misafirperverlik ile ilgili hadisi şerifler / Misafire nasıl davranmalı - Dinimiz İslam

Misafirperverlik Ile Ilgili Hadisi Şerifler

misafirperverlik ile ilgili hadisi şerifler

Misafire İkram Etmek İle İlgili Ayet ve Hadisler

Misafire ikram etmek ile ayet ve ilgili hadisler nelerdir? Misafire ikram etmenin fazilet ve bereketi...

MİSAFİRE İKRAM ETMEK İLE AYET VE İLGİLİ HADİSLER

  • “İbrâhim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar İbrâhim’in yanına girmişler, selâm vermişlerdi. İbrâhim de selâmı almış, içinden “bunlar, yabancılar” demişti. Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana kebabını getirmiş, onların önüne koyup “Buyurun, yemez misiniz?” demişti.” - Zâriyât sûresi (51), 24-27

Bazı hadislerden öğrendiğimize göre İbrâhim aleyhisselâm’a gelen bu misafirler Cebrâil aleyhisselâm ile İsrâfil ve Mîkâil’di. Gerek yukarıdaki âyetlerin devamında gerek Hûd sûresinin 69. âyetinden itibaren anlatıldığı üzere bu melekler Hz. Lût’un kavmini cezalandırmaya giderken Hz. İbrâhim’e uğramışlar ve ona, doğacak çocuğu İshâk’ı müjdelemişlerdi.

Misafir ağırlamayı çok seven Hz. İbrâhim, yakışıklı delikanlılar kıyafetinde gelen konuklarının melek olduklarını önce anlayamamış, onları içeri buyur ettikten sonra bir ara dışarı çıkıp karısı Sâre’nin de yardımıyla hemen bir dana kesip kızartmış ve misafirlerine ikram etmişti. Âyetlerin devamından öğrendiğimize göre meleklerin yemeğe el uzatmadığını görünce onlardan şüphelenmiş; onlar da İbrâhim aleyhisselâm’ı daha fazla merakta bırakmamak için kendilerini tanıtarak niçin geldiklerini söylemişlerdi.

Hz. İbrâhim’in misafirlerine davranış tarzı, bize misafire ikrâm usûlünü öğretmektedir. Misafirlerinin selâmını en güzel şekilde alıp onları evine buyur etmesi, yemek hazırlamak için onların yanından ayrılırken kendilerine sezdirmeden yavaşça dışarı çıkması, evindeki en değerli malı olan danalarından birini kesip kızarttıktan sonra misafirlerine güzel bir şekilde ikrâm etmesi ve bu ikramı bizzat yapması ibret alınacak başlıca hususlardır.

  • Lût’un kavmi koşarak onun yanına geldiler. Daha önce de o kötü işi yapmaktaydılar. Lût: “Ey kavmim! İşte kızlarım (onlarla evlenin); sizin için onlar daha temizdir. Allah’tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu!” dedi.” - Hûd sûresi (11), 78

Bir önceki âyette sözü edilen melekler, Hz. İbrâhim’in yanından ayrıldıktan sonra Lût aleyhisselâm’ın bulunduğu Sodom şehrine gelmişlerdi. Sodom halkı ahlâksızlığı ile tanınan kimselerdi. Melek olduklarını bilmedikleri o yakışıklı delikanlıları görünce, âyette belirtildiği üzere Hz. Lût’un evine gelmişlerdi. Hz. Lût, bazı müfessirlerin de dediği gibi, kavminin büyüğü ve mânevî babası olduğu için, kızlarım dediği Sodom’lu kızları kastederek, erkeklerle ilgilenmeyi bırakıp onlarla evlenmelerini tavsiye etmiş ve “misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin!” demişti.

Lût aleyhisselâm misafirlerinin melek olduğunu bilmediği için ahlâksız kavminin onlara zarar vereceği düşüncesiyle telâşa kapılmış ve bu sebeple onları bir kere daha dürüst ve namuslu olmaya dâvet etmişti. Âyetin devamından öğrendiğimiz üzere melekler Hz. Lût’a kendilerini tanıtarak onu teselli etmişler, sonra da  bu ahlâksız kavim, Cenâb-ı Hakk’ın izniyle başlarına taş yağmak suretiyle helâk olmuşlardır.

Âyet-i kerîmenin konumuzla ilgisi, Hz. Lût’un misafirlerini korumak ve onlara bir zarar gelmemesini sağlamak için nasıl gayret sarfettiğidir. Şu halde misafirlere ev sahipliği yapan kimselerin, güzel dilimizdeki ifadesiyle konuklarını Tanrı misafiri sayması ve onlara bir zarar gelmemesi için elinden gelen gayreti göstermesi icab eder.

HADİSLER

Allah’a ve Âhiret Gününe İman Eden Kimse Misafirine İkram Etsin

Ebû Hüreyre radıyallahu anh den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:

“Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!”

Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Îmân 74, 75, 77. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 123; Tirmizî, Kıyâmet 50; İbni Mâce, Edeb 4

  • Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Bu hadîs-i şerîf 310, 311 ve 316 numarayla Komşu Hakkı bahsinde geçmiş ve oralarda açıklanmıştır. Bir sonraki hadisimiz misafire ikram ile ilgili olduğu için meselenin bu tarafı orada ele alınacaktır.

Burada şu kadarını söyleyelim: Peygamber aleyhisselâm’ın bu üç konuyu “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse” şöyle yapsın ifadesiyle zikretmesi, bu konulara büyük önem verdiğini göstermektedir.

Müslüman olduğunu söyleyen kimse akrabasıyla ilgisini devam ettirmek zorundadır. Akrabasına olan yakınlık derecesine, ihtiyaç durumlarına, kendisinin de maddî gücüne göre onlara iyilikte bulunacaktır. Akrabasıyla ilgiyi koparmak ve onlara kötü davranmak büyük bir günahtır.

Müslümanın uyacağı önemli ahlâk esaslarından biri de insanlara faydalı sözler söylemek, faydalı söz söyleme imkânına sahip değilse susmaktır. Zira iyi ve hayırlı söz insanı iyi ve güzele, kötü ve zararlı sözler de kötü yola ve zararlı davranışlara yöneltir.

  • Hadisten Öğrendiklerimiz Nelerdir?
  1. Allah’a iman eden kimsenin en belirgin özelliklerinden biri, misafirine ikramda bulunmasıdır.
  2. Akrabasıyla ilgilenmek ve onlara iyilik etmek de mü’minin önem vermesi gereken davranışlardan biridir.
  3. İyi bir mü’min ya güzel sözler söylemeli, söyleyemiyorsa susmayı tercih etmelidir.

Misafirlik Üç Gündür

Ebû Şüreyh Huveylid İbni Amr el-Huzâ`î radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini söyledi:

- “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine câizesini versin”.

Ashâb-ı kirâm:

- Yâ Resûlallah! Misafirin câizesi nedir? diye sordular.

Peygamber aleyhisselâm da:

- “Onu bir gün ve bir gece ağırlamaktır. Misafirlik üç gündür. Misafiri üç günden fazla ağırlamak ise sadakadır.”

Buhârî, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Lukata 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et`ime 5; Tirmizî, Birr 43; İbni Mâce, Edeb 5

Müslim’in bir başka rivayetine göre şöyle buyurdu:

- “Bir müslümanın din kardeşinin yanında onu günaha sokacak kadar kalması helâl değildir.”

Ashâb-ı kirâm:

- Yâ Resûlallah! İnsan din kardeşini nasıl günaha sokar? diye sorunca:

- “Misafirini ağırlayacak bir şeyi bulunmayan kimsenin yanında oturup kalmakla” buyurdu.

Müslim, Lukata 15, 16

  • Hadisi Nasıl Anlamalıyız?

Hadîs-i şerîfte sözü edilen câize, misafirin bir evde  kalması halinde ona ikram edilen yiyecek ve içecek demektir. Câizenin ölçüsü, evi şereflendiren misafiri bir gün bir gece özenle ağırlamak, imkânları ölçüsünde onu memnun etmektir. İkinci ve üçüncü günlerde ise, evde misafir bulunmadığı zaman ne yenip içiliyorsa, misafire onun aynını ikram etmek, ayrıca misafir ağırlama telaşına girmemektir. Câize budur. Misafir üç günlük hakkını kullandığı halde orada kalmaya devam ediyorsa, o artık misafir sayılmayacak, üçüncü günden sonra yiyip içtiği şeyleri Allah Teâlâ ev sahibinin sadakası kabul edecektir.

Bazı âlimler, câizeye daha farklı bakmışlar, misafire bir gün ve bir gece yetecek kadar yol azığı vermeyi câize saymışlardır. Bu açıklamalardan çıkan sonuç şudur: Câize, misafiri üç gün boyunca ağırlamaktır. Şayet misafir üç günü doldurmadan veya dördüncü gün yola çıkmak istiyorsa, ona ayrıca bir gün ve bir gece yetecek kadar yol azığı vermektir.

Ev sahibinin görevi misafiri ağırlamak olduğu gibi, misafirin görevi de kendisine ikram edilen şeyleri memnuniyetle kabul etmek ve bu ikramları asla küçümsememektir. Misafirin çok önemli bir diğer görevi de, evinde misafir olduğu kimsenin maddî gücü zayıfsa, orada gereğinden fazla kalarak onu zor durumda bırakmamaktır. Şartları müsait olmayan birinin yanında gereğinden fazla kalarak onun “şu adam da nereden çıktı!” veya “buraya kazık çaktı!” gibi sözlerle günaha girmesine yol açmak yahut misafirini ağırlayabilmek için başkalarından borç almasına sebep olmak doğru bir davranış değildir.

Misafirlik konusunu şartlara göre değerlendirmek gerekir. İslâmiyet’in ilk yıllarında müslümanların içinde bulunduğu maddî sıkıntılar dikkate alınarak bir misafire yukarıda anlatıldığı şekilde davranmak farz kabul edilmiş, imkânların geliştiği daha sonraki yıllarda ise sünnet sayılmıştır. Bu konudaki hadislere bakarak zorunlu misafirliğin bir gün olduğunu söyleyen âlimler de vardır. Demek oluyor ki, meseleyi zamana ve şartlara göre değerlendirmek gerekir. Nitekim bugün bazı yerlerde görüldüğü üzere, evinde misafir kabul edebilecek durumda olmayanların konuklarını bir misafirhânede veya otelde ağırlaması normal karşılanmaktadır.

  • Hadisten Öğrendiklerimiz Nelerdir?
  1. Misafire ikram etmek, müslümanın başlıca özelliklerinden biridir.
  2. Misafirlik süresi en fazla üç gündür. Birinci gün misafir elden geldiğince ağırlanacak, diğer günler böyle bir telaşa girilmeyecektir.
  3. Maddî durumu uygun olmayan bir kimsenin yanında onu sıkıntıya sokacak kadar fazla kalmak günah sayılmıştır.

Kaynak: Riyazüs Salihin - Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

Misafirin Hakları Nelerdir?

İslam’da Misafirlik Adabı

PAYLAŞ:                

                                                                   Vaaz Resimleri: w.jpgİNDİR

Kur’an ve Sünnet ışığında Misafir Kimdir? Misafirlik Nedir? Misafire Nasıl Davranmalı? Ve Anadolu kültüründe misafirlik adabı…

Misafire ikrâm etmek, müslümanın şiârıdır. Nitekim Rasûlullah –sallâllâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz:

مَنْ كَانَ يُؤمِنُ بِاللّهِ وَالْيوْمِ اخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ،

              “…Allâh’a ve âhiret gününe îmân eden kimse misafirine ikrâm etsin…”[1] buyurmuşlardır.

Misafir ağırlamak ve onu memnun etmek; bir incelik, hattâ bir sanattır. Gönül insanı olmayanlar, bu sanatın inceliğini kavrayamaz.

Allah Rasûlü –sallâllâhu aleyhi ve sellem-, nezâketleri sebebiyle misafirlerine bizzat kendileri hizmet ve ikram etmişlerdir.[2]

Misafir ağırlamak, bazı kişiler tarafından genellikle maddi ve manevi bir külfet olarak algılanır. Çünkü bu insanlar misafir ağırlamayı, Yüce Allah'ın rızasını kazanmaya ve güzel ahlak sergilemeye vesile olacak bir ortam olarak algılamazlar. Toplumsal bir gelenek ya da sosyal bir zorunluluk olarak görürler. Bu konuda ancak menfaat sağlama ihtimali onlar için şevklendirici olur. Oysa Kuran ahlakını benimsemiş bir mümin için misafir ağırlamak değerli bir ibadet ve güzel ahlakın ortaya konulabileceği bir vesiledir. Bu nedenle müminler, iman etmeyen insanların aksine misafiri güzellikle karşılarlar.

Peygamberler Allah'ın insanlara ahlak ve tavır güzelliğinde örnek olarak yarattığı çok değerli insanlardır. Bizler din ahlakının nasıl yaşanması gerektiğini peygamberlerimizin kıssalarından öğrenebiliriz. Bu kıssalardan biri de Hz. İbrahim ve konukları ile ilgilidir. Bir misafirin İslam ahlakına göre nasıl ağırlanması gerektiği Kuran'da Hz. İbrahim örnek verilerek açıklanır. Aşağıdaki ayetlerde hayatı müminlere güzel bir örnek olan Hz. İbrahim'in, yaşadığı olay şöyle haber verilmektedir:

 “Ey Muhammed! İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? Hani onlar, İbrahim'in yanına varmışlar ve "Selâm olsun sana!" demişlerdi. O da "Size de selâm olsun." demiş, "Bunlar tanınmamış(yabancı) kimseler" diye düşünmüştü. Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, pişirilmiş semiz bir buzağı getirdi. Onu önlerine koydu. "Yemez misiniz?" dedi.”[3]

Bu ayetlerden iktibas suretinde, bizler şu manaları çıkarabiliriz:

   Misafir Güzellikle Karşılanmalıdır.

Hz.İbrahim(a.s) kıssasında olduğu gibi müminler, ağırlayacağı kimselere öncelikle saygı, sevgi, huzur ve güleryüz sunar. Bunlar olmadan yalnızca ikrama dayalı bir ağırlama hoşnut edici olmaz. Nitekim Hz İbrahim de konuklarını selam diyerek karşılamaktadır. Çünkü Yüce Allah

وَاِذَا حُيِّيتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَا اَوْ رُدُّوهَا اِنَّ اللهَ كَانَ عَلَى كُلِّ شَىْءٍ حَسِيبًا

 “Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır.”[4]  ayetinde selam verildiğinde en güzel şekilde karşılık vermenin önemine dikkat çekmiştir. Kuran ahlakında güzel davranışlarda bulunma konusunda bir yarış söz konusudur. Müminin daha misafiri karşılarken verdiği selam da bunun bir örneğidir.

  Misafir Rahat Ettirilmelidir.

Kuran ahlakına sahip müminler, misafirin olabilecek tüm ihtiyaçlarını, özenle düşünür, onun söylemesine ve hissettirmesine gerek kalmadan bu ihtiyaçlarını karşılarlar.

İkram, Sezdirmeden Hazırlanmalıdır.

Ayette bildirildiği gibi Hz.İbrahim(a.s) gelen misafirlere sunacağı ikramı sezdirmeden yapmıştır. Çünkü misafir olan kişi, çoğu zaman nezaketinden dolayı karşı tarafa ihtiyaçlarını hissettirmez. Hatta çoğu zaman da ince düşünceli davranarak kendisine yapılacak olan ikramları engellemeye çalışır. Böyle bir kişiye örneğin bir ihtiyacı olup olmadığı sorulacak olsa büyük olasılıkla olmadığını söyleyecek ve teşekkürle karşılık verecektir. Bu durumda da Kuran ahlakına göre gösterilecek olan en uygun tavır, ikramın sezdirilmeden yapılması, kesinlikle konuğun kendisine sorulmadan, her şeyin ince- ince düşünülerek hazırlanıp sunulmasıdır.

 İkram, Gecikmeden Yapılmalıdır.

Yine bu ayetlerde işaret edilen bir başka güzel tavır da, söz konusu ikramın gecikmeden yapılmasına yöneliktir. Böyle bir tavır, her şeyden önce kişinin, misafirin varlığından duyduğu memnuniyeti ifade eder. Çünkü ikramın ayette de haber verildiği gibi “hemen”,“çok geçmeden” yapılmış olması, kişinin karşı tarafa hizmet etme ve ağırlama konusundaki tevazusunu ve şevkini ortaya koyar.

 İkramın En İyisi Seçilmelidir.

Misafir ağırlama adabında uygun tavırlardan biri de bu ayetlerde haber verildiği gibi ikram edilebilecek en iyi yiyeceklerin seçilmesidir. Hz.İbrahim(a.s) evine gelen konukları tanımadığı halde yapabileceği ikramın en iyisini yapmaya çalışmış ve hemen giderek بِعِجْلٍ سَمِينٍ“semiz bir buzağı” ile geri dönmüştür. Etin en lezzetlisi, en sağlıklısı ve en besleyicisi de en “semiz” olanıdır. Hz.İbrahim'in(a.s) bu ahlakını örnek alan müminler de misafir ağırlarken imkânları nisbetinde malzemelerin en tazesini, en temizini ve en lezzetlisini seçmeli ve özenli bir biçimde hazırlamalıdır ki bu ayetin bir işaretidir.

Misafir ağırlamak ve misafire izzet-i ikramda bulunmak, dinimizin önemle üzerinde durduğu ehemmiyetli mes’elelerdendir.

İbrahim Aleyhisselâm'ın misafirperverliği meşhurdur. "Allah'ın dostu" manasında “Halilullah” diye yâd edilen Hz.İbrahim(a.s) misafir olmadan sofraya oturmaz, yola çıkar misafir gözetlerdi.

Cabir b. Abdullah'ın(r.a) naklettiği hadis-i şerifin bir bölümü şöyledir. Resûlullah(s.a.v) şöyle buyurmuştur:

 "Allahu Teâlâ'nın İbrahim Peygamberi(aleyhisselam) halil ittihaz etmesinin sebebi, yemek yedirmesi, açıktan selâm vermesi, insanlar uykuda iken gece namazı kılmasıydı."[5]

İbn Abbas(r.a) der ki: Peygamber(s.a.v):

"Kim namazı dosdoğru kılar, zekâtını verir, Ramazan orucunu tutar, misafiri ağırlarsa, cennete girer"[6]buyurdu.

Hz.Enes(r.a) naklediyor: Resûlullah(s.a.v) şöyle buyurmaktadır:

"Bir kimse Müslümanlardan dört kişiyi misafir etse ve onlara yemelerinde, içmelerinde, giymelerinde kendi ehline yaptığı ikramı yapsa, bir köle azad etmiş gibi olur."[7]

Hz.Ali(r.a) yemek yedirme hususunda şöyle demektedir:

 "Bir arkadaşımı bir sabah yemeğe çağırmak, benim için pazara çıkıp bir köle satın almak ve o köleyi Allah yolunda azad etmekten daha sevimlidir."[8]

Peygamberimiz(s.a.v), misafire ikramda bulunan bir ev halkına hayır ve bereketin çok hızlı bir şekilde ulaştığını bildirmiştir.[9] 

İbn Abbas(r.a.) derki, Resûlullah(s.a.v):

"İçinde misafire yemek yedirilen evdeki hayır ve bereket, devenin hörgücüne dayanmış bıçağın tesirinden daha çabuk çoğalır"[10] buyurdu.

Peygamber efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"Birbirinize yiyecek hediye edin. Bu, rızkınızda genişlik hâsıl eder."[11]

Peygamber Efendimiz(s.a.v) başka bir hadislerinde ise şöyle buyurmuşlardır:

“Misafir Rızkı ile birlikte gelir. Giderken de Ev sahibinin bağışlanmasına vesile olur.”[12]

Misafirden hizmet yapması beklenmemelidir.

Peygamber efendimiz(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir.”[13]

Misafiri bir müddet yalnız bırakmalıdır.

Misafir bir müddet dinlenip, gerekli ihtiyaçlarını giderdikten sonra yemek veya diğer ikramları getirmelidir.

Misafir ağırlarken, aşırı külfete(lüzumundan fazla ikram) girerek, pahalı ve çok çeşitli ikramlardan sakınılmalıdır.

Bu hususta sahabelerin tatbikatı örnek alınıp, hiç zorlanmadan elindeki ve evindeki imkânları kullanmak ve aşırı masraftan kaçınıp ilâve bir külfete girmemektir.

Hazreti Ali(r.a) mevzu hakkında:

 “Arkadaşın en kötüsü, külfete giren, kendisinin idare edilmesine seni mecbur kılan, seni özür dileyici işlere itendir.” buyurmuştur.

Peygamber efendimiz(s.a.v) buyurdu ki:

 “Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen, Allahü teâlâyı üzmüş olur.”[14]

Hz. Enes b. Malik(r.a) bir ara hasta iken birkaç kişi ona uğramıştı. Hz.Enes(r.a) cariyesine şöyle dedi: "Bak evde ne varsa arkadaşlara bir yemek hazırla. Ekmek parçaları bile olsa.”[15]

Misafir, nimet ve ganimet bilinmeli, bununla birlikte her daim misafir gelmesini arzu etmelidir.

Efendimiz(s.a.v) cömertliği, misafirperverliği övmektedir. Misafirler bir kimsenin evinde bir şeyler yediği sürece, melekler ev sahibi için Allah’tan bağışlanmasını dilerler.

Meleklerin duası makbul olduğuna göre, misafir ağırlamanın ev sahibinin günahlarının bağışlanmasına büyük bir vesile olduğunu göstermektedir.

Bu cömertlik, evle sınırlı olmamakla birlikte, dışarıda, lokantada da olabilir. Mühim olan ev sahipliğini yapmak ve misafirleri ağırlamaktır.

Hz.Âişe(r.a) Peygamber'in(s.a.v): "Melekler, sofranız kurulu oldukça size dua eder"[16] buyurduğunu rivayet etmiştir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

“Allahü teâlâ hayır murat ettiğine, hediye olarak misafir gönderir.”[17]

 “Misafirle yenilen yemekten sorgu-sual olmaz.”[18]

 

Mü’minlerin imanca en olgunu, ahlakça yüksek olanıdır. Herkes bunun yanına rahatça gelebilir, geleni gideni çok olur, başkaları ile ülfet eder, hem de kendisi ile ülfet edilir. Ülfet edemeyende, geçimsiz olanda, hayır yoktur.

Efendimiz(s.a.v) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Misafir girmeyen eve, melekler de girmez.”[19]

İmkânı bulunduğu halde, misafir ağırlamak istemeyenleri ise: “Misafir ağırlamak istemeyen kimsede hayır yoktur.”[20] hadisleriyle uyarmıştır.

Yemekte misafirle ilgilenip sohbet etmeli, yemek yemesi için teşvik edilmelidir.

Misafiri rahat ettirmek, rahatça, çekinmeden gönül huzuru ile yemek yemesini sağlamak, ev sahibinin görevlerinden olmakla birlikte, devamlı bir surette, "ye! ye!" demekte uygun bir hareket tarzı değildir.

Ev sahibi, misafire hizmet etmeli, yolcu edeceği zaman da onu kapıya kadar geçirmelidir.

Allah Resulü(s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Misafirle birlikte hareket etmen ve onu kapıya kadar uğurlaman, misafirin senin üzerindeki haklarındandır.”[21]

Misafir ağırlamanın diğer bir adabı; ev sahibinin, misafirin önüne bıraktığı yemekleri az görmemesi ve “size göre değil, naçizdir…” gibi ifadeler kullanmamasıdır.

Zira Allah’ın nimetleri tahkir edilmemelidir. Nitekim İslam Peygamberi şöyle buyurmuştur: “İnsan için, din kardeşlerinin huzuruna koyduğu yemekleri az ve değersiz görmesi, günah olarak yeterdir.”[22]

"Davetsiz misafir" olmaktan sakınmak lazımdır. Bir yere gidileceği zaman, önceden randevu alınmalıdır.

Davet edilen kişi veya kişiler, yanlarına ilâve olarak bir veya birkaç kişiyi de alacaklarsa; bu durumu ev sahibine bildirmeleri gerekir. Zira ev sahibi ona göre hazırlık yapmıştır. Ev sahibini mahcup duruma düşürmek doğru değildir.

Randevu aldıktan sonra veya davet edildiğinde, davete tam vaktinde gitmelidir. Çok önceden gitmek yahut çok geç kalmak doğru değildir. Ayrıca eve girmeden önce mutlaka izin istemelidir.

Bu hususta Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

 "Ey iman edenler, kendi evlerinizden başka evlere, sahipleriyle tanışıklık peyda etmeden ve selâm da vermeden girmeyin. Umulur ki, iyice düşünür, hikmetini hissedersiniz. Eğer orada bir kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Şayet size geri dönün derlerse hemen dönüp gidiniz. Bu sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, ne yaparsanız hakkıyla bilendir. Meskûn olmayıp umumun menfaatine açık binalara girmenizde ise size bir günah yoktur. Açığa vurduğunuzu da, gizlediğinizi de Allah hakkıyla bilir."[23]

Bir başkasının evine gidildiğinde, kapıyı çalınca en çok karşılaşılan soru, "Kim o?" dur. Bu soruya cevap verirken, kapıyı kim çalıyorsa, "Ben!" demek yerine, kendi ismini söylemesi gerekir.

Cabir(r.a) şöyle anlatmaktadır: Hz. Peygamber'e(s.a.v) geldim ve kapıyı çaldım. Bunun üzerine Peygamber(s.a.v);

« من هذا ؟ » فقلت ، أنا ، فقال : « أنا أنا ؟ » كأنهُ كَرهَهَا

"Kim o?" diye sordu. Ben de: "Benim." dedim. Hz. Peygamber (s.a.v) ise: "Ben, ben?" buyurdu. Sanki bu sözü (yani "ben" diye cevap vermeyi) çirkin bulmuştu.[24]

Misafirliğe gidilen evin ilk önce kapısı çalınır. Daha sonra kenara çekilip, kapı açıldığında evin içinin görülemeyeceği tarafta durup beklenir ve doğrudan kapıdan evin içerisine bakılmaz.

İçeri girmek için ise evvelâ ev sahibine selâm verilmeli, sonra izin isteyip içeri girilmelidir.

Abdullah Büsr (radıyallâhu anh) anlatıyor:

كَانَ رَسولُ اللّهِ . إذَا أتَى بَابَ قَوْمٍ لَمْ يَسْتَقْبِلِ الْبَابَ مِنْ تِلْقَاءِ وَجْهِهِ وَلكِنْ مِنْ رُكْنِهِ الأيمن أوْ الايْسَر. ثُمَّ يَقُولُ: السّلاَمُ عَلَيْكُمْ، السَّلاَمُ عَلَيْكُمْ، وذلِكَ أنَّ الدُّورَ يَوْمَئِذٍ لَمْ يَكُنْ عَلَيْهَا سُتُورٌ

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)  bir kavmin kapısına gelince, yüzüyle kapıya dönmezdi. Sağ veya sol omuzunu çevirirdi. Sonra da:

"Esselâmü aleyküm, esselâmü aleyküm!" derdi. Böyle yapışı o sıralarda kapılarda örtü olmayışındandı."[25]

Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor:

إنَّمَا اسْتِئْذَانُ مِنَ النَّظَرِ

Bir zât Peygamberimizin(a.s.m) huzuruna girmek için izin istedi. Kapıya doğru bakarak önünde duruyordu. Peygamberimiz(a.s.m) “Böyle mi bekliyorsun? İzin istemek, içeriye bakmamak içindir!”[26] buyurdu.

Misafirliğe giden kişi, ev sahibinin kendisine gösterdiği yere oturmalıdır. Zira ev sahibi, mahremiyeti sağlamak için neresinin daha uygun olduğunu bilen kişidir.

Misafir, ev içinde gösterilmeyen yerlere bakmamalı, "Şu odayı da göreyim", "Mutfağı da göreyim" gibi taleplerde bulunmamalıdır. Misafirlikte tecessüs, yani araştırma, gözünü odanın içerisinde dolaştırarak her yeri inceleme, gözünü kapıya çevirme doğru davranışlar değildir.

Davette getirilen yemeği beğenmemezlik ve yapılan ikramları red etmek doğru bir davranış değildir. Zira sahibi şeriat Peygamber Efendimiz(s.a.v) hiç bir yemeği beğenmemezlik etmez, yemeğe kusur bulmazdı. Hoşuna giderse yer, hoşuna gitmezse yemezdi.

Hz.Cabir(r.a) Peygamber Efendimizin(s.a.v) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

 "Adama şer cihetinden, misafir gittiği yerde önüne konulanı beğenmemesi kâfidir."[27]

Davet etmek sünnet olduğu gibi, davete icabet etmekte sünnettir.

Hatta bazı hallerde -Düğün yemeği gibi- vaciptir. Bu bakımdan meşru mazeretler haricinde davete icabet etmek gerektir.

Şayet meşru bir mazeret varsa, o takdirde gelemeyeceğini önceden bildirip, hem davet edildiği için teşekkür edilmeli, hem de gidemeyeceğinden dolayı özür dilenmelidir.

Hz.Ebû Hüreyre(r.a) naklediyor:

"En fena yemek, kendisine zenginlerin çağırılıp, fakirlerin çağırılmadığı -meşru dairedeki- düğün yemeğidir. Kim ki davete icabet etmezse Allah ve Peygambere asi olmuş olur."[28]

Hz.İbni Mes'ud(r.a) naklediyor:

"Davete icabet edin. Hediyeyi red etmeyin ve Müslümanları dövmeyin."[29]

Misafirlik müddeti üç gündür. Yakın akraba iseler, duruma bakmak lâzım, şayet ev sahibi sıkıntıya düşecekse, zorlanacaksa, o vakit izin alıp gitmek gerektir.

Muamelatta; evi şereflendiren misafiri bir gün bir gece özenle ağırlamak, imkânlar ölçüsünde onu memnun etmek, ikinci ve üçüncü günlerde ise sair zamanlarda ne yenip içiliyorsa, misafire onun aynısını ikram etmek, ayrıca ağırlama telâşına düşmemektir.

قالَ رسولُ اللّهِ: اَلضِّيَافَةُ ثَلاثَةُ اَيَّامٍ. فَمَا سِوَى ذَلِكَ فَهُوَ صَدَقَةٌ

Misafir üç günden sonra kalmaya devam ediyorsa, o artık misafir sayılmayacak, yiyip içtiği şeyleri Allah Teâlâ ev sahibinin sadakası olarak kabul edecektir[30].

Resûlullah(s.a.v) şöyle buyurdular:

وعن أبي شُرَيْح خُوَيلدِ بن عمرو الخُزَاعِيِّ رضي اللَّه عنه قال : سَمِعتُ رسول اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقول : 

 « مَنْ كان يؤمِنُ بِاللَّه واليوْمِ الآخِرِ فَلْيُكرمْ ضَيفَهُ جَائِزَتَهُ »

 قالوا : وما جَائِزَتُهُ يا رسول اللَّه ؟ قال : « يَومُه وَلَيْلَتُهُ . والضِّيَافَةُ ثَلاثَةُ أَيَّامِ ، فما كان وَرَاءَ ذلكَ فهو صَدَقَة عليه » متفقٌ عليه .

Ebû Şüreyh Huveylid İbni Amr el-Huzâ`î radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinlediğini söyledi:

- “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine câizesini versin”.

Ashâb-ı kirâm:

- Yâ Resûlallah! Misafirin câizesi nedir? diye sordular.

Peygamber aleyhisselâm da:

- “Onu bir gün ve bir gece ağırlamaktır. Misafirlik üç gündür. Misafiri üç günden fazla ağırlamak ise sadakadır.”

Buhârî, Edeb 31, 85, Rikâk 23; Müslim, Lukata 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Et`ime 5; Tirmizî, Birr 43; İbni Mâce, Edeb 5

Müslim’in bir başka rivayetine göre şöyle buyurdu:

- “Bir müslümanın din kardeşinin yanında onu günaha sokacak kadar kalması helâl değildir.”

Ashâb-ı kirâm:

- Yâ Resûlallah! İnsan din kardeşini nasıl günaha sokar? diye sorunca:

- “Misafirini ağırlayacak bir şeyi bulunmayan kimsenin yanında oturup kalmakla” buyurdu.

وفي روايةٍ لمسلم : « لا يحِلُّ لِمُسلمٍ أن يُقِيم عند أخِيهِ حتى يُؤْثِمَهُ » قالوا : يا رسول اللَّه . وكَيْف يُؤْثِمُهُ ؟ قال : « يُقِيمُ عِنْدَهُ وَلا شَيءَ لَهُ يَقْرِيهِ بِهِ » 

 Müslim'deki rivayet ise şöyledir:

"Bir kimsenin, kardeşinin yanında, onu günaha düşürecek kadar kalması helâl değildir."  Oradakiler: “Onu günaha düşürmek nasıl olur?” diye sordular. Buyurdu ki: “Misafire ikram edecek bir şeyi olmadığı halde, onun yanında kalmasıdır.”[31]

Davet edilen şahıs, ev sahibine hem teşekkür etmeli, hem de dua etmelidir.

 Efendimiz(s.a.v),

أنَّ النَّبىَّ  قال: مَنْ َيَشْكُرُ النَّاسَ َ يَشْكُرُ اللّهَ تَعَالى

"İnsanlara teşekkürde bulunmayan, Allah'a da hakiki olarak şükretmez."[32]buyurmuştur.

Başka Bir hadis-i şerifte, misafirin duası, kabul edilme ihtimali yüksek olan dualar arasında zikredilmektedir. Bundan dolayı misafir, ev sahibini bu makbul duadan mahrum bırakmamalıdır.

Üsâme İbnu Zeyd(radıyalahu anhümâ) anlatıyor: Resülullah(aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

مَنْ صُنِعَ إلَيْهِ مَعْرُوفٌ فقَالَ لِفَاعِلِهِ جَزَاكَ اللّهُ خَيْراً فَقَدْ أبْلَغَ في الثّنَاءِ 

"Kim, kendisine yapılan bir iyiliğe karşı, bunu yapana: "Cezâkellâhu hayran kesira (Allah sana hayırlı bol mükâfaat versin!)" derse teşekkürü en mükemmel şekilde yapmış olur."[33]

Hz.Câbir(radıyalahu anh) anlatıyor: Resûlullah(aleyhissalâtu vesselâm):

"Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde karşılığını hemen versin, bulamazsa, verene senada bulunsun. Zira onu övmekle, teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmeden(karşılık vermeyen) nankörlük etmiş olur"[34] dedi.  

Misafirlikte mahremiyet sınırı gereği, Kadın ve erkek davetlilerin ayrı ayrı oturmaları ve zaruret olmadan birbirlerini görmemeleri en emin yoldur.

Ancak kötü duygulara kapılmaktan emin olunduğu zaman, kadının tesettüre riayet ettiği ve tahrik edici davranışların bulunmadığı zamanlarda ve fitneden emin olmak şartıyla bir kadın, kocasının misafirlerine hizmet edebileceğinin caiziyeti söz konusu olur.

 Erkeğin yakın akrabalarının, kadınla bir işleri olduğunda veya kocası evde bulunmadığı zaman eve uğradıklarında, ihtiyaçlarını kapı dışından görmeleri gerekir.

Evde, hayra şerre aklı eren üçüncü bir kimse yoksa içeri girmelerine cevaz verilmez. Bu durumda dahi kadının tesettüre tam manâsıyla riayet etmesi gerekir.

Hz. Peygamber(s.a.v)

قال رَسولُ اللّهِ: أَ َ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأةٍ إَّ مَعَ ذِي مَحْرَمٍ

"Sakın (yabancı) kadınların yanına girmeyin" buyurdular. Ensardan bir adam “Ya Resulullah! Kocanın akrabaları hakkında ne dersiniz?” diye sorunca Hz.Peygamber(s.a.v): "Kocanın akrabaları ölümdür(yani onlar daha da tehlikelidir)"[35] buyurdular.

Anne babanın evi, çocukları için misafirlikten sayılmaz.

Ancak çocukların, anne babalarının maddi ve manevi durumlarını dikkate alarak hareket etmeleri gerekir. Bu da bölgeye, mevsime ve örf-âdete göre değişir. Zira iktizayı hale mutabık hareket etmek gerekir.

 

 



[1] Buhârî, Edeb: 31, 85, Nikâh: 80, Rikâk: 23; Müslim, İmân: 74, (47); Ebû Dâvud, Edeb: 132, (5154); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/210

[2] Beyhakî, Şuab, VI, 518, VII, 436

[3] Zariyat Suresi, 24-27

[5] Tenbîhü'l Gafilin, c.2/534

[6] Tergib ve Terhib, C.5/211-12

[7] Ramûz, c.2/405-2

[8] Hayâtü's Sahabe, c.3/299

[9] İbn-i Mâce, Eti’me 55

[10] Tergib ve Terhib, C.5/211-14

[11] Kütüb-i Sitte, Prof.Dr.İbrahim Canan, 16.cilt s.239

[12] Kenzül-irfan, sh.65

[15] Hayâtü's Sahabe, c.2/300

[16] Tergib ve Terhib, c.5/211-13

[20] İbn-i Hanbel, c.IV 155

[22] Mehasin, Berkî 414; Bihar, c.75, s.453

[23] Nur suresi, 27–29

[24] Buhârî, İsti’zân 17; Müslim, Âdâb 38-39. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 128

[25] Ebû Dâvud, Edeb: 138, (5186); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/163.

[26] Ebû Dâvud, Edeb: 136, (5173); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/164.

[27] Ramûz, c.2/340

[28] Ramûz, c.2/305-7

[29] Ramûz, c.1/16-11

[30] Ebû Dâvud, Et'ime: 5, (3749); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/300.

[31] Müslim, Lukata 15, 16

[32] Tirmizî, Birr 35, 1955); Ebu Dâvud, Edeb 12, (4811)

[33] Tirmizî, Birr 86 İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/11.

[34] Ebu Dâvud, Edeb 12  İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:5/11-12.    

[35] Ahmed b. Hanbel, IV 149 İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/225-227.

Sual: Ev sahibi, misafire karşı nasıl hareket etmeli? Misafire ikram şart mı?
CEVAP
Evet şarttır. Ev sahibinin gözetmesi gereken hususlardan bazıları:

1- Misafir gelince, rızkımız azalır sanmamalıdır! Bu, şeytandan gelen bir düşüncedir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Şeytan, [hayra harcatmayıp] fakir olursunuz diye korkutur, cimriliği [ve hayra harcamamayı] telkin eder. Allah ise, [hayra harcayana] mağfiret, lütuf, bolluk vaad eder.) [Bekara 268]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(İblis, en azgın militanlarını malını hayra sarf edenlere gönderir.) [Taberani]

Mümin, iyi kimsedir. Bir hadis-i şerif meali:
(Müminlerin imanca en olgunu, ahlakça yüksek olanıdır. Herkes bunun yanına rahatça gelebilir, geleni gideni çok olur, başkaları ile ülfet eder, hem de kendisi ile ülfet edilir. Ülfet edemeyende [geçimsiz olanda] hayır yoktur.) [Taberani]

Misafire yedirmekle, sadaka vermekle, insanın eli daralmaz. Peygamber efendimiz, yemin ederek, (Sadaka vermekle mal azalmaz) buyurdu. (Tirmizi)

Cimrilik çok kötüdür. Misafir kabul edip cimrilikten kurtulmaya çalışmalıdır!
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zekâtını veren, misafirlerini ağırlayan, darda olanlara yardım eden kimse, cimri sayılmaz.) [Taberani]

(Ancak şerli, kötü kimseler, misafir kabul etmez.) [Beyheki]

2- Misafir bereket getirir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Misafir rızkı ile gelir, ev halkının günahlarının affına sebep olur.) [İ.Sünni]
(Misafir, bin bereket ve bin rahmetle gelir.) [Nisâb-ül ahbâr]

3- Hak teâlânın bir hediyesi olan misafire ikram etmeli. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah’a ve kıyamete inanan, misafirine ikram eylesin!) [Buhari]

İmam-ı Evzâi, (Misafire ikram, ona karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır) buyurdu. Misafire ikram çok sevaptır. Misafiri nimet ve ganimet bilmeli. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ hayır murat ettiğine hediye olarak misafir gönderir.) [E. Nuaym]

Her nimet bir külfet karşılığıdır! Külfetsiz nimet olmaz. Misafirin sıkıntısı olabilir. Yüksünmeden, yumuşaklıkla ve lütufla hizmet etmelidir!

4- Her zaman misafir gelmesini arzu etmeli. Peygamber efendimiz, (Misafir istemeyende hayır yoktur) buyurdu. (İ.Ahmed)

5- Misafir gelmezse üzülmeli. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Misafir girmeyen eve, melekler de girmez.) [Şir’a]
(Misafirle yenilen yemekten sorgu-sual olmaz.) [Deylemi]

6- Külfete girmemeli, hazırda ne varsa onu vermeli, çeşitli ve pahalı yemekler getirmemeli! Allahü teâlâ, külfete girenleri sevmez. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Misafir için külfete girmeyin, misafir bundan rahatsız olur. Misafirini üzen Allahü teâlâyı üzmüş olur.) [İbni Lâl]

Hazret-i Ali, (Arkadaşın en kötüsü, külfete giren, kendisinin idare edilmesine seni mecbur kılan, seni özür dileyici işlere itendir) buyuruyor. [Külfet; Lüzumundan fazla ikram, zahmetli iş, sıkıntı.]

7- Misafire ikram ederken, herhangi bir menfaat düşünmemeli, sırf Allah rızası için hizmet ve ikram etmelidir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Garip, yatacak yer bulamayan bir misafire yardım etmek, yemek yedirmek müslümanlar üzerine borçtur.) [İ.Asakir]

İbrahim aleyhisselam, misafir olarak gelen mecusiye, (Müslüman olursan sana çok ikramda bulunurum) buyurdu. Mecusi darılıp gitti. Allahü teâlâ, Hazret-i İbrahim’e, (Neden onu misafir etmek için dinini değiştirmeyi şart koştun? O beni tanımadığı halde, ben onun yetmiş yıldır rızkını veriyorum) buyurdu. Hazret-i İbrahim, koşup mecusiyi buldu. (Bana misafir ol) diye ricada bulundu. Mecusi hayret etti. Hazret-i İbrahim, olayı anlattı. Mecusi, (Demek ki Allah, bana karşılıksız nimet veriyor. O halde bana İslamiyet’i öğret, müslüman olayım) dedi. Hazret-i İbrahim ona gerekli dini bilgileri öğretti. O da kelime-i şehadet getirip müslüman oldu.

8- Misafirden hizmet beklememelidir! Peygamber efendimiz, (Misafirden hizmet beklemek, aklın noksanlığına alamettir) buyurdu. (Deylemi)

9- Dini inanışı, siyasi görüşü farklı olsa da, misafiri üzecek sözler söylememelidir!

10- Misafire hizmet edene büyük sevaplar vardır. Hazret-i Ömer, misafirine bizzat kendisi hizmet ederdi. Hizmet edenler mevcut iken niçin kendisinin hizmet ettiği sorulduğunda, (İçinde misafir bulunan evde, melekler ayakta durur) hadis-i şerifini nakledip, (Melekler ayakta dururken oturmaktan haya ederim) buyurdu.

Misafir rızkı ile gelir
Misafire ikram etmek, güzelce ağırlamak gerekir. Misafire yedirilecek şeylerden korkmamalı, misafire ikram etmeyi ganimet bilmelidir! Atalarımız, (Misafir on kısmetle gelir, birini yer, dokuzunu bırakır) demişlerdir. Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Misafir rızkı ile gelir.) [Şir’a]
(Misafir girmeyen eve, melek girmez.) [Şir’a]

(Sofra misafirin önünde bulunduğu müddetçe, melekler ev sahibi için istigfar ederler.) [Taberani]

(Kişi, dostlarla yediği yemekten hesaba çekilmez.) [İ.Gazali]

Evde bulunan şeyleri bolca ikram etmeli, misafire verilen çok yemeği israf saymamalıdır. Allah için olan şey, çok olsa da israf olmaz. Allah için olmayan şey, az olsa da israftır.

Misafire (ye) diye üçten fazla teklif etmemeli. Hele (Allah aşkına ye) diye zorlamamalı. Böyle zorlamalar misafiri gücendirebilir.

Hikmet ehlinden birini yemeğe davet ederler. O da, (Şu üç şartla kabul ederim der:
1- Yediğimi zehir etmezseniz,
2- Sizin çok sevdiğiniz ama benim rahatsız olacağım birini yanıma oturtmazsanız,
3- Kendimi zindanda yani mahkum gibi hissettirmezseniz.)

Teklife razı olurlar. Ev sahibi misafirin yanına küçük çocuğunu oturtur. Çocuk zararlı şeyler yapar. Ev sahibi de yemesi için ısrar edince misafir, (Verdiğin sözü bozdun. Üç şarta da uymadın, gidiyorum) der. Yine aynı zatı davet ederler. Yine üç şart ileri sürer: (Tekellüf, zulüm ve hıyanet olmazsa kabul…)der.

Tekellüf: Evinde bulunmayan şeyi zahmet ve masrafa girerek getirmek.
Hıyanet: Evinde olanı misafire ikramdan sakınmak.
Zulüm: Evde bulunan her şeyi misafire verip çoluk çocuğu aç bırakmak.

Hazret-i Ali, yemeğe davet edilince (Üç şartla kabul ederim. Bir şey almak için çarşıya gitmeyeceksiniz. Evinizde olanı da esirgemeyeceksiniz. Benim yüzümden çoluk çocuğunuzu da aç bırakmayacaksınız) buyurdu.

Yemeği acele hazırlayıp getirmelidir! Misafirleri bekletmek uygun olmaz. Davetlilerin ekseriyeti gelmişse, bir iki kişi beklenilmeden yemeğe başlanır. Gelmeyen fakir ise veya kalbi kırılacak biri ise beklenebilir. Yalnız beş şeyde acele etmek sünnettir. Bunlardan biri, misafire yemek hazırlamakta acele etmektir.

Sofraya et ve tatlı da getirmelidir! Çünkü yemeklerin iyisini yedirmek, Allahü teâlânın rızasını celbeder. Yemekte iyi su bulundurulmalıdır! (Serin su içmek, Allahü teâlâya şükrü gerektirir) buyurulmuştur. Sofrada sirkeli salata bulundurulması iyidir. Çünkü sirke ve yeşillik hadis-i şerifle övülmüştür. Yeşil sebzelerin bulunduğu sofrada melekler hazır olur.

Yemeklerin iyisini önce getirmelidir! Arzu edenler bunlardan çokça yer. Diğer yemeklere lüzum kalmaz. Halbuki midesine düşkün olanlar çok yiyebilmek için, önce diğerlerinin, sonra da nefis yemeklerin sofraya konmasıyla lüzumundan fazla yemek yemiş olurlar. En iyisi bütün yemekleri ortaya koymalı, herkes arzu ettiğini yiyebilmelidir.

Misafir, güler yüz, tatlı dil, hoş sohbet ister. Bunlar yapılınca memnun olur. Misafiri kapıya kadar uğurlamalıdır! Hadis-i şerifte (Misafiri 7 adım geçirene, Cehennemin 7 kapısı kapanır. 8 adım geçirene, 8 Cennet kapısı açılır ve dilediği kapıdan girer) buyuruldu. (Şir’a)

Misafiri uğurlarken, (Memnun ettiniz, şeref verdiniz, her zaman bekleriz) gibi güzel sözler söyleyip, uğurlamalı, onun da dua etmesini ganimet bilmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Misafirin duası makbuldür.) [Beyheki]

Misafirin de giderken veya yemekten sonra (Evinizde oruçlular iftar etsin, yemeğinizi iyi insanlar yesin!) gibi dua etmesi sünnettir. (Tirmizi)

Sual: Bir çeşit yemek yemenin sünnet ve sıhhat için daha iyi olduğu söyleniyor. Misafirlere çeşitli yemek vermek israf olur mu?
CEVAP
Misafirlere çeşitli yemekler ikram etmek israf olmaz. Misafirperver, mürüvvet sahibi bir zat, sofraya getireceği yemek çeşitlerini yazar misafirlere arz ederdi. Bir âlim buyuruyor ki: Misafirler için sofrada çeşitli yemekler bulundurmak çok hoş olur. Çünkü her insanın tabiatı da farklıdır. Bunun gibi, Allahü teâlânın, insanların istek ve arzularına göre Cennette vereceği nimetlerden onu şöyle:

1- Manzara hayranları için (Altlarından nehirler akan Cennetler) [Talak 11]

2- Giyimi, kuşamı sevenler için (Cennetteki elbiseleri ipektir.) [Hac 23]

3- Ziyneti sevenler için (Orada, altın bilezikler takarlar.) [Kehf 31]

4- Et gibi yiyecekleri sevenler için (İstedikleri cinsten kuş etleri) [Vakıa 21]

5- İçecekleri, sütleri, temiz şerbetleri sevenler için (Cennette temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır.) [Muhammed suresi 15]

(Tertemiz şarap içerler) [İnsan 21]

Kur'an-ı kerimde, Cennet ehline verilecek Şeraben tahura diye buyurulan "Temiz şarap" tan maksat, temiz bir içecektir. Türkçe şurup, meşrubat denebilir. Alkollü olan şarap ile bir alakası yoktur. Kur'an-ı kerimde alkollü içki haramdır. (Maide 90) Arapça şarap, içilen şeylere denir.

Cehennemdeki zakkum ile dünyadaki zakkum ağacının da bir benzerliği yoktur. Sadece isimleri aynıdır. Cennetteki altın, gümüş, süt, su gibi şeylerin dünyadakilerle yalnız isim benzerliği vardır.

6- Hizmet edilmekten hoşlananlar için (Çeşitli hizmetçiler onların etrafında divan dururlar.) [Tur 24]

7- Mağfireti sevenler için (Sizi, mağfiret etmek için çağırıyor) [İbrahim 10]

8- Meyveleri sevenler için (Canlarının istediği meyveler vardır.) [Mürselat 42]

9- Allahü teâlânın rızasını isteyenler için (Allah’ın rızası ise en büyüktür.) [Tevbe 72]

10- Arzusu Allahü teâlâyı görmek olanlar için (Güzel amel işleyen müminlere Cennet ve bir de fazlası [Allah’ın cemalini görmek] var.) (Yunus 26) [Şir’a]

Sual: Misafirlikte yenilen yemekten misafire mi, ev sahibine mi hesap yoktur?
CEVAP
Her ikisine de hesap yoktur.

Sual: Dinimizde eve gelen misafirlere, her gün ziyafet vermek şart mıdır?
Cevap: Gelen misafire ziyafet konusunda Mâ-lâ-büdde kitabında buyuruluyor ki: “Gelen misafire üç gün ziyafet vermek, müekked sünnettir. Sonraki günlerde ise müstehabdır.”

Misafire hizmet etmek
Sual: Eve yatılı misafir geldiği zaman, bu misafire hizmet konusunda dinimiz ne tavsiye etmektedir?

Cevap: Konu ile alakalı olarak Süleyman bin Cezâ hazretleri, Eyyühel Veled kitabında buyuruyor ki:
“Evine gelip-geçici salih bir misafir gelirse, onun hizmetini iyice yap! Hemen yemeğini ver, belki acıkmıştır. Yanında fazla da oturma, belki yorgundur. Yatmadan önce, kıbleyi, helayı, seccadeyi ona göster. Abdest suyunu, abdest havlusunu ve diğer ihtiyaçlarını temin eyle! Sabah olunca, sabah namazına kaldır ve cemaat hâlinde beraberce sabah namazını kılınız! Erkence yemeğini hazırla, gideceği yol belki uzundur. Giderken de, kendisine bir din kitabı hediye eyle!”

Sual: Eve gelen misafirlere, su ve benzeri şeyler ikram ederken, misafirler arasında bir sıra takip etmek gerekir mi?
Cevap: Birkaç kişiye su verirken, önce âlimlere, sonra yaşlılara, en son çocuklara verilir. Yerken, yürürken, otururken de, bu sıra gözetilir. Hizmet eden, su içecekse, ikram ettikten sonra içmelidir. Yanında oturanlara bir şey verirken de, kendi sağında olandan başlanır. Sonra, onun sağındakine olarak devam edilir. Sağdakinin izni ile önce soldakine verilebilir. Hadis-i şerifte;
(Günahı çok olan, çok su dağıtsın!) buyuruldu.

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır