sis şiiri kimin / Tevfik Fikret ve ''Sis'' şiiri

Sis Şiiri Kimin

sis şiiri kimin

kaynağı değiştir]

Tevfik Fikret, Galatasaray Futbol Takımında, yılı şampiyonluk şildi ile - orta sıranın ortasında

Ailesi, öğrenimi[değiştir kaynağı değiştir]

Tevfik Fikret'in Aşiyan'daki mezarı

Tevfik Fikret, kayınpederi Mustafa Efendi'ye Aşiyan’daki evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen Aşiyan'ın sonradan kimin eline geçeceği konusundaki şüphe ve endişeler nedeniyle Eyüp'teki aile mezarlığına gömüldü. Mezarı, 'te müze yapılan evine 24 Aralık ’de geçirildi.

Ölümünden sonra[değiştir kaynağı değiştir]

Edebî kişiliği[değiştir

Sis

Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı muannid,

Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.

Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,

Bir tozlu kesâfetten ibaret bütün elvâh;

Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar

Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!

Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i müzlim,

Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!

Ey sahn-ı mezâlim.. Evet, ey sahne-i garrâ,

Ey sahne-i zî-şâ&#;şaa-i hâile-pîrâ!

Ey şâ&#;şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı

Şarkın ezelî hâkime-i câzibedârı;

Ey kanlı muhabbetleri bî-lerziş-i nefret

Perverde eden sîne-i meshûf-ı sefâhet;

Ey Marmara&#;nın mâi der-âgûşu içinde

Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;

Ey köhne Bizans, ey koca fertût-ı müsahhir,

Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;

Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,

Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.

Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün

Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!

Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;

Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.

Te&#;sîs olunurken daha, bir dest-i hıyânet

Bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet!

Hep levs-i riyâ dalgalanır zerrelerinde,

Bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.

Hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffu&#;;

Yalnız bu&#; ve yalnız bunun ümmîd-i tereffu&#;;

Milyonla barındırdığın ecsâd arasından

Kaç nâsiye vardır çıkacak pâk u dirahşan?

Örtün, evet, ey hâile&#; Örtün, evet, ey şehr;

Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;

Katil kuleler, kal&#;alı zindanlı saraylar;

Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma&#;bed;

Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,

Mâzileri âtîlere nakletmeye me&#;mûr;

Ey dişleri düşmüş, sırıtan kafile-i sûr;

Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;

Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârât;

Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler;

Ey servilerin zıll-i siyahında birer yer

Te&#;min edilmiş nice bin sâil-i sâbir:

&#;Geçmişlere rahmet!&#; diyen elvâh-ı mekaabir;

Ey türbeler, ey her biri pür-velvele bir yâd

İkaaz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd;

Ey ma&#;reke-î tîn ü gubâr eski sokaklar;

Ey her açılan rahnesi bir vak&#;a sayıklar

Viraneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ;

Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ

Temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin;

Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın

Gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş,

Yıllarca zamandan beri tütmek ne&#; Unutmuş;

Ey mi&#;delerin zehr-i tekaazâsı önünde

Her zilleti bel&#;eyleyen efvâh-ı kadîde;

Ey fazl-ı tabîatle en âmâde ve mün&#;im

Bir fıtrata makrûn iken, aç, âtıl û âkım;

Her ni&#;meti, her fazlı, hep esbâb-ı rehâyı

Gökten dilenen zûll-i tevekkûl ki&#; Mürâyi!

Ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtaz

İnsanda şu nankörlüğe tel&#;in eden âvâz;

Ey girye-i bî-fâide, ey hande-i zehrin,

Ey nâtıka-î acz ü elem, nazra-ı nefrîn;

Ey cevî-i esâtîre düşen hâtıra: nâmûs;

Ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs;

Ey havf-ı müsellâh, ki haşaratına râci,

Öksüz, dul ağızlardaki her şevke-i tâli&#;;

Ey şahsa masûniyyet ü hürriyete makrûn

Bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kaanûn;

Ey va&#;d-i mahâl, ey ebedî kizb-i muhakkak,

Ey mahkemelerden mütemâdî sürülen hak;

Ey savlet-i evham ile bî-tâb-ı tahassüs

Vicdanlara temdîd edilen gûş-ı tecessüs;

Ey bîm-i tecessüsle kilitlenmiş ağızlar;

Ey gayret-i milliye ki mebgûz ü muhakkar

Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-i siyâsî;

Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî;

Ey bâr-ı hazerde iki kat gezmeğe me&#;lûf

Eşraf ü tevabi&#; koca bir unsur-i ma&#;rûf;

Ey re&#;s-i fürû-bürde, ki akpak, fakat iğrenç;

Ey taze kadın, ey onu ta&#;kîbe koşan genç;

Ey mâder-i hicrân-zede, ey hemser-i muğber;

Ey kimsesiz, âvâre çocuklar&#; Hele sizler,

                                                hele sizler&#;

Örtün, evet, ey hâile&#; Örtün, evet, ey şehr;

Örtün, ve müebbet uyu, ey fâcire-î dehr!..

                                     Tevfik Fikret

18 Şubat / 3 Mart ( Tanin, sayı 1, / )

Günümüz Türkçesiyle

Ufuklarını yine bir inatçı duman sarmış,

Bir beyaz karanlık ki gittikçe çoğalan

Basıncının altında cisimler silinmiş gibidir,

Bütün levhalar tozlu bir bulanıklıktan ibarettir;

Bir tozlu ve heybetli bulanıklık ki bakışlar

Dikkatle dibine işleyemez, korkar!

Lakin bu derin, karanlık örtü sana layık,

Bu örtünme sana layık! Ey zulümler sahnesi!

Ey zulümler sahnesi&#; Evet, ey parlak sahne,

Ey facia (acıklı olay) süsleyicisi gösterişli sahne!

Ey gösterişin, gürültünün beşiği, mezarı;

Doğu&#;nun ezeli (başlangıcı belli olmayan) çekici kraliçesi;

Ey kanlı sevgileri nefretle titremeden

Besleyen sefahate (zevk ve eğlence düşkünlüğü) susamış göğüs;

Ey Marmara&#;nın mavi kucaklayışı içinde

Ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın;

Ey köhne Bizans, ey büyüleyici koca bunak,

Ey bin kocadan artakalan bakir dul;

Güzelliğinde henüz tazeliğin sihri ortada;

Hâlâ seyreden gözler üstüne titrer.

Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere süzgün,

Mavi gözlerinle ne sevimli görünürsün.

Sevimli, fakat en kirli kadınlar gibi sevimli:

Üstünde coşan ağlamaların hepsine karşı duygusuz

Daha kurulurken bir ihanet eli

Temeline lanetin zehirli suyunu katmış gibi!

Zerrelerinde hep ikiyüzlülük kiri dalgalanır,

İçlerinde bir saflık (temizlik) zerresi bulamazsın.

Hep ikiyüzlülük kiri, kıskançlık kiri, çıkarcılık kiri:

Yalnız bu&#; ve yükselme umudu yalnız bunun.

Milyonla barındırdığın cesetler arasında

Temiz ve parlak çıkacak kaç alın vardır?

Örtün evet ey facia&#; Örtün, evet ey şehir;

Örtün ve sonsuza dek uyu, ey dünya fahişesi!

Ey gösterişler, kuru gürültüler, şanlar, alaylar;

Katil kuleler, kaleli zindanlı saraylar;

Ey hatıraların sağlam türbesi olan ulu tapınak;

Ey geçmişleri, geleceklere taşımaya memur;

Birer bağlı dev gibi duran gururlu sütunlar;

Ey dişleri düşmüş sırıtan sur kafilesi;

Ey kubbeler, ey şanlı yalvarış binaları;

Ey doğruluğun adını taşıyan minareler;

Ey damı çökük medreseler, mahkemecikler;

Ey servilerin kara gölgesinde birer yer

Elde edebilmiş nice bin sabırlı dilenci;

&#;Geçmişlere rahmet!&#; diyen mezar levhaları,

Ey türbeler, ey her biri pek gürültülü bir hatıra

Uyandırarak sessiz ve hareketsiz yatan atalar;

Ey çamur ve tozun savaş yeri eski sokaklar;

Ey açılan her gediği bir olay sayıklayan

Viraneler (yıkık dökük binalar), ey kötülerin uykuyla dolu pusu yeri;

Ey kapkara damlarıyla birer ayakta duran yası

Temsil eden sakin ve yıpranmış evler;

Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa vatan olan

Gamlı ocaklar ki acılıkla somurtmuş,

Yıllarca zamandan beri tütmek ne&#; Unutmuş;

Ey midelerin zorlamasının zehri önünde

Her alçaklığı yutan iskelet ağızlar;

Ey doğanın yardımıyla en hazır ve verimli

Bir yaradılışa yaklaşmış iken aç, işsiz, güçsüz, kısır,

Her nimeti, her ihsanı, bütün kurtulma sebeplerini

Gökten dilenen tevekkül (her şeyi Allah&#;tan bekleme) alçalması ki&#; İkiyüzlü,

Ey köpeklerin sesi, ey söz söyleme şerefiyle imtiyazlı (özel haklara sahip)

İnsandaki nankörlüğe lanet okuyan çığlıklar,

Ey faydasız ağlama, ey zehirli gülüş,

Ey aciz ve elemin konuşması olan lanet bakışı;

Ey esatirin (mitoloji) boşluğuna düşen hatıra: namus;

Ey yüksek mevkilerin kıblesine çıkan yol: ayak öpme yolu;

Ey silahlı korku ki öksüz, dul ağızlardaki her kaderden şikâyet

Senin zararlarından doğmaktadır;

Ey şahsa dokunulmazlık ve hürriyetle birlikte

Bir teneffüs hakkı veren kanun efsanesi;

Ey olmayacak vaat; ey ebedi bilinen yalan;

Ey mahkemelerden durmadan sürülen hak;

Ey kuşkuların saldırması ile duygulanmaya gücü olmayan,

Vicdanlara uzatılan tecessüs (gizli soruşturma) kulağı;

Ey tecessüs korkusundan kilitlenmiş ağızlar;

Ey sevilmeyen ve aşağılanan milli çabalar;

Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasi mahkûm;

Ey bilgi ve edebiyatın nasibi, ey unutulmuş yüz;

Ey çekişme yüküyle iki kat gezmeye alışmış

Eşraf (sözü geçenler) ve uyruklar koca bir maruf (herkesçe bilinen) unsur;

Ey aşağı eğilmiş baş, ak pak fakat iğrenç;

Ey taze kadın, ey onu takibe koşan genç;

Ey ayrılık kahrına uğramış ana, ey kırgın eş;

Ey kimsesiz avare çocuklar&#; Hele sizler,

                                               hele sizler&#;

Örtün, evet, ey facia&#; Örtün, evet, ey şehir;

Örtün ve sonsuza dek uyu, ey dünya fahişesi&#;

Şiir Hakkında

Tevfik Fikret&#;in &#;Sis&#; adlı şiirinin altında 18 Şubat (Miladi takvime göre: 3 Mart ) tarihi bulunmaktadır. Şair, bu şiirinde &#;istibdat rejimini&#; eleştirmektedir.

Sis olayı İstanbul&#;da sıkça görülen bir durumdur. Sis İstanbul için özel bir durum ifade eder. Şehir normalde bile büyük ve ürperticiyken bir de sise büründüğü zaman daha da ürpertici bir duruma gelir. Sis burada dönemin siyasi yapısını temsil etmektedir.

Şiirin Biçim Yönünden İncelenmesi

Nazım biçimi: &#;Serbest Müstezat&#;tır.

Uyak düzeni: &#;aa / bb / cc / dd / ee / ff&#; şeklinde devam eder.

Ölçüsü: Aruz ölçüsünün &#;mef û lü / me fâ î lü / me fâ î lü / fe û lün&#; kalıbıyla yazılmıştır.

Şiirin Ahenk Unsurları (Uyak ve Redifler)

muannid

mütezâyid    &#;-id&#; tam uyak

eşbâh

elvâh       &#;-âh&#; zengin uyak (&#;-â&#; iki ses değerindedir)

nazarlar

korkar     &#;-ar&#; tam uyak

müzlim

mezâlim   &#;-lim&#; zengin uyak

garrâ

pîrâ         &#;-râ&#; zengin uyak

mezârı

câzibedârı   &#;-ı&#; redif; &#;-âr&#; zengin uyak

nefret

sefâhet    &#;-et&#; tam uyak

içinde

zinde     &#;-inde&#; zengin uyak

müsahhir

bâkir         &#;-ir&#; tam uyak

hüveydâ  

temâşâ      &#;-â&#; tam uyak

süzgün

görünürsün    &#;-ün&#; tam uyak

mûnis

bî-his       &#;-is&#; tam uyak

hıyânet

lânet         &#;-net&#; zengin uyak

zerrelerinde

içerinde        &#;-inde&#; redif; &#;-er&#; tam uyak

teneffu&#;

tereffu&#;     &#;-effu&#; zengin uyak

arasından

dirahşan    &#;-an&#; tam uyak

şehr

dehr      &#;-ehr&#; zengin uyak

alaylar

saraylar   &#;-lar&#; redif; &#;-ay&#; tam uyak

ma&#;bed

mukayyed   &#;-ed&#; tam uyak

me&#;mûr

sûr              &#;-ûr&#; zengin uyak

münâcât

minârât      &#;-ât&#; zengin uyak

mahkemecikler

yer               &#;-er&#; tam uyak

sâbir

mekaabir    &#;-âbir&#; zengin uyak

yâd

ecdâd         &#;-âd&#; zengin uyak

sokaklar

sayıklar     &#;-klar&#; zengin uyak

eşirrâ

ber-pâ        &#;-â&#; tam uyak

mesâkin

mavtın       &#;-in, -ın&#; tam uyak (kulak kafiyesi)

somurtmuş

Unutmuş     &#;-muş&#; redif; &#;-t&#; yarım uyak

önünde

kadîde      &#;-de&#; tam uyak

mün&#;im

âkım       &#;-im, -ım&#; tam uyak (kulak kafiyesi)

rehâyı

Mürâyi    &#;-âyı, -âyi&#; zengin uyak (k.k)

mümtaz

âvâz        &#;-az, -âz&#; tam uyak

zehrin

nefrîn     &#;-rin, -rîn&#; zengin uyak

nâmûs

pâ-bûs    &#;-ûs&#; zengin uyak

râci

tâli         &#;-i&#; yarım uyak

makrûn

kaanûn   &#;-ûn&#; zengin uyak

muhakkak

hak         &#;-ak&#; tam uyak

tahassüs

tecessüs   &#;-ssüs&#; zengin uyak

ağızlar

muhakkar   &#;-ar&#; tam uyak

siyâsî

mensî   &#;-sî&#; zengin uyak

me&#;lûf

ma&#;rûf     &#;-ûf&#; zengin uyak

iğrenç

genç      &#;-enç&#; zengin uyak

muğber

Hele sizler  &#;-er&#; tam uyak

(Hele sizler)

şehr

dehr        &#;ehr&#; zengin uyak

Şiirdeki Diğer Ahenk Unsurları

Şiirde uyak, redif ve ölçü dışında; şiir boyunca &#;ey&#; ünlemi tekrar edilerek ahenk güçlendirilmiş aynı zamanda şiire akıcılık kazandırılmıştır.

Şiirde &#;e&#;, &#;a&#; ve &#;u&#; sesleriyle asonans yapılarak iç ahenk sağlanmıştır.

Ayrıca şiirde ahengi güçlendirme ve anlamı vurgulamak için bazı kelime tekrarlarının da yapıldığı görülür.(örtün&#; örtün, hele sizler&#; hele sizler, evet&#;evet gibi)

Şiirin teması: İstanbul&#;dur. Ancak şair İstanbul&#;u anlatırken dönemin sosyal ve siyasal yapısını da eleştirmiştir.

Şiirin Anlam Yönünden İncelenmesi (Açıklama &#; Yorum)

Tevfik Fikret, şiirinde önce İstanbul&#;u ağır bir sisin sardığını söylüyor. Sonra sisin içindeki İstanbul&#;u tasvir ediyor. İstanbul&#;un tasvirinde istibdat yönetiminin (II. Abdülhamit dönemi) etkisini ve şairde uyandırdığı karamsar ruh halinin yansımalarını görüyoruz.

Sis şiirinde hedef sultandır. Fakat şair, İstanbul&#;u, tarihi, insanları, içten ve dıştan, yakın ve uzak görünümüyle &#;simge şehir&#; olarak hedef almıştır. Ufuklarını bir inatçı duman sarmış, gittikçe çoğalan bir beyaz karanlık ki basıncının altında cisimler silinmiş gibidir, bütün levhalar tozlu bir bulanıklıktan ibarettir; bir tozlu ve heybetli bulanıklık ki bakışlar dikkatle dibine işleyemez, korkar!

Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı muannid,

Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.

Tazyîkının altında silinmiş gibi eşbâh,

Bir tozlu kesâfetten ibaret bütün elvâh;

Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar

Dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar!

Bu betimleme şairin ruh halini yansıtır, ancak betimlemeden sonra gelen dizelerde &#;Sana layık bu derin, karanlık örtü, ey zulümler sahnesi&#; diyerek tüm şehri suçlar.

Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i müzlim,

Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim!

Tevfik Fikret, Sis adlı şiirini derin ümitsizlik ve yalnızlık duyguları içinde kaleme almıştır. Fikret&#;in kötümserliği İstanbul&#;un maddi manevi bütün varlığına karşı duyulmuş güçlü bir nefret halinde kendini gösterir.

Şair İstanbul'u sadece tasvir etmez, tarihini de hatırlatır. Daha kurulurken bir ihanet eli temeline lanetin zehirli suyunu katmış gibidir. O, Doğu&#;nun çekici kraliçesidir. Bin kocadan arta kalan dul bir kız gibidir. Sevimlidir ama kirli kadınlar gibi. Seveni çoktur ama o, hepsine karşı duygusuzdur. İçinde yaşayanlara ikiyüzlülük, kıskançlık ve çıkarcılık kiri bulaşmıştır. Temizliğin zerresi bulunmaz.

Görüldüğü gibi şair, karmaşık duygular içindedir. Bu öyle bir hale gelir ki şair, İstanbul&#;u bir taraftan sevimli, çekici ve güzel bir kadına, diğer taraftan duygusuz, acımasız ve kirletilmiş bir kadına benzetir.

Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;

Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ,

Hâlâ titrer üstüne enzâr-ı temâşâ.

Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün

Çeşmân-ı kebûdunla ne mûnis görünürsün!

Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis;

Üstünde coşan giryelerin hepsine bî-his.

Öyleyse bu şehir pisliklerini göstermemek için ağır bir sisle örtünmelidir.

Örtün, evet, ey hâile&#; Örtün, evet, ey şehr;

Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

Şair, İstanbul&#;u tasvire devam eder. Şairin hedefinde sadece insanlar yoktur; saraylar, medreseler, mahkemeler, imaretler(hayır kurumları), türbeler, camiler, surlar ve sokaklar da vardıseafoodplus.infoul un gösterişli görünümü içinde; viraneler (yıkık dökük binalar), kötülerin uykulu pusu yerleri; kapkara damlarıyla ayakta duran, yası temsil eden sakin ve yıpranmış evler;  her biri bir leyleğe, bir çaylağa vatan olan acılıkla somurtmuş gamlı ocaklar vardır. Şair, sadece &#;sansür, casusluk, ihbar, sürgün&#; gibi uygulamaları değil, bütün bir şehir olarak İstanbul&#;u eleştirmiştir.

Şair, halkı istibdattan ayrı tutmaz. Tüm şehri yönetimin bir işbirlikçisi gözüyle görmeye başlar. Bu kadar gösterişin içinde iyi ve güzel hiçbir şey yoktur. Seyredenleri kendine hayran bırakan camiler, saraylar, medreseler, mahkemeler birer kötülük mekanıdır. Her yerde matem ve karabasan havası hakimdir.

Katil kuleler, kal&#;alı zindanlı saraylar;

Ey dahme-i mersûs-i havâtır, ulu ma&#;bed;

Ey gırre sütunlar ki birer dîv-i mukayyed,

Mâzileri âtîlere nakletmeye me&#;mûr;

Ey dişleri düşmüş, sırıtan kafile-i sûr;

Ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;

Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârât;

Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler;

Ey servilerin zıll-i siyahında birer yer

Te&#;min edilmiş nice bin sâil-i sâbir:

&#;Geçmişlere rahmet!&#; diyen elvâh-ı mekaabir;

Ey türbeler, ey her biri pür-velvele bir yâd

İkaaz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd;

Ey ma&#;reke-î tîn ü gubâr eski sokaklar;

Ey her açılan rahnesi bir vak&#;a sayıklar

Viraneler, ey mekmen-i pür-hâb-ı eşirrâ;

Ey kapkara damlarla birer mâtem-i ber-pâ

Temsîl eden âsûde ve fersûde mesâkin;

Ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın

Gam-dîde ocaklar ki merâretle somurtmuş

Tevfik Fikret, şiirinde yüksek mevkilere çıkan yolu; &#;ayak öpme yolu&#; olarak görmüş ve onlar için &#;namus&#;un hiçbir önemi kalmadığını şu dizelerle dile getirmiştir:

&#;Ey cevî-i esâtîre düşen hâtıra: nâmûs;

  Ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâ-bûs&#;

Sansür ve istibdadı ise &#;Ey seyf ü kalem, ey iki mahkûm-i siyâsî; / Ey behre-i fazl ü edeb, ey çehre-i mensî&#; dizeleriyle dile getirir.

Bu dizelerde geçen &#;kalem&#; gazeteci yazar, bürokrat ve memurlar, &#;seyf&#; ise askerlerdir.  Baskı altındaki bu iki zümre de birer siyasi mahkuma benzetilir.

Şairin yoğun sis içinde gördüğü bunlardır. Doğanın sisi dağılacak ancak istibdadın sisi devam edecektir. Bütün bu manzara içinde şairin en korumasız ve kimsesiz gördüğü çocuklardır. Onlar sisin ve istibdadın yükünü taşıyacak güçte değillerdir.

Ey mâder-i hicrân-zede, ey hemser-i muğber;

Ey kimsesiz, âvâre çocuklar&#; Hele sizler

                                                 hele sizler

Dil ve Anlatım

Sis şiirinde, resmedercesine tasvir ile hayal gücünü harekete geçirme söz konusudur. Şiir, Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla yüklüdür. Ancak anlatım akıcıdır. Şiirde sözün musiki gücünden yararlanılmıştır.

Şair &#;sis&#; imgesi ile o zamanki hükümet merkezi olan İstanbul&#;u kişileştirir. Anlatımında teşbih (benzetme), teşhis (kişileştirme), hüsn-i talil (güzel bir nedene bağlama), tezat (zıtlık), nida (seslenme) gibi söz sanatlarından ve imgelerden yararlanır.

Şiir, iki bentten oluşmaktadır. Her bendin sonunda &#;Örtün&#;&#; diye başlayan beyitler nakarat gibi kullanılmıştır.

Şiirin anlatımı; şairin karamsar, ümitsiz ve karmaşık duyguları barındıran ruhsal yapısını da yansıtmaktadır.

Genel Değerlendirme

Baskıcı bir yönetimin idaresinde dönemin yazar ve şairleri susturulmuş, hapse atılmış ya da sürülmüştür. Dönemin etkisiyle bazı yazar ve şairler toplumsal yaşamın dışında &#;aşk&#;, &#;özlem&#;, &#;hayali bir ülke&#; gibi bireysel konulara yönelmiştir. Böyle bir ortamda Tevfik Fikret, kendi bakış açısından &#;sis&#; imgesiyle dönemin baskıcı yönetimini ve bunun karşısında suskun kalan tüm İstanbul&#;u acımasızca eleştirmiştir.

Tevfik Fikret&#;in &#;Sis&#; şiiri, her ne kadar Arapça, Farsça kelime ve tamlamalarla yüklü olsa da bir dönemi ve bir dönemin sanat anlayışını yansıtması bakımından önemli bir belge niteliği taşır.

Tevfik Fikret

Hayatı

Tevfik Fikret, 24 Aralık &#;de İstanbul&#;da doğdu. Asıl adı Mehmet Tevfik&#;tir. Çocuk yaşta annesinin ölümü, onu hayatı boyunca etkiledi. Ortaöğrenimini önce Mahmudiye Rüştiyesi&#;nde sonra Galatasaray Sultanisi&#;nde yaptı. Burada Recaizade Mahmut Ekrem&#;in öğrencisi oldu. Duygulu kişiliği onu genç yaşta şiire yöneltti.

yılında Galatasaray Sultanisi&#;ni bitirdikten sonra Hariciye Nezareti İstişare Odasında (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) kâtip olarak göreve başladı. Yeterince çalışmadan para kazandığı gerekçesiyle buradan ayrıldı. Daha sonra kısa sürelerle çeşitli memurluklarda bulundu. Ek iş olarak Ticaret Mekteb-i Âli&#;sinde hat ve Fransızca öğretmenliği yaptı. yılında dayısı Mustafa Bey&#;in kızı Nazime Hanım&#;la evlendi.

&#;de &#;Mirsad&#; dergisinin açtığı şiir yarışmasının birinciliğini kazanınca, edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti. &#;de Galatasaray Sultanisi&#;ne Türkçe öğretmeni olarak atandı.

&#;te Hüseyin Kazım Kadri ve Ali Ekrem Bolayır&#;la birlikte &#;Malumat&#; dergisini çıkarmaya başladı. &#;te hükümetin bütçede kısıntı yapma gerekçesiyle memur maaşlarının yüzde onunu kesmesine tepki olarak Galatasaray Sultanisi&#;ndeki görevinden istifa etti ve inzivaya çekildi.

Şiir konusunda bir süre suskun kalan Fikret, İsmail Safa&#;nın yönettiği &#;Mirsad&#; dergisinde &#;Bahar&#; isimli şiirini yayınlayarak suskunluğunu bozdu. Aynı yıl Mirsad&#;da 18 şiiri daha yayınlandı. Derginin açtığı iki yarışmada da birincilik kazanarak ününü arttırdı.

&#;te Recaizade Ekrem, Fikret&#;i bir bilim dergisi olan &#;Servet-i Fünun&#; un sahibi Ahmet İhsan&#;la tanıştırdı. Dergi, Tevfik Fikret yönetiminde edebiyat dergisi olarak çıkmaya başladı. Şair, yılının haziran ayında oğlu Haluk&#;un doğumuyla baba oldu. O sıralarda sanat yaşamının en verimli devresini yaşamaktaydı. Şiirlerini &#;Mehmet Tevfik&#; yerine &#;Tevfik Fikret&#; olarak yayınlamaya başladı.

Yönettiği derginin etrafına yenilikçi bir grup aydın toplanmıştı. Bu topluluğun hareketine &#;Edebiyat-ı Cedide&#; dendi. Kurulan bu topluluk siyasi eylem ve söylemlerden uzak duruyordu.

Tevfik Fikret&#;in şiirlerindeki toplumsal içerik zamanla artarak ulusalcılık ön plana çıktı. Osmanlı &#; Yunan Savaşı&#;nda Türklerin büyük bir zafer kazanmasından etkilenerek kahramanlık şiirleri yazdı. &#;den itibaren Robert Koleji&#;nde Türkçe dersleri vermeye başladı.

Tevfik Fikret, okul dışında kalan tüm zamanını dergi işlerine ayırıyordu. O günlerde dostu İsmail Safa&#;nın evinde okuduğu Abdülhamit karşıtı bir şiiri, gözaltına alınmasına yol açtı. Evi arandı. Söz konusu şiir bulunamayınca birkaç gün sonra serbest bırakıldı. Çok geçmeden başka bir bahaneyle tekrar gözaltına alınınca Fikret&#;te inzivaya çekilme ve başka bir ülkeye gitme düşüncesi derinleşti. Ancak bu hiçbir zaman gerçekleşmedi.

yılında ilgiyle karşılanan ilk kitabı &#;Rübab-ı Şikeste&#;yi yayınlayan Fikret, Ahmet İhsan&#;la birlikte dergi yönetiminde uyuşamadığı için ertesi yıl topluluktan ayrıldı. Yerine Hüseyin Cahit geçti. Birkaç ay sonra Hüseyin Cahit&#;in Fransız İhtilalı üzerine yaptığı bir çeviri nedeniyle dergi kapatıldı ve grup dağıldı.

&#;de Trablusgarp Savaşı nedeniyle Meclisin feshedilmesine tepki olarak &#;Doksanbeşe Doğru&#; adlı şiirini yazdı. Eleştirilerine devrin yolsuzluklarını dile getiren &#;Han-ı Yağma&#; ve I. Dünya Savaşı&#;na girilmesini yeren &#;Sancak Şerif Huzurunda&#; şiirleriyle devam etti. Fikret&#;in şiirleri devrin yöneticilerini kızdırdı ve muhafazakâr çevrelerden ağır eleştiriler almasına neden oldu. Bu olumsuz tepkiler şairde büyük bir moral çöküntüsüne sebep oldu ve sağlığı bozuldu.

Modern bir okul açmak, yeni bir edebiyat dergisi çıkarmak gibi projeleri vardı ama bozulan sağlığı nedeniyle bunları gerçekleştiremedi. Son yıllarını çocuk şiirleri yazmakla geçirdi. Çocuklar için yazdığı şiirlerini &#;Şermin&#; adlı kitabında topladı. Geçirdiği ameliyat sonrası 19 Ağustos &#;te Aşiyan&#;da hayata gözlerini yumdu. Aşiyan, yılında müze haline getirildi. Mezarı 24 Aralık &#;de Aşiyan&#;ın bahçesine taşındı.

Edebi Kişiliği

Tevfik Fikret, yenilikçi ve değişimci sanat anlayışıyla edebiyat alanında adını duyuran bir sanatçıdır. Yarattığı konu zenginliği ile Türk şiirinin ufkunu açan, yeni bir biçim ve söyleyiş kurgusu oluşturan, kendinden sonra gelen kuşaklara sanat ve fikir bakımından örnek oluşturan biridir.

Servet-i Fünun dergisiyle yeni bir edebiyat hareketinin başlamasına önderlik eden Fikret, yazdığı şiirlerle hem konu hem de yapısal açıdan yeni ve farklı bir yol çizmiştir. Şaire göre her şey şiirin konusu olabilir.

Tevfik Fikret&#;in kaleme aldığı düzyazıları da dikkat çekicidir. Bu yazılar hem kendi sanat anlayışını yansıtması bakımından hem de Edebiyat-ı Cedide (yeni edebiyat) hareketinin edebiyat ve sanat anlayışını dile getirmesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır.

Tevfik Fikret&#;in sonrası şiirlerinde büyük bir değişim gözlenir. Servet-i Fünun döneminde daha ılımlı bir üslupla şiirler yazan sanatçı, topluluğun dağılmasıyla birlikte daha sert ve daha yüksek bir sesle şiirler yazmaya başlar. Bunun ilk örneğini &#;Sis&#; şiiriyle veren şair, çocuklar için yazdığı şiirler hariç, son günlerine kadar bu üslubunu korumuştur.

Fikret, nazım biçimi, nazım tekniği gibi konulara duyarlılıkla yaklaşırken dil konusunda böyle bir tutum sergilememiştir. Anlatımındaki eski söyleyişe ve kendi yarattığı terkiplere aşırı bağlılık şiirlerini anlaşılması zor bir hale getirmiştir. &#;Ferda&#;, &#;Millet Şarkısı&#;, &#;Han-ı Yağma&#;, &#;Haluk&#;un Vedaı&#; gibi şiirleriyse yalın ve anlaşılır bir Türkçeye yöneldiği şiirleri arasında sayılabilir.

Tevfik Fikret&#;in sanat anlayışını üç dönemde inceleyebiliriz. Bunlardan birincisi &#;sanat için sanat&#; görüşüyle yazdığı dönemdir. &#;Rübab-ı Şikeste&#; kitabında yer alan şiirleri buna örnek olarak gösterilebilir.

İkinci dönem geçiş dönemi olarak adlandırılabilir. &#;Haluk&#;un Defteri&#; kitabındaki şiirleri bu dönemde yazılmıştır.

&#;Toplum için sanat&#; görüşüyle yazdığı şiirlerini de &#;Rübabın Cevabı&#; kitabında toplamıştır.

Eserleri

Şiir

Rübab-ı Şikeste ()

Haluk&#;un Defteri ()

Rübabın Cevabı ()

Şermin (, çocuklar için yazdığı şiirler)

Tarih-i Kadim ()

Son Şiirler (, hazırlayan Cevdet Kudret)

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir