çalıkuşu romanı ne zaman yazıldı / Çalıkuşu'nun köyü oluyor!

Çalıkuşu Romanı Ne Zaman Yazıldı

çalıkuşu romanı ne zaman yazıldı

Çalıkuşu Konusu Nedir, Kahramanları Kimlerdir? Reşat Nuri Güntekin'in Ölümsüz Eseri

Haberler

Genel Kültür

Kitap

Çalıkuşu Konusu Nedir, Kahramanları Kimlerdir? Reşat Nuri Güntekin'in Ölümsüz Eseri

Çalıkuşu romanı, Türk Edebiyatı'nın en önemli eserleri arasında kabul edilebilir. 1922 yılında yayımlanan Çalıkuşu, birçok kez beyaz perdeye ve televizyona uyarlanmıştır. İzleyicilere de hitap eden roman, 7'den 70'e herkesi etkileyen bir aşkı konu edinir. Yayımlanmasının üzerinden yaklaşık 100 yıl geçmesine rağmen popülerliğinden hiçbir şey eksilmeyen Çalıkuşu romanını, gelin bir de birlikte inceleyelim.

Çalıkuşu Konusu Nedir?

Çalıkuşu Konusu Nedir?

Çalıkuşu Özeti

Çalıkuşu Özeti

Çalıkuşu Karakterleri

Çalıkuşu Karakterleri

Çalıkuşu ilk kez 1966 yılında yönetmen Osman Seden tarafından beyaz perdeye uyarlanmıştır.

Çalıkuşu ilk kez 1966 yılında yönetmen Osman Seden tarafından beyaz perdeye uyarlanmıştır.

Çalıkuşu'nun son uyarlaması ise 2013 yılında yapılmıştır.

Çalıkuşu'nun son uyarlaması ise 2013 yılında yapılmıştır.

Yorumlar ve Emojiler Aşağıda

Eser Hakkında

Çalıkuşu adlı roman Reşat Nuri Güntekin tarafından 1922 yılında yazılmıştır. Roman, Türk edebiyatının en çok okunan eserleri arasında yer almaktadır.

Özet

Roman, Feride’nin çocukluk yıllarında başlar. Feride’nin babası bir süvari binbaşısıdır, görevi nedeniyle sürekli yer değiştirmektedir. Feride, daha üç yaşına girmeden babası tarafından, annesiyle birlikte bir köye gönderir. Annesi hasta bir kadın olduğu için Feride’yle pek ilgilenememektedir.  Bu yüzden ona bir dadı tutalar. Ancak Feride dört yaşındayken dadısı evlenir ve Feride’yi bırakır. Feride, bunun için günlerce ağlar. Babası, hasta annesiyle birlikte Feride’yi İstanbul’a yollar. Ancak annesi daha İstanbul’a gelemeden Beyrut’ta hayatını kaybeder.

Babası Feride’yi, neferi Hüseyin’le İstanbul’a teyzesi ve büyükannesinin yanına yollar. İstanbul’da yeni akrabalarıyla tanışan Feride, burada da yaramazlıklarını sürdürür. Sadece teyzesinin oğlu Kâmran’a karşı çekingen davranır.

Feride, dokuz yaşındayken büyükannesini de kaybeder. Babası onu bir Fransız yatılı okuluna gönderir. Feride yaramazlıklarına burada da devam eder. Pek çok kişinin cesaret edemeyeceği şeyler yapar. Ağaçlara tırmanıp daldan dala atlar. Bu nedenle öğretmenlerinden biri Feride’nin adını “Çalıkuşu” koyar. Feride okul yıllarında babasını da kaybeder. Teyzesinden başka kimsesi kalmamıştır. Yaz tatillerini teyzesinin yanında geçirmektedir. Teyzesinin iki çocuğu vardır. Büyük olanın adı Kâmran, küçük olanın Necmiye’dir.

Feride, bir gün kiraz yemek için ağaca çıktığı sırada Kâmran’ı, Neriman adlı dul bir kadınla öpüşürken görür ve dayanamayarak güler. Neriman koşarak kaçar. Kâmran ise Feride’nin bundan kimseye söz etmemesini ister. Feride, bu sırrı saklayacağına söz verir. Kâmran da ona düzenli aralıklarla hediyeler göndermeye başlar.

Okuldaki kızlar yaz tatilinde yaşadıkları aşkları birbirlerine anlatır. Feride de kendini Neriman’ın yerine koyarak Kâmran’la aşk yaşadığını okuldaki kızlara inandırır.

Yaz tatilinde Feride, Tekirdağ’daki teyzesinin yanına gitmiş, teyzesinin kızı Müjgan ile sırdaş olmuştur. Müjgan, Kâmran’a Feride’nin onu sevdiğini söyler.  Kâmran, Feride’ye her şeyi öğrendiğini söyleyerek evlenme teklif eder. Feride ile Kâmran nişanlanır. Kâmran dört yıl İspanya’da sefaret kâtibi olarak çalışacak, bu arada Feride okulunu bitirecektir.

Dört yıl sonra, evlenmelerine üç gün kala hiç beklenmedik bir olay olur. Feride, bahçede dolaşırken kapının önünde siyah çarşaflı bir kadın gelir. O kadın Feride’ye Kâmran’ın Avrupa’da bir sevgilisi olduğunu söyler. Kâmran’ın sevgilisine yazdığı bir mektubu okur. Bunun üzerine Feride, bir not yazarak evi terk eder. Kendi hayatını yeniden kurmak için Anadolu’ya öğretmen olarak gitmeye karar verir.

Bu olaydan sonra Feride’nin Anadolu macerası başlar. Feride Maarif Nezaretine giderek iş başvurusunda bulunur. Bursa’nın Merkez Rüştiyesi’nde coğrafya ve resim öğretmenliğine tayin edilir. Bursa’ya gittiğinde bir başkasının da aynı göreve atandığını görür. Bunun üzerine Bursa’nın Zeyniler köyünde göreve başlar. Zeyniler, yolu dahi olmayan, bakımsız, geri kalmış bir köydür. Okul eski bir ahırdır. Feride, bu köyde insanlara yardım edip onların çocuklarını eğitmeye çalışır. Munise adında öksüz bir öğrencisini evlat edinir. Hayrullah adında askeri bir doktorla tanışıp dost olur. Bir gün köye bir müfettiş gelir ve ahırdan bozma okulda öğrenim görülemeyeceğini bildirir. Okul kapatılır.

Feride, yanına Munise’yi ve bir keçi yavrusunu da alarak Bursa’ya döner. Maarif Müdürünün yanına gittiğinde, müdür ona açıkta yer olmadığını söyler. Ancak Feride, müdürün yanında bulunan arkadaşıyla Fransızca konuşur. Bu sayede Bursa Darülmuallimatına atanır.

Feride’nin güzelliği pek çok yerde başına bela olur. Kendisine çok yakın hissettiği Şeyh Yusuf Efendi, Feride’ye âşık olur. Üstelik bunu Feride’nin dışında herkes bilmektedir. Bir gün bu durumu bir arkadaşı Feride’ye söyler. Feride çok utanır ve insan içine çıkamaz olur. Çünkü Şeyh Yusuf hastalanmıştır ve herkes Feride’yi bunun suçlusuymuş gibi görmektedir. Okulun müdiresi dayanamayıp ondan gitmesini ister. Maarif Müdürünün emriyle Çanakkale Rüştiyesi’ne tayini çıkar.

Feride yanına Munise’yi de alarak Çanakkale’ye gider. Zeyniler köyünden aldıkları keçiyi Hacı Kalfa’ya bırakıp onun yerine altı tana kuş satın alır. Feride’nin güzelliği Çanakkale’de de başına bela olur. İlçedeki tüm delikanlılar ondan bahsetmektedir. Soylu bir aileden gelen Binbaşı İhsan’dan evlenme teklifi alır ancak reddeder. Bu olaydan kısa bir süre sonra Hafız Kurban Efendi adında evli bir adamdan da evlenme teklifi alır, ancak onu da reddeder. Arkadaşlarından Nazmiye Hanım, Feride’yi Burhanettin adında biriyle tanıştırır. Yemeğe indiklerinde aslında bu davetin Feride ile aralarını yapmak için düzenlendiği anlaşılır. Bu olaydan sonra Feride kendini kötü hissetmeye başlar. Çanakkale’de daha fazla kalamayacağını anlar ve İzmir’e gider.

İzmir’de bölgenin zenginlerinden Reşit Bey’in kızlarına Fransızca dersi vermeyi kabul eder. Artık Feride ve Munise köşkte kalmaktadır. Büyük bir tesadüf eseri Reşit Bey’in kızlarının teyzesi, Kâmran’ın evlendiği Münevver adında bir kadındır. Reşit Bey’in kızı Kâmran’ın bir resmini göstererek onu düğün gecesi terk eden şımarık ve nankör bir kızdan bahseder. Feride, hiçbir tepki göstermez, gerçeği söylemez ve o evden ayrılır.

Maarif Müdürlüğüne giderek yeniden tayin ister. Kuşadası’nda Türkçe ve resim muallimine ihtiyaç olduğunu öğrenir. Feride, bu görevi kabul ettikten sonra Anadolu yolculuğunda son durağı olan Kuşadası’na gider. Kuşadası’ndaki Okulu istediği gibi yöneten Feride, burada aradığı mutluluğu bulmuştur. Ancak bir ay sonra savaş başlar ve okul hastaneye dönüştürülür. Feride, okulda kalan kitaplarını almaya gittiğinde başhekimle tanışır. Başhekim Zeyniler köyünde kendisine hasta bakıcılığı yaptıran Hayrullah Bey’den başkası değildir.

Feride, burada hasta bakıcılığa başlar. Bir ay sonra kendisini isteyen İhsan Bey, ağır yaralı olarak hastaneye getirilir. Feride, Kâmran’ı unutmak için İhsan’la evlenmek ister. Ancak bu defa İhsan Bey kabul etmez. Feride’nin kendisine acıdığını düşünmektedir.

Savaş bittikten sonra okul yeniden açılır, Feride, müdüre olur.

Feride, Munise’yi kaybeder ve günlerce kendine gelemez. Doktor Hayrullah Bey, dinlenmesi ve kendine gelmesi için Feride’yi çiftliğine götürür. Feride, iyileşince Hayrullah Bey’le birlikte kalmaya devam eder. Çeşitli dedikoduların çıkması üzerine sözde bir nikâh yaparak evlenirler. Ancak Hayrullah Bey, Feride’yi kızı gibi sevmektedir. Çiftliği düğün hediyesi olarak anaokuluna çevirir. Feride, burada ders vermeye başlar.

Hayrullah Bey, ölmeden önce son isteği olarak Feride’den İstanbul’a gitmesini ve Kâmran’a bir mektup iletmesini ister. Bu mektupta Feride’nin Kâmran’ı sevdiği yazılıdır. Hayrullah Bey, mektubun yanına Feride’nin yazdığı günlüğü de koymuştur.

Burada Feride’nin günlüğü olarak yazılmış olan bölümler biter.

Feride, İstanbul’a gidince Kâmran’ı ne kadar sevdiğini bir kez daha anlar. Kâmran da sadece Feride’yi sevmiştir. Kâmran eşini kaybettikten sonra oğlunu da alıp Tekirdağ’a gitmiştir. Bir hafta sonra Feride de Tekirdağ’a gider.. Birbirlerine karşı karmaşık duygular içersindedirler. Feride, eski neşesini bulmuştur. Bazen ölen eşinden ve Munise’den bahseder. Kâmran bunları duyunca kendini çok kötü hisseder. Kâmran’ın oğlu Feride’yi çok sever, yanından hiç ayrılmaz. Feride Kuşadası’na dönmeden önce gerçeği Müjgan’a anlatır. Müjgan Feride’nin getirdiği paketi Kâmran’a Feride gittikten sonra verecektir. Ancak Müjgan, Kamran’a paketi Feride gitmeden önceki akşam verir. Kâmran ve Müjgan, Feride’nin günlüğünü birlikte okurlar. Her şeyi öğrenen Kâmran Feride’yle evlenir ve yıllar süren hasret böylece sona erer.

Romandaki Kişiler

Feride

Pek çok kişiyi kendisine hayran bırakacak güzellikte, ela gözlü, hareketli, duygusal, sevimli, iyi eğitim almış genç bir kızdır. Öğrencilik yıllarında çok hareketli olduğu ve ağaç dallarına çıkmayı çok sevdiği için ona “Çalıkuşu” denmiştir. Feride, çocukluğundan itibaren kendini ezdirmeyen, haklarını savunabilen, insanlarla iyi ilişkiler kurabilen, kültürlü, mücadeleci bir yapıya sahiptir. Cumhuriyetin ilk yıllarında halkın cehaletiyle savaşan aydın Türk kadınını temsil etmektedir.

Kâmran

Kıvırcık sarı saçlı, mavi gözlü, yakışıklı ve kibar bir gençtir. Feride’nin teyzesinin oğlu ve sevdiği kişidir. Feride’ye karşı duyguları karşılıksız değildir. Ancak Kâmran’ın başka kadınlarla da ilişkisi vardır.

Münevver

Kâmran’ın Feride’yle nişanlıyken Avrupa’da tanışıp aşk yaşadığı kadındır. Münevver, Kâmran’dan daha önce bir evlilik geçirmiş fakat mutlu olamamıştır. Kâmran’la olan evliliğinden bir oğlu vardır.

Neriman

Feride’nin teyzesinin köşküne gelip giden kadınlardan biridir. Genç yaşta kocasını kaybetmiş, iyi giyimli, güzel ve çekici bir kadındır. Kâmran’la ilişkisi vardır.

Doktor Hayrullah Bey

Askeri doktordur. İri yapılı, mavi gözlü, sevimli, yardımsever biridir. Feride’yi kızı gibi sevmektedir. Onu korumak için elinden gelen her şeyi yapar. Hayrullah Bey, karşımıza babacanlığın, sevginin, şefkatin, fedakârlığın ve yardımseverliğin simgesi olarak çıkar.

Munise

Sarışın, beyaz tenli, iyi kalpli, küçük yaşta öksüz kalmış bir köylü kızıdır. Kimsesi olmadığı için Feride onu evlatlık almıştır. Anadolu köylüsünün saflığını, temizliğini, yoksulluğunu ve kimsesizliğini temsil etmektedir.

Hatice Hanım

 Zeyniler köyünde öğretmen vekilliği, aynı zamanda temizlik işlerini yapan yaşlı bir kadındır. Çocuklara ceza olarak bazen dayak atar, bazen de bir odaya kapatır. Anadolu’daki yarı aydın tipe örnek bir kişiliktir.

Müjgân

Feride’nin teyzekızı, aynı zamanda sırdaşıdır. Feride’den üç yaş büyüktür. Feride’nin akrabaları arasında en sevdiği, kendine en yakın bulduğu ve dertleştiği kişi Müjgân’dır. Müjgân, Feride’nin tam tersi olarak olgun ve ağırbaşlı bir kişiliğe sahiptir.

Hafız Kurban Efendi

Feride’nin öğretmenlik yaparken oturduğu eve, bitişik oturan komşusudur. Evli olduğu halde Feride’ye evlenme teklif etmiştir. Cahil ve yobaz tiplere örnek bir kişiliği vardır.

İhsan Bey

Feride’nin âşıklarından biridir. Zengin ve soylu bir aileden gelen İhsan Bey, orduda subay olarak görev yapmaktadır. Yakınına düşen bir bomba yüzünden yüzünün bir kısmı feci şekilde yanmıştır.

Mekân

Roman İstanbul, Tekirdağ, İzmir, Çanakkale, Kuşadası, Zeyniler köyü ve ismi verilmeyen birkaç Anadolu köyünde geçer. Romanda, Zeyniler köyü ayrıntılı bir biçimde tasvir edilmiştir.

Zaman

Kesin bir tarih verilmemekle birlikte roman, Cumhuriyet öncesi, Kurtuluş Savaşı yıllarında ve Cumhuriyetin ilk yıllarında geçmektedir.

Dil ve Anlatım

Romanın ilk dört bölümü “kahraman bakış açısıyla” Feride’nin ağzından “günlük” biçiminde yazılmış, son bölümü yazarın ağzından “gözlemci bakış açısıyla” yazılmıştır.

Romanda gözleme büyük önem verilmiş, çevre her yönüyle incelenmiş, tasvirler ayrıntılı olarak ve tarafsız bir gözle yapılmıştır.

Romanın dili dönemine göre sade, anlaşılır ve akıcıdır. 

Realist bir anlayışla yazılan roman, toplumsal içerikli eleştirel özellikler taşıyor.

Romanın Konusu

Roman, ilk bakışta Feride ile Kâmran arasındaki aşkı konu alıyor gibi görünse de Feride’nin kişiliğinde aydın ve idealist Türk kadınını anlatmaktadır.

Romanda işlenen başlıca temalardan biri de eğitimdir. Feride'yle birlikte Anadolu'nun geri kalmışlığı, yoksulluğu ve cahil kalmış insanları da konu edilmektedir.

Genel Değerlendirme

Çalıkuşu romanı, döneminin özelliklerini, yaşam biçimini ve türünün gelişim özelliklerini yansıtması bakımından klasik Türk romanları arasında önemli bir yere sahiptir.

Reşat Nuri Güntekin

Hayatı

Reşat Nuri, 1889’da İstanbul Üsküdar’da Askeri Tabip Nuri Bey ve Lütfiye Hanım’ın oğlu olarak dünyaya geldi. Reşide adındaki kız kardeşi küçük yaşta hayata veda edince tek çocuk olarak babasının mesleği nedeniyle il il dolaştı.

İlkokula Çanakkale’de Mekteb-i İptidai’de başladı. Okumayı seviyordu. Bunda babasının zengin kütüphanesinin de payı vardı. Bir süre İzmir’deki Frerler okulunda öğrenim gördükten sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’ne geçti. Yükseköğrenimini Darülfünun-ı Osmanî Ulum-ı Edebiyat Fakültesi’nde, 1912’de 23 yaşındayken tamamladı.

Reşat Nuri, mezun olur olmaz Bursa ve İstanbul’da çeşitli okullarda Fransızca ve Türkçe öğretmenliği yaptı. Erenköy Kız Lisesi’nde görev yaptığı sırada Hediye adındaki öğrencisine ilgi duydu ve 1927 yılında evlendiler. 14 yıl sonra bir çocuklar oldu. Adını Ela koydular.

Reşat Nuri, öğretmenlik mesleğini sevmekle birlikte yazmaya karşı da hevesliydi. Öykü ve tiyatro denemelerini “Diken” dergisinde ve “Zaman” gazetesinde yayınladı. Mizah ve magazin yazılarını “Ateşböceği, Yıldızböceği, Ağustosböceği” takma adlarıyla yayınladı.

Reşat Nuri, ilk romanı “Çalıkuşu”nu 1923’te yazarken ne kadar ünleneceğinden habersizdi. Hemen ardından “Damga” ve “Dudaktan Kalbe” romanları geldi.

Maarif Müfettişliği göreviyle neredeyse bütün Anadolu’yu gezdi. Bu nedenle bütün romanları, bu gezilerin izlerini taşır. Gezilerini kitap haline de getiren Reşat Nuri, ona “Anadolu Notları” adını verdi. 1928 yılında “Acımak” adlı romanını yazdıktan sonra yazma işine on yıl ara verdi.

1939 yılında Çanakkale milletvekili seçildi. 1947 yılında Milli Eğitim Başmüfettişliği görevine getirildi. Aynı yıl “Memleket” gazetesini çıkardı. 1950 yılında Paris’e gitti. Burada UNESCO Türkiye temsilciliği, öğrenci müfettişliği ve Paris Kültür Elçiliği görevlerini yaptı. 1954 yılında yaş haddinden emekliye ayrıldı. Emekli olduktan sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu Edebi Heyeti üyeliğinde bulundu.

Edebi Kurul üyeliği sırasında akciğer kanseri teşhisi konuldu. Tedavi için Londra’ya gitti. Ancak hastalığına yenik düşerek 7 Aralık 1956’da hayata gözlerini yumdu.

Edebi Kişiliği

Reşat Nuri, Anadolu insanının yaşamını, sorunlarını, kişisel duygularını, inançlarını sade, yapmacıksız, yalın bir dille anlatmıştır.

Onu yurt çapında ünlü yapan “Çalıkuşu” romanından önce yazdığı küçük öyküler, tiyatro eleştirileri, oyunlar ve gezi yazıları da dikkat çekicidir.

Reşat Nuri, eserlerinde insan sevgisine geniş yer verir. İyimser bir kişiliğe sahiptir. Müfettişliği sırasında adım adım gezdiği Anadolu’yu, pek derine inmeyen bir gözlemle, etkin bir biçimde anlatır.

İyi bildiği sahne tekniğini, duygulu bir yoğunlukla, bazen de mizahla iç içe işler.

İlk dönem romanlarında yeni kurulmakta olan cumhuriyetin toplumsal sorunlarını gerçekçi bir biçimde yansıtmış, ikinci dönem romanlarında bütünüyle bozulan insani ilişkileri ve ahlak yapısını ele almıştır.

Romanlarında güçlü bir gözlemciliğe dayanan realizm ve canlı bir üslubu vardır. Ruhsal tahlillerde oldukça başarılıdır.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanan, mizaha da geniş yer verdiği öykülerinde; aşk, yalnızlık, fedakârlık, dostluk, ihanet gibi temaları işlemiştir.

Eserleri

Roman

Çalıkuşu (1922)

Gizli El (1924)

Damga (1924)

Dudaktan Kalbe (1925)

Akşam Güneşi (1926)

Bir Kadı Düşmanı (1927)

Yeşil Gece (1928)

Acımak (1928)

Yaprak Dökümü (1930)

Kızılcık Dalları (1932)

Gökyüzü (1935)

Eski Hastalık (1938)

Ateş Gecesi (1942)

Değirmen (1944)

Miskinler Tekkesi (1946)

Harabelerin Çiçeği (1953)

Kavak Yelleri (1961, ölümünden sonra)

Son Sığınak (1961, ölümünden sonra)

Kan Davası (1962, ölümünden sonra)

Öykü

Gençlik ve Güzellik (1919)

Roçild Bey (1919)

Eski Ahbap (1919)

Tanrı Misafiri (1927)

Sönmüş Yıldızlar (1928)

Leyla ile Mecnun (1928)

Olağan İşler (1930)

Tiyatro

Hançer (1920)

Eski Rüya (1922)

Ümidin Güneşi (1924)

Gazeteci Düşmanı / Şemsiye Hırsızı / İhtiyar Serseri (1925, üç oyun bir arada)

Taş Parçası (1926)

Hülleci (1926)

Bir Köy Hocası (1928)

Babür Şah’ın Seccadesi (1931)

Bir Kır Eğlencesi (1931)

Ümit Mektebinde (1931)

Felaket Karşısında / Gözdağı / Eski Borç (1931, üç oyun bir arada)

İstiklal (1933)

Vergi Hırsızı (1933)

Bir Yağmur Gecesi (1943)

Balıkesir Muhasebecisi (1953)

Tanrı Dağı Ziyafeti (1955)

Yaprak Dökümü (1971, ölümünden sonra)

Eski Şarkı (1971, ölümünden sonra)

Gezi

Anadolu Notları (1936-1966, iki cilt)

Eğitim

Dil ve Edebiyat: Türk Kıraati (1930)

Fransızca – Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu (1935)

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir