çerkez boylarının isimleri / ÇERKEZLER - TDV İslâm Ansiklopedisi

Çerkez Boylarının Isimleri

çerkez boylarının isimleri

ÇERKEZLER

Çerkez adının daha eski şeklinin Kerkes (Kerket, Kerkete) olduğu sanılıyor. Yerli adları Adige'dir. Eski çağlardan beri Azov ve Karadeniz kıyılarında, Kuban boylarında, Taman yarımadasında ve Kafkasya'da yaşadılar. 10'uncu yüzyılda Ruslar tarafından "Kashak" (Kasog) olarak adlandırıldılar. Ossetçe'de "Kasagi", Gürcü dilinde "Kazak" deniyor onlara (Bk. Ch. Quhequejay, Enc. of Islam, Çerkes Maddesi).
Deguignes'e göre Çerkezler bir Sibirya kavmidir. Buradan Gürcistan'a gelmiş, sonraları "Kerkes" diye bilinmişlerdir.
Minorsky, Çerkez adını "Çar-Kas" (Dört Kas aşireti) olarak yorumlayan görüşlere işaret etmektedir.

OSMANLI KAYITLARINDA "ÇERKES TAİFESİNDEN" OLDUKLARI SÖYLENEN AŞİRETLER VE BULUNDUKLARI YERLER
Abakaslı: Gürcistan, Poti
Betrenay (Bitrenay): Kuban Nehri boyu (Kafkasya)
Bzedoğ (Buzadoğ, Buzadık, Bzadok, Cuzadoğ): K.N. boyu
Cana (Jana): K.N. boyu
Cuzadoğ: K.N. boyu
Çerakise: K.N. boyu
Natukac (Natuhac): Kırım, Gürcistan
Nokoy: K.N. boyu
Obuş: Gürcistan, Sohum, Anapa, Doğu Karadeniz kıyısı
Ordana: Sohum, Anapa, Doğu Karadeniz kıyısı
Şabsığ: Kırım, Gürcistan
Şağani: K.N. boyu
Terane: Kırım
Ubuh (Ubuk, Ubuc, Upuş): Sohum, Kırım havalisi
Zana (Jana, Yana, Zanoğlu Mehmet Giray Beğ): K.N. boyu
Abuzek: K.N. boyu
Alnı Kesik: K.N. boyu
Bağ: K.N. boyu
Beslibay: K.N. boyu
Besni (Besney, Bisni): K.N. boyu
Bestanay (Bestenay): K.N. boyu
Birekay (Brekay): K.N. boyu
Bjadoğ (Buzadoğ): Kırım, Kafkasya
Kabart (Büyük Kabart): Dağıstan civarı
Cano: K.N. boyu
Basnioğlu: Kırım, Gürcistan
Çubsun (Çubsin): K.N. boyu
Çuncen: Kafkasya
Hamşi: K.N. boyu
Hatukay: K.N. boyu
Karaçay: K.N. boyu
Kerkenari (Kerkeni): K.N. boyu
Kabart (Küçük Kabart): Dağıstan civarı
Pzadoğ (Pjadoğ): Kafkasya
Temirköy: Kafkasya
Timurköy: K.N. boyu
Kızılbeğ (Kızılbeğli): Kuban Nehri boyu, Meraş ve Bozok sancakları, Zülkadriye Kazası (Meraş Eyaleti), Şamardı Kazası (Niğde sancağı), Eğridir kazası (Hamid Sancağı), Şücaaddin Kazası (Niğde Sancağı) - Çerkez Yörükanı Taifesinden.
Abazek: Kafkasya
Abazaş: Kafkasya
Nuradoğ: Kuban Nehri boyu.
(Bk. Cevdet Türkay, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar).


YUKARIDAKİLERİNE EK OLARAK AYNI KAYITLARDA YERALAN DİĞER ÇERKEZ AŞİRETLERİ
Çerkesoğlu İsmail: Ana Sancağı (Bağdat Eyaleti) - Türkman Taifesinden.
Çerkesli (Çerkezli, Çerkezlu): Manavgat Kazası (Alaiye Sancağı), Kocaeli Sancağı, Lefke Kazası (Hüdavendigar Sancağı), İslimye Kazası (Silistre Sancağı), Karinabad Kazası (Silistre Sancağı) - Yörükan Taifesinden.
Çerkes Müslüm (Çerkes Müsellem): Hayrabolu Kazası (Tekfurdağı Sancağı)
Çerkesoğlu (Çerkesoğulları): Karaman Eyaleti, Hama, Hums, İçel ve Alaiye sancakları - Türkman Taifesinden.
(Bk. Cevdet Türkay, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar).
ENCYCLOPEDİA OF İSLAM'IN ÇERKEZ MADDESİNE GÖRE ÇERKEZLERİN ANA AŞİRETLERİ
Natukhay (Natkuadj)
Shapsug
Mokhosh
Temirgey (K'emirgoy, Kemgui, Cengui)
Bjedukh
Khatukay
Besleney
Kabard (Kaberdey, Kabarda)
Ubakh
Abaza


EDİP YAVUZ'A GÖRE ÇERKEZLER'İN 24 BOYU
Kabartay, Abaza (Abkhaz, Abkaz), Abazeh (Abadzeh), Bozuduk, Memşüh, Besvi (Besevi), Besleney, Katukay, Katukaç, Şefake, Şabşi (Şabşik, Şabşuğ), Kemerguy, Temirguy, Kemguy, Çemkuy, Bjeduh (Bjaduh), Birtkaç, Barta, Çiget, Ubih, Sebilde, Zon, Mamaluk, Makos.
E. Yavuz, bu aşiretlerden Şefake'nin Dersim'in Şavak aşiretiyle aynı olduğunu öne sürer.


OSSETLER YA DA ALANLAR
ADLARI, ORİJİNLERİ VE YAYILDIKLARI COĞRAFYA
Minorsky’nin “A History of Sharvan and Darband” adlı çalışması ile Minorsky ve W. Barthold’un birlikte kaleme aldıkları Enc. Of İslam’ın “Alan” maddesindeki açıklamalardan çıkan sonuç şöyle toparlanabilir:
“Osset” adının orijini “As” sözcüğüdür. Bu sözcüğün daha eski şekli “Aorsi”dir (Arapça’da, örneğin Mesudi’de “al-Arsiyya”, Çince’de ise muhtemelen Yen-ts’ai).
“Aorsi” kelimesi, Farsça söylenişte “As”, Gürcü dilinde “Ows-eti”, Rusça’da “Os-et-in” formuna girer.
Adı geçen kaynaklarda “Osset” adının orijini böyle açıklanır.
Aynı kaynaklara göre, “As” (veya “Aorsi”), Alanlar’la ilşkili bir aşiretin adıdır. Ossetler’in ataları Alanlar’dır. Arsiya (Arisia, al-Larsiya), As veya Osset, Alanlar demektir. Alan adı Arapça’da “al-Lan” olarak da geçer. Hazar Denizi ötesinde, Aral Denizi güneyinde yaşayan Alanlar’ın bu ilk sıralarda büyük olasılıkla Arsiya (Arisia, al-Larisiya) diye bilindikleri, sonraları Harzem çevresinden gelip Hazar Kralliğı’nın topraklarına yerleştikleri ve zamanla Ossetler diye bilindikleri kayddediliyor.
Ammianus Marcellinus’a göre Alanlar, eski Massagetler’dir. Buradan hareketle Masqat (Mazk’ut)’ın eski sakinlerinin Alanlar’la ilişkisi kuruluyor (Aktaran Minorsky, a.g.e, s. ).
Gürcüler ve Ruslar, daha sonraları Alanlar’ı “Yasi” olarak da adlandırmışlardır. Kaynaklar Çin’de bile Alan askeri kolonileri ve yerleşmelerinin varlığından sözederler (Bk. Enc. Of İslam, Alan Md.)
İrani bir halktır Alanlar. İskitler ve Sarmatlar’la ilişkilidirler.
Cambridge Ancient History’nin “Sarmatlar ve Partlar” başlıklı kısmında Sarmatlar ve Alanlar hakkında özetle şu bilgiler verilmektedir:
“Sarmatlar, İrani gelenekte, M.Ö. 7./ 4. yüzyıllarda Don ötesi ve Azov Denizi kıyılarında (Don, Dinyeper, Volga ve Ural arasında) yaşayan İskitler’le akraba yarı-İrani bir halk olarak görülür. Polybius, Kırım kuzeyinde (Don-Dinyeper arasında) kıral Gatalas tarafından yönetilen bir Sarmat devletinden, Polyaenus ise Sarmat kıraliçesi “Amazon”dan sözederler. Strabo’nun Greek kaynaklarında Sarmatlar’ı “Lazyge”ler adında güçlü bir aşiretin yönettiği kayddedilir. Yurdu ilkin Azov Denizi’ne yakın bir yerde bulunan bu aşiret, sonraları Danube (Tuna) ve Theiss’e doğru yayılır. Yüzlerce yıl boyunca Roma imparatorluğuna komşu olarak yaşar. Lazyge adındaki bu aşiret (Lezgi/Lek, SC) ile İskit-Maeotik grubun en Helenleşen aşiretleri içinde anılan ve kıraliçesi Tirgato olan “Jazamatae (veya Jaxamatae)” aşireti bir ve aynı aşiret olmalılar. Öyle görünüyor ki, Güney Rusya’daki tüm bu İrani aşiretlere sonuçta Sarmatlar genel adı verilmiştir. Bu aşiretlerin başlıcaları, Roxolani (Lazyge aşiretinin kuzeyinde yerleşikti), Aorsi, Siracian (Kuzey Kafkasya’da Kuban vadisi civarında M.Ö. ’te hala adı geçer) ve Alani aşiretleriydi.
Sarmatlar’ın sosyal ve politik yaşamlarında kadınların önemli rolü vardı. Bu özellik İranlılar’a yabancı, ama Anadolu halklarında genel ve ortaktı. Bu karakteristikleri nedeniyle Sarmatlar’ın İrani ve Maeotik aşiretlerin bir karışımı oldukları, içlerinden bazılarının Maeotik kuralı benimsedikleri sanılmaktadır. Yunanlılar tarafından esas ve ayırt edici özellikleri “Kadınların yönettiği bir ırk” olarak tarif edilmiş olan Sarmatlar içinde değişik adlar altında Alan aşiretleri ile karşılaşılır: Aorsi, Roxolani ve Alani (A-lani) gibi. Bu aşiretler aynı zamanda Sarmat aşiretleri olarak anılırlar.
Roxolani aşireti Pontus kıralı Mithridat’ın Kırım’daki savaşlarında, Aorsi ve Siracian aşiretleri ise O’nun oğlu Pharnaces’in tarihinde güçlü ve sadık müttefikler olarak aktif roller oynadılar.
İskitler’le birlikte yüzlerce yıl Güney Rusya steplerini yöneten, Hazar ve Aral denizleri kuzeyini, Güney Rusya steplerinin doğusunu kapsayan ve Sibirya’ya kadar uzanan güçlü bir “göçebe devlet” (göçebe aşiret konfederasyonu veya Aorsi-Alani imparatorluğu) oluşturan Sarmatlar, Roma İmparatorluğu’nun korkulu düşmanları oldular. Romalılar’la savaşlarında hiç yenilmemekle ünlendiler ve Roma’nın kendisinin istilasında da rol aldılar.
Partlar ve Sarmatlar akraba idiler. Sarmatlar da büyük ihtimal Mazdacı idi. Savaşlardaki strateji ve taktikleri ve silahları da Partlar’ınkine çok benziyordu. Bu ikili Roma’ya karşı ittifak ettiler.
Sarmat adı, Heredot’ta “Sauromatae” olarak geçer. M.Ö. 4’üncü yüzyıl sonunda “Syrmatae” formunda görünür. Polybius ve Strabo’da “Sarmate” şekline girer. Başlangıçta farklı oldukları sanılan Sauromatae ve Syrmatae (Sarmate) sözcüklerinin, gerçekte bir ve ayın adın şekilleri oldukları görüşü benimsendi” (Bk. Cambridge Ancient History, IV, Chapter III, Sarmatlar ve Partlar).
Alanlar’ın dört aşiretten oluştuğunu söyleyen Müneccim-Başı, bunlardan üçünün adlarını şöyle verir: Dhass, As, Roxalani (Aktaran Minorsky, A History of Sharvan and Darband, s. ).
Bir diğer kaynakta bunlar Jazyges, Alani ve Roxolani şeklinde Sarmatlar’ın kolları olarak sayılırlar (Bk. Edward Gibbon, The Decline and Fall of The Roman Empire, vol. 1, Everyman’s Library, ve baskıları).


DİLLERİ
Sarmatlar ve Alanlar İrani bir dil konuşurlardı. Alanlar’dan gelme Kuzey Kafkasya’daki Ossetler, hala İrani bir dil konuşmaktadırlar.
Robert Ellis, “Osse” sözcüğünün Ossetler’in dilinde varolduğunu ve “kadın” anlamına geldiğini yazmaktadır. Bu sözcüğün çoğulu, Ellis’e göre, “Ossetha”dır. Aynı yazara göre Lezgi (Lek) dilinde “Oss”, “halk”, “insanlar” demektir.
R. Ellis, Ossetçe’nin Digori ve Tagori (Tagauri) olmak üzere iki bölümü olduğundan sözeder.
Enc. Of İslam’ın “Alan” maddesine göre, Ermeni coğrafyacıları en batıdaki Alanlar’a “Ashtigor (As-Digor)” diyorlardı. “Digor”, Ossetler’in batı bölümü, “Asi” ise Osset dilinde Elbruz Dağı’na yakın daha batıdaki bölgeye referanstı.
“Asetinler (Osetler), kendilerine İron (bir bölümü de Gron) derler. Dillerinin İran’ın eski dillerinden Polowice’ye çok yakın olduğu söylenir”
(Bk. Hayri Ersoy-Aysun Kamacı, Çerkes Tarihi, Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul, , s. ).
Yukarıdaki alıntıda geçen “Polowice”, açık ki Pehlevice’dir. “Gron” sözcüğü ise etnik Goran adıyla ilişkili olsa gerek.
KISA TARİHLERİ
Alanlar tarihte M.S. 1’inci yüzyıldan beri anılırlar. M.S. 35, ve yıllarında Part hakimiyeti altındaki topraklara, Roma eyaleti Kapadokya’ya doğru yayıldılar. 3’üncü yüzyılda Dinyeper vadisinde Germanlar’la bütünleştiler. yılında Hunlar tarafından yenilgiye uğratıldılar. Onların bir bölümü Kafkasya kuzeyini istila edip burada yerleşirken (Bulgar, Türk ve Hazarlar’a komşu topraklara), bir diğer bölümü Vandallar’la birlikte Kuzey Afrika, Fransa ve İspanya’ya göçtü. Kuzey Afrika’da “Vandal Krallığı” ()’nın kurulmasında rol oynadılar. Bizans imparatoru Justinian’a, bu krallığı zaptettiği için, “Vandallar’ın ve Alanlar’ın Kralı” ünvanı verilmiştir (Bk. Enc. Of İslam’ın “Alan” Maddesi ve Cambridge Ancient History IV).
Edward Gibbon, Fransa ve İspanya’ya göçeden “ırklar” veya aşiretler arasında en önde gelenlerin “Lygian”lar olduğunu (Lygi, Lek, Lezgi, SC) yazmaktadır.
Abbasiler altında hala Bizans Hiristiyanlığına bağlı bulunan Alan krallarının, ’den sonra Hristiyanlığı bıraktıkları söylenirse de, Moğol istilası döneminde bile Alanlar (Aslar, Asetinler/Osetler)’ın Hristiyan bölümlerine rastlanmaktadır (Bk. Minorsky, A History of Sharvan and Darband ve Enc. Of İslam’ın Alan Md.).
Ossetler, Alan halkının son kalıntıları arasındalar.


PAVLAKİLER KONUSUNDA BİR TEZ
Anton Josef Dierl’in Tezi: Pavlakiler Esir Vandallar’la İlişkili Olamaz Mı?,
"Kafkas Halkları ve Aşiretleri (I)'e Ek" başlıklı yazımın Alanlar'la ilgili kısmında Bizans tarihçisi Procopius'un General Balisarius'un danışmanı sıfatıyla bizzat katıldığı Vandal Savaşları hakkında söylediklerini özetledim.
Bu özeti yeniden aktarıyorum:
"Kafkas zincirinden Hazar kapılarına kadarki topraklar Alaniler'in elindedir. Alaniler bağımsız olup, Bizans’a karşı genelde İranlılar'la (Sasanilerle, SC) ittifak ederler. Alanlar ve Vandallar Gotik halklardı. Azov Denizi (Maeotik Gölü) civarında yaşayan Vandallar, 'te Alanlar’la birlikte ilkin Germanlar’ın topraklarına girdiler, daha sonra da Batı Roma İmparatorluğu'na dahil İspanya ve Portekiz’i istila ettiler. yılında Libya’yı (Kuzey Afrika ülkelerini) Romalılar’dan ele geçirip burada 95 yıl kadar yaşayan bir Vandal-Alan İmparatorluğu kurdular (//4). Hemen sonra da İtalya'ya girdiler. Alanlar da dahil Vandallar’la birlikte hareket eden tüm diğer “barbarlar”, bu tarihlerde Vandallar ortak adıyla bilindiler. Vandallar dendiğinde Alanlar da dahil Vandallar’ın tüm müttefikleri akla geliyordu. O tarihlerde bunların hepsi Vandal adında temsil edilirlerdi. Tüm 'barbarlar'a ortak/genel bir adla Vandal denirdi. Bizans imparatoru Justinian, Libya’daki Vandallar'a karşı General Balisarius kumandasında bir ordu yolladı (). Balisarius, burdaki Vandal-Alan yönetimine son verdi (Aralık ). Bu savaşta esir ettiği Vandalları Kartaca’da toplayıp gemilerle Bizans’a getirdi ( sonu). Vandal ve Alan kıralı Gelimer de bu esirler arasındaydı. Gelimer’in kardeşi Tzazon ise Libya'daki savaşta öldürülmüştü. Gelimer, Arius/Arian dininden'di. Bizans’ta yasak bir dindi bu. İmparator Justinian Ortodoks olmayan Hiristiyanlığa izin vermiyordu. Justinian esir Vandal-Alan kıralı Gelimer'i ve ailesini Galatia'ya yerleştirdi (1 Ocak ). Diğer esirleri ise gemilere bindirip Bizans impratorluğunun doğusundaki kentlere yerleştirdi. Justinian’ın Vandalları adını verdiği bu esirleri beş atlı birlik halinde örgütleyip yerleştirildikleri yerde Sasaniler'e karşı savaşlarda kullandı".
Dersim ve çevresini iyi tanıdığı anlaşılan Anton Josef Dierl adlı bir Alman yazar, Desmala Sure dergisine yolladığı eski bir yazısında, Procopius'un yukarıda anlattığı olaylardan hareketle, Bizans'ın Doğu hudutlarına yerleştirdiği Vandal-Alan esirlerle Pavlakiler arasında bir bağlantı kuruyordu. A. J. Dierl'in bu uzunca yazısında özetle şu görüş ifade ediliyordu:
"Bizans Generali Balisarius’un Kuzey Afrika’dan getirdiği Vandal esirlerin 'Vandali Justiniani' adı altında beş garnizon halinde sınır muhafızı olarak Sasani-Bizans hududuna yerleştirildikleri anlaşılıyor. Bunlar, muhtemelen yılları arasında Sasanilere karşı savaştılar. Bence, onlar Erzurum-Tercan-Erzincan-Kemah-Kemaliye-Keban-Malatya askeri hattına yerleştirilmiş olmalıdırlar. Yerleştirildikleri yerler, Erzincan kenti, Kemah, Divriği, Pülümür ve Keban olabilir. Erzincan civarındaki Tema Colonia belki de onlardan bir koldu. Divriği, Kemah köyleri, Erzincan ve Pülümür’de oranı yüksek olan sarışın ve mavi gözlüler, bu Vandal-Alan esirlerle bağlantıya işaret edebilir. Bahsi edilen esirler Hiristiyandı, ama Ortodoks veya Katolik değil, Arian dinindendiler. /’ta onların yerleştirildiği hatta Araplar göründü. Vandal-Alan esirlerin yerleştirildiğini tahmin ettiğim yerler Bizanslılar ile Araplar arasında bölündü. O sırada Arianizm heretikliği artık her tarafta ölmüştü. Dersimliler'le karışan bahsi geçen esirlerin bir arayış içine girip Mani'nin düşüncelerinde karar kılmaları ve Polikyenler/Pavlakiler diye bilinmeleri olasıdır. Nihayet Pavlakilik de bir tür Hristiyanlıktı. Onlar Vandal ve Alan dili konuşuyor olmalıydılar. Alanca, Dersim diline yakındı. Onların elit kesiminin Yunanca ve Latince de bildikleri tahmin edilebilir".



Kaynak:Arşad Poladyan

Derleme Memedé Kazım
seafoodplus.info



UYARI: Bu sitedeki bütün materyallerin her hakkı saklıdır. İzin alınmadan ve kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz ve kopyalamak suretiyle elektronik ortamda kullanılamaz ve kitaplaştırılamaz.

Not:Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir. Yazılan yorumlardan seafoodplus.info hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz

İnsan ırkının bin yıl önce ortaya çıktığı ülke, hemen tüm dünya dillerinde, tüm dünya destan ve masallarında yer alan, ulaşılmaz, afsunlu, gizemli, atlas renkli, düşler, mutluluklar ve büyük acıların yaşandığı ülke; Çerkes boylarının kutsal ata yurdu; doğudan batıya, kuzeyden güneye, binlerce yıldır toplumların, uygarlıkların geçtiği tarihi kavimler kapısı

Kafkasya, değişik etnik kökenli toplumların bir arada barındığı bir bölgedir. İnsan ırkının bin yıl önce Kuzeybatı Kafkasya'da ortaya çıktığı savının detaylarına inince, Kuzeybatı Kafkasya'da türeyen insan soyunun öncelikle yakın çevreye, Transkafkasya'ya, kuzeydoğuya ve güneybatıya yayıldıkları görülmektedir. Bu savları bir dereceye kadar doğrulayan bulgular ve kanıtlar da vardır. Nitekim, şimdi Krasnodar topraklarının içerisinde, Karadeniz kıyıları boyunca, Abhazya ve diğer Kuzey Kafkasya bölgelerinde çok sayıda palaeolitik yerleşim alanları bulunmuştur. Bunlara ilk yerleşen insanların avcı ve besin toplayıcısı oldukları anlaşılmaktadır.

İnsanoğlunun besin toplayıcı olan ekonomik yapısından, üretim ekonomisine, hayvancılık ve tarıma geçişine kadar binlerce yıl geçmiştir. Bu dönemde üretim araçlarının halen taş ve kemikten yapılmış olmasına karşın, güçlü bir anaerkil (matriarkal veya jinekokrat) toplum düzeninin de olduğunu biliyoruz. Anaerkil toplum düzeni sürecinin başlangıcında metal henüz bilinmemektedir. Yüzlerce yıl sonra metal ile tanışan insanoğlu, ilk olarak bakır ve tuncu kullanmaya başlamıştır. Ancak altın, daha çok dekoratif amaçlarla ve takı eşyası üretiminde kullanılmıştır.

Katakomb toplumları ve Ahşap mezar kabileleri

Kuzeybatı Kafkasya erken metal çağına M.Ö. yıllarında, daha başka bir deyişle, günümüzden 5 bin yıl önce ulaşmıştır. Bu dönem yaklaşık olarak, mezar alanları üzerinde mezar tümseklerinin ortaya çıktığı döneme rastlamaktadır. Arkeologlar, bu dönemde bu bölgede yaşayan insanları ilginç bir sınıflamaya tabi tutmuşlardır: Kaya Mezar Katakomp Mezar toplumları ve Ahşap Mezar kabileleri gibi. Başka bir sınıflama yaşanan topraklara ve bölgelere göre yapılmaktadır. Maykop (Mıyekuape) veya Kuzey Kafkasya boyları sınıflamasında olduğu gibi

Anılan mezar örnekleri Krasnodar'da ve özellikle Adığey Cumhuriyeti başkenti olan Maykop'daki müzede sergilenmektedir. Bu maket mezarlarda, mezarların açıldığı andaki durumları, ölülerin gömülüş biçimleri, mezarlardan çıkan eşyaların özellikleri detaylı bir biçimde belirtilmektedir. Bu mezarları bırakan insanların genelde uğraş alanı hayvancılıktır. Ancak, toprağı işlemeyi de bir ek iş olarak yaptıkları anlaşılmaktadır.

Dolmen kültürünün kaynağı

Kuzeybatı Kafkasya'nın dağlık bölgelerinde ve Karadeniz kıyılarında ortaya çıkan Dolmen kültürü, adını alışılmadık neolitik oda mezarlar ya da kayalardan oyulmuş mezarlardan almıştır. Kuzeybatı Kafkasya Dolmenlerinin geçmişi, M.Ö. 'in ortalarından son çeyreğine kadar olan döneme rastlamaktadır. Bu mezarlar, Kuban nehrinin sağ yakasında yer alan bozkır hattındaki kuyumezar kültürü topluluklarına ait mezar tepeleri ile yaşıttır. Orada ölüler üzerleri kereste ile kapatılan çukurlara gömülürdü. Bu mezarlar genellikle eşya bakımından çağdaşı olan diğer mezarlara göre fakir olmalarına karşın, ölünün kimi zaman dört tekerlekli bir araba ile gömüldüğü de olurdu. Bu mezarlarda altın küpeler dışında metal eşyaya çok az rastlanılmıştır.

Maykop dönemi

M.Ö. 'de Kuban nehrinin güneyinde Maykop kültürü doğup gelişmiştir. Bu kültür, giderek etkilerini doğuda Dağıstan'a, Batı da Novorosissk ve Taman topraklarına kadar hissettirmiştir. Bu kültürün en parlak döneminde demir dışındaki tüm metallerin işlendiği anlaşılmaktadır. Bu dönemde Maykop Kültürü içerisinde çarklı çömlek tezgahının kullanıldığı anlaşılmaktadır. Uygarlığın özellikleri Yakındoğu ve özellikle Mezopotamya uygarlığı havasını vermektedir. Bu denli erken bir dönemde çömlekçi çarkının bulunmasını, Mezopotamya uygarlığının etkisi olarak nitelendiren araştırmacılar da vardır. Ancak bu yaklaşım çok gerçekçi değildir.

Maykop kültüründe ölüler çok zengin altın ve gümüş eşyalarla dolu mezarlara gömülmektedir. Mezarların üstleri, mezar tepeleri olarak yükselmektedir. Bu mezar tepeleri içerisinde söz konusu kültüre adını veren Maykop Mezar Tepesi her yönü ile diğer mezar tepelerinden farklıdır.

Yeni birçağın habercisi

Günümüzden 4 bin yıl önce, M.Ö. 'in ilk yarısında, antik Kuzey Kafkasya kültürünün ilk bulguları, Katakomp Mezar kabilesinin kültürel ve tarihsel değerleri Kuban steplerine doğru yayılmıştır.

Bu kültür diğer Kuzey Kafkasya kabileleri ile yakın bir ilişkiye girmiş ve bu ilişki sonucu kabileler giderek nehrin diğer yakasına sürülmüşlerdir. Bu yer değişikliği ile ilgili olarak bu bölgelere yabancı kabileler kendi ölü gömme yöntemlerini de getirmişlerdir. Bu kabilelerin ölülerini, altını açık bıraktıkları çukurun yan tarafına gömerek üzerlerini büyük bir toprak tepecik ile örttüklerini görmekteyiz. Bu döneme ait mezar bölgelerinde çok sayıda metal eşyaya rastlanmıştır.

Son yıllarda bu bölgelerde ahşap mezar kültürüne ait ve geçmişi M.Ö. yıllarının sonlarına uzanan mezarlar bulunmuştur. Kuzey Kafkasya'da kabile gelişiminin son aşaması olan Tunç çağı, burada bulunan metal işleme sahasının varlığı ile karakterize olmaktadır. Bakır cevherinin çıkarılıp eritildiği, alaşımlarından, özellikle tunçtan çeşitli eşyaların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu dönemin sonu, demirin ortaya çıkışın tanığı ve yeni bir çağın habercisi olmuştur.

Ve demir tarihi şekillendiriyor

Kuzeybatı Kafkasya'da demir M.Ö. 8. yüzyıldan bu yana bilinmektedir. Engels'e göre demir cevherinin eritilerek demir elde edilmesi, "demir kılıç ile birlikte saban demiri ve balta demiri" dönemini başlatmıştır. Tarihte devrim yaratma işlevi üstlenen, tüm hammaddelerin sonuncusu ve en önemlisi olan demir insanlığın hizmetine bu çağlarda girmiştir. Demir geniş alanlarda tarım yapmayı ve ormanların temizlenerek tarıma elverişli hale getirilmesini sağlamıştır. Demir insanoğluna, taşın ve diğer metallerin hiçbirisinin dayanamayacağı sertlik ve keskinlikte araç ve gereçler bağışlamıştır. Demirin tarım araçları haline dönüşmesi, yavaş yavaş besin toplayıcı toplumdan hayvancılık ve tarıma dayalı topluma doğru geçişi sağlamıştır. Bu geçiş erkek gücüne gereksinim duyduğu için toplumda erkeğin işlevinin ve saygınlığının artmasını da getirerek babaerkil (patriarkal) toplum düzeninin habercisi olmuştur.

Kabile birliklerinin ortaya çıkışı

Üretici güçlerin ve aletlerin gelişmesi hayvancılığı belli ölçüde önemsizleşmiştir. Daha sonra bu yörelere yerleşenler, yerleşik düzene geçenler, kendi yaşam biçimlerini, toprağı işleme yöntemlerini geliştirerek, toprağın sabanla işlendiği daha gelişmiş bir dönemi başlatmış, aynı zamanda sosyal değişimler de yaşamışlardır. Daha gelişmiş bir ekonomi, servetin belirli ailelerde toplanmasını ve zamanla bu ailelerin bir klan aristokrasisi çerçevesinde toplanarak topluluğun diğer kesimlerinin kendilerine bağlanması sonuçlarını getirmiştir. Bu dönemde ayrıca geniş kabile birliklerinin biçimlendiği, belirgin hale geldiği dönemdir.

Etnik bütünleşmenin tamamlanması

Kabile birliklerinin biçimlendiği bu dönemde, bugünkü Çerkes boylarının ataları olan Meot, Sind, Zikhi, Kerket, Pses, Henioch, Zanig ve daha başka boylar bu tarihten başlayarak maddi ve kültürel gelişimlerini, daha başka bir deyimle etnik konsolidasyonu (etnik bütünleşmeyi) tamamlamaya başlamışlardır.

Ne Turan illeri ne de Sami ırkı

Bugünkü Kuzey Kafkasya'nın otokton halkı olan Çerkes boyları, kimilerinin savunduğu gibi Sami ırkından olmayıp, Orta Doğu'dan kuzeye göç etmemiştir. Tarihin hiçbir çağında sıcak denizlerden, sıcak iklimlerden kuzeye, daha soğuk bölgelere hiç bir göçe rastlanmaz. Başka bir deyişle, İslam dininin etkisi ile Kavmı Necip olarak anılmaya başlanan Arap halkı ile ya da Sami ırkı ile Kuzey Kafkasya boylarının hiç bir ilgisi bulunmamaktadır.

Doğu'dan kaynaklanan kimi stilize motiflerin ya da eşyaların benzeşimini dayanak olarak gösteren Çerkeslerin kökenini Orta Asya steplerinde ve Turan illerinde arayanlar da yanılgıya düşmektedir. Çerkesler Kuzey Kafkasya topraklarında etnik konsolidasyonlarını tamamlayan otokton topluluklardır.

Kökü Tunç Çağı'na uzanan bir kültür

Eski Kuzey Kafkasya halkları ve kabilelerinin adlarının bugün bilinmesini, komşuları tarafından bırakılan yazılı anıtlara borçluyuz. Bu yazılı belgelerde adı geçen boylar; Kimmer, İskit, Sarmat, Tauri, Sind, Meot, Kerket, Zikhi, Henioch, Zanig, Pses, Psıl ve Kolchi'dir. M.Ö. 1. yüzyılda ve Hıristiyanlık döneminin ilk yıllarında Kuzey Kafkasya nüfusunu Meotlar ile diğer Kuzey Kafkasyalı dağlı kabileler oluşturmaktaydı.

Meotlar Azak Denizi'nin doğu kıyıları, Kuban nehrinin alt ve orta havzalarında yaşıyordu. Nehrin sağ yakasında kalan toprakları, bugünkü Tamizbekskaya yerleşim bölgesine kadar uzanıyordu. Moetların çağdaşı olan Antik Grekler (Yunanlılar) M.Ö. 6. yüzyılda ilk kez Meotlardan söz etmektedirler. Öte yandan Meotların, M.Ö. 8 ve 7. yüzyılın ilk yarısı arasındaki dönemde, kökü Tunç Çağı'na kadar uzanan bir kültüre şekil verdikleri gerçeği de arkeolojik bulgulardan anlaşılmaktadır.

Çerkeslerin ataları: Meotlar

"Meot" sözcüğü bir çok küçük kabileyi kapsayan kolektif bir isimdir. Hıristiyanlığın başlangıç döneminde yaşamış olan eski Grek coğrafyacısı Strabo, "Meotların, Sind, Dandari, Toreates, Ayres, Arreches, Torpotes, Obicliakenes, Doskhi ve diğer pek çok kabileden oluştuğunu" yazar. Yalnızca antik edebiyat kaynaklarında değil, bu konuyu işleyen Bosphor Krallığı topraklarından çıkartılan taş tabletlerde de Azak Denizi'nin güney kıyıları ve Kuban havzası antik kabilelerinin isimleri açıklanmaktadır.

Bu isimler Meot kabilelerini oluşturan ve Bosphor Krallığı'nın da unsurları olan Sind, Dandari, Toreates, Pses ve Sarmat kabileleridir. Bu topluluklar daha kuzeylerde, Don ve Volga ırmakları arasındaki, daha önce Meotlara ait olan toprakları işgal etmiş görünmektedir (özellikle Sarmatlar). Don ve Kuban nehirleri arasında doğal bir sınırın bulunmaması ve Sarmatların göçebe bir topluluk olması nedeniyle, bu topluluğu kâh kuzeyde, kâh güneyde, Kuban Havzası'nda görebilmekteyiz.

Bugünkü Çerkeslerin ataları olan ve M.Ö. bin yıllarının ilk yarısında etnik konsolidasyon (pekişme) sürecini tamamlamış olan Kuban bozkırının bu sakinleri incelendiğinde, devamlı bir yer değişiminin yaşandığı görünmektedir. Örneğin İskitlerin, bu bozkırda yaşayan kabileleri geride bırakarak, bozkırı geçtikleri ve Kafkas Dağları'ndaki geçitleri de aşıp Transkafkasya'ya (bugünkü Gürcüstan, Ermenistan ve Azerbaycan toprakları) gittikleri, bu yöreleri yağmaladıkları, M.Ö. 6. yüzyılın başlarında ise tersine bir akın başlatarak eski topraklarına döndükleri bilinmektedir. Bu yörede sürekli İskit yerleşimi bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu bölgede bulunan kalıntılarda İskit yapıtı pek azdır.

Grek kolonilerinin "Çerkes kaynaşması"ndaki rolü

Öte yandan Antik Yunan kolonileri (Phanugoria kenti) yaklaşık 2 bin yıl önce Sindlerin saldırısı ve işgali ile Taman yarımadasından çekilmiştir. Kuban bölgesinde ve Azak Denizi'nin doğu kıyısında yaşayan Meotlarla çağdaş olan Yunan kolonilerinin içerisinde en gelişmiş olanı şüphesiz Phanagoria site devletiydi. Bu kentin yerleşim yeri bugünkü Seneggo kasabası yakınlarında bulunmaktadır. Bölgedeki diğer Grek kolonileri, Cepi ve Hermonacca'dır.

Bu kolonilerin gelişimleri, kırsal sınırları belirlemiş, ayrı birer bağımsız devlet statüsünde ve M.Ö. 6. ve 4. yüzyıllardaki Grek uygarlığının sosyopolitik yapısını belirleyen "polis"ler şeklinde oluşmuştur. Kerç ve Taman yarımadasındaki bu site devletlerin tarihsel gelişimi, giderek Panticapeum'un başkent olduğu Bosphor İmparatorluğu ile birleşme sonucunu getirmiştir.

Bu imparatorluk köleci bir devletti; hükümdarları devamlı doğu ve güneye inme ağırlıklı bir politika izlemişlerdir. Bu politikanın sonucu olarak Aşağı Kuban bölgesinde yaşayan Meotların Sind koluna ait topraklar işgal edilmiştir. Daha sonra diğer Meot boyları da bu krallığın sınırları içine girmiştir. Zamanla bütün bu kabileler imparatorluk sınırları içerisinde birbirlerine bağlandıkları gibi, kültürel olarak da belirli bir yere kadar kaynaşmışlardır.

Sarmatların asimilasyonu

Yukarıda da belirtildiği gibi bu tür göçler, yer değiştirmeler uzun yüzyıllar sürmüştür. Örneğin, Strabon'a göre, bir Sarmat kabilesi olan Sirakisler, M.Ö. 2. yüzyılda Kuban bölgesine gizlice sızarak Kafkas Dağları'nın güneyine kadar inmişlerdir. Güçlü göçebe kabilelerden oluşan Sarmatların yaşam biçimi, üstün tarım yaşamı ve yöntemleri bilen yerli Meotların etkisiyle değişmiştir. Strabo, Sirakisleri tanımlarken, "kimi grupların çadırlarda yaşayıp toprağı sürdüklerini, diğer grupların ise eski göçebe yaşamlarını sürdürdüklerini" anlatmaktadır.

Bu tür kültürel değişim, Kuzey Kafkasya'da yerleşik tarım nüfusunun artmasına neden olmuştur. M.Ö. 1. yüzyılın sonlarına doğru Sarmat sızmaları arttığı için bölgede güçlü bir "Sarmatlaşma" olayı görünmektedir. Ancak kültürel yaşamda bir değişiklik olmamıştır. Sarmat çoğunluğuna karşın Meot kültürü, dil ve geleneksel yaşam tarzını sürdürerek genişlemiş, yeni gelenleri kendi kültürü içinde asimile etmiştir.

Alanların saldırısı

Sayıca daha az olan Meot kültürü bu gücünü M.S. 3. yüzyıla kadar sürdürmüş, bu yüzyılda Alan saldırısına uğraması sonucu topraklarından (Kuban nehrinin sağ yakasından) sürülmüşlerdir. Yeni gelen Alanlar da aslında Sarmat kökenliydi. Sarmat kabilelerinin bir kolu olan Alanların farklılığı İran dili konuşmalarıydı. İran dili konuşan Sarmat kabilelerinden, yani Alanlardan söz eden kaynaklara M.S. 1. yüzyıla ait belgeler arasında raslamaktayız. Alanlar doğu Kuban bölgesine 1. ve 2. yüzyıl arasında gelmişlerdir. Diğer kabilelerle yakın bağlar kuran Alanlar, Daryal Geçiti ve Hazar Kapısı yolu ile Transkafkasya ve Asya'ya da geçmişlerdir.

M.S. 3. yüzyılda Alanlarla diğer Sarmat boyları birleşerek büyük AlanSarmat Kabile Birliği'ni oluşturmuştur. Giderek güçlenen Alan baskısına dayanamayan yerli kabileler Kuban'ın sol yakasına geçip akraba oldukları diğer Meot kabilelerine sığınmıştır. Böylece daha az verimli olan topraklara salt güvenlik nedeniyle yerleşmişlerdir. Bu kabileler Kuban'ın sol yakasındaki ormanbozkır alanlarına, Kuban ırmağının taşkın ve bataklıklar ile kaplı ova ve ağaçlık bölgelerine yerleşmiştir.

Çerkes atalarının bütünleşmesi tamamlanıyor

AlanSarmat Kabile Birliği uzun süre yaşamadı. M.S. 'de Asya'dan Batı'ya yürüyüşe geçen Hun dalgaları, Kuban bozkırını aşarak Taman'a doğru ilerlerken, arkalarında harabe, yangın, açlık ve ölüm bırakarak AlanSarmat Kabile Birliği'nin yıkılmasına neden olmuştur. Yağmalanıp yıkılan, güçsüz bırakılan Kuban'ın sağ yakası bundan böyle göçebe boyların yerleşim yeri olmaya başlamıştır. Kuban'ın sol yakasında ise yeni bir yapılanma başlamıştır. Meotlar ve akrabaları olan Zikhi'ler etnik anlamda pekişmelerini tamamlayarak bugünkü Çerkes toplumunun ataları olarak tarih sahnesinde güçlenmeye başlamıştır. (ÖÖ/NH)

M.Ö. M.S. arasını kapsayan ayrıntılı Çerkes kronolojisi

* Nart Dergisi'nin seafoodplus.infoısından aktaran seafoodplus.info Fotoğraflar, Kafkas Vakfı sitesinden alınmıştır. Ara başlıklar, bianet tarafından eklenmiştir.

Kafkasya’yı araştıran bazı yazarlar, buranın sakinlerini kendilerine görünen ayrı kavimler ve adlar kadar ayrı halklara ayırmışlardır. Son zamanlarda bu ülkeye ilişkin bilgilerimiz daha açık seçik olmuştur.

Ancak bunların da kesin ve tam olduğunu söylemek olası değildir. Özellikle Çerkesler adıyla bilinen halka ilişkin bilgilerin açıklanması gerekmektedir.

Biz genellikle Kafkas Dağları’nın kuzey yamacında oturan bütün kavimleri Çerkes diye adlandırıyoruz. Ancak onlar kendilerine Adige diyorlar. Adige kavimleriyle sınırdaş olan bir de Azeğa yani Abaza kavimleri ve diğer bazı kavimler vardır. Adige ve Azeğa kavimleriyle ilgili bazı bilgiler vermeye çalışacağım.

Adige ya da Çerkes Kavimleri

1) Abzegh  (Abadzeh)
2) Shapsugh (Shapsugh)
3) Nadkuac (Natuhay)
4) Kabardey
5) Besleney
6) Mohoş (Mahoş)
7) Kemguy
8) Hatukuay
9) Bjedugh (Bzeduğ )
10) Jan

1)
Abzegh
Bu kavim Kafkas sıradağlarının kuzey yamacında Şhaguaşe (Belaya), Laba, Pşiş, Psekupse, Vuanobat (Vonabat), Sup (Shapsugh kavmiyle sınırı oluşturur) derelerinin aktığı vadilerde oturmaktadır. Vadilerin ve buradan geçen derelerin adları aynıdır. Bu dereler Kuban’a (Pşiş) dökülür.

2) Shapsugh
Sup deresinin hemen ötesinde Shapsugh kavmi başlar. Şu derelerin geçtiği vadilerde otururlar:

Ubin (Kuban’a dökülür) ve kolları:
a) Psekabe,
b) Şebj (Pşibj,
c) Afips,
d) İl,
e) Azüps (Azips),
f) Hapl,
g) Anthir,
h) Boundür,
i) Abin,
j) Koaf,
k) Şebik,
l)Şibs

Son dokuz dere Kuban'a varmadan Auşed ve Tlakofij bataklıklarında kaybolur.

3) Nodkuac (Natukuay)
Bu kavim dağlarda ve Anapa Kalesi çevresindeki ovalarda yaşar. Shapsughların sınırından başlayarak şu dereler,vadilerden Kuban yönüne doğru akarak ya bataklıklarda kaybolur. Kuban’a ve bu nehrin kendi ağzında oluşturduğu limanlara dökülür.

a) Adekum ve kolları
        aa) Nebercay
        bb) Atekay
        cc) Bakan
        dd) Geşepsin
b) Kudako
c) Psif
d) Nepitl
e) Kops
f) Psebebs
g) Şeguo
h) Çekups (Çikups)
i) Şekon
j) Napsuho
k) Vostigay (Hostügay)
l) Sümay
m) Unephahuray
n) Tazüipş

4) Kabardey
En önemli ve büyük Adige kavimlerinden biridir. Büyük ve Küçük Kabarda olmak üzere ikiye ayrılır. Büyük Kabarda, Malka ve Terek dereleri arasında bulunur ve güneyde Osetlerle komşudur. Dört prens soyu arasında paylaşılmıştır. Cinbot, Mesost, Hatohşok ve Kaytok. Küçük Kabarda dağ eteklerine ve Sunja kıyılarına dek Terekin sağ kıyısını kaplır. İki prens soyu tarafından yönetilmektedir; Tatlostan ve Giloshan.

5) Besleney
Bu kavim Ferz, Gegene (Büyük Tegen), Gegeneziy (Küçük Tegen) ve Voarp derelerinin sularıyla sulanan Kuban havzasındaki topraklarda yaşarlar.

6) Mohoş
Yaşadıkları toprak Çehurac, Belogiak ve Şede çaylarıyla sulanır.

7) Kemguy
Kafkasya haritalarında Temirgoy olarak gösterilir. Bu kavim Kuban, Laba ve Şhaguaşe nehirleri arasındaki topraklarda yaşar.

8) Hatukay
Şhaguaşe ve Pşiş nehirleri arasında yaşayan kavimdir.

9) Bjedugh
Çerçeney ve Hamışey boylarının ortak adıdır. Birincisi Kuban’ın sağ tarafında Pşuş ve Psekups dereleri arasında, ikincisi ise Psekups’tan Shapsughların sınırına kadar olan topraklarda yaşar.

10) Jan
Bir zamanlar kudretli ve güçlü olan bir kavimdir. Zayıf kalıntıları şimdi Bjedughların 70 verst aşağıda, Kuban’ın iki kolunun oluşturduğu ve Çerkeslerin Detlyasv, Karadeniz Kazaklarının ise Karakuban adası dedikleri bir adada yerleşmiştir. Bu kavimden birkaç aile de Adekumda Natuhajların arasında yaşıyor.


Abhazları oluşturan kavimler

1) Sadzen
Karadeniz sahilinde Hamış deresinden Gagra’ya kadar olan topraklarda yaşarlar ve tarafımızdan Ciget adıyla bilinirler.

2) Absua (Abhazya)
Gagra’dan başlayarak sahil boyunca İngur nehrine kadar olan bölgede yaşarlar ve bizde Abhazlar adıyla bilinirler. Oturdukları ülkenin adı Absne’dir.

3) Medozüi
Kafkasya haritalarında Medoveyler (Medoveyevtsı) olarak gösterilir. Wubıhların doğusunda yaşarlar ve Pshu, Ahçipsu ve Aigba (Aibu) boylarına ayrılırlar.

4) Zambal ya da Tsebedalılar
Çerkesler tarafından Hırps-Kuac adıyla bilinirler. Dal vadisinde Kodor nehri boyunca yerleşmişlerdir.


Abaza (Abazintsı) Kavimleri

1) Barakay ya da Brakiy
Gubs nehrinin üst taraflarında, dağlarda yaşarlar.

2) Bağ
Hodz nehrinin üst taraflarında yaşarlar.

3) Şegeray
Küçük Laba nehrinin üst taraflarında yaşarlar.

4) Tam
Büyük Laba nehrinin üst taraflarında yaşarlar.

5) Kazilbek ya da Kazbek-Koac
Büyük ve Küçük Laba’nın üst kesimleri arasında yaşarlar.

6) Başilbay
Urup ve Büyük Zelençuk nehirlerinin üst taraflarında yaşarlar.

7) Bashoğ
Tatarlar tarafından Altı Kesek diye adlandırılırlar ve gerçekten de bu kavim, yönetici prenslerinin adını taşıyan altı boydan oluşur. Kuban havzasının (Bassin) değişik yerlerinde yaşarlar. Adları şöyledir:
a) Biberd
b) Lou veye Lov
c) Dudaruk
d) Kiyaş
e) Cantemir
f) Kliş

Bu son saydığımız kavimlerin, sıradağların güneyinden kuzey yamaçlarına yerleşmesi yüzyıl sonunda, topraklarının bir kısmını onlara bırakan Kabardeylerin rızasıyla olmuştur. Bu göçün nedeni iç çekişmeler, kısmen de eski yaşadıkları yerde, Vordane’de toprağın yetersiz oluşudur. Yukarıda adı geçen diğer Abhaz kavimleri çeşitli zamanlarda Bashoğları izlemişlerdir.

Bir tarafta Natuhajların diğer tarafta da Cigetlerin yaşadığı toprakların arasında ayrı bir kavim, Wubıhlar bulunur. Bunlardan kıyıda yaşayanları Çerkesler, Abadze diye, sıradağlara doğru, nehirlerin üst taraflarında yaşayanları ise Wubıh diye adlandırırlar. Yurtları, denize komşu vadilerde, şu dereler bulunur:
a) Züyebze
b) Lou ya da Loup
c) Nige
d) Bath
e) Dogomepse
f) Psihe ya da Momay
g) Saşe ya da soçi
i) Hamiş ya da Hosta.

&#;erkes Soykırımı nedir? 21 Mayıs &#;erkes S&#;rg&#;n&#; tarih&#;esi

Dünya genelindeki milyonlarca Çerkes'in her 21 Mayıs'ta andığı Çerkes Soykırımı ile ilgili merak edilenleri bir araya getirdik. İşte Çerkes Soykırımı'nın tarihçesi

ÇERKES SOYKIRIMI TARİHÇESİ

Çerkes Sürgünü, Çerkes Soykırımı ya da Çerkes Muhacirliği. yüzyılda, özellikle yılında yoğunlaşmak ve başta Adığeler ve Abhazlar olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı topraklarına yönelik zorunlu göçleri. Bu olay sonunda bir milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşmiştir. Abhazya'da 31 Mayıs günü, bu sürgünü anma amacıyla ulusal yas günü ilan edilmiştir.

GÖÇLERİN TARİHÇESİ VE SİYASAL NEDENLERİ

Osmanlı'ya yönelik Çerkes göçleri, küçük gruplar halinde yüzyılın ilk yarısında da yapılmıştı. Örneğin 12 Haziran 'de Anapa'nın Rusların eline geçmesi üzerine, kentteki Adıgelerin bir bölümü de Osmanlı'ya göç etmişti. Osmanlı'nın Karadeniz kıyılarına yerleşen, tarım ve ticaretle geçinen Adıge ailesi vardı. Ayrıca K'emguy derebeylerinden Kaplan-Girey, Şubat 'de kişisi ile birlikte İstanbul'a yerleşmiş, kölelerinin bir bölümünü de satmıştı.

Göçlerin temel nedeni ise, Rusya İmparatorluğu'nun emperyalist politikasıdır. Bütün sorumluluk Rus hükümetine aittir. Kırım Savaşı, Rus İmparatorluğu açısından Çerkesya'nın stratejik önemini somut bir biçimde ortaya koymuştu. Büyük Rus birlikleri, Adıgelen'ler ile İmam Şamil kuvvetlerine duyulan kaygılar nedeniyle, İngiliz ve Fransızlarla savaşmak üzere, Kırım'daki cepheye sürülememiştir. Bu da Karadeniz yoluyla Türk ve Batı dünyasına açık bir kıyı ülkesi olan Çerkesya'nın stratejik önemini ortaya çıkarmıştı. Burada yıllardan beri Rusları uğraştıran, inatçı, Rus egemenlik alanı içinde bağımsız bir ada oluşturan, kültürlü ve Müslüman olan bir nüfus bulunuyordu. Fırsat bulduklarında Adıgeler, deniz yoluyla batıdan yardım alabilecek ve hızla kalkınabilecek bir konuma ve toplumsal yapıya sahiptiler.[5] Adıge tarımı ve hayvancılığı da, çağına göre çok ileri durumdaydı.[6] Ortodoksların koruyuculuğunu üstlenen yayılmacı Rus İmparatorluğu kendi politik çıkarları açısından, bütün bir Rusya'daki Müslüman nüfus yanında, özellikle Batılı ülkelere açık olan, yani Karadeniz kıyısında ya da yakınında yaşayan Müslüman toplulukları (Adigeler, Abhazlar, Nogaylar ve Kırım Tatarları vb.) gerekirse yok etmek ya da iyice etkisizleştirmek istiyordu. Bunlar Rus makamlarınca görüşülen ve üzerinde durulan konular idiler.

Bu amaçla, yani Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı'ya göç ettirilmesi programına geçerlik ve ivedilik kazandırmak için, General Mihail Tarieloviç Loris-Melikov 'ta İstanbul'a gönderildi. Amaç, Kuzey Kafkasya Müslüman nüfusunun Osmanlı Devleti'ne transferinin Rusya açısından yaşamsal bir önem taşıdığını İstanbul'daki Rus büyükelçisine kavratmak idi.[8] Bu doğrultudaki Rus diplomatik girişimleri sonucu Osmanlı Devleti, Rusya'dan, özellikle Kuzey Kafkasya'dan gelecek bir Müslüman nüfusu kabul etmeyi ilke olarak benimsedi ve karşılıklı göç komisyonları devreye sokuldu; ilk aşamada, yani yıllarında on bin Kabartay [9] ve buna ek bir Müslüman Oset nüfusunun Osmanlı topraklarına göç ettirilmesiyle işe başlandı. Kabartay ve Osetleri göçe zorlamak için derebeylerinin ve köylülerin topraklarına el konuluyor, küçük köyler kaldırılıp daha büyük köylerde birleşmeye zorlanıyordu. Ruslar, göçü teşvik için bazı ajan ve derebeylerine gizlice para da veriyordu. Kabartayların öncülüğünde başlatılmış olan bu göç olayına, daha sonraları İstambulak'o (İstanbul'a Göç; İstanbul Yolculuğu) adı verilmiştir. Kabartay ve Müslüman Oset göçlerinin başlatılmasının bir başka nedeni de, daha batıdaki Adıge nüfusuna yönenlik "etnik temizlik" ve "dış sürgün" ya da "deportasyon" olayını gizleme ve olası tepkileri geçiştirme kaygısıydı. Irkçı ve yayılmacı Rus yönetimi, insanlığa karşı bir suç işlemekte olduğunun elbette bilinci içindeydi.

Daha sonra 22 bin Çeçen ve onlarla birlikte, yine bazı Müslüman Osetler de Türkiye'ye gönderildiler[10]. Bu tür yöresel, kısmi ve etnik coğrafyayı kökten yok etmeyen göçler, aralıklarla yüzyıl başlarına değin sürdü. Bu tür göçlere, Dağıstan halkları, Abhazlar, Karaçaylar vb. de katıldılar.

ADIGELERİN SÜRGÜN EDİLMESİ

yılı başlarında, Rus egemenlik alanı içinde, ele geçirilememiş bir ada biçiminde ve çözümlenmemiş bir sorun olarak, sadece Adıge ya da Çerkes sorunu bulunuyordu. Dış kışkırtmalarla da alevlendirilen ve yüreklendirilen bir Çerkes direnişi vardı. Ruslar bir türlü Çerkesya'ya söz geçiremiyor ve boyun eğdiremiyordu. Özellikle Karadeniz kıyısı boyunca ve doğuda Byelaya (Şhaguaşe) Irmağına değin yayılmış olan demokratik Çerkes (Abzehler, Natuhaylar, Şapsığlar, Hakuçlar, Ubıhlar, Aibga, Ahçipsov, Ciget ve Pshu) toplulukları başkalarına boyun eğmeye alışık değildiler ve özgür yaşamlarını sürdürmek istiyorlardı. Yarı feodal Adıge toplulukları (Bjeduğ, K'emguy, Mahoş, Yegerukay, Kuban Kabartay, Besleney, vd) ise, 'da Ruslara boyun eğmişlerdi. Ruslar batıya doğru ilerleyerek Şhaguaşe (Byelaya ya da Belaya) Irmağına ulaşmış, Adıgeleri dar bir dağlık alana sıkıştırmış, verimli tarım topraklarının hemen hemen tamamını ele geçirmiş ve yaşamsal önemdeki ekonomik kaynaklarını da yok etmiş bulunuyorlardı.

Rus tarafında sorunun çözümü konusunda öteden beri iki farklı görüş vardı: Çerkesleri topraklarından sürerek yok etmek; Çerkeslerin dostluğunu kazanarak sorunu zaman içinde barışçı yollarla çözmek. Sürgün tezini, ilk kez, 'de, Rus Kafkasya Ordusu Kurmay Başkanı General Milyutin öne sürdü, Adıgelere boyun eğdirmek için, Adıgelerin en az bir bölümünün kuzeydeki Don Havzası yöresine sürülmesini önerdi, ama Rusya'daki diğer Müslümanların da tepkisini çekebileceği ve yeni sorunlara yol açabileceği kaygısıyla öneri sakıncalı bulundu [11]. Karşıt görüş olarak, General Filipson, Karadeniz kıyısındaki Çerkeslerin Osmanlı ile ticaretlerinin serbest bırakılması halinde sorunun barışçıl yollarla da çözümlenebileceğini savundu [12]. Ama 'de Rusya'da demokratik reformlar çerçevesinde toprak köleliğinin (serflik) kaldırılmasıyla, büyük bir toprak isteği belirmişti. Karadeniz kıyısında yaşayan Ubıh ve Cigetler (Abazin) ile içerideki Abadzeh topluluklarının Osmanlı ile erkek, özellikle haremler için kadın ihracına dayanan önemli bir köle ticareti vardı. Ubıhların bir bölümü köleleri ve köle ticareti nedeniyle zengindi, bu nedenle zengin kişiler olan Ubıhlar, yoksul kişiler olan Abadzeh, Ciget (Abazin) ve Abhazlar gibi kendi kölelerini değil, özellikle Abadzeh bölgesi köle tüccarlarından temin ettikleri köleleri, özellikle güzel köle kızlarını Osmanlı haremleri için Türk köle tüccarlarına satıyor, bu işten büyük paralar kazanıyorlardı. Ubıh zenginlerin etkisindeki Adıgelerin kıyıdaki konumlarını yitirmelerini kabul etmeyeceklerini, ayrıca 'de özgürlüğüne kavuşan eski Rus toprak kölelerinin (mujik) toprak gereksinimlerini de dikkate alan Kafkasya Ordusu Komutanı General Prens Baryatinski, Milyutin'in raporunu daha köktenci bir anlayışla ele alıp geliştirdi ve Çerkeslerin toplu olarak Osmanlı topraklarına gönderilmesini, Adıgelerden boşalacak yerlere de Rus mujiklerin ve Kazakların yerleştirilmesini Çar'a önerdi. İyi bir planlama yapılması halinde, sürgünün fazla bir sorun yaratmayacağı da öneride belirtiliyordu. Öneri, 'de bir devlet politikası olarak Rus hükumetince benimsendi. Tam bu sıralarda belirleyici bir nitelikte, 'te Çerkes köle ticaretini yasaklamış olan Osmanlı Devleti de, "Çerkes kölelerin kötü durumda olmadıkları" gerekçesiyle Çerkes köle ticaretini yeniden serbest bıraktı (Doçseafoodplus.info Parlatır,Tanzimat Edebiyatında Köleleik,Ankara,,s). Bu da kuşkusuz Çerkes köle sahiplerinin bekleyebileceği sevindirici bir karardı. Adıge sürgününde köle sahipliğinin de önemli bir payı vardır.

Adıgeler Rus hükumetinin niyetini az çok kavramakta gecikmediler. Büyük bir felaketi önlemek için uzlaşma yolları aramaya başladılar. Bir yandan da, gerekirse sonuna değin direnmek amacıyla, Haziran 'de Abadzeh, Şapsığ ve Ubıh bölgeleri birleşti. Soçi (Saçe/?????) yakınlarında bir Çerkes Ulusal Meclisi ile bu meclise dayalı ve 15 üyeli bir Meclis Yönetimi oluşturuldu. Yeni yönetim, sığınmacılarla birlikte bir milyonun üzerinde bir nüfusu temsil ediyordu.

Eylül 'de Çerkes temsilciler, Maykop yakınlarındaki Hamketi (?????1??1??) istihkamını ziyaret eden Çar seafoodplus.infondr ile görüştüler ve yerlerinden sürülmemeleri koşulu kabul edildiğinde uzlaşmak istediklerini belirttiler.Özellikle Ubıhlar bu isteği vurguladılar ve Çar'a yazılı olarak koşullarını seafoodplus.info Adıgeleri sürmekte kararlı olan ve hiçbir ödüne yanaşmayan Çar,Çerkes temsilcilere: "Ya Türkiye'ye göç edin ya da Kuban Irmağı boylarında gösterilecek olan yerlere yerleşin, kararınızı da bir ay içinde General Kont Yevdokimov'a bildirin" dedi. 1 milyonu aşkın bir nüfusun binlerce yıldan beri yaşadıkları kıyı bölgesinden kaldırılıp Rus askerleri ile Kazak milisleri denetimindeki sıtma yatağı bir bataklık, bir ölüm tarlası olan Kuban Irmağı boylarına yerleştirilmesi önerisi, makul bir öneri olamazdı, sadece "yasak savma" kabilinden bir alternatif olabilirdi. Bölgeye daha yakın bir alanda yaşayan bazı Abadzehler, Çar'ın toprak takası önerisini kabul etme eğilimi gösterdiler, ama kıyıda yaşayan Şapsığlar, özellikle direnişi hararetle savunan Ubıhlar öneriyi ve Çar'ın diğer koşullarını (Tutsak askerlerin, sığınmacılar ile asker kaçaklarının koşulsuz teslimi,vb) kabul etmediler. Ubıh zenginler çalışmaz, nüfusun dörtte birini oluşturan kölelerinin sırtından geçinirlerdi. Rusya'nın 'de köleliği kaldırmış olması,Osmanlının da 'te yasaklamış olduğu Çerkes köle ticaretini, bir taktik olarak 'larda yeniden serbest bırakmış olması, bir Ubıh-Rus uzlaşmasını da olanaksız kılıyordu. Ubıhlar komşuları Abazalar (Abazin) üzerinde etkili oldukları gibi,Şapsığ ve Abadzehleri de birlikte savaşa yönlendiriyorlardı (bk. seafoodplus.info,Vubıkhlar Hakkında Etnografik Bir Araştırma,Kafkasya Gerçeği Dergisi,Samsun,,sayı 8,s;Doç. Dr. İsmail Parlatır,Tanzimat Edebiyatında Kölelik,Ankara,,s;seafoodplus.infonkina,Çerkesya,Gönül Yaram,Ankara,,s).

Rus tarafının, yani Çar II. Aleksandr'ın katı tutumu sonucu bir uzlaşma sağlanamadı. Rus hükümeti 10 Mayıs tarihli, "Çerkeslerin Rusya dışına göç etmelerine izin veren" bir karar çıkardı. Ruslar Paris Antlaşması nedeniyle donanma bulunduramadıkları Karadeniz kıyısından çıkartma yapamıyorlardı. Bu nedenle Adıgeleri karadan müstahkem hatlarla çember içine aldılar ve çemberi kıyıya doğru daraltmaya başladılar. Rusların bu iş için bini bulan büyük bir askeri gücü görevlendirdikleri bilinmektedir. 'de, karların erimesiyle birlikte, Rus birlikleri harekete geçtiler, direnenleri öldürmeye, köyleri ateşe vermeye,boşaltılan yerlere Kazak stanitsaları (müstahkem köy) yerleştirmeye başladılar. Bir yıldan fazla süren sert ve kahramanca bir direnişten sonra, Ruslar, Temmuz 'te Abadzehleri, Ekim ayında da Şapsığları ateşkes istemek zorunda bıraktılar. Abadzehlerin bir bölümü Kuban boylarına yerleşmeye, bir bölümü de Osmanlı'ya göç etmeye başladı. Rus askeri hatlarından uzakta bulunan Ubıhlar ise, Kırım Savaşı gibi bir Rus-Avrupa savaşı olacağını düşünerek,zaman kazanmayı ve beklemeyi yeğlediler. Ateşkes antlaşmasına göre, Şapsığlara kış koşulları ve her hâlde Osmanlıların da istemeleri nedeniyle, 6 Mart günü akşamına değin yerlerinde kalma süresi verildi. Bu arada Adıgelere yönelik genel Rus askeri harekatı da, 6 Mart günü akşamına değin olmak üzere, geçici olarak durduruldu.

Rus askeri birlikleri yılı Şubat ayı sonlarında,yani karların erimesiyle birlikte harekete geçseafoodplus.infoşkes imzaladığı için artık direnmeyen Şapsığ toprakları üzerinden yürüyerek, Mart 'te henüz boyun eğmemiş olan Ubıh bölgesine ulaştılar. Ruslar, Ubıhlardan gelen anlaşma ya da uzlaşma isteklerini, zaman kazanma taktiği de sayarak reddettiler Mart 'te Ubıhlar bir direniş denemesinde bulunduktan sonra dağıldılar ve 24 Mart 'te ateşkesi kabul ettiler. Ertesi gün, yani 25 Mart 'te Ubıh bölgesinin merkezi durumundaki eski Navaginsk Kalesi de (Soçi), savaşsız Rusların eline geçti [13]. Ruslar, daha güneydeki dağlık kesimlerde yaşayan küçük Abaza (Abazin) topluluklarının barındıkları Aibga, Ahçipsov, Ciget ve Pshu yörelerini,yani şimdiki Gagra yöresini, Nisan ve Mayıs aylarında kontrol altına almayı,direnen Aibga topluluğuna 12 Mayıs 'te boyun eğdirmeyi başardılar; bu küçük toplulukları da,istavroz çıkarıp Hristiyan olmayı kabul edenler dışında,bütün Çerkesleri göç ettirdiler ve işgal edilen bütün bu Çerkes topraklarını "Kuban Ordusu Yönetimine" verdiler [14].Halk anlatımına göre,istavroz çıkaranlar "Sen kalabilirsin" denilerek sürgün dışı tutuldular,diğerleri askerler taraından süngü de kullanılarak gemilere seafoodplus.info Şapsığ ve Ubıhların komşusu olup 'te Ruslara boyun eğmeyen ve dağlarda yaşayan Adıge Hak'uç topluluğu direnişini,yer yer 'li yıllara,tükeninceye değin sürdürdü (seafoodplus.infonkina,Çerkesya,Gönül Yaram,Ankara ,s).Sonuç olarak bazı Çerkes toplulukları Kuzey-Batı Kafkasya coğrafyasından tamamen silindiler: Ubıhlar (Yaklaşık binden 'de 80'e düştüler), Cigetler, Aibga, Ahçipsov ve Pshular (hepsi 17 bin kadardılar,silindiler)[15]. Bazıları da tükenme noktasına geldiler ya da iyice azaldılar: Abadzehler (??????;'te binden 'de 'a ), Natuhaylar ( binden 'e), Şapsığlar ( binden 'e), Hak'uçlar 83'e,doğuda Kuban ve Laba ırmakları boylarında yaşayan yarı feodal topluluklar olan K'emguylar 80 binden 'a, Bjeduğlar 60 binden 'e düştüler, vb.

ÇERKESYA'DA SÜRÜLENLERİN SAYISI

Rus kaynaklarına göre, yılları süresince bin kişi Türkiye'ye "göç" etmiştir. yılları arasında göç edenlerin toplam sayısı da bindir. Bu bağlamda Natuhay, Abadzeh, Şapsığ, Ubıh, Ciget, Bjeduğ, 30 bin Abaza (Abazin), 4 bin Besleney, 15 bin K'emguy, Mahoş, Yegerukay, Nogay, 17 bin Kabartay ve Çeçen Türkiye'ye yerleşmiştir[17]. öncesinde tamamı 25 bin ile bin arasında tahmin edilen [18] Ubıhların,göçe katılım sayısının olarak verilmesi, Ubıh limanlarından Türkiye'ye gönderilenlerin sayısının bin dolayında olduğu kanısını güçseafoodplus.info belirtilen bütün bu sayılar,Ruslarca kayıt altına alınmış ve büyük bir olasılıkla düşük tutulmuş olan tek bir tarafın görüşünü yansıtan sayılardır.

İngiliz savaş tarihçisi seafoodplus.info'e göre, o zamanki Osmanlı topraklarına yerleştirilmiş olan Çerkeslerin (Adıge) sayısı binden fazladır [19]. Amerikalı Justin McCarthy, sürülen Çerkes ve diğer Kafkas topluluklarının sayısının dolayında olabileceğini, bunun ancak bin kadarının hayatta kalabildiğini belirtiyor. Sağ kalan nüfusun bini arasında, bini de sonrasında göç etmiştir [20]. Şu durumda Allen ve McCarthy'nin 'te Türkiye'ye yerleşebilen nüfusa ilişkin tahminleri uyuşmaktadır. General İsmail Berkok'a göre ise, sayı 1 milyon kadardır[21]. Bütün bunlar, kuşkusuz tahmini sayılardır. Sayıyı daha az ya da daha çok olarak gösteren kaynaklar da vardır. Ancak, Adıge-Çerkes kaynakları, genellikle sayısı üzerinde birleşmektedirler.

Sürgüne katılan nüfusun en az dörtte birinin yolculuk, kamp yaşamı ve yeni yerleşim yeri sırasında öldüğü kabul edilmektedir. Rusların doğrudan öldürdüğü Adıge sayısı ise binden fazla olarak tahmin edilmektedir.

seafoodplus.info'e göre, Çerkes sürgünü sırasında birkaç bin Abhaz da, Abhazya'dan bir "kaçış" biçiminde ayrılıp Türkiye'ye sığınmıştır.

Sürgün olayının bindirme limanları kuzeyden güneye Taman, Anapa, Novorossiysk, Gelencik, Tuapse, Soçi, Kosta, Adler, Gagra, Sohum, gibi Karadeniz limanlarıdır. Çerkesya'yı boşaltma işi yılı Haziran ayı ortalarında tamamlanmış, kuzeyde Kuban Irmağı ağzından güneyde Bzıb (Psıbe) Irmağı ağzına (şimdi Abhazya'da) değin uzanan Karadeniz kıyıları ile hinterlandında tek bir Çerkes bile bırakılmamış, ülke ıssız ve korkulası bir cangıla dönüştürülmüş, bütün Çerkes yerleşim birimleri istisnasız ateşe verilip yakılmış,tarlalar atlara çiğnetilmiş ve meyve ağaçları bile askerlerce bir bir kesilmişseafoodplus.infoç,olası bir Adıge dönüşüne fırsat ya da dağlarda direnenlere,yani Hak'uçlara (????1???),vb yararlanacakları hiçbir şey bırakmamak idi.

Orta Kuban ve Orta Laba ırmakları solundaki bataklık ovalara yerleştirilenlerle birlikte,bu yerlerde toplanmış olarak,geride sadece 80 bin kadar bir Adıge nüfusu kalmıştır[24].Bu 80 bin sayısı Adıge tarihçisi Samir Hatko'ya (??????? ?????) göre ertesi yıl,'de 51 bine düşmüştü.

İNDİRME YERLERİ

Adıge sürgünü sırasındaki Rus politikası, Çerkes nüfusu bir an önce Rusya sınırları dışına göndermek ve onlardan ebedi kurtulmak biçiminde uygulanmıştır. Karadeniz kıyısına yığılan sivil nüfus, nine ve dedelerce de doğrulandığı gibi, Rus askerlerinin süngü ve dipçik darbeleriyle de zorlanarak, bazı durumlarda oturmaya bile yer kalmayacak biçimde ve yığınlar halinde gemilere doldurulmuştur. Bu yüzden zayiat da büyük olmuştur. Osmanlı yönetimi ile koordineli olarak, Batum, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, kefken şimdiki Akçakoca, Burgaz, Varna ve Köstence'de göçmen kampları kurulmuştur. Bu yerler açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle, kısa sürede ölüm kamplarına dönüşmüştür'te Türk yönetiminde olan Batum'a 70 bin, Trabzon'a ilk posta (19 bini öldü), ardından Çerkes (günde kişi ölüyordu), Samsun'a da bin Çerkes (günde ortalama kişi ölüyordu) çıkarılmıştır[25]. Kısa bir süre içinde kampların çevreleri yer yer toplu Çerkes mezarlıklarına dönüşmüştür.

'te daha çok Natuhay ve Abadzehler ile yarı feodal topluluklar,'te ise Şapsığ, Hak'uç, Ubıh ve Cigetler göç etmişlerdir. Bu arada salgın hastalıklar nedeniyle İstanbul'a göçmen sokulması yasaklanmış, sevkiyat Balkanlar'a yönlendirilmiştir.

Kuzey Anadolu limanlarına çıkarılan göçmenler şimdiki Ordu, Samsun, Tokat, Amasya, Sinop, Yozgat, Düzce, Adapazarı, Kocaeli, gibi, o zamanlar boş durumda olan yerlere yerleştirilmiştir. Çerkeslere küçük ölçekli ve dağınık yerler tahsis edilmiş, belli yerlerde öbeklenmelerine, özellikle toplulaşmalarına fırsat tanınmamıştır. Çünkü "Çerkeslerin kötü ve saldırgan kişiler oldukları" biçiminde etkili bir Rus dezenformasyonu vardı. Osmanlı yönetimi de Çerkeslerin toplu bir etnik güç olmasını istemiyordu. Toplu yerleşim, sadece İç Doğu'daki Uzunyayla yöresinde (Kabartay, Hatukay, vb) küçük ölçekte gerçekleşebilmiştir. Sonuç olarak Kuzey Anadolu'ya yüzbinlerce Çerkes yerleştirilmiştir. Bunlara toprak ve hayvan verilmiş, parasal yardım da yapılmıştır.

Balkanlar'da özellikle Tuna Irmağının güney boylarında şerit gibi uzayan ve yer yer toplulaşan Adıge yerleşmeleri oluşmuştur. Köstence, Varna, Silistre, Rusçuk, Plevne, Vidin, Niş, Burgaz, Kazanlık, Eski Zağra, Filibe, vb yörelerde, şimdiki Kosova, Makedonya, Arnavutluk ve Trakya gibi yerlerde irili ufaklı Çerkes yerleşim birimleri oluşmuştur. Adıgeler çoğunca köy köy ya da öbek öbek, dağınık halde yeni yerlerine yerleştirilmişlerdir. Şapsığ ve Abadzehler, daha çok etnik Adıge köyleri oluştururken, Ubıhlar başka etnik kökenli köylere de yerleşmişlerdir.Şapsığ ve Abadzehler Gümüşhane,Bingöl ve Bitlis gibi ücra yerler de dahil şimdiki Türkiye'nin 50 kadar iline, Irak, Ürdün, Suriye, Lübnan, İsrail, Kıbrıs, Mısır, Libya (Mısrata kenti ve çevresinde ),Tunus vb yerlere, Ubıhlar da daha az sayıda olmak üzere onların içlerine ya da yakınlarına yerleşmişlerdir.

Kabartay, Bjeduğ, K'emguy, Besleney, Abaza ve Nogay gibi, daha önceleri Rus yönetimine girmiş olan yarı feodal toplulukların göçleri daha derli toplu olmuştur. Bunların soyluları mallarını elden çıkarıp köle ve taraftarlarını da yanlarına alıp, öncesinden belirledikleri yerlere göç etmişlerdir. Kabartaylar , daha çok Kayseri (Pınarbaşı), Tokat, Sivas Yıldızeli, Kahramanmaraş, Adana, İçel,Eskişehir,Balıkesir Bandırma,vd illere,Besleneyler Amasya,Çorum,Ankara,Düzce,Sakarya Hendek,vd illere,Barakaylar Bilecik,Sakarya,vd illere,Abazalar Kayseri (Pınarbaşı),Adana,Sivas Yıldızeli,Sivas Şarkışla,Yozgat, Eskişehir,Bilecik,Bursa İnegöl,Kütahya, vd illere,Hatukaylar Kayseri Pınarbaşı,Bolu,vd illere, Bjeduğlar Çanakkale Biga'ya, sonraları Balkanlar'dan Suriye'ye, K'emguylar Bilecik Bozüyük'e,Kocaeli ve Düzce'ye,Mahoşlar Samsun'a,Nogaylar Adana ve Osmaniye taraflarına yerleşmişlerdir.

Balkanlar'daki Çerkes yerleştirmeleri sırasında, Osmanlı yönetimi Sırp ve Bulgar nüfusu rahatsız edici (toprağı Hristiyan köylülerden alıp Çerkeslere verme,Hristiyan nüfusa Çerkesler için ev yapımına yardım etme yükümlülüğü yükleme, angarya işleri, vb) davranışlarda bulunmuştur. Bu da, yönetimi aşıp Çerkeslerin aleyhine dönüşen tepkilere yol açmıştır[26]. Ayrıca Sırp ve Bulgar ayaklanmalarını bastırma işinde Çerkes milislerin de görev almış olması, tepkileri giderek düşmanlığa dönüştürmüştür.

Berlin Antlaşması gereğince, Türkler ve diğer Müslüman topluluklar ayrı tutularak, sadece Balkanlar'daki Çerkes nüfusa, bütünüyle Osmanlı Devleti'nin Asya ve Afrika'daki topraklarına sürülme cezası verilmiştir. Bugün Anadolu'nun Marmara, Ege, Akdeniz, İç,Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki ana Çerkes nüfusu, daha çok bu Balkan muhacirlerinin torunlarından oluşmaktadır. Balkanlar'dan sürülenler, ayrıca şimdiki Suriye, Lübnan, Filistin (şimdi İsrail), Ürdün, Irak, Mısır, Kıbrıs, Tunus, vb yerlere de götürülerek yerleştirilmiştir. Balkanlar'dan sürülenlerin sayısı üzerine binden başlayıp bine ulaşan tahminler yürütülmektedir.

Şimdi Balkanlar'da Bulgaristan'da 4 köy (Varna, ) olduğu bilinmekte, ayrıca Romanya, Kosova ve Makedonya'da da küçük Adıge kalıntıları bulunmaktadır. Türkiye Trakyası'nda Kırklareli'nin Vize ilçesinde, Tekirdağ'da ve İstanbul'un Silivri ilçesinde, vb yerlerde varlığını korumuş bazı köy ve köy kalıntıları ile perakende gruplar da vardır.

SONRASINDAKİ GÖÇLER VE NEDENLERİ

Osmanlı'ya gönderilmeyen ya da dağlarda saklandığı için gönderilemeyen çok küçük bir Çerkes nüfusu da (Şapsığ,Hak'uç, Ubıh, Ciget, Abadzeh vb) Orta Laba ve Orta Kuban ırmakları soluna götürülüp yerleştirilmiştir. Bu arada dağlara sığınmış olup saklanmaktan vazgeçenler de fırsat buldukça Kuban boyundaki Çerkeslere katılmıştır. Buralarda stanitsalarda (Kazak köyü) yaşayan ve çoğunlukta olan Rus Kazakları tarafından denetlenen yarı feodal Adıge topluluklarının bazı kalıntıları (Bjeduğ,K'emguy,Kuban Kabartayları,vb) barınıyorlardı. Bu nüfusa iç sürgün yoluyla, özellikle Abadzeh ve Şapsığ nüfusu da eklendi. Bu yeni nüfusa Byelaya (Şhaguaşe) Irmağı ile Laba Irmağı arasındaki yerlere yerleşme, ama Laba'nın doğusuna (Base Ovasına) geçmeme talimatları verilmişti. Bu yerler o zamanlar için yer yer bataklık, sivrisinek ve sıtma yatağı ölüm tarlaları halindeydi. Dönemine göre ileri bir tarım ve çalışma tekniğine sahip olan Adıgeler, en uygun gördükleri yerlerde, gözetim altında köylerini kurdular. Ama her taraftan silahlı Rus Kazaklarının sıkı denetimi altındaydılar; ayrıca Rus topları da yıllarca Adıge köylerine çevrili tutulmuşlardı. Bu yerlerdeki Adıgelerin toplam sayısı 'te 80 bin kadardı.

Adıgelerce, imece usulüyle su tahliye arkları kazılarak bataklıklar kurutuldu, bentler ve sulama kanalları oluşturularak tarlalara su götürüldü. Rusya'daki sanayileşme hareketine koşut olarak, buğday ve mısır dışında, sanayi ürünleri olarak, özellikle tütün ve şeker pancarı ekimi önem kazandı. Hayvancılık, arıcılık, avcılık ve balıkçılıkta da becerikli olan Adıgeler hızla toparlanmaya ve zenginleşmeye başladılar. Altın ve gümüş işlemesinde de, geleneksel olarak ileri ve çok usta kişiler olan Adıgelerin içinden kuyumcu, sarraf ve deri tüccarları zümresi oluştu (Adıge ataları Sind ve Meotlar'ın da altın işleme ve sanat alanlarında çok usta ve yetenekli oldukları arkeolojik kazılarla da kanıtlanmaktadır,seafoodplus.infodi-Adigey,Ekonomi bölümü). Zenginleşme sonucu birçok Adıge Türkiye'ye gidip gelmeye ve akrabalarını aramaya başladı. Ayrıca "Geguak'o-Vısak'o kup" denilen şarkıcı ve oyuncu grupları da Türkiye'ye giderek,Türkiye'deki yakınlarını ve sanatçıları da Kafkasya'ya davet ederek ilişkileri ve kültürel bağları canlı tutuyorlardı.Adıge nüfusu da, yaralarını sarıp hızla çoğalmaya başlamıştı.

Ama Rus makamları durumu kavramakta gecikmediler Osmanlı-Rus Savaşı, Kuzey Kafkasya halklarına ilişkin Rus kaygılarını daha da arttırdı.Müslüman Abhaz, Adıge, Çeçen ve Dağıstanlılar arasında Türk yanlısı ayaklanma ve hareketlenmeler görüldü. Osmanlıların nostaljik yayılmacı özlemleri tükenmemişti. Bu doğrultuda Adıgeler ve diğer Kuzey Kafkasya toplulukları da Türklerin doğal müttefikleri sayılıyor ve bunlar Osmanlı ajanları tarafından sürekli kışkırtılıyorlardı. Bu arada önlem alınmadığı takdirde, Karadeniz kıyısında ya da yakınında yaşadıkları için, en tehlikeli topluluklar konumunda olan Adıge ve Müslüman Abhaz nüfusu yıl gibi bir süre içinde milyona ulaşabilecek ve Rusya açısından öncesi duruma yeniden dönülmüş olacaktı. Kuzey Kafkasya'daki hızlı Müslüman nüfus artışı da Rus yöneticileri kaygılandırıyor ve azaltma çareleri aranıyordu. Ama, sonunda, Türkiye'ye yönelik göç ettirme programının,konjonktür gereği (Rus sanayici ve tüccarların muhalefeti sonucu) Kuzey Kafkasya ölçeğinde geniş tutulmayarak, sadece Orta Kuban ve Orta Laba solundaki, yani şimdiki Adigey Adıgeleri ile sınırlı tutulmasına karar verildi. Yeni sürgünlere gerekçe olması için de, sözgelişi şimdiki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yerindeki Adıgeler (Kabartay ve Besleneyler) çalışkan,üretici,sadık ve yerini benimsemiş kişiler sayılırken, şimdiki Adigey Adıgeleri "tembel, Türkiye'de akrabaları olan,yerini benimsemeyen ve Türkiye'ye gitmek için can atan" kişiler olarak tanımlandılar.

Nitekim Kasım 'da Orta Kuban ve Orta Laba solunda yaşayan "Adıgelere ait bin desyatin ( bin hektar) tutarındaki verimli arazilerin alınıp 24 bin Adıge'nin Türkiye'ye göç ettirilmesine,onlardan alınacak toprakların da Kazak ve emekli askerlerden oluşacak 20 bin Rus erkeğine tahsis edilmesine" ilişkin bir hükümet kararı yürürlüğe sokuldu[30].Bu tür sürülmeler sonucu olarak, Adıge nüfusu da son derece azaltılmış oldu. Örneğin 'te Adıge nüfusu, şimdiki Adıgey ve Karaçay-Çerkes yörelerini de kapsamak üzere,Kuban oblastı toplam nüfusunun üçte biri kadardı ( bin). Oran 'larda onda birin altına düştü'de,şimdilerde Adıge ve Çerkes (Kabartay ve Besleney) denilenlerin toplam nüfusu 43 bin olarak seafoodplus.info nüfusun 30 bin kadarı şimdiki Adigey ve Şapsığ bölgelerinde,kalanı da şimdiki Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti yöresinde bulunuyordu ( sonrası dönemde Adıgelere uygulanan baskılar için ayrıca seafoodplus.info seafoodplus.infonkina,Çerkesya, Gönül Yaram,Ankara,).

Sürgüne tabi tutulan Adıgeler bugün Türkiye,Irak,Suriye,Lübnan,Ürdün,İsrail,Mısır, Kıbrıs,Libya,Tunus,Kosova,vd ülkelerde;buralardan göç etmiş olarak da AB ülkeleri (Almanya,Fransa,Hollanda,Belçika,Avusturya,Bulgaristan,vb),İsviçre,ABD (New Jersey,NewYork City,California,vb),Kanada,Avustralya ve toplam 40 kadar ülkede yaşamaktadırlar.

Günümüzde,'de Adigey Cumhuriyeti ile Şapsığ yöresindeki ya da Rusya Federasyonu'ndaki (RF) Adige sayısı ,Çerkes sayısı ,Kabartay sayısı ,Abaza (Abazin) sayısı ,Gürcistan'dan tek yanlı ayrılan Abhazya'daki Abhaz sayısı da bin dolayındadıseafoodplus.infoğer Kuzey Kafkas halklarının nüfusları da,RF'de ve 'de şöyleydi:Çeçen ;Avar ;Oset ;Kumuk ;İnguş ;Lezgi ;Dargi ;Karaçay ;Lak ;Tabasaran ;Balkar ;Nogay ;Rutul ;Agul ;Abhaz ;Tsahur RF içindeki toplam Kuzey Kafkasya yerli nüfusu 6 milyona,Gürcistan ve Azerbaycan'dakilerle 7 milyona yaklaşmakta,Diaspora (Türkiye,vb) ile birlikte,sayı,muhtemelen 10 milyonu aşmaktadır.

Rus makamları Adıgeler ile diğer Kuzey Kafkas halklarına uyguladıkları sürgünü ya da etnik temizliği,aradan yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın,itiraf etmiş ve Adıgelerden özür dilemiş değseafoodplus.infoı gizledikleri gibi,sürülen bu insanların Diaspora'daki torunlarının,Ata topraklarına dönüş isteklerini de kabul etmemekte, engellemelerde bulunmaktadırlar sürgünü,Rus yönetimlerince,Rus ve dünya kamuoyundan halen gizlenmekte,konuya bir tür sansür uygulanmaktadıseafoodplus.info makamları tarihi bir ülke olan Çerkesya'yı yok ettikleri gerçeği konusunda da derin bir sessizlik içindedirler.

21 Mayıs 'te Rusların Kbaada yaylasında düzenlemiş oldukları askeri tören ve dini ayin olayını,Rus milliyetçileri "Kafkas Savaşı"nın sona erdiği bir fetih günü olarak halen her yıl 21 Mayıs'ta Kbaada (şimdi Krasnaya Polyana)'ya da gidip anmaya ve kutlamaya devam seafoodplus.info kınayan Çerkesler de,alternatif olarak "21 Mayıs"ı Kuzey Kafkasya halklarının sürüldüğü ve Çerkeslerin soykırıma uğratıldığı bir "Yas Günü" olarak her yıl anmaktadırlar.

ABHAZ VE DİĞER SIĞINMACILAR

Abhazya, İmereti Krallığı ile birlikte Osmanlı korumasında iken, 'da kendi isteğiyle feodal prenslik halinde Rusya korumasını benimsemiş ve Rusya'ya bağlanmış,bu bağlanma durumu Bükreş Antlaşmasıyla Osmanlı Devleti tarafından da tanınmıştı. Abhaz yazarı Hayri Ersoy'un naklettiğine göre, Abhaz Prensliği'nin nüfusu 'de idi[31].Rus korumasındaki bu Abhazya Prensliği, Çerkesya'nın Ruslarca işgal edilmesinin ardından, 'te,Rusya'daki genel demokratik reform programı gereğince lağvedildi ve Abhazya Prensliği arazisi "Sohum okrugu"na dönüştürüldü; reform programı çerçevesinde,üç yıllık bir gecikmeyle de olsa,'te,Abhazya'daki derebeyliği (feodal ayrıcalıklar) ve kölelik de kaldırıldı. Bu gelişmeler üzerine Abhazya'da bir ayaklanma oldu[32] ve binlerce Abhaz Türkiye'ye sığındı[23]. 'daki toprak reformu sırasında da Türkiye'ye sığınmalar oldu[33]. Mayıs 'de Abhazya kıyılarına, şaşırtma amaçlı Osmanlı çıkartmaları yapıldı. Türkler ve destekleyicileri olan Abhazlar, Abhazya'nın kıyı bölümünü 4 aya yakın bir süre ellerinde tuttular. Toprak sahibi bir bölüm Abhaz ise, iç kesimde, eski prens ailesi (Şervaşidze) önderliğinde Rusları destekledi. Savaşı Rusların kazanması üzerine, Osmanlılarla işbirliği içindeki Abhazların önayak olmasıyla 30 bin[34] ile 50 bin arasında değişen sayılarda bildirilen ve yılları arasında da,toplamı bin ile bin arasında tahmin edilen bir Müslüman Abhaz nüfusunun Osmanlı Devleti'ne sığındığı yazılmaktadır[35]. Bunlar şimdiki Düzce, Sakarya, Kocaeli, İstanbul, vd illere yerleştirildiler.

Feodal hiyerarşi,halen ve en çok Abhazlar arasında varlığını korumaktadır: Geleneksel Abhaz toplantılarında,toplum içi kan davaları ve yargısal konular,vb sorunlar görüşülmekte ve sorunların çözümlenmesine çalışılmaktadıseafoodplus.info toplantılar soyluların ve önde gelen asil kişilerin yönetiminde yapılmakta,alınan kararlar uygulanmaktadıseafoodplus.info arada yılında RF'nin Soçi (Saçe) kentinde Abhaz Prens ailesinden (Şervaşidze ya da Çaçba ailesi) Denis Çaçkhalia'nın (????? ????????) katılımı ile "seafoodplus.info-Abazin Soyluları (ya da "Asiller") Kongresi" de (Abaza seafoodplus.info Congress) yapılmıştır (Ayrıca bk."Nart" dergisi,sayı ,s;sayı 44,s).

ayaklanması sonucu,Abhazya büyük ölçüde Müslüman Abhazlardan boşaldı ve Ortodoks Hıristiyan Abhazlar Abhaz nüfusunun çoğunluğu haline geldiler. 'da Sohum okrugu'nda (Abhazya), Fahrettin Çiloğlu'na göre olan genel nüfus içinde [36], Hayri Ersoy (Siuktar)'a göre de Abhaz kalmıştı[37].Bu 30 bin dolayındaki fark,30 bin kadar Samurzakan'ın,Ersoy tarafından Abhaz olarak,Çiloğlu tarafından da farklı değerlendirilmiş olmasından kaynaklanıyor olabilir. Her iki yazara göre 'da Abhazya'da Abhaz bulunuyordu.

Oset sığınmacılar; Kars, Erzurum, Sivas, Yozgat, vd illere; Karaçaylılar Eskişehir, Afyon, Konya, Tokat (Reşadiye), Kayseri (Pınarbaşı),Sivas Yıldızeli,vd illere; Çeçenler; Sivas Yıldızeli, Konya (Beyşehir), Kahramanmaraş (Göksun), Mardin (Kızıltepe), vd illere; Dağıstanlılar; İstanbul, Yalova, Balıkesir, Sivas, Kahramanmaraş, Muş, Kars, Erzurum, Tokat, İzmir, Denizli, Çanakkale, Samsun, Trabzon, Kayseri , Sinop, Hatay vd. yerlere yerleştiler.

'deki Abhaz sığınmacılara ait bir mezarlık Kocaeli'nin Kandıra ilçesi Kefken mevkiinde, deniz kıyısında bulunmaktadır. Her yıl 21 Mayıs günü, bir Anıt Mezarlık haline getirilen bu yerde,Türkiye'deki Abhaz ve Kafkas (Adıge, vd) sivil toplum kuruluşları öncülüğünde toplanılmakta, dua edilmekte, gece ateş yakılarak ve denize çelenkler bırakılarak geçmişin üzücü anıları yaşatılmakta, ayrıca aynı gün İstanbul'da Üsküdar Kız Kulesi önünde toplanılıp sürgünde ölenler anısına Boğaz'a çelenkler bırakılmakta, daha başka yerlerde de benzeri etkinlikler düzenlenmekte, Çerkeslerin bulunduğu birçok ülkede de 21 Mayıs bir "Yas Günü" olarak anılmaktadır.

Adıge/Çerkesler, ve yılları 21 Mayıs günlerinde,21 Mayıs 'ü,yaniYas Günü'nü,İstanbul Taksim Meydanı'ndan başlayan,İstiklâl Caddesi boyunca sloganlar eşliğinde süren ve Galatasaray'daki Rusya Federasyonu (RF) Başkonsolosluğu önünde sona eren yürüyüşlerle anmış ve soykırımı inkâr eden Rusya Federasyonu yönetimini kınamışlardır.Çerkesya yurtseverleri adlı bir Çerkes grubu da RF Başkonsolosluğu önüne soykırımı ve RF politikalarını kınayan bir siyah çelenk bırakmıştır. Rusya Federasyonu ise,Çerkeslere soykırım uygulandığı iddialarını kabul etmemektedir.

Bu anmalar her yıl düzenlenen bölgesel etkinlikler olan Kafkas İlkbahar Şenlikleri'nde de sürdürülmektedir. Buralarda da günün anlamına ilişkin konuşmalar yapılmakta,müzik,dans ve tiyatral gösteriler sunulmaktadıseafoodplus.infoıca her yıl,sürgünde ölenler ve Anayurt şehitleri adına Çanakkale'nin Biga ilçesinin Hacıköy ve Kocaeli Merkez ilçesinin Uzuntarla köylerinde anma toplantıları yapılmakta, İstanbul'un tanınmış eski mevlithanlarından, Adıge folkloru derlemecisi ve Adıgece mevlidi Adıge makamı dışında, Türkçe makama uyarlayıp kayda geçiren ve çoğaltan Adıge-Şapsığ asıllı Hafız Fahrettin Abatay (Guser)'in (doğ) sesi ve daha başka hafızların, ayrıca her yıl Adigey'den gelen hafız ve konukların katılımı ile törenler yapılmakta ve Adıgece Mevlid okunmaktadır (Abhazlar, Adigey, Krasnodar Kray,Şapsığ Ulusal Rayonu,Şapsığlar).

GENEL ÖZET
?
21 Mayıs ; yıl süren Kafkas - Rus savaşlarının sona ermesi ve Kuzey Kafkas halklarının sürgüne zorlanmasının başlangıç tarihidir. Bu tarihten sonra Çerkes toplulukları dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmışlardır. Sürgün süreci içerisinde birçok insan hayatını kaybetmiş, sürüldükleri topraklarda ise hastalık, açlık ve yoksulluk gibi problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.

Sürgün yolunda çekilen çileler, yolda telef olanların feci durumları Trabzon'daki Rus konsolosunun, tehcir işlerini idare etmekte olan General Katraçef'e yazdığı raporda şöyle anlatılır: Türkiye'ye gitmek üzere Batum'a 70, Çerkes geldi. Bunlardan vasati olarak günde 7 kişi ölüyor. Trabzon'a çıkarılan 24, kişiden şimdiye kadar 19, kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63, kişiden her gün kişi ölmektedir. Samsun civarındaki ' kişi arasında her gün vasati kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul'a götürülen kişiden de günde kişinin öldüğünü haber aldım." İşte bu suretle peş peşe sürüp gelen felaketlerin ve musibetlerin darbeleri altında inleyen ve eriyen bu kahraman ve faziletkar milletin bedbaht bakiyesi de Dobruca, Bulgaristan, Sırbistan, Arnavutluk, Suriye, Irak gibi daima tehlikeye maruz bulunan ve daima emniyetsizliğin hükümran olduğu yerlere iskan edilmiştir.

Modern tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri olan Çerkes sürgünü (Henze, ) esnasında deniz gibi kan akıtıldı. Gemiye binmek için aç bîilaç kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye üşüşüp taşıma kapasitesinin çok üzerinde biniyorlardı. Gemiler de daha fazla para alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden fazla yol almadan batan gemilere sık rastlanıyordu. Mayısında, Trabzon'daki Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı.

Çerkes Soykırımı 20 Mayıs tarihinde Gürcistan parlamentosunun oybirliğiyle aldığı bir kararla Gürcistan tarafından resmen tanındı. Böylece Çerkes soykırımı,bağımsız bir devlet tarafından resmen uluslararası gündeme taşınmış oldu.

13 Mayıs'tan 25 Mayıs'a kadar (Kaffed Çerkes Soykırımının anmasını 25 mayısta samsun'da yapmıştı) Çerkes Aktivistler tarafından Soykırım eylemi düzenlenmiş. Antalya-Burdur-Afyon-Eskişehir-Ankara-Bolu-Düzce-Sakarya-İzmit-İstanbul-İzmit-Sakarya-Düzce-Bolu-Çankırı-Çorum ve Samsun istikametinde otostop çekerek 2 ekip halinde soykırımı bindikleri tüm araçlara ve indikleri yerde gördükleri herkese anlatmışlardı.[38] 13 Mayıs'ta Canberk, Kadir, Gizem ve Gökhan'ın eylemiyle başlayan süreç devamlılık oluşturarak 3 ekim de başlayan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne yönelen Soykırımı Tanıyın hareketini doğurmuştu.[39] Bu hareket kendini büyüterek çalışma gruplarına bölünmüş ve ilk olarak Antalya'da açılan stanttan sonra Sakarya'da 3 günlük ve 5 günlük toplam 8 gün süren Çerkes Soykırımı Tanınsın Stantları açıldı[40] daha sonra İstanbul Avrupa yakasında Galatasaray Lisesi önünde [41] ve İstanbul Anadolu Yakasında Kadıköy - Bahariye caddesinde stantlar açılarak imza toplanmıştı [42] Gelişen süreçte Sochi Olimpiyatlarının da etkisiyle canlanan Çerkes aktivizmi kendine yeni dinamikler kazanıyor.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir