bir konsomatrisin hikayesi / ‘Onlar hayat değil hayal sunuyorlar!’ | Sibel BAĞCI UZUN Köşe Yazısı - Hürriyet Haberler

Bir Konsomatrisin Hikayesi

bir konsomatrisin hikayesi

Bir konsomatrisin itirafları

13 yaşında tecavüze uğradı. Babası dahil güvendiği bütün erkekler tarafında taciz edildi. Sonunda pavyona düştü. 29 yaşındaki genç kadını artık tek bir şey hayata bağlıyor: Hayalleri

GAZETE HABERTÜRK-HT CUMARTESİ-NAZENİN TOKUŞOĞLU

Daha önce pavyonda çalışan biriyle hiç bu kadar yakın olmamıştım. Yani hayattaki amaçlarımdan biri bu değildi tabii ama bu kadar rahat sohbet edebileceğimi, dost olabileceğimi hiç düşünmemiştim. Onu tanıdıktan sonra “ Ne o kız pavyona mı düştün” gibi benzetmeleri bir daha yapmayacağıma yemin ettim.

İçimi acıttı onun hikayesi. “O” diyorum çünkü, gerçek adı saklı kalacak, sahne adını kullanmayı da ben reddediyorum.

-Nerede doğdunuz, büyüdünüz?

Trabzon’da doğdum, Bursa’da büyüdüm. Beş kardeşiz, ama ben hep en
dışlanan oldum. Neden bilmiyorum, hiçbir zaman da öğrenemedim. Sırf o evden kurtulabilmek için 13 yaşında tekstil atölyesinde çalışmaya mbaşladım. Tek bir amacım vardı, bir an önce iş sahibi olmak. Ama olmadı

- Neden?

Bir gün ablam aradı. “Eşimin erkek kardeşi seni alacak, bize getirecek” dedi.
Eniştemin kardeşi, arabayla geldi, ama bir süre sonra garip yollara saptı. “Bir sigara içeceğim, şu ağacın orada oturalım biraz” dedi. Ve saldırdı. Anneme söyledim. Ne dedi biliyor musun? “Sus, ablanın yuvası yıkılır.”

- Evlendirmeye çalıştılar mı?

Evet ama istemedim. Psikoloğa gittim. Çünkü acımı hafifletsin diye makasla
etlerimi kesiyordum.

OĞLUM “NE İŞ YAPIYORSUN” DİYOR

-Baban ne yaptı?

En kötüsü oydu. Bana kadın gibi bakmaya başladı. Bir kere giyinmek için odaya gittiğimi bildiği halde içeri girdi. Öz babam!.. Bir gün “Canım seni istiyor” dedi. Kimseye söyleyemedim. Eve gelen arkadaşlarıma da sarktı.

- İnanamıyorum Soru da soramıyorum.

Sonra bir arkadaşının kafesinde bana iş buldu. O da taciz etti. Kafeye sürekli gelen biri vardı. Bakışıyorduk. “Kaçır beni” dedim. Kaçtık. Ama o da
adam çıkmadı. Bir gün “Hiç dikkat ettin mi, çok güzel oynuyorsun” dedi. Sonra beni bir mağazaya götürdü. Yeni giysiler, bir de beyaz bir oryantal kıyafeti aldı. “Seni eğlenmeye götüreceğim” dedi. Pavyon gibi bir yere gittik. Masaya bir adam geldi. Aralarında konuştular, öğrendim ki orada işe başlamışım.

-Nee?

"Olmaz” dedim, “öldürürüm seni, bu halinle nereye gideceksin” dedi. Üç
bardak votka içirdi sahneye çıkmadan. Gerisini hatırlamıyorum. 10 bin lira
avans aldı. İmzayı da bana attırdı. Artık pavyon kadını olmuştum. Bir gün eve iki
adam getirdi. “İstediğin kadar yırtın parayı aldım” dedi. İki adamla yatağa girdim

-Neden katlandınız bunlara?

19 yaşındayken çocuğum oldu ondan. Beni daha kötüsünden korur, sahiplenir dedim. Bir de annelik nasıl bir şey, merak ettim. Sonra hep şehir dışında iş ayarlamaya başladı. Aldattığını öğrendim. Ayrıldım. Oğlum onda kaldı. Çünkü ne iş yaptığımı bilmesini istemedim. Şimdi dokuz yaşında. “Ne iş
yapıyorsun” diyor.

- Sonra yeni bir hayata mı başladınız?

Bir süre yalnız kaldım. Sonra kızımın babasıyla tanıştım. Aynı pavyonda
çalışıyorduk. Benden yaşlıydı ama “Yuvam olur” dedim, meğer evliymiş. Reddedince bıçakladı. Korkudan beş yıl ikinci kadın olarak yaşadım. “ Hamile kaldım ama aldıramadım. Kızım doğduğunda işten atıldı. Karısını, çocuğunu evime getirdi. Sonra kızımı alıp gitti. Kızım beni öldü biliyor.

-Pavyonda masalara oturmaya ne zaman başladınız?

Dansözlükle aynı zamanlarda O bambaşka bir hayat. İnsanda gurur murur
kalmıyor. Saldıranlar, ağza alınmayacak laflar edenler

GAZİNOYA GELEN DE NORMAL DEĞİL BİZ DE

-Nasıl baş ediyordunuz?

Bizim orada sahte gözyaşı vardır, bazen yalandan ağlıyordum. O zaman hemen yumuşar erkekler. Ama hep ağlarsan patron kızar. Bazen ben de deliriyorum, ağza alınmayacak laflar ediyorum, küfür kıyamet Çok zor. Adam sapıksa elle taciz ediyor. İlk cümlesi “Hadi beni rahatlat” oluyor. Bir de çirkin çirkin konuşarak tatmin olanlar var. Bunu yapan masaya 20 içki söylediyse, patron sesini çıkarmaz. İki üç bira ısmarlarsa hemen kaldırır masadan bizi.

-Şiddet olayları da yaşanıyor mu?

Tabii. Gazinoya gelen de normal değil, biz de. Genç bir adam, bizim arkadaşlardan birine aşık oldu. Kız istemedi. Bir gün yine geldi, “Son sözün
mü” dedi. Kız “evet” deyince, çekti silahını, kafasına sıktı. İzi hâlâ duvarda.

-İyi para kazanılıyor mu bu işten?

Dünyanın en iğrenç işi ama aklını kullanan yılda bir ev alır.

-Peki böyle mi geçecek hayat?

Tabii ki hayır. Benim de hayallerim var. Bir ev alacağım. İçini güzel güzel
döşeyeceğim. Çocuklarıma durumu anlatıp “Benimle yaşamak ister misiniz” diye soracağım. Sonra tekstil işine döneceğim. İyi dikiş dikerim

CEBİ DELİK ADAM HEMEN SARKAR

Parası olanla olmayanı nasıl ayırtediyorsunuz?

Zengin size daha “hanımefendi” gibi davranır. Cebi delik olan bir biradan sonra hemen sarkar. Kıyafet, ayakkabı, saat zenginlik göstergesi. Bu adamların oturması bile farklı olur. Ama emin olamadıysam bir şey aldırırım.
Mesela “Bana çiçek alsana” dersin. Cebinden ne çıkacağına bakarsın. İki ayrı cepte taşırlar genelde, birinde büyük banknotlar, öbüründe yirmilikler olur.

-Paralı adamlara cebini boşaltmak için çok içmek dışında ne gibi oyunlar oynanır?

En meşhuru “cinleme”. Adam ne içerse içsin içine cin katılır. Adam kopunca da bir güzel yolarsın. Tam tersi, parasızsa “Ara hesap öde” deriz. Onu ödeyemezse en azından az dayak yer, ben de oyalanmamış olurum.

HARBİ İÇKİ KOFTİ İÇKİ

-Şu ‘içiyor gibi yapma’ meselesini anlatır mısınız?

Harbi içki, gerçek alkol demek. “Kofti” sulu içki Bazı müşteriler bunu
bildiğinden kendi şişelerinden harbi içki koyar. O zaman yandın demektir. Bir de yere boşaltma yöntemi var. Ama çok dikkat etmek lazım. Bir arkadaşım yanlışlıkla adamın ayakkabısının içine boşaltmış, adam boğuyormuş kızı.

İMAM MÜŞTERİM VAR

Eskiden nasıl erkekler gelirdi, şimdi nasıl?

Eskiler daha iyiydi. Ajda’ya bakar gibi bakarlardı. Bir de eskiden seni ortamdan kurtarmaya çalışan adamlar vardı. O Türk filmleri uzayda yapılmadı. Gerçi bana yalancılar denk geldi, yattıktan sonra uzayanlar Olsun.
Şimdi kıro dışında mühendis çok geliyor. Bir de söylemem doğru mu bilmiyorum ama imam müşterim var. Başta gülme geliyordu, her şeyi “Bismillah”la yapıyor. Ama alıştım.

İL İL PAVYON REHBERİ EN GÜZELİ MALATYA

Ankara çok kötü, kızlar müşterinin yanında dayak yiyor. Bursa’da patronla yatan kazanır, Urfa’da ezmiyorlar, et gözüyle bakmıyorlar, paranı yemiyorlar. Ama en güzeli Malatya Gitmeden istediğimiz yemekleri soruyor,
karısına yaptırıyor adam. “Ben sizden kazanıyorum” diyor. Adana ise fuhuş cenneti.

Ulan F&#x;GAN adl&#x; kutabimda 10K olmam&#x;z&#x;n şerefine bölüm gönderiyorum
Seviliyorsunuzyarraklar&#x;mmm

Yorum🐞

Sokak lambalar&#x;n&#x;n &#x;ş&#x;klar&#x; hareket eden araban&#x;n içinde üstüme düşerken yaklaş&#x;k yirmi dakika önce yaşad&#x;klar&#x;m&#x; düşünüyordum. Pald&#x;r küldür ç&#x;karm&#x;şt&#x; beni pavyondan. Bu adam kimdi, nas&#x;l bir güce sahipti bilmiyorum ama patronum bile karş&#x; ç&#x;kamayacak kadar t&#x;rs&#x;yordu ondan..

O beni bu arabaya atm&#x;ş kendisi ayn&#x; h&#x;zla yine pavyona girmişti. Şimdi ben önümde Murat denen adamla bu bomboş &#x;ss&#x;z sokaklarda bilmediğim yollara iz sürüyordum. Korkuyor muydum? &#x;çimde bir endişe vard&#x; seafoodplus.info yine de o boğucu ortamdan ç&#x;kt&#x;ğ&#x;m için memnundum da..

Oturduğum rahat koltukta rahatsizca kipirdandim. Telefon sesi arabanin içinde yankilanirken önümde ki adam&#x;n sert sesi ilişti kulağ&#x;ma. Sadece evet, tamam şeklinde konuşuyordu. Kafam&#x; cama çevirdim.
Araba yine ayn&#x; evin önünde durduğunda kap&#x;m aç&#x;ld&#x;. Sessizce indim. Aç&#x;k bacaklar&#x;mdan dolay&#x; usurken küçük ad&#x;mlarla Murat'&#x; takip ettim..

Büyük kap&#x;dan bahçeye girdik. Etrafa bakarak karanl&#x;kta az çok görmeye çal&#x;şt&#x;m ve kafamda bir taslak oluşturdum. Evin büyük kap&#x;s&#x; aç&#x;ld&#x;ğ&#x;nda titreyerek içeri girdim. Iş&#x;klar an&#x;nda yanarken tan&#x;d&#x;k olduğum salona bakt&#x;m. Kap&#x; arkamdan sertçe kapat&#x;ld&#x;ğ&#x;nda irkildim. Murat önüme geçerek mutfağa doğru giderken yorgun sesiyle konuştu.
-Keyfine bak! Yukar&#x;ya ç&#x;kay&#x;m deme!
Topuklu ayakkab&#x;lar&#x;mla minik ad&#x;mlar atarak ben rahat&#x;m diye bağ&#x;ran koltuklardan birine oturdum.

Murat elinde ki bira ile gelip carprazima oturdu ve ayaklar&#x;n&#x; masaya uzatt&#x;. Televizyonu açarak kanallar&#x; zaplarken akl&#x;mda hala o adam vard&#x;. Pavyona geri girmiştine yap&#x;yordu ki?
Düşünce selinde yüzerken kap&#x;n&#x;n kapanmas&#x; ile kendime geldim ve irkildim.

Kafam&#x; kald&#x;rd&#x;ğ&#x;mda siyahlarla karş&#x;laşt&#x;m. Yutkunuverdim. O bana bakarak sert sesiyle Murat'a hitaben konuştu.
-Artik evine gidebilirsin Murat!
Murat bitmemiş birasini masaya b&#x;rakarak ayağa kalkt&#x;
-Rica ederim kuzen!
O ise ürkütücü şekilde gözlerini carprazim da ki adama dikti
-Siktir git art&#x;k
Murat ima ile siritirken kafas&#x;n&#x; sallad&#x; ve h&#x;zla evden ç&#x;kt&#x;.

Büyük salon küçüldü küçüldü ve ben nefes alamaz hala geldim.
Ceketini ç&#x;kar&#x;p umursamazca salonun köşesine firlatirken gömleğinin düğmelerini aç&#x;yordu teker teker.
Yutkundum tekrar. Kafam&#x; eğdim ve bacaklar&#x;ma bakt&#x;m. Hücrelerim sinyal verirken o ç&#x;kard&#x;ğ&#x; gömleğini de ceketinin üstüne att&#x;. Yan&#x;mdan geçerek mutfağa girerken derin nefes ald&#x;m.

Elinde ki içki şişesiyle geldi ve hiç çekinmeden oturduğum koltuğa aram&#x;zda az bir mesafe b&#x;rakarak oturdu.
Koltuğun köşesine kedi gibi sindim. O aç&#x;k televizyona bakarak içki şişesini kafas&#x;na dikerken onu inceledim.
Kasl&#x;, yap&#x;l&#x; bir adamd&#x;.. yutkundum ve önüne döndüm. S&#x;cak salon  daha da &#x;s&#x;n&#x;rken yanaklar&#x;m&#x;n alev topuna döndüğünü hissediyordum.

Elleri kemerine gitti ve kemerin tokas&#x;n&#x; tek eliyle ustaca açt&#x;.
Gözlerim büyürken ağz&#x;m o şeklini alm&#x;şt&#x;. Korkuyla kafam&#x; kald&#x;r&#x;p ona bakt&#x;m. Dudağ&#x;n&#x;n kenar&#x; k&#x;vr&#x;lm&#x;ş içkili &#x;slak dudaklar&#x; ile bana bak&#x;yordu
Boğaz&#x;mda ki yumru da neyin neseydi..
Koltukta bana doğru kayarken mümkünü varm&#x;ş gibi kendimi daha da geriye çekmeye çal&#x;şt&#x;m. &#x;mkans&#x;zd&#x;!!

Dibime kadar girdi. Titrek nefesimle ona bakarken siyahlar&#x; mavilerime lekeler b&#x;rakacak derinlikte bak&#x;yordu bana.
&#x;çki kokan seafoodplus.infoş sesiyle m&#x;r&#x;ldand&#x;.
-O piçi öptüğün gibi öp beni..
Bak&#x;şlar&#x; an&#x;nda dudaklar&#x;ma kayd&#x;. T&#x;rnaklar&#x;m&#x; koltuğa bast&#x;r&#x;rken kedi gibi m&#x;r&#x;ldand&#x;m..
seafoodplus.info onu ö..öpmedim..
Derin nefes ald&#x;. Bak&#x;şlar&#x;m Aral&#x;k dudaklar&#x;na kayd&#x;. Tüm tüylerim ayağa kalkarken ayak parmaklar&#x;mda gezinen kar&#x;ncalar bacaklar&#x;ma tirmaniyordu sanki..

Van Haber

Aynı noktadan yola çıkmış iki kadının birbirine benzemez hikâyesi

Ankaralı konsomatris Elif Çağlayan’ın hayatı. Yönetmen koltuğunda ise Elif Çağlayan’ın çocukluk arkadaşı Yasemin Alkaya var. İnsana “kader” denilen şeye yeniden inandıran ve aile kavramını sorgulayan çok ama çok acayip bir hikâye.


Yasemin ve Elif çocukluk arkadaşı. Ankara’da, aynı apartmanda büyüyorlar. Kızlar da aileleri de birbirleriyle çok iyi görüşüyor. İkisinin de babası sıkı solcu. İkisinin de evinden daktilo sesleri geliyor. Elif’in babası tarihçi, sendikacı. Çok bilgili, çok kültürlü. Keza Yasemin’in babası da. Hep beraber yeniyor, hep beraber içiliyor. Müthiş bir dostluk, kardeşlik, tartışma ortamı. Sonra Yaseminler taşınıyor. Yasemin’in yolu önce baleden, sonra tiyatrodan geçiyor. Başarılı bir oyuncu oluyor. Ödüller kazanıyor. Cihangir’de 5. Kat isminde 15 yıldır tıkır tıkır çalışan bir restoran açıyor. Geniş bir çevresi, güzel bir hayatı var.
Elif ise, çok benzer bir hayat yaşayabilecekken, insanı beyninden vuran bir talihsizlikler, şansızlıklar girdabına düşüyor. 16 yaşında iken, annesi ve babası gözünün önünde bir otobüs kazasında ölüyor. Sonra kız kardeşlerinin her ikisi de şizofren oluyor. Kardeşleri ve kendisi için kurtarıcı olarak gördüğü kocası tam bir serseri çıkıyor. Hepsi dağılıyor. Akıl hastası kardeşlerini sokabileceği tek bir kurum bulamıyor. Nereye yatırdıysa bir süre sonra geri yolluyorlar. Hiçbir ev sahibi, hiçbir otel onları kabul etmiyor. Bu arada iki çocuk annesi oluyor. Paramparça bir şekilde akıl hastası kız kardeşleri sokağa, çocukları başka bir şehre, kendisi pavyona düşüyor. Senaryosu yazılsa, kimse inanmaz. Abartılı bir drama der. Yasemin de bu yüzden, yıllar sonra kavuştuğu arkadaşının belgeselini çekiyor. Film, pavyon belgeseli değil. Pavyon kadını belgeseli de değil. Esasen bir “aile” belgeseli. Şu yere göğe konduramadığımız “aile”nin belgeseli.
Filmin içinde herkesin kendini bulacağı karanlık bir kuytu illa ki var. Herkesin bir yarasına illa ki değiyor. Ağlıyorsun, sinirleniyorsun, gülüyorsun. Karşımdaki kadın, yani Elif, babasında miras hâlâ sıkı bir solcu. Doktorum, hakimim, moda tasarımcısıyım, otelciyim dese rahatlıkla inanabilirsiniz. Konuşması, adabı, hali tavrıyla bir hanımefendi. Çok samimi, çok ürkek ve çok da muzip. “O” dünyanın insanı değil. Ama zaten “o” dünya hakkında ne biliyoruz ki? Buyrun size “o” dünyaya giden yolun hikayesi



Sizin hikaye nerede başladı?
“Nerede bitti?” de diyebiliriz aslında Babam, bir başka kadına aşık oldu. Annemden ayrılmak istedi. Annem kızdı, kardeşlerimi alıp, Gebze’ye gitti. Biz Ankara’da oturuyorduk. Bir ay sonra babamla ben, onları almaya gittik. Hep beraber dönerken, içinde olduğumuz otobüs kaza geçirdi. Annem babam paramparça bir vaziyette öldü. Otobüste sağ kalan neredeyse, bir biz, üç kardeştik.


Nasıl bir aileniz vardı?
Ben daktilo sesiyle büyüdüm. Babam çok şahane bir komünistti. Demokrat Gazetesi’nde takma isimle yazılar yazardı. Devrimci bir gazeteydi Demokrat. Çok insanca bir gazeteydi. Talim Terbiye’de çalışıyordu. Tarih kitapları yazardı. Ölmeseydi zaten hapse alınacaktı 12 Eylül’den sonra. Belki de işkenceden ölecekti kim bilir?


Kazadan sonra ne oldu?
16 yaşındaydım. Benden küçük iki kız kardeşim var. Funda ve Aysun. Ben görmedim. Onlar annemin parçalanmış cesedini gördüler. Anneannem, Ardahan’ın Posof ilçesinden kalktı geldi. Yaşlı zavallı bir kadın, kızı ve damadı ölmüş, panikle kalkıp geldi. Bize sahip olmaya çalıştı. Ama iyi mi oldu emin değilim.


Babanızın solcu çevresi sahip çıkmadı mı?
Mutlucuğum, sahip çıkmak istediler ama yapamadılar. Anneannem geldi ama yeterli olmadığı gibi kötü bir şey de yaptı. Çok iyi niyetliydi ama bilebileceği bir şey değil annesi, babası gözünün önüne ölmüş üç çocuğa psikolojik destek vermek. Benim babamın ölmeden önce bir sevgilisi vardı. Pedagog. Bir senatörün eşiydi. Özcan Teyze ile babam bir aşk yaşıyordu. Evleneceklerdi. Babamın ölümüyle beraber bize geldi. Üçümüze sahip çıkmaya çalıştı. Pedagog olduğu için bilimsel olarak yardım etmek istedi. Ama anneannem “Sen yuvamızı dağıttın” diye kovdu onu. Biz sadece Özcan Teyze’nin eline kalsaydık, ne ben bu kadar berbat bir halde olurdum, ne Aysun’la Funda. Çok ağır şeyler yaşadık.


Mehmet’i kurtarıcım sanmıştım ama o da delirdi

Bu arada hayat nasıl geçiyordu?
Sonrasında bütün sorumluluğu bana verdiler. Maliyeye soktular. Bütün gün çalışıyordum, akşam gelip yemek yapıyordum, kardeşlerime bakıyordum.


Kardeşlerinizde hastalık ne zaman
başladı?
Bilmiyorum çünkü ben hiçbir zaman onlara deliliği kondurmadım. Etrafım “Bunlar deli” diyordu ama ben konduramıyordum. Sonra bir gün telefon geldi komşulardan; kız kardeşlerin sokakta çıplak dolaşıyorlar diye. Hemen işten çıkıp, eve geldim. Sonra bu her gün olmaya başladı. İlk teşhis konduğunda çok ilerdi düzeydeydi hastalık. Kronik paranoid şizofreni. Hastaneye yatırdım, elektro şok yapıldı ve ondan sonra artık benim bildiğim kardeşlerim olmaktan çıktılar.


Evlilik nasıl gidiyordu?
Biz kız kardeşlerimle intihar noktasındaydık. Üçümüz birden yapacaktık o işi. Bir cip alıp uçurumdan uçacaktık. O anda Mehmet çıka geldi. Kurtarıcım gibi gördüm onu. Hemen evlendik. Hemen hamile kaldım.


Ve o da mı delirdi?
İki deliyle beraber yaşamak zorunda olunca evet, o da delirdi. Ama zaten para için başlamıştı. Bizim iki evimiz vardı. Herkes birinde sen kocanla oturursun, birinde kardeşlerin oturur diyordu. İş kuracağım diye kardeşlerimin evini sattırdı. Tunalı Hilmi’de bir dükkan açtık. Deri mağazasıydı. İflas ettik. Ağır bir iflastı. O iflasın ardından iki tane ev, birikmiş paramız her şey gitti. Kira evlerde iki akıl hastası kardeşim, Mehmet ve kızım Berivan’la yaşamaya başladık. Mehmet işe girmiyor. Batırdığı işi kurtarmak adına ortalıkta soytarı soytarı geziniyor. Sonun başlangıcı böyle oldu. Bu arada ben ikinci çocuğumu da doğurdum.


Sonra?
Kimse bize ev vermez oldu. Çünkü akıl hastası kardeşlerimi gören kimse vermiyor. Saklıyoruz, sonra ortaya çıkıyor ve mal sahibi kısa zamanda çıkartıyor evden.


Pavyon nasıl başladı?
Ankara’da bir kış gecesi, Eryaman’da bir kapıcı dairesinde oturuyoruz, Mehmet bizi dışarı attı. O daireyi de CHP’den torpille bulmuştuk. Çocuklarım daha çok küçük, biri iki, biri bir yaşında. Mehmet sarhoş geldi. Akıl hastası kardeşlerimi de beni de dövüp bizi buz gibi soğukta sokağa attı. O an öyle bir noktadayım ki ya ölmemiz gerekiyor ya da sıcak bir yere gitmemiz lazım. Aldım kız kardeşlerimi, bir taksi tuttum, onları arkaya oturttum, dedim “Beni bir pavyona götür”.


Kimseye gidemez durumda mısın?
Taksici de öyle dedi ama kimsem yoktu.
n Nereden aklınıza geldi ki pavyon?
Bizim deri dükkanına gelirlerdi. Pavyondaki arkadaşları için gelen adamlar da olurdu. Fuhuş yapmadan hemen para kazanabileceğim tek iş. Niyetim hemen biraz para yapıp, çocuklarımı o evden kurtarmak.


İlk müşterimle Çankaya’da elele yürüdük

Ne oldu o gece?
Taksiciyi kapının önünde beklettim. Kız kardeşlerim içinde. Dedim: “Senin paranı veremem. Bekle, çıkışta alırsın.” Girdim içeri, patrona gittim. “Çalışmam lazım” dedim. “Ben aslında üniversite mezunuyum. Okumuş etmiş kadınım” dedim. O an öyle demek zorunda hissettim. Patron sevimli bir adamdı. “Ne olmuş Ben de üniversite mezunuyum. Ama işte pavyoncu oldum, bana da p.k diyorlar” dedi. Kanımız ısındı.


Hemen başladınız mı o gece?
Yok. Bir otele yerleştirdiler. Zira perişan haldeyiz. Üçümüz de dayak yemişiz. Ertesi gün kuaföre falan götürdüler. Gece “Otur şu masaya” dediler. Ne içersin diye sordular. Dedim: “Rakı getirin.” Bir yandan içiyorum, bir yandan tir tir titriyorum. Kimse çağırmadı daha masaya. Derken içeriye paldır küldür polisler girdi. Karakola götürdüler. Sabaha kadar nezarethanede kaldım. Sonra zührevi hastalıklar hastanesine götürdüler. Vesika verdiler. Sonra çalışmaya başladım.


İlk müşterinizi hatırlıyor musunuz?
Tabii. Hiç unutmam. Yusuf diye bir adamdı. Niye bilmiyorum beni çağırdı. “Karşıma otur. Ne içersin” dedi, “Rakı” dedim. Güldü. “Konsomatris rakı içmez” dedi. İki tane “kons” ısmarladı. Konsomatrisin içkisine “kons” derler. Alkolü az saçma sapan bir kokteyl. Ama çok pahalı. Dedi “İki tane kons getirin, koyun masaya, hanımefendiye de bir rakı.” Kendimi bir anda prenses gibi hissettim. “Ne iş yaparsınız?” dedim. Çünkü bir milyar gibi bir hesap ödeyecek o kokteyllere. Üstelik benim gibi bir salağa! Tunalı Hilmi Caddesi’nde bilardo salonu varmış. Zengin, kültürlü bir ailenin çocuğuymuş. Ama böyle pavyonları sevdiği için ailenin yüz karası olarak görülüyormuş. 40 yaşlarında çok hoş giyinen, paranın verdiği bir özgüvenle hoş görünen, mis gibi bir adam.


Ne yaptınız?
Çok içtik, çok konuştuk. Çok sevdi beni. “Sen buraların kızı değilsin” dedi. Sabaha karşı çıkışta dedi ki: “Benimle el ele tutuşup Çankaya Caddesi’nde yürür müsün?” “Olur” dedim. Sabaha karşı çıkarken pavyoncular durdurdu. Müşteriyle çıkılmazmış. Otele yolladılar beni.


Bir daha geldi mi Yusuf?
Üç ay boyunca her gece geldi, her gece iki “kons” ısmarladı, her gece o parayı bıraktı. Hiç dokunmadı, hiç yatmak istemedi. Sadece sohbet ettik.


Pavyon hayatı böyle devam mı etti?
Hayır. Başladıktan 20 gün sonra kocam geldi. Nereden haber almış bilmiyorum. “Beni affet. Eve geri gel. Çocuklara bakamadım. Çok hastalar” dedi. Delirdim “Defol git” dedim. Patrona çıktım, “Benim gitmem lazım” dedim. “Sabaha kadar çalış öyle git” dediler. Nasıl geçti o saatler bilmiyorum. Kazandığım bütün parayı taksiye verip, Ulus’tan Eryaman’a gittim. Mehmet içmiş ve kusmuş. Çocuklar o kusmuklar içinde emekliyor. İkisini de kaptım, otele götürdüm. Otelci de pavyoncu da bana sahip çıktı. Çocuklarıma bakıyorlardı. Pavyon mavyon ama para kazanıyordum, sahip çıkılıyordum. Ama işte lanet olsun üç ay sonra gene geldi Mehmet. Döndüm.


Ne oldu?
On yıl acılar içinde geçti. Bu arada kardeşlerimi hiçbir hastane kabul etmedi. “Bırakamazsın, bakacaksın” dediler.


Bakmaya devam mı ettiniz?
Hayır, hâlâ vicdan azabından kurtulamadığım bir şey yaptım. Artık dayanamıyordum ve kardeşlerimi bıraktım. Yok oldum! Kaçtım. “İki çocuğun uğruna” de, “Bencillik” de ama bıraktım 8 yıl sokaklarda yaşamışlar. Başlarına her şey gelmiş. Eski apartman komşularımız bakmış. Aç kalmışlar, birbirlerini kaybetmişler. Ben de bu arada Mehmet’ten dayak yiyordum. Ama içimdeki vicdan azabı o kadar büyüktü ki dayakların acısı hiç geliyordu.


Pavyon kültürü kalmadı fuhuşa dönüştü

Tekrar nasıl bir araya geldiniz?
Kardeşlerime bakan eski komşum bana kamu davası açtı. Devlet bize yetim maaşı bağlamıştı. Çocuklarım ve ben onunla geçiniyorduk. Pavyonu o zaman bırakmıştım. Maaş kesildi, yine döndüm. Bu arada Yasemin’le buluştuk. Filmi çekerken kardeşlerimin izini de buldum.


Neredeler şimdi?
Ürgüp’te. Bir hastanede.


Yasemin’le karşılaşmanız?
İşte o an oldu. Gazetede haberini gördük. Kızımın çok ilgisini çekti. “O benim çocukluk arkadaşım” dedim. Zaten çok çaresizdim. Ona ulaştım. Sonra mektuplaşmaya başladık. Çok yardım etti bana. Ve işte bu film oldu.


Şimdi ne yapıyorsunuz?
Aradan on yıl geçti yine çaresiz ve
beş parasız kaldım. Ve yine geri döndüm pavyona. Dört yıldır çalışıyorum. Şu an
her şey çok acımasız. Eskisi gibi değil. Eskiden günde milyon kazanılıyordu. Şimdi çok düşük.
50 lira belki. O altın günler bitti. Pavyon kültürü kalmadı. Direkt fuhuş söz konusu. Benim gibi yatmayanlardansan para kazanamıyorsun. 30 kadın varsa 5’i yatmıyor, onlar da para kazanmıyor. Her an aç ve açıkta kalabilirim.


Çocuklar?
İzmir’de babalarıyla kör topal yaşıyorlar. Ben Ankara’da konsomatrislik yapıyorum. 15 günde bir görüşüyoruz. Böyle işte arsız arsız yaşamaya devam ediyorum. Filmin adı o yüzden: “Yaşam Arsızı”



Yasemin Alkaya
Toplumu aile denilen kavramla yüzleştirdim


Bu filmi yapmanın en önemli nedeni bu: Herkes kendini görüyor. Kendi aileleriyle yüzleşiyor. Aile kurumunu sorguluyor. Neleri saklayarak, nasıl bir iki yüzlülüktür bu aile, onu göstermek istedim. Aile dediğimiz şey aslında mutsuzluklardan üretilmiş bir şey. Kimse yüzleşmiyor. Ben hiç mutlu bir aile görmedim. Son derece karanlık, hiçbir yerinde soluk alınamayan bir ailede büyüdüm ben. Bu filmi izlemiş kiminle konuşsam böyle şeyler diyor. Bu çok önemli.
Toplumsal olarak çok düşünülmesi gereken bir şey


Karşılaştığınızda ne hissettiniz?
Çok tuhaf bir şey oldu. Kültürel ve ekonomik bir eşitliğimiz vardı. İkimiz de sosyalist bir aileden geliyorduk. Çok yakındık. Dışlanmış aileler olarak birbirimizin evine girip çıkıyorduk. Entelektüel seviye aynıydı. Ama sonra her şey derece farklıydı. Ben en mutlu günlerimi yaşarken, arkadaşım pavyonda çalışıyor, kardeşleri iyice kötü olmuş. Sanki ondan çalınanlar bana verilmiş. Hayat ona haksızlık yapmış bana fazla vermiş. Çok büyük bir acı verdi bu bana. İlk karşılaşma anı çok korkunçtu. Nasıl “Nasılsın Elif” diyeceğim? İlk önce kaçtım. Ama sonra elimden geldiğince yardımcı oldum. Kızları Bakırköy’e yatırmaya çalıştık. O zaman onun durumunu daha da iyi anladım. Bu herkesin başına gelebilecek bir şey. Elif’i uzaktan suçlamak çok kolay. Ama bu devletin beceriksizliğidir. Şu günlerde özellikle girsin istedim film vizyona; çünkü seçim öncesi, bu konuya birinin el atması lazım. Yoksa hiç bir şey değişmeyecek. Kimsesiz ve akıl hastası insanların sokakta yaşadığı, kafalarının ezilip tecavüze uğradığı bir ülkem olsun istemiyorum.

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir