ali imran 54 ayetin fazileti / Âl-i İmrân Sûresi ayeti ve tefsiri | Kuran ve Meali

Ali Imran 54 Ayetin Fazileti

ali imran 54 ayetin fazileti

Al-İ İmran Suresi Okunuşu Ve Anlamı: T&#;rk&#;e Tefsiri, Arap&#;a Yazılışı, Fazileti, Diyanet Meali

Haberin Devamı

4. Daha önce de, insanlara doğru yolu göstermek üzere Furkan'ı indirmiştir. Bilinmeli ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, suçlunun hakkından gelen mutlak güç sahibidir.

5. Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.

6. Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.

7. Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onun (Kur'an'ın) bazı âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'ın esasıdır. Diğerleri de müteşâbihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onu tevil etmek için ondaki müteşâbih âyetlerin peşine düşerler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erişenler ise: Ona inandık; hepsi Rabbimiz tarafındandır, derler. (Bu inceliği) ancak aklıselim sahipleri düşünüp anlar.

8. (Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.

9. Rabbimiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan sensin. Allah asla sözünden dönmez.

Bilinmelidir ki inkâr edenlerin ne malları ne de evlâtları Allah huzurunda kendilerine bir fayda sağlayacaktır. İşte onlar cehennnemin yakıtıdır.

(Onların yolu) Firavun hanedanının ve onlardan öncekilerin tuttuğu yola benzer. Onlar bizim âyetlerimizi yalanladılar, Allah da kendilerini günahları yüzünden yakalayıverdi. Allah'ın cezası çok şiddetlidir.

(Resûlüm!) İnkâr edenlere de ki: Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sürüleceksiniz. Orası kalınacak ne kötü bir yerdir!

(Bedir'de) karşı karşıya gelen şu iki gurubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan bir gurup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kâfir bir gurup. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır.

Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah'ın katındadır.

(Resûlüm!) De ki: Size bunlardan daha iyisini bildireyim mi? Takvâ sahipleri için Rableri yanında, içinden ırmaklar akan, ebediyyen kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve (hepsinin üstünde) Allah'ın hoşnutluğu vardır. Allah kullarını çok iyi görür.

(Bu nimetler) "Ey Rabbimiz! İman ettik; bizim günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru!" diyen;

Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, hayra harcayan ve seher vaktinde Allah'tan bağış dileyenler (içindir).

Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur.

Allah nezdinde hak din İslâm'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur.

Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim." Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir.

Allah'ın âyetlerini inkâr edenler, haksız yere peygamberlerin canlarına kıyanlar ve adaleti emreden insanları öldürenler (yok mu), onlara acı bir azabı haber ver!

İşte bunlar dünyada da ahirette de çabaları boşa giden kimselerdir. Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.

(Resûlüm!) Kendilerine Kitap'tan bir pay verilenleri (yahudileri) görmez misin ki, aralarında hükmetmesi için Allah'ın Kitab'ına çağırılıyorlar da, sonra içlerinden bir gurup cayarak geri dönüyor.

Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır, demelerinin bir sonucudur. Onların vaktiyle uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini yanıltmıştır.

Fakat, onları gelmesinde şüphe edilmeyen bir gün için topladığımız ve hiçbir haksızlığa uğramaksızın herkese kazandığı şeyler tastamam ödendiği zaman halleri nice olur?

(Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.

Geceyi gündüze katar, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin.

Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin. Kim bunu yaparsa, artık onun Allah nezdinde hiçbir değeri yoktur. Ancak kâfirlerden gelebilecek bir tehlikeden sakınmanız başkadır. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Dönüş yalnız Allah'adır.

De ki: İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir. Allah her şeye kadirdir.

Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir.

(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.

De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.

Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı.

Bunlar birbirinden gelme bir nesillerdir. Allah işiten ve bilendir.

İmrân'ın karısı şöyle demişti: "Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin."

Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.

Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Zekeriyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Zekeriyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi.

Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.

Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.

Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar.

Zekeriyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.

Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.

Ey Meryem! Rabbine ibadet et; secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil.

(Resûlüm!) Bunlar, bizim sana vahiy yoluyla bildirmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. İçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini atarlarken sen onların yanında değildin; onlar (bu yüzden) çekişirken de yanlarında değildin.

Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır.

sâlihlerden olarak beşikte iken ve yetişkinlik halinde insanlara (peygamber sözleri ile) konuşacak.

Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona sadece "Ol!" der; o da oluverir.

(Melekler, Meryem'e hitaben İsa hakkında sözlerine devam ettiler:) Allah ona yazmayı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretecek.

İsrailoğullarına bir elçi olacak (ve onlara şöyle diyecek:) Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yeyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz, bunda sizin için bir ibret vardır.

Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O halde Allah'tan korkun, bana da itaat edin.

Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.

İsa, onlardaki inkârcılığı sezince: Allah yolunda bana yardımcı olacaklar kimlerdir? dedi. Havârîler: Biz, Allah yolunun yardımcılarıyız; Allah'a inandık, şahit ol ki bizler müslümanlarız, cevabını verdiler.

(Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler.

(Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.

Allah buyurmuştu ki: Ey İsa! Seni vefat ettireceğim, seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyamete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.

İnkâr edenler var ya, onları dünya ve ahirette şiddetli bir azaba çarptıracağım; onların hiç yardımcıları da olmayacak.

İman edip iyi davranışlarda bulunanlara gelince, Allah onların mükâfatlarını eksiksiz verecektir. Allah zalimleri sevmez.

(Resûlüm!) Bu söylenenleri biz sana âyetlerden ve hikmet dolu Kur'an'dan okuyoruz.

Allah nezdinde İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona "Ol!" dedi ve oluverdi.

Gerçek, Rabbinden gelendir. Öyle ise şüphecilerden olma.

Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah'tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.

Şüphesiz bu (İsa hakkında söylenenler), doğru haberlerdir. Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhakkak ki Allah, evet O, mutlak güç ve hikmet sahibidir.

Eğer yine yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, bozguncuları hakkıyla bilendir.

(Resûlüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun ki biz müslümanlarız! deyiniz.

Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?

İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki Allah, her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.

İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi.

İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber (Muhammed) ve (ona) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur.

Ehl-i kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar.

Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın âyetlerini inkâr edersiniz?

Ey ehl-i kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?

Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi: "Müminlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler.

Sizin dininize uyanlardan başka hiçbir kimseye inanmayın. " (Resûlüm!) De ki: Doğru yol ancak Allah'ın yoludur. Yine (onlar, kendi aralarında şöyle dediler:) "Size verilenin benzerinin başka herhangi bir kimseye verildiğine, yahut Rabbinizin huzurunda onların size karşı deliller getireceklerine de (inanmayın)." De ki: Lütuf ve ihsan Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir. Allah'ın rahmeti geniştir ve O her şeyi hakkıyla bilir.

Rahmetini dilediğine ayırır. Allah üstün lütuf sahibidir.

Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar.

Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.

Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.

Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.

Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz.

Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin, diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder mi?

Hani Allah, peygamberlerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" diye söz almış, "Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.

Artık bundan sonra her kim dönerse işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.

Göklerde ve yerdekiler, ister istemez O'na teslim olduğu halde onlar (ehl-i kitap), Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki O'na döndürüleceklerdir.

De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.

Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.

İman etmelerinden, Resûl'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkârcılığa sapan bir kavme Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

İşte onların cezası, Allah'ın, meleklerin ve bütün insanlığın lânetine uğramalarıdır.

Bu lânete ebedî gömülüp gidecekler. Onların azapları hafifletilmez; yüzlerine de bakılmaz.

Ancak, bundan sonra tevbe edip yola gelenler başka. Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

İnandıktan sonra kâfirliğe sapıp sonra inkârcılıkta daha da ileri gidenlerin tevbeleri asla kabul edilmeyecektir. Ve işte onlar, sapıkların ta kendisidirler.

Gerçekten, inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, onların hiçbirinden -fidye olarak dünya dolusu altın verecek olsa dahi- kabul edilmeyecektir. Onlar için acı bir azap vardır; hiç yardımcıları da yoktur.

Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça "iyi" ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir.

Tevrat'ın indirilmesinden önce, İsrail'in (Ya'kub'un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrailoğullarına helâl idi. De ki: Eğer doğru sözlü iseniz o zaman Tevrat'ı getirip onu okuyun.

Artık bundan sonra her kim Allah'a karşı yalan uydurursa, işte bunlar, zalimlerin ta kendisidirler.

De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.

Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Mekke'deki (Kâbe)dir.

Orada apaçık nişâneler, (ayrıca) İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.

De ki: Ey ehl-i kitap! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın âyetlerini inkâr edersiniz?

De ki: Ey ehl-i kitap! (Gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek müminleri Allah yolundan çevirmeye kalkisiyorsunuz? Allah yaptiklarinizdan habersiz degildir".

Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir guruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden inkârcılığa sevkederler.

Size Allah'ın âyetleri okunurken, üstelik Allah Resûlü de aranızda iken nasıl inkâra saparsınız? Her kim Allah'a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir.

Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.

Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişileridiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O'nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.

Nice yüzlerin ağardığı, nice yüzlerin de karardığı günü (düşünün.) İmdi, yüzleri kararanlara: İnanmanızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmiş olmanız yüzünden tadın azabı! (denilir).

Yüzleri ağaranlara gelince, onlar Allah'ın rahmeti içindedirler; orada ebedî kalacaklardır.

İşte bunlar, Allah'ın, sana hak olarak okuduğumuz âyetleridir. Allah hiçbir kimseye haksızlık etmek istemez.

Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İşler, dönüp dolaşıp Allah'a varır.

Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.

Onlar (ehl-i kitap) size, incitmekten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşa girecek olsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra kendilerine yardım da edilmez.

Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır.

Hepsi bir değildir; ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar.

Onlar, Allah'a ve ahiret gününe inanırlar; iyiliği emreder, kötülükten menederler; hayırlı işlere koşuşurlar. İşte bunlar iyi insanlardandır.

Onların yaptıkları hiçbir hayır karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah, takvâ sahiplerini çok iyi bilir.

İnkâr edenler var ya, onların malları da evlâtları da Allah'a karşı kendilerine hiçbir fayda sağlamayacaktır. İşte onlar, cehennemliklerdir; onlar orada ebedî kalacaklardır.

Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mahveden kavurucu bir rüzgârın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar.

Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz.

İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inanırsınız; onlar ise, sizinle karşılaştıklarında "İnandık" derler; kendi başlarına kaldıklarında da, size olan kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Kininizden (kahrolup) ölün! Şüphesiz Allah kalplerin içindekini hakkıyla bilmektedir.

Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.

Hani sen, sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. . .-Allah, hakkıyle işiten ve bilendir.

O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.

Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz halde Allah, Bedir'de de size yardım etmişti. Öyle ise, Allah'tan sakının ki O'na şükretmiş olasınız.

O zaman sen, müminlere şöyle diyordun: İndirilen üç bin melekle Rabbinizin sizi takviye etmesi, sizin için yeterli değil midir?

Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.

Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.

Allah, kâfirlerden bir kısmının kökünü kessin veya onları perişan etsin, böylece bozulmuş bir halde dönüp gitsinler diye, size yardım eder).

Ki bu işte senin yapacağın bir şey yoktur yahut (müslüman olsunlar da) tevbelerini kabul etsin, ya da (ısrar ederlerse) onlara azap etsin diye (Allah Bedir'de size yardım etti). Çünkü onlar zalimdirler.

Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhametlidir.

Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.

Kâfirler için hazırlanmış bulunan ateşten sakının!

Allah'a ve Resûl'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.

Rabbinizin bağışına ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!

O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.

Yine onlar ki, bir kötülük yaptıklarında, ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe-istiğfar ederler. Zaten günahları Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar, işledikleri kötülüklerde, bile bile ısrar etmezler.

İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!

Sizden önce nice (milletler hakkında) ilâhî kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın da (Allah'ın âyetlerini) yalan sayanların âkıbeti ne olmuş, görün!

Bu (Kur'an), bütün insanlığa bir açıklamadır; takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.

Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.

Eğer siz (Uhud'da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.

Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.

Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?

Andolsun ki siz, ölümle yüzyüze gelmezden önce onu temenni ederdiniz. İşte şimdi onu karşınızda gördünüz.

Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.

Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.

Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.

Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!

Allah da onlara dünya nimetini ve (daha da önemlisi,) ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah, iyi davrananları sever.

Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, gerisin geriye (eski dininize) döndürürler de, hüsrana uğrayanların durumuna düşersiniz.

Oysa sizin mevlânız Allah'tır ve O, yardımcıların en hayırlısıdır.

Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak koşmaları sebebiyle, kâfirlerin kalplerine yakında korku salacağız. Gidecekleri yer de cehennemdir. Zalimlerin varacağı yer ne kötüdür!

Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır.

O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir.

(Uhud'da) iki ordu karşılaştığı gün, sizi bırakıp gidenleri, sırf işledikleri bazı hatalar yüzünden şeytan (yerlerinden) kaydırmıştı. Yine de Allah onları affetti. Çünkü Allah, çok bağışlayıcıdır, halîmdir.

Ey iman edenler! Sizler, inkâr edenler ve yeryüzünde sefere çıkan veya savaşan kardeşleri hakkında: "Eğer bizim yanımızda kalsalardı ölmezler, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah bu kanaatı onların kalplerine (kaybettikleri yakınları için onulmaz) bir hasret (yarası) olarak koydu. Canı veren de alan da Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görür.

Eğer Allah yolunda öldürülür ya da ölürseniz, şunu bilin ki, Allah'ın mağfireti ve rahmeti onların topladıkları bütün şeylerden daha hayırlıdır.

Andolsun, ölseniz de öldürülseniz de Allah'ın huzurunda toplanacaksınız.

O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.

Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a güvenip dayanmalıdırlar.

Bir peygambere, emanete hıyanet yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın-kazandığı tastamam verilir.

Allah'ın hoşnutluğunu gözetenle Allah'ın hışmına uğrayan bir olur mu hiç? Berikisinin yeri cehennemdir. Cehennem ise ne kötü bir varış noktasıdır.

Onlar Allah katında derece derecedirler. Allah onların yaptıklarını görmektedir.

Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.

(Bedir de) iki katını (düşmanınızın) başına getirdiğiniz bir musibet, (Uhud'da) kendi başınıza geldiği için mi "Bu nasıl oluyor!" dediniz? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter.

İki birliğin karşılaştığı gün sizin başınıza gelenler, ancak Allah'ın dilemesiyle olmuştur ki, bu da, müminleri ayırdetmesi ve münafıkları ortaya çıkarması için idi. Bunlara: "Gelin, Allah yolunda çarpışın; ya da savunma yapın" denildiği zaman, "Harbetmeyi bilseydik, elbette sizin peşinizden gelirdik" dediler. Onlar o gün, imandan çok, kâfirliğe yakın idiler. Ağızlarıyla, kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Halbuki Allah, onların içlerinde gizlediklerini daha iyi bilir.

(Evlerinde) oturup da kardeşleri hakkında: "Bize uysalardı öldürülmezlerdi" diyenlere, "Eğer doğru sözlü insanlar iseniz, canlarınızı ölümden kurtarın bakalım!" de.

Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar.

Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.

Onlar, Allah'tan gelen nimet ve keremin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler.

Yara aldıktan sonra yine Allah'ın ve Peygamber'in çağrısına uyanlar (özellikle) bunların içlerinden iyilik yapanlar ve takvâ sahibi olanlar için pek büyük bir mükâfat vardır.

Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı asker topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!" dediler.

Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir.

İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Şu halde, eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.

(Resûlüm) İnkârda yarışanlar sana kaygı vermesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara, ahiretten yana bir nasip vermemek istiyor. Onlar için çok büyük bir azap vardır.

Şurası muhakkak ki, imanı verip inkârı alanlar, Allah'a hiçbir zarar veremezler. Onlar için elîm bir azap vardır.

İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlara ancak günahlarını arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.

Allah, müminleri (şu) bulunduğunuz durumda bırakacak değildir; sonunda murdarı temizden ayıracaktır. Bununla beraber Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırdeder. O halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder, takvâ sahibi olursanız sizin için de çok büyük bir ecir vardır.

Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

"Gerçekten Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü andolsun ki Allah işitmiştir. Onların (bu) dediklerini, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ile birlikte yazacağız ve diyeceğiz ki: Tadın o yakıcı azabı!

Bu, dünyada iken kendi ellerinizle yapmış olduğunuzun karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına zulmetmez.

"Doğrusu Allah bize, (gökten inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti" diyenlere şöyle de: Size, benden önce mucizelerle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice peygamberler geldi. Eğer doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz?

(Resûlüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi.

Her canlı ölümü tadacaktır. Ve ancak kıyamet günnü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Bu dünya hayatı ise aldatma metâından başka bir şey değildir.

Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.

Allah, kendilerine kitap verilenlerden, "Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz" diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!

Sanma ki ettiklerine sevinen, yapmadıkları ile övülmek isteyenler, evet, sanma ki onlar azaptan kurtulacaklardır. Onlar için elem verici bir azap vardır.

Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah'ındır. Allah'ın her şeye gücü yeter.

Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.

Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru !

Ey Rabbimiz! Doğrusu sen, kimi cehenneme koyarsan, artık onu rüsvay etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur.

Ey Rabbimiz! Gerçek şu ki biz, "Rabbinize inanın!" diye imana çağıran bir davetçiyi (Peygamberi, Kur'an'ı) işittik, hemen iman ettik. Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, ruhumuzu iyilerle beraber al, ey Rabbimiz!

Rabbimiz! Bize, peygamberlerin vasıtasıyla vâdettiklerini de ikram et ve kıyamet gününde bizi rezil-rüsvay etme; şüphesiz sen vâdinden caymazsın!

Bunun üzerine Rableri, onların dualarını kabul etti. (Dedi ki:) Ben, erkek olsun kadın olsun -ki hep birbirinizdensiniz- içinizden, çalışan hiçbir kimsenin yaptığını boşa çıkarmayacağım. Onlar ki, hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler; andolsun, ben de onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat, Allah tarafındandır. Allah; karşılığın güzeli O'nun katındadır.

İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması, sakın seni aldatmasın!

Azıcık bir menfaattır o. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir!

Fakat Rablerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikram olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedî olarak kalacakları cennetler vardır. İyi kişiler için Allah katındaki (nimetler) daha hayırlıdır.

Ehl-i kitaptan öyleleri var ki, Allah'a, hem size indirilene, hem de kendilerine indirilene tam bir samimiyetle ve Allah'a boyun eğerek iman ederler. Allah'ın âyetlerini az bir paraya satmazlar. İşte onlar için Rableri katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk olandır.

Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat göster. 

Fatiha Suresi Fazileti

Bu sûrenin ve bazı âyetlerinin faziletleri hakkında birçok rivayet bulunmaktadır. Bakara ile Âl-i İmrân sûrelerinin önemine değinen hadisler sebebiyle İslâm bilginleri bu iki sûrenin tefsirine ayrı bir ilgi göstermişler ve bunları konu edinen özel tefsirler kaleme almışlardır. Bir hadîs-i şerifte Resûlullah, Bakara ve Âl-i İmrân sûrelerini iyi bilip gereğince davrananlara bu sûrelerin kıyamet gününde şefaatçi olacağını haber vermiş (Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 42; Tirmizî, “Fezâilü’lKur’ân”, 4), bir başka hadiste de yüce Allah’ın “ism-i a‘zam”ının Bakara sûresinin âyeti ile Âl-i İmrân’ın başında bulunduğunu belirtmiştir (Tirmizî, “Daavât”, 64; Ebû Dâvûd, “Salât”, ).

Âl-i İmrân Konusu

Başlangıcında yüce Allah’ın “hay” ve “kayyûm” olduğu hatırlatılan ve Kur’ân-ı Kerîm’in önceki ilâhî kitapları onaylama özelliğinden söz edilen bu sûrede, vahye dayalı dinler arasındaki tekâmül ilişkisine işaret edilmekte, Allah katında yegâne geçerli dinin İslâm olduğu vurgulanmakta, İslâm’ın inanç esasları (özellikle ulûhiyyet ve nübüvvet) ile (birr ve takvâ gibi) bazı temel ahlâk kavramları üzerinde durulmakta, Mekke’deki kutsal evden (Kâbe) söz edilmekte, hac vecîbesine ve başka bazı amelî görevlere değinilmektedir. Sûrede özellikle, hıristiyanların Hz. Îsâ’yı tanrılaştırmaları, yahudilerin de ona iftira ve karalamalarda bulunmaları, bu suretle her iki din mensuplarının da onun hakkında aşırılıklara sapmaları karşısında İslâm ümmetinin gerçekten ayrılmayan ve orta yolu gösteren bir hakem görevi üstlenmiş olacağı ima edilmekte; Bakara sûresinde Ehl-i kitap’tan yahudilere ağırlık verildiği gibi burada da hıristiyanlara ağırlık verilmekte, bu din mensupları ortak bir ilkeyi (Allah’tan başkasına kulluk etmeme ve hiçbir şeyi O’na ortak görmeme ilkesini) kabulden hareketle yürütülebilecek bir diyaloga davet edilmektedir. Diğer taraftan müslümanlara da yüce Allah’ın lutfettiği nimetler hatırlatılıp, düşmanların tuzaklarına düşmemeleri ve üstlendikleri misyonun bilincinde olmaları gerektiği hatırlatılmaktadır. Bu temalar işlenirken Hz. Meryem, Zekeriyyâ, Yahyâ, Îsâ ve Hz. İbrâhim’in hayatlarından ve İslâm tebliği açısından önemli bir dönüm noktası olan Uhud Savaşı’ndan kesitler verilmektedir. Bu arada Uhud Savaşı sırasında ve sonrasında müslümanların, münafıkların ve müşriklerin davranışları tahlil edilip değerlendirilmektedir.

Bu sûre ile önceki sûre (Bakara sûresi) arasındaki bağlantı konusu üzerinde duran müfessirler özellikle şu noktalara değinmişlerdir: a) Her ikisinin başlangıcında “kitab”ın anılıp insanların “iman edenler ve etmeyenler” şeklindeki tasnifine yer verilmiş olması (birincisinde iman edenlere öncelik verildiği halde, ikincisinde –artık İslâm’a çağrının yayılmış olması sebebiyle– kalplerinde eğrilik bulunanlar önce zikredilmiştir), b) Her ikisinin Ehl-i kitabın bazı inanç ve tutumlarını tartışmaya ağırlık vermesi (birincisinde yahudilere geniş yer verilip hıristiyanlara kısaca değinildiği halde, ikincisinde –hıristiyanlar gerek tarih sahnesindeki varlıkları gerekse İslâm mesajına muhatap olmaları itibariyle yahudilerden sonra geldiklerinden– hıristiyanlara geniş yer ayrılmıştır), c) Her ikisinin, önceki bir yaratma kanununa göre olmaksızın gerçekleşen iki olaya (Hz. Âdem ve Îsâ’nın yaratılışına) –sırasına uygun olarak– yer verip, bu açıdan ikincinin birinciye benzerliğini hatırlatması, d) Her ikisinin –dikkatli bir karşılaştırma yapan kişinin öncelik-sonralık uygunluğunu farkedebileceği şekilde– aynı türden (meselâ savaş ahkâmı gibi) hükümlere yer vermiş olması, e) Birincinin başlarken müttakilerin kurtuluşa ermiş olduklarını haber vermesine uygun olarak, ikincinin takvâyı öğütleyerek son bulması (Reşîd Rızâ, III, ).

Âl-i İmrân suresi ayet tefsiri ve meali nedir? Âl-i İmrân suresi ayeti okunuşu ve anlamı

Âl-i &#;mrânn suresinin ayetinde geçen Âl-i &#;mrân tamlamas&#;ndan gelen ismi ile bu sure, &#;mrân ailesini anlatmaktad&#;r. &#;mrân, Meryem’in babas&#;d&#;r ve di&#;er aile alemlerine üstün k&#;l&#;nm&#;&#;t&#;r. Yani Âl-i &#;mrân suresinin temel konusu &#;sa, Meryem, Hristiyanl&#;k ve peygamberlik konular&#;d&#;r. Ancak bu surenin tamam&#;nda farkl&#; konulara de&#;inilmektedir. Konular&#; ile birlikte faziletleriyle de öne ç&#;kan bir suredir. Bu yüzden Müslümanlar için çok önemlidir. Ayr&#;ca bu suresinin ayeti, Kur'an-&#; Kerim’deki tüm harfleri bulundurmas&#; özelli&#;iyle de öneme sahiptir.

Âl-i &#;mrân suresi ayet nas&#;l okunur?

Âl-i &#;mrân suresi ayet okunu&#;u özellikle bu sureyi ezberlemek isteyenlerin merak etti&#;i bir konudur. Çünkü faziletleri ile öne ç&#;kar. Bu surenin öncelikle Arapça okunu&#;unu bilmek gerekir. Âl-i &#;mrân suresi ayet Arapça olarak &#;u &#;ekilde yaz&#;l&#;r:

aliimran

Âl-i &#;mrân suresinin bu Arapça yaz&#;l&#;&#;&#;n&#; anlamayanlar ise Türkçe okunu&#;una bakarak ayeti ezberleyebilir. Orta uzunlukta bir ayettir, kolay bir &#;ekilde ezberlenebilir. Âl-i &#;mrân suresi ayet Türkçe okunu&#;u &#;u &#;ekildedir:

  • &#;umme enzele 'aleykum min ba'di-l&#;ammi emeneten nu'âsen ya&#;&#;â tâ-ifeten minkum(s) vetâ-ifetun kad ehemmet-hum enfusuhum yazunnûne bi(A)llâhi &#;ayra-lhakki zanne-lcâhiliyye(ti)(s) yekûlûne hel lenâ mine-l-emri min &#;ey/-(in)(k) kul inne-l-emra kullehu li(A)llâh(i)(k) yu&#;fûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek(e)(s) yekûlûne lev kâne lenâ mine-l-emri &#;ey-un mâkutilnâ hâhunâ(k) kul lev kuntum fî buyûtikum leberaze-lle&#;îne kutibe 'aleyhimu-lkatlu ilâ medâci'ihim(s) veliyebteliya(A)llâhu mâ fî sudûrikum veliyumehhisa mâ fî kulûbikum(k) va(A)llâhu 'alîmun bi&#;âti-ssudûr(i)

Âl-i &#;mrân suresi ayet ne anlama gelir?

Âl-i &#;mrân suresi ayet anlam&#;, &#;slam dinini daha iyi anlamak aç&#;s&#;ndan önemlidir. Hristiyanl&#;&#;a dair önemli bilgilerin yer ald&#;&#;&#; bu sure sayesinde Müslümanl&#;&#;&#;n temeli ile ilgili bilgi edinmek mümkündür. Âl-i &#;mrân suresi ayet meal olarak &#;öyledir:

  • Sonra o kederin ard&#;ndan Allah size bir güven, bir grubunuzu kendinden geçiren uyuklama hali verdi; bir grup da kendi canlar&#;n&#;n derdine dü&#;mü&#;ler, Allah hakk&#;nda haks&#;z yere Cahiliye dü&#;üncelerine kap&#;larak, “Bu i&#;ten bize ne?” diyorlard&#;. De ki: “&#;&#;in tamam&#; Allah’a aittir.” Sana açmad&#;klar&#;n&#; içlerinde gizliyorlar: “Bu i&#;te bizim görü&#;ümüz al&#;nsayd&#; burada öldürülmezdik” diyorlar. De ki: “Evlerinizde dahi olsayd&#;n&#;z, yine de haklar&#;nda ölüm yaz&#;lm&#;&#; olanlar ölüp dü&#;ecekleri yere geleceklerdi. Bu, Allah’&#;n içinizde olan&#; ortaya ç&#;karmas&#; ve kalplerinizdeki &#;üpheyi gidermesi içindir. Allah kalplerde olan&#; bilir.”

Âl-i &#;mrân suresi ayet tefsiri nedir?

Âl-i &#;mrân suresi ayet Türkçesi ve tefsiri sayesinde bu ayette ne denmek ve ne anlat&#;lmak istedi&#;i daha detayl&#; bir &#;ekilde anla&#;&#;labilir. Ancak detayl&#; bir bilgi için ayetin tefsirine bakmak gerekir. Âl-i &#;mrân suresi ayet tefsiri ise &#;u &#;ekildedir:

Uhud Sava&#;&#;’ndaki bozgunun ard&#;ndan yüce Allah müslümanlar&#; büyük kederlere u&#;ratt&#;ktan sonra, cesaret ve metanetini yitirmeden, eninde sonunda Hz. Peygamber’in zafere kavu&#;aca&#;&#;na inanan ve onunla birlikte dü&#;mana kar&#;&#; var gücüyle vuru&#;an bir gruba hafif bir uyuklama hali vererek dinlenmelerini ve heyecanlar&#;n&#;n yat&#;&#;mas&#;n&#; sa&#;lam&#;&#;t&#;. Alm&#;&#; olduklar&#; yaralardan dolay&#; ac&#;lar içerisinde olmalar&#;na ra&#;men kendilerini güvende hissetmi&#;ler, k&#;l&#;çlar&#; ellerinden dü&#;ecek derecede uyuklam&#;&#;lard&#;. Nitekim olay&#; bizzat ya&#;am&#;&#; olan Ebû Talha, kendileri sava&#; alan&#;nda iken bu uyku sebebiyle k&#;l&#;c&#;n&#;n birkaç defa elinden dü&#;tü&#;ünü ve tekrar ald&#;&#;&#;n&#; ifade etmi&#;tir (Buhârî, “Tefsîr”, 3/11; “Meg&#;zî”, 20). Oysa &#;iddetli korku içindeki insan&#; uyku tutmaz, uykusuzluk devam ettikçe de peri&#;anl&#;k artar ve insan&#;n mânevî gücü çöker. Uhud Sava&#;&#;’ndaki ortam böyle bir neticenin do&#;mas&#; için son derece müsait idi. Çünkü mü&#;rikler sava&#; alan&#;ndan ayr&#;l&#;rken yine geleceklerini söyleyerek müslümanlar&#; tehdit etmi&#;lerdi; bu sebeple müslümanlar dü&#;man&#;n dönüp tekrar sald&#;rmas&#;ndan ve kendilerini imha etmesinden veya Medine’ye sald&#;rarak ya&#;malamas&#;ndan endi&#;e ediyorlard&#;. &#;&#;te böyle bir ortamda yüce Allah’&#;n bir lutfu olarak müslümanlar&#; tatl&#; bir uyku bas&#;p, korkuyu unutturmu&#;, gergin olan sinirlerini dinlendirmi&#;, böylece huzur ve güvene kavu&#;arak yepyeni bir güç kazanm&#;&#;lar, dü&#;man çekildikten sonra da onlar&#; Hamrâülesed’e kadar takip etmi&#;lerdir. Daha önce Bedir olay&#;nda da sava&#;tan önce böyle bir güven uykusu gelmi&#;ti (bk. Enfâl 8/11). Uhud’da ise sava&#; esnas&#;nda veya sava&#;tan hemen sonra daha sava&#; alan&#;nda iken müslümanlar böyle bir ilâhî lutfa mazhar oldular.

Sava&#;a kat&#;lanlardan bir grup ise canlar&#;n&#;n derdine dü&#;üp kendilerinden ba&#;ka bir &#;ey dü&#;ünmüyorlard&#;. Bunlar, her ne kadar mümin görünüyorlarsa da gerçekte inanmam&#;&#; olduklar&#; için dini ve Hz. Peygamber’i savunmak gibi bir kayg&#;lar&#; bulunmayan münaf&#;klard&#;. Sava&#;a s&#;rf ganimet almak veya fitne ç&#;karmak maksad&#;yla kat&#;lm&#;&#;lar, ancak büyük bir k&#;sm&#; daha sava&#; ba&#;lamadan Abdullah b. Übey ile birlikte geri dönüp gitmi&#;; gidemeyenler ise müminlerin içinde kalm&#;&#;lard&#;. Ancak müminleri huzura kavu&#;turan uyku bunlar&#; sarmam&#;&#;, dolay&#;s&#;yla korkular&#; artt&#;kça artm&#;&#;t&#;. Sava&#;&#;n seyri müminlerin aleyhine döndü&#;ü için onlardan intikam al&#;rcas&#;na duygular&#;n&#; ortaya koyuyor ve Câhiliye kafas&#;yla haks&#;z yere Allah hakk&#;nda kötü &#;eyler dü&#;ünüyor ve Hz. Muhammed’in peygamberli&#;i hakk&#;nda tereddüt uyand&#;racak sözler söylüyorlard&#; (Cahiliye kavram&#;n&#;n anlam&#; için bk. Mâide 50 ve Furkan 25/’n&#;n tefsiri).

Münaf&#;klar&#;n “Bu i&#;ten bize ne” sorusundan anla&#;&#;ld&#;&#;&#;na göre onlar, dü&#;manla meydan sava&#;&#; yapma hususunda al&#;nan karar&#;n hatal&#; oldu&#;una, bu kararda kendilerinin sorumlulu&#;u bulunmad&#;&#;&#;na, sava&#;&#;n planlanmas&#;nda görü&#;lerine uyulmad&#;&#;&#;na, dolay&#;s&#;yla elde edilen bu sonuçtan sorumlu olmad&#;klar&#;na, sorumlulu&#;un meydan sava&#;&#;n&#; isteyen müminlere ve onlar&#;n sözünü dinleyen Hz. Peygamber’e ait oldu&#;una i&#;aret etmek istemi&#;lerdir. Nitekim münaf&#;k Muattib b. Ku&#;eyr’in, Hz. Peygamber’in yan&#;nda aç&#;&#;a vurmay&#;p münaf&#;klar&#;n aras&#;nda söyledi&#;i “Bu i&#;te bizim görü&#;ümüz al&#;nsayd&#; burada öldürülmezdik” ifadesinden de bu anla&#;&#;lmaktad&#;r (Taberî, IV, ; Kurtubî, IV, ). Oysa Hz. Peygamber, münaf&#;klar&#;n reisi Abdullah b. Übeyy’i isti&#;areye ça&#;&#;rm&#;&#;, kendisi de onun görü&#;ü do&#;rultusunda görü&#; beyan etmi&#;ti. Ancak gençler, dü&#;man&#; Medine d&#;&#;&#;nda kar&#;&#;lamay&#; uygun gördükleri için karar onlar&#;n görü&#;ü do&#;rultusunda al&#;nm&#;&#;t&#;. Bu sebeple münaf&#;klar&#;n böyle bir bahane ile Hz. Peygamber’e kar&#;&#; itiraz haklar&#; olmad&#;&#;&#; gibi onu istibdat ile de suçlayamazlard&#;.

Ba&#;ka bir görü&#;e göre âyetin ilgili k&#;sm&#; &#;öyle yorumlanm&#;&#;t&#;r: Münaf&#;klar Hz. Peygamber’e, “Bu i&#;ten bize bir yarar var m&#;?” diyerek bu sava&#;ta kendileri için herhangi bir ç&#;kar bulunmad&#;&#;&#;n&#; vurgulamak istemi&#;ler; kendi aralar&#;nda da “Bu i&#;ten bizim bir ç&#;kar&#;m&#;z olsayd&#; burada öldürülmezdik” demi&#;lerdir (&#;evkânî, I, ).

Süleyman Ate&#;’e göre “Bu i&#;te bizim görü&#;ümüz al&#;nsayd&#; burada öldürülmezdik” diyenler münaf&#;klar de&#;il samimi müminlerden bir gruptur. Ona göre münaf&#;klar sava&#;a kat&#;lmam&#;&#;lard&#;r, oysa bunlar sava&#; an&#;nda söylenmi&#; sözlerdir. Sava&#;&#;n deh&#;etinden sars&#;lan baz&#; müminlerin içlerinde böyle dü&#;ünceler belirmi&#;tir. Zira bu sözleri söyleyen kimselerin affedildi&#;i bildirilmektedir. Halbuki münaf&#;k nifak içinde kald&#;&#;&#; sürece affedilmez (II, ).

Kanaatimizce Ate&#;’in bu görü&#;ü isabetli de&#;ildir. Çünkü bir grup münaf&#;k müminlerin içinde kalarak sava&#;a kat&#;lm&#;&#;t&#;. Bu sözü onlar&#;n söylemi&#; olma ihtimali daha kuvvetlidir. Bir sonraki âyette affedildikleri bildirilenler ise münaf&#;klar de&#;il &#;eytan&#;n vesvesesine aldan&#;p sava&#; yerinden ayr&#;lan müminlerdir. Ayr&#;ca Allah ve Peygamber u&#;runda can&#; dahil her &#;eyini feda edecek derecede samimi müminlerin böyle bir söz söylemeleri mümkün de&#;ildir.

Münaf&#;klar&#;n bu tutumlar&#;na kar&#;&#;l&#;k yüce Allah, “De ki: &#;&#;in tamam&#; Allah’a aittir” buyurarak emir ve iradenin kendisine mahsus oldu&#;unu, galibiyet veya ma&#;lûbiyetin ezelde takdir etti&#;i ilâhî kanunlar&#;na uygun olarak meydana geldi&#;ini ve gelece&#;ini vurgulamakta; ölenlerin de yine Allah taraf&#;ndan takdir edilmi&#; ecelleriyle öldüklerini, eceli gelenlerin evlerinden ç&#;kmasalar bile ölümden kurtulamayacaklar&#;n&#;, her insan&#;n ölümü nerede takdir edilmi&#;se gidip orada ölece&#;ini bildirmektedir. Ayr&#;ca âyette bu olaylar&#;n bir hikmete binaen cereyan etti&#;i, bunlarla müminlerin denendi&#;i ve kalplerinde olan kötü dü&#;üncelerin temizlendi&#;i ifade buyurulmu&#;tur. &#;üphe yok ki insanlar&#;n gerçek &#;ahsiyetleri güç olaylar kar&#;&#;s&#;nda ortaya ç&#;kar. Nitekim Uhud Sava&#;&#;’nda da böyle olmu&#;, bu imtihan neticesinde insanlar&#;n gerçek yüzleri ortaya ç&#;kar&#;lm&#;&#;t&#;r. Kalplerdeki s&#;rlar&#; dahi bilen yüce Allah’&#;n insanlar&#; imtihan etmesi, onlar&#;n iç yüzlerini bilmedi&#;inden de&#;ildir. Sava&#;larda al&#;nan yenilgiler, ya&#;anan ac&#;lar insanlar&#;n kendilerini sorgulamalar&#;na, hatalar&#;n&#; görmelerine ve durumlar&#;n&#; düzeltmelerine yard&#;mc&#; olur. Bu sebeple âyette Allah’&#;n Uhud’da olup bitenlerle müminleri deneyip kalplerindeki yanl&#;&#; dü&#;ünce ve duygular&#; temizlemeyi murat etti&#;ine i&#;aret edilmektedir.

Her &#;eyin yüce Allah’&#;n takdiriyle cereyan etmi&#; olmas&#;, bizim sebeplere sar&#;lmay&#; ihmal etmemizi gerektirmez. Çünkü kazâ ve kaderin nas&#;l oldu&#;unu, nerede, ne zaman ve ne &#;ekilde tecelli edece&#;ini bilemeyiz; biz olay&#; ancak meydana geldikten sonra bilebiliriz. Biz çal&#;&#;makla ve sebeplere sar&#;lmakla görevliyiz. Bütün gayretlerimize ra&#;men istedi&#;imizi elde edemediysek o zaman Allah’&#;n takdirinin bizim iste&#;imize ayk&#;r&#; oldu&#;una inan&#;r ve ona teslim oluruz. Bu durumda da sorumlu olmay&#;z. (Kaynak: Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: )

Âl-i &#;mrân suresi ayet fazileti nedir?

Faziletli bir sure olan Âl-i &#;mrân suresi, pek çok Müslüman&#;n ara&#;t&#;rd&#;&#;&#; bir suredir. Çünkü bu surenin faziletlerinden yararlanmak isterler. Âl-i &#;mrân suresi ayet fazileti ve s&#;rlar&#; &#;öyle s&#;ralanabilir:

  • Âl-i &#;mrân suresinin ayetini okuyan ki&#;ilerin dualar&#;n&#;n kabul olaca&#;&#; söylenir.
  • Bu sureyi cuma günü güne&#; bat&#;ncaya kadar okuyanlar için melekler geceye kadar Allah’tan af diler.
  • Fakirlikten kurtulup zenginli&#;e kavu&#;mak için Âl-i &#;mrân suresinin okunmas&#; gerekti&#;i söylenir.
  • Âl-i &#;mrân suresini okuyanlar, k&#;yamet günü s&#;rat üzerinden geçerken okudu&#;u her ayet için emniyet al&#;r.
  • Âl-i &#;mrân suresini okuyan ki&#;iler için Allah’u Teala melek yarat&#;r.

Âl-i &#;mrân suresi ayeti niçin okunur?

Âl-i &#;mrân suresi ayetin neden okundu&#;u merak edilmektedir. Bu surenin pek çok fazileti ve faydas&#; vard&#;r. Allah’a s&#;&#;&#;nmak, af dilemek, k&#;yamet gününde s&#;rattan daha h&#;zl&#; geçerek cennete ula&#;mak için bu surenin okunmas&#; gerekir. Ayr&#;ca sevap kazanmak için de okunmal&#;d&#;r. Ali &#;mran suresini okuyan ki&#;iler, daha k&#;sa sürede zenginli&#;e eri&#;ebilir.

ANASAYFAYA DÖNMEK &#;Ç&#;N TIKLAYINIZ

وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللَّهُ ۖ وَاللَّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ

Ve mekeru ve mekerallah vallahü hayrul makirın

Kelime MealiSayfada Göster

  • Abdulbaki GölpınarlıAbdulbaki Gölpınarlı:
    Düzene koyuldular, Allah da düzenlerine karşılık cezalarını verdi. Allah, düzencilere ceza verenlerin hayırlısıdır.

  • Abdullah ParlıyanAbdullah Parlıyan:
    Allah’tan gelen gerçekleri örtbas eden israiloğullarından bir gurup, İsa’yı öldürmek için tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını boşa çıkardı. Çünkü Allah tuzak kuranların tümünün üstünde güç sahibidir.

  • Adem UğurAdem Uğur:
    (Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.

  • Ahmed HulusiAhmed Hulusi:
    Mekr yaptılar ve karşılığını Allâh’tan mekr ile aldılar. Allâh mekr yapanların en hayırlısıdır. (Hakikati dillendirenin ortadan kalkması için gizli hileye başvurdular, Allâh da olayı aynı yoldan, yani onlar fark edemeden onların aleyhine sonuçlandırdı.)rn(Kişinin kendisini Allâh’tan ayrı düşüren - uzaklaştıran fiile devam edip bundan zarar görmediğini sanması, mekre uğraması demektir. Çünkü zarar görmediğini sanarak o fiile devam etmesi, sonuçta Allâh’tan daha fazla uzaklaşmasına yol açar ki, Allâh’tan, yani hakikatindeki Esmâ kuvveleriyle tahakkuk etmekten uzak düşmekten daha büyük ceza olmaz insan için.)

  • Ahmet VarolAhmet Varol:
    Onlar (İsrailoğulları) bir tuzak kurdular ve buna karşılık Allah da bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.

  • Ali BulaçAli Bulaç:
    Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.

  • Ali Fikri YavuzAli Fikri Yavuz:
    Yahudiler, (Îsâ’yı öldürmek için) hileye saptılar. Allah’da (Îsa’yı göğe kaldırıp kendilerinden, Îsa’ya benziyen birini hilekârlarına öldürtmekle onlara) hile yaptı, ceza verdi. Allah fenalığa karşı ceza verenlerin en kuvvetlisidir.

  • Bayraktar BayraklıBayraktar Bayraklı:
    İnanmayanlar İsâ`ya tuzak kurdular; ama Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı. Çünkü Allah, tuzak kuranların tümünün üstündedir.

  • Bekir SadakBekir Sadak:
    Fakat hile yaptilar. Allah da onlari cezalandirdi. Allah, hile yapanlarin cezasini en iyi verendir.

  • Celal YıldırımCelal Yıldırım:
    (Onlardan bir kısım haham ve devlet adamları) hileye başvurdular, (İsa’yı öldürmeyi plânladılar). Allah da onların hilesini boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır,.

  • Cemal KülünkoğluCemal Külünkoğlu:
    (Yahudiler, Hz. İsa`yı öldürmek için) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların karşılığını en iyi verendir.

  • Diyanet İşleriDiyanet İşleri:
    Onlar tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.

  • Diyanet VakfıDiyanet Vakfı:
    (Yahudiler) tuzak kurdular; Allah da onların tuzaklarını bozdu. Allah, tuzak kuranların hayırlısıdır.

  • Edip YükselEdip Yüksel:
    Tuzak kurdular, ALLAH da tuzak kurdu. ALLAH tuzak kuranların en iyisidir.

  • Elmalılı Hamdi YazırElmalılı Hamdi Yazır:
    Onlar hileye başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

  • Fizil-al il KuranFizil-al il Kuran:
    Hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Ve Allah hile yapanların cezasını en iyi verendir.

  • Gültekin OnanGültekin Onan:
    Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Tanrı da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Tanrı, düzen kurucuların en hayırlısıdır.

  • Harun YıldırımHarun Yıldırım:
    Düzen kurdular, Allah da bir düzen kurdu. Şüphesiz Allah düzen kuranların en hayırlısıdır.

  • Hasan Basri ÇantayHasan Basri Çantay:
    (Yahudiler gizli) hıyleye sapdılar, (İsâyı ansızın öldürmiye adam ta’yîn etdiler), Allah da onların o hıylekârlıklarına (öldürmek isteyeni İsâye benzetmek, kendilerine onu öldürtmek, İsâyı yukarıya kaldırmak suretiyle) mukabele etdi. Allah, bütün hıylekârları hakkıyle bilendir.

  • Hayrat NeşriyatHayrat Neşriyat:
    Ve (o yahudiler, Îsâ`ya) tuzak kurdular, Allah da (onlara) tuzak kurdu (karşılık verdi). Allah ise, tuzak kuranların en hayırlısıdır.

  • İbn-i Kesirİbn-i Kesir:
    Hile yaptılar, Allah da onları cezalandırdı. Ve Allah, hile yapanların cezasını en iyi verendir.

  • İlyas Yorulmazİlyas Yorulmaz:
    (Havariler) Hile yaptılar, Allah da onların hilelerine karşılık verdi. Allah hile yapanların en hayırlısıdır.

  • İskender Ali Mihrİskender Ali Mihr:
    Ve onlar hile yaptılar, Allah da (onlara) hile yaptı. Ve Allah, (hileye karşı) hile yapanların en hayırlısıdır.

  • Kadri ÇelikKadri Çelik:
    Düzen kurdular, Allah da onlara düzen kurdu. Allah, düzen kuranların en hayırlısıdır.

  • Muhammed EsedMuhammed Esed:
    İnanmayanlar İsa’ya tuzak kurdular; ama Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı: çünkü Allah, tuzak kuranların tümünün üstündedir.

  • Mustafa İslamoğluMustafa İslamoğlu:
    (İnkarcılar İsa`ya) tuzak kurdular; Allah da onların tuzağını başlarına geçirdi: Allah tuzakları bozanların en hayırlısıdır.

  • Ömer Nasuhi BilmenÖmer Nasuhi Bilmen:
    Ve hilekarlık yaptılar, Allah Teâlâ da hilelerine mukabelede bulundu ve Allah Teâlâ hile yapanların en hayırlısıdır.

  • Ömer ÖngütÖmer Öngüt:
    (Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır.

  • Sadık TürkmenSadık Türkmen:
    Onlar bir plân yaptı. Allah da bir plân yapar. Allah plân yapanların en hayırlısıdır.

  • Seyyid KutubSeyyid Kutub:
    Hile yaptılar. Allah da onları cezalandırdı. Ve Allah hile yapanların cezasını en iyi verendir.

  • Suat YıldırımSuat Yıldırım:
    Öbürleri ise hileler yaptılar. Allah da onların hilelerini boşa çıkardı. Allah, hileleri boşa çıkarmakta pek güçlüdür.

  • Süleyman AteşSüleyman Ateş:
    Tuzak kurdular, Allâh da onların tuzaklarına karşılık verdi; çünkü Allâh, en iyi tuzak kurandır.

  • Şaban PirişŞaban Piriş:
    Onlar hile yaptılar, Allah da onlara hile yaptı. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır ..

  • Tefhim-ul Kur'anTefhim-ul Kur'an:
    Onlar ise bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.» Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.

  • Yaşar Nuri ÖztürkYaşar Nuri Öztürk:
    Onlar tuzak kurdular, Allah da tuzak kurdu. Ve Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.

  • Yusuf Ali (İngilizce)Yusuf Ali (İngilizce):
    And (the unbelievers) plotted and planned, and Allah too planned, and the best of planners is Allah.

klavye oklarıyla önceki/sonraki ayete geçebilirsiniz.

Al-i imran suresi faziletleri ve sırları

Al-i İmran Suresi’nin faziletleri

Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:

“İki beyaz gül bahçesini okuyunuz. Bu bahçeler Bakara ve Al-i îmrân sûreleridir. Bu iki sûre, kıyâmet gününde birer beyaz bulut, birer beyaz mermer kitlesi gibi okuyucularının üzerinde durur, mahşerin şiddetli hararetine karşı gölge yaparak serinliğe vesile olurlar.”

“Kim Al-i Imrân sûresini cuma günü okursa, güneş batmcaya kadar ona Allahü Teâlâ rahmet, melekler de istiğfâr ederler.”

“Allahü Teâlâ’nın ism-i a’zâmı şu iki âyettir: Birincisi Bakara sûresinin ’üncü âyeti, İkincisi Âl-i İmrân sûresinin başı.”

“Âl-i Imrân’ı okuyan kimseye kıyamet günü Sırat üstünde, okuduğu her bir âyetin karşılığında emniyet verilir.” Abdullah bin Mes’ûd buyurdu ki:

“Âl-i Imrân sûresi; gecenin sonunda kalkıp okuyan yoksul için ne güzel bir hazinedir.”

Abdullah bin Abbâs buyurdu ki:

“Kim Al-i İmrân sûresini okursa zengin olur.”

Kıyâmet gününde Kur’ân-ı kerîm ve onunla amel edenler getirilirler. Kur’ân-ı kerîmin önünde, (en uzun oldukları ve en çok hüküm kendilerinde olduğu için) Bekara ve Âl-i İmrân sûreleri bulunacaktır. Bu iki sûre sanki iki bulut yâhut aralarında bir nûr bulunan iki siyah gölgelik veya sâhiblerini müdâfaa eden (savunan) saf bağlamış uçan iki kuş topluluğu gibi olacaklardır. (Hadîs-i şerîf-Müslim)

Bir kimse Al-i İmran Suresinin ve ayetlerini her farz ve nafile namazlardan sonra okumayı adet haline getirir ve yatağına uyumak üzere uzandığı vakit bu ayet-i kerimeleri okumadan uyumazsa, Allah’u Teala o kimseye zenginlik ihsan eder. kazancında bereket hasıl olur ve elini neye uzatsa, kazançlı çıkar, Dünyalıktan hiçbir eksikliği kalmaz. özellikle işe başlarken ve bitirirken okunması faydalıdır.

Al-i İmran suresi ayetArapça Yazılışı

[“ Kulillahümme malikel mülki tü’til mülke men teşaü ve tenziul mülke mimmen teşa’* ve tüızzü men teşaü ve tüzillü men teşa’* bi yedikel hayr* inneke ala külli şey’in kadır. Tulicül leyle fin nehari ve tulicün nehara fil leyl* ve tuhricül hayye minel meyyiti ve tuhricül meyyite minel hayy* ve terzüku men teşaü bi ğayri hısab”]

Al-i İmran suresi ayet Türkçe Meali

[“ De ki ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çeker alırsın; dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Hayır yalnız senin elindedir. Gerçekten sen, herşeye gücü yetensin.
Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü de gecenin içine sokarsın. Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Dilediğine de sayısız rızık verirsin.”]

  1. Mal-mülk sahibi olmak isteyen kişi her gün 41 kere okuyup dua ederse, Allah’ü Teala’nın izniyle isteği gerçekleşir.
  2. Bu ayet-i kerimeleri beş vakit namazdan sonra 1 kere okuduktan sonra 66 kere de "Ya Kâdir, Ya Kayyûm, Ya Kâviyy, Ya Kâim, Ya Kuddûs" deyip dua eden her türlü kazadan korunur.
  3. Bu ayeti kerimeleri 92 kere okuduktan sonra, 9 kere de Esmaü’l-Hüsna’yı okuyan, hiç ummadığı lütuf ve ihsana ulaşır.
  4. Bu ayetleri yazıp üzerinde taşıyan kimse, tüm kötülüklerden korunur, büyük bir saadete kavuşur. Şayet ağlayan çocuklar’ın üzerine takılırsa, bi-iznillah fayda verir.
  5. Ayrıca Borçtan kurtulmak ve zengin olmak için Al-i İmran Süresi üç defa okunur.

Ali İmran suresi kaçıncı cüz kaçıncı sayfadaAli İmran suresi kaçıncı cüz kaçıncı sayfada

Al-i İmran Suresinin Fazileti ile İlgili Hadisi Şerifler

  1. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Kim Âl-i İmran suresini Cuma günü güneş batıncaya kadar okursa melekler onun için geceye kadar Allah’tan bağış dilerler."(Suyuti, Dürrul-Mensür, 2/;Darimi, Fedailül-Kuran, 16, no)
  2. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Her kim Al-i İmran suresini okur da o sureler içinde onları tefekkür ermeyen kişilere yazıklar olsun."(Münziri, Tergib ve Terhib, no)
  3. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Kim Bakara ve Al-i İmran’ı okursa, onlar Kıyamet günü gelir, şöyle derler:"Ya Rabbi, ona hiçbir azarlama yapılmasın." (Darimi, Fedailül–Kuran, 16, no)
  4. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Her kim Cuma gecesi, Bakara ve Al-i İmran surelerini okursa Kuyamet gününde o sureler kanatlara dönüşür ve o kanatlarla sırat köprüsünün üzerinden (Cennete) uçar."(Ebu Suud Efendi, Ebu Suud Tefsiri (İrşadü Aklis-Selim), 2/)
  5. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Al-i İmran’ı okuyan kimseye kıyamet günü Sırat üstünde, okuduğu her bir ayetin karşılığında emniyet verilir."(Kadı Beyzavi, Beyzavi Tefsir (Envarut-Tenzil ve Esrarut-TE’vil), 1/)
  6. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Kim Al-i İmran’ı okursa (fakirlikten kurtulup) zengin olur."(Darimi, Fedailü’l-Kuran, 16, no)
  7. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Bu (Şehidallahü…’ ile başlayan) ayet-i kerime-i okuyan kimse için Allah’u Teala tane melek yaratır. Kıyamete kadar onun için istiğfar ederler. O kimsenin affını isterler."
  8. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: " Fatiha-i Şerife, Ayete’l-Kürsi, Şehidallahü ve kulillahümme ayetleri nazil olurken bu sure ve ayet-i kerimeler Arş’a sarılarak:
    -"Bizi isyan eden bir topluma mı indireceksin?" dediler. Mevla Teala’da:
    -"İzzetim, Celalim ve Yüce Şanım hakkı için, herhangi bir kul, sizi her farz namazın arkasından okursa, mutlaka onda olan (günahlar)ı mağfiret ederim, o kişiyi firdevs cennetine yerleştiririm, her gün o kişiye 70 kere (rahmetimle) nazar ederim ve o kişinin 70 ihtiyacını görürüm ki, o ihtiyaçların en aşağısı günahların bağışlanmasıdır."(İbni Sünni, Sahih, 49; suyuti, Dürru’l-Mensür, 2/)

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır