saplantılı aşk hikayeleri / saplantılı aşk - uludağ sözlük

Saplantılı Aşk Hikayeleri

saplantılı aşk hikayeleri

Tarihe Geçen Unutulmaz Aşklar

Bu hikayelerin kimi coşkulu, kimi hüzünlü ama ortak noktaları içlerinde çok büyük bir aşkı barındırmaları. İşte tarihin en ünlü aşıkları!

Aşk tartışılmaya açık bir kavram. Kimine göre böyle bir şey yok ya da inanması güç, fakat bazılarımıza göre ise o olmadan yaşamak mümkün değil. Varlığına inanalım ya da inanmayalım tarihin en ünlü kişileri ve yaşadıkları büyük aşklar her zaman ilgimizi çekmeye devam edecek. İşte onlardan bazıları…

Frida Kahlo ve Diego Rivera

“Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç… Ama sevgilim, bir daha gelseydim dünyaya yine seni severdim… Canlı canlı çürüyeceğimi bilerek!”

Bu sözler bu aşkın büyüklüğünü ve derinliğini bizlere çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Frida geçirdiği talihsiz kaza sonrası iyileşmeye ve sosyalleşmeye başladığı dönemde Diego ile tanışıyor. Diego da onun gibi bir ressam. Fakat ünü Meksika dışına taşabilmiş değil. Aşık olup evleniyorlar. Her şey yolunda derken Diego’nun Frida’nın ablasıyla olan ilişkisi ortaya çıkıyor. Ayrılıyorlar, fakat Frida asla onu unutamıyor.

Onun hayatında yarattığı acıyı Frida şöyle anlatıyor, “Seni sevmeye başladığım o günden beri acı çeken bir yüreğim var.” Ayrıca Frida’nın Diego için yazdığı yüzlerce aşk ve özlem dolu mektup bulunuyor.

Monaco Prensi III. Rainer ve Grace Kelly

Aşk bir kandırmaca mı? Kandırmaca ise bu gerçek bir aşk mı? Grace Kelly döneminin en ünlü ve güzel oyuncularından biri. Monaco Prensi ise onu uzaktan uzağa takip ediyor. Grace’ten çok etkileniyor fakat başka bir gerçek daha var. Monaco halkı evlenmesini ve veliaht dünyaya getirmesini bekliyor. Aksi halde ülke Fransa kontrolüne geçecek. Bir moda çekimi için Monaco’ya gelen Grace ile tanışıp onu kendisine aşık ediyor. Adeta bir peri masalı! Evleniyorlar ve iki kız, bir de erkek çocukları oluyor. Fakat Prensin ilgisi git gide azalıyor, Grace&#;i aldatıyor. Grace ise çok üzülüp kendisini hayır işlerine veriyor, sonuçta o hala Monaco halkının sevgilisi. Grace kızı Stephanie ile birlikte çok trajik bir kaza geçirip vefat ediyor. Tüm halk ve Prens yıkılıyor. Prens bir daha hiç evlenmiyor. Vefatı sonrası Grace’in yanına defnediliyor. Hüzünlü bir aşk hikayesi.

John Lennon ve Yoko Ono

Lennon ve Ono, Ono’nun Londra’daki sergisinde tanıştılar. İlk görüşte aşık oldular. Barış ve özgürlük uğruna tüm dünyaya karşı savaştılar ve hiç yılmadılar. Yaptıkları sanat bu savaşta onların aracı oldu. Vietnam Savaşı’nı da protesto ettiler. Hep beraber el ele durdular. John Lennon Beatles için İngiltere Kraliyet Ailesi’nin verdiği şeref madalyasını bile geri çevirdi. Nedeni, Yoko’nun İngiltere dış politikasına olan protestosu olduğu söylendi. Bir oğulları oldu.

8 Aralık &#;de John takıntılı bir hayranı tarafından vurularak öldürüldü. Yoko hayatının en büyük acısını yaşamış oldu. John için dünyanın dört bir yanında eserler üretti. Bunlar; İzlanda’da, Imagine Peace Kulesi, Japonya’da John Lennon Müzesi ve Central Park’ta Strawberry Fields Anıtı’dır. Bu eserler Yoko’nun John’a sevgisinin en büyük göstergeleri.

Napolyon ve Josephine

İşte size tarihten büyük ve ikonik bir aşk hikayesi. Hem de oldukça tehlikeli ve entrikalarla dolu! Hikaye bir kadının tutkusuyla zekasını ve bir adamın büyük aşkını içeriyor. Josephine güç aşığı bir kadın ve kocası Fransız İhtilali’nde infaz ediliyor. Josephine bu sırada 32 yaşında. Napolyon ile ortak bir arkadaşlarının evinde tanıştıklarında ise Napolyon 27 yaşında oldukça etkileyici biri. İlk görüşte aşık oluyor Josephine’e. Gözü başka bir şey görmüyor. Onunla hemen evleniyor. Napolyon çok güçlü ve zeki bir yönetici. Tüm savaşlar onun stratejik zekası sayesinde kazanılıyor. Tek zaafı ise Josephine. Onu gittiği her yere götürüyor. Eğer götüremezse ona sürekli mektuplar yazıyor. Aklından hiç çıkarmıyor. Josephine ise daha mesafeli. Napolyon yokken Fransa’da gününü gün ediyor! Sosyal yaşantısına asla ara vermiyor. Bu hali Napolyon’u ona daha da aşık ediyordu.

Her aşk soluksuz yaşanır mı bilinmez fakat tarihten ders almakta fayda var. Napolyon 40 yaşına geldiğinde hala bir veliahttı yoktu. Josephine’den boşanma kararı aldı çünkü Fransa onun için her şeyden önemliydi, tek aşkı Josephine’den bile! Büyük aşkı Josephine bunu beklemiyordu, büyük bir darbe yedi. Ayrıldılar, Napolyon’un başka bir kadından çocukları oldu fakat ölmeden önce söylediği sözler şunlardı: “Hayatım şu 4 sözcükten ibaret; Fransa, Ordu, Fransa Ordu Komutanlığı ve Josephine…”

Simone de Beauvoir ve Jean Paul Sartre

“Sartre’la karşılaştığım zaman, her şeyi kazandığıma inanmıştım. Onun yanında benim kendimi gerçekleştirmem başarısızlığa uğrayamazdı. Şimdi kendi kendime şunu söylüyorum: Kurtuluşu bir başkasında görmek, yıkılmanın en güvenli yoludur” demiştir Beauvoir.

Bu hikaye, inandıkları şeylerin öncüleri haline gelmiş düşünce temsilcilerinin kendileri kadar güçlü, sağlam ve öncü aşklarının hikayesi. Hiç evlenmiyor, hiçbir zaman aynı evde yaşamıyorlar, fakat nerdeyse her gün iletişim halindeler. Kendi aralarında bir gizlilik anlaşmaları var. Birbirlerine daima dürüst olacaklar. İlişkileri şeffaf ve sınırsız olacak. Bu ikili bu aşk ile birbirlerinin felsefelerinin gelişimlerine de destek oldular. Sınırları zorladılar. Hayatlarına farklı insanları aldılar ama her zaman dürüst oldular. Onlarınki yüzyılın en büyük aşklarından biriydi.

Jane Birkin ve Serge Gainsbourg

Bu kült bir aşk. Jane ve Serge “Slogan” filminin setinde tanıştı. Filmin yönetmenin ayarladığı bir akşam yemeğinde karşı karşıya geldiler. Serge sadece şarap içiyordu ve memnuniyetsizdi. Jane ise onun bu halinden rahatsız olup onu dansa davet etti. “Ben dans etmeyi bilmem”, demesine rağmen pistteydi. O dans gece boyu sürdü. Serge çok sarhoştu sızmıştı. Jane günün ilk ışıklarında dans ettikleri şarkının bulunduğu plağı satın aldı ve Serge’nin ayak ucuna bıraktı. Çok romatik ve dolu dizgin bir aşktı bu….

Her ikisi de özgür bir ruhtu. Dizginlenemiyorlardı. Aynı evde yaşamalarına olanak yoktu. Ne birlikte olabildiler ne de ayrı. Bu gelgit’li aşk, Serge kalp krizi sebebiyle ölene kadar 11 yıl sürdü. O ölmeden bir gün önce bile beraberlerdi. Artık sadece fotoğraflarda yaşıyorlar…

Salvador Dali ve Gala

İşte huzurlarınızda en az Salvador Dali kadar deli bir aşk. Dali yaşadığı travmalardan dolayı kadınlar ve aşk konusunda güvensizdi, ta ki karşısına Gala çıkana kadar.

Dali yıllardan sonra ilk kez bir kadına karşı bir şeyler hissetti. Fakat Gala evli ve çocukluydu. Bu asla onlar için bir engel olmadı. Gala eşi ve çocuğunu terk edip Dali’ye gitti. Dali’nin yıllar sürecek ilhamı oldu. Hemen her tablosunda Gala’dan izler görmek mümkün.

Ressam Gala için; “Gala beni evlat edindi. Ben onun yeni doğan çocuğu, oğlu, sevgilisiydim. Gala benden ölümün etkilerini söküp attı. Delirmememin nedeni, deliliğimi onun üstlenmesidir,” der.

Bu aşk 50 yıl sürdü. 50 yıl boyunca gözleri birbirlerinden başkasını görmedi. Dali’den 10 yaş büyük Gala dünyaya ondan önce veda etti. Dali ise Gala’nın ölümünden sonra hayat ile tüm bağlantısını kesti. “Gala’nın acısından –ki benim acımdır-, Gala’nın ölümünden –ki benim ölümümdür- başka hiçbir şey hayatıma dokunamaz.”

Evita ve Juan Peron

Tarihte unutulmayacak bir aşk hikayesi de Evita ve Juan Peron aşkı. Bu aşk hikayesi ′lı yılların Arjantininde yaşandı. Evita ve Juan, Arjantin’de politik açıdan güçlü kişilerdi. İkilinin arasındaki tek fark Evita’nın maddi imkansızlıklarının olmasıydı.

Bu çift ile ilgili, Evita’nın fakirlikten kurtulmak için Juan’ı baştan çıkarttığı söylendi ve Juan&#;ı parası için tercih etti denildi. Her ne şekilde olmuş olsa da Evita Juan’ı kendisine aşık etmeyi başardı ve bunun yanında kendisi de Juan’a deli gibi aşık oldu.

Adolf Hitler ve Eva Braun

Dünyanın kaderini değiştiren isim Adolf Hitler ile Eva Braun’un aşkı da tarihin tozlu sayfalarına karışmış gizli bir aşk. Eva, Adolf Hitler ile tanıştığında 18 yaşındaydı ve Heinrich Hoffman’ın fotoğraf atölyesinde çalışıyordu. Hitler&#;i gördüğü anda köre körüne aşık olan Eva Braun politikayla hiç alakası olmayan birisiydi. Fakat aşık olduğu insan onun alışkanlıklarını baştan aşağı deiğiştirip, onu kendi fikirlerinden beslenen bir insan yapacaktı.

Hitler hiçbir zaman Eva’ya gerektiği kadar ilgi göstermedi. Onun için varsa yoksa Almanya’ydı. Eva hep kıskançlık krizlerindeydi. İlgi göremedikçe çıldırıyordu. 1 Kasım kendini tabancayla boynundan vurdu. Ölmedi fakat bu onun son intihar girişimi de olmayacaktı. 29 Mayıs ’te de tekrar intihar etti. Hitler&#;in politikaya olan aşkının kendisinden daha büyük olduğu gerçeğini bir türlü kabul edemiyordu.

Hitler hiçbir zaman evlenmeye yaklaşmadı. Tarihler 29 Nisan ’i gösterdiğinde müttefikler Berlin’i kuşatmıştı, Adolf Hitler ise aldığı ani bir kararla Eva ile evlenmeye karar vermişti. Bu evlilik tam 24 saat sürdü. Her ikisi de yakalanmadan önce intihar edip bu dünyayı birlikte terk ettiler.

Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan

Osmanlı tarihinde önemli bi yer tutan bu aşk, Osmanlı padişahlarının en etkili isimlerinden Kanuni Sultan Süleyman gönlünü Rus asıllı bir cariyeye kaptırmasıyla başladı. Saraydaki adı Hürrem olarak bilinen bu cariye, Kanuni Sultan Süleyman’ı cazibesiyle ilk bakışta etkilemeyi başardı ve Sultan’ı kendine aşık etti.

Hürrem, Muhteşem Süleyman&#;ı sadece kendine aşık etmedi onun nikahlı eşi de oldu. Artık Hürem Sultan olarak anılmaya başayan Hürrem, Osmanlı tarihinde entrika çalışmalarıyla ün yaptı. Hürrem Sultan, Osmanlı devletinde yönetimde hak sahibi olan tek kadın oldu.

Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ın kendisine olan aşkını hep kullandı, düzenlemiş olduğu saray içindeki entrikalarla devleti olumsuz bir şekilde etkiledi. Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman’ı ilk eşi Gülbahar Hatun’u ve ondan olan oğlunu Mustafa’yı öldürmesi için kışkırttı. Hürrem çevresinde tehlike arz eden bütün kişileri Kanuni’nin kanına girerek ya öldürtüyor ya da cezalandırıyordu. Kanuni&#;nin ise Hürrem Sultan&#;a olan aşkı onun kolları ve gözyaşları arasında ölene kadar devam etti.

Yazar: Doğuş Bengi


TAGS
Aşk, en ünlü aşk hikayeleri, Eva Peron, Frida Kahlo, Grace Kelly, Hisset, Jane Birkin, john lennon, Salvador Dali, Serge Gainsbourg, tarihe geçen aşklar, Yaşam, Yazar, Yoko Ono

M i n e N i h a n D o ğ a n başka hiçbir şeye tesadüf etmemişti. (…) Artık bu, onun için bir meşguliyet olmuştu. Sabahleyin erkenden kalkıyor; bütün o birlikte gezip yürüdükleri yerleri dolaşıyor, ekseriya bir ağacın arkasına saklanarak, tesadüfün bazen bütün hakikatleri ifşa eden tecelliyat-ı şuûnuna intizar ediyordu” (Alyanakoğlu, 78). Hissedilen duyguların bu kadar içten ve samimiyetle, hakim bakış açısıyla anlatılması realist bir unsurken; akıldaki düşüncelerin bazılarının hayale kaçması sürrealist bir unsur olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle realizm ve sürrealizmin bir arada kullanılmasıyla oluşan psikolojik realizm; romanda orta yaşlı ve on yıldır yalnız olan kadının genç erkekle tanışmasından sonra onu hayatının merkezine koymasıyla duygularının değişiminde ortaya çıkar. Duyguların anlatımında realist bakış açısı kullanılırken, kadının genç erkeğin onun dışındaki yaşantısı hakkındaki düşünceleri sürrealizmin bilinçaltındaki gizli psikolojik dünyayı serbest çağrışımla anlatma gayesine dayanır. “Freud’un görüşlerine dayanılarak açılan ve bilinçaltı gerçeğini rüyada olduğu gibi parçaları birbirini tutmaz bir ifade halinde anlatmaya çalışır”(Karaalioğlu, ). Erkeğin kendisinden daha genç bir kızla günün birinde birleşme ihtimalini düşünerek kendini kahreden orta yaşlı kadın, bir süre sonra rüyalarında sarışın bir güzelle sevgilisinin seviştiğini görmeye başlar. Rüyasında gördüğü yetmiyormuş gibi gerçekte de onu gördüğünü sanır: “… Bunların arasında daima yaşayan bir hayal vardı ki onu, her hatve-i harekatında, bir gölge gibi takip eder; bir yere giderken, birden bire önüne çıkardı. Fakat yarabbi, bu kez ondan ne istiyordu.. Altın saçlarını dökerek önünden gelip geçiyor, gözlerinin bir işve-i nigahıyla gülümseyerek, ona muzafferiyetinin neşelerini terennüm ediyordu” (Alyanakoğlu, 87). Daha sonra, sevdiği erkeğin kendini aldattığına dair sesler duymaya başlayan kadının psikolojisi iyice bozulur. Bu sırada realist tasvirlerle kadının erkeğe olan aşkı anlatılırken bir yandan da sürrealist biçimde aklında gezinen kıskançlık fikirleri alevlenmektedir: “Bazen bir ses işitiyor ve bu ses ona, aynı cümleyi tekrar ederek: “Sana hıyanet ediyorlar, seni öldürmek istiyorlar…” diyordu (Alyanakoğlu, 86). “Şimdi yavaş yavaş gözleri büyüyor; kulağının yanında bir ses, ona hitap eden o mukaddes ses: ‘Öldür..’ diyordu”(Alyanakoğlu, 89). Gerçekte var olmayan sesler duyması, kadının gerçekle gerçek dışını çatıştırmasına neden olur. Gerçek dışı olan, aslında bilinçaltından gelendir bu nedenle gerçeklik payı vardır.“Kıskanç kişi, kendisini haklı gösterecek ipuçlarının peşine düşer, başkalarının (ya da kıskanılan kişinin) her türlü davranışına “gerçeğin özünü” kanıtlayan yanlış yorumlar getirir” (Geçtan, ). “Anlıyor musun, kıskanıyorum… bir deli gibi, bir çılgın gibi kıskanıyorum… Bu gözleri, beni deli eden, çıldırtan bu güzel gözleri, bu siyah gözleri kıskanıyorum… Onlarda bir başka hissin, bir başka hayalin gölgelerini görmek istemem… Onlarda yalnız ben yaşamak, yalnız ben ölmek isterim…”(Alyanakoğlu, ). Gerçeğin özünü araştıran kişi ise, zamanın nasıl geçtiğini anlayamaz hale dönüşür ve zaman onun ekseninde şekillenmeye başlar. Romandaki aşk çıkmazı, genç erkeğin peşine düşen orta yaşlı aşığının zamanın monotonluğunu anlatmak için söylediklerinden hareket O T U D E S 2 0 1 7 “Saplantılı Aşk” Olgusunun Zararları Bağlamında…

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır