aferin sinüs antibiyotik mi / Aferin Sinüs Kullananlar Yorumları - Bizde Kalmasın

Aferin Sinüs Antibiyotik Mi

aferin sinüs antibiyotik mi

"Antibiyotiklerin soğuk algınlığı ve grip tedavisinde hiçbir yararı  yok"

 

İnfluenza virüslerine bağlı gelişen gripte ise hastalığın boğaz  ağrısı ile başladığını, buna karşın 38,5 ve üzeri derecelerde ateş, şiddetli kas  ağrısı, baş ağrısı ve hatta eklem ağrısıyla seyrettiğini söyledi.

 

Antibiyotiklerin soğuk algınlığı ve grip tedavisinde hiçbir yararı  olmadığının altını çizerek, gereksiz kullanıldıklarında vücutta bulunan yararlı  flora bakterilerinde direnç gelişmesine yol açacağına dikkati çeken uzmanımız şunları kaydetti:

 

"Sonbahar ve kış aylarında solunum yolu enfeksiyonlarına yakalanan ortalama her 100 hastadan 80'inde antibiyotik tedavisine ihtiyaç duyulmuyor. Çünkü gelişen solunum yolları enfeksiyonlarının yüzde 80'i virüslerden, geriye  kalan bölümü ise bakterilerden kaynaklanıyor. Antibiyotikler ise sadece  bakterilerin oluşturduğu enfeksiyonların tedavisinde kullanılıyor. Soğuk  algınlığı ve risk grubu dışındaki kişilerde gelişen grip 5-7 günde kendiliğinden  iyileşir. Belki de doğal tedavi yöntemlerinin yakınmaları hafiflettiği ve daha  hızlı iyileşme sağladığı hastalıkların en başında soğuk algınlığı ve risk grubu  dışındaki kişilerde gelişen grip gelmektedir. Hekim tarafından soğuk algınlığı ya  da grip tanısı alan kişilerde destek amacıyla yeterli istirahat, beslenme ve  yeterli sıvı alınması yanı sıra bazı doğal ürünler de kullanılabilir. Ayrıca  doğal ürünlerin çeşitli ilaçlarla etkileşimlerinin olabileceği unutulmamalı ve  özellikle kronik hastalıkları nedeniyle çeşitli ilaçlar kullanan bireylerin bu  konuda mutlaka hekime başvurmaları gerekiyor."

 

 

"Sarımsak soğuk algınlığında da etkinliği kabul edilmiş doğal bir  ürün"

 

Sarımsağın da soğuk algınlığında etkinliği kabul  edilmiş doğal bir ürün olduğunu, düzenli kullanıldığında hastalık sıklığını ve  sayısını azaltabildiğini aktararak, bu tür durumlarda iyileşmeyi  hızlandırabildiğini ifade etti.

 

Ekinezyanın da viral üst solunum yolu enfeksiyonlarında etkili doğal  bir bitki olduğunu vurgulayan Büke, bu amaçla çeşitli şekillerde  kullanılabildiğini belirtti.

 

Ayrıca C vitamininin de kış aylarından önceki süreçte  kullanılmasının nezle ve soğuk algınlığı gelişme riskini azaltabildiğini  vurgulayarak, vücutta eser miktarda ancak bütün hücrelerde bulunan çinkonun da  hücre çoğalmasında, bağışık yanıtta, nörolojik fonksiyonlarda önemli rol  oynadığını, bu nedenle soğuk algınlığı yakınmaları başlar başlamaz kullanılması  durumunda hastalığın süresini ve şiddetini azaltabildiğini kaydetti.

 

Prof. Dr. Büke, çinkoyu besinlerle de almanın mümkün olduğuna dikkati  çekerek, kabuklu deniz ürünleri, sakatat, baklagiller ve buğday tohumunda yoğun  şekilde bulunduğunu söyledi.

 

 

"Boğaz ağrısı yakınmalarını hafifletmek için limonlu ballı su"

 

Boğaz ağrısının, soğuk algınlığı ve grip gibi viral enfeksiyonların  seyri sırasında görülebileceği gibi, bakterilerin, özellikle de A grubu beta  hemolitik streptokokların oluşturduğu anjin durumunda da ortaya çıkabildiğini  dile getiren Büke, bu bakterinin özellikle 5-15 yaş grubundaki çocuklarda kalp  kapaklarında kardit ve böbrekte nefrite neden olabileceğini belirtti.

 

Büke, boğaz ağrısı, soğuk algınlığı gibi durumlarda tanı ve tedavi  için mutlaka hekime başvurulması gerektiğini vurgulayarak, boğaz ağrısı  yakınmasını hafifletmek için uygulanabilecek şu önerilerde bulundu:

 

"250 mililitre sıcak su içine 1 kahve kaşığı bal ve bir yarım limon  suyunun karıştırılarak içilmesiyle boğaz ağrısı yakınması hafifletilebilmektedir.  Bu karışımın antioksidan etkisi sayesinde boğazda enflamasyon da hafiflemektedir.  Tuzlu ya da bikarbonatlı su ile yapılan gargara da bu süreçte uygulanabilir.  Ayrıca ballı soğan şurubu ve okaliptus suyu da yakınmaları hafifletmeye yardımcı  olabilir."

 

Basın Yansımaları: sabah 

Öksürüğe Ne İyi Gelir?

Vücut, yabancı maddelerin akciğerlere ulaşmasını engellemek için öksürük refleksini devreye sokar. Bu yüzden öksürük vücutta gerekli bir tepkidir. Ancak bazı öksürükler uzun süre devam ettiğinde hem boğaza zarar verir hem de günlük hayatı olumsuz yönde etkiler. Solunum yolu enfeksiyonu, nezle ve grip gibi özellikle mevsim geçişlerinde ortaya çıkan öksürük bazen de hastalıkların önemli belirtilerinden biri olabilir. Çocuklarda ve yetişkinliklerde sıkça görülen öksürüğü hafifletmek için evde uygulanabilecek bazı basit yöntemler bulunmaktadır. Tüm bu yöntemleri ve daha fazlasını öksürük hakkında hazırlamış olduğumuz detaylı makalede inceleyebilir ve öksürüğe neden olan riskleri öğrenebilirsiniz.

Öksürük Nedir?

Öksürük, yabancı maddelerin alt solunum yollarına erişmesini ve bronşlarda sekresyon birikmesini önleyen bir savunma mekanizmasıdır. Soluk borusu ve bronşların yabancı maddelere karşı hassas olması sebebiyle yabancı bir maddenin girmesi durumunda vagus siniri aracılığı ile beyne uyarı gitmektedir. Bu uyarı ile de öksürük ile ilgili tüm olaylar vücutta başlatılmış olmaktadır. Aile hekimlerine ve doktorlara en sık şikâyet edilen rahatsızlıklardan biri olan öksürük kimi zaman geçici hastalıklarda görülse de kimi zaman ciddi hastalıkların habercisi olabilir.

Öksürük Nedenleri

Öksürük nedenleri öksürüğün çeşidine göre değişiklik göstermektedir. Bu yüzden de öncelikle öksüren kişinin hangi öksürük tipine dahil olduğunu tespit etmek gerekmektedir. Öksürüğün üç çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan ilki akut öksürüktür. 3 haftadan kısa süren akut öksürük, en sık soğuk algınlığında görülmektedir. Alt solunum yolu enfeksiyonları, astım, boğmaca, KOAH, bronşektazi (hava yollarının kalıcı genişlemesi) ve pulmoner embolisi (akciğer pıhtısı) rahatsızlıklarında görülen öksürük de akut öksürük olarak tanımlanmaktadır. 3-8 hafta arasında devam eden subakut öksürük tanımı akut ve kronik arasında görülen öksürükler için kullanılmaktadır. Bu öksürük ise genellikle üst solunum yolu enfeksiyonlarında, akciğer tümöründe, perikardit (kalp zarı iltihaplanması) durumlarında ortaya çıkmaktadır. 8 haftadan uzun süren kronik öksürük durumu ise astım, reflü, tüberküloz, solunum yolu enfeksiyonları gibi rahatsızlıklarda görülmektedir.

Virüslerin neden olduğu solunum yolu enfeksiyonlarında bazen öksürük ile ateş de görülebilir. Bu gibi durumlarda tedavi genellikle antibiyotik ilaçlar ile olmaktadır. Şehirlerdeki hava kirliliği, havasız ortamlar ve sigara kullanımı da öksürüğü tetikleyen faktörlerdir. Özellikle sigara için kişilerde öksürük kronik hale gelebileceği gibi bronşlarda kalıcı iltihaba da yol açmaktadır. Sadece sigara içen değil sigaraya maruz kalan pasif içicilerde de öksürük oluşabilmektedir.

Alerjisi bulunan kişiler de öksürükle sıklıkla baş etmek zorunda kalan kişiler arasında bulunmaktadır. Bu durumu yaşayanların alerjisi olan polen vb. maddelerden uzak durması gerekir. Geçici rahatsızlıkların yanı sıra öksürük; zatürre, akciğer mantar enfeksiyonu, kalp ve mide hastalıklarının da belirtilerinden biri olabilir. Hayati önem taşıyan rahatsızlıkların erken teşhisi için öksürük dikkate alınmalıdır.

Öksürük Nasıl Geçer?

Öksürüğe neden olan teşhisin doğru olarak konulması için ise öksürük süresi, öksürüğün karakteri (kuru, yaş), gün içerisindeki seyri, ilaç öyküsü ve tetikleyici faktörleri göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Tüm bunlara verilen doğru cevaplar ve tetkikler ile öksürüğün asıl sebebini bulmak ve buna göre tedavi yöntemi belirlemek mümkündür.

Soğuk algınlığı ve grip gibi hemen hemen herkesin karşılaştığı hastalıklarda yaşanan öksürüğü geçirmek için evde basit yöntemler uygulanabilir. Bunun yanı sıra öksürüğün kesilmesi için öksürük şurupları kullanılabilir. Göğüs ağrısına neden olacak şekilde olan öksürüklerde etkili olan şurupların yanı sıra balgamlı öksürükler için balgam sökücü ilaçlar da alınabilir. Ancak bu ilaçların doktor kontrolünde ve reçeteli olarak kullanılması oldukça önemlidir. Astım, KOAH gibi kronik rahatsızlıkları bulunan hastalarda meydana gelen öksürük için ise bu hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar aksatılmadan kullanılmalıdır.

Kuru Öksürük

Kuru öksürük balgam içermeyen bir öksürük türüdür. Boğazda tahribat oluşturan kuru öksürük aynı zamanda gıcık da yapabilmektedir. Bu öksürük türü nezle ve grip gibi durumlarda görülebileceği gibi astım, reflü, üst hava yolu öksürük sendromu bulunan kişilerde daha yaygındır. Reflü, sinüzit gibi hastalıkları bulunan kişilerde kuru öksürüğü geceleri görmek mümkündür. Kuru öksürük, kişinin sadece boğazını tahrip etmekle kalmayıp aynı zamanda kalitesiz bir uyku uyumasına neden olabilir. Kuru öksürük aynı zamanda baş dönmesi, kusma ve idrar kaçırmaya; öksürük krizi ile de göğüste ağrıya sebep olabilmektedir.

Sadece sigara içen değil sigara dumanına maruz kalan kişilerde de görülebilen kuru öksürüğü geçirmek için bulunulan ortamın havalandırılması gereklidir. Özellikle astım hastalarının bulunduğu kötü kokulu ve havasız ortamlar öksürük krizini tetikleyebilmektedir.

Eğer uzun süre devam eden ve yaşam kalitesini gittikçe bozan kuru öksürük mevcutsa doktora başvurulmalı ve sebebi araştırılarak tedavi edilmelidir. Çünkü kuru öksürük diğer öksürük türlerinde olduğu gibi bazen basit bir rahatsızlığın semptomu olabileceği gibi bazen de akciğer kanseri gibi ciddi hastalıkların da belirtisi olabilir.

Hamilelikte öksürük sebebi ise solunum yolu enfeksiyonlarına daha yatkın olunmasıdır. Hormon dengesinin değişmesi ile balgam üretiminde bazı değişiklikler olmaktadır. Daha az üretilen balgam ile kuru öksürük yaygın olarak görülürken balgam üretiminin fazla olması da söz konusu olabilir. Öksürüğü bulunan hamilelerin tedavi için ise dikkatli olması; önce doktorlarına danışmaları ve tedavilerini buna göre ilerletmeleri gereklidir.

Bebeklerde Öksürük

Bebeklerde öksürük anne ve babaları oldukça tedirgin eden bir durumdur. Sıkça solunum yolu enfeksiyonu ve hava değişimine bağlı olarak nezle ve grip gibi hastalıklarda görülse de bebeklerdeki öksürük kimi zaman ağır bir rahatsızlık sebebi de olabilir. Özellikle yeni doğan bebeklerde hırıltılı öksürük, zatürre ve bronşit hastalıklarının belirtisi olabilir. Öksürüğün yanı sıra yüksek ateş, morarma, gece uykudan uyanma ve nefes darlığı da görülüyorsa bebeğin tedavi altına alınması gerekir. Çünkü bebekler bu hastalıkları daha ağır bir şekilde geçirebilir. Kalıcı bir hasar kalmaması ve bebeğin sağlığına kavuşması için belirtilerin başlangıcında durumu çocuk doktoruna bildirmek önemlidir.

Geçmeyen Öksürük İçin Ne Yapmalı?

Geçmeyen öksürük için doktora başvurulmalıdır. Akuttan kronik öksürüğe geçiş dönemindeki öksürük için gerekli testler yapılmalı ve altında yatan sebep bulunmalıdır. Önlemi alınmayan öksürükler ciddi sonuçlara yol açabileceği için aşağıda yer alan durumlarda geç kalmadan doktora başvurmak gerekmektedir.

    • Nefes almakta zorluk yaşanıyorsa
    • Öksürük ile yüksek ateş görülüyorsa
    • Öksürürken morarma oluyorsa
    • Hızlı nefes alıp veriliyorsa
    • Öksürme sırasında kanlı balgam geliyorsa
    • Hırıltılı solunum varsa
    • Öksürme sırasında boğulma hissi yaşanıyorsa
    • Göğüs ağrısı varsa
    • Öksürük azalmak yerine giderek artıyorsa
    • Öksürük yemek yemeyi ve içmeyi engelleyici hale geliyorsa
    • Günlük aktiviteleri ciddi şekilde etkiliyorsa
    • Gece uykudan uyandıracak şekilde şiddetli oluyorsa
    • Öksürük ile aşırı halsizlik ve yorgunluk varsa
    • Öksürükten sonra kusma hissi geliyorsa

Öksürüğe Ne İyi Gelir?

Öksürüğü sürekli devam eden kişiler için tedavi yöntemleri doktor tarafından belirlenirken evde yapılacak basit uygulamalar ile öksürüğün şiddetini ve boğazdaki tahriş edici etkisini azaltmak mümkün olabilmektedir.

Vücut direncini arttırmak bazı hastalıklar ile baş etmek için oldukça önemlidir. Bu yüzden de düzenli spor ve egzersizler ile daha sağlıklı hissetmek mümkündür. Özellikle kış aylarında ise beslenmeye dikkat etmek ve C vitamini tüketmek grip ve nezle gibi rahatsızlıklardan dolayı ortaya çıkacak öksürüğe engel olabilir. Günlük hayatta bol sıvı tüketmek, gıcık yapacak içecek ve yiyeceklerden uzak durmak da öksürüğün önüne geçmek için önerilmektedir.

Alerjik öksürük şikâyeti bulunanların özellikle polen seviyesi yüksek ortamlarda bulunmamaya dikkat etmesi gerekmektedir. Bahar aylarında artan alerjik reaksiyonlar için hava durumuna bakmak ve gidilecek yeri buna göre seçmek öksürük krizinin oluşmasını engelleyecektir. Sadece polen değil kirli ve kötü kokulu ortamlarda bulunmak öksürüğün şiddetini arttıracaktır. Sigara ise öksürüğü tetikleyen bir başka etmendir. Sigara içmemek, sigara içilen ortamlardan uzak durmak gerekmektedir.

Bunların yanında, buhar makinelerini kullanmak ya da kaloriferin üzerine bir tasta su koymak ise evin kuru havasını alacaktır. Nemli bir ortamda öksürük şiddetlenmeyeceği gibi boğazda da kuruluk olmayacaktır.

Evde yapılacak içeceklerle de öksürüğü hafifletmek mümkündür. Ilık süte bir miktar konulan bal, boğaz bölgesini kaplayacağı için öksürüğün verdiği tahrişi azaltacaktır. Kekik, zencefil, kuşburnu, adaçayı, nane, ıhlamur gibi bitkilerle yapılan demleme çaylar da yine boğazın rahatlamasına yardımcı olacaktır. Besleyici ve hafif çorbalar, boğazları yormayacağı gibi yumuşamasını da sağlayacaktır. Ayva çayı ise öksürük durumlarında tavsiye edilen bir başka yöntemdir.

Çocuklarda Öksürüğe Ne İyi Gelir?

Çocuklarda görülen öksürük genellikle virüslerden dolayı ortaya çıkar. Özellikle okula ya da kreşe giden çocuklara geçebilecek virüsler ile çeşitli enfeksiyonlar gelişebilir. Bu durumlarda öksürükler kısa sürede geçebileceği kimi zaman daha da uzun sürebilmektedir. Ateşli, havlar tarzda, kusma ile gelen, boğmaca, gece şiddetlenen, uzayan ve hırıltılı öksürük görülen durumlarda hemen doktora başvurmak gerekir. Aynı zamanda ebeveynlerin çocukların öksürük aralığına ve tarzına dikkat etmesi gerekmektedir. Çocuklarda devam eden öksürük özellikle zatürre, astım, bronşit rahatsızlıklarının belirtileri olabilir.

Çocukların öksürüklerinde dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan birisi de ilaç kullanımıdır. Reçetesiz hiçbir ilaç çocuklara verilmemelidir. Bazı ilaçlar öksürük ve balgam şiddetini arttırabileceği gibi yan etki de gösterebilmektedir. Doktor kontrolünden geçen çocukların daha rahat etmesini sağlamak ve öksürüğü azaltmak için ise yine ev ortamındaki nem dengesini sağlamak gerekmektedir. Çocukların yanında sigara içmemek, sigara dumanı bulunan ortamlara çocukları sokmamak sadece öksürük için değil diğer hastalıklar için de önemlidir. Çocukların burunlarını su ile sürekli temizlemek ise özellikle tıkalı burunlardan kaynaklı öksürükler için yapılacak bir diğer metottur.

Gece Öksürük Krizi

Gece gelen öksürük krizlerinin farklı nedenleri olabilmektedir. Bunlardan ilki reflüdür. Mide asidinin ve içeriğinin yatarken yemek borusundan geçişi kolaylaştığı için öksürük krizi oluşur. Bu yüzden de reflüsü olan kişiler yastıklarını biraz yüksek tutarak gece daha rahat uyuyabilirler. Aynı zamanda gece yatmadan önce yemek yememek ve akşam erken saatte yenilecek yemeklerde yağlı ve baharatlı yiyecekler tüketmemek gerekir. Yatmadan önce mide asidini azaltacak içecekler içilerek gece öksürüğünün önüne geçilebilir.

Geniz akıntısı, akciğer rahatsızlıkları, kalp yetmezliği ve psikolojik nedenler de gece öksürük krizine yol açmaktadır. Geceleri bu durumu yaşayan kişilerin de yatış pozisyonlarına dikkat etmesi önerilir.

Balgamlı Öksürük Nasıl Kesilir?

Koyu kıvamlı ve sarımsı renkte olan balgam, akciğer ve solunum yollarında kendiliğinden oluşan bir sıvıdır. Mukus olarak da bilinen balgam, genellikle öksürük sırasında ağza gelir. Balgamlı öksürük (yaş öksürük), kuru öksürük gibi birçok hastalığın belirtisi olabileceği gibi sigara içen kişilerde sıkça rastlanan bir durumdur. Eğer balgamlı öksürük sebebi soğuk algınlığı ise istirahat ve ilaç tedavisi ile kısa sürede geçebilmektedir.

Akciğer apsesi, verem, tüberküloz, zatürre gibi rahatsızlıklarda da balgamlı öksürük oluşmaktadır. Uzun süren ve atılamayan balgam durumunda geç kalmadan muayene olmakta fayda vardır.

Evde uygulanacak bazı yöntemlerle balgamlı öksürüğün de etkisini azaltmak mümkündür. Diğer yöntemlere ek olarak kaynamış sıcak suyun buharı üzerine eğilip buharı birkaç dakika solumak balgam sökümüne yardımcı olacaktır. Ayrıca tuzlu su ile gargara yapmak balgamı sökeceği gibi boğazın da rahatlamasında etkili olabilir.

Öksürük İçin Hastanede Hangi Bölüme Gidilir?

Öksürük için öncelikle göğüs hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir. Fiziki muayene ve hastanın öksürük geçmişinin alınması sonrasında, istenilecek akciğer filmi ve solunum fonksiyon testi sonuçlarında görülen göğüs hastalıklarına bağlı bir öksürük varsa uzman doktor tarafından tedavi başlatılmaktadır. Akciğer kanseri, zatürre, tüberküloz, verem, akciğer apsesi gibi rahatsızlıklarda uzman olan birim göğüs hastalıklarıdır.

Grip gibi rahatsızlıklardan kaynaklanan öksürük ise enfeksiyon hastalıkları biriminde tedavi edilir. Burun ve geniz akıntısı, sinüzit gibi rahatsızlıkları bulunan kişiler öncelikle kulak burun boğaz doktoruna muayene olmalıdır. Gastrit, ülser ve reflü gibi mide rahatsızlıklarından kaynaklanan ve devam eden öksürüklerde ise dahiliye (iç hastalıkları) doktorları gerekli tedavi yöntemlerini uygulamakta ve öksürüğün kesilmesine yardımcı olmaktadır.

TEDAVİ ALANLARISinüzit

"Bilgilendirme Amaçlıdır."

Burun çevresindeki kemiklerin içerisinde yer alan hava boşluklarına sinüs (paranazal sinüs) adı verilmektedir. Yanak sinüsleri (maksiler sinüsler), alın sinüsleri (frontal sinüsler), gözler arasındaki sinüsler (ön ve arka etmoid sinüsler) ve kafa içi sinüsler (sfenoid sinüsler) olmak üzere beş çift sinüs mevcuttur. 

Burnun içerisini döşeyen mukoza, sinüslerin içini de döşer ve sinüslerin mukozasındaki salgı bezleri gün içerisinde 0,5-1 litre sümük (mukus) üretir. Üretilen bu mukus mukoza üzerinde bulunan silia denilen mikroskobik kamçıların hareketleri ile sinüsleri burna bağlayan ostium denilen dar kanallara doğru taşınarak bu kanallardan buruna boşaltılır. Mukus içeriğinde bulunan maddelerle mikroplara karşı vücut savunma sitemine yardımcı olurken solunum havasındaki partiküllerin filtre edilmesine ve havanın akciğerlere gitmeden önce nemlendirilmesinde rol oynar.

Sinüzit - Rinosinüzit 
Burun çevresindeki sinüslerin her türlü iltihabı "sinüzit" olarak isimlendirilmektedir. Sinüslerin ürettikleri mukusu drenaj kanallarının (ostium) tıkanması ya da mukus taşıma sisteminin (muko silier aktivite) bozulması sonucunda burna boşaltamamaları sinüzit ile sonuçlanmaktadır.

Burun ve sinüslerin mukozasının embriyolojik ve anatomik olarak devamlılık göstermesi ve tıbbi ve cerrahi tedaviye benzer cevap vermeleri nedeni ile "sinüzit" yerine daha sıklıkla "rinosinüzit" terimi kullanılmaya başlanmıştır.

Rinosinüzitler süre ve neden oldukları şikâyetlere göre dört grupta toplanırlar.
* Akut rinosinüzitler, ani başlayıp 4 hafta içinde şikâyetlerin tamamen kaybolması ile sonlanan rinosinüzitlerdir.
* Subakut rinosinüzitler, 4 haftadan fazla sürüp 12 haftadan önce sonlanan akut rinosinüzitlerdir.
* Tekrarlayan (Rekürren) akut rinosinüzitler, bir yıl içinde, en az 7 günde sonlanan dört ya da fazla akut rinosinüzit olması durumudur.
* Kronik rinosinüzitler, şikâyet ve bulguların 12 haftadan uzun sürdüğü rinosinüzitlerdir. Arada akut rinosinüzit atakları da olabilir.

Rinosinüzit Nedenleri
Rinosinüzitler hasta ve çevre faktörlerinin etkileşimi ile oluşurlar. Tüm gruplarda en sık neden viral üst solunum yolu enfeksiyonlarıdır (ÜSYE). Nazal mukozanın ödem ve inflamasyonu ile beraber sinüsleri tıkayan koyu kıvamlı mukus üretimi ikincil bakteriyel çoğalma ile sonuçlanır.

Alerjiye bağlı sinüs ostiumlarını bloke eden mukozal ödem ikinci önemli rinosinüzit nedenidir. Burun içi eğrilikler (septum deviasyonu), polipler, burun eti büyümeleri (konka hipertrofileri) gibi sinüs boşalma kanallarını bloke eden anatomik patolojiler de rinosinüzitlere neden olabilirler. Mukus üretimi veye transportunu bozan kistik fibrozis ya da silier hareket bozuklukları nadiren izlenir. Aynı zamanda HIV enfeksiyonu, kemoterapiler, immunsupresif kullanımı, insüline bağlı diyabet ve bazı kollajen doku hastalıkları immün sistemi etkileyerek rinosinüzitlere neden olabilirler.

Hikâye ve Muayene
Rinosinüzitlerde hikâye ve muayenede saptanan şikâyet ve bulgular tanıda birinci derecede öneme sahip olan majör şikâyet ve bulgular (yüzde ağrı ve basınç hissi, yüzde şişme ve dolgunluk, burun tıkanıklığı, burundan-genizden iltihaplı akıntı, koku alamama (hipozmi) ve ateş) ve bir ya da fazla majör semptomla beraber tanısal anlamı olan minör şikâyet ve bulgular (baş ağrısı, ağız kokusu, düşkünlük, diş ağrısı, öksürük, kulak ağrısı) olmak üzere iki grupta toplanır. Yatar pozisyonda paranazal mukozadaki kan miktarı ve ödemin artması ve mukosilier aktiviteyi olumsuz etkilemesi nedeni ile geceleri ve sabah erken saatlerde şikâyetler daha fazla olur.

Kronik rinosinüzitler genellikle hafif semptomlar verirler ve sadece hikâye ile tanı zordur. Genel olarak burun gerisine, genze akıntı ve sinüs üzerinde hassasiyet en anlamlı şikâyetlerdir. Alerjik nezle hikâyesi olan kişilerde hafif şikâyet ve muayene bulguları enfeksiyondan önce alerji düşündürmelidir. Sinüzit düşünülen hastalarda fizik muayenede genel KBB ve baş-boyun muayenesinin yanı sıra özellikle yüzdeki şişlikler, kızarıklıklar ve ödem (özellikle gözler çevresinde), lenf bezi büyümeleri ve burun arkasına iltihaplı akıntı dikkatle araştırılmalıdır.

Burun muayenesinde; Mukozada ödem ve kızarıklık, iltihaplı kabuklanmalar, iltihaplı akıntı, polipler ya da sinüs kanallarının burna açılma bölgesinde (orta meatus) tıkanmaya neden olan anatomik bozukluklar izlenebilir.

Burnun arka kısmının muayenesinde (nazofarinks muayenesi) izlenen iltihaplı akıntı özellikle kronik rinosinüzitlerin tanısında önemlidir. Muayenede patolojik bulgu saptanmayan hastalarda nazal endoskopi ile orta ve üst meatusun gözlemlenmesi ile bu bölgelere boşalan sinüslerin patolojileri saptanabilir.

Laboratuvar
Rinosinüzitlerin tanısında laboratuvar testlerinin değeri sınırlıdır. Özellikle hafif rinosinüzitler ile karışan alerjik nezlenin ayırıcı tanısı için serum Ig E düzeyi ve alerjiye yönelik kan ya da cilt testleri yapılabilir. Burun salgısının mikroskopla incelenmesinde yoğun beyaz küre (lökosit) görülmesi viral veya bakteriyel rino-sinüzitlerlerin, eozinofil, plazma ve mast hücrelerinin izlenmesi alerjik rinitin tanısında yardımcı olabilir.

Sarkoidoz, Kartagener sendromu, Sjögren sendromu, Wegener granülomatozu ve poliarteritis nodoza gibi hastalıklardan şüphelenilmesi hâlinde mukoza biyopsileri yapılmalıdır.

Sık tekrarlayan dirençli rinosinüzitler ile beraber otit, tonsillit, farenjit, fronkül gibi diğer baş boyun enfeksiyonlarının sık izlenmesi durumunda ailesel, ilaçlara bağlı ya da HIV enfeksiyonuna (AIDS) bağlı bağışıklık sistemi yetersizlikleri araştırılmalıdır.

Doğumsal ya da sonradan edinilmiş antikor yetersizliklerinde kapsüllü mikroorganizmalarla, T-lenfosit bozukluklarında mantar ve virüslerle, kompleman sistemi bozukluklarında gram negatif mikroorganizmalarla oluşan tekrarlayan enfeksiyonlar izlenmektedir. Bu durumdaki hastalarda temel testler olarak tam kan sayımı, sedimentasyon ve serum immün globulinleri bakılmalıdır.

Radyoloji
Maksiller, frontal ve sfenoid sinüslerin hastalıklarının tanısında düz sinüs röntgenlerinde sinüslerin tam dolu izlenmesi, hava-sıvı seviyeleri ve çocuklarda 6 mm, erişkinlerde 8 mm’yi aşan mukoza kalınlaşmaların izlenmesi anlamlıdır. Yanak sinüsleri (maksiller sinüsler) için Water's filmi, alın sinüsleri (frontal sinüsler) için Caldwell filmi çekilmektedir.

Ancak çoğu sinüs patolojilerinin ilk başlama noktası olan ön etmoid sinüsler ve bu bölgede yerleşen ve rinosinüzitlerin oluşmasında anahtar rol oynayan ostiomeatal kompleks denilen bölge normal röntgen filmleri ile yeterli olarak değerlendirilemez. Günümüzde özellikle kronik ve ciddi akut rinosinüzitlerin tanısı ve tedavinin planlanmasında seçilecek tanı yöntemi 3-4 mm. kesit aralığında çekilen paranazal sinüs bilgisayarlı tomografisidir (CT).

Manyetik rezonans görüntüleme (MR), kemik dokuyu değerlendirmedeki yetersizliği ve pahalı olması nedenleri ile enfeksiyonun kafa içerisine yayılım şüphesi dışındaki durumlarda sinüzit tanısında tercih edilmemektedir.

Sinüzitlere Neden Olan Mikroplar
Akut rinosinüzitlerde viral ajanlar (ağırlıklı olarak rinovirüsler, influenza ve parainfluenza virüsleri) oranında etken olmaktadır. Bakteriyel ajanlar izlenme sıklığı sırasına göre pnömokoklar, Haemophilus Influenza, anaeroblar, Staph. aureus, Strep. pyogenesve ve Moraxella catarrhalisdir.

Uzun süreli subakut ya da kronik rinosinüzitlerde ise bu sıra; koagülaz-negatif stafilokoklar, S. aureus, anaeroblar ve pnömokoklar şeklindedir. Kronik rinosinüzitlerde oranında birden fazla mikroorganizma saptandığı rapor edilmiştir.

Beta laktamaza dirençli bakteri izlenme oranı tedavi almamış akut rinosinüzitlerde %30 civarında iken, kronik vakalarda %50’den fazladır. Kronik rinosinüzitlerin %2 ila 7’si alerjik mantar sinüziti grubuna girmektedir. Özellikle alerjik bünyeli ve astımlı hastalarda izlenen bu tabloda yoğun burun polipleri ve mantar kümeleri, radyolojik tetkiklerde opaklaşmış sinüs görünümleri izlenmektedir.

Sinüzit Tedavisi
Tıbbi Tedavi

Burun içinde nemli ortam sağlanması ve biriken kabuk ve iltihaplı salgıların temizlenmesi destek tedavinin en önemli parçalarıdır. Bu amaçla serum fizyolojik içeren spreyler en uygun ajanlardır. Ağızdan ya da iğne şeklinde verilen antibiyotiklerle önüne geçilemeyen bakteriyel taşıyıcılık durumlarında bu solüsyonlara antimikrobial ajanlar (Basitrasin 250.000 u/L ya da Gentamisin 160mg/L) eklenebilir.

Tedavide kullanılan başlıca ilaçlar şunlardır;
Sümüğün akışkanlığını artıran ilaçlar - Mukolitikler: Sümüğü sinüslerden taşıyan silya aktivitesindeki bozulma ve koyu mukus üretimine bağlı oluşan mukus birikimini önlemek amacıyla kullanılırlar. Salgıları incelterek burun ve sinüs drenajını kolaylaştırırlar. Bu amaçla guanifesin, asetil sistein ya da ambroksol hidroklorür içeren ilaçlar kullanılabilir.

Mukoza şişliğini azaltan ilaçlar - Dekonjestanlar: Burun (sprey) ve ağız yoluyla kullanılabilirler. Mukozadaki damarlarda büzülme yaparak mukozayı inceltmek yoluyla sinüs ostiumlarını genişleterek sinüs boşalmasını ve hava girişini artırırlar. Sprey olarak kullanılan fenilefrin, xylometazolin, oksimetazolin gibi ajanların zamanla şişliği artırıcı etkisi ve mukoza üzerindeki tahriş edici etkilerinden dolayı 4-5 günden fazla kullanılmaması önerilmektedir. Pseudoefedrin, fenilpropanolamin gibi ağız yoluyla alınan dekonjestanlar tüm hastalık süresince güvenle kullanılabilirler ancak hipertansiyon, koroner arter hastalığı, hipertiroidi, diabetes mellitus gibi hastalıkları olanlarda ve MAO inhibitörü kullananlarda ciddi yan etkilere neden olabilecekleri unutulmamalıdır.

Alerjik reaksiyonları azaltan ilaçlar - Antihistaminikler: Mukus yoğunluğunu artırıcı ve sinüs boşalmasını zorlaştırıcı etkileri vardır. Bu nedenle alerjik nedenli rinosinüzitler dışında kullanılmaları önerilmez.

Burun içi iltihap ve alerji reaksiyonlarını azaltan ilaçlar - Steroid içeren spreyler: Kronik rinosinüzitler ve alerjik tablolarda mukoza ödemini ve iltihaba bağlı oluşan reaksiyonları azaltmak amacıyla kullanılırlar.

Ağız yoluyla kısa süreli steroid kullanımı: Alerjik kişilerde ve özellikle poliplerin bulunduğu kronik rinosinüzitlerde cerrahi öncesinde 7 ila 10 gün süre ile kullanılmaları poliplerin boyutunda küçülme ve inflamasyondaki azalmaya bağlı olarak cerrahiyi kolaylaştırabilmektedir.

Antibiyotikler: Özelliği olmayan akut rinosinüzitlerde genellikle kültür alınmadan tedavi uygulanır. İlaç seçimi o toplumdaki antibiyotiklere karşı direnç durumuna, hastaların ilaç dozlamalarına uyumuna, ilaçlara karşı olan aşırı duyarlılık durumuna, her antibiyotik için değişebilen yan etkilere ve ilaç etkileşimlerine göre seçilebilir. Akut rinosinüzitlerin 2/3’ten fazlasına neden olan mikropların pnömokoklar veya H. influenza olması nedeni ile antibiyotiklerin bu ajanlara karşı etkinlikleri göz önüne alınarak seçilmeleri uygun olacaktır. Genellikle tercih edilen antibiyotikler; Amoksisilin, amoksisilin-klavulinik asit, claritromisin, sefuroksim, sefprozil, lorakarbef, siprofloksasin ve levofloksasin olmaktadır. Penisilin, sefaleksin, eritromisin ve tetrasiklin genellikle etken olan majör mikroorganizmaların tümüne etki etmediğinden tercih edilmemektedir. Aynı şekilde amoksisiline karşı direnç oranının artması nedeni ile kullanımı azalmıştır. Uygun antibiyotik kullanım süresi 10 ila 14 gündür, uzun yarılanma ömürlü azitromisin benzeri ilaçlar daha kısa dönemlerle kullanılabilirler.

Kronik sinüzit tedavisinde seçilecek antibiyotik, özellikle önceden başarısız olmuş antibiyotik kullanımı hikâyesi varsa, mutlaka S. aureus ve beta-laktamaz üreten mikroorganizmalara etkili olmalıdır. Başlangıçta antianaerob tedavi başlanmayabilir ama 5 ila 7 günde semptomlarda düzelme saptanmaması hâlinde ornidazol ya da klindamisin gibi bir ajanın tedaviye eklenmesi düşünülmelidir. Amoksisilin ve trimetoprim-sulfametaksazol dışında akut rinosinüzitler için kullanılan antibiyotikler kronik rinosinüzitlerlerde de kullanılabilir. Tedavi süresi en az 4 hafta olmalıdır. Kronik rinosinüzitlerde direnç oranı, birden çok ya da anaerob mikroorganizma bulunma ihtimali ve uzun tedavi süresi göz önüne alınarak mümkünse endoskopi eşliğinde alınacak kültürlerin sonuçlarına göre tedavinin seçilmesi uygun olacaktır. Özellikle bağışıklık sistemi yetmezliği olan ya da hastanede yatarken enfeksiyon alan hastalarda rinosinüzitlerin her tipinde kültür ve antibiyograma göre antibiyotik seçilmesi gereklidir.

Alerjik fungal sinüzitlerde ilk seçenek tedavi cerrahidir. Ameliyat sonrasında 1 ila 3 ay süre ile flutikonazol ya da itrakonazol kullanılır. Bu hastalarda inflamatuar reaksiyonun önlenmesi için ameliyat sonrası dönemde ağızdan, takiben sprey olarak kortizon kullanımı önerilmektedir. Tüm tedavilere rağmen 2 yıl ya da daha geç dönemlerde hastalığın tekrarlaması oranının yüksek olması nedeni ile immünoterapi üzerinde çalışılmaktadır.

Cerrahi Kararı
Rinosinüzitlerde cerrahinin kesin gerekli olduğu durumlar;
* Yaygın polip oluşumu,
* Akut komplikasyonlu rinosinüzitler;
     * Kemik zarı altında (subperiostal) ya da göz içinde iltihap birikmesi (apse),
     * Alın kemiğinde iltihap (frontal osteomyelit - Pott's puffy tumor),
     * Beyin apsesi, menenjit,
* Sinüsü tamamen doldurup genişleten iltihap oluşumu (mukosel-mukopüyosel),
* Çevre dokulara yayılan alerjik mantar sinüziti,
* Tümör şüphesi,
* Beyin omurilik sıvısının burna kaçak yapması (BOS kaçağı).

Akut komplikasyonlu rinosinüzitler enfeksiyonun sinüs dışına çıkması ile oluşur. Tedavide damar yoluyla antibiyotiklerle birlikte endoskopik olarak enfeksiyon odağının temizlenmesi uygulanır.

Cerrahinin göreceli gereklilikleri;
* Uygun sürede ve içerikte tedaviye rağmen düzelmeyen rinosinüzitler,
* Enfeksiyon odağının bulunduğu tekrarlayıcı rinosinüzitler,
* Anatomik varyasyonlara (burun içi eğrilik, farklı gelişen sinüs hücreleri, et büyümeleri gibi) bağlı ostium tıkanmalarına ikincil, tedaviye dirençli rinosinüzitlerdir.

Medikal tedavinin başarısız olduğuna kara verebilmek için erişkinlerde 4 ila 6 hafta, çocuklarda 2 ila 3 aylık tedavi uygulanması ve enfeksiyonun düzelmediğinin CT ile kanıtlanması gereklidir. Uygun tedaviye rağmen şikâyetlerin hiç düzelme göstermemesi ve radyolojik olarak belirgin fayda izlenmemesi durumunda özellikle anatomik varyasyonların da bulunduğu erişkin hastalarda daha erken cerrahi kararı verilebilmektedir.

Tedaviye dirençte tıkayıcı nazal anatomik varyasyonlar, immün yetmezlikler, silya motilite problemleri, atopi, astım, diabet, sarkoidoz gibi faktörler etkili olabilir.

Ağır kalp akciğer hastalıkları, beynin damarsal hastalıkları ve pıhtılaşma bozuklukları cerrahi tedaviden kaçınılmasını gerektiren başlıca durumlardır.

Bir koronavirüs teşhisinin öyküsü

Haberin Devamı

BEŞ GÜN SONRA GELEN TELEFON

Ve uzun bir bekleyiş başladı. Tam 5 gün sonra 29 Mart Pazar günü sabah saat 10.00’da telefonu çaldı. İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden arayan bir görevli, “Koronavirüs testi sonucunuz pozitif çıktı, ilacınızı evinize göndereceğiz” diye bildirimde bulundu.

Yaklaşık üç saat sonra evin kapısı çaldı. Kargo servisi aracılığıyla ilk parti ilaç geldi. Ertesi günü öğle saatlerinde ikinci parti ilaç gönderildi.

Ayrıca, test sonucu pozitif çıkınca ertesi günü (30 Mart Pazartesi) eve gelen bir doktor, hem eşinden hem de birinde hafif ateş, diğerinde ishal belirtisi ortaya çıkan çocuklarından sürüntü aldı. Şu an ailece evde izolasyon altında yaşarken testlerin sonucunu bekliyorlar.

Dün Zeynep C. ile konuştuğumda morali yerindeydi: “Tat duygum geçen hafta sonuna doğru büyük ölçüde geriye geldi. Sırtımda biraz ağrım var. Öksürükdeçok azaldı, yüzde 20 oranında gibi kaldı. Bir de efor sarf edince halsizliğim oluyor. Ancak ilk döneme kıyasla çok iyiyim. Son raddelerini yaşıyoruz diye düşünüyorum. Ev işlerini yapıyorum, yemekleri ortak yapıyoruzeşimle. Ama bugünmutfaktaıspanak yıkayınca biraz sırtım ağrıdı.

Aile hekiminin ve İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden yetkililerin her gün kendisini düzenli bir şekilde aradıklarını anlattıktan sonra ekledi:Şimdi ailece diğer test sonuçlarınıbekliyoruz. Amahasarsız atlattığımızı ümit ediyoruz...”

Zeynep C., bu arada sohbetimiz sırasında koronavirüse yakalanmadan önce sigara içtiğini de ifade ederek, bir taahhüdün altına girdi: “Bitti, buraya kadar, sigarayı artık kendime yakıştıramıyorum.” 

NOT: İstanbul’dan aktardığımız bu olayda müstear isimler kullanılmıştır.

#YAZAR#Sedat Ergin#Koronavirüs

LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi

Yazarın Tüm Yazıları

nest...

oksabron ne için kullanılır patates yardımı başvurusu adana yüzme ihtisas spor kulübü izmit doğantepe satılık arsa bir örümceğin kaç bacağı vardır