ehli dubara ne demek / ehli dubara - ekşi sözlük

Ehli Dubara Ne Demek

ehli dubara ne demek


TARRAKA VE İKNA
Bülent Kuşoğlu

“Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikayet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı Kainattan yıl, İsa ve Mesih’ten ve Hicretten dahi yıl sonra, adına Kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.”
Bir romana ait olan bu giriş cümlesini bilir misiniz?
Çok farklı bir üslubu olan adeta her roman ve hikayesinde bize olağanüstü olaylar anlatan İhsan Oktay Anar’a ait ünlü ‘Puslu Kıtalar Atlası’ romanının giriş cümlesidir bu. ‘Tarraka” kelimesini ilk kez bu ibarede gördüm ve öğrendim. Tarraka. Hoşuma gitti. Söylenişi güzel, anlamı ile de uyumlu bir kelime. Sözlüklere göre, gürültü ve gümbürtü anlamlarına geliyormuş ama gürültü ile gümbürtü arasında çok fark var. Sanırım romanda gürültü anlamında kullanılmış. Kökeni ne, hangi dilden geçmiş bilmiyorum, TDK sözlüğünde yok ama sevdim. İstanbul taa ’lü yıllarda da her zaman olduğu gibi tarrakası meşhur bir kentmiş. Anadolu ise sessiz.
Tarraka ve sükunet… Ben tarraka kelimesini sevdim ama hep sükuneti tercih ederim. Tarrakalı ortamları hiç sevmem çünkü benim sükunetim içinde zaten tarraka çoktur…. Neyse…
Gelmek istediğim nokta Türkiye’nin gün geçtikçe tarrakası bol bir yer olduğu… Ancak, tarrakamız hep kuru… Tarraka bol ama yağmur yok… Tarrakanın en çok yapıldığı yer, ilkokul teneffüslerinden daha çok siyaset arenasıdır. Ancak son dönem işin cıvığı çıktı. Her şey tarrakaya boğuldu. Hemen her yapılan işte öyle bir gümbürtü koparılıyor ki sanki müthiş olumlu ve dünyada ilk.
Ne diyeyim, bir yönüyle helal olsun yapan siyasetçilere sonuçta toplumu ikna ediyorlar.
Dücane Cündioğlu’nun bir sözünü yakaladım, nefis; “Siyasette esas olan iknadır, hukukta ispat, felsefede hakikat. İkna (politik gürültü) genellikle ispatı da, hakikati de geçersiz kılar.”
Gerçekten de siyasette haklı veya doğru olmak değil ikna etmek esastır ve iknada aslında kitlelere konuları karambole getirip benimsetmektir. İkna etmeniz sizin haklı olduğunuzu asla göstermez. Siyasette haklı olduğunuzu veya doğru olduğunuzu işin başında kanıtlamanız imkansız olduğu gibi yıllar sonrada kolay kolay ispatlamanız mümkün değildir. Tarih haklı, doğru ve dürüst adamların çoğunu sanırım yazmıyordur. Sadece güçlü ve sonuç almış olanları tarih yazar çünkü tarihi kazananlar yazar…
Yurt dışı veya yurt içinde fark etmez en sevdiğim işlerden biri kitapçılarda vakit geçirmek ve farklı kitaplar almaktır. Geçenlerde bir kitapçıda “Türklerin Hataları” başlıklı bir kitap buldum. İçindekiler bölümünü inceledim, taa Hun Türklerinden bugüne kadar çeşitli konulardaki güya Türklerin hatalarını anlatmışlar. Yazarı yok, anonim. Aldım kitabı. Cumhuriyet dönemi onlara göre baştan aşağı hata… Lozan mesela büyük hata… Hani son birkaç yılın döviz, altın, borsa gibi değişimlerini çıkarır ve şu tarihte dövize, şu tarihte borsaya yatırım yapsaydık şimdi şu kadar birikimiz olurdu denir ya -hiç kaybetme ihtimali dikkate alınmadan- aynı mantıkla değerlendirme yapmışlar. Tam bir saçmalık. Aradan yıllar geçtikten sonra masa başında eleştirmek, Misak ı Milli sınırlarını tam olarak topraklarımıza katamadık demek kolay. Yazarın kim olduğunu bilsem soracağım; Senin zihniyetin o tarihte değil düşmanla mücadele etmek tam tersine düşmanla işbirliği içerisindeydi. Onları eleştirmeyip neden mücadele edip bu topraklarda bağımsız bir devlet kuranları eleştiriyorsun? Hem senin dediğin gibi olsa İslam Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşandığından daha seviyeli ve doğru mu yaşanırdı?   
Tarihi nasıl yanlış değerlendiriyorsak aynı şekilde bugünü de yanlış değerlendiriyoruz. Bilimsel düşünceye kapalıyız. Kanıt ve hakikat peşinde değil ikna peşindeyiz. Hayır, bu defa siyasetçilerimizden bahsetmiyorum, akademisyenlerimizden, düşünce adamlarımızdan bahsediyorum.Sanat ve spor dahil her konuyu ve her olayı siyaset mantalitesi ile değerlendiriyoruz. Yani Cündioğlu’nun ifadesi ile politik gürültü ile…  
Tabi tarraka bol olunca ikna ön planda, ispat ve hakikat ise geçersiz durumda. Ancak bir de siyasette iktidarın zor kullanması ve toplumu zapturapt altına alması var. İknanın çok ötesinde bir durum. Zor kullanımı ve şiddet siyasette var ama demokraside asla yok.
Zor ve şiddet kullanımı konusunda en son örnek ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’nun tutuklanmakla tehdit edilmesiydi. Ana muhalefet liderinin tutuklanması gerçekten skandal olacaktır ama Cumhurbaşkanı’nın bu konuda önceden kamuoyu önünde ‘yakında mahkeme bağlantını bulacak’ diye mesaj vermesi gerçek anlamda bir rezaletti…  
Siyasal ikna konusunda yukarıda ettiğim “Helal olsun” takdirini burada bu zorbalıklar karşısında geri alıyor ve iktidarı kınıyorum.
Siyaset Müslümanları geçen asırda koca imparatorluğu batırdılar, Allah saklasın Cumhuriyeti de hızla batma noktasına doğru götürüyorlar. Biz ise bu şiddet eğilimli ve zor kullanan iktidara karşı halka hakikati göstermekte ve gerçekleri ispat etmekte oldukça zorlanıyoruz…



Sayfa Adresi: seafoodplus.info

BanuKose's Reviews > Puslu Kıtalar Atlası

BanuKose's review

Nov 12,



Dünya Bir Düştür.
Ama Düşlere Dokunmak Mümkün Olabilir mi?

"Ulema, cühela ve ehli dubara; ehl-i namus, ehl-i işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı kâinattan yıl, İsa Mesih'ten ve hicretten dahi yıl sonra, adına Konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı."

Buradan itibaren Atlas Vacui'nin sayfalarının içine, Uzun İhsan Efendi'nin düşlerine, Kubelik'in testeresinin dişine, bir zaman makinasının aynasına, barbut oynayanların akıl karıştıran hileli sehbasının üzerine, boşluk imal edecek bir atölyeye düşüveriyorsunuz. Her köşede dilenciler, uzak bir köşede de girdiği her çatıya yıldırım düşüren "Dertli" var.

Bilgi arayışının boşlukla özdeşleşmesi, kitap boyunca uyuyan bekçinin son bölümde gözlerini açması, kuzeye secde edenler, boşluğun hammadesi uğruna verilen emekler, "pi sayısı"nın küsüratının casuslukla ilintisi, kehanet saatini kurgulayan büyük mehdi planı, René Decartes'ın kitapta Rendekar diye bahsedilişi, Yöntem Üzerine KOnuşmalar'ın Zagon Üzerine Öttürmeler diye anlatılışı, Uzun ihsan düşlerken İhsan Oktay'ın yazıyor oluşu Hepsi içiçe örgülerden dokunmuş bir masal oluveriyor.

Uzun İhsan Efendi kitabın çekim alanının düzlemi eğrilttiği yerde duruyor. Sonra içiçe olay örgüsü okuyanın elinden tutup onu kendi istediği yöne çekiyor. Uzun İhsan Efendi'nin oğlunun adı Bünyamin. Bünyamin'in anlamı yazı yazan sağ el ya da yazarak yaratılmış oğul anlamında. Ona şöyle diyor:

"Git ve benim göremediklerimi gör, benim dokunamadıklaırma dokun, sevemediklerimi sev ve hatta, bu babanın çekmeye cesaret edemediği acıları çek. Dünyadan ve onun binbir halinden korkma!"
"Kendisinden düşler yarattığım boşluğun atlasını, Atlas Vacui'yi bu yüzden yazdım: Sen okuyasın diye değil, yaşayasın diye."

Onun sözlerinden başka bir alıntı da şöyle:

"Sizler, hepiniz, içinde yaşadığınız dünya, Konstantiniye, her şey, sadece ve sadece benim düşüncemde varsınız. Düşünüyorum ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığınız dünya."

Düş kavramının yoğrula yoğrula şekil değiştirdiği kitaptan bir de şu alıntıyı eklemeliyim:

"Bilge demkeşin anlattığına göre, fî tarihinde çok uzak bir ülkenin padişahına gelen kâhinler ona ülkesinin büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu söylemişlerdi. Sözkonusu tehlike ise, bir yıl sonra doğacak olan ve kurduğu düşlerin hepsi bir anda gerçeğe dönüşüverecek bir çocuktan ibaretti. Öyle ki, çocuk eğer başkentteki bütün evlerin altın olduğunu düşünürse, evler gerçekten o anda altın oluverecekti. Bununla birlikte eğer padişahın fakir olduğunu düşünecek olursa sarayları, köşkleri, atlasları ve altınları o anda hiçliğe karışacak olan padişah parasız pulsuz biri olacaktı. Çocuğu doğar doğmaz öldürmek de olmazdı, çünkü kader artık bağlanmıştı. O hiçbirşey düşünmeyecek olursa, düşünülmedikleri için artık ne dünya ne de kendileri varolabilirlerdi. Bunları işitir işitmez dehşet içinde kalan padişahın emriyle sözkonusu çocuk aranıp bulunmuş ve kırk bir ilim üstadı olan doksan dokuz âlim, gerçek olan ne varsa ona öğretmeye başlamıştı, öyle ki, çocuk bu sayede sadece gerçek olanları düşünecek ve böylece âlemin nizamı aksamayacaktı. Fakat düş kurması yasaklandığı için sonunda bu çocuk mutsuz olmuştu. Onunla birlikte ülkenin de mutsuz olduğunu gören en yaşlı bilgin, günlerce düşündükten sonra nihayet bir çözüme ulaşmış ve çocuğa, düş kurmasının yasak olduğunu, ama insanların düş kurduğunu düşlemesine herhangi bir sakınca olmayacağını söyleyerek ona izni vermişti.

İhtiyar demkeş, ademoğlunun gördüğü her rüyanın, kurduğu her düşün işte bu mutsuz çocuğun eseri olduğunu söyleyip hikayesini bitirdi."

Sayfalar arasında şu cümleye de rastlıyorum:

"Onun dünyasına aşina olmayanlar, rüya görmediği için üzülen bu oyunbaz çocuğun aslında alacalı düşler kadar renkli bir âlemde yaşadığını nereden bilebilirlerdi."

Bünyamin'in dünyaya şahtlik edişini "zaman hareketle varolur "sonucunu basa basa anlatan, boşluğun hammaddesi kara parayı uzun süre merak ettiren yazar kitabına da şu cümleyi alıntılamış:

"Boşluğun üzerine kuzeyi yayar
ve hiçliğin üzerinde dünyayı asar"

Kitap "Zaten görülen ve görülmeyen bütün düşler, bu karanlığın ta kendsi değil miydi?" cümlesiyle biterken "Ama daha çok erken!" dedim içimden. Fantastik dünyada uçan halıda, tam da Konstantiniyye'nin üzerinde biraz daha gezinmek istediğimden bunu aklıman geçirdim.


- K. Banu Köse

Like ∙ flag

nest...

batman iftar saati 2021 viranşehir kaç kilometre seferberlik ne demek namaz nasıl kılınır ve hangi dualar okunur özel jimer anlamlı bayram mesajı maxoak 50.000 mah powerbank cin tırnağı nedir