağlarken, bir kısmı da gizli nükleer silah projelerinde rol aldılar. UAEK, 1968 Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın (NPT) 3. Maddesi’nde belirtildiği gibi, sivil uranyum ve plütonyum stoklarının yanı sıra bu nükleer malzemelerle ilişkili tesisler ve teknolojilerin yalnızca barışçıl amaçlarla kullanılmasına çalışır ve nükleer silahların yayılmasına veya nükleer silah programlarına hiçbir şekilde katkıda bulunmaz.

Fransa’nın ilk nükleer silahını 1960, Çin’in de 1964’te test etmesiyle birlikte BMGK daimi beşlisinin tamamı nükleer devletler arasına katılmış oldu. Bu arada Ekim 1962’de yaşanan Küba Füze Krizi, nükleer silahların kullanılacağı bir çatışmanın olası korkunç sonuçları ile insanlığı bir kez daha yüzyüze getirdi. ABD Başkanı John F. Kennedy ve Sovyet Komünist Partisi Sekreteri Nikita Khruschev’in sorunu müzakere yoluyla çözebilmiş olması endişeleri gidermemişti, zira dünya bir sonraki krizde bu kadar şanslı olmayabilirdi. Böylece, Çin’in de nükleer devletler arasına katıldığı 1964’ten itibaren nükleer silahların yayılmasını önlemeye yönelik uluslararası bir anlaşma sağlamak yönündeki çabalar tekrar hız kazandı. Bu çabalarda, insanlığı nükleer bir felaketten korumanın yanısıra BMGK beşlisinin sahip oldukları nükleer tekeli koruma kaygısı da rol oynuyordu. 

1968’de, Onsekiz Ulus Silahsızlanma Komitesinde (Eighteen-Nation Committee on Disarmament ENCD) temsil edilen hükümetler, NPT’nin metni üzerindeki müzakereleri bitirdi. Haziran 1968’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 2373 (XXII) sayılı Genel Kurul Kararı ile NPT’yi onayladı ve Temmuz 1968’de NPT Washington, DC, Londra ve Moskova’da imzaya açıldı. NPT, Mart 1970’te yürürlüğe girdi.

1970’lerin ortalarından bu yana, nükleer silahların yayılmasını önleme çabalarının birincil odak noktası, zenginleştirilmiş uranyum ve plütonyum başta olmak üzere nükleer silah yapımında kullanılabilecek madenlerin ve nükleer fisyon tepkimesi için gerekli teknolojilerin üretim ve dağıtımının uluslararası kontrolü ve denetimidir.

İki tür nükleer yayılmadan bahsedilebilir: “Dikey yayılma”, nükleer silah sahibi olmayan ülkelerin veya aktörlerin bu silahlara ya da onları üretebilecek teknoloji ve malzemelere kontrolsüz biçimde erişimini ifade eder. “Yatay yayılma”, halen nükleer silahı ve nükleer silah üretebilecek teknolojisi olan ülkelerin bu silahların sayısını arttırması veya yeni tipte silahlar ve teknolojiler geliştirmesidir.

NPT Anlaşması, 195 ülkenin imzalaması ile neredeyse en yaygın  uluslararası anlaşmalardan biri olmasına karşın, BMGK daimi beşlisini kalıcı bir nükleer devletler kulübü haline getirmekte başarısız olmuştur: Hindistan, ilk nükleer testini 1974’te gerçekleştirdi ve böylece bölgesel rakibi Pakistan’ı kendi nükleer programını geliştirmeye teşvik etmiş oldu. Hindistan 1998’de ikinci bir dizi nükleer test yaptığında, Pakistan buna kendi testleri ile yanıt verdi. Kuzey Kore 1985’te NPT anlaşmasına taraf olduysa da 2003’te çekildi ve 2006’da ilk nükleer silah testini gerçekleştirdi. Bu üç ülkenin yanısıra, İsrail’in ABD yardımı ile nükleer devletler arasına girdiği bilinmekle birlikte, İsrail devleti nükleer silahları hakkında “ne inkar et ne de kabul et” olarak özetlenen bir belirsizlik politikası izlemektedir ve NPT Anlaşmasına taraf değildir. Halen nükleer silahların yayılması konusundaki uluslararası çabaların odağında İran’ın nükleer programı bulunmaktadır. Aslına bakılacak olursa, fisyon tepkimesi olmaksızın nükleer madde içeren ‘kirli’ bomba yapmak belli bir seviyenin üstünde endüstrileşmiş tüm ülkelerin kabiliyetleri dahilindedir.

Okuma Önerileri

  • Kitap: Roland Popp, Liviu Horovitz ve Andreas Wenger (der.) Negotiating the Nuclear Non-Proliferation Treaty: Origins of the Nuclear Order, Routledge, 2018.
  • Makale: Çiğdem Pekar, “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması Çerçevesinde Nükleer Teknolojinin “İki Yüzlü” Yapısı”, Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 15, No29, 2017, s. 319-337.
  • Makale: “Jacek Durkalec, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması elli yaşında: bir orta yaş krizi”, NATO Review, 28 Haziran 2018 https://www.nato.int/docu/review/tr/articles/2018/06/29/nuekleer-silahlarin-yayilmasini-oenleme-antlasmasi-elli-yasinda-bir-orta-yas-krizi/index.html (Erişim tarihi: 21 Kasım 2020).
  • Web Sitesi: International Atomic Energy Agency, https://www.iaea.org/ 
  • Web Sitesi: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), https://www.taek.gov.tr/tr/ 

İzleme Önerileri

  • Film: The Sum of All Fears(2002)
  • Kısa Video: “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması: Dünyanın en önemli antlaşması mı?”, NATO Review, 15 Haziran 2020

https://www.nato.int/docu/review/tr/articles/2010/06/15/nuekleer-silahlarin-yayilmasini-oenleme-antlasmasi-duenyanin-en-oenemli-antlasmasi-mi/index.html (Erişim tarihi: 21 Kasım 2020).

Dinleme Önerileri    

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir